Yeni Üyelik
14.
Bölüm

14. Bölüm

@mislanet

 

Merhabalar efenim. Uzun bir bölüm ile geldim yine.

 

Bölümümüzde yetişkin içerik de bulunmaktadır. Yetişkin olmayanlar okumasın 😁

Yaa bir de zalımlar ne olur bir yıldıza basıverseniz.😁

3 5 de yorum yapsanız çok mutlu edersiniz beni. Beğeniyor musunuz nasıl gidiyor yazın hele☺️

Eveeet bölüm sizlerle canlar.. Az parlatın hikayemi daa😈

🌸🌸🌸🌸🌸

 

 

Vücudumda gezinen bir çift el ile irkilerek yerimden doğruldum.

 

"Uslu durasın yavrum, ebe bacının işi bitmedi."

 

Hacer ananın sözleri ile şakınca baktım yüzüne. Bacaklarımın arasından bana bakan bir kadın vardı. Yaptığı işe ara vermiş benden onay bekliyor olacak ki işine devam etmiyordu.

 

"N-ne ebesi Ana? Neler oluyor burada? Mahir nerde?"

 

Gülümseyerek saçlarımı okşayıp beni yeniden yatağıma uzandırdı. "Hatırlamıyon mu hiç bişey? Bayılıp düştün işte şeyden."

 

"Neyden?" dedim anlamaya çalışır gibi. Cevap vermek yerine omuzlarıma hafif baskı uygulayarak kalkmama mani olmaya çalışıyordu galiba.

 

"Uzan sen hele şöyle. İzin ver neyden olmuş ona bakacaz Döndü ile." Başımı salladım uzandığım yerden ama Döndü dediği kadın elbisemi kaldırınca yine panikle kalktım.

 

"Hanım teyze eteğimin altında ne arıyorsun acaba?"

 

Şaşkın şaşkın bir bana bir Hacer anaya baktı. "Ee kızım yüklü müsün diye alttan bakacam bir de."

 

Yerimden doğruldum yeniden anlamaz şekilde bakakaldım bir ona bir Hacer anaya.

 

"Ne yüklüsü ne demek o"

 

Yine gülerek baktı. Sinirlerim bozulmaya başlamıştı ne yaşıyorduk neyin kafasındaydık? Bunda gülecek ne vardı mesela? Biri her dediğime gülüyor diğeri nerden buldu bu deli beni der gibi bakıyordu?

 

"Ee kızım işte yüklü demek gebe demek işte. Bayılınca sen, aklımıza o geldi. Ee oldu da bayağı siz evleneli, hem Selvinaz dedi miden bulanıyormuş sabahları."

 

Şaşkın şaşkın yüzlerine baktım. "Gebe mi? Öyle miyim yani?"

 

Hacer Ana beni yatırıp saçlarımı okşamaya başladı. "Hadi yat bakalım Döndü kadın ebe, iyice bir muane etsin."

 

Başımı sallayarak kabullenmişlik ile uzandım. Kadın tekrardan karnımın bir yerlerine hafif bastırdı. Sonra eteğimi toplayıp alttan muane etmeye koyuldu. İlk bir ellerini hissedince yerimden doğruldum. Hacer Ana omuzlarımdan tutup yatırdı geri.

 

"Rahat durasın kızım, sıkma kendini bitecek hemen." Diye sakinleştirmeye çalışsa da yabancı eller yüzünden tedirgindim. Kadın doğruldu gülerek baktı.

 

"Müjdemi isterim kızım gebesin."

 

"N-ne!" diye bir fısıltı çıktı dudaklarımdan. Şaşkınlık ve tarifsiz bir heyecan içerisindeydim. Ebe kadın gülerek bir bana bir Hacer anaya baktı.

 

"Beben geliyo güzel kızım. Rabbim sağ salim kucağınıza almayı da nasip etsin."

 

Elimi sıkan Hacer Ana ya baktım. Yüzünde buruk bir gülümseme ile gözleri dolu dolu bakıyordu.

 

"Çok şükür Rabbim! Yavrularımın yavrusunu kucaklarına da almayı nasip et, yüzlerine güldür. Oğlumu yavrusuna bağışla. " Diyerek başıma bir öpücük kondurup yanımdan ebe kadının yanına ilerledi. Eline hemen yanındaki ibrikten su dökerek sabun verdi.

 

Duyduğum haber ile karnımı okşadım. Anne olacaktım Mahir ile bebeğimiz olacaktı. Ay dur bir dakika ya Mahir demişken neredeydi bu adam? İnsan karısı bayılmış ne halt etmeye ortalıkta olmazdı ki?

 

Bir hışımla yerimden doğruldum. "Ana, Mahir nerde? Kapıda falan mı bekliyor?"

 

Acıklı gözlerle baktı bana. "Kızım Mahir şeyde ya..."

 

Böyle ağlar gibi bakması hiç ama hiç hoşuma gitmiyordu. Ben hamile bir kadındım canım. Bana acilen kocam lazımdı.

 

Ne diyeceğini bilemez gibi ebe kadına baktı o da kafayı ben bilmem der gibi salladı. Bu esrarengiz tavırlar beni daha da çileden çıkarıyordu. İstemeden de olsa sesimi yükselterek yine ani bir hareketle yataktan kalktım. Hacer Ana ve ebe kadın bir anda telaşla doğruldu. Ne vardı ki hareketimde canım?"

 

"Aman kızım ani hareket etmeyesin. Beben daha küçük tutunamaz." Ebe kadını hiç dinlememiş gibi tekrar dişlerimi sıkarak sordum.

 

"Ana nerde Mahir?" Cevap vermeden üzgün gözlerle baktı.

 

"Kızım Mahir'i aldılar ya karakola."

 

"N-ne! Ne alması, kim aldı? Taksit taksit konuşmayın ne oldu benim kocama?" Gözlerim dehşetle açılmış devam etmesi için Hacer ananın tam karşısına geldim. Ebe kadın ses çıkarmamaya çalışarak odadan çıktı. Bir an onun gidişine baksam da Hacer ananın konuşması ile tekrar gözlerimi gözlerine diktim.

 

"Muzaffer amcan ile Halis abim orda. Bırakmazlar orda, çıkarırlar oğlumu."

 

"Yaa ne oldu, niye aldılar"

 

"2 gün önce civar beylerin olduğu bir yemekte ev sahibi olan Yamanların beyi Kazım'ı yemekten sonra gören olmamış. Yemekte de az Mahir ile tartışmışlar. Bu gün de konağının yanındaki ormanlık alanda ölü bulmuşlar." Sustu, olayın devamını tahmin etmek zor değildi.

 

"Haber veren adamları onun Mahir ile yemekten sonra da kavgaya devam ettiğini gördüklerini söylemişler. Bir de..." diyip yine sustu.

 

"Bir de ne ana?"

 

"Adamın ölüsünün üstünde de Mahir'e ait çakı bulmuşlar."

 

"M-mahir... Mahir yapmamıştır değil mi?" kendi kendime fısıltı şeklinde sormuştum. Mahir öfkelenirdi, sertti ama öfkesine yenilmezdi.

 

Ya yenildiyse? Ya o öldürdüyse?

 

Başımı iki yana salladım. Yapmazdı, en kötü benim için beni bırakmamak için yapmazdı. Ben her şeyi ardımda bırakarak ona gelmiştim. Böyle bir sonu bize reva görmezdi. Ne yapacağımı bilmiyordum? Kendi zamanımda ki gibi karakola gidip olayın ahvalini soramazdım. Ama burada elim kolum bağlı beklemek de istemiyordum.

 

Üstüme alabileceğim bir şeyler bakınmaya başladım. Hacer ana da kalkıp önüme dikildi. "Kızım ne arıyorsun, düşündüğümü yapmayacan de mi? "

 

Sağa sola dönen bakışlarım bu sefer yüzünde durdu.

 

"Tam da düşündüğünü yapacağım Ana, çık önümden, benim Mahir'e yardım etmem lazım." Hemen dolabın yanındaki sedirine üzerinde uzun bir hırkayı görmemle o tarafa yöneldim. Kolumu tutan Hacer Ana beni yolumdan tutup kendine çevirdi.

 

"Deli kız bir dur hele. Bir bekleyelim Muzaffer amcan ile Halis ağabeyimi. Bir öğrenelim olup biteni. Vallahi Mahir'de çok kızar. Bir sakin ol bak artık iki canlısın sen."

 

Bebeğim, Mahir ile benim bebeğim. Gözlerimi kapattım sızlanır gibi bir Ah çıktı ağzımdan. Daha onun varlığının bile mutluluğunu tam anlamıyla yaşayamamıştım. Mahir'i tam da şuan deli gibi istiyordum. Ona yavrumuzu müjdeleyip an be an yüzündeki mutluluğu şahit olmak istiyordum. Kalbim sıkıştı burnumun direği sızladı. İstemsiz bir şekilde göz yaşlarım pıtır pıtır dökülmeye başlamıştı bile.

 

Yaşadığım bu duygu boşalması Hacer anayı da panikletmiş hemen karşımızdaki sedire oturtup bağrına bastı beni. Gördüğüm bu şefkat daha da hüzünlendirdi beni. Utanmasam kocamı getirin bana diye dizlerimi döve döve ağlayacaktım. Saçlarımı şefkatle okşayan Hacer ana bir yandan da dua okuyordu. Ne kadar süre o vaziyette kaldık bilmiyorum kapının çalınması ile birden sıçradım yerimden.

 

"Mahir..."

 

Kapı aralanınca içeriye Selvinaz girdi. Nasıl görünüyordum bilmiyorum ama gözleri beni bulduğunda yüzünü üzgün bir şekilde öne eğdi. Yerimden kalkıp elimle yüzümü sildikten sonra hızlı bir şekilde saçlarımı düzelttim. Cevabını bildiğim soruyu yine de sordum.

 

"Mahir mi geldi Selvi?"

 

Başını iki yana salladı.

 

"Şey abla, beyim değil Muzaffer amca ile Halis ağam geldi."

 

Hacer anayı arkamda bırakarak hızlı bir şekilde odadan çıktım. Arkamdan gelen Selvi'ye, "Nerdeler Selvi?" diye sorarken adeta koşuyordum.

 

Hızına artırıp yanıma yetişerek cevap verdi.

 

"Aşağı sedirli odaya aldık abla."

 

Başımı sallayıp merdivenleri üçer beşer indim. Odaya destursuz girince camdan dışarıya bakan Halis bey ile sedirde başını ellerinin arasına almış vaziyette oturan Muzaffer amcanın bakışları beni buldu.

 

"Mahir nerde amca? Ne oldu?"

 

Eliyle karşısını gösterdi. "Geç otur kızım, anlatacağım."

 

Hızlı bir şekilde gösterdiği yere oturdum beklenti ile yüzüne baktım. Kendisi ile muhatap olmadığımı gören Halis bey yönünü yine cam tarafına döndü sessizce.

 

"Mahir yok." Gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Bekliyordum devam etmesini ama o da ne diyeceğini bilmiyor gibi yüzünü sıvazladı.

 

"Ne demek yok? Hacer ana karakolda dedi, hatta siz de onu almaya gitmişsiniz. Ne oluyor Muzaffer amca?"

 

Soru Muzaffer amcayaydı ama cevap veren Halis bey oldu. Camdan çektiği bakışlarını bu sefer gözlerime sabitledi. Gözlerinde kızgınlık yoktu aksine bana üzgün ve şefkatle bakıyordu.

 

"Kaçmış kızım. Biz kadı ile konuşurken haberi geldi." Cevabıyla öylece kalakaldım.

 

"N-ne! Nasıl kaçmış?" Halis bey ağır adımlarla gelip yanıma oturdu. Ellerimi ellerinin arasına aldı. Gözlerimin tam içine şefkatle baktı.

 

"Bilmiyoruz. Sorguladıklarında; kendisine tuzak kurulduğunu, Kazım'ı öldürenin o olmadığını söylemiş."

 

"Neden böyle bir şey yaptı peki? Şimdi hepten suçlu duruma düştü." Göz yaşlarım istemsiz ardı sıra yanaklarıma düşüveriyordu. Halis Bey hiç beklemediğim bir hareket yaparak ellerimi tutan ellerini yanaklarıma kaldırdı. İki eli ile göz yaşlarımı sildi. Neden böyle yapıyordu ki? O böyle şefkatle yaklaştıkça göz yaşlarımın yerine yenisi hızla ekleniveriyordu.

 

"Ne düşündü neden kaçtı bilmiyorum. Onu orda bırakmayacağımı bilirdi. Ama düşündüğü başka bir şey olmalı ki kaçtı. Mahir düşünmeden öyle bir anlık sinirle hareket edecek adam değil. Adamlarımızı saldık her bir yana. Bekleyelim bakalım haberini alırız bugün yarın." Başımı salladım hızlı hızlı. Göz yaşlarımı tekrar tekrar sildi.

 

"Ama böyle ağlarsan gelince bizi defe kor atar senin huysuz kocan. Hadi ağlama artık güzel kızım güven kocana çok sürmeden dönecek yuvanıza."

 

Başımı yine salladım uysal bir şekilde. Bir şey daha söyleyecek oldu ama söylemeden bir süre gözlerime baktı. Daha iyi olduğumu görünce ayaklandı bir anda. Soran gözlerle baktım ama bana bir şey demek yerine Muzaffer amcaya seslenerek kapıya doğru yöneldi.

 

"Hadi Muzaffer bakalım bir haber var mı?"

 

Muzaffer amca da ayaklandı hemen ama Halis beyin peşine gitmeden bana döndü.

 

"Allah'a emanet olasın kızım. Mahir öyle düşünmeden, planını kurmadan bir şey yapmaz. Vardır bir bildiği ki böyle yaptı. Hadi selametle..."

 

Hızlı hızlı söyleyeceklerini sıralayıp abisin peşinden o da çıktı. Bir süre arkalarından öyle bakakaldım. Bir şeyler yapmam lazımdı ama Mahir'in planlarını berbat etmem söz konusu olabilirdi. Ellerim istemsiz karnıma gitti..

 

"Bebeğim..." Diye fısıldarken gözyaşlarım yine izinsiz gözlerimden düşmeye başladı.

 

"Ne olur Allahım onu bana bağışla, bebeğimize bağışla..." ağlamam biraz daha şiddetlendi.

 

"Ne olur Allahım onu bize bağışla..." karnıma sıkıca sarıldım. Sanki hissettiğim bu acı bebeğimi benden alacakmış gibi, sanki onu o acıdan benim kollarım koruyacakmış gibi sarıldım. Bebeğimiz için güçlü olmam lazımdı. Sertçe burnumu çektim, tavana kaldırım bakışlarımı. Akan gözyaşlarımı mümkünmüş gibi geldikleri çukurlara göndermek için sıkıca yumdum gözlerimi. Kazır gibi yanaklarımdan sertçe sildim gözlerimden kaçabilen çiseleri.

 

Ayaklanıp odadan dışarı çıktığımda az ilerde Adem ile konuşan tanımadığım bir adamı gördüm. Olduğum yerden Adem'e seslendim.

 

"Adem!" sesimle boş bulunup sıçrayarak, şaşkın bir şekilde bana döndü. Bir şey demediğimi görünce yanındaki adama bir şey söyleyip hızlı bir şekilde yanıma geldi.

 

"Buyur hanımım, bir şey mi oldu."

 

"Mahir... Mahir'den haber var mı?" sıkıntılı bir şekilde başını iki yana salladı.

 

"Yok hanımım, her yere adamları saldık. Ben de az önce geldim. Malum beyim yok burayı da savunmasız bırakmamak için ben de geldim." Dediğinde alaycı bir şekilde gülümseyerek çevreye baktım gelişi güzel. Zarf atacaktım tutarsa ne ala tutmazsa kös kös oturup beyimizin gelmesini bekleyecektim. Tabi gelirse...

 

"Adem... Beni hiç yorma beyinin yerini biliyorsun ve şuan beni bile isteye oyalı..." sözümü kesti anında.

 

"Yok hanımım ben de çocuklar gibi geceden beri onu arıyorum." Sen bilirsin der gibi kafanı sallayarak gülümsedim.

 

"Peki madem öyle diyorsan öyledir." Diyerek yanından ayrıldım. Yanlış görmediysem rahat bir nefes almıştı. Vazgeçip işin peşini bıraktığımı zannetmesi işime gelirdi.

 

Ademin yanından mutfağa geçtiğimde burada da kimseyi göremedim. Ocaktan alınan çorbayı taş tezgahın üstüne koymuşlardı. Mutfaktaki kokular bana aç olduğumu hatırlatmış doğrusu.

Acıkmıştım ama zerre bir şey istemiyordu canım. Ama bebeğim için bir şeyler atıştırmam lazımdı. En azında bir kase çorba kafiydi.

 

Elimin tersi ile dokunduğumda çorbanın hala sıcaktı.

 

"Bebeğim aç mı bıraktı seni anne?" Diyerek karnımı okşadım. Çorbayı koyabileceğim bir kap ararken terekte görmem ile uzandım. Arkamdan Lütfiye ablanın bir anda seslenmesi ile olduğum yerde sıçrayarak ona döndüm.

 

"Ne aramıştın yavrum?"

 

"Ay abla ödümü kopardın. Ben acıktım az çorba alacaktım."

 

Üzgün gözlerle bir bana bir karnıma baktı. "Ah yavrum sabahtan beri lokma geçmedi kursağından. Ben sana çıkardım yukarıya yemek yoktun Adem söyledi mutfağa girdiğini. Hadi gel yemeğini yukarıda hazır yavrum."

 

Başımı tamam der gibi sallayıp çıkışa yöneldim. Hayriye teyzenin yanıma gelmesiyle onun yukarıya benimle geleceğini anlamıştım.

 

Tek kelime etmeden ağır usul çıktık yukarıya. Yatak odasının kapısını açıp içeri girdiğimiz de Selvinaz da odada yatağı topluyordu. İçeri girmemizle doğrulup gülümseyerek bize baktı.

 

"Yatağı toplayım dedim." Diyerek açıklama yaptı.

 

"Keşke zahmet etmeseydin canım ben toplardım."

 

"Olur mu öyle şey abla. Hadi gel soğudu çorban, istersen bak bir beğenmezsen ısıtır getiririm."

 

Gülümseyerek sedirin üstüne koydukları tepsiye doğru ilerleyip oturdum.

 

"Yok güzelim zaten hemen geldik ben yerim öyle."

 

Çorba tabağına, hemen yanında duran ekmekten batırıp ağzıma attım. Ağzıma yayılan lezzetli tat iyi hissettirmişti beni. Usul usul kaşıklayarak kısa bir sürede bitirdim önüme konan çorbamı.

 

"Biraz daha getirelim mi yavrum? "

 

Başımı iki yana salladım.

 

"Yok Hayriye teyze yeterli. Ellerine sağlık çok güzel olmuş iyi geldi."

 

Sırtımı okşayarak gülümsedi. Arada bakışları karnıma düşüyordu.

 

"Afiyet olsun yavrum, canını istediği bir şey varsa akşama yapayım hemen."

 

Başımı iki yana salladım hayır der gibi.

 

" Yok, bu yeter bana akşama bir şey yapma." Dememle yüzündeki gülümseme soldu.

 

" Olmaz öyle şey! Sen iki canlısın yemen lazım. Hem kendin için hem bebeğin için. Mahir oğlum gelince demez mi karıma nasıl bakmışsın teyze diye? Sen bize emanetsin. Hem Mahir oğlumda yakında gelecek."

 

Sözlerine acı acı gülümseyerek yere eğdim bakışlarımı. Ağzımı açıp cevap vermeye bile halim yoktu. Ama inşallah dedim taa içimden, kalbimden inşallah dönecek bize diyerek dualarımı sıraladım Rabbime.

 

Bu sırada Selvinaz da iyice yamacıma geldi. Önüme eğilip yere bakan gözlerimle gözlerini hizaladı.

 

"Ablam inanmıyorsun değil mi? Mahir beyim yapmaz. Bir iş var bunda Adem'e öyle dedi. Doğrusu er geç ortaya çıkacak.

 

Biz böyle duygusal duygusal takılırken Hayriye teyzenin Selvinaz'ın kolunu çimdiklemesi Selvinaz'ın vıyaklaması ile ortamdaki ağır depresif hava dağılıverdi.

 

"Kız sen yine Adem'le mi konuştun. Bak kırıcam bacaklarını hele ki baban görse bacak kırmaya bırakmaz direk dünyanı değiştirir."

 

Hayriye teyzenin saldırısına hazırlıksız yakalanan Selvi de kolunu ovuştururken bir yandan da lafını söylemekten geri kalmıyordu.

 

"Yaa Ana kopardın etimi. Ya beyimi sordum valla başka bir şey konuşmadım."

 

"Bir de konuş istersen bacaklarını eline vermem mi?"

 

İkilinin atışması ile kendi derdimi unutup araya girdim.

 

"Abla dur hemen celallenme, Mahir gelsin hayırlı iş için kapınızı çalacaktık biz zaten."

 

Sözlerimle Selvinaz'ın gözleri ışıldadı. Annesi olmasa kalkıp göbek atacak kadar sevinmişti bu habere.

 

"Bak kızım Allah'ın emri ile gelir ister amenna ama böyle nikahsız konuşmaymış görüşmeymiş olmaz günah, zina."

 

Ah ah Hayriye teyzem en büyük günahkar, zinakâr karşında haberin yok.

 

İyi ki hemen evlendi valla yükünü almadan gelin de olmazdı.

 

"Tamam abla celallenme hemen şu işler bir hallolsun bu gençlerin de başlarını bir bağlayalım."

 

Sözlerime Selvinaz'ın bir kafa sallayışı bunu farkeden Hayriye teyzenin ona bir kırlent atışı vardı ki sormayın gitsin. Hazırlıksız yakalandığı bu darbe bile keyfini bozmadı Selvinaz'ın. Onların bu haline gülerken kapı çalındı. Bir an kalbim heyecandan kasıldı. Kapı açılınca Hacer Ana, Ayşe ve Kamile içeriye girdi.

 

Düşen yüzümü fark ettirmemek için hızlıca ayaklanıp kızlara doğru ilerledim.

 

"Ablaa!" Dedi ikisi birlikte kollarımın arasına aldım. Özlemiştim doğrusu ve iyi gelmişti bu sarılma bana.

 

"Abla biz yeni duyduk yoksa hemen gelmez miydik? Kamilelerdeydim ben, bugün eve gelince kimseler yoktu. Annem gelmese haberimiz olmayacaktı. Nasılsın?"

 

Burukça güldüm. "Bilmiyorum, aklım fikrim Mahir'de ama öylece bekliyorum. Bir de tabi bebek mevzusu var."

 

Gözlerini iri iri açıp şaşkınca bağırdılar.

 

"Bebek mi!"

 

Onların bu şapşal haline kıkırdayarak Hacer anaya baktım. "Haberleri yok muydu?"

 

O da güldü onların bu haline. "Söylemedim senden duysunlar istedim."

 

"Bir dakika ya! Abla sen hamilesin şimdi yani." Dedi karnıma bakarak Kamile.

 

Gülümseyerek başımı salladım. "Evet canım, bebek geliyor inşallah."

 

Birden üzerime atılıp başladılar zıplamaya.

 

"Oley be! Bebek geliyor, bebeğimiz geliyor." Diye bağırdı Ayşe.

 

" Yeğenimiz geliyor yeğenimiz." Onların bu zıplama seremonisini Hacer ana böldü.

 

"Yeter çekilin artık, düşüreceksiniz kızı."

 

Kızlar Hacer ananın sözü ile beni bırakıp kıkırdayarak geri çekildi. Herkes sedire yerleştiğinde Selvinaz çay koymak için mutfağa geçmişti.

 

"Ana haber var mı Mahir'den?"

 

Başını iki yana salladı üzgün gözlerle. "Yok yavrum gelmedi Süleyman amcan. Aşağıdaki gençlere de sordum ama haber almamışlar daha." Anladım der gibi başımı salladım.

 

Sonrası bütün akşam Ayşe ve Kamile'nin ortamı neşelendirmek için anlattığı komik olaylar ve havadisler ile geçmişti. Ne kadar çok yalnız kalmak istesem de aslında böyle sevdiklerimin bana destek olması acı çeken ruhuma iyi gelmişti.

 

Kapı her açıldığında ya da aşağıdan her ses geldiğinde Mahir mi demeyi bırakmıştım ama içten içe de ben sormadan evet o demelerini beklemiştim.

 

Akşamın ilerleyen saatlerinde Hayriye teyze ile Hacer ananın hazırladığı sofrada bir şeyler yemeye çalışmıştım. Artık onlarda ısrar etmeyi bırakmışlardı. İçim istemeye istemeye zorla da olsa bir kaç lokma yiyip sofradan kalkmıştım.

 

Sofra sonrası otururken Muzaffer amca ve Mahmut gelmişler, Mahir'den hala haber alamadıklarını söylemişlerdi. Bir umut belki güzel haber getirirler diye beklerken yine sonucun hüsran olması daha da keyfimi kaçırdı. Yatma vaktine kadar düzelen yüzüm yine ilk halini almıştı. Kızlar da anlamış olacak ki artık güldürme konusunda ısrarcı değillerdi.

 

Yatma vakti geldiğin de Hacer Ana ve kızlar yanımda kalmak istemelerine çok sevinmiştim. Onlar için Hayriye teyze ve Selvinaz yatak odasının yanındaki odaya yataklar açtılar.

 

Biraz da yatak başında sohbet ettikten sonra uyumak üzere yatak odamıza geçtim. Kapıyı açıp içeri girmemle kapı arkasında Mahir'i görmem bir oldu. Heyecandan bir anda Mahir diye bağırmamı ağzımı elleri ile örtmesi ile bir nebze olsun susturmuştu.

 

"Sessiz ol gülüm." Başımı salladım hızlı hızlı.

 

"Nerde..." konuşmamı dudaklarıma kapanan dudaklar bölmüştü. Bir anda kapıya sertçe yaslayıp tekrar dudaklarıma yapıştı. Olayın ilk şaşkınlığı ile karşılık veremesem de sonrasında ben de kaptırmıştım kendimi, aynı onun gibi hoyrat bir şekilde karşılık vermeye başlamıştım.

 

Hırsımızı sanki dudaklarımızdan alır gibi öpmeye devam ettik birbirimizi. Bir süre sonra artık nefessiz kaldığımız da önce ben çektim kendimi derin bir nefesi içime çekmem ile tekrar Mahir dudaklarımı ele geçirmesi bir oldu. Bir yandan da elleri rahat durmuyor göğüslerim ile açtığı baldırım arasında gidip geliyordu. Anın verdiği sıcaklık ile bacağımın birini kaldırıp baldırına sardım.

 

Ağzımın içine inleyerek kendini bana bastırdı. Sonra tekrar tekrar sertçe sürtündü bana. Yetmemiş olacak ki eteğimin altındaki çamaşırı çekiştirmeye başladı. O an bir aydınlanma yaşadım. Başımızda bir sürü dert varken şuan neyin derdindeydik?

 

Günaydın. Mahalle yanarken saçını taramaya başlayan kadın..

 

Mahir'i kendimden uzaklaştırmaya çalıştım ama homurdanarak yaptığı işe devam ediyordu.

 

"Ma.. Mahir... Bi-bir dur yaa." Dudaklarımdan zora bela ayrıldı. Bir gözlerime bir dudaklarıma bakıyordu. Elleri hala boş durmuyor edepsizce tacizine devam ediyordu.

 

"Gülüm duramam. Öyle hasretim ki kendimi öyle zor tutuyorum ki bilemezsin."

 

Ellerine vurarak ittirdim üzerimden. Fısıltı ile sordum.

 

"Ya dur be adam. Ya ben nasıl merak ettim deli oldum burada. Ne oldu bir önce anlat sonra..."

 

Elimden tutup kapının önünden çekti beni. Kapının arkasındaki süngüyü çekerek kilitleyerek o önde ben arkada el ele yatağa geçtik. Önce kendi yatağa yerleşti sonra da beni ata biner gibi beni üstüne oturttu. Tam erkekliğinin üzerine oturduğumda alttan hissettiğim erkekliğine istemsiz sürtünmemle Mahir tıslar gibi bir ses çıkarıp daha çok kendini bana itti.

 

"Off, sen böyle yaparsan ben nasıl uslu uslu durayım yavrum." dedi acı çeker gibi.

 

Ellerimi teslim olur gibi kaldırdım. "Tamam bir şey yapmıyorum. Anlat canımın içi neler oldu? Ben eminin sen yapmadın kim sana böyle bir tuzak kurdu?"

 

Başını iki yana salladı. "Hayır ben yapmadım, yapanı da gördüm ama her şey için çok geçti. Kazım'ı tam göğsünden hançerlemişti onları gördüğümde. Yakalamak için üzerine atladım boğuştuk bir süre ama bir anda elimden kaçmayı başardı. Şimdi de yer yarıldı yerin dibine girdi şerefsiz it. Her yerde onu arıyorum." dedi öfke ile

 

" Hançerini o zaman mı düşürdün peki?"

 

"Ben, bilmiyorum. O an orda mı düşürdüm yoksa önceden mi aldılar. Kazım'ı bulduklarında göğsüne sağlı olan benim hançerimmiş. Tabi bu tek başına bir delil değil ama yalandan görgü tanığı da konuşturmuşlar. Adamlar yok ortada. Adamı kovalayıp geri geldiğimde Kazım da yoktu yerinde. Sonrasında başka bir yerde ceseti çıktı ortaya. "

 

Gözlerim iri iri açıldı. "Mahir bunu kim yapmış olabilir? Bariz tuzak kurmuşlar cinayet senin üzerine kalsın diye. İkinizin de ortak düşmanı olan biri yapmış olamaz mı?" Başını salladı usul usul.

 

"Ben de öyle düşünüyorum yavrum. Bulucam bir hal çaresini merak etme sen." dedi yanağımı okşayarak. Gözlerimden yaşlar usul usul akmaya başladı.

 

"Ya cinayeti işleyeni ortadan kaldırdılarsa..."

 

Usulca başını yasladığı yatağın başlığından kaldırdı. Elleri ile göz yaşlarımı nazikçe silerek.

 

"Şişt... Sen bunları düşünme hepsini halledeceğim az sabret tamam mı gülüm? " Diyerek fısıldadı dudaklarıma doğru. Başımı salladım kabul ettiğimi gösterir gibi.

 

18 YAŞINDAN KÜÇÜKLER GİREMEZ. 🤭

 

Dudakları dudaklarımın üstünde bir süre bekledi. Nefeslerimiz dudaklarımıza vurarken öpmeden dudaklarını dudaklarıma sürtürek fısıltı ile konuşmaya başladı.

 

"Sensizlik öyle zor ki! Hasretin içimde koz gibi yandıkça yanıyor. Dayanamadım koynunda soluklanmaya geldim bu gece." erkeksi sesi beni çoktan kıvama getirmiş cevap dahi veremeyecek haldeydim.

 

"Hımm." diye karşılık verdim sadece.

 

Ortam yine her an alev alacak gibi yoğunlaştığında yakın olan dudaklarımız mıknatıs gibi birbirine yapıştı. Ellerim üzerindeki gömleğe giderken hızlı hızlı düğmelerini açtım. O da aynı sabırsızlıkla benim düğmelerimi açıyordu.

 

Gömleğini sıyırıp kollarından söküp alır gibi hırçınca çektim. Aynı hırçınlık onun hareketlerinde de vardı, elbisemi ve içimdeki içliği omuzlarından hızlıca indirdi kollarıma doğru.

 

Çevik bir hareketle kollarımı çıkardım. İkimizin de üstü çıplaktı. Çok kısa bir süre baktı sonrasında ise vahşi bir hayvan gibi göğsümün birini dişleriyle kaptı adeta.

 

Bense bir yandan başını sıkıca ellerimin arasına almış mümkünmüş gibi göğsüme daha çok bastırıyor bir yandan da altımdaki hatırı sayılır büyüklükteki sertliğe sürtünüyordum.

 

Mahir pisliği ise göğüslerime öyle insafsız davranıyordu ki inlememek için dudaklarımı kemiriyor kısık kısık ahlar çekiyordum.

 

Bir göğsüme yaptığını diğerine de yapacakken başını kaldırıp dudaklarına yapıştım. Dudaklarımız birbirini yer gibi iç içe geçmişken Mahir göğüslerime yine acımasız muamelelerini çekmeye devam ediyor koparacak gibi yoğuruyordu. Canım ne kadar acısa da verdiği zevkin yanında acısını çok da hissetmiyordum.

 

Mahir yatakta bir anda beni sırt üstü yatırıp üsten zevkten mahmurlaşmış halime bakıp derin bir nefes çekti.

 

"Ölümüm senin elinden olacak yavrum. Şu görüntün karşısında kalbimin halini bir bilsen." dedi.

 

Mecalsizce gülümsedim. Hırpalamıştım ve hırpalanmaya da devam edeceğe benziyordum. Bir anda belime toplanan elbiseme asıldı ve bacaklarımdan çekti çıkardı. Bir kenara gelişi güzel attıktan sonra sabırsızca çamaşırımı da çıkardı.

 

Sonra bacaklarımı aralayıp bir süre bir manzarayı izler gibi baktı yukarıdan aşağı, aşağıdan yukarı.

 

"Manzaran güzel mi?" diye fısıldadığımda dudaklarını yalayıp alt dudağını dişlerinin arasına aldı.

 

" Hem de nasıl? Hatırlat, geldiğimde odayı gece seni daha rahat görmem için daha çok aydınlatcam."

 

Pantolonunun önündeki kabarıklığı gösterip, "Biz de nasiplensek kendi manzaramızdan."

 

Söylediğime erkeksi bir kıkırdama ile başını salladı. "Hay hay yavrum. Ben ve vücudum emrine amedeyim."

 

Ayağa kalkıp yatağın tam yanına geçti. Ağır ağır önce kemerini hemen ardından fermuarını açtı. Sonra çamaşırı ile birlikte pantolonunu çıkardığında erkekliği şaha kalkmış gibi tüm ihtişamı ile dikeldi önünde.

 

Nasıl bakıyorsam hoşuna gitmiş olmalı gülümseyerek eline aldığı erkekliğini sıvazlamaya başladığında yerimden doğrulup emekleyerek yatağın ucuna doğru geldim.

 

Ne yapmak istediğimi anlayan kocam yanıma yaklaştı ve elindeki erkekliğini yüzüme doğru uzatırken diğer eli ile dudaklarımı okşayarak araladı.

 

Ağzıma doğru kaydırdığı erkekliğini büyük bir istekle kabul ettim. Ne kadar süre geçti bilmiyorum, zevkle yaptığım işe öyle yoğunlaşmıştım ki Mahir bir anda kendini geri çekti ve beni omuzlarımdan kaldırıp dudaklarıma yapıştı.

 

O ayakta ben ise yatakta dizlerimin üzerinde yine birbirimizi tüketir gibi öpüşmeye başlamıştık. Elleri ile kalçalarımı sıkıp sıkıp bırakıyor sertçe tokatlıyordu. Mahir üzerime doğru meyillenince geriye doğru bıraktım kendimi.

 

Bu hareketim ile dudaklarımız ayrılmış, Mahir yine ayakta ben ise yatağa uzanır vaziyette birbirimize şehvetle bakıyorduk.

 

"Şimdi sıra ben de." Der demez kadınlığıma yumuldu. Aldığım zevk çok yoğundu sesli inlememek için avucumu yumruk yapıp ısırarak kısık kısık inlemeye devam ettim.

 

Mahir burada da insafsızlığını konuşturmuş kıvrım kıvrım kıvrandırmıştı her dil darbesiyle beni. Saçlarına asılıp çaresizce durdurmaya çalışmış ama bir yandan da, lütfen durma, diye inliyordum sessizce .

 

O ise beni çok da umursamamış dudakları ve dili ile beni en tepelere çıkarıp oradan aşağı yuvarlanırken de tatlı işkencelerine devam etmişti.

 

Kendime az da olsa geldiğimde Mahir büyük bir iştahla kadınlığımı yalamaya devam ediyordu. Öpülmekten ve soğrulmaktan hasaslaşan kadınlığım yeniden çağlamak için tekrar hazır ola geçmişti bile.

 

Titremem geçtiğinde ellerim ile saçlarına daha kuvvetli asılıp çekiştirerek kafasını kaldırdım kadınlığımdan. Gözlerindeki alevler loş ışıkta bile kendini belli ediyordu. Nefesimi bulup dermansızca konuştum.

 

"Hadi gel artık, içime gir."

 

Bir sırtlanın avına yaklaşması gibi ağır ağır elleri ve dizleri üzerinde emekleyerek üzerime yerleşti. Bacaklarımı aralayıp destursuz girişi ile ağzımdan sesli bir ah çıktı. Mahir dudaklarıma kapansa da geç kalmıştı. İnşallah yandan duyulmamıştır diye içimden dua ettim.

 

İki dizimi de bacaklarıma doğru kırıp dizlerinin üzerinde doğrulmuş, içime doğru sert bir şekilde gidip geliyordu Mahir. Bir tempo yakalamış giderken dışarıdan Hacer ananın ve kapı kolunun sesi ile donduk kaldık öyle.

 

Tarih tekerrürden mi ibaretti?

 

"Esra kızım iyi misin sesini duydum bir şey yok dimi?"

 

Bir sal bizi Hacer Ana işimiz var daaa bir sal...

 

Allah tan kapı kilitliydi yoksa hayal dahi edemiyordum içinde kalacağımız durumu. Sesimi toplayıp cevap verdim.

 

"İ-iyim Ana, şey oldu şey..."

 

Gülerek bana bakan Mahir'in omzuna vurup kafamı toplamak için gözlerimi kapadım.

 

"B-ben uyku arasında su içmeye uyandım. Iıım üzerime tabi ya üzerime döküldü bir anda. Ondan bir anda boş bulundum çığlık attım."

 

Mahir sertçe içime girip, "Öyle mi?" diye fısıldadı. Sonra sanki yakalanmamış gibi üzerimde gidip gelmeye devam etti. Böyle yapması işimi daha da zorlaştırıyor Hacer anaya odaklanamıyordum.

 

"Kapını keşke kilitlemeseydin kızım. Ya bir şey olsa..." hemen sözünü kestim Mahir'in bebeği duymasını istemiyordum. En azından her şey hallolana kadar. Onun şuan sakin sakin düşünüp planını salim kafa ile uygulaması lazımdı. Bebek haberi ona hata yaptırabilirdi.

 

"Tedbir amaçlı kilitledim Ana, ha-hadi sen y-yat."

 

Göğsümü ağzına alıp şeker gibi emmeye başlayan Mahir'e napıyosun sen der gibi baktım. Ama adamın umurunda değildi.

 

"Tamam kızım hadi Allah rahatlık versin. Bir şey olursa çağır beni."

 

"Tamam ana, hadi hayırlı geceler."

 

Hacer ananın gidişi ile Mahir'in omzuna daha sert vurdum. Fısıldayarak kızmaya devam ettim.

 

"Ay napıyosun Mahir ya, saçmaladım senin yüzünden iyice. Ne edepsiz adamsın."

 

"Hımmm..." Beni hiç sallamamış işine kaldığı yerden devam ediyordu.

 

"Kime diyo..." Bir kere daha vuracakken ellerimi başımın üstünde birleştirip göğüslerimi bırakıp yüzüme baka baka daha sert biçimde içinde gidip gelmeye devam etti.

 

"İyi alıştın sen kocaya vurmaya. Kocaya vurulmaz çarpılırsın." Dedi sırıtarak.

 

Şuan aldığım yoğun zevkten konu neydi neye kızıyordum hatırlamıyordum. Ellerimi bırakıp iki göğsümü sertçe tutup dizlerinin üstüne doğrulup sertçe gidip gelmeye devam etti. Az kalmıştı bu sefer birbirimize karışacaktık. İkimizde kısık kısık inliyor Mahir arada kısık küfürler savuruyor sert bakışları birleşme yerimize bakıyordu.

 

Sona geldiğimiz de ikimiz de aynı anda en tepeye çıkışımızın şerefine zevkten titrerken daha içten Ah çektik.

 

Üzerime yığılan Mahir yüzünü boynuma gömdü. Bense derin derin nefesler alarak tavana bakıyordum. Ne kadar süre öyle kaldık bilmiyorum. Mahir boynumdan yüzünü kaldırıp sevgi dolu bakışları ile yüzümün her tarafına baktı. Yüzüme düşen saçlarımı şefkatle kulağımın arkasına atarak dudaklarıma şehvetten uzak bir öpücük kondurup geri çekildi.

 

"Canımdan ötem, şu içim öyle senle dolu öyle sen olmuş ki her zerrem. Sana olan hasretim öldürecek beni. Şu adamı bir bulayım bunun için ayrıca belasını sikecem onun." dedi sinirle.

 

Kıkırdayarak ağzımı kapattım. "Ya şöyle bir konuşmanın sonunu da anca sen böyle bağlarsın. Başa bak sona bak."

 

"Ulan hasretim sana diyorum. Kim yüzünden? Bir tane şerefini siktiğimin piçi yüzünden, gül gibi karımın koynundan ayrı düştüm. Gül gül sen sabaha kadar seni bir güzel si... Sevmezsem Mahir değilim."

 

Gözlerim şaşkınca açtım. "N-ne yine mi yapacaz?"

 

Çoktan sertleşen aletini kadınlığıma bastırıp.

 

"Sence? Güneş doğana kadar bu içinden çıkmayacak." Diyip bir hamlede içime girdi.

 

Gülümseyerek dudaklarına doğru bu sefer de ben onu onayladım.

 

"Hay hay kocacım..."

🌸🌸🌸🌸🌸

 

Zabaaha gadar zabaahaa😁😁Öhöm öhöm! Şimdi bırakalım bu kudurukları doysunlar birbirlerine...

 

Bölümü beğenmiştirsiniz inşallah. Zaman atlamasını bilinçli bir şekilde planlayıp yaptım arkadaşlar. 😁

 

En son Esra bu taraftan birilerinin sesini duydu onla bir ilgisi olmalı sanki dimi😅

 

Beğeni ve yorumlarınız çok değerli benim için.

 

Sevindirin bu garibi🥺 ❤️

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%