@mirakjf
|
9. BÖLÜM “Öyle mi dersin?” “Öyle demem, öyle zaten.”
Eve varınca saat 9’a varıyordu. Bu kadar mı oyalanmıştık. Annemler hala eve varmadığından rahat bir nefes aldım. Eğer babam evde olsaydı 1000 tane soru sorardı. Odaya gidip kıyafetlerimi değiştirdikten sonra mutfağa gittim. Çok hamarat olmadığım için bir makarna yanına da yoğurt koyduktan sonra masaya oturup yemeğe başladım. Yemek yerken odadan bildirim sesi yükseldi. Odaya gidip telefonu aldıktan sonra bildirimin gruptan geldiğini gördüm. Telefonla birlikte masaya gittikten sonra bir yandan yemek yerken bir yandan da mesajlaşıyordum.
Grubun Adını Mete Koyacaktır. Enes: Beyler, napıyonuz? Selin: Beyler derken? Enes: Beyler işte. Erkek değil misiniz? Selin: Erkek miyiz? Enes: Değil misiniz? Sinan: Ya oğlum girme tartışmaya, ne dicen? Enes: Birşey demeyeceğim abi, Canım sıkılıyor. Sinan: Sen hele bize gel ben senin canını sıkacağım. Enes: Geleyim mi ha, Gelirim bak! Sinan: Gel gel. Kapım sana açık. Mete: Ne beni dışlıyorsunuz abi? Enes: Lan Mete koş, Sinan’a gidiyoruz. Sinan: İki ayıya yetecek kadar yatağım yok üzgünüm. Enes: Yerde yatarız sıkıntı yok. Ceylin: Ya sizi istemiyor işte! Anlasana. Mete: Sus! İstiyor işte bizi. Yoksa çağırmazdı. Sinan: Gel ya gel! Enes: Tek misin ona göre. Sinan: Sence? Eve kız atacak halim yok ya. Enes: Gayette var. Sinan: Ben sen miyim? Mete: Sakin beyler. Benim için kavga etmenize gerek yok. Enes: Neyse ya. Ben giyindim abi. Geliyom ha. Sinan: Ciddi misin? Enes: Evet. Sinan: Lan insan bir sorar, müsait misin diye. Ne arsız herifsin. Mete: Enes gel Batı Durağı’nın oraya. Birlikte gidek. Sinan: Lan siz ciddi misiniz? Enes: Adam hala taşşak geçtiğimizi sanıyo, Geliyoz dedik ya! Sinan: Tamam lan. Ceylin: Of bende mi gelsem? Mete: Gel gel. Hala durağa varmadık zaten. Enes: Aynen 3 kişi gidelim. Düşünsene biri Ceylin’e yolda laf atıyomuş sonra biz arkadan gelip “bir sıkıntı mı var birader?” diyomuşuz sonra çocuk da ne alaka abi diye ağlayıp gidiyomuş. Mete: jdmxixödşx. Sinan: Hayal ettiği şeye bak. Sonra çocuk 10 kişi getirip hepinizi tek tek dövüyomuş. Ne güzel olurdu lan! Enes: Tamam abi anladım ben seni. Sen bizim ölmemizi istiyorsun. Sinan: Yeni mi farkettin? Mete: Oğlum her neyse, Ceylin gelicek misin ona göre kapına geliyim. Akşam akşam Enes’in hayallerinden biri gerçekleşmesin de. Ceylin: Yok ya. Ben napcam sizinle. Sinan üçümüze birden bakamaz. Sinan: Öyle mi dersin? Ceylin: Öyle demem, Öyle zaten. Sinan: Peki, Mete şunun kapısına git. Gelmezse zorla evinden al. Mete: Benim çıkarım ne abi? Komşulardan dayak yerim şimdi sapık diye. Sinan: Borcunu unuturum. Enes: Abi ben daha yakınım Ceylin’in evine, ben de gidebilirim yani. Mete dayak falan yer. Mete: Lan git! Ceylin kapıyı açsana geldim. Ceylin: Ya belki ben gelmiyorum! Benim adıma boş boş kararlar verip durmayın. Sinan: Sen istedin. İki elin kanda olsa da geliceksin. Yoksa üçümüz de sana geliriz. Ceylin: Allah korusun!
Yemeğim bittikten sonra yemeği tezgaha bırakıp yıkarken telefona bildirim geldi. Gruptandır diye bakmadım. Fakat bu sefer de aranmaya başladım. Tabağı bırakıp telefona bakınca Mete arıyordu. Telefonu açtıktan sonra hoparlöre alıp masaya geri bırakarak tabakları yıkamaya başladım.
-“Tabak mı yıkıyorsun Ceylo. Bırak tabağı falan kapıya çık.” Gülerek cevap verdim.
-“Ne kapısı? Gelmiyorum ben sizinle.”
-“Kapıyı açsana ya!”
-“A-Ç-M-I-Y-O-R-U-M.” Her harfin üstüne basa basa dedikten sonra Mete “Sen bilirsin.” Diyip telefonu kapattı. Telefonun kapanmasıyla birlikte evin kapısının kırılması bir oldu. Şaşırarak bir kapıya bir Mete’ye bakarken Mete ayağa kalkıp eve göz gezdirmeye başladı.
-“Vay Be! Ben saray falan bekliyordum.”
-“Ya sen şaka mısın? Niye kapıyı kırdın!?”
-“Kızım banane. Kapıyı açmadın.” Acır gözlerle Meteye baktıktan sonra Mete salona doğru giderek kendisini koltuğa attı.
-“Hadi çantanı al gel. Sinanlara gidicez.” Pardon? Bu çocuk kendisini ne sanıyordu. İstediği zaman bana istediği şeyi yaptırabilecek miydi şimdi? Kesinlikle gitmeyecektim!
-“Boş konuşma Mete. Gelmiyorum ben!” Dememle beraber Mete koltuktan doğrulup direk odalara girmeye başladı. Onu durdurmak için giderken bir anda benim odama girdi. Ben de tam odama gidecekken Mete elinde çantamla birlikte odadan çıktı. Anlamaz gözlerle ona bakarken Mete kolumu kavrayıp beni kapıya doğru sürükledi. Ona ne kadar bağırsam da bağırayım beni umursamıyordu bile. Binadan çıkarken herkes bize bakıyordu fakat Mete’nin beni bırakmaya hiç niyeti yoktu. En sonunda bir teyzenin bizi durdurmasıyla birlikte Mete kolumu tuttuğu elini gevşetip durdu. Teyze öfkeyle Mete’ye bakarken bir yandan da beni arkasına almaya çalışarak bağırıyordu.
-“Sapık mısın evladım sen? Kıza ne karışıyorsun! Kız o kadar sana bağırıyor!” Ardından Mete tam ağzını aralayacakken ben konuşmaya başladım.
-“Ne alaka teyzecim, sevgilim o benim.” Mete bana şaşkın gözlerle bakarken bense ona göz kırptım. Kadın pek inanmamış bir şekilde bana baktıktan sonra “Kesin bu adam yanında diye böyle birşey söylüyorsun değilmi?” Dedi. Kadın kafayı yemiş! Sevgilim diyorum inanmıyor.
-“Teyzecim bak, illa öpmem falan mı lazım sevgilim olduğuna inanman için. Aramızda bir muhabbet işte.” Kadının cevap vermesine izin dahi vermeden Mete’yi de çekerek ordan uzaklaşmaya başladım. İyice uzaklaştıktan sonra Mete kolumdan durdurup konuşmaya başladı.
-“Vay Be! Şimdi de sevgilin olduk iyi mi?” Ona acır gibi baktıktan sonra yanıt verdim.
-“Aynen! Kadın sana biber gazı sıkmasın diye yaptım bir kere.” Mete bana gülerek baktıktan sonra birlikte durağa doğru ilerlemeye başladık. Durağa geldiğimizde Mete telefonunu çıkarıp Enes’e mesaj attı. Mesajı atmasından yaklaşık 1 dakika sonra Enes görüş alanımıza girdi. Bize doğru hızlı adımlarla geldikten sonra soluk soluğa konuşmaya başladı.
-“Abi, ölecektim az daha!” Mete bir anda ciddileşip Enes’e baktıktan sonra konuşmaya başladı.
-“Ne ölmesi lan, Gene kime laf attın?”
-“Şimdi 3 tane adam vardı. 180 falanlar işte yanlarında da bir kız vardı. Aynı Ceylin’in boylarında işte. Kız da çok güzeldi. Göz ucuyla bakiyim derken adamlardan biri üzerime yürüdü, ben de kaçtım.” İkimiz de kahkaha atarak Enes’e bakarken Enes’se gayet ciddi bir şekilde bize bakıyordu. Bu ciddiyeti daha da komikti. Sonunda gülmeyi kesip tramvaya bindik. Toplasak 10 kişi falan vardı. Birlikte boş yerlere doğru ilerleyip kurulduk. Ben tekli koltuğa, karşımdaki ikili koltuğa da Enes’le Mete oturuyordu. Biraz bekledikten sonra telefonumu çıkarıp Sinan’ı görüntülü aramaya başladım. 3 4 kere çaldıktan sonra nihayet telefon açıldı. Uykusundan zorla uyandırılan bebek gibi bakıyordu aynı! Biraz daha gözlerini ovuşturup baktığı sırada arka kameramı açıp diğerlerini gösterdim. Mete Sinan’ı aradığımı farkedince telefonu kendisine doğru çevirip konuşmaya başladı.
-“Abi bak kızı getirdim, borcumu unutmuşsundur umarım.” Sinan gülerek cevap verdi.
-“Kız eve girmedi ki! Girerse söz unutacağım.” Mete de gülerek Sinan’a baktıktan sonra telefonu gene bana çevirdi. Ben tam telefonu kapatacakken Sinan dur diyerek telefonun başından kalktı. Nereye gittiğini merak etsemde beklemeye başladım. Musluk sesleri yükselirken bir anda Sinan telefonu alıp bir yere götürdü. Kapının önünde durduktan sonra arka kamerayı açıp kapının üzerini gösterdi. Su dolu kova koymuştu! Tekrar ön kamerayı açtıktan sonra fısıldayarak “Buradan geçme sakın.” Dedi. Başımı onaylar gibi yaparken hala gülümsüyordum. Eğer söylemese ilk ben ıslanıyordum demek! Biraz daha gülüştükten sonra birbirimizle vedalaşıp telefonu kapattım. 20 dakikada anca Sinanın evine varabilmiştik. Tramvaydan indikten sonra karşı karşıya geçip eve vardık. Apartmana girdikten sonra Sinan’ın katına doğru çıkmaya başladık. Kapının önüne vardığımızda Enes kapıyı çalmaya başladı. Kapı açılınca Sinan yeni uyanmış gibi bize bakıyordu. Yeniden mi uyumuştu! Ben bağcıklarımla uğraşıyormuş gibi yaparken Enes ayakkabılarını direk fırlatıp eve girmişti! Kafasına su kovası geçirilince hepimiz kahkahalara boğulmuştuk. Enes ise aklına gelen her küfürü savuruyordu. Hala kahkahalarla gülerken bir anda alt katlardan kapı açılma sesi duyduk. Sesi duymamızla beraber Sinan hepimizi tutup içeri soktu. Eve girdikten sonra hemen kendimi bir koltuğa attım. Koltukta uykuyla savaşırken diğerleri de yanımda oturup sohbet etmeye başladılar.
-“Napcaz ya?”
-“Ben nerden bileyim Enes. Sen tutturdun gelcem gelcem diye geldin işte.”
-“Bence uyuyalım ya.”
-“Benim uykum kaçtı.” Uykulu gözlerle onların konuşmalarını dinlerken telefonum çalmaya başladı. Telefonu almak için ceplerimi karıştırdığımda telefon birden yere düştü. Tam almak için doğrulacakken Sinan benden hızlı davranıp telefonumu eline aldı. Ekrana biraz daha baktıktan sonra telefonu açıp kendi kulağına dayadı. Ya özel biriyse? Bir yandan uykuyla savaşırken diğer yandan da telefonu almaya çalışıyordum. En sonunda vazgeçip koltuğa oturdum. Otururken bir yandan da Sinan’ın dediklerini dinliyordum.
-“Merhaba, yok. Ne diyorsun sen? Kes sesini, Sikerim belanı.” ses tonu agresifleşince Mete aceleyle telefonu Sinan’ın elinden aldı,
-“Merhaba efendim, evet evet. Hayır beyefendi ne alaka? Arkadaşımın bir şeye moral bozukta ondan dolayı biraz agresif. Kusuruma bakmayın. Hayır kız arkadaşının evindeyiz. Biz mi? Yok biz komşusuyuz. Haa anladım. Pekala. İyi geceler.” Mete telefonu kapattıktan sonra bana döndü,
-“Baban sarhoş olmuş. Eve gelemeyeceğini falan söylemiş. Sinan’a da uygunsuz şeyler söyledikten sonra çocuk sinirlenmiş işte. Bu akşam kız arkadaşında kalacağını sanıyor. haliyle biz de kızız.” Enes kahkahalarla gülerken bense sinirle Sinan’a bakıyordum. Ne diye babama küfretmişti? Onun dışında herşey normal geçti. Saat 12’ye kadar film izledikten sonra yarın okul olacağı için uykuya daldık.
04.29 Uyandığımda çok terliydim. Resmen ağlaya-caktım. Çok kötü bir kabus görmüştüm! Son günlerde çok fazla kabus görüyordum. Doğrulup nefes alışverişimi düzene sokmaya çalışırken Sinan’ın yerinde olmadığını gördüm. Nereye gitmişti? Yer yatağından kalkıp su içmek için mutfağa gittim. Mutfağa gidip su doldurmak için sürahiye yönelirken gözüm bir anda balkona çarptı. Gölge mi vardı orada? Sürahiyi bırakıp balkona doğru korkuyla ilerledikten sonra rahat bir nefes aldım. Sinan balkonda oturmuş gökyüzünü izliyordu. Sessizce karşısına oturana kadar beni farketmemişti bile. Oturup ona baktıktan sonra o da bakışlarını bana çevirdi. Yüzünde uykudan mahrum bir ifade vardı.
-“Neden terledin sıcak değil ki hava, ağladın mı sen?”
-“Kabus gördüm. Ondan dolayı uyandım.” Sinan bir süre daha bana ilgiyle baktı,
-“Anlatmak ister misin?” Biraz düşündükten sonra bu yaşadıklarımı birine anlatsam rahatlayabileceğimi düşündüm.
-“Rüyamda siyah bir limuzin evimin önündeydi. Biraz daha durduktan sonra içinden yüzünü hatırlayamadığım bir adam indi. Eve geldi, kapıyı çaldı. Ben açmayınca kapıyı kırdı. İçeri girip beni kolumdan çekiştire çekiştire arabaya götürdü. Sorun şu ki o arabayı gerçek hayatta da görüyorum. Evimin önünde.” Sinan beni dinledikten sonra gözlerini gözlerimden ayırmadan korkuyla konuşmaya başladı.
-“O araba şuan kapının önünde duran araba mı?” Söylediği şeyle birlikte korkuyla yola baktım. Gerçekten araba oradaydı! Korkuyla bakarken arabanın kapısı yavaş yavaş açılmaya başladı. Sinan yakalanmamak için beni tutup çekse de hala görebiliyordum. Kapı açılınca içinden siyah kar maskesi olan, simsiyah giyinmiş iri yarı bir adam çıktı. Adam bir dükkana girdikten sonra elinde 5 poşetle dükkandan çıktı. Poşetleri arkaya fırlatarak arabaya binip uzaklaştı. Şaşkınlıkla yola bakarken Sinan da gözünü yoldan ayırmayarak anlatmaya başladı,
-“Bu araba benim de kapıma geliyor sürekli, arada şu dükkana girip poşetlerle çıkıyor. Onun dışında pek de bir şey yapmıyor.” Gözlerimi Sinan’a çevirdim,
-“Endişelenmeli miyiz?”
-“Hayır. Ben kendim için endişelenmem ama senin için aynı şeyi söyleyemem.” Gülerek bana bakıyordu.
-“Emin ol, en az senin kadar kendimi koruyabilirim.”
-“Görüyoruz. Ne kadar koruyabiliyorsun kendini.” Sinirle bacağına tekme attıktan sonra ağzından ah sesi duymamla birlikte ciddiyetimi bozdum. Sinan da kafama hafifçe vurunca bilerek kafamı masaya çarptırdım.
-“Ne yaptığının farkında mısın? Az daha bardağa çarpacaktı kafam.”
-“Kesinlikle sen yapmadın, aynen.” Bu kadar mı kötü oyuncuydum ben? Daha az önce derdimi anlattığım çocukla geldiğimiz noktaya bak! Kalkıp bir bardak su doldurduktan sonra yeniden balkona girdim. Girip çıkmamla birlikte hava çok olmasa da biraz daha soğumuştu. Tekrar sandalyeme oturdum,
-“Hava çok soğumadı mı ya?” Sinan sanki dışarıda olduğumuzu yeni anlamış gibi kafasını gökyüzüne çevirdi.
-“Soğuk muymuş ya? Gayet sıcak bence.” 10 kilometre öteden titrediği belli oluyordu fakat söylediği şeye bak.
-“Tir tir titreyen de bendim dimi.”
-“Evet, sensin.” Kendime bakınca gerçekten titrediğimi gördüm. Soğuktan mı yoksa korkudan mı bilmiyorum fakat olması gerektiğinden çok titriyordum. Heralde titreyerek ölebilirdim. Birlikte gökyüzünü izlerken bir anda Sinan içeri geçmemiz gerektiğini söyledi. O kadar mı soğuktu? Yoksa benimle vakit mi geçirmek istemiyordu? İçeri geçip uzandıktan sonra telefonumu elime aldım. Ne yapacağımı bilmiyordum, sadece telefonu elime alasım gelmişti. Ana ekrana uzun uzun bakarken gözüme galeri ilişti. Galeriye tıkladıktan sonra fotoğraflarıma tek tek baktım. Çoğunlukla boş boş selfieler vardı. Güle güle yukarılara doğru kaydırıyordum. Tam yeniden kaydıracakken arkamdan bir el uzanıp bir fotoğrafa tıkladı. Küçükken yemek yerken çekilmiş bir fotoğrafımdı! Arkamı döndüğümde Sinan’ın arkamda uzanıp benimle birlikte telefona baktığını gördüm. Bütün o fotoğraflarımı görmüş müydü!? Fotoğrafa bakarak gülmeye devam ederken ben de kendimi tutamayıp gülmeye başladım. Biraz daha galeride kaldıktan sonra uygulamadan çıkıp kafamı yastığa koydum. Sinan da uyuyacağımı anlayıp iyi geceler diyip koltuğa ilerledi. Sırf bizi yalnız bırakmamak için koltukta uyuyordu, Aptal!
|
0% |