Yeni Üyelik
21.
Bölüm

20.BÖLÜM bi tane uykusuz var, uyuyamıyor geceleri.

@mirakjf

                          20.

BÖLÜM

bi tane uykusuz var, uyuyamıyor geceleri.

 

Keyifli okumalarr.

Yavaş bi şekilde elimi saçlarına doğru uzattım. Derin bi şekilde uyuduğunu anlayınca parmaklarımı saçlarının içine geçirdim. Pamuk gibiydi saçları. En ufak bi strese girse elini saçlarına sokup rahatlayabilirdi, öyle bi yumuşaklık. Belki şuan bunu yapmak için hakkım yoktu fakat benim de bunu yapmak için hakka ihtiyacım olduğunu düşünmüyordum. Son bi kez saçlarını karıştırdıktan sonra istemeyerek elimi geri çektim. Uzaktan bakarken içimden yanağına bi kere de olsa dokunmak istedim. Zaten uyuyo diye elimi yanağına doğru götürecekken bunu yapmanın doğru olmayacağını düşünerek elimi geri çektim. Niye böyle bişey yapıyodum ki? Sevgilisi miydim ben onun, Sadece arkadaşıydım.

 

Uzun uzun kirpiklerinin tellerine kadar baktıktan sonra kendimi geri çekerek kafamı yastığa koydum. Yorganla yüzümü kapattıktan sonra gözlerimi sımsıkı kapatıp Sinan’ı düşünmeye başladım. Gözlerimin önünde canlanınca birden kendimi boş boş sırıtırken buldum. Hayal etmesi bile bu kadar mı mutlu ediyordu. Ses çıkarmamak için elimle ağzıma bastırdım. Herhalde beni bu halde görseler deli falan sanırlar!

 

Yeniden uyuyabilmek için yorganı yüzümden indirip göğsüme kadar çektim. Derin bi iç çektikten sonra sağ tarafıma dönerek uyumaya çalıştım fakat bi türlü düşünceler aklımdan çıkmıyordu. O gördüğüm rüya neydi öyle? Bi şey mi çıkarmam gerekiyordu?

Peki o çocuk kapüşonlu çocuk kimdi? Neyin nesiydi. Ve en önemlisi bunun sonu nereye çıkıyordu. Sanki her şey kördüğümü gibi önüme serilmişti ve ben de bunu çözmek için görevlendirilmiştim., bomboş bir odada mum aramak gibi.

 

Sinirle yeniden doğrulup düşüncelerden kurtulmak için uzanıp sehpadan telefonu elime aldım. Ekranı açıp şifremi girdikten sonra boş gözlerle telefona bakmaya başladım. Normalde çok telefona giren biri değilimdir, sadece haberleşmek amacıyla kullanıyorum. Arada sırada da sosyal medyaya girip çıkıyorum. Kafamı dağıtırım umuduyla sosyal medyaya girip kaydırmaya başladım. Herkesin ne kadar normal hayatları vardı, hiç bir sıkıntısı olmadan, tek derdi derslerden kalmamak olan hayatlar. Zaten normal olan da bu değil miydi, Biz mi anormaldik?

 

Kaydırmaya devam ederken üstten gelen bi bildirimle birlikte bakışlarımı o bildirime çevirdim. Bilinmeyen bi numara bana mesaj atmıştı. Sıkıntıyla sosyal medyadan çıkıp mesajlaşma uygulamasına girdim. Bilinmeyen numaranın sohbetine tıkladıktan sonra derin bir nefes alarak mesajı okumaya başladım.

 

Bilinmeyen Numara

Bilinmeyen Numara: Çık dışarı.

 

Ne? Nereye çıkayım, Bu kim?

 

Ceylin: Ne?

 

Mesajı gönderip beklemeye başladım. Gene hangi boka karışmıştım acaba! Ben çok beklemeden yazmaya başladı.

 

Bilinmeyen Numara: Çık.

 

Bu sefer beklemediğimin aksine çevrimdışı olmadı. Benden yanıt beklediği falan da yoktu. Resmen çık diyordu bana.

 

Ceylin: Sen kimsin ve beni nereden tanıyorsun?

Bilinmeyen Numara: Erezli Sokak, No 17, Daire 3?

 

Yuh! Sinan’ın adresini nereden biliyordu bu şimdi. takıntılı sapık.

 

Ceylin: Sen kimsin?

Bilinmeyen Numara: Cama çık anlarsın.

 

Yemin ederim beni süs köpeği gibi falan görüyordu herhalde!

 

Ceylin: Seni… anladın sen.

 

Babam yaşımdaki adama küfür yazacak kadar cahil değildim.

Şaşırtıcı bi şekilde bi süre bekledi. Sanki birşey düşünüyordu. Anca düşünür zaten. En sonunda profilinin altındaki *yazıyor* yazısını gördükten sonra nefesimi tutarak yazmasını bekledim.

 

Bilinmeyen Numara: Komikmiş. Cama çık.

 

Tam cevap yazacakken ne desem de cama çık diyeceğinden adım gibi emindim. Yutkunarak telefonu kapatıp sehpaya bıraktıktan sonra ayağa kalkıp korkar adımlarla balkona doğru ilerledim. Balkonun kapısına varınca titreyen elimle kapının kulpunu tuttum. Bunu yapmak mı zorundaydım? Ya rüyamdaki gibi olursa?

 

Çok düşünmeden kapının kulpunu çevirip kapıdan içeri girdim. Ardımdan sessizce kapıyı kapattıktan sonra nefesimi tutarak demirliklere doğru ilerledim. Demirliklere vardıktan sonra zorlukla kafamı aşağı çevirip sokağa baktım. Kapkaranlık olduğundan dolayı hiçbir yer gözükmüyordu. Biraz daha sokağa baktıktan sonra sokağın sonundan buraya kadar uzanan ışıkları görünce kafamı oraya doğru çevirdim.

Sadece iki tane yanıp sönen ışık vardı.

 

Işıklar yavaş yavaş buraya yaklaştıkça daha çok görüş açıma giriyordu. Biraz daha yaklaştıktan sonra korkuyla demirlikleri sıktım. O ışıkların sahibi siyah limuzinmiş meğer! Limuzin yavaşça binanın önüne geldikten sonra tam kapının önünde durdu. Arabadan ineceğinden emin olduğum için sadece arabanın kapısına baktım. Birkaç saniye bekledikten sonra tam da tahmin ettiğim gibi arabadan indi. Sabah ki gördüğüm halinden eser yoktu resmen! Aynı kişi miydiler?

 

Arda biraz daha etrafına baktıktan sonra nihayet bana bakmaya başladı. Sanki buraya benim için geldiğini ikimiz de bilmiyorduk! Arda’ya baktığım sırada bana embesil bi sırıtışla bakıyordu. Yemin ederim bu hayattaki en yaratıcı küfürlerin hepsini hakediyordu. Sapık ya! Amaçsızca takip ediyo, neymiş babammış neymiş ailemmiş. Siktirsin gitsin! Ben sokakta kalınca mı gelip kurtarası geldi beyefendinin. Çok iyilik yapmak istiyorsa gitsin Afrika’daki çocuklara su versin.

 

Heralde sonsuza kadar böyle bakışacaktık. Kaşlarımı çatarak Arda’ya baktığım sırada Arda elini beline doğru götürdü. Ben daha ne olduğunu bile anlayamadan belinden bi tabanca çıkarıp havaya ateş etmeye başladı. Korkuyla demirlikleri bırakıp kapıya doğru ilerleyecektim fakat titremekten ayakta bile duramıyordum! Arda havaya ateş etmeye devam ederken kendimi balkonun köşesine doğru attım. Yere çöküp elimle kafamı korumaya çalışarak silah seslerinin susmasını bekledim. Ruh hastası pislik!

 

Bi yandan kafamı korurken diğer yandan da bacağımı karnıma kadar çekip ortasına da kırık kolumu koyarak kolumu koruyordum. Bi insan nasıl bu kadar psikopat olabilirdi ya? Gecenin bi vakti ateş açmakta nedir! Hangi akla hizmet?

 

Sinirden tek elimi yumruk yaparak bacağıma sertçe vurdum. Neden çıkıp tepki vermiyordum? Neden ezik gibi burada bekliyordum. Ben böyle biri miydim, her şeyden kaçan bi aptal mıydım ben? Kendimi bile tanımıyordum resmen. Bu soruların cevabı bile yoktu, o kadar çaresizim. Silah sesleri kesildikten sonra arabaya binip gitmesi için biraz daha oturduğum yerde bekledim. Tam da tahmin ettiğim gibi arabanın gidişini belli eden gaz sesini duyduktan sonra zorlukla duvara tutunarak ayağa kalkındım. Ayağa kalktıktan birkaç saniye daha dengemi sağlayabilmek için duvara yaslandıktan sonra dengemi koruyarak demirliklere doğru ilerledim. Hızlıca demirleri tuttuktan sonra başımı biraz eğerek sokağa bakmaya başladım. Herhalde bu sokakta sadece yaşlılar ya da sağırlar yaşıyordu. O kadar silah sesini nasıl duymamışlardı? Ya da umurlarında bile değildir.

 

Ben hala sokağa bakmaya devam ederken arkamdan duyduğum kapı açılma sesiyle irkilerek arkamı döndüm. Gelen kişinin Sinan olduğunu anlayınca yeniden önüme dönüp sokağa baktım. Bi yandan sokağa bakarken diğer yandan da gözlerimden akan ufak gözyaşlarını silmeye başladım. Belki de en kötü özelliklerimden biri de en ufak bi olayda bile gözlerimin dolmasıydı, bi de uykusuzluk.

 

Derin bi iç çektikten sonra arkamı dönüp doğrudan gözlerinin içine doğru baktım. O da aynı şekilde bana baktıktan sonra bakışlarını benden çekerek önünden bir sandalye çekip sandalyeye oturdu. Ben de ona uyarak biraz yanında duran sandalyeyi çekip oturduktan sonra dizimi kendime doğru çekerek başımı dizime yasladım.

 

Sokağa doğru dalmışken ezan sesini duymamla birlikte doğrularak duruşumu düzelttim. Ayılmak için üç dört kere gözlerimi kırptıktan sonra Sinan’a doğru döndüm. Dirseklerini dizine yaslamış bi şekilde yere doğru bakıyordu, bakmak belki de doğru olmazdı. Düşünüyordu çünkü çok belliydi.

 

Yeniden arkama yaslanıp derin bi nefes aldım. Niye böyle oluyordu her şey? Niye başaramamıştım. Neden yani neden? Bu kadar mı kötü şeyler yaşamayı haketmiştim ben? Ufacık bi ipucu bile olsa önümde şükredecektim resmen! Ama yok işte, yok. Olmayan bir şeyi getiremem ben. Kimse getiremez. Bunun daha başlangıç olduğunu biliyordum ve ben başlangıçta mı pes etmiştim. Çok basit değil mi zaten direk pes ediyorum diyip bırakmak. Bağıramıyordum ben işte, sesim yoktu. Çıkaramıyordum.

 

Gözlerimi ovuşturarak kafamı susturmak için tırnaklarımı avuç içlerime geçirdim. Her ne kadar canım acısa da iyi yönden bakılırsa en azından düşüncelerimi susturuyordu. Kafamı geriye doğru yasladıktan sonra gözlerimi sanki bi daha hiç açmamak üzere sımsıkı kapattım. Kendimi uykuya vermek için ne kadar uğraşsam da bi türlü veremedim. Sanki bi şey engel oluyordu gibi. Sahi, bana engel olmayan bi şey mi vardı?

 

Gözlerimi açıp yeniden etrafıma bakınmaya başladım. Güneş yavaş yavaş doğuyordu, ne ara sabah oldu? O kadar çok mu durduk burada. Bakışlarımı Sinan’a doğru çevirince gene aynı pozisyonda hiç kıpırdamadığını gördüm. Hiç hareket bile mi etmemişti.

 

Aramızdaki saatlerdir süren sessizliğe bi son vermek için Sinan’a doğru dönerek konuşmaya başladım.

 

-“Sence biz neden uyuyamıyoruz?” Kafasını kaldırıp yavaş yavaş bana bakmaya başladı. Bi süre gözlerini kırpıştırarak bana baktıktan sonra gözlerini benden çekip sokağa doğru çevirdikten sonra derin bi nefes alarak ağzını araladı.

 

-“Bazen sadece bırakmak istersin her şeyi. Tek başına kalmak istersin ama öyle bir korkarsın ki. Yalnızlıktan değil kafanın içindeki seslerden, içindeki duygulardan, isteyip söyleyemediklerinden. Düşünmek istemez fazla ama düşünmesi lazım da. Geleceği belli ama öyle hissettirmez, ne yapsa ona yetmez, sadece yetersiz hisseder. Ve artık uyuyamaya başlar ve böylelikle o düşüncelerden de kaçamaz. Fazlasıyla düşünür, gece gündüz. Unutmak ister ama kalbi el vermez, silmek ister beyninden her acıtan anıyı ama güzellikleri engeller. Yavaş yavaş ölür ama farkında bile değildir. Kendi kendini yer bitirir gecenin karanlığında, boğulur yapayalnız düşüncelerinde. Nefes alamaz karanlıkta, ağlamak ister ama nefesi yetmez ağlamaya. Işte o zaman anlar insan çok geç olduğunu: ölmüştü artık. Ne tadı gelir hayatın ne tuzu. Kendini kaybeder yavaşça, çeker acısını mezara. En sonunda başında kimse kalmayınca en derinlerinde hisseder en başından haklı olduğunu.” Derin bi iç çekerek hayranlıkla Sinan’ı izlemeye başladım. Ne de güzel konuşmuştu öyle. Gece gündüz aynı sözleri söylese bıkmadan dinleyebilirdim. İyi kötü ne anlatırsa.

 

Kendimi sırıtmadan tutamayarak “Önceden düşündün mü bu konuşmayı?” Dedim. Bakışlarını sokaktan çekip gözlerime dikerek “Yo, beğendin mi cidden?” dedi. Gözlerinde öyle bi umut vardı ki sanki beğendim desem kendini balkondan atacakmış gibi duruyordu. “Belki inanmazsın ama bu duyduğum en iyi konuşma olabilir. Ciddiyim.” Yüzündeki o mutlu halini görmek bile içimi ısıtıyordu. Ben de gülümseyerek ona baktıktan sonra bakışlarımı kaçırarak sokağa çevirdim. Arkama yaslandıktan sonra ilerideki ışıklara doğru bakarak uykuya dalmamak için gözlerimi kırpıştırdım. Sesi aynı bana ninni gibi gelmişti. Günlerdir gelmeyen uykum tam da birşeyler anlatınca gelmişti. O kadar huzurluydu sesi.

hepinize uzun bi aradan sonra merhabalarr, okul açıldığından dolayı uzun bi süre bölüm atamadım fakat en kısa sürede düzene sokacağım bölümlerii. Umarım bu bölümü de beğenirsiniz, beğenirseniz de oy verip bölüm hakkında yorumlarınızı bekliyorummm sağlıcakla kalınn.

 

Loading...
0%