@mirakjf
|
23. BÖLÜM Bazen Herşeyi Bilemezsin.
Keyifli okumalar...
Hastaneden çıktığımda başta hala inanamıyordum iki kolumu da kullanabileceğimi. 1 ayda öyle bi alışmıştım ki tek kollu olmaya… başta çok zorlu gelse de bi süre sonra alışmıştım fakat alışmam zor olması gerçeğini hala değiştirmiyordu.
1 ay boyunca ufak tefek şeyler dışında çok şeyler değişmemişti. Aramızdaki kavgadan sonra birlikte buluşa buluşa arayı çok olmasa da düzeltmiştik. Abartılacak cinsten bi kavga değildi zaten.
Hala aynı depoda kalıyordum, birkaç işe başvurmama rağmen hiçbir şekilde olumlu dönüş alamamıştım. Zaten birikmiş paralarım vardı 15 bin TL. İstediğim zaman Sinan’ın yanına gidip o paradan alabilirdim. Tabii yanına gidebilsem. Son 1 aydır grup sohbetleri dışında fazladan hiç konuşamamıştık bile.
Hastaneden çıktıktan sonra doğrudan durağın yolunu tuttum. Kulaklığımı takıp rastgele bi çalma listesi açtıktan sonra çıkan ilk şarkıyı dinlemeye başladım.
-“Kalan olmadın Giden olmadın Bana bir kere Gülen olmadın Kalan öyle ben Giden öyle sen Bu gidişle ben Biterim anladım.” Bir yandan şarkıyı dinlerken diğer yandan da dışımdan sözlerini mırıldanıyordum. Yüzyüzeyken Konuşuruz’un herhangi bir şarkısı bile benim için çok değerli bi yere sahipti. Sebebiyse çok iyi bi sanatçı olması değildi. Bu grubu Sinan sayesinde tanımıştım, ve bütün şarkıları hatta şarkıda geçen bütün kelimeler bile bana onu hatırlatıyordu. Ona bu grubu tanıdığımı söylediğimde yalan söylemiştim. Daha önce bu grubun adını bile duymamıştım. Ama o bana öğrettiği için artık hergün dinler olmuştum.
Ben şarkıyı dinlemeye devam ederken çoktan durağa gelmiştim. Akbilimi bastıktan sonra içeriye geçerek tramvayın gelmesini bekledim. Demir koltuklardan birine oturduktan sonra birbiriyle karışmış kulaklıklarımı kulağımdan çıkararak çantama sıkıştırdım. Çantamın fermuarını açmamla birlikte bütün bozulmuş kokular burnuma doğru geldi. İğrenerek çantamın fermuarını bi çırpıda kapatıp yerimden kalktım. Bi tane çöpün önüne geldikten sonra biraz yana çökerek çantamın fermuarını açtım. Yoldan geçen birinin benim için pislik demesini elbette istemiyordum.
Başta çantamdaki kitapları tek tek çıkarıp üst üste koyduktan sonra alttaki ezilip büzülmüş eşyalara uzaktan baktım. Market fişleri, ders notları, çizdiğim saçma sapan resimler… hepsini elimde yeniden buruşturarak çöpe attıktan sonra en dipte kalan eşyalara göz gezdirdim. Büyükçe bi sırıtarak çantanın köşesine çıkardığım hırkayı çıkarıp elimle çırptım. Tam 1 ay önce koluma bıçak girdiğinde Sinan bu hırkayı benim koluma sarmıştı. Hırkayı burnuma getirerek koklamaya başladım. Çürümüş kan kokuyordu, iğrenç!
Hışımla hırkayı burnumdan çekerek uzaktan baktım. Ölsem de bu hırkayı çöpe atamazdım, çöpçülükten değil. Anısı vardı diye.
Aklıma çatan fikirle birlikte hırkayı yere serdim. Telefonumu çıkararak kamerayı açtıktan sonra hırkanın fotoğrafını çekip Sinan’a yolladım.
Sinan Ceylin: *fotoğraf* Ceylin: :)
Mesaj anında iki tik oldu. Başta silmek istesem de sonradan gönderdiğim şeyde bi sakınca olmadığını görerek fikrim değişmeden telefonu kapattım. Hırkayı katlayıp çantama yerleştirdikten sonra tramvayın geldiğini farkederek çantamı sırtıma takıp tramvaya doğru ilerledim. Tramvayın kapısı açıldığı gibi hızlıca tramvaya atlayarak cam kenarına oturdum. Kapılar kapandıktan sonra dirseğimi cama yaslayarak elimi yumruk yaptım. Yumruk yaptığım elimi kafama yasladıktan sonra gözlerimi kapatarak hayallere daldım.
Hayallerim telefonun titremesiyle birlikte yarıda kesilince kim yazdı diyerekten telefonun ekranını açtım. Sinan’dan mesaj geldiğini görünce bütün sinirim toz olup uçmuştu. Bi çırpıda tuş kilidini girdikten sonra mesajlaşma uygulamasına girip Sinan’la yazıştığımız bölüme tıkladım.
Sinan Sinan: Hahahaha. Kol alçıdan çıkmış bakıyorum.
Sırıtarak ekrana baktım. Nerden farketmişti acaba.
Ceylin: Nereden anladın?
Çevrimiçi. Yazıyor… Çevrimiçi. Yazıyor…
Sinan: Bilirim ben .
Tam cevap yazacakken Sinan’ın yeniden yazdığını görünce vazgeçip onun yazmasını bekledim.
Sinan: Keşke bana söyleseydin, yanında olurdum.
Bütün şaşkınlığımla ekrana bakarken bi yandan da gerçek olabileceğini düşündüm. Ciddi ciddi Sinan Kaya bana benim yanımda olmak istediğini söylemişti! Kahkaha atmamak için öyle zor duruyodum ki! Elimi klavyeye sürükleyerek harflere tıkladım.
Ceylin: Zahmet olurdu ya.
Yazacağı cevabı merakla bekliyordum. Ne diyecekti acaba?
Yazıyor… Çevrimiçi. Yazıyor…
Sinan: Neredesin sen? Gelebilirim istersen.
Cidden şuan benim yanımda olabileceğini söylüyordu. Öleceğim yaa!
Ceylin: Okula geliyorum. Gelmeyecek misin?
Cevap çok beklemeden geldi.
Sinan: Geleceğim.
32 dişimle gülümseyerek parmaklarımı yazdığı mesajların üzerinde gezdirdim. Uzun zaman sonra ilk defa bana karşı böyle sevecendi. Bu huyu şimdilik değişmeden konuşabilirdim yani.
Ceylin: Görüşürüz o zaman.
Hala mesajda beklediği için direk görmüştü. Yazıyor simgesi gözükünce nefesimi tutarak yazacağı şeyi bekledim.
Sinan: Görüşürüz.
Sohbetten bi türlü çıkmak istemiyordum ama çıkmam gerekiyordu. Çünkü o da çevrimiçiydi ve şuan benim çevrimiçi olduğumu görüyordu. İstemeyerek de olsa telefonu kapattıktan sonra giydiğim mavi ceketin cebine atarak geriye yaslandım. Bugün iyi geçecekti, inanıyordum…
Tramvay okulun durağına gelince ayağa kalkıp sıkış tepiş olduğu için herkese çarpa çarpa tramvaydan indim. Sonunda tramvaydan çıkınca derin bi nefes alıp uzaktan okula baktım. Hala aynı yeşilimsi renge sahipti. Ve gene aynı öğrencilere. Tramvayın kapısından ayrılıp okula doğru yürümeye başladım. Tam yolun ortasındayken son kez durağa bakabilmek için arkamı döndüm. Burası her ne kadar herkese normal bi durak olarak gelse de benim için asla öyle olmayacaktı. Her şeyin başladığı yer orasıydı. Batı Durağı…
Bahçeden içeriye girince ilk olarak gözüm Sinan’ı aradı. Onu etrafta göremeyince oflayarak kapıya doğru ilerlemeye başladım. Kapıdan içeriye girdikten sonra sınıfa doğru çıkmaya başladım. Merdivenleri çıktıktan sonra tam koridoru yürüyecekken gözüm koridorun köşesine takıldı. Bi kızla bi erkek sohbet ediyorlardı fakat erkek kızı duvarda sıkıştırdığı için yüzü net gözükmüyordu. Rastgele iki sevgilidir diye geçiştirecektim ki kızın turuncu saçlarını görünce şaşkınlıkla biraz daha sağa yaklaştım.
Selin miydi o! Cidden Selindi. Ne işi vardı orada? Aklımdaki cevapsız sorularla birlikte ağzım açık bi şekilde onlara bakmaya başladım. Selin’in bakışları beni bulunca ilk başta kaşlarını çattı. Elimle ağzımı kapatıp gözlerimi portlak gibi açınca Selin’in gülmemek için alt dudağını dişlediğini gördüm. Elimi ağzımdan çektikten sonra tek parmağımı ona sallayarak sınıfa doğru ilerlemeye başladım. Sınıfa girdiğim gibi çantayı sıranın bi ucuna, kendimi de sıranın diğer ucuna attıktan sonra oturduğum yerde yayılarak kafamı sıraya gömdüm.
Gözlerim hafif hafif aralandığında kafamı kaldırıp ortalığa göz gezdirdim. Uyana uyana tarih dersine mi uyanmıştım! Üfleyerek omuzlarımı silktikten sonra yanıma baktım. Demek ki sadece ben uyumamıştım!
Hafifçe yanımda uyuyan Parla’yı sarstım. Gözlerini hafifçe aralayarak bana sen kimsin dercesine bakmaya başladı. Nihayet beni tanıyınca,
-“Noldu?” Uykulu bi şekilde bunu söyledikten sonra kafasını yeniden sıraya gömdü. Kulağına doğru eğilip,
-“Biri seni soruyor.”
-“Kim?” Dedi uykulu sesiyle.
-“Kaldır kafanı bak.” Kafasını gömdüğü sıradan kaldırıp etrafına baktı. Kimseyi göremeyince kaşlarını çatarak bana bakmaya başladı. Gözlerimle sıranın altını işaret ederek oraya bakmasını ima ettim. Sıranın altında çektiğim nahı görünce koluma vurarak gülmeye başladı. Ben de gülerek ona karşılık verdikten sonra hocadan azar yememek için konuşmamızı bitirdik.
Etrafıma bakınınca Selin’in önde kafasını sıraya dayayarak telefonuna baktığını gördüm. Kafamı arkaya çevirerek diğerlerine göz gezdirdim. Enes kolunu peteğe yaslayarak camdan dışarısını izliyordu. Mete’yse sıraya çizim yapıyordu. Onların sırasının arkasına yani en arkaya sıraya baktım. Normalde orada Sinan otururken şuan oturmuyordu. Okula gelmemiş miydi? Bana geleceğini söylemişti.
-“Sinan okula gelmedi mi?” Dedim kolumu Enes’lerin sırasına dayayarak.
-“Sana da günaydın.”
-“Ya bi git. Soru sorduk şurada!”
-“Kes be!” Oflayarak Enes’e bakmaya devam ederken,
-“Cevap ver hadi!”
-“Ben nerden bilim? Uyuyordur bi yerde.” Tamam diyerek yeniden önüme dönecektim ki Enes yeniden sözlerini devam ettirdi.
-“Napıcaksın?” Yeniden arkamı dönerek,
-“Hiç, öyle merak ettim.” İnanmamış gibi kafasını sallayarak,
-“Kesin öyledir canım!” Tam Enes’e laf atacakken hocanın bakışları bizi bulunca mecburen önüme döndüm. Kolumu sıraya dayayıp masayı kendime çektikten sonra ayaklarımı öne doğru uzatarak kendimi arkaya yatırdım. Nerdeydi Sinan? Nereye gitmişti. Geleceğinden emindim, gelmese bile bana haber verirdi.
Endişenin bana bi faydası olmayacağını düşünerek telefonumu açıp mesajlaşma uygulamasına girdim. En üstten Sinan’la olan mesajlaşmamıza girip anında mesaj yazmaya başladım.
Sinan Ceylin: Sinan. Ceylin: Nerdesin? Ceylin: Okula gelmeyecek misin?
Attığım her bi mesajda sinirle yerimde dönüyordum. Mesaj tek tikti! İnternetini niye kapatmıştı acaba? Öfkeyle telefonu kapattıktan sonra yeniden arkama yaslandım. Neredeydi bu çocuk? Nereye kaybolmuştu. Ve niye mesajlarıma bakmıyordu!
Nihayet tenefüs zili çalınca hemen arkama dönüp kalkmak üzere olan Enes ve Mete’ye döndüm.
-“Durun bi, Sinan yok.” Enes oflayarak kafama küçük bi şekilde vurduktan sonra,
-“Amma abarttın he. Ortalıkta bi yerde uyuyordur işte. Gelir belki.” Endişeli bakışlarımla Enes’e inanmayan bi şekilde bakmaya başladım. Arkadaşından haber alamıyordum burada ve aramak yerine uyuyodur diye geçiştiriyordu!
-“Ya aptal! Mesajlarımı görmüyo, tek tik oluyo sürekli.” Bu sefer Mete olaya dahil olarak sırasına oturduktan sonra cebinden telefonunu çıkararak,
-“Arayayım, ama iştedir bak. Belki de işi falan çıkmıştır.” Mete telefondan tuşlamalar yapmaua devam ederken arkadan gelen sesle birlikte hepimiz arkaya doğru bakışlarımızı çevirdik.
-“İşte değil. Çalışmıyo bugün.” Selin’in bunu demesi üzerine kaşlarımı çatarak Selin’e bakmayı sürdürdüm.
-“Sen nerden biliyorsun?”
-“Bana anlatmıştı.” Dedi sanki ima eder gibi. Bu tavrına karşı fazla düşünmeden yeniden Mete’ye döndüm. Telefonu kulağına dayamıştı. Meraklı bakışlarımı Mete’nin üzerinde gezdirirken en sonunda umutsuzca telefonu kulağından çekti.
-“Çalmıyor.” Ne demek çalmıyo ya! Nereye gidebilir! Elimi boynuma götürerek kaşımaya başladım. Genelde sürekli strese girince böyle yapıyordum.
-“Bahçeye gidelim. Orada konuşuruz.” Ben daha cevap veremeden Selin direk yanımıza gelip beni kolumdan çekerek,
-“Bi hava alalım zihnimiz açılır.” Kafamla onaylayarak yerimden kalktıktan sonra diğerlerinin de kalkmasını bekledikten sonra hep birlikte okulun bahçesine doğru ilerledik. Bahçe öyle kalabalıktı ki geçilmiyordu bile.
Ben bakmaya devam ederken elimi tutan elle birlikte şaşkınlıkla elin sahibini görmeye çalıştım. Fakat her taraf çok karışık olduğundan yüzler tam olarak seçilmiyordu. Bi yanda beni sürüklemeye başlayınca tam kendimi geri çekecekken Enes’in “Benim!” Demesiyle rahat bi nefes verdim. Bi kaç dar yerden geçtikten sonra hiç kimsenin olmadığı küçük bi bahçeye geldik. Herhalde sigara içme alanı diyerekten bankta oturmuş olan Mete’nin yanına oturdum. Selin yavaş yavaş yanımıza doğru gelip duvara yaslandıktan sonra bize dönerek,
-“Nolmuş Sinan’a.?” Bakışlarımı Selin’e çevirerek,
-“Bilmiyorum, yazmıyo, aramalarımızı açmıyor.” Gözlerini devirerek,
-“Aman! Her zamanki Sinan işte!” Allah’ım! İlla sürekli aynı şeyi yapıyor diye normal gibi mi davranacaktık?
Yerimden kalkarak en köşede yerimi kaptım. Kafamı arkaya doğru yaslayıp parmaklarımı çıtlatarak telefonumdan bildirim sesi beklemeye başladım. Ortaya çıkınca yazardı elbet.
-“Geliyormuş.” Bunu söyleyen Parla’ya bakarak başımı iki yana salladım. Bi kaç kelime edemeyecek kadar canım sıkkındı.
Yeniden önüme dönerek gözlerimi birkaç kere kırpıştırdım. Sıkıntıyla verdiğim nefeslerimi düzene sokarak oturduğum yerde biraz daha genişledim. Can sıkıntısından kendimi şekilden şekile sokarken diğerlerinin sohbetine katılmanın kafamı biraz daha dağıtabileceğini düşünerekten sohbetlerini dinlemeye başladım.
-“Ya gerizekalı! Yok öyle bişey.” Enes gülerek Selin’in koluna vurarak,
-“Baştan söyliyim makas için para alırım.” Mete alaylı bi şekilde Enes’e baktıktan sonra,
-“Abi onu gelinin kız kardeşi yapıyo ama.”
-“Gelinin prensesi o zaten.” Bunu dememle birlikte Enes bana dönerek,
-“Dilde pabuç gibi.”
-“Beyinde yok gibi.”
-“Ne kadar komik hahaha.” Enes yapmacık bi şekilde gülmesini bitirdikten sonra,
-“Kim evleniyor?” Parla bana bakıp inanmayan bakışlar atarak,
-“Bilmiyor musun? Selin yeni eniştemle fanfirifon yapmış.” Diğerleri kahkahaya boğulurken benle Selin aynı anda Parla’ya dönerek,
-“Ne!?” İkimizin sesi de öyle bi yüksek sesle çıkmıştı ki Parla neye uğradığını şaşırmış bi şekilde bize bakıyordu.
-“Ciddi misiniz siz?” Selin bana bakarak başını olumsuz anlamda salladı.
-“Ya abartıyorlar! Çocuk evine çağırdı o kadar.” Mete Selin’e karşı sesini duyurabilmek için hafifçe bağırarak,
-“Niye evine çağırıyo sanıyorsun sen? Ders mi çalıştırıcak.” Enes gülerek Mete’ye baktıktan sonra,
-“Deme öyle abisi, ders çalıştırıcak işte!” Mete’yle Enes kahkaha atarak kendilerini yerden yere vurarlarken,
-“İnsan düzgün bişey söyler be!” Parla kolunu birbirine bağlayıp başını Selin’in omzuna dayayarak,
-“Gitmiceksin herhalde?” Selin başını iki yana sallayarak,
-“Yoo ne münasebet.”
-“Arsız!” Hepimizin kahkahaları şiddetlenmeye devam ederken Parla hala Selin’in koluna vurarak gitmeyeceksin diye bağırıyordu. Cidden öylesine komiklerdi ki!
-“Niye gidemiyor muşum! Banane.”
-“3 kişi falan çıkarsınız Allah korusun!” Selin kendisini hışımla geri çekerek gözlerini faltaşı gibi açtı.
-“Ne saçmalıyosun! Çocuk evine çağırdı o kadar.” Hafifçe kıkırdayarak Selin’e baktıktan sonra,
-“Napıcaksınız evinde tam olarak?”
-“Nerden bilim, sohbet muhabbet falan izleriz. Film izleriz.”
-“Filmi sen seç, Değişik filmler falan açarsa benim bildiğim bi film var de Recep İvedik aç tamam mı abisinin prensesi!” Selin Mete’ye doğru dil çıkararak baktıktan sonra konuşmaya başlayacakken bahçeye Sinan’ın girmesiyle birlikte hepimiz bakışlarımızı ona doğru çevirdik. |
0% |