Yeni Üyelik
22.
Bölüm

21.BÖLÜM Bilmece bildirmece Seni düşünür gündüz gece Bil bakalım kimdir bu İsminde va

@mirakjf

                          21.

BÖLÜM

Bilmece bildirmece

Seni düşünür gündüz gece

Bil bakalım kimdir bu

İsminde var iki hece

 

Bölümün Şarkısı : Aman Aman- Duman

 

Keyifli Okumalarrr

Yüzümdeki tebessümle birlikte sokağa dalmışken aramızdaki sessizlik Sinan’ın sesiyle bölündü;

 

-“Neden telefonda öyle konuştun benimle, noldu?” Bakışlarımı Sinan’a doğru çevirdim. Gerçekten merak mı ediyordu? Yoksa sadece konuşmak için mi sormuştu. Aklımdan bi tane yalan uydurmaya çalışıyordum fakat o an Sinan’ın o kestanemsi kahverengi gözlerine bakarken yalan bulamadığımı farkettim. Hem neden yalan söylüyordum ki? Anlatabilirdim sonuçta, arkadaşım değil miydi.

 

-“Markete gidiyordum, sokağın sonuna doğru vardıktan sonra son kez bi arkama bakiyim dedim kontrol amaçlı. Hani senin bana anlattığın şu siyah limuzin varya onu gördüm. Ben de ne kaçtım işte.” derin bi nefes aldıktan sonra bakışlarımı kaçırarak sokağa çevirdikten sonra yeniden anlatmaya başladım.

 

“Dakikalarca koştuktan sonra çıkmaz sokak olduğunu bilmediğim sokağa girdim. Ki girdikten sonra direk o girdiğinde çok geç olmuştu. Ben de belki biriyle konuştuğumu görürse burdan uzaklaşır diye seni aradım. Ona farkettirmeden sana tarif etmeye çalıştım. Ben senle konuşmaya devam ederken de şarjım bitince hızlanarak sokağın çıkışına doğru ilerledim. Tam sokaktan çıkıcakken o arabasından indi. Ben de durdum haliyle.” Hala anlattıkça aklım oraya gidiyordu. Sanki yeniden yaşıyormuşum gibi.

 

-“İşte öyle yanıma falan geldi konuştu benimle…” Tam konuşmaya devam ederken Sinan sandalyesini biraz daha yaklaştırarak “Ne konuştu seninle?” Dedi. Bi süre ona baktıktan sonra “Boş şeyler söyledi işte.” Kaşlarını çatarak bana bakmayı sürdürdü.

 

-“Nasıl boş şeyler? Bir şey mi yaptı sana?” Gene aynı soruyu soruyordu. Ve ona defalarca aynı cevabı verecektim.

 

-“Hayır, gerçekten sadece konuştu.”

 

-“Ne konuştu?” Bi süre sessiz kalarak sokağın sonuna doğru bakmaya devam ettim. Ben bile emin değildim ki anlattıklarının doğruluğundan.

Ben hala söyleyip söylememe konusunda kendimle çelişirken Sinan elini omzuma koyarak düşüncelerimi kesti.

 

-“Ben senin arkadaşınım, cidden kimseye anlatmam. Bana inanmıyor musun?” Bakışlarımı ona çevirip doğrudan gözlerinin içine baktım. Keşke sana inanmadığımdan söyleyemesem!

 

-“Hayır… ben sadece emin değilim.”

 

-“Neden değilsin? Ondan sana zarar gelir diye mi? O sana dokunamaz bile. Ben varım, Biz varız.” Söylediği sözler içimi ısıtırken diğer yandan da söylediklerine karşı kendimi inandırıyodum.

 

-“O benim gerçek babammış.” Hıçkırıklarımın arasından çıkan bu cümleyle birlikte ellerimle gözümü kapatıp kafamı eğdim. Her ne kadar sessizce ağlamaya çalışsam da bi türlü sessizleşemiyordum. Ben ağlamaya devam ederken vücudumu saran iki kolla birlikte hıçkırıklarım daha da şiddetlenmeye başladı. Ellerimi yüzümden geçerek beline sardıktan sonra kafamı boynuna gömdüm. O da bana karşılık olarak sol elini belimden çekerek saçlarıma doğru uzattı. Saçlarımı okşaması bile içimi o kadar ısıtıyordu ki.

 

Uzun uzun sarıldıktan sonra en sonunda birbirimizden ayrıldık. Gözlerimdeki yaşları sildikten sonra derin bi nefes alarak ona doğru hafifçe gülümsedim. Sinan da bana buruk bi gülümsemeyle baktıktan sonra,

 

-“İnandın mı ona?” Parmaklarımı çıtlatarak,

 

-“Bilmiyorum, hiç bişey bilmiyorum.” Gülümsemesi yavaş yavaş yüzünden silinmişti.

 

-“Konuştun mu?”

 

-“Neyi konuştum mu?” Dedim kaşlarımı çatarak,

 

-“Annenlerle, bu adamın seninle konuşmasını.” Ha yok engellediler beni, ben arasam da kendileri açmaz.

 

-“Konuşmadım, konuşmayı da düşünmüyorum.” Sinan daha ağzını açamadan yeniden lafımı sürdürdüm. “Çünkü gerçeği söylediğinden emin bile değilim.” Başını iki yana sallayarak,

 

-“Gerçeği söylemiş olsa böyle bişey yapar mıydı?” Ben daha söylediğini idrak edemeden, “Buraya kadar gelip silah sıkar mıydı sence? Düşün.” Silah mı? Duymuş muydu.

 

-“Sen nerden…”

 

-“Aşağı indim.” Yürek mi yemişti? Silahı olan adamın yanına gitmek nedir!

 

-“Ne demek aşağı indim? Adam silahlıydı. Sana zarar verse napıcaktın!?” Kendisini geriye yaslayıp sanki ona hiç bir şey olmazmış gibi bir tavır takınarak,

 

-“Bi şey yapamaz bana, ki yapmadı da zaten. Hala karşındayım işte.” Sandalyemden biraz daha ileriye doğru giderek ona daha çok yaklaştım.

 

-“İlk seferlik bi şans işte. Ya bi daha karşılaşırsan?”

 

-“Gene döverim.”

 

-“Gene?”

 

-“Gene işte.”

 

-“Sen onu dövdün mü?” Gözlerine doğru gelen saçlarını arkaya atarak,

 

-“Planlamıyodum tabii ama. Mecbur bıraktı diyelim.” Hafifçe sırıtarak sanki çok büyük bi şey başarmış gibi bana bakıyordu.

 

-“Ya sana bişey yapsaydı? Ya ölseydin nolucaktı?”

 

-“Bilmem, helvamı yerdiniz heralde.” Allah’ım! Böyle bi konuşmada bile illa mizah katacaktı bi yere!

 

-“Şaka yapmanın sırası mı şimdi?” Öksürerek duruşunu dikleştirerek,

 

-“Bana dokunamaz bile, sana da. İsterse bin tane silahla gelsin.” Ben tam yeniden konuşacakken Sinan’ın ayağa kalkmasıyla birlikte susmak zorunda kaldım. Ayağa kalkıp sandalyesini bi kenara çektikten sonra balkonun kapısını açarak bana döndü,

 

-“Gelmiyor musun?” Boş boş ona baktıktan sonra içeriye gelmiyo musun dediğini anlayınca ben de ayağa kalkıp sandalyeyi kenara çektikten sonra peşinden ilerledim. İçeriye geçtikten sonra salona gidip sessizce Parla’nın yanına gittim. Kafamı yastığa koyduğum gibi uyumam bir olmuştu.

 

Gözlerimi zar zor açtığımda ilk karşılaştığım şey yeşil gözlerdi. Kafamı biraz kaldırarak etrafıma bakınca Selin’in başımda giyinmiş bi şekilde dikildiğini gördüm. Ona soran bakışlarla baktıktan sonra elindeki kıyafetleri bana doğru fırlatarak bütün bakış açımı kapattı.

 

-“Oğuz uyan Oğuz!” Oflayarak kıyafetleri yüzümden çekerek kahkaha atan Selin’e karşı kaşlarımı çatarak bakmaya başladım.

 

-“Saat kaç?” Nihayet kahkahasını kesince soruma yanıt vererek,

 

-“Dokuza geliyor.” Okul mu vardı bugün ya! Bu saatte kaldırılır mı insan?

 

-“Ben uyuyacağım o zaman.” Diyerek yeniden kafamı yastığa gömdüm. Alnıma yediğim sert olmayan bi tokatla birlikte yeniden gözlerimi açıp derin bi nefes verdim,

 

-“Ne ne!” Selin gülerek sağ koluma vurduktan sonra,

 

-“Ya kalk herkes seni bekliyo giyin hele.” Gözlerimi ovuşturarak yattığım yerden kalktım.

 

-“Nereye be?”

 

-“Ne bileyim ben.” Yerimden hışımla ayağa kalktıktan sonra Selin’e dönerek,

 

-“Diğerleri nerde?”

 

-“Aşağıdalar. Sen giyin ben toplarım etrafı. Giyinebilirsin dimi? Yoksa annen burada yani.” Diyerek kendisini gösterdi. Hafif gülerek başımı salladıktan sonra yerde duran dizime kadar gelen mavi şortla, turuncu bol tişörtü elime alıp kıyafetlerimi değiştirdim. Zorlukla da olsa değiştirdikten sonra lavaboya giderek yüzümü yıkadım. Yüzümü yıkadıktan sonra peçeteyle yüzümü kurulayıp aynadan yüzüme baktım. Yavaş yavaş göz halkalarım mı oluşuyodu yoksa bana mı öyle geliyordu?

 

Ellerimle saçlarımı düzelttikten sonra son bi kez aynadan kendime bakıp lavabodan çıktım. Salona gidip masaya bıraktığım sırt çantamı tek koluma taktıktan sonra yanına bıraktığım telefonumu elime aldım. Ekranı açıp bildirim gelip gelmediğine baktım. Kimden gelicekti ki zaten. Hepsi yanımdaydı.

 

Telefonu cebime atarak kapıya doğru ilerledikten sonra Selin’i beklemeye başladım. SonundaSelin de çantasıyla geldikten sonra kapıyı açıp evden çıktık. Sehpadan aldığım anahtarla birlikte evin kapısını kilitledikten sonra Selin’in yanına vararak merdivenlerden inmeye başladık. Merdivenler bittikten sonra kendimizi direk apartmandan dışarı attık. Daha sonbahar olmasına rağmen hava öyle bi sıcaktı ki resmen her yer yanıyo gibiydi. Alnımdan akan teri elimin tersiyle sildikten sonra Selin’e dönerek,

 

-“Eee neredeler?” Selin bakışlarını kaçırıp koluna astığı gökkuşağı rengindeki ceketini giydikten sonra kafasına taktığı renkli gözlüğü gözüne indirip elimden tutarak,

 

-“Ben nerden bilim Allah aşkına! Buluruz işte.” Pek bişey demeden onu takip etmeye başladım. Zaten takip etmeme gibi bi seçeceğim de yoktu. Elimden öyle bi tutmuştu ki sanki bıraksa kaçacaktım!

 

-“Ne sıkı tutuyosun ya? Kaçacağım sanki.” Selin hiç oralı değilmiş gibi yürümeye devam ederken “Kaçmicak mısın?” Hafifçe kıkırdayarak “Kaçacağım, nasıl da tanıyo arkadaşını!” Selin de gülerek “Tabii kızım!” Diyerek yürümeye devam etti.

 

Biraz daha ilerledikten sonra bi tane ara sokağa dalmasıyla birlikte yerimde durdum. Benim durmamla birlikte Selin’in de durmasıyla bakışları beni buldu.

 

-“Bi şey mi oldu?” Başımı olumsuz bi şekilde sallayarak,

 

-“Nereye götürüyosun bizi?” Selin bakışlarını benimkinden kaçırarak sokağa çevirdikten sonra,

 

-“Bilmiyom ki öyle götürüyorum işte.” Kaşlarımı çatarak baktığı yere baktım,

 

-“Ne?”

 

-“Şaka şaka, varınca görürsün.” Oflayarak Selin’in peşinden ilerlemeye devam ettim. Kim bilir aklında ne planlar vardı şimdi!

 

Yaklaşık 20 dakika boyunca durmadan yol aldıktan sonra tam yokuşun ortasındayken Selin bana dönerek,

 

-“Bu son yokuştu bak! Bundan sonra varıyoruz.” Gözlerinde öyle bi heyecan vardı ki sanki çok önemli bir şey varmış gibiydi!

 

-“İnşallah öyledir.” Selin’in neye heyecanlandığını bilmediğimden dolayı benim de içimi bi heyecan kaplamıştı. Biraz daha adımlarımı sıklaştırarak yokuşu çıkmaya devam ettik. Nihayetinde yokuş bitince karşılaştığım manzarayla birlikte yüzümde aptal bi sırıtış belirdi. Hepsi eski bi arabanın üstünde öylece oturup sohbet ediyorlardı. Selin’in de yanıma gelmesiyle birlikte diğerlerinin yanına ilerlemeye başladık.

 

 

Yanlarına varınca Selin iki koluyla da Enes’in omuzlarına tutunarak zıpladı. Onun bu hareketine gülerek yanından geçtikten sonra arabanın ön camının önünde oturarak bağdaş kurdum. Parla biraz daha yanıma yaklaşıp elini omzuma atarak beni kendisine doğru çekti. Ben de sağ elimi beline sararak kafamı omzuna yatırdım. Şuan öylesine bi güven veren ortamın içindeydim ki, bir kez daha böyle arkadaşlarım olduğu için şükrediyordum.

 

Düşüncelerimin arasında kaybolup gidecekken bana doğru fırlatılan sakızla birlikte kafamı kaldırıp sakızın geldiği yöne baktım. Mete herkese sanki bomba fırlatıyomuş gibi sakız fırlatıyodu.

 

-“Salak mısın oğlum sen?” Mete yapmacık bi sinirle Enes’e dönerek,

 

-“Beğenmiyosan nazikçe söyle alındım, gücendim.” Diyerek Enes’i es geçerek diğerlerine sakız fırlatmaya devam etti. Enes de Mete’nin taklidini yaparak,

 

-“Alondom gocondom hoooo bosko?” Mete en sonunda elinde kalan iki sakızdan birini sinirle Enes’in gözüne doğru fırlatarak,

 

-“Heee çok komik heee.” Enes son anda gözüne girecek olan sakızı tutarak aralarındaki tartışmayı kapattı. Aslında her ne kadar birbirlerini çekemiyo gibi olsalar da ikisinden birinin başına bişey gelse ilk diğeri giderdi.

 

Kendi kendime hafifçe sırıtarak kucağımda dura sakızın paketinin bi ucunu ağzıma alarak pakedini açtım. Tek kollu olmaya giderek daha da çok alışıyordum. O kadar da zor yanı yoktu yani. Sakızı ağzıma attıktan sonra elimde buruşturduğum kağıdı düzelterek yazılanları okumaya başladım.

 

“Aşka sünger çekmiş

Kalbi çok zedelenmiş

Seninle geçmişi unutacak

Çünkü seni pek beğenmiş.”

 

İçimden “dert kuyusu muyum ben?” Diyerek geçirdim. Normalde de fala inanmazdım ve hala da inanmıyordum. Hem gerçek olsa da 80 milyar kişinin arasında gelip benimki mi doğru olacaktı. Oladabilirdi ama. İmkansız olsa bile.

 

Ben hala falın anlamını düşünürken kulaklarım Selin’in sevinçli sesiyle kaplandı,

 

-“Yaa biliyodum ben! Vallahi de billahi de biliyodum bu çocuk kesin benim kaderim!” Selin sevinçli sevinçli anlatmaya devam ederken Enes Selin’in kafasına vurarak,

 

-“13. Sevgiliniz hakkında çok iddialı konuşuyosunuz hanımefendi.” Selin yüzüne gelen saçları çektikten sonra güneş gözlüklerini yukarı kaldırarak Enes’e acır bi şekilde bakmaya başladı.

 

-“Mala bak hele, kuranıma gerçek yaa. İnanmazsanız inanmayın kesin evlenicez bak.” Parla kahkaha atarak elindeki tüfürüğü (kağıttan yapılan mermi misali) Selin’e tükürerek,

 

-“Kime mal dediğine dikkat et he, sanki askerlik arkadaşı!” Selin Parla’ya dil çıkararak,

 

-“Arkadaşını da hemen satıyo bak!” Parla duruşunu dikleştirdikten sonra yeniden tüfürüğünü Selin’e tükürerek,

 

-“Sevgilim haklı banane, 13.sevgilin değil mi?” Selin kollarını göğsünde birleştirerek bacak bacak üstüne attıktan sonra uçurumun aşağısına doğru bakmaya başladı. Bunun üzerine Enes ayağa kalkıp Parlaya doğru ilerledikten sonra Parla’nın yanına oturup “İşte benim sevgilim!” Diyerek Parla’nın dudağından öpmeye başladı. Tiksinerek onlara baktıktan sonra bakışlarımı kaçırarak,

 

-“Gidin başka yerde fantezinizi gerçekleştirin ya! Sizi çekmek zorunda mıyız?” Diye söylenerek isyan etmeye başladım. Mete de beni destekleyerek “Valla ya siktirin gidin!” Nihayet birbirlerinden ayrıldıktan sonra Enes bakışlarını ikimize çevirerek,

 

-“Ağlamayın hemen ya, tamam anladık en çok sizin sevgiliniz yok.” Hafifçe kıkırdayarak,

 

-“Eğer sevgilim olacaksa ve sizin gibi bi ilişkim olacaksa çocuğu ilk orada terk ederdim herhalde.” Mete kahkahalarla ellerini birbirine vurarken Enes’se kırılmış bi şekilde bana bakıyordu,

 

-“Bu saatten sonra sevgilin olmaz zaten merak etme.” Gülerek Enes’in yanına gittikten sonra sağ elimle omzuna sarılarak,

 

-“Şaka yapıyorum valla, ne alındın he.” Enes iki eliyle de beni ittikten sonra sendeleyerek yeniden eski yerime vardım.

 

-“Ben mi alınacağım? Aynen.” Sırıtarak Enes’e baktıktan sonra bakışlarımı kaçırarak etrafa bi göz attım. Selin sanki çok derin düşüncelere dalmış gibi bi yandan avucunu kaşıyordu, diğer yandan da uçurumdan aşağıya doğru bakıyordu. Fala öyle bi inanan biriydi ki, falcı tarafından kovalanmışlığı bile vardı. Herhalde ona çıkan fakı düşünüyordu. Her ne kadar rastgele koyulan fallar olsa da belki de dediği gibi gerçektir fallar.

 

Bakışlarımı biraz daha sağa kaydırınca Sinan’ın kollarını dirseklerinde birleştirmiş bi şekilde kayalarda oturduğunu gördüm. Burada olduğunu her ne kadar farkedemesem de bence o da burada olduğunun farkında değildi. Sanki zorla düğüne getirilen küçük çocuklar gibi duruyordu. Ama bi fark vardı ki o çocuk değildi, ve hiç kimse asla ona zorla bi şeyler yaptıramazdı. Gözüm biraz daha aşağılara kayınca elinde tuttuğu fal kağıdına gözlerini sabitlediğini farkettim. Fala inanacak kadar aptal olamazdı herhalde! Kitaplara inanıyorum dese inanırdım ama fallara inanacak kadar düşmemiştir heralde. Gözü falan takılmıştır diye pek dikkat etmeyerek yeniden yüzüne baktım. Sanki gün geçtikçe daha da çekici oluyordu, ya da bana öyle geliyordu.

 

Bi anda aklım dün geceye gidince içimi sebepsiz bi mutluluk kapladı. Dün onun o ipek gibi olan saçlarına elimi geçirdiğim an gözlerimin önüne gelince bi kez daha onun ne kadar kusursuz olduğunu hatırladım. Özene bözene yaratılmış gibiydi aynı. Ve sadece görünüş olarak değil, kişilik olarak da çok mükemmel biriydi. Kullandığı bi cümle bile tavana bakarak saatlerce düşündürtecek cinstendi.

 

 


 

 

 

 

Hepinize uzun bi süreden sonra merhabalarr, okullardan dolayı pek aktif olamadım fakat bu bölümü olabildiğince uzun tutmaya çalıştım. Umarım beğenirsiniz ve bölümüm gerektiği ilgiyi alırr. Şimdiden herkese derslerde ve normal hayatta başarılarrr, seviliyorsunuzzz ( hedefimiz 100 okuma ve bölüm hakkındaki yorumlarınızı belirtip bölümü beğendiyseniz oy verirseniz çok sevinirimmm)

Loading...
0%