@mirakjf
|
19. BÖLÜM Kendine Has.
40 dakika kadar sonra Sinan elinde bir kaseyle bana doğru yaklaşmaya başladı. Kokusundan anladığım kadarıyla mercimek çorbası yapmıştı. Yanıma gelip koltuğa oturduktan sonra çorbayı soğutmak için kaşıkla karıştırdı. Biraz daha karıştırdıktan sonra kaşığı çorbaya daldırıp bana doğru sallayarak,
-“Uçak geliyo!” Gülerek bana doğru getirdiği kaşığı durdurarak,
-“Ben kendim içerim! Teşekkür ederim.” İnatla kaşığı bana doğru getirerek,
-“Sen kendin içemezsin, ben içiricem.” Her ne kadar itiraz etsem de Sinan’ın istediğinin olacağını ikimizde çok iyi biliyorduk. Ama bunu o istiyor diye değil, ben de istiyorum diye.
-“Ben kendim içerim ya.” Dedim yumuşak bi sesle. Sinan yumuşadığımı fırsat bilerek kaşığı geri çekip birden ağzıma soktu. Son bir kez Sinan’a baktıktan sonra yuttum. Tadı hiç fena değildi, hatta içtiğim en güzel çorba bile olabilirdi.
-“Sen nereden biliyosun bu kadar iyi çorba yapmayı?” İkinci kaşığı da ağzıma sürükleyerek,
-“Çok beğendin di mi?” Getirdiği diğer kaşığı da içtikten sonra yutarak,
-“Fena değil.”
-“Beğendin işte! Kabul et.” Üçüncü kaşığı da bana doğru getirirken,
-“Tamam! Güzelmiş.” Kendinden emin bir şekilde çorbayı içirmeye devam etti. İçirirken bi anda sanki aklına bi şey gelmiş gibi durup uzun uzun bana bakmaya başladı. Kaşlarımı çatarak ben de ona bakınca tam ağzını açacaktı ki zil sesiyle birlikte ağzını kapatıp kapıyı açmak için yanımdan kalktı. Neden aramızda çok önemli bir şey yaşanınca hemen bozuluyordu? Büyüye inanmadığım halde buna büyü diyebilirdim. Çünkü tesadüf olamayacak kadar çok oluyordu. Kapı açılınca içeriye gelen seslerden anladığım kadarıyla diğerleri gelmişti. Nereden haberleri oldu?
Hepsi hızlı hızlı içeri gelip farklı yerlere oturduktan sonra en sonunda Sinan da gelip yanıma oturdu. Hepimiz birbirimize sessizce bakarken en sonunda konuşmayı başlatan Enes oldu.
-“Ya konuşsanıza.” Enes’e doğru bakarak başımı salladım. Selin de aynı şekilde başını sallayarak,
-“Bilmem, Ceylin anlatsın.” Kaşlarımı çatarak Selin’e baktım.
-“Neyi anlatayım?” Selin de bana bakarak omuzlarını kaldırdı.
-“Kaçırıldın dedi Sinan bana.” Hepsi bana şaşkınlıkla bakınca ben de aynı yüz ifadesiyle Sinan’a bakmaya başladım. Sinan da başıyla Selin’i işaret ederek ellerini teslim olmuş bi şekilde kaldırdı. Selin de Sinan’a şaşkınlıkla bakarak,
-“Söylemedin mi diğerlerine!”
-“Sen söyledin işte, benim ikinci kere söylemem saçma olur.” Mete de hafif bi sinirle,
-“Oğlum niye söylemedin bize?”
-“Vakit mi vardı abi? Söyleyemedim.”
-“Buna niye söyledin tek?” Selin Mete’ye yapmacık bi sinirle “Bu mu olduk şimdi? Ayıp ediyosun o kadar abi dedim sana.” Mete tek eliyle Selin’in boynuna sararak diğer eliyle de saçını karıştırmaya başladı. “Tamam tamam! Neden tek benim küçük kız kardeşime söyledin?” Enes koltuğun ucuna koyduğu bastonu alıp Mete’nin hafif bi şekilde vurarak,
-“Komik mi oğlum? Mümkünse tek ben şaka yapiyim aranızda!” Hepimiz gülerek Enes’e baktıktan sonra Enes kendisini dikleştirerek sanki nobel ödülü almış gibi gururlanmaya başladı. Bitirecekti bunlar beni!
Parla çok sert olmayacak bi şekilde Selin’in koluna vurduktan sonra bana dönerek,
-“Nasıl kaçırıldın be?” Herkes gülmesini kesip ciddi bi şekilde bana bakmaya başladılar. Onlara tanımadığım bi adamın gelip ben senin babanım demesini anlatamazdım herhalde! Kaçırılmadım da diyemezdim çünkü Sinan beni görmüştü. Kaçırılmak bile değildi üstelik! Kim çıkardı bu saçmalığı?
-“Kaçırılmadım ya, sadece şaka yapmak için öyle davrandım.” Gülerek biraz daha yalanımı destekledikten sonra Sinan hariç diğerleri de gülmeye başladı. Zaten bugün yaşananlardan dolayı hepsinin kafası gidikti, İnanmak için yalan arıyorlardı. Gülmeleri bittikten sonra hepsi kendi aralarında konuşmaya devam ettiler. Şuan onlara katılamayacak kadar yorgundum. Gözlerimi kapatıp kafamı geriye doğru yasladım. Birkaç dakikalığına da olsa şuan böyle durmaya öyle ihtiyacım vardı ki.
-“Hiç iyi bi yalancı değilsin.” Sinan’ın sesini duymamla birlikte gözlerimi açıp Sinan’a bakmaya başladım. İçine çorba doldurduğu kaşığı bana doğru getiriyordu. Getirdiği kaşığı yuttuktan sonra sadece Sinan’ın duyabileceği bir ses tonuyla,
-“İnanmadın mı?” Kaşığı geri çekip yeniden doldurduktan sonra bana doğru getirerek,
-“İnanmadım.” Yeniden yutarken,
-“Sen hariç diğerleri inandı ama.”
-“Onlar inanabilir, ben inanmadım.”
-“Anlatırım sonra.” Meraklı gözlerle bakmaya devam ederken,
-“Niye hepimize aynı anda demiyosun? Özel mi.”
-“Özel değil, sadece… emin değilim.”
-“Neyden, Bana anlatacağından mı?”
-“Hayır, anlattığımda anlarsın.” Başını onaylar gibi sallayarak çorbayı içirmeye devam etti. Sanki herkes başka bir yerdeydi de sadece Sinan’la ben buradaydık. Çorba bittikten sonra Sinan kaşığı da kaseye koyup kaseyi yavaşça masaya bıraktı. İkimizde arkamıza yaslandıktan sonra diğerlerinin sohbetine katıldık.
Yaklaşık 2 saat boyunca konuştuktan sonra Mete yavaş yavaş yerinden doğrularak,
-“Biz kalkalım artık.” Sinan da yaslandığı koltuktan doğrulup Enes’in bastonunu aldıktan sonra can acıtmayacak şekilde Mete’nin koluna hafifçe vurarak “Nereye oğlum, yarın okul yok zaten kalın boşver.” Parla oturduğu yere biraz daha yayılarak “Valla gidemem zaten. Sen istemesen de kalırdım yani.” Gülerek Parla’yla baktım. Cidden hiçbir güç onu buradan kaldıramazdı! Mete yeniden yerine yayılarak otururken,
-“Uyuyalım o zaman, Geç oldu.” Sinan başını sallayarak bastonu Enes’e uzattıktan sonra ayağa kalkıp yorganları getirmeye gitti. Mete de peşinden yardım etmek için gittikten sonra hepimiz yavaş yavaş ayağa kalkıp etrafı hazırladık. Sinan’la Mete de yorganlarla yanımıza geldikten sonra yere yorganları serdik. Koltuklara da battaniyeleri serdikten sonra Selin, Parla ve ben yerdeki yatağa uzandık. Diğerleri de tek tek koltuklara uzandıktan sonra Sinan yerinden kalkıp ışığı kapatarak hepinize iyi geceler diledi. Biz de birbirimize iyi geceler diledikten sonra kafamızı yastığa koyup uyumaya başladık.
Yarım saattir bi oraya bi buraya dönüyordum fakat bi türlü uyku tutmamıştı. Yavaş yavaş kafamı kaldırıp diğerlerine bakınca ben hariç herkesin uyuduğunu gördüm. Yeniden kafamı yastığa koyup tavana bakmaya başladım. Acaba Arda burada olduğumu biliyor muydu? Gerçi önceden de Sinan’da kaldığımda buraya gelmişti. Şimdi niye gelemesin ki?
Yastığı kafamdan çekerek yüzüme sımsıkı bastırıp düşünceleri beynimden silmek için şarkı melodisi uydurmaya başladım. İleride düşünmekten beynim yanacaktı heralde. Birkaç dakika öyle durduktan sonra nihayet kendimi salıp uykunun tatlılığına verdim.
Kapkaranlık bir sokak, kapkaranlık bir balkon… Neredeydim ben? Zorlukla kafamı çevirip etrafıma bakındım. Burası Sinan’ın balkonu değil miydi. Ne işim var benim burada, Ne ara geldim? Demirliklere tutunup sokağa bakmaya başladım. Siyah limuzin gene oradaydı. Ben siyah limuzine bakarken bi anda siyah limuzinin kapısı açıldı. Kapının ardından çıkan kişiyi görebilmek için biraz daha demirlerden aşağı sarktım. Gene Arda çıkmıştı, fakat bu sefer sırılsıklam ve elinde benzin bidonu vardı. Limuzinin arkasına doğru gidip arka kapıyı açınca arka kapıdan bir çocuk çıktı.
Çocuk kapüşonlu olduğundan dolayı gözükmüyordu. Bakışları yavaş yavaş bana doğru kaydı, sanki çok tanıdıktı fakat yüzü net gözükmediğinden kim olduğunu kestiremiyorum. Sadece o karanlığın içinde kahverengi gözleri parıl parıl parıldıyordu. Öyle güzel gözüküyodu ki gözleri, sanki akıp gidecekmiş gibiydi. Ben hala çocuğa bakarken o an çok şaşırdığım birşey oldu. Arda hala bana bakan kapüşonlu çocuğun cebinden bir çakmak aldıktan sonra çakmakla birlikte apartmana girdi.
Burayı mı yakacaktı!? Hızlıca içeriye girip kapıyı kapatmak için balkonun kapısına doğru adım attım. Açmak için elimi kulpa götürüp çekmeye çalışınca açılmadığını gördüm. Kitlenmiş miydi? Daha da hızlı bi şekilde çektikten sonra gerçekten kirlendiğini gördüm. Peki kim, neden kitledi? Gerileyip kapıya büyük bi tekme savurdum fakat hala açılmıyordu. Ne biçim kapıydı böyle?
Çaresizce balkonun camından içeri bakıp beklemeye başladım. Belki de sadece şakadır, göz korkutmak içindir. Gözümü biraz daha cama yaslayıp Arda’yı aramaya başladım. İçeriye girmedi mi acaba? Korkuyla beklerken gidebileceğini umut edip demirliklere doğru ilerlerken arkamda duyduğum büyük bi kırılma sesiyle yeniden balkonun camından içeriye bakmaya başladım. Arda etrafa benzin bidonunu döküyordu. Yakıcak mıydı burayı?! Aceleyle kapının kulpunu tutup var gücümle çekmeye başladım. Açılmıyordu bi türlü.
En sonunda son seçenek olarak kapıya ayağımı dayayıp kulpu çektim fakat çekmemle birlikte arkaya savrulmam bir oldu. Kulp elimde kaldı! Kulpu demirliklerden aşağı fırlatıp kapıya büyük bi tekme attım. Fakat ne bi oynama vardı ne de başka bir şey vardı. Gözyaşlarımı elimin tersiyle silerek balkonun camına yasladım gözlerimi. Resmen her yere benzin dökmüştü. Gözlerim bulanıklaştığı için hiçbir yeri göremiyordum. Kendimi geri çekip gözyaşlarımı sildim. Yeniden gözlerimi balkonun camına yasladım. Arda elinde yaktığı çakmakla sırıtarak bana bakıyordu. Sinirle elimle yumruk yaparak cama savurdum. Hala en ufak bir oynama bile yoktu. Yeniden camdan içeri bakmaya başladım. Son bir kez bana sırıttıktan sonra çakmağı da alıp evden çıktı. Yanacak mıydı onlar! Sinirden kapıyı yumruklayarak kırmaya çalıştım. Ne biçim kapıydı bu böyle? Sanki taştan yapılmış gibi. Son bi kez bütün gücümle cama bi tekme attım. Hala olmuyordu! Son kez çaresizce cama baktıktan sonra demirliklerin ardından dışarıya baktım. Atlasam ölür müydüm?
Sıkıntıyla derin bi nefes verip Arda’nın limuzinine doğru ilerlemesini izledim. Korkuyla arkamı dönüp yeniden camdan içeri baktım. Ateş zaman geçtikçe daha da artıyordu. Napacaktım şimdi? Onların ölümlerine göz mü yumacaktım? Böylece durup onların ölümünü mü bekleyecektim. Yeniden demirliklerden aşağı bakıp buraya olan yüksekliğine baktım. Borulara tutunup inebilirdim aslında fakat sadece tek kolum vardı. Çok düşünmeden bi bacağımı demirliklerden dışarı atıp sağ kolumu borulara doladım. Diğer bacağımı da demirliklerden dışarı attıktan sonra sağ kolumla boruya biraz daha sarılarak sol koluma baktım. Normalde kolum alçıda değil miydi? Alçıyı bırak normal birine göstersem bu kolun bıçaklandığına asla inandıramazdım. Rüya mıydı bu!? Başta dişlerimle dilimi ısırdım fakat hiç acımıyordu. Emin olmak için sol bacağımla sertçe sağ bacağıma vurdum. Acımıyordu hala. Mutluluktan resmen kahkaha atacaktım! Eğer şuan canım acımıyorsa kendimi serbest bırakabilir miydim. Kollarımı iki yana açarak kendimi kuş gibi saldım.
Yere kapaklanmamla birlikte uykudan uyanmam bir oldu. Yattığım yerden doğrulup faltaşı gibi açılmış gözlerimle etrafıma bakınmaya başladım. Ne Arda gelmişti ne de yangın vardı. Hepsi mışıl mışıl uyuyordu. Rahatlayarak nefesimi verdikten sonra elimi sehpaya doğru uzatarak telefonumu alıp ekranı açtım. Ekranı açmamla birlikte ağzım açıkta kaldı. Saat tam beşti. Uzun zamandır saat beşte uyanmıyordum ve şimdi uyanmam çok değişik gelmişti. Herhalde sürekli beş gibi uyuduğumdandır. Ekranı kapatıp yeniden sehpaya koyduktan sonra bakışlarımı yavaş yavaş sola doğru çevirdim. Sinan kafasını yastığa dayamış bi şekilde uyuyordu. Öyle tatlı gözüküyordu ki burdan! Yeniden herkesin uyuduğunu kontrol ettikten sonra yavaş yavaş kayarak Sinan’a doğru oturdum. Yüzünü yastıkla kapattığı için hiç gözükmüyordu. Yüzümü biraz daha yaklaştırıp saçlarını koklamaya başladım. Bağımlılık yapacak bi şekilde nane kokuyordu. Yüzümü biraz daha yaklaştırıp derin bi şekilde saçlarının kokusunu içime çektim. Eğer onun kokusundan bi parfüm yapılsa stok stok alırdım. Kendine has bi kokusu vardı adeta. Son bi kez saçlarının kokusunu içime çektikten sonra istemeyerek de olsa kendimi geri çektim.
Biraz daha baktıktan sonra Sinan’ın alnından kaldırarak yavaş yavaş yüzünü kendime doğru çevirmeye başladım. İçimden dua ede ede çevirdikten sonra başını yatay bi şekilde özenle yastığına koydum. Uyanmayacağından tamamen emin olduktan sonra sağ kolumu koltuğa dayayarak kafamı da elime yerleştirdim. Tuttuğum nefesimi sessiz bi şekilde verdikten sonra uzun uzun her ayrıntısına kadar yüzünü incelemeye başladım. Önceden hiç dikkatli bakmadığımdan mı bilmiyorum fakat kaşından tut herşeyine kadar özene bözene yapılmış gibiydi. Sanki bu dünyaya kusursuz gelmek için büyü yapmış gibiydi, gerçi büyüye gerek yoktu. O her zaman kusursuzdu.C |
0% |