Yeni Üyelik
13.
Bölüm

13. Bölüm

@mislanet

 

Beğeni ve yorumlarınız ile beni mutlu edebilirsiniz☺️

Keyifli okumalar efenim❤️

 

"Sesini çıkarırsan boğazına bıçağı yersin." Sessiz ve ürkütücü bir sesle yaptığı uyarı ile beni korkutacağını zannediyordu. Titrek ve korkulu bir sesle avımı kapanıma çekmek için harekete geçtim.

 

"Lütfen bana bir şey yapma!" ağlar gibi konuşmam hoşuna gitmiş olacak ki kulağıma doğru pis pis güldü, "Şimdilik yapmayacağım ama uslu durursan, anlaştık mı?" dedi tehditkar bir sesle.

 

Hızlı hızlı başımı salladım. Beni ne kadar güçsüz ve savunmasız zannederse o kadar çabuk tuzağıma düşerdi. Yavaş yavaş beni arkamızdaki duvara doğru sürüklemeye çalışırken koşarak bize doğru gelen Mahir ve yanında bir kaç adamı görüş açımız girdi. Mahir bizi o şekilde gördüğün de bir an duraksasa da alev saçan gözler ile tekrar sert ve koşar adımlar ile yaklaşmaya devam etti.

 

"Esraa! Ulan ben senin yedi ceddini sikmez miyim?"

 

Mahir'in kükrer gibi bağırması ile panikleyen adamın bir anlık boşluğundan yararlanarak var gücümle dirseğimle karın boşluğuna geçirdim.

 

Geri çekilmesine fırsat vermeden kilit yaptığım kolunun altından geçirdiğim elim ile ense köküne vurduktan sonra bıçaklı elini geri büktüm. Bıçağı elinden düşürse de dizimle yüzüne var gücümle vurup yine dizim üzerinden ters bir şekilde sertçe yere yapıştırdım. Tüm bunlar bir kaç dakika içinde gerçekleşmişti.

 

"Vay anasını! O nasıl bir şeydi öyle?" Duyduğum tanımadığım erkek sesiyle başımı kaldırdığımda şaşkın ve hayran gözlerle beni izleyen Mahir ve ekibi, film izler gibi beni izliyorlardı.

 

"Dönün lan arkanızı!"

 

Mahir'in gürlemesiyle adamlar panikle arkalarını döndü. Ve tabi ben de hızlıca o kadar arbedede dağılmış üstüme başıma baktım. Yakam bağrım açılmıştı koşma ve boğuşmamızın sonucunda doğal olarak.

 

Mahir, büyük adımlar ile gelip kollarının arasına aldı beni. Saçlarıma dayandığı burnu ile derin bir soluk çekti içine. Sessiz anlamadığım fısıltılar çıkıyordu dudaklarından. Saçlarımın arasına öpücük kondurup geri çekilerek ellerinin arasına yüzümü aldı. Bir yandan okşarken, bir yandan da derin derin yüzüme bakıyordu.

 

"Yavrum iyisin değil mi?" diye sessiz ve endişeli sesiyle konuştuğunda,

 

"İyiyim sevgilim valla bak, bir şeyim yok." Yerde kendinden geçmiş acı iniltiler çıkaran adama bakarak,

 

"Su içmek için aşağı indiğimde mutfaktan çıkarken gördüm. Peşine düşünce buraya kadar kovaladım."

 

Beni bırakıp yerdeki adamın üzerine eğildi. Bir hışımla peçesini açıp yakasından tuttuğu gibi yüz yüze olacak şekilde kaldırdı adamı, "Kimsin lan sen? Hangi cürretle evime girip bir de benim hatunumun boynuna bıçak dayarsın? Ben senin şimdi anandan içtiğin sütü burnundan getirmez miyim? Ben seni düz yatırıp ters sikmez miyim?" diye yüzüne kükrer gibi bağırdıktan sonra, adamın yüzüne başını gömdü. Acı dolu bir bağırtı ile burnundan sanki akmamış gibi tekrardan oluk oluk kan akmaya başlamıştı. Kafasını yere çarpıp ayağa kalktı.

 

"Alın götürün bunu arkadaki eve, ben gelene kadar bekletin. Özel bir şekilde alakadar olacağım bu piç kurusu ile. Sizle de ayrı görüşeceğiz." Mahçup bir şekilde yaralı adamı sırtladıkları gibi kapıya doğru götürdüler. Mahir ise benim yanıma gelip kolunun altına alıvermişti çoktan beni. Yüzünü eğilip şakağıma dayayarak,

 

"Gülüm... Sesini duyup seni göremediğim de aklımı kaybedecektim. Ya geç kalsaydım, ya sana bir şey yapsaydı?" Yüzümü yine ellerinin arasına alarak dikkatli gözlerle her tarafını yokladı. Loş ışıkta ne kadar gördüyse tatmin olmuş olacak ki incelemeyi bırakıp sıkıca sarıldı.

 

"Affet gülüm, daha ilk günden böyle bir şey yaşamanı istemezdim. Bunun hesabını hepsine tek tek soracağım." Sesindeki öfke beni bile korkutmuştu.

 

"Özür dilemene gerek yok sevgilim. Yani nasıl girdi elbette soruştur. Hatta ben de geleyim mi çok güzel adam konuştururum." Geri çekilerek tasvip etmez şekilde baktı. Canı sıkkındı ama bana azami şekilde hissettirmeye çalışıyordu.

 

"Sen var ya, çok fena bir şey çıktın ha! Adamı göz açıp kapayana kadar haşat ettin. Ama yine de böyle şeyler yapma sen kalbime iniyordu." dedi anlıma öpücük kondurup çenesini başımın üstüne koyarak sarıldı.

 

"Ya sen de bebek gibi sar sarmala istersen beni. Ne bu canım ben öyle bildiğin kızlar gibi narin, çıt kırım değilim." Geri çekilip bakışlarını yüzümde gezdirirken kaşlarını kaldırmış gülüyordu.

 

"Korkmalı mıyım?" dedi muzipçe.

 

Burnumu dikerek havalı bir bakış attım. "Ne sandın Mahir bey, ayağını denk al. Bir yamuk görürsem, önden gördün başına gelecekleri."

 

O hoş gülüşlerinden birini bahşedip beni koltuğunun altına alarak kendisi ile birlikte yürütmeye başladı. "Yok yok ben gördüm göreceğimi. Besmele ile yaklaşırım artık yanına." dedi tatlı bir ses tonu ile.

 

Birlikte avluyu aşıp odamıza tırmanan merdivenlerin başına geldiğimizde benden ayrılarak karşıma geçti.

 

"Güzelim, ben bir bakayım sen odamıza çık beni beklemeden uyu olur mu?" kaşlarımı çatarak söylediği fikre katılmadığımı belli ettim. Geri çekilerek huysuz çocuklar gibi omuzlarımı silktim.

 

"Bana ne ya! Adamı ben paketledim niye ben en eğlenceli yerde yokum? Haksızlık bu! "

 

Saçlarımı çocuk gibi karıştırıp, "Serseri seni!"

 

Ben ne diyorum adam bana çocuk gibi davranıyor. Alacam ayağımın altına şimdi görecek de işte ah bu bendeki sevda olmasa.

 

Benim çocukça tavrıma karşılık o daha alttan alan ve sakin bir tavırla, "Yavrum, yorma beni bir sürü adam var orada bu halde nasıl gel diyeyim. Hem gecenin bir saati uygun değil kırma beni hadi dediğimi yap sen. Beni beklemeden uyu sabah gözerini açtığında yanında bulacaksın beni."

 

Mahir'in alttan alan bu haline kayıtsız kalamadım. Benim için ne kadar normal bir durum gibi görünse de onu açısından baktığımda yani evlendiği karısının öyle bir ortamda olmasını pek tabi istemeyebilirdi. Benim için bir çok tavizi hiç gocunmadan verip bu konuda böyle ısrarcı olmasının da sınırlarını aşan bir durum olduğunu gösteriyordu. Ellerimi boynunda bağlayıp yanağına minik bir öpücük kondurdum. Loş ışıkta görebildiğim kadarı ile gözlerimi koyu kahve gözlerine mühürleyip tatlı tatlı baktım.

 

"Peki madem, seni bekliyorum beni çok bekletme olur mu kocacığım ?" usul usul dudaklarına yaklaşıp ufak bir öpücük de dudağına kondurdum.

 

" Gel de bırak git şimdi siktiğimin piçi. Yeni evliyim lan ben. Karımın mis gibi koynu dururken gece gece uğraştığım şeye bak. Hem o nasıl bir yolcu etme öpücüğü gel bakalım buraya. " Diyerek dudaklarıma yapıştı. Her zamanki gibi Öyle bir öpüyordu ki sabah dudaksız kalmam muhtemel olabilirdi yani.

 

Hazır olun buralar alev alacak yine.

 

Ama öyle bir şey olmadı tabi. İstemeye istemeye ayrıldı. Nefes nefese ayrıldığı dudaklarıma sanki tekrar yiyecek gibi bakıyordu. Benim de ondan farklı bir halim yoktu doğrusu. Bana bir bakışı bile yetiyordu alev almam için.

 

Gözlerini sıkıca kapattı. Yukarıya doğru bakıp sabır diledi Allah'tan.

Bir anda geri çekilip,

"Allah kahretsinki gidiyorum gülüm ben. Cibileyitini siktiğimin puştu." bekle sen bekle seni düz yatırıp ters sikmez miyim ben. "

 

Söylene söylene odadan çıktı. Arkasında bir adet gülen ben bırakarak. Yatağa uzandım ama gram uykum yoktu. Mahir'siz uyumak istemiyordum. Bir de ne oldu ne bitti meraktan çatlıyacaktım.

 

Yataktan kalktım burada yatarak beklemek istemedim ve dışarı çıktım.

Etraf karanlıktı ama yanan kandiller sayesinde loş bir ışık vardı. Ben su içmeye gittiğimde bu kandillerin yanmadığına adım kadar emindim. Mahir'in işi olsa gerekti.

 

Terasa çıkınca elindeki çıra ile buradaki kandilleri tutuşturan bir adet Selvinaz beklemiyordum tabi.

 

"Hiih!"

 

"Hiih!"

 

Boş bulunup verdiğim tepkiye Selvinaz da aynı şekilde karşılık verdi.

 

"Ay Selvi! Ödümü kopardın, ne işin var senin burada gece gece?"

 

Mahcup bir şekilde belli belirsiz gülümseyerek, "Kusura bakmayasın abla, yalnız kalma diye Mahir beyim gönderdi. Kandilleri de yakmamı söyleyince onları yakıyordum. Çok mu ses yaptım?"

 

"Ay yok ne sesi? Oda da ekleyemedim, buraya geleyim dedim. Hem gece gece ne beklemesi git yatıver, benim için uykusuz kalmana gerek yok güzelim."

 

"Yok yok ablam olur mu öyle şey benim için bir mahsuru yok? Ama rahatsız ediyorsam tabi bilemem." Sözlerimi başka bir tarafa çekiyor okuluna bozulacak göz devirdim.

 

"Ya saçmalama ne rahatsızlığı ben senin için üzülüyorum benim yüzümden uykusuz kaldın.."

 

Utana sıkıla gözlerini kaçırdı. Vardı bunda bir şey.

 

"Yok abla uyumuyordum zaten."

 

Gözlerimi kısarak hareketlerinden bir şeyler okumaya çalıştım. Tanıdığım kadarıyla iyi bir kızdı ama o adamın içeri girebilmesi ve onun da bu saatte uyanık olması işkillendirmişti beni. Mahir benim gibi düşünmüyor olsa ki başıma da bekçi dikmişti. Sorgu havasına sokmadan yavaş yavaş ağzından lafları almalıydım, kuşu ürkütmemek lazımdı.

 

"İyi madem ben oturacaktım uykun yoksa eşlik et bana." Dediğimde başını sallayarak hiç bir şey demeden pıtı pıtı yanıma geldi ve oturdu.

 

"Sen neden uyumuyordun bu saatte bakim?" sorumla birlikte panikle başını kaldırdı.

 

"Ş-şey uyuyordum aslından. Babam gece namaza kalkınca sesine uyandım, uykum kaçtı."

 

Cevap verirken sağa sola bakıyor asla gözlerime bakmıyordu. İnşallah düşündüğüm şey olmamış olsundu. Sözlerine devam ederken bu sefer yüzünde safiyane bir hayranlık vardı.

 

"Çok geçmiş olsun abla, sesine çıktık şey yani çıktım. Adama ne yaptın öyle valla aynı erkekler gibi hakkından geldin soysuzun."

 

Sözlerine cevap vermek yerine gülümsemekle kaldım.

 

"Sen tanıyor musun o adamı?"

 

"Yok abla yani karanlıkta çok yüzünü seçemedim ama sesi falan da tanıdık gelmedi." Başımı salladım usul usul bir süre konuşmadık.

 

"Abla, ben sana sıcak bir şeyler yapayım mı gece serinliğinde içini ısıtır."

 

Tam kalkacakken elinden tutup oturttum. "Saçmalama Selvi gece gece hem de karanlıkta bir şey istediğim yok."

 

Yüzü düşer gibi oldu çaktırmamaya çalışarak yerine oturdu. Anlaşılan bir şey istesem onun için bir kaçış olacaktı.

 

"Selvi bir gergin gibisin sen?" yine korkar gözlerle baktı bana.

 

"Y-yok abla yaşadığın hadiseden dolayı öyle gelmiştir." Yüzümde alaycı bir gülüşle bir anda ayağa kalktım. Aşağıdan bana korkulu gözlerle bakıyordu.

 

"Selviii..." üzerine doğru eğilmem ile sedirde geriye doğru kaykıldı.

 

"Bak, bir kere soracağım sen de doğru cevabı vereceksin. Yoksa seni aşağıda gördüğün o adam gibi döverek konuştururum. O adamla bir ilgin var mı?" Sözlerim ile gözleri yuvasından çıkacak gibi baktı.

 

"A-abla vallahi düşündüğün gibi bir şey değil?" hala istediğim cevabı vermediği için sinir kat sayım yükseliyordu. Üzerine daha da eğildim.

 

"Bana bak, bir daha sormayacağım. Ne ilgin var o adamla?" şaşkın ve korku dolu gözlerle bakarken sorumu anında inkar etti.

 

" Y-yok abla ne ilgisi? Benim ilgim alakam yok o adamla vallahi billahi Kuran mushaf çarpsın yok."

 

"Lan, o zaman ne kem küm ediyorsun? Var senin bir karın ağrın,konuş." Bir kaç saniye süren sessizlik ardından titrek bir sesle konuşmaya başladı.

 

"Abla vallahi o adamı bilmem tanımam. Ben şey yani biz Adem ile konuşuyorduk." Sonra durdu, sessizliği bir kaç saniyeden fazla sürünce sabırsız bir şekilde: "Ee?" dedim. Başını kaldırmadan ağzının içinde anlatmaya devam etti.

 

"Iım şey, senin sesini duyduk işte. Nöbet sırası Adem'deydi. Adam besbelli takip etmiş, ben Adem ile konuşurken boşluktan faydalanıp dalmış." Başını kaldırıp dolu gözlerle bakarak devam etti.

 

"Vallahi abla böyle olacağını bilsem hiç gider miydim Adem'in yanına?" ellerime yapışıp önümde eğilmeye kalkınca tuttuğum gibi kaldırdım.

 

"Şişt, bana bak. Kaldır başını Selvi." Baktı boncuk boncuk dolu gözleriyle. İçim bir kıyılmadı değil hani. Vicdan azabı hissetsem de mecburdum, bu şekilde üzerine gitmesem konuşmayacaktı.

 

"Abla ne olur affet, ben çok üzgünüm. Belki sana bir fenalık edecekti o adam. Çok utanıyorum senden" Bir yandan ağlıyor bir yandan konuşuyordu. Sarılıp göğsüme başını koydum. İçli içli af dilemeye ve ağlamaya devam etti. Başını okşarken bir yandan da sakinleştirmeye çalışıyordum.

 

" Şişt tamam ağlama bak karşındayım. Sen bak bakalım bir bana." Diyerek başını göğsümden kaldırdım.

 

"Çok mu seviyorsun bu oğlanı?" Dediğimde utanarak başını eğdi ama sallayarak da onayladı.

 

"Onun gönlü var mı peki?"

 

" Var abla, beyimle konuşup istetecek beni. Beyimin başı kalabalık diye az bekleyelim dedik. Adem'in kimsesi yok, beyimden rica edecekti işte." Utana sıkılı söylediklerine başımı salladım.

 

"Ben devralıyorum bu işi, sen hiç merak etme."

 

"Hangi işi devralıyorsun?"

 

Mahir'in sesi ile bir andan sıçradık yerimizden.

 

"Ay Mahir, özümüzü kopardın. Sessiz sessiz ne geliyorsun?"

 

" Öyle hararetli konuşuyordunuz ki geldiğimi duymadınız. "

 

Karanlıkta çok belli olmasa da yorgun ve hala sinirli görünüyordu. Konunun açılması demek Selvinaz'ın her şeyi ötmesi demekti. Yaşanılanlarda her ne kadar Adem ve Selvinaz'ın payı olsa da Mahir'in bunları şuan öğrenmesi ikisi içinde iyi olmazdı. Hemen Mahir'in yanına doğru adımlayıp en tatlı halimle gülümseyerek koluna girdim.

 

"Yorgun görünüyorsun, hadi yatalım artık geç oldu."

 

Odaya doğru adımlarken hiç itiraz etmiyor bir şey de demiyordu. Selvinaz'a dönüp, "İyi geceler canım, hadi git yat sen de."

 

Selvinaz'ın minnetle bakıp hızlı bir şekilde ortadan kayboldu. Odaya girdiğimizde Mahir hiç bir şey demeden beni bırakarak yatağımıza oturdu. Ellerini önünde bağlı bir şekilde zemine bakıyor hiç bir şey demiyordu. Daha fazla bu duruma dayanamayarak dizlerinin dibine oturdum.

 

"Ne oldu, neden öyle duruyorsun? Baksana bir bana. "

 

Gözleri yerden gözlerime tırmandı. Bakışlarında utanç vardı biraz da hüzün.

 

"Neden her şeye sebep sen gibi bakıyorsun?"

 

"2 günlük karımı, kadınımı koruyamamak ne demek biliyor musun? Ya sen kendini savunmayı bilmeseydin? Ya o siktiğimin puştu o çakıyı boğazına saplasaydı?" gözlerini kapatıp başını yukarıya kaldırdı. Siniri kendineydi ama bana da istemeden zarar vermekten imtina ediyor gibiydi.

 

Dizlerinin dibinden yüz hizasına yükselip, ellerimi yüzünü koydum.

 

"Bak bana Mahir! Olanlar senin suçun değil! Anladın mı beni? Olmamış şeyler yüzünden neden acı çektiriyorsun? Bak karşındayım, hiç bir şey olmadı bana."

 

Alınlarımızı birleştirip derin derin soluklar aldı. "Çok şükür burdasın , çok şükür burdasın..." defalarca aynı cümleyi tekrarladı. Sanki kendi kendini inandırmaya, ikna etmeye çalışıyordu.

 

"Mahir... O adama ne oldu?" Hışımla gözlerini açtı.

 

" Hakettiğini buldu. Hadi geç oldu uykusuz kaldın iyice." Diyerek ayaklanıp beni de kaldırdı. Yorganı açarak önce beni yatırıp hemen yanıma attı kendini. Kollarının arasına alıp başımın üstünden öperek göğsüne çekti.

 

"Ola ki uyanıp bir şey istersen, lazım olursa lütfen beni uyandır gülüm."

 

"Tamam." Diyerek daha fazla uzatmak istemedim ben de.

 

Gece uzunca bir zaman ne ben ne Mahir uyudu. Ne zaman daldığımı anlamadığım uykumdan uyandığımda Mahir yanımda yoktu. Oda da saatte olmadığı için saatten pek bir haberim olmasa da güneşin epey bir yükseldiğinden anlaşılacağı üzere saat hayli geç vakitlerde olmalıydı.

 

Hemen ayaklanıp lavaboda elimi yüzümü yıkadıktan sonra üzerime ince hoş bir elbise giydim. Saçlarımı yarımca toplayıp yandan bir kaç tutam çıkararak hafif dağınık hoş bir görüntü vermek istedim. Aynalı masamın üzerindeki çiçek korkularından da gerdanıma bileklerime sürdüm. Son kez çıkmadan aynaya baktığımda oldukça hoş görünüyordum.

 

Odadan çıktığımda ortada kimsecikler yoktu. Acaba Mahir kahvaltı yapmadan mı çıkmıştı? Mutfağa indiğimde konuşma sesleri ile duraksadım.

 

"Yeter artık yaa! Ağla ağla helak oldun. Olmamıştır Adem'e bir şey. Mahir beyim bir anlık kızgınlıkla sadece az hırpalamıştır, öldürecek değil ya!"

 

"Sağ ol yaa, nasıl da rahatladım.Mahir beyimin güvenini zedeledik. Gözüm seni görmesin dedi. Ya bizim yüzümüzden Esra ablaya bir şey olsaydı."

 

Daha fazla dinlemeden odaya girdim.

 

"Aa yeter artık canım, bak olmadı bir şey canlı kanlı karşınızdayım. Nerde bu Mahir Efendi ile Adem"

 

Şaşkın şaşkın yüzüme baktı. Gözleri ağlamaktan kızarmıştı.

 

"A-abla, sen ne zaman geldin?"

 

" Boş ver beni, nerde bu Mahir Efendi."

 

Ayağa kalktı hızlıca önümde bitiverdi. Ellerimi tutup yalvaran gözlerle baktı.

 

"Aman abla, sakın sen bu işe karışma. Beyim çok kızgın bize. Sana söylediğimi duyarsa daha da hiddetlenir. Biz razıyız bize kestiği cezaya. Hem bizim yüzümüzden sizin de aranız bozulmasın.

 

"Ay ne bozulacak, alırım ben onun gazını sen merak etme. Neredeler söyle bakalım?"

 

Karasız gözlerle bir bana bir dönüp arkadaşına baktı. Arkadaşı onaylar gibi kafa salladığında ağzının içinden bir şey söyleyip istemez bir şekilde cevap verdi.

 

Konağın arkasındaki arazinin koru tarafında bir kulübe var ya oradalar. Başımı tamam anlamın da sallayıp arkadaşına döndüm.

 

" Sen de Selvi'nin yakın arkadaşın galiba. "

 

"He yaa, ahretliğim o benim. Hoş geldiniz hanımım aramıza tekrardan."

 

"Öncelikle şu hanımım deme işini bırakıyoruz. Ne o öyle canım kendimi çok değişik hissediyorum. Abla de, Esra abla de hangisini istersen." Gülümseyerek başını salladı. "Tamam abla."

 

Selvinaz'a dönüp kollarımı açtım. Hiç beklemeden hızlı bir şekilde kollarımın arasına girdi. Ne kadar zamandır ağlıyorsa gözleri kıpkırmızı olmuş beti benzi solmuştu. Başını okşarken "Sen merak etme ben o işi halledeceğim. Sen çeyiz hazırlıklarını tamamla." Söylediğim şeyle kıkırdadı.

 

"Allah razı olsun abla Allah ne muradın varsa versin."

 

Gülümseyerek geri çekildim. Islanan yanaklarını silerek konuşmaya başladım.

 

"Benim muradımı verdi, bakalım darısı senin başına."

 

Mutfaktan çıkıp kapıya doğru ilerlediğimde sırtı dönük iki arkadaşla karşıya karşıya kaldım. Yalandan boğazımı temizler gibi çıkardığım ses ile panikle bana döndüler. İçlerinden biri hemen konuşmaya başladı.

 

"Buyrun hanımım." Cevabını bildiğim soru ile konuşmaya başladım.

 

"Mahir nerede?"

 

Birbirlerine kararsızlıkla bakıp bir süre sessiz kaldılar. Anlaşıldı bunlar de tembihlenmişti.

 

"İyi madem ben kendim bulurum çekilin şimdi önümden."

 

Az önceki konuşan önüme geçip yolumu kapattı.

 

"Hanımım, beyim çok kızar. Sen içerde bekle biz haber göndeririz Beyime ."

 

Bana cevap verirken arkaya da bir bakış attı. Nereye bakıyor diye döndüğümde Selvinaz ile Yasemin'in bizi uzaktan izlediğini gördüm. Selvi endişeli ve üzgün gözlerle bakarken Yasemin daha çok boğacak gibi bakıyordu önümdeki çocuğa.

 

Bu bakışı nerde olsa tanırdım. Sıradaki Müstakbel çiftimiz de belli olmuştu. Öyle bir bakıyordu ki Yasemin sıkıysa verme bakalım geçmesine izin der gibi. Önümdeki kara yağız çocuk bir yutkundu bana baktı.

 

"Bak kara çocuk, ben bu kapıdan her halükarda çıkacağım. Sen bana engel olarak izdivacına da engel oluyorsun demedi deme." Karasızca baktı bana.

 

"Beyim çok kızar hanımım."

 

"Ben hallederim sen çekil bakalım. Bak yavuklun seni bir kaşık suda boğacak gibi bakıyor."

 

Şaşkın gözlerle bir bana bir arkaya baktı. Hemen çekiliverdi.

 

"Aferin aferin sana da bir güzellik yapıcam! Güven sen hanımına." Diyip ilerlemeye başladım.

 

Arkadan yetişti kara çocuk.

 

"Dur hanımım ne tarafa gidiyorsun, demedik bile beyimin yerini."

 

" Konağın arkasındaki kulubede değil mi?"

 

"Sen zaten biliyormuşsun. İzin verirsen ben de seninle geleyim. Beyim bu sabah ota yaprağa her bir şeye köpürüyor."

 

Güldüm tahmin edebiliyordum. Dışarıdan pek nalet, oldukça suratsız bir imaj çizen kocam bir bana dünyalar tatlısıydı. Eğer bu durum cicim ayına özel bir tarifeyse de itina ile düzeltirdim o yakışıklı suratını.

 

Yanımda yürüyen kara çocuk dikkatli bir şekilde etrafa bakıyor her an çıkacak bir tehlike için tetikte bekliyor gibiydi. Konuşmamla etrafındaki bakışlarını çekip bana baktı.

 

"Adın ne senin."

 

"Kadir, hanımım." Diye cevap verdikten sonra yine bakışları ile etrafı tarama işine geri döndü. Anlaşılan konuşmayı çok sevmiyordu. Biraz ilerdikten sonra kulube tam karşımızdaydı.

 

Kulubeye odaklanmış şekilde yürümeye devam ederken bir anda esen rüzgar ile kulağımda şiddetli bir uğuldama oldu. Sanki tüm sesler kesilmiş kulak zarım bu uğuldama yüzünden patlıyacak gibiydi. Tüm bunların yanında başıma kuvvetli bir ağrı saplandı. Hem kulaklarım hem başım, hissettiğim acılar dayanılmaz bir boyuttaydı. Bir anda kendimi yere bırakıp ellerimle başımın iki yanına bastırdım.

 

"Yalvarırım, dön..."

 

Derinden boğuk bir şekilde gelen bir erkek sesi ile sanki zamandan ve mekandan soyutlanmış gibiydim. Defalarca ismimle seslendi aynı ses.

 

"Esra..."

 

Git gide fısıltı halini haline gelen ses, benden adım adım uzaklaşan birinin sesi gibiydi. Gittikçe sessizleşti ve sustu. Ama acı yerindeydi.

🌸🌸🌸🌸🌸

 

Aboo ne oldu öyle Ay öyle?

 

Acaba seslenen kim? 🤔

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%