Merhabaaa kızlar 🙃
Bölüme geçmeden son bir şey daha söylüyorum hikayeyi BEĞENİN AAAYYY🤤
🌸🌸🌸🌸🌸
Uykumda yüzüme değen tüy gibi bir şeyin verdiği rahatsızlıkla diğer taraf döndüm ama bir kaç saniye sonra tekrar aynı şey yine yüzüme değmeye başladı. Bu sefer diğer tarafa dönerek elimle değen şeyi uzaklaştırmaya başladım.
"Yaa, off...! Çek şunu."
Tüy gibi değen şeyin yerini dudaklar aldı bu sefer de. Yüzümün her yerine kondurduğu öpücüklerin arasında konuşmaya başladı.
"Hadi yavrum sabah oldu iyice uykucu çıktın sen de ama." Sözleri üzerine tek gözümü açarak ters ters baktım.
"Haşatımı çıkarmış olduğundan olabilir mi acaba? Sanki eğitimden çıkmış gibi her yanım ağrıyor." Gülümseyerek öpmeye devam etti.
"Napayım gülüm doyamıyorum sana. Kokun bile kıvama getirmeye yetiyor. Bir kaç gün benden sana izin." Dedi keyifli keyifli gülerek.
"Hah! Allah razı olsun ya. Beyimiz pek insaflı çıktı."
" Konu sen ve bedenin olunca insaf yok ben de gülüm alışsan iyi edersin."
"Hıı alışıcaz artık napalım." Dedim nazlı nazlı
İstemem yan cebime koycu bu da zaten dert etme deli oğlan.
Yerimden doğrulup şöyle bir gerileyim derken Mahir yine beni sevecek gibi bakıyordu.
"Ay hayır Mahir...! Valla olmaz kapalıyız." Sözlerimle suratını asıp homurdanmaya başladı.
"Sen böyle sere serpe elimin altındayken kolaydı." Arkasını dönüp içlik gibi bir kıyafet uzattı.
"Giy şunu Allah'ını seversen." diye huysuz a da hımurdanmayı ihmal etmedi.
Doğrulup uzanırken kasıklarıma giren keskin acı ile inledim. Hemen döndü.
"N-ne oldu gülüm?" kızgınca baktım.
"Ne olacak be adam haşatımı çıkardın dedim ya sancı girdi işte." Kendi kendine söylenmeye başladı pişman bir yüzle.
" O son kini yapmayacaktık." diye mırıldandı düşünceli gözlerle vücuduma bakarken.
"Yaa değil mi? 4 kez yaa 4 kez yapmak nedir, bu da can."
Adama diyosun da sanki zorla yaptı hadi Hızlı ol Mahir... Daha sert Mahir... Orası Mahir... Ayy bir şey oluyor Mahir.... diye diye adamı aslan kestin napsın?
Üzgün gözlerle bakması içime dokundu. Adamı aşka getirip üzerime salan ben değil gibi şimdi böyle tek onu suçlamış gibi olunca vicdan yapmıştım. Cevap vermeden yüzümde tebessümle sakallarını okşadım.
"Tamam asma yüzünü, özür dilerim ne yaptıysak birlikte yaptık değil mi ama?" Sözlerim ile anında üzgün yüzüne hınzır bir gülüş yerleşiverdi.
" Ne de güzel yaptık ama. Rüya gibi bir gece yaşattın bana. " Uzanıp alnımdan öperken de "Hadi sana kahvaltı hazırladım yavrum . Malum gece fazla yordum seni acıkmıştırsın şimdi sen." diye ekledi çapkınca gülerken. Omzuna vurdum yalandan.
"Pislik yaa." Yaptığıma gülümseyerek elimi tuttu, nazikçe ayağa kaldırdı.
" Düşünmek de suç arkadaş." Dedi yalandan bir küskünlükle. Sedire hazırlamış olduğu tepsinin bir tarafına o bir tarafına ben oturdum. Ellerimle yanaklarını sıkıştırıp başını iki yana sallayarak sevmeye başladım.
" Oy sen erkenden kalktın da karına kahvaltı mı hazırladın? Karısını da düşünürmüş, ağzını burnunu yerim ama ben senin." Zorlukla kendini ellerimden kurtardı.
"Dur yavrum ya, ulan ne hallere soktun ilk günden beni." Diyerek yüzünü ovalıyordu bir yandan.
"Bana bak Mahir Efendi, benim sevmelerim böyle alışsan iyi edersin."
"Gözünü seveyim baş başa iken yap istediğin her şeyi. Ama bir başkasının yanında yapmazsan sevinirim." dedi huysuzca.
Kaşlarımı hayretler içlnde kaldırıp Hıh yaptım. "Mahir beyimizin havası mı bozulur?"
"Hava mava işim yok benim öyle şeylerle ama benim mahremime bir başkasının şahit olmasını istemiyorum sadece tamam mı gülüm? Baş başa iken istediğini yap ama biri varken daha dikkatli olursan iyi olur. " diye ciddi bir sesle uyardı.
"Herkese hır sana mır diyorsun yani." dedim ellerimi savururken.
"O ne demek?" Elimle savuşturur gibi yapıp, "Boşver kocacım, anladım ben seni. Hadi kahvaltımızı yapalım. Kurt gibi açım." Diyip önümdeki kahvaltıya adeta saldırdım.
Halime gülüp uzatıp yanağımı eliyle sevdi "Hakikaten kurt gibi acıkmış benim karım. Afiyet olsun gülüme benim." Eline aldığı ekmeğe tereyağı ile bal sürüp ağzıma doğru uzatıverdi.
"Aç bakalım ağzını yavrum." Gülümseyerek verdiği komuta uyarak ona doğru uzanıp ağzımı açtım.
"Hımm, ellerinle besleyeceğim diyorsun." dedim ağzımdaki lokmayı afiyetle yerken.
"Aynen öyle diyorum." Diyerek devam etti beni beslemeye.
Kahvaltımızı Mahir beni ben Mahir'i yedirecek, biraz atışmalı, bol kahkahalı, biraz cilveleşmeli şekilde tamamladık. Mahir hazırladığı kahvaltı tepsisini götürürken bana da hazırlanmamı söyleyerek odadan çıktı. Geniş odamızın bir duvarı baştan sona gömme dolaptan oluşuyordu.
Bir kaç kapağını açıp kapattıktan sonra kendime ait kıyafetlerin olduğu kısmı bulmuştum. Üzerime haki yeşili belden oturtmalı hoş bir elbiseyi geçiriverdim.
Ayna karşısında sağımı solumu düzeltip, saçlarımı da yarım bir şekilde topladım. Boynumda ve gerdanımda dün gecenin emareleri vardı. Mahir bir kaç gün evde kimsenin olmayacağını söylediğinden kapatma gereği duymadım.
Mahir içeri girdiğinde ona doğru dönerek sahte bir kızgınlıkla, "Ya şu halime bak Mahir ya! Her yanımı mosmor etmişsin."
Gelip arkamdan sarılıp boynuma burnunu dayayarak derince bir nefes aldı. Başını kaldırıp omzuma koyarak aynada bakışlarını üzerime kilitledi.
"Gülüm kendimi kaybediyorum konu sen olunca demiştim. Üzgünüm ama bir daha olmayacak da diyemem." dedi.
Dirseğimle karnına vurarak, "Yaa ne kadar pisliksin, ben ne diyeceğim millete yaa herkes anlayacak seviştiğimizi."
"Yavrum sence de biraz saçmalamıyor musun? Tabiki sevişecez ki yaptığımız sevişme değildi onu da belirteyim. Biz artık karı kocayız ya hani bu yaptığımızı her evli çift yapıyor ya. Hem kimin haddine sana böyle bir hesap sormak."
"Of yaa ben onu mu diyorum pislik herif. Tamam yaptık o işi de bütün millete bunu belli etmenin ne anlamı var? " diye sızlamır gibi konuştum.
Yanağımdan öpüp artık daha fazla bu konu da konuşmak istemediğini belli etmek için.
"Hadi gel boşver şimdi o konuları, kaçırmayalım keyfimizi. Sana etrafı gezdireyim." Diyerek elimden tuttu odadan çıkardı beni. Evin bu kısımlarını öğrenmiştim düğün esnasında. Odaları kapılarını açıp gösterek anlatmaya koyuldu. Üst katta oturma odası tarzı bir yer, bir teras tarzı geniş balkonlu bir kısım üç de yatak odası vardı. Bizim odamız en geniş ve en dipte olandı. Odamızın hemen yanında bir hamam vardı.
Yavaş yavaş aşağıya inerken bir yandan da etrafı inceliyordum. Geniş bir avlu, avlunun çeşitli yerlerinde bir kaç büyük ağaç, orta kısımda bir kuyu vardı. Hemen yanında küçük bir ev tarzı bir alan daha vardı.
Oraya doğru ilerlediğimizde burasının da genişçe bir mutfak olduğunu anladım. İki duvarında eski tip terekli mutfaklara benzeyen raf raf mutfak eşyalarının düzüldüğü alandan oluşuyordu. Diğer tarafta genişçe bir mutfak lavobası gibi alan, hemen yanında büfe gibi kapalı bir dolap vardı. Diğer köşe de ise ocak alanı ve yine az biraz erzakların konduğu raflar vardı.
"Evimizde bize yardımcı olmak için Rüstem abi, Lütfiye abla ve kızları Selvinaz var. Çok iyi insanlardır merak etme. Düğün esnasında Lütfiye abla ve Selvinaz ile tanışmıştırsın zaten."
"Evet Lütfiye abla biraz yoğundu çok kaynaşamasak da tanıştık iyi birine benziyor. Selvinaz'ı çok sevdim inşallah iyi anlaşacağa benziyoruz."
"Sevindim anlaşmana, Lütfiye abla anamın can yoldaşı idi. Anamı düşündüğüm her an zihnimde hasta yatağında onu yedirmesi, bebek gibi bakması canlanır hep. Anam öldüğünde de bana hep bir emanet gibi sahip çıktı. Allah razı olsun ailecek bana can yoldaşı oldular."
Anlattıklarını acı bir tebessümle dinledim. Ortama sinen kasvet havasını dağıtmak yine Mahir'e kalmıştı. Elimden tutup, "Gel benle sana bir sürprizim var." Heyacanla sarıldım iki koluna. "Yaa ne sürprizi. Hemen görmek istiyorum."
"Tamam sakin ol yavrum gidiyoruz yanına."
Birlikte avluda çıktık, kapının önünde bekleyen iki adam bizi görünce hemen komutanlarını görmüş gibi kendilerine çeki düzen verip başlarına önüne eğdiler. "Bir sıkıntı var mı Adem?"
"Yok beyim, bir emrin mi vardı?"
" Yok, yengenle ahıra doğru gidiyoruz." başını bize bakmadan salladı Adem denilen adam.
Biraz ilerleyip sessizce sordum. "Ahır mı? Napıcaz ahırda Mahir?"
Çapkın çapkın bakarak cevap verdi. "Hayal dahi edemeyeceğin çok harika şeyler. Seni samanların üstüne yatırıp..." ağzına şap diye vurdum. Etrafa bakış atarken bir yandan da sessiz sessiz paylıyorudum.
"Sus Allah'ın cezası biri duyacak yanlış anlayacak."
Avucumun içini öpüp, "Ah yavrum zihnimde öyle haller içinde canlanıyorsun ki, samanlık ne ki? Ama şimdi mevzumuz çok başka bir şey. Seninle başka şeyler yaşamayı daha çok istesem de bir kaç gün öyle hadiselerin yaşanmaması yerinde bir karar olacak." dedi tek kaşını kaldırarak. Sözler karşısında gözlerimi devirirken,
"Sağol ya, Allah razı olsun." diye mırıldandım. Ellerini iki yana açıp yalandan bir hayret ile,
"Ne! Düşünceli olmak da suç." dedi. Sırma tekrar elimden tutup peşi sura yürütürken, "Gel bakalım güzel karım benim."
Diyerek ahır denilen yerden peşi sıra içeri soktu. İçeri girdiğimizde Karacanı görmem ile buranın bir at ahırı olduğunu anlamam gecikmede.
Sevinçle baktım yüzüne, "Karacanı görmeye mi geldik yoksa?" soruma cevap vermedi yalnızca gülümsedi.
Biraz daha ilerlediğimizde Karacan'nın yanındaki bölmede bembeyaz bir atı görmemle şaşkın bir şekilde Mahir'e baktım.
"Mahir? Bu..." Ben cümlemi tamamlayamadan o tamamladı.
"Bu dişi at senin. İsim koymadım belki kendin koymak istersin." dedi.
"Mahir!..." Diyerek boynuna atıldım. "Ya bu harika bir süpriz." Yüzünün her tarafını öperken Mahir sesli bir şekilde gülüyordu. Mahir'i bırakıp atıma döndüm.
"Ay Adı ne olsa? Bembeyaz ak ile başlasın bence." diye düşünürken bulduğum isimle yüzümde kocaman bir gülüş belirdi.
"Buldum!" diye haykırdım heyacanla."Akcan olsun o da. Karacan'ın yanına Akcan yakışır dimi ama?" dedim tek gözümü kırparken.
"Mahir'in yanına Leyla'nın yakıştığı gibi... Çok güzel oldu gülüm." Sarılıp ellerimi boynuna doladım, sevinçle haykırdım.
"Yaa, ben seni çok seviyorum ama."
" Ben de seni çok seviyorum. Bu kadar sevineceğini bilseydim daha önceden verirdim yavrum. Bir süredir ahırda sahibinin gelmesini bekliyordu. Hadi tanış Akcanınla, sonra bir gezintiye çıkalım."
Heyacanla Akcan'a doğru yaklaşıp ürkütmekten korkarak başını okşamak üzere elimi uzattım. Elimi uzattığım gibi hafif ürker gibi yelelerini sallasa da çok yabani bir hayvan değildi. Başını okşamalarıma baştaki gibi ürkek tepki vermiyordu artık. Başımı başına dayayıp okşamaya devam ettim. Garip bir uysallıkla sanki okşamalarımı bekler gibi avuçlarımın içine başını sürtünüyordu.
"Sen ne kadar tatlı bir şeysin böyle." Bizi yüzündeki tatlı gülümsemesi ile izleyen Mahir'e dönerek, "Hadi sevgilim biraz Akcanımla gezintiye çıkmak istiyorum."
"Ben hazırlayım sen dışarıda bekle güzelim."
Ben dışarıya doğru çıktıktan kısa bir süre sonra Mahir'de Akcan'ı arkamdan getirdi. Binmem için kucağına alıp Akcan'a oturttuğunda dün gece yaşadığımız haz dolu gecenin izleri kendini hatırlattı.
Tatlı tatlı yemenin acı acı çıkarması olurmuş.
Yüzümü buruşturup, kısık inlemem Mahir'i telaşlandırdı. "Ne oldu yavrum neyin var?"
"Bir anda oturunca canım acıdı."
Önce anlamaz gözlerle baktı, işaret edince anladı mevzuyu.
"Hay ben irademi sikeyim, ne vardı bokunu çıkaracak. Çok mu kötüsün yavrum hekim çağırayım ya da yengeme sorayım ne iyi gelir diye." Bir anda olduğum yerde kaldım.
"Hayır yaa! Böyle bir şey olmayacak. Ne diyeceksin biz biraz abarttık, Leyla yürüyüp oturamıyor mu diyeceksin. Ayy rezil olurum, sakın böyle bir şey yapma."
Ellerimi ellerinin arasına alıp okşayarak, "Güzelim biraz sakin olur musun? Sıhhatinden önemli mi kim ne sikim düşünürse düşünsün."
Ay bu deli beni rezil edecekti. Acilen engel olmam lazımdı, zaten yeterince utanıyordum bir de böyle bir şeyin yaşanmasını istemiyordum.
"Sevgilim vallahi ani hareketlerde acıyor normal de acımıyor."
"Bir daha canının yandığını görürsem seni dinlemem çağırtırım yengemi."
Gözlerimi devirerek ağzımın içinde mırıldanarak onaylar bir ses çıkardım.
Atın eyerine tutunarak arkama atladı.
"Birlikte mi binicez?"
"Hımm, canın yanıyor zaten tehlikeye atamam seni yavrum. Zaten öyle çok uzaklara gitmeyeceğiz. Şöyle bir evimizin çevresini gezdireceğim sana."
Akcan'ın yularını hafifçe çekip hareket etmesini sağladı. Aheste aheste ahır önünden çıkıp konağın çevresinde gezmeye başladık. Konak, yeşil büyük bir arazi için yer alıyordu. Geçtiğimiz yol boyunca iki tarafımızdan çınar ağaçları vardı.
Hayran hayran etrafa bakarken, "Mahiiir! Burası çok güzel, cennet gibi. Buralar hep senin mi?"
"Cık...!"
" Ee biz niye yabancıların arazisinde geziyoruz ya."
" Yabancıların değil yavrum, buralar hep bizim. Seninle benim."
"Oo zengin bir beyle evlenmekle çok doğru bir karar vermişim doğrusu. Düne kadar hiç bir şeyim yokken şimdi zengin oluverdim."
Sözlerime kahkaha attı, " Öyle artık neyim varsa senin yavrum." Diyerek yanağımdan öptü. Az biraz daha ilerleyip ırmak kenarında durduk. Yeşillikler içinde ağaçların gölgesinde huzur verici bir ortamdı.
"Ya keşke bir şeyler hazırlayıp burada piknik yapsaydık." Mahir attan atlayarak inip beni de kucaklayarak dikkatli bir şekilde indirdi. Çok hafif canım yansa da belli etmemeye çalıştım. O da yüzümden acımı okumak ister gibi dikkatle bana bakıyordu. Elimden tutup ardınca yürütüp bir ağacın gölgesine kendi ile birlikte oturttu beni.
Sırtımı gövdesine yaslayıp gözlerimi kapattım. Kuşların ve yaprakların rüzgarla çıkan sesine ırmaktan gelen rahatlatıcı su sesi de eklendiğinde gerçekten huzur dolu bir ortamdı. Tabi sevdiğimin kollarının arasında olmam da ayrı bir huzurdu benim için.
"Yerini sevdin galiba yavrum."
" Hımm, hem de nasıl." İyice bir yerleştim. Eğilip boynuma yerleştirip burnunu derin derin nefesler aldı.
" Ben de pek sevdim."
Burnunu boynumda sağa sola gıdıklar gibi sürttükçe kıkırdamlarıma kahkahalar karışmaya başladı.
"Ya Mahir dur valla çok huylanıyorum."
Beni dinlemeyip bu sefer ellerini devreye sokup daha çok gıdıklamaya başladı. Kahkahalarım koruyu inletiyordı.
Nasıl oldu anlamadan bir anda ben altta Mahir üstte yatıyor vaziyeti aldık. Mahir'in bakışlar dudaklarımda avına saldırmaya hazırlanan aslanlar gibi kilitlenmiş durumdaydı. Hakikaten de bir aslan gibi kaptı dudaklarımı, ben bu adamın haber vermeden ani yapışmalarını napacaktım?
Anlık şoku atlatıp benim de ona eşlik etmem çok sürmedi. Daha yarım saat önce acıyor diye sızlanan kimdi acaba? İş alev ateş bölümüne o kadar hızlı geçiyordu ki biz ebedi iflah olmazdık.
Sana müstehak götünün üstüne oturamamak.
Valla müstehaktı ama ne yapayımdı yani Mahir'e hayır diyebilmek çölde susuz kalmış bedevinin suyu geri çevirmesi gibi bir şeydi yani.
Ellinin birini dizlerime kadar açılmış eteğimden içeri sokup baldırımı kavradı.
Pislik herif öyle güzel kıvama getiriyordu ki beni. Diğer eli ile de göğsümü elbisenin üstünden avuçlamış stres topu gibi sıkıp bırakıyordu. Erkekliğini ise aheste aheste sürüyor ara da bastırıp çekiyordu. Kadınlığım bir yandan hafif bir acı ile sızlıyor diğer yandan istekle yanıyordu. Anın sıcaklığı ile dişlerimi dudaklarını geçirmemle acı ile çekildi.
Bir anda sanki bir aydınlanma yaşamış gibi gözlerini sıkıca kapatıp sakinleşmek için beklemesi ve geri çekilmesi ard arda yaşandı.
Yönünü diğer tarafa dönüp derin nefesler alıp sakinleşmeye çalıştı. Yüzünü sertçe sıvazladı bir kaç kez. Yüzüme bakmıyor sakinleşmeye çalışıyordu.
" Yavrum... Ben yine kendimi kaybettim. İnan nasıl oluyor anlamıyorum. Tenini hissetmem, kokunu almam yetiyor. Ama merak etme iyileşmeden sana asla yaklaşmayacağım." Yüzüme bakmadan böyle konuşması komiğime gitti. Kıkırdamam ile başını hızlı bir şekilde bana çevirip iyice çatılan kaşları ile homurdanmaya başladı.
"Gül sen gül üç gün sonra soracağım ben bu gülmenin hesabını." Yanına yaklaşıp en cilveli halimle konuşmaya başladım.
"Ama kocacığım, çok tatlı görünüyorsun napayım. Hem sen ne meraklısın bana ceza kesmeye." Diye cilvenin gözüne gözüne vurdum. Koskoca adam yaptığım cilveler ile ne hale geliyordu? Alt dudağını dişleri ile ezerek başını havaya kaldırıp erkeksi bir gülüş ile başını iki yana salladı. O da farkındaydı iki hareketle nasıl tav ettiğimin.
Bakışlarımız birleştiğinde ise ne düşünüyorsa yüzündeki gülümseme solup buruk bir hal aldı. Öyle bir bakıyordu ki içimi görmek ister gibi sanki gerçek olduğumu kendine ispat etmeye çalışır gibi.
Usulca yaklaştı alınlarımızı birleştirerek dudaklarıma dudaklarını değdirerek soluklanmaya başladı.
"Hala inanamıyorum... Benim... kadınımsın... Kollarımın arasındasın... Ben bu yaşıma kadar yaşadığımı sanmışım meğer. Sanki asıl hayat seninle başlamış yarım parçamı bulmuşum gibi öyle bir tamamlanmış haldeyim. Ama çok korkuyorum. Küçük bir çocuk gibi... Şu bir kaç haftadır yaşadığım mutluluğu ömrümce yaşamadım ben. Ya biterse her şey, ya yok olursan, ya gidersen diye ölesiye korkuyorum." Sözleri ile kalbim burkuldu, gözlerim ise yavaş yavaş dolmaya başlamıştı. Ömrü boyunca mutluluğu tatmamak hep yarım kalmak... Karşımda dağ gibi duran, herkesin çekindiği korktuğu bu adam küçük bir çocuk gibi bana, sevgime, aşkıma,şefkatime sığınmıştı. Ellerimi kaldırıp yüzünü avuçlarımın arasına aldım. Gözleri hala kapalıydı, gözlerime bakmadan daha rahat içindekileri döküyordu belli ki.
"Mahirim.... Canımın içi... Sana eş olurum, yoldaş olurum, aile olurum, sırdaş olurum. Ne istersen onu olurum. Bana bak! Kimim var senden başka? Ben de sen gibi değil miyim? Bitmeyecek Allah izin, ömür verdiği müddetçe biz seninle daha güzel günler göreceğiz." dedim titreyen sesimle.
Gözlerini açıp alnımdan alnını çekerek az bir mesafe koydu aramıza ama yine çok yakındık.
"Bir gün gidersen..." başımı hızlı bir şekilde sağa sola sallarken kararlı sesimle konuşmasını ben devam ettirdim.
"Hayır gitme yok. Seni ölürüm de bırakmam. Tek sen mi seviyorsun tek sen mi sevdalandın? Ya senle ya hiç..." Gözlerimin içinde bakarak gülümsedi, sanki benim cümlem bir ant cümlesi gibiydi onun için. O da aynısını tekrar etti kararlı bir ses tonu ile.
"Ya senle ya hiç..." Gözlerim dolu dolu kocaman gülümsedim o da ellerini uzatıp yanağıma uzandı. Bir gülü okşar gibi okşarken ben de gözlerimi kapatıp iyice avuçlarına yaslamıştım yüzümü. Tadını çıkarıyordum bu güzel dokunuşların. Eğilip burnuma bir öpücük kondurduğunda gülümseyerek gözlerimi açtım.
"Hadi bakalım hatunum, göstermek istediğim başka yerler de var çok geçe kalmadan gezelim de dönelim." Diyerek ayağa kalkarak kalkmam için elini uzattı.
Birlikte el ele az ilerde çimende otlayan Akca ile Karaca'nın yanına ilerledik. Düşünceli beyim beni dikkatlice Akcan'a bindirdi, sonra kendisi de arkama bindi. Arazi üzerinde acıktığımızı hissedene kadar gezmiştik. Çevrede başka yerleşim yeri yok gibiydi.
"Mahir bize yakın insanlar yaşamıyor mu? Yani komşularımız yok sanki ev göremedim o kadar gezdik."
"Yok gülüm bu gördüğün geniş arazi ve koruluk alan bizim mülkümüz. Yabancı kimseler buralara kolay kolay yaklaşamaz. Ben çok insan içinde olmayı seven biri değilim. Kendime özel bir alan oluşturmak istedim. İnşallah Rabbim nasip ederse yavrularımız ve onlardan olacak torunlarımız buralara yerleşip de buralara hayat olacak." Sözlerine güldüm.
"Sevgilim daha çocuğumuz olmadan torunları kattın araya. Çok hızlısın maşallah."
Gülümseyerek başını omzuma koydu. "Yavrum bir bilsen ne hayallerim, Rabbimden ne dualarım var. Senden olacak her şeyi bencilce istiyorum. İlk iş altı çocuk..." Sözlerini fal taşı gibi açılan gözlerimle böldüm.
"Yuh Mahir ne altı çocuğu? İki neyine yetmiyor?" deisğiöde yüzünü kırıştırdı.
"İki mi? İki ne yavrum hiç yapmayalım oldu olacak. Neyse birinci ile başlayalım da devamı gelir." Gözlerimi devirerek tek kaşımı kaldırıp gözlerimi kısarak konuştum.
" Sen beni kafalacağını düşünüyorsun ama gözle sana uyarım." derince iç çekti ilk günden akıllı bir adamın vereceği en doğru cevabı verdi.
"Tamam yavrum her şey senin istediğin gibi olacak."
Aferin kocacım. Akıllı adam karısını dinler ki karısı mutlu olsun, kendisini de mutlu etsin. Cevabı hoşuma gidiyor olsa da üzerine gitmeyeceğim anlamına gelmiyordu.
"Hah. Köprüyü geçene kadar ayıya dayı diyorum diyosun yani."
Sözlerime sesli bir şekilde güldü. "Estağfurullah yavrum, öyle bir şey mi dedim sana?"
Biz tatlı tatlı atışırken ahıra gelmiştik bile. Mahir önce kendi sonra beni kucaklayıp indirdi. O ahıra Akcan'ı yerleştirmeye götürürken ben de onu dışarıda bekliyordum. Yanıma gelip elini omzuma atarak beni kendine yapıştırdı. Avlu girişindeki adamlara yaklaştığımızda Mahir biraz benden uzaklaştı.
"Beyim, Halis bey ve hanımı geldi. İçeri almamak olmaz diye avludaki köşke buyur ettik. Selvinaz bacımı çağırıp ikramda bulunmasını söyledik."
Kapıdaki adamın sözleri ile başımdan aşağı kaynar sular dökülür gibi oldu. Çünkü sinir kat sayım feci derecede artmıştı.
Bu kadın hangi yüz ile bu eve adımını atmıştı?
🌸 🌸 🌸 🌸 🌸 🌸
Eveet bir bölümün daha sonuna geldik.
Diğer bölümü inşallah çok geciktirmeden paylaşmayı düşümyüorum.
İlgi ve alakanız tabiki de hızıma hız katıyor. 🙃 Beğenin, yorum yapın güzellerim😗 ben de 3 5 güne yeni bölümü ateşleyim 💃
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
23.16k Okunma |
4.12k Oy |
1.11k Takip |
52 Bölümlü Kitap |