Yeni Üyelik
12.
Bölüm

12. Bölüm

@mislanet

Merhabalar canlar 12. Bölümle sizlerleyim. İnşallah beğenirsiniz. 😊

 

İyi okumalar efedim🥰

🌸🌸🌸🌸🌸

 

Mahir sinirlendiğimi hissetmiş olacak ki adamlarının yanından avluya girdiğimizde durdurup kollarımdan tutarak kendine çevirdi beni.

 

“Gülüm az sakin ol olur mu? Ben halledeceğim. Sen İstersen gelme, yukarı çık beni bekle uzun sürmez işim.” dedi ılımlı bir ses ile.

 

“Yoo, gayet de geleceğim. İlk günden misafirimize hoş geldin demezsem çok ayıp olur.” sesli bir nefes bıraktı dudaklarının arasından.

 

“İyi madem, gel bakalım.”

 

Birlikte daha yeni fark farketmiş olduğum avlunun diğer ucunda olan çınar ağacının altındaki sedirli alana doğru ilerledik. Bizi gördüklerinde Halis bey elindeki kahveyi bırakıp, henüz geldiğimizi fark etmemiş olan biricik karısını koluyla dürtüp bizi işaret etti.

 

Yecüc mecücün yeryüzündeki vücut bulmuş hali olan Mukaddes hanım sevimli olmaya çalıştığı surat ifadesi ile bize bakıyordu. Yanlarına yaklaştığımızda,

 

“Hoş gelmişsiniz baba, hayırdır sabah sabah bir durum yoktur inşallah.” dedi Mahir.

 

Halis bey Mahir’in uzaktan hoş geldinine bozulsa da galiba büyüklük ben de kalsın diyerekten yüzünü anında düzeltip cevap verdi.

 

“Oğlum atayı, anayı saymayı unutmuşsun anladık da töreyi de unutmuşsun belli ki. Sabah kahvaltıya gelirsiniz diye Mukaddes hanım sizin için hazırlık yaptırdı, yollarınızı gözledi.” dedi alınmış bir ses tonu ile.

 

Yüzümde alaylı bir gülümse ile kaşlarım havalandı. Mahir’den önce ben cevap vermek istedim.

 

“Öncelikle hoşgeldiniz evimize."

"Hoş bulduk kızım, keşke siz gelseydiniz sabahtan da biz sizi ağırlasaydık." dedi bu kez de bana. Sözlerine gülerek yine ben cevap verdim.

 

"Size geleceğimizi düşündüren tam olarak ne oldu acaba?” Halis bey anlamaz gözlerle bakıp, “Anlamadım?” diye mırıldandı.

 

“Şöyle anlatayım o zaman, düğünümüzde bile bulunmasını istemediğimiz birinin hazırlamış olduğu kahvaltıya neden gelelim?” dedim kollarımı göğsümde birleştirerek bir yandan da sert bakışlarla yanındaki şeytana bakıyordum.

 

Sözlerim üzerine Halis beyin anbe an bozulan suratı ile anladığım kadarıyla böyle bir tepkiyi en azından benden beklemiyorlardı. Kendilerince bir adım atmış bizim de bu adımı güle oynaya karşılayacağımızı düşünüyorlardı belli ki.

 

“Baba,bu konuyu bir daha açılmamak üzere konuşmuştuk. Son yaşanılanlardan sonra hiç bir şekilde karım ve ben Mukaddes hanımın bulunduğu ortamda bulunmak istemiyoruz. Kararlarıma saygı duyup emrivakiler ile gelmezsen üzerime sevinirim.”

 

Mahir’in sözlerine karşılık Halis bey bir şey söylemedi ama. Mukaddes cadısı kestiği hanımefendi pozlarını bir kenara bırakıp öznüne dönmüştü an itibariyle.

 

“Kalk beyim kalk, bunlar edepten, adaptan, insanlıktan ne anlar?”

 

“İnsanlık? İnsanlık anlayışımız çok farklı Mukaddes hanım. Sizin insanlıktan ne anladığınız da gördük.” Mahir’e dönüp, “Ben yukarıya çıkıyorum.”

 

“Hayırlı günler Halis Bey.” diyerek sadece Halis beyle vedalaştığımda o da başını sallamakla yetindi. Karısına tavırlarım hoşuna gitmemişti, karısının niyetini bilse de anlaşılan o ki her türlü kabulum anlayışındaydı.

 

Ağır adımlar ile yukarıdaki sedirli balkona çıktım. Mahir ve ailesi görüş açımdan değildi. Etrafa bakınırken Selvinaz’ın sesi ile yerimden sıçradım.

 

“Hanımım kusura bakma korkuttum.” Yüzünde sanki büyük bir kusur işlemiş gibi bir mahcubiyet vardı.

 

“Yok güzelim, ben dalmışım biraz.”

 

“ Şey soracaktım ben, Halis beyler kalacak mı yemeğe hanımım? Hemen hazırlığa başlayalım.”

 

“Kalmayacaklar canım.”

 

Başını salladı anladım der gibi, “Başka bir isteğin var mı hanımım.”

 

Aklıma gelen ile ellerimi çırpıp hevesle konuşmaya başladım. “Aslında, bir kahve hiç fena olmaz yaa, sade bir kahve alabilir miyim?”

 

“Tamam hanımım, hemen yapıyorum.”

 

“Selvinaz bir de şu hanımımı bırak Allah’ını seversen, abla de lütfen.”

 

Gülümseyerek, “Tamam abla.” Diyerek arkasını döndüğünde Mahir usul yavaş merdivenlerden çıkıyordu.

 

“Beyim sana da kahve yapayım mı?”

 

“Olur Selvinaz.”

 

Selvinaz gittikten sonra yanıma oturdu. Yönümü ona dönüp elimi omzuna atarak okşadım.

 

“İyi misin?” gülümsedi ve kolunu omzuma atarak göğsüne yatırdı.

 

“İyiyim yavrum, sevdiğim yanımda nasıl iyi olmayayım.” Diyip alnıma bir öpücük kondurdu. Konuşmak istemediğini anladığımdan ben de çok uzatmak istemedim.

 

Bir süre o şekilde durduk. Merdivenlerden Selvinaz’ın adım sesleri gelmeye başlayınca ayrılıp toparlandık. Az ileriye kayacakken temas bağımlısı yiğidim kendine yapıştırdı beni. Selvinaz kahveleri uzatıp ikram ettikten sonra, “Beyim, sofrayı hemen kurayım mı?”

 

Mahir bana döndü, “Sen ne dersin gülüm?”

 

“ Biraz sonra hazırlayalım Selvinazcım.”

 

“Tamam hanı...” diyecekken kaşlarımı uyarı anlamında kaldırdığımda, “Esra abla.” Diyip yanımızdan ayrıldı.

 

Kahveden bir yudum alıp gözlerimi kapattım. Düğün telaşından kaç gündür kursağımdan geçmemişti.

 

“Kahveyi çok mu seversin?” diye sordu.

 

“ Bayılırım her gün içerim, sen de seviyorsun galiba?”

 

“ Yani, çok da içmezdim ama artık sana her gün eşlik edeceğe benziyorum.” dedi kahvesinden bir yudum daha aldığında dayanamadım bu tatlı haline,

 

“Yaa yerim ben seni ama.”Diyip yanaklarıni ellerimin arasına alıp o tarafa bu tarafa çekiştirmeye başladım.

 

Elimden zorla kendini kurtarıp, “Ya bir dur yavrum, biri görecek.” dedi yine huysuz bir çocuk gibi kaşlarını çatarak.

 

Hıh diyip nefesimi bırakıp, “Yesinler senin havanı.”Diyip kahvemden bir yudum daha aldım. Kısa bir sessizlikten sonra,

 

“Esra, az önceki ziyaret bir daha yaşanmayacak aklın kalmasın.” dedi mahçup bir şekilde.

 

“Aklım kalmamıştı zaten, benim istemediğim bir şeyi bana yaşatmamak için elinden geleni yapacağını biliyorum sevgilim. Sen de üzülme olur mu? Atma içine, anlat bana seni üzen yaralayan şeyleri?” derin bir nefes alıp alnıma bir öpücük kondurup ayaklandı.

 

“Ben bir yıkanayım yemek de hazır olur o vakte kadar.” Yıkanmak mı demişti o? Şöyle çıplak olarak yapılan eylemden. Allahım bu zamandaki bu yeni sürümümü tanıyamıyordum. Gözümdeki ateşi gören yiğidim,

 

“Eşlik etmek istersen hayır demem gülüm.” dediğinde derin bir nefes çektim içime. Arkama yaslanarak bacak bacak üstüne attım. Yüzümde kendini beğenmiş bir gülümseme ile,

 

“Avucunu yalarsın kocacım.” dedim. Edepsiz edepsizliğine devam etti.

 

“Avuç mu? Daha güzel yerler varken.” Ay yine bir ateş basmıştı beni. Ellerimle kovar gibi işaret yaparak,

 

“Arsız, edepsiz sus artık ve git yıkan.” Dedim yalandan bir sinirle. Ne kadar kızar gibi görünsem de hoşuma gidiyordu bu arsız imaları, o da bunu biliyordu. Eğilip dudağıma okkalı bir öpücük bırakıp hamama doğru geçti.

 

Ben de elimdeki fincanları tepsiye koyup aşağı mutfağa indim. İçeri girdiğimde anneli kızlı harıl harıl bir hazırlık içinde olduklarından beni fark etmediler.

 

“Kolay gelsin.” Diye seslendim. Güler yüzü ile dönen Lütfiye abla oldu.

 

“Hoş geldin kızım. Gel buyur otur.”diyerek kenardaki iskemleyi işaret etti.

 

“Yok oturmayım,yardım edilecek bir şey var mı ben de yapayım bir şeyler?” dediğimde kaşlarını çatarak başını yukarı doğru kaldırdı.

 

“Aa hayatta olmaz gelin kısmına 3 gün bir iş yaptırılmaz.” diyerek elimden tuttuğu gibi gösterdiği iskemleye oturttu beni.

 

“Niye ki adetten mi?” diye sordum merakla.

 

“ He ya adettendir, rahmetli anam yeni gelin ilk günler iş yaparsa ömrü iş ile geçer derdi lafta da bakma sen. Bana da iş yaptırmamışlardı ama bak yine elim işten çıkmıyor.” dedi göbeğini hoplatarak gülünce ben de güldüm onunla birlikte.

 

“Sen otur burda, zaten hazır her bir şey." sonra sessize eğilerek," Nasılsın iyisisin değil mi?” dedi fısıltı ile.

 

Gülümseyerek ben de onun gibi fısıltı ile cevap verdim. “İyiyim abla çok şükür.” gülerek doğruldu.

 

“Hep iyi etsin mevlam, biz aslında evden hazır edip gönderecektik yemekleri Adem ile ama Halis beylerin geldiğini duyunca geliverdik hemen, kalırlar sana da zahmet olur diye.” dedi anlayışlı bir sesle konuşurken omzumu sıvazladı.

 

“Siz sağolun asıl abla, şimdi de size zahmet oldu.” dedim mahçup bir sesle. Omzuma pat pat vurup arkasını dönerek ocağın başına geçerken konulmaya devam etti.

 

“Olur mu öyle şey yavrum ne zahmeti severek ederim ben sizin hizmetinizi.” dedi.

 

Ocaktaki yemeği yere indirip hemen yanımdaki siniye bir şeyler daha koydu. Sohbetimizi gülen gözlerle izleyen Selvinaz’a da göz kırptım.

 

“Selvinaz yavrum şu örtüyü götür seriver. Sonra da gel siniyi götür.” Ben hemen siniyi elime almak için davrandığım da ise yine günlük azarımdan bir kuple aldım.

 

“Kızım dur sen, ağır olur kaldırma sen ilk günden.” dedi kızarak.

 

“Niye ki? Ben daha ağır şeyler de kaldırabiliyorum.” diye anlamaz şekilde bir siniye bir ona baktım.

 

Gözünün ucu ile Selvinaz’a bakıp sessizce konuşmaya başladı. “Söyletme beni şimdi, vücudun hassastır şimdi canın acır ağır kaldırma 3 5 gün.” diyince ben de jeton düştü.

 

“Haa, ondan diyorsun. Tamam sen nasıl diyorsan Lütfiye Sultan, ver bana örtüyü siniyi de selvi alır. Sen de gel birlikte yiyelim.” dedim ayaklandığımda.

 

“Yook yavrum, siz başbaşa kalın erinle. Sonra çok yiyeceğiz zaten birlikte. Hadi götürün bakalım, açlıktan ölecek aslanım.” dedi sırtımdan hafifçe ittirip.

 

Gülerek aldım örtüyü, Selvinaz da peşimden geldi. Mahir ortalıklarda görünmüyordu.

 

“Abla buraya mı koyayım?” diye sedirin üstünü işaret etti.

 

“Koy güzelim, sağolasın Mahir gelsin hallederiz biz.” dedim gülümseyerek.

 

“ Bir şey olursa haber verirsin. Annem eve geçecek ama ben mutfakta olurum.” dedi Selvi merdivenlerden inmeden hemen önce.

 

“Tamam canım.”

 

Selvinaz gidince örtüyü sedirin üstüne serip tepsiyi de üstüne yerleştirdim. Mahir’e bakmak için ayaklandığımda girişte belirdi.

 

“Oo hazırmış yemek de. Valla kurt gibi acıktım.” Diyerek hemen yerini alıp direk yemeğe başladı. Onu bu halleri öyle hoşuma gidiyordu ki. Duvarsız ve savunmasız. Sadece bana özel olduğunu bilmek içimde bir yerlerde çiçek açtırıyordu.

 

“Hadisene yavrum. Sen acıkmadın mı?” dedi eline aldığınekmeği bölerken.

 

“Geldim sevgilim.” diye hemen karşısına oturdum.

 

Güzel geçen bir akşam yemeğinden sonra hava yavaş yavaş kararmaya başlamıştı. Selvinaz sağolsun gelmiş ortalığı toparlayıp kendi evine geçmişti. Biz de Mahir’le hala aynı yerde oturmuş bir yandan manzaranın tadını çıkarırken bir yandan da havadan sudan sohbet ediyorduk.

 

“Bana eski hayatından, ailenden hiç bahsetmedin?”

 

Sözleriyle uzaklarda olan bakışlarımı ona çevirdim. Kafamda bile sürekli olarak düşünmeyi ötelediğim bir konu hakkında konuşmak sanırım en son isteyeceğim şeydi. Belki de ilk defa bilinçli bir şekilde aldığım bencilce bu karar yüzünden derinden şuçluluk ve vicdan azabı hissediyordum.

 

Geri dönüşü olmayacak bir kararı çok hızlı bir şekilde almış ve sanki bundan önce yaşadığım hayatı hiç yaşamamış gibi gözlerimi açtığım bu yeni hayatı kabul etmiştim. Derin bir nefes alarak sordum.

 

“ Ne bilmek istiyorsun?” sorduğum sorunun mu yoksa ona yansıyan hissizliğim mi bilmiyorum bir an durdu pişman olmuş gibi. Ama uzun sürmedi, “Ben... Karımı tanımak istiyorum. Sadece bilmek istiyorum, nasıl bir hayatın vardı?”

 

Sorusu bitene kadar gözlerine baksam da başımı tekrar güneşin batışına çevirdim.

 

“Polis olduğumu söylemiştim. Annem ve kız kardeşimle yaşıyordum İstanbul’da.”

 

“Peki baban?”

 

“Babam bir polisti, ben 10 yaşlarındayken şehit oldu.” Hala her söylediğimde sesim titriyordu.

 

“B-ben çok üzgünüm Allah rahmet eylesin.”

 

“ Amin." dedim fısıltılı bir ses ile. Derin bir nefes alıp bıraktım."Ben de onun gibi şerefli bir polis olmak istedim.”

 

“Annen ve kardeşin onlar nasıl birileri peki?" diye sorduğunda gülümsedim. Gözlerimin önüne kardeşimin sürekli onun tabiri ile benden bir şeyler dızlaması, annemin bir türlü ortak bir noktada buluşamadığımızdan babası kılıklı diye tatlı sert laf çarpmaları geldi gözümün önüne.

 

“Annem dünyalar tatlısı herkesin çok sevdiği biridir. Dünya üzerinde tek anlaşamadığı kişi bendirim heralde. Sürekli bir didişme halindeyizdir. ” bir yandan gülerken bir yandan yanaklarımı ardı ardına ıslatan göz yaşlarım yüzünden arada burnumu çekiyordum. Mahir pür dikkat beni dinliyordu yani galiba öyleydi. Ona doğru hiç bakmıyordum ama sözümü kesmiyor arada sorular sorarak dinlediğini belli ediyordu.

 

“Annem, polis olmamı hiç istemedi ama benimle de çok baş edemedi. Çocukken babamı şehit edenlerden babamın intikamı alacağım diye polislik hayali kurarken sonrasında artık hayal değil benim için bir amaç oldu. Başta biraz bocalayıp aykırı bir genç olma yoluna girmişken babamın çok yakın arkadaşı Kürşat amcamın desteği ile eğitimlere alındım ve sonunda babam gibi bir polis oldum.”

 

“Kardeşin de polis mi?” cümlesine güldüm hem de kahkahalarla. Kahkalarımın arasında göz göze geldik. Gülmem onun da hoşuna gitmişti belli ki yüzümde yarım bir gülüşle neye güldüğünü bilmeden benim gülmeme gülüyordu.

 

“Ecem’i tanısan hiç öyle sormazdın. Tırnağı kırılsa oturur ağlayacak kadar nazlı bir yapıya sahip. Konservatuvar öğrencisi, yani senin anlayacağın şekilde anlatırsam sanat ile ilgili eğitim alıyor.”

 

Başını salladı ağır ağır. “Uyandığında bazı isimler söyledin. İsmet kim onu özledim dedin, ha bir de Serhat var. Kim onlar?”

 

“Immm bir de Karaca demiştim ama onu çok merak etmiyorsun galiba?” oyunbaz şekilde gülerek sormama o gülmedi. Cevap bekliyorum der gibi gözlerini gözlerime dikti.

 

“Ay sen beni kıskandın mı?” diye artık aramızda bir rutin olan yanak sıkıştırıp uzatma eylemini yaparken gözlerini devirerek kurtardı yanaklarını.

 

“Yavrum yapma şunu dedim ama.” diye huysuz huysuz homurdanırken bir yandan yanağını sıvazlıyordu.

 

“Ben de alış dedim ama. Hem kimse yokken yapabilirdim hani?”

 

“Tamam da ama ani yapınca bir sinir olmuyor da değilim.” dedi yine huysuz hıysuz.

 

Çok da tın der gibi omuzlarımı inidirip kaldırdım.

 

“ Ee söylemedin kim onlar?”

 

“İsmet kedim canım. Karaca ile birlikte yaşadığımız evimizde bizimle yaşıyordu ama sık görevlere gidiyoruz diye annemlerle birlikte artık. ”

 

“Annenlerle yaşamıyor muydun?” dedi meraklı bakışlar ile.

 

“Annemin evi ile işim arasında çok mesafe vardı. İlk baş denesem de çok zorlandım. Zaten çoğu zaman görev de oluyordum. Oraya da gidiyorum ama şubede olduğum zamanlar Karaca ile kalıyorum.” dedim.

 

“Serhat kim peki?” diye sordu tedirgince. Gülümsedim bu haline.

 

“Aynı ekipteyiz, iş arkadaşım sadece.”

 

Başını salladı anladım der gibi. Bir süre sessizlik oldu aramızda.

 

“Bir gün eski hayatını özleyip gitmek istersen...” Yine aynı konuyu önüme getirmesine öfkelenmeye başlamıştım. Bana güvenmemesi zoruma giderken bir yandan da kendime hakim olmaya çalışarak onu anlamaya çalışıyordum. Yine de sesimdeki öfkeye engel olamadım.

 

“Böyle bir şey olmayacak dedim sana bu gün yine. Hep böyle mi olacak Mahir? Sürekli bu önümemi gelecek? Özlemem diyemem belki deli gibi özleyeceğim zamanlar olacak, belki ağlayacağım belki de sana patlayacağım elimde olmadan. Ama ben kararımı verdim ve dönüşü yok. Ben sana aşık oldum Mahir, daha önce hissetmediğim bu duygu o kadar hızlı ele geçirdi ki her hücremi, her zaman mantığı ön planda tutan kendimi bile tanıyamaz oldum. Çok düşündüm, bana gelmediğin o günlerde. İçimdeki terazide senin karşına her şeyi koydum ama hiç biri senden ağır gelmedi. Ben bilmiyorum dedim yaa konu sen olunca mantığım, düşüncelerim devre dışı gibi. Bir yere gitmeye niyetim yok. Lütfen artık inan bana. ”

 

Sözlerimin bitmesi ile kollarının arasına alarak sıkıca sarılıp sarmalayarak saçlarımı öptü defalarca.

 

“Esra ben bir gün beni bırakıp gideceksin diye ölesiye korkuyorum. Engel olamıyorum kafamda sürekli dönüyor. Ben... Yaşayamam sensiz, beni öldür öyle git ama gidişini bana izletme olur mu? Hani dedim ya olur da bir gün bir yolunu bulursan git diye ne olur gitme, sen de bırakma beni. ”

 

Söyledikleri ile başımı çektim geriye, ikimiz de dolu gözlerimiz ile birbirimize bakıyorduk.

 

“ Bırakmam!” bir yemindi ağzımdan çıkanlar. “Ölürüm de bırakmam bizi.” Aynı yemin sözleri onun da ağzından çıktı.

 

“Ölürüm de bırakmam bizi.”

 

Dudakları dudaklarımı buldu usul usul öptü. Bir süre sonra geri çekilip alnını alnıma dayayıp derin derin nefesler alırken ikimizin de elleri yanaklarımızdaydı.

 

“Seni öyle seveceğim ki bir gün olsun pişman olmayacaksın beni seçtiğin için. ” yanağını okşadım usul usul. “Asla pişman olmayacağım.” dedim gülümseyerek.

 

Sıkıca sarılıp birlikte karanlığa doğru oturmaya devam ettik. Ortamdaki kasvetli hava adeta ele geçirmişti bizi biraz olsun başka konuları konuşmak iyi gelir diye düşündüm.

 

“Yarın tekrar at biner miyiz?”

 

Saçlarımı okşarken cevap verdi, “Bineriz yavrum, hatta istersen bir şeyler hazırlayayım, diyordun ya piknik yapalım diye.”

 

Sevinçle yerimden doğrulup ellerimi çırptım. “Tamam ben hazırlarım. Irmak kenarına gidelim yine olur mu?”

 

“Olur gülüm nereye gitmek istersen.” elini yüzüme atıp okşayarak konuşmuştu. Kendimi geri çekip başımı dizine koyarak ayaklarımı uzattım. Elleri saçlarıma giderken,

 

“İstersen içeri geçelim yavrum üşürsün burada. ” dedi.

 

İyice yerime sinip gitmek istemediğimi belli ettim. “Ya biraz daha duralım böyle, saçlarımla oynaman çok hoşuma gitti." dedim mırın mırın bir sesle.

 

Usul usul saçlarımla oynaması iyice mayıştırmışken bir de türkü mırıldanmaya başladı.

 

SEN BİR AYSIN BEN KARA GECE

GEL DERİM GEL DERİM GEL DERİM

 

BU CAN SENİN SER SEBİL ETTİM

AL DERİM AL DERİM AL DERİM

 

SORSAN BAĞIN YARESİNİ DE

GÜL DERİM GÜL DERİM GÜL DERİM

 

ŞERBET DİYE ZEHİR DE VERSEN BAL DERİM

 

Öyle güzel söylüyordu ki sesi sanki bir büyü gibi beni tesiri altına almıştı. Gözlerim kapalı, anın içinde kaybolmuş huzuru doyasıya yaşıyordum.

 

Mahir hoşnut olmuş halimi anlamış gibi türküyü tekrar başa sardı. Bir süre sonra uyuya kalmış olmalıyım ki yerimden kaldırıp kucaklandığımı hissettim.

 

Gözlerimi açıp başımı Mahir’in göğsünden kaldıracakken Mahir izin vermedi.

 

“Şişt! Uyu yavrum, yatağımıza götürüyorum seni.” dedi sessiz bir fısıltı ile.

 

Uslu bir çocuk gibi söz dinleyip hemen sindim yerime. Yatak odamızla arada çok mesafede olmadığından hemen gelivermiştik.

 

Mahir beni yatağa bıraktıktan sonra elbisemi de hızlı bir şekilde çıkarıp bir kenara attı. Yarı açık gözlerim ile olayları takip etmiş işi biter bitmez yastığıma bırakmıştım kendimi. Çok sürmeden Mahir de yanıma gelip arkadan sarıldı bana. Başını boyun girintime koymadan boynuma bir kaç öpücük koyup başını boynuma yerleştirdi. Huzurlu uykuma kocamın kollarında devam ettim.

 

Gece gözlerimi açtığımda Mahir’in ahtapot gibi bacakları ve kolları ile sarmasından mütevellit adeta alev atıyordum. Biraz kıpırdanıp sıyrılmaya çalıştığımda hemen uyandı.

 

“Ne oldu yavrum?”

 

Uyku mahmur öyle sevilesiydi ki dudaklarına uzanıp bir öpücük kondurdum.

 

“ Çok susadım. Bir bıraksan mı beni acaba?” dedim muzip bir sesle.

 

“Tamam yavrum diyip diğer tarafa döndü.” Haline gülüp yerimden doğruldum. Elimi baş ucumuzdaki demir sürahiye attığımda boş olduğunu görmem ile sıkıntı ile nefes verdim. Mahir’e baktığımda mışıl mışıl uyuyordu kıyamadım kaldırmaya.

 

El mecbur aşağıya inecektim. Geceliğimin üstüne uzun bir hırka alıp kenardaki gaz lambasını yakıverdim. Bahçe de yanan meşaleler sayesinde ortalık hafif loş aydınlıkta idi.

 

Usul yavaş aşağıya inip hemen merdivenin yakınında olan tulumbadan su çektim. Öyle susamıştım ki kana kana içip sürahiyi doldurdum.

 

Arkama dönmem ile mutfaktan çıkan birinin hızla uzaklaştığını görmem bir oldu . Yüzünde peçesi olsa da koşanın bir erkek olduğu belliydi.

 

Elimdeki demir sürahiyi fırlatıp ben de hemen arkasına koyuldum. Sesim yankılandı avluda,

 

“Hey dur kaçma!” bağırmamla panikleyip evin arka kısmına doğru daha hızlı kaçmaya başladı. Bir yandan koşuyor bir yandan kendi kendime konuşuyordum.

 

“Ulan Esra bela çeker gibi bir dakika boş kalmaya gelmiyorsun. Uyku arasında da kaç kişi vardır böyle koşan?”

 

Peçeli adamı yüksek bahçe duvarına tırmanmaya çalışırken yetiştim.

 

“Kaçmayı bırak teslim ol.”

 

Teslim olduğunda alacağı cezai indirimi de belirt canım...

 

Mesleki deformasyon olsa gerek koşmak beni eski günlerime götürmüştü galiba ne saçmalıyordum ben Allah aşkına?

 

“İn lan ordan, pislik herif gece gece koşturdun beni. Ne işin var senin evimin mutfağında.”

 

Sanki duvara konuşuyordum hala canla başla yaklaşık 2 metre yüksekliğinde olan duvara tırmanma gayretinde idi. Ayağı boşluğa gelince bir anda önüme düşüverdi.

 

Ensesinden yakaladığım gibi, “Düştün mü önüme?” Diyip sırıtarak çekiştirirken kaçmak için debelenmeye başladı. Kollarını arkadadan dirsekten kırıp sıkıca tutup başını duvara dayadım.

 

O esnada evin ön tarafında Mahir’in canhıraş şekilde adımı bağırma sesine “Burdayım.” Diye bağırdığımda bir anlık boşluğundan yararlanan peçeli adamın arkama geçmesi bıçağı boynuma dayaması bir anda olmuştu.

 

🌸🌸🌸🌸🌸

 

Bölümümüzü beğenmiştirsiniz inşallah.

 

Sağlıcakla kalın çiçeklerim 🌼

Loading...
0%