Yeni Üyelik
39.
Bölüm

29.BÖLÜM GÜÇ

@mirakjf

                          29.

BÖLÜM

GÜÇ

 

 


 

Normalde şöyle ki bu bölümün sonlarına doğru Sinan'la Ceylin'i yapacaktım hatta bölümü yazmışım da zaten taslaklarda duruyor. Ama ben dün tam bölümü yükleyecekken dm'de bi mesaj gördüm. Şey demiş orada da sen kendi kurgunda kadınları obje olarak gösteriyorsun, t@cizi savunuyorsun falan demiş. Açıkcası bayağı üzüldüm. Yani kurgumun size böyle aktardığım için çok üzüldüm. Kesinlikle ama kesinlikle ben böyle bir şey yapmıyorum, ki zaten bi sonraki bölümlerde benim kızlarımın onlardan intikam alacağını görecektiniz. Ben de aynı şekilde kendimi açıkladım bunları söyleyen şahısa, ardından da bölümü sildim ve o intikam sahnesini bu bölüme geçtim. Bunun özürü olarakta sizler için bi sonraki bölümde biraz daha fazla Sinan Ceylin sahnesi yazacağımm(smut, veya da +18 bir şey değil, yazmam da.) Her zaman olduğu gibi gene yüzlerde bi gülümseme bırakan sahneler yanii. Her neyse gene ben fazla uzattım heralde.

 

 

İyi Okumalar 🤍♾

 

 

 

 

 

 

 

Sınıfa vardığımızda gözüm ilk olarak Sinan’ın oturduğu sıraya kaydı. Sırasının boş olduğunu görünce merakla Mete’lerin oturduğu sıraya baktım. Orası da boştu. Gelmemiş miydi okula?

 

İstemsizce kendi sırama ilerledikten sonra önce çantamı attıktan sonra kenara iteleyerek ben de sıraya oturdum. Montumu çıkarıp kare şekline getirerek sıraya koyarak kafamı koyup kapıya bakmaya başladım belki bişey olur da okula gelir umuduyla.

 

Herkes sınıfa gelmişti bugün sınav var diye. Bir tek o gelmemişti okula. Biraz daha baktıktan sonra nihayet gelmeyeceğini anlayınca kafamı montumdan kaldırıp arkamda oturan Mete ve Enes’e çevirdim. İkisi de telefonlarından birlikte maç atıyorlardı.

 

“Sinan nerede?” Sorduğum soruyla birlikte Enes başını bile kaldırmadan konuşmaya başladı.

 

“Gelmedi mi okula?” O kadar oyuna odaklanmıştılar ki arkadaşlarının okula gelip gelmediklerini bile bilmiyorlardı.

 

“Gelmedi.” Enes kendisini biraz daha geriye yaslayarak,

 

“Bizimle maç atıyor şuan. Kaybettiği için gelememiştir ya!” Tam umutlu umutlu soru soracakken Mete’nin telefondan başını kaldırmasıyla birlikte bu sefer bakışlarımı Mete’ye çevirdim. Mete de aynı şekilde bana baktıktan sonra nihayet konuşmaya başladı.

 

“Yolda kalmış çocuk. Bu mal da maça çağırdı.”

 

“Nasıl yolda kalmış? İyi mi şuan?” Mete bi süre yüzüme boş boş bakarak,

 

“Yok tadilat varmış. O yüzden yürüyerek gelecekmiş.”

 

“Hee tamam.” Mete de gülümsedikten sonra yeniden bakışlarını telefona çevirerek oynamaya devam etti. Ben de önüme döndükten sonra hızlıca cebimden telefonumu çıkararak Sinan’a yazmaya başladım.

 

Ceylin: Neredesin?

 

Mesaj anında iki tik oldu. Daha yarım saniye bile geçmeden mavi olunca kaşlarımı çatarak ekrana baktım. Hani maçtaydı? Nihayet yazıyor yazısı gözükünce ekranı yenileyerek yazacağı şeyi bekledim. Sinan hala yazmaya devam ederken arkamda Enes’in oflamasını duymamla birlikte bakışlarımı arkaya çevirdim.

 

“Mete senin ananı sikim abi ya! Kaybetcez şimdi!” Gülmemek için kendimi zor tutarken en sonunda sesimi düzene sokup,

 

“Noldu?” Dedim. Sorumla birlikte Enes telefonunu sallayarak bana bakmaya başladı.

 

“Afk kaldı Sinan! Mete de bi bok yapmıyor!” Yeniden bakışlarını telefonun ekranına çevirdi. “He Sinan yeniden geldi oyuna.” Hiç bir şey söylemeden yeniden önüme dönüp telefona baktım. Çoktan mesaj yazmıştı.

 

Sinan: Vardım şimdi.

Sinan: Enes küfretti mi bari?

 

Gerçekten deliydi ya. Hem maç atıyor, hem de benimle mi yazışıyordu!

 

Ceylin: Sen maç atarken bi de benimle mi yazışıyorsun?

 

Mesajı gönderdikten 10 saniye bile geçmeden direk mavi tik oldu. Enes’in yeniden ofladığını duyunca kıkırdayarak ekrana baktım. Sinan’ın yazdığını görünce hemen yazdığı okumaya koyuldum.

 

Sinan: Maç kaçmıyor ya.

 

Bu sefer sandığımın aksine çevrimdışı olmadı. Benim mesaj yazmamı bekledi. Arkamda Enes’in kısık sesle de olsa küfürler savurduğunu duyunca elim tuşlara kaydı.

 

Ceylin: Ne zaman geleceksin?

 

Enes’in küfürleri kesilince anladığım kadarıyla Enes de oyundan çıkmıştı. Çünkü Sinan çoktan mesajını göndermişti ve çevrimiçi bekliyordu.

 

Sinan: Söz veriyorum, geleceğim birazdan.

 

Kalbim hızlanmaya başlamıştı. Tam mesaj yazacakken önümde oturan Parla’nın arkaya dönüp hızlı hızlı konuşmasıyla birlikte telefonu kapatıp sıranın altına attım.

 

“Duydun mu! Sınav varmış.” Kaşlarımı çatarak Parla’ya baktım.

 

“Ne sınavı?” Parla da bilmiyormuş gibi başını iki yana salladıktan sonra bu sefer Selin bize doğru dönerek,

 

“Şimdi edebiyat ya da tarih. Ama ikisinin sınavı da bugün olacakmış.” Şaşkınlık içerisinde Selin’e bakmaya başladım. Adından başka hiçbir şey bilmediğim sınavlara mı girecektim şimdi?

 

“Okuldan kaçayım ben en iyisi. Hiç bilmiyorum bu dersleri.” Selin de başını sallayıp beni onaylayarak,

 

“Allah bilir yaz geç ya!” Gülerek Selin’e baktığım esnada arkadan Enes’in laf atmasıyla birlikte arkamı döndüm.

 

“Sonra da hoca seni Allah katına çıkarsın!” Enes kendi esprisine kahkahalar atarken hepimiz sanki uzaylıymış gibi Enes’e bakmaya başladık. Nihayet Enes gülmesini kesince bi süre bize baktı. Ardından bakışları kapıya gidince ıslık çalarak neşeyle yerinde zıpladı. Ben de kapıya doğru bakınca yerimde zıplayasım gelmişti. Sinan buradaydı, gelmişti. Bana verdiği sözü tutmuştu.

 

Enes Sinan’ın yanına varınca tam da beklediğimiz gibi direk üzerine atladı. Enes’in üzerine atlamasıyla birlikte Mete de yerinden kalkıp koşarak Enes’in üzerine atladı. Sinan hariç hepimiz kahkahalara boğulurken Sinan’ın ikisini de taşıyıp sırasına doğru ilerlediğini gördüm. Ağzım açık bi şekilde onları izlerken Sinan kendi sırasına varınca ilk Mete’nin, sonra da Enes’in omzundan inmesini izlemeye başladım.

 

“Hulk abi bu adam kesin! İki kişiyi nasıl taşıdın?” Enes hayranlıkla cümlesini söyledikten sonra sırasına geçerek sırtını yanındaki duvara yasladı. Mete de Enes’in yanına oturduktan sonra dirseğini Sinan’ın sırasına yaslayarak alaylı bi tavırla Enes’e baktı.

 

“Oğlum sen zaten çubuk kadar bişeysin. Ben bir insanım. Senle ben bir araya gelince bir buçuk oluyoruz!” Enes gözlerini kısıp dudaklarını bükerek, “He buçuğum ben he.”

 

Mete Enes’e gülerken Selin’le Parla’nın yanıma gelmesiyle birlikte biraz daha köşeye kayarak onlara yer açtım. Parla oturmaktan vazgeçip sıramızın başına dikildiği gibi elinde tuttuğu küçük kağıtları Mete’lerin sırasına koyunca bi kağıtlara bi de Parla’ya baktım. Hepimiz soran gözlerle Parla’ya baktığımızda en sonunda Parla da bakışlarımızı fark etmiş olacak ki,

 

“Siz öyle boş boş konuşurken kopya hazırladık Selin’le. Edebiyat hocası zaten bişey sormaz, şiir falan yazın der. Tarih yazdık o yüzden.” Mete alkışlayarak ıslık tutmaya başladı.

 

“Helal olsun bu kıza ya! Bu kadar düşünceli olma ya. Gözlerim yaşaracak.” Parla gözlerini devirerek, “Dostlar sağolsun kardeşim.” Dedi. Bu sefer Selin konuşmaya başlayarak,

 

“Ama birbirimize yakın oturmamız lazım. Biri yazınca alttan diğerine verir öyle öyle gider.” Hiç düşünmeden anlık gelen konuşma dürtüsüyle bu sefer ben fikrimi ortaya attım.

 

“Ben Sinan’ın yanına geçerim. Selin’le Parla da benim sıramda oturur. Olur mu?” Söylediğim cümleyle birlikte ben bile bunu söylediğime inanamıyordum. Sinan’a baktığımda onun da bana baktığını görünce utanarak gözlerimi kaçırıp Selin’e doğru çevirdim.

 

“Olur ya.” Selin’in bunu söylemesiyle birlikte Enes hafiften yatar pozisyona geçerek, “Uygun mudur size Sinan efendiciğim?” Selin sıramdan kalkıp geçmem için bana yol göstererek,

 

“Sınav notunu 0 istemiyorsa kabul edecek.” Sıranın altından telefonumu alıp cebime atarak kalem kutumu da aldıktan sonra sıradan kalkıp Sinan’ın sırasına doğru ilerledim. Sinan’ın kaymasını beklerken o sırasından kalkıp önümü açtığını görünce çok düşünmeden ilerleyip köşeye oturdum. Sinan’ın da yanıma oturmasıyla birlikte yeniden bütün dikkatimi Selin’e vermeye çalıştım ama nafile. Bakışlarım iki de bir Sinan’a kaçıyordu ve şuan ondan başka hiç bir şeye dikkatimi veremiyordum.

 

“İlk sınav edebiyatsa zaten pek de şey yapmayız. Ama tarihse işte. O zaman dediğim şeyi yaparız.” Selin’in demesiyle birlikte bu sefer gerçekten dikkatimi Selin’e vermeye çalışarak,

 

“Ne dedin?” Selin oflayarak bana baktıktan sonra tam cevap verecekti ki Sinan önce davranarak,

 

“Selin’le Parla önümüzde ya şimdi. Onlar geçirirler. Ondan sonra Selin alttan kağıdı Enes’e verir. O da Mete’yle birlikte geçirdikten sonra Enes kağıdı sana verir. Senle de ben birlikte geçiririz.” Başımı onaylar gibi sallayarak Sinan’a bakarken edebiyat hocasının sınıfa girmesiyle birlikte bakışlarımı kaçırarak hocaya çevirdim. Hoca eşyalarını alel acele masaya bıraktıktan sonra kağıtlardan biraz biraz alarak ön sıralara dağıtıp konuşmaya başladı.

 

“Öndekiler kağıdını alıp arkaya versin. Başarılar size çocuklar.” Herkes kağıdını alıp arkaya uzata uzata en son Mete’lere gelince Mete iki tane kağıt çıkartarak son kalan iki kağıdı da bize doğru uzattı. Mete’nin uzattığı kağıdı almak için yeltenecekken Sinan benden önce davranarak kağıtları Mete’nin elinden alıp bir tanesini bana uzattı.

 

Kağıdı elinden aldıktan sonra sıranın üzerine koyarak sorulara göz gezdirdim. 3 soru vardı.

Kalemliğimi açıp içinden kalemle silgimi çıkardıktan sonra en üste sınıf yerine 12/N yazdım. Sıra ad soyad kısmına gelince bi süre düşündüm. Ardından sadece Ceylin yazarak sorulara çözmeye çalıştım.

 

1.Soru : Yarım kalan aşklar gerçekten birbirini sevmiş midir? Yorumlarınızı yazınız.

 

Kaşlarımı çatarak kağıda baktım. Edebiyat sınavında aşkı mı anlatacaktım?

 

“Hocam edebiyat sınavı değil mi bu? Sorular yanlış herhalde.” Sınıfın ortalarından yükselen sesle birlikte herkes kendi arasında fısıldaşmaya başladı. Hoca masasına doğru ilerleyip masaya oturduktan sonra,

 

“Normal ders olsa sormazdım zaten. Seçmeli bu. İsterseniz daha zor olanını size vereyim. Çözmek istemeyen masaya bırakabilir kağıdını.” Herkes bütün fısıldaşmaları bitirerek yeniden kağıdına döndü. Tabii ya. Kimsenin götü yemez zor olanına.

 

Bakışlarımı Sinan’a çevirdiğimde onun hiç buralı olmadığını, harıl harıl kağıdı doldurduğunu gördüm. Ben de yeniden kağıdıma döndükten sonra ilk soruyla yeniden bakışmaya başladım. Bi süre daha baktıktan sonra bilmediğimi farkettim. Ben aşkın zerresini bilmiyordum. Ben aşık olmak nedir bilmiyordum.

 

Parmaklarımı çıtlatmaya başladığım esnada Sinan’ın bakışlarının üzerimde gezindiğini hissettim. Ben de başımı kaldırıp ona baktığım esnada gözleri yavaş yavaş benden kayıp kağıdıma çevrildi. Kağıdımın bomboş olduğunu görünce gözlerini kağıttan ayırmadan öylece kağıda baktı.

 

“Kalemin mi yok?” Fısıldayarak sorduğu soruyla birlikte kulağımın üstüne koyduğum kalemi çıkararak, “Var. Ben sadece…” Sustum. Suskunluğumu o da farketmiş olacak ki gözlerini kağıttan ayırıp yeniden gözlerime çevirdi.

 

“Cevabı biliyorsun Ceylin. Cevap burada.” Diyerek işaret parmağıyla kalbime dokundu. Sinan’ın dokunuşuyla içimde oluşan sıcaklığı iliklerime kadar hissettim. Aramızda geçen bakışmadan sonra parmağını kalbimin üzerinden kaldırarak son bi kez bana bakıp tebessüm ederek önüne döndü.

 

Ben de ona tebessüm ettikten sonra yerimde doğrulup kalemi parmaklarımla kavrayarak cevabımı yazmaya başladım.

 

‘Eğer bir kişi sevmeyi bırakırsa o kişi aslında karşısındakini hiç sevmemiştir. Yani kısaca yarım aşk diye bir şey yoktur. Seven sevdiğini ne olursa olsun bırakmaz. Her şeye rağmen sevmeye devam eder.’

 

Cevabımı yazdıktan sonra son bi kez yazdığın şeyi okuyup alttaki soruyu okudum.

 

2.Soru : Aşk nedir? Yazınız.

 

Bu beklediğimden biraz daha basitti. Belki de sadece ben öyle düşünüyordum.

 

‘Aşk, iki insanın birbirini sevmesine denir.” Çok ciddi olduğumu düşünerek cümlemi burada bitirmedim. ‘Böyle diyince çok basit geliyor ama değil. Yani 8 milyar insan içinde iki kişi birbirini bulup sevecek mi? Aşk, karşındaki kişiyi ne olursa olsun sevmesine denir. Karşındaki kişiyle mutlu olmaya, onunla üzülmeye denir. Aşk bence çok güzel bir duygu, insanın içini kıpır kıpır yapan bir cinsten. Ben maalesef ki hayatımda hiç aşık olmadım.’

 

Yazdığım yazıları okurken son cümleye gelene kadar her şey iyiydi. Son cümleye gelince hiç okumadan direk silgimle sildim.

 

Bi bakıma yazdığım şey doğruydu. 12.sınıfa gelene kadar hayatımda hiç aşık olmamıştım, hatta hiç kimse gözüme yakışıklı bile gelmemişti. Ama 12.sınıfa gelince… buna ad bile veremiyordum.

 

Yazılar beynimin içinde tekrar ederken en son olarak son soruya geldim.

 

3.Soru: Bir şiir yazınız.

 

Burada kaybetmiştim işte! Şiirden hiç bir şey anlamıyordum. Kafamı kaldırıp önüme baktığımda Enes’in çoktan kağıdını verdiğini gördüm.

 

“Seni gidi aşk kelebeği! Bütün soruları fullemişsin bakıyorum.” Enes’e fısıldadığım sırada Enes arkasına dönerek,

 

“Kendi işine bak sen.” Bakışlarını benden çekip yavaş yavaş kağıdıma getirince ağzından ‘yuh’ diye fısıldadığını duydum.

 

“Ne yazdın öyle uzun uzun! Ben bu soruları tek Sinan yapar sanıyordum. Hayret valla.” Bakışlarım Sinan’a kayınca onun sınavı çoktan bitirdiğini, öylece bizi izlediğini gördüm. Bakışlarım yavaş yavaş kağıdına kayınca onun benim kadar uzun yazmadığını, üç dört cümle yazdığını gördüm.

 

“Şiir yazamadın mı?” Sinan’ın sorusuyla birlikte kağıdında çok fazla oyalandığımı farkederek ona baktım.

 

“Bulamadım.” Başını sallayarak önüne döndüğünde hiç beklemediğim bi şekilde kağıdımı kendisine doğru alıp kendi kağıdını benim önüme koydu.

 

“Napıyorsun Sinan?” Sinan kalemiyle kağıdıma bir şeyler yazarken, “Seçmeli olan bir sınavdan 50 almayı istemezsin herhalde.” Bir yanım kağıdımı almak istese de diğer yanım acayip bi şekilde yazacağı şiiri merak ediyordu, ve ben diğer yanımı dinleyecektim.

 

Bakışlarımı ondan kaçırıp kağıda çevirdiğimde teker teker cevaplarını okudum. O da aynı benim yazdıklarıma benzer şeyler yazmıştı. Tabii onun ki daha akılda kalıcı şekildeydi.

 

Sıra şiirine gelince 6 mısralı yazdığını farkettim. Normalde 4’lük yazılan şiirleri bi farklılık olsun diye mi 6 yazmıştı bilmiyorum ama zaten onun her şiiri farklıydı, çünkü o kendisi düşünüp yazmıştı bunu.

 

‘Cevher parıltısında gözlerinin ışığı var,

 

Engin bakışlarından bana bir umut sızar.

 

Yaraları saran bir sargısın, eksilmesin varlığın.

 

Layık olabilmek zor sana, en güzel halin darlığın.”

 

İstesem de istemesem de herkes gibi hayranım.

 

Nitekim bir dalgaya karşı denizle çarpışan kıyısın…’

 

Gülümseyerek kağıda baktığım esnada Sinan’ın sesini duymamla birlikte kağıttan başımı kaldırmadan onu dinlemeye başladım.

 

“Beğendin mi?” Sesi öylesine etkileyici bir şekilde çıkmıştı ki. Sesini kendisi mi böyle değiştirmişti yoksa normal sesi mi olduğunu ayırt bile edemedim.

 

“Çok güzel olmuş bu Sinan.” Ben hayranlıkla şiirine bakmaya devam ederken, “Sana yazdım.” Kafamı kaldırıp kaşlarımı çatarak ona baktığım esnada “Baş harflerine bak, Ceylin.” Aynen söylediği gibi her mısradaki harfleri alarak birleştirdim, Ceylin…

 

Akrostiş yazmıştı bana. Bi kere daha içimden okuyunca bu sefer daha da anlamlı gelmişti. İç çekerek Sinan’a baktığım esnada kendimi tutamayıp sıkıca öne atılıp ona sarıldım. O da bana karşılık vererek belimi kavradı. Belki sınav esnasında bunu yapmam ne kadar mantık dışı bilmiyordum fakat umrumda bile değildi.

 

Birbirimizden ayrıldıktan sonra yeniden bi kağıda bi de Sinan’a baktım. “Bu mükemmel ama Sinan…” Dedim hayranlıkla gözlerinin içine bakarken. “Çok teşekkür ederim.” Sinan sırıtışını suratına takınarak,

 

“Bu kadar fazla tepki vereceğini bilseydim çok daha önceden yapardım.” Diyerek sol kolunu kaldırarak saatine baktı. Saati görünce yüzü hafif gerilse de bakışları yeniden beni bulunca gülümsediğini gördüm. Aramızdaki bakışma hala devam ederken bu sefer Mete’nin sesini duymamızla birlikte bakışlarımı her seferinde olduğu gibi ilk ben kaçırdım.

 

“Beyler napıyonuz?” Kaşlarımı çatarak ona baktım. Sanki bu anı daha önce yaşamış gibi hissediyordum.

 

“Beyler mi?” Selin’in arkasını dönüp Mete’ye doğru sorduğu soruyla birlikte bu sefer Enes konuşarak,

 

“Abi fanımsın biliyorum ama bu kadar da laf çalınmaz!” Mete alaycı bi tavırla Enes’e bakmayı sürdürürken,

 

“Benden çaldıklarına say kardeşim.” Enes Mete’yi taklit ederek yüzünü buruştururken zil sesinin yükselmesiyle birlikte masada duran kağıdı alarak yanıma baktım. Yanıma bakınca Sinan’ın benden hızlı davranıp kağıdı vermek için gittiğini gördüm. Ben de ayağa kalkarak öğretmen masasına doğru ilerledikten sonra kağıdı bırakarak yeniden sıraya gittim. Sırada Sinan’ın olmadığını görünce kaşlarımı çatarak arkamı döndüm. Orada da yoktu. Biraz daha etrafa bakınca sınıftan çıkıp gittiğini farkettim. Belki bi umut koridorda görürüm umuduyla kapıya doğru ilerleyecekken arkadan Parla’nın sesini duymamla birlikte olduğum yerde durdum. “Nereye Ceyloş?” Arkamı dönerek Parla’ya baktıktan sonra,

 

“Sinan’ı bulmam gerek.” Kaşlarını havaya kaldırıp sırıtarak, “İyi, git bakalım.” Bir şey ima etmeye çalışıyordu fakat ben hiç oralı olmayıp hızlıca sınıftan çıktım. Koridora vardığımda yaklaşık 15 kişi falan olduğunu gördüm. Çoğu kişi kendisini kantinlere atmıştı belli ki. Gözlerim Sinan’ı aramaya devam ederken koridorda da olmadığını gördüm. Bu kadar kısa süre içerisinde yer yarıldı da içine mi girmişti?

 

Koşar adımlarla merdivenleri çıkarken bi kaç kat daha çıktıktan sonra son kata geldiğimi anladım. Üst kattaki koridorda gezinirken burada sınıflar değil de daha çok kulüp odalarının olduğunu farkettim. Her odanın kapısını açıp içerisinde Sinan’ı ararken her bulamayışımda daha da umutsuzlaşarak aramaya devam ediyordum. En son olarak bi oda kalınca bi adım gerileyerek kapıdaki yazıyı okudum, Basketbol odası.

 

İçimden inşallah Sinan’ın bu odada olduğunu umut ederek odanın kapısını açtım. İçerisi sandığımdan daha büyüktü. Kafamı sokup içeri baktığımda bir kişi hariç kimsenin olmadığını farkettim. O kişinin kim olduğunu anlamak için odanın içine bir adım attığımda arkasının dönük olduğunu gördüm. “Pardon?” Bir adım daha attıktan sonra kapının kapanma sesinin odanın içerisinde yankılanmasıyla birlikte arkası dönük olan çocuk önüne döndü. Yüzüne gölge vurduğu için gözükmediğinden dolayı bir kaç adım atarak bana yaklaşınca pencereden vuran ışığın yüzüne vurmasıyla birlikte hemen tanıdım. Emre?

 

“Vay vay. Kimleri görüyorum öyle!” Alaycı tavırla çıkan sesiyle birlikte yumruğumu sıkarak suratına baktım.

 

“Utanmadın mı sen bu okula adım atmaktan?” Morarmış mavi gözlerini kısarak bana doğru bir adım daha attı.

 

“Bence…” diye düşündükten sonra başını yatırarak patlamış olan dudaklarını büzdü. “Arkadaşınız kendisini korumayadığı için utansın.” Öfkemi dışa vurmamak için sarf ettiğim çaba boğazımı aşarken son bi kez yutkundum.

 

“Seni gebertirim! Yemin ediyorum ki seni gebertirim.” Sesim odanın içerisinde yankılanırken Emre’nin yapmacık kahkahasıyla birlikte tırnaklarımı avuç içlerime geçirerek kendimi sakinleştirmeye çalıştım.

 

“Niye geldin?” Bi süre suratıma baktıktan sonra cevap vermeme izin dahi vermeden, “Arkadaşın parasını mı istiyor? İbanına atacaktım ama!” Yeniden tiz bi sesle gülmeye devam ederken öfkeyle Emre’ye doğru yürümeye başladım. Emre daha üzerine doğru geldiğimi anlayamadan tırnaklarımla kapattığım elimi sert bi şekilde suratına çarptım. Emre’ye attığım tokatla birlikte kafasını sağ tarafına çevirerek kızarmış olan yanağını tutmaya başladı. Öyle bekledikten 10 saniye kadar sonra kendine gelerek yeniden suratıma baktım.

 

“Tamam tamam! Nakit veririm.” Bu bardağı taşıran son noktaydı. Kasığına doğru attığım tekmeyle birlikte bağırarak yere düştükten sonra her yerine tekmeler atarak içimdeki bütün küfürleri dışıma vurdum. Son bi kez yüzüne eğilip yumruğu bastıktan sonra ayağa kalkarak yukardan suratına baktım. Emre öksürerek yerinde doğrulduktan sonra gömleğiyle kanayan yüzünü sildikten sonra suratıma baktı.

 

“Ne istiyorsun benden? Sana da mı diğerlerine yaptığımı yapayım?” Kastettiği şeyi anlayınca olduğum yerde duraksayarak suratına baktım. Bu kadar hayvan olamazdı herhalde. Suratında yalan söylediğine dair en ufak bi şey aradım. Yoktu, öylece pişkin pişkin kan akan suratıyla bana bakıyordu.

 

“Diğerleri mi?” Dedim titreyen sesimi kamufle etmeye çalışarak, “Başkaları da mı var?” Emre sanki çok normal bir şeymiş gibi rahatsız edici bir şekilde sırıtarak kanayan kaşını tuttu.

 

“Genellikle sarışınlar favorim, daha doğrusu favorimiz.” İnanmayan gözlerle suratına baktım. Tek değil miydi?

 

“Sen tek değil misin? Başkaları da mı var?” Rahatsız edici sırıtışını sürdürerek başını bu sefer sol tarafına yatırdı. “Tc kimlik de vereyim istersen?” Dudaklarımı birbirine bastırarak göğüs kafesine bir tekme daha savurdum.

 

“Söyle. Kim kimsiniz?” Yere kapaklanmasıyla birlikte inleyerek dişlerini dudaklarına geçirdi. “Neden söyleyeyim ki?” Gömleğinin yakasından tutmamla birlikte yerde sürükleyerek pencerenin kenarına getirdim. “Ayağa kalk.” Ayağa kalkmamak için diretince yeniden bi tekme atınca mecburen ayağa kalktı. Pencereyi sonuna kadar açtıktan sonra Emre’ye bakınca yüzündeki ifade sanki yapamayacağımı haykırıyordu.

 

“Seni buradan atamaz mıyım sence?” Kıkırdayarak suratıma baktığı esnada yüzümdeki ciddilik sırıtışını hafifçe soldurdu. “Kameralar yok mu bu okulda?” Bu sefer sırıtma sırası bendeydi. “Ben bunu akıl edemez miyim? Umrumda bile değil.” Yüzümdeki ciddilik onu korkutmaya devam ederken ensesini tutmamla birlikte kafasını penceren aşağı sarkıttım.

 

“Çok mu yüksek? Atacağım şimdi seni!” Sesim yeniden odada yankı yaparken içimden Emre’nin daha fazla diretmemesi için dua ediyordum. Onu atamazdım elbette. Emre’nin korkudan tir tir titreyen sesi zor da olsa kulaklarımı doldururken, “Yapma Ceylin! Tamam. Anlatacağım.” Tuttuğum nefesi yavaş yavaş salarak kafasını pencereden çekip sertçe geriye çektim. Sırt üstü yere düşmesiyle birlikte dizlerinden destek alarak yavaşça ayağa kalktı.

 

“Çevrendekiler.” Sesi kısık kısık duyuluyordu. “Ben, Berk, Onur, Baran ve hatta Burak bile.” Hiç şaşırmamış bir tavırla birlikte Emre’ye baktım.

“Burak ne alaka? O kaybolmamış mıydı?” Başını onaylar gibi sallayarak iki yana salladı.

 

“Biri…” Dedi. “Öğrenmiş. Burak’ı öldüresiye dövmüş. Çocuk da ölmemek için korkudan kaçtı buralardan.”

 

“Kim?” Diye sordum merak edercesine. Emre omuzlarını silkerek, “Bilmem. Herhalde o kızlardan birinin erkek arkadaşıdır.” Tam bişey söyleyecekken çalan zilin sesiyle birlikte son bi kez yumruğumu sıkıp Emre’ye baktım.

 

“Bu burada bitmedi. Göreceğim seni zaten nasıl olsa.” Yanından geçip kapıya doğru ilerlediğim sırada son bi laf söylemek için arkamı döndüm. “Bu arada ben geldiğimde seni biri çok iyi benzetmişti. Eğer ki o kimse elleri dert görmesin.” Emre üzerini silkeleyerek güldükten sonra bana bakarak, “Dün akşam oldu. Allah’tan bacaklarımı kırmamış.” Kastettiği şeyi anlayınca bakışlarından rahatsız olmuş bi şekilde direk kapıyı açarak kendimi dışarı attım. Arkamdan da kapıyı sertçe kapattıktan sonra hızlıca koridorda yürümeye başladım.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu bölümü nasıl buldunuzz?

 

Sizce Burak'ı kim öldüresiye dövmüş olabilir?

 

Sizce bundan sonra Ceylin ne yapar? Sınıfa gidince bunu diğerlerine anlatır mı?

 

🤍♾

Loading...
0%