Yeni Üyelik
20.
Bölüm

20. Bölüm

@mislanet

Merhaba çiçeklerim🌸

BÖLÜMLERİN BU KADAR SIK GELMESİNİN SEBEPLERİ OLAN BEĞENİSİNİ VE YORUMLARINI EKSİK ETMEYEN ÇİÇEKLERİMİ AYRI BİR ÖPÜYORUM. 😘

 

HA BİR DE HİKAYEMİ TAVSİYE EDERSENİZ SEVİNİRİM. TABİ GELEN ARKADAŞLAR DA CİMRİ OLANLARDAN OLMASIN BİRAZ ELİ AÇIK YILDIZI YORUMU BOL OLANLARDAN OLSUN 🤓

🌸 🌸 🌸 🌸 🌸

Dışarıdan donmuş ve hissiz görünmemin aksine içimdeki fırtınalar yıkıcı bir güçle içimi tarumar ederken hiç bir teselli bu acımı hafifletmiyordu.

 

Ruhlar birbirini tanırdı değil mi?

 

Benim bu halim yalnızca rüyalarında gördüğü birine karşı hissettiğim aşkın sonucu olamazdı. Ne kadar içimden onun Mahir olmadığını inkar etsem de ruhumun, benliğimin ona çekilmesine engel olamıyordum baştan beri.

 

Şuan ise hissettiğim yoğun acı bunun en büyük göstergesiydi. Benliğime yer etmiş bu adamı yalnızca bir kaç kez görmüş sadece bir kez konuşmuştum. Şimdi kalbimi sanki demir ile dağlamışlar gibi neden bu derecede acı içindeydim?

 

Kendimden nefret ediyordum, hissettiğim bu duygunun yükü ile kabimin bu derece acımasından utanıyordum. Babam geliyordu aklıma ilk... Onun uğruna şehit olduğu, bizden koptuğu değerleri hiçe sayan birine kızının hissettiklerini görüyor muydu?

 

"Affet babam. Ben... Ben sana layık olamadım. Ama yemin ederim bir daha bunu kendime, sana yapmamak için ne gerekiyorsa yapacağım. Affet ne olursun..." diye fısıldadım.

 

Bu gece içimdeki her şeyin cenazesini kaldıracak, sonsuza dek bu defteri kapatacaktım. Gözlerimi kapatıp içten bir yakarışla Allah'a seslendim sessizce, en derinden...

 

"Ne olur yardım et Allahım. Beni hizmet etiğim bu yoldan döndürme. İçimde buna engel olan ne varsa sök at. Lütfen..." ve daha bir sürü yakarış sıraladım.

 

"Bayan Barinov, bir sorun yok değil mi?"

 

Serdar'ın sesi ile daldığım karanlıktan sıçrayarak çıktım. Gözlerimi sıkıca yumarak takındığım sahte maskemle yüzümü ona döndüm.

 

"Efendim Serdar." Serdar'ın yüzünde samimi bir endişe vardı.

 

"Bayadır buradasınız, ben bir sıkıntınız olabileceğini düşünerek geldim yanınıza." Kim bilir kaç zamandır buradaydım ve dışarıdan nasıl görünüyordum? Onun samimi tavrına ben de hafif bir tebessüm ile cevap verdim.

 

"Teşekkür ederim, iyiyim. Sadece burada biraz kalmak istedim. Geçiyordum ben de şimdi, iyi geceler." diyerek cevabını beklemeden eve geçerken konağa bakmak isteyen gözlerime mil çekmek istedim. Daha az önce ne yeminler ederken hala bu halde olmama çıldırmamak elde değildi.

 

Anlık bir bakış ile çevirdiğim gözlerime denk gelen bakışlar ile mıhlanmış gibi olduğum yerde kaldım. Oradaydı. Aramızda uzak olmayan bir mesafe vardı. Gecenin karanlığında da bile o kuyu gözlerinin girdabı içine çekmişti beni.

 

Çıktığı terasın tırabzanlarına ellerini koymuş öne eğdiği heybetli bedeniyle pür dikkat bana bakıyordu. Üzerinde soğuk havaya inat kollarını dirseklerine kadar katladığı beyaz gömleği vardı. Gözlerimi çekmek isteyen mantığıma yine savaş açmıştı benliğim. Onun üzerime mıhlanmış bir şeyler arayan bakışlarını, benim yakıcı ve delici bakışlarım karşılıyordu. Daha fazla bu saçmalığı sürdürmek istemeden gözlerimi sinirle devirerek arkamı döndüm ona.

 

Sırtımda hissettiğim bakışlara dönüp bir kez bile bakmadım. İçimden kendime saydırarak eve doğru hızlı adımlar ile yürüdüm. Anahtarı sokup çevirirken bu kez de dışımdan kendime sessiz sessiz saydırmaya devam ediyordum.

 

"Gerizekalı, bir bok olmaz senden. Baban gel..." diyerek botlarımı çıkarıp salona doğru adımladığımda gördüğüm manzara ile bir anda dona kaldım.

 

Önünde içki şişesi, elinde kadehi ile bana bakan bir Benan beklemiyordum. Bir kaç saniye bakıştıktan sonra yanına doğru adımladım. Hala konuşmuyor beni aheste aheste süzüyordu. Bakışlarından hafif çakır keyif olduğu belliydi.

 

"Benan hanım iyi misiniz? Burada..." nasıl soracağımı da bilemedim. Kadının mülkiyetiydi pek ala, canım istedi sana mı soracağım diyebilirdi. Soğuk bir gülüşle elindeki viskiden bir yudum alarak yüzünü buruşturdu.

 

"Ne işim var değil mi?" dedi alay eden bir sesle.

 

"Yok öyle demek istemedim yanlış anladınız. Şaşırdım sadece." Kısa bir sessizlikten sonra başını önüne eğdi, kendini sıktığı belliydi. Bekledim sadece kendisi açılsın istedim.

 

Nedeni belli değil mi?

 

"Hemen yakınımdaki konakta pek sevgili nişanlım elin orospusuyla keyif yaparken orada kalmak istemedim." dedi tükürür gibi. Gözlerinden yaşlar ardı sıra akıyordu. Ne olursa olsun bir kadın asla böyle bir şeyi haketmiyordu. Bir kez daha tiksindim önce ondan, sonra kendimden.

 

Gözlerimden geçen bulutları göz kapaklarımı hızlı hızlı kırparak gerisin geri gönderirken şimdi önümdeki mevzuya odaklanmak için derince bir nefes aldım.

 

"Benan hanım yapmayın." Bir yanda ağlıyor bir yandan gülüyordu.

"Neyi yapmayım Elana? Yalan mı? Sen de görmüştürsün kadını. Gördün değil mi?"

Başımı salladım ağır ağır. Elimi koluna atıp okşayarak sakince konuşmaya başladım samimi bir sesle.

 

"Değer mi peki? Size bunu yapan biri için burada kendinizi harap etmeye değer mi?"

 

Talihim bana götüyle gülüyordu. İçinde bulunduğum bu durumun başka açıklaması olmazdı. Az önce içimde cenazesini kaldırdığım adamın şimdi ise nişanlısını teselli edecektim. Ben kendi içimde ne diyeceğimi düşünürken Benan'ı bardak kesmemiş olacak şişeyi tepesine dikti. Hemen uzanıp elinden almaya çalıştım ama çekti kendini geri.

Acı acı gülerek gözlerime baktı.

 

"Ben onu çok sevdim."

 

Ben onu çok sevdim.

 

"Ben onun önüne her şeyimi sermeye hazırım ama ne yaparsam yapayım aramıza ördüğü duvarları kaldırmıyor. Gördün kadını? Benim neyim eksik ondan. Ben daha güzelim ama o gidiyor o orospuyla yatıyor. Bir kere ya bir kere öpmedi beni." Ellerini yüzüne kapatıp omuzları sarsırlarak ağlamaya başladı.

 

Sözlerinin benim de kalbime bıçak olduğunu bilmeden sayıklar gibi konuşmaya devam etti. Elini yüzüne kapattığı için sesi boğuk çıkıyordu. Daha fazla teselli edecek o gücü kendimde ne yazık ki bulamadım. Teselliye ihtiyacım olan bir şeyin tesellisi ben olamazdım.

 

Benan'ın zaten böyle bir isteği yoktu. Kendi kendine sayıklarken ayaklandım yerimden.

 

"Ben size kahve yapayım. Benan hanım lütfen daha fazla içmeyin." diyerek hemen aramızdaki tezgaha ilerledim. Tezgaha vardığımda sıkıca tezgahı sıkıp gözlerimi kapattım. İçimden sayarak sakinleşmeye odaklandım.

 

Ne kadar yanarsan yan, kül dahi olsa yere serilmeyeceksin!

 

Kahve makinesine su ve kahve koyup hemen koyduğum çalıştırma düğmesine bastım. Kahve demlenirken gözlerimi kapatarak sakinleşmek için bekledim olduğum yerde.

 

Duyduğum telefon sesi ile gözlerimi bir anda açıp arkamı döndüm. Ne zaman bıraktığımı bilmediğim telefonum orta sehpada Benan'ın önündeydi. Beni bu saatte Karaca'dan başkası aramazdı. Benan önündeki telefona uzanıp eline aldı. Korku dolu gözlerle bir telefona bir eline bakıyordum.

 

Sakin ol, sakin ol, sakin ol...

 

"Anderei arıyor." dedi içkiden dolaşan dili ile. İçimdeki paniğe nazaran sakin adımlar ile ilerledim Benan'ın karşısına. Telefonun Ekranı boş boş bakarken uzatmasını bekledim ama öylece duruyordu. İçkiden olsa gerek kendinde çok değil gibiydi ama bir şeyler düşünüyor gibi de bakıyor olması canımı sıkıyordu.

 

"Telefonu alabilir miyim efendim? Bu saatte arıyorsa önemli bir şey olmalı." diyince önce boş boş bana baktı sonra çalan telefona. Allah'tan sorgulamadı ama bakışlar üzerimde bekliyordu ne yapacağımı.

 

Bu sefer tam karşısına biraz uzağa oturarak telefonu açtım. Normalde Rusça konuşamam gerekiyordu ama şuan Benan'ın bundan çok ne konuşacağımızı dikkat edeceğini düşündüğümden telefonu Türkçe açtım.

 

"Buyrun Bay Yumkin." telefonu böyle açmam ile kısa bir sessizlik oldu bir kaç klavye tıklama sesi ile bir erkek sesi konuşmaya başladı.

 

"Biri mi var? Ben K. " dedi. Karaca'nın yaptığı bir şeylerden dolayı konuştuğum Karaca idi ama sesi bir erkeğe aitti

 

"Yatmak üzereydim Bay Yumkin. Bir şey yok değil mi?" Benan pür dikkat konuşmama odaklanmış sanki yanlış bir hareketimi bekleyen avcı gibiydi. Az önceki çakır keyif halinden oldukça uzaktı.

 

"Anladım. Sana ulaşamayınca merak ettim. Mesajlara bak." dedi Karaca.

 

"Evet söyledi Benan hanım. Hemen mi geleceksiniz efendim?" diye sordum. Benan'a sadece bir kez bakmıştım sonrasında önümdeki sehpaya bakarak konuşmaya devam ettim. Bir kez dönüp bakmadım gözlerine her hangi bir hata yapmamak için.

 

"Evet bu hafta içi ayarlayacağım."

 

"Teşekkür ederim bir isteğimiz yok. Çocuklar da iyi Efendim."

 

" Tamam ben kapatıyorum. Kendine dikkat et."

 

" Görüşmek üzere Efendim." diyerek telefonu kapattım.

 

Başımı kaldırdığımda Benan ile bakışlarım kesiştiğinde gözündeki sorgulayıcı ifadeyi def edip maskesini yine geçirdi yüzüne.

Yine batırmıştık her şeyi.

 

Karaca bilemezdi ama benim telefonu dalgınlıkla bırakmam yüzünden en olmayacak kişiye yakalanmıştım.

"Andrei böyle arar mı seni?" diye sordu yüzündeki soğuk gülümsemesi ile.

 

Polis olduğumdam şüphelenmese bile kesinlikle Andrei'in adamı olduğumu düşünüyordu.

"Bu ikinci arayışı efendim. Bu hafta içinde geleceğini haber vermek istemiş." kaşlarını kaldırarak dudaklarını büzdü.

 

"Çok sevdiği adamını benim için göndermesi ne büyük incelik değil mi Elena?"

 

"Andrei dostları için her zaman yüce gönüllüdür Benan hanım. Bunu siz de biliyor olmalısınız?" sözlerim ılımlı olmaktan uzaktı. Efendisine sadık bir koruma olarak elbetteki onu savunacaktım.

 

Ayağa kalktım,

"Ben kahvenizi getireyim. Sütsüz americano yaptım açılmanız için." diyerek kahve makinesine ilerledim. Bir şey demedi, ben de hızlı bir şekilde hazırladığım kahve ile yanına geri döndüm.

 

"Buyrun." diyerek uzattım, alırken bana baktı.

 

"Sen içmeyecek misin?" diye sordu.

 

"Yok Efendim. Bu saatte içersem uyku problemi yaşayabilirim." diyerek karşısına oturdum. Kahvesini içerken ikimizden de ses çıkmıyordu. Şuan acil bir şekilde karaca ile görüşmem gerekiyordu ama bu telefon üzeirndne bunu yapamazdım. Kahvesini içen Benan hanım ayaklandığında ben de ayaklandım. Ben gideceğini düşünürken odaların olduğu tarafa doğru ilerlemesi ile sinirle gözlerimi devirdim. Bir misafirim eksikti.

 

Kalacağım odaya gireceği vakit hemen yanına geçerek karşısındaki odayı gösterdim.

 

"Oraya ben yerleşmiştim ama burası hazır isterseniz buraya geçin." dememle başını salladı o odaya girdi, ben de peşinden girdim.

 

"Yardımcı olabileceğim bir şey var mı efendim?"

 

"Yok Elana, sen de geç yat. İyi geceler diyerek yatağa doğru ilerledi."

 

"İyi geceler efendim." diyerek arkamı döndüğümde sesi ile durdum.

 

"Elena, bu geceki halim... Konuştuklarımız konusunda sana güvenebilir değil mi?"

 

Tehditkar sesini aldırmadan gülümseyerek başımı salladım.

"Tabiki efendim. İyi geceler." diyerek ayrıldım odadan. Kendimi banyoya atarak soğuk suyu yüzüme çarpa çarpa yıkadım. Islanmış yüzüme gözlerimin taa içine sinirle baktım. Üst üste yaptığım hatalar yüzünden bunca yıldır üzerinde çalışılan operasyonum tehlikeye girmesi an meselesiydi.

 

"Kendine gel artık. Sen bu değilsin!" diyerek öfke ile fısıldadım kendime. Gözlerimi sertçe kapayarak derin bir nefes çektim içime. Yüzümü kurulamadan odaya geçtim sessiz ama hızlı adımlar ile.

 

Tetikte bir gece geçirecektim ama sorun değildi. Bu gece daha fazla hatayı kaldıramazdı. Kapıdan içeriye girmeden önce Benan'ın yattığı odadının kapalı kapısına baktım hırsla. Geldiğim gibi yine sessizce içeri süzülerek aldığım telefonla odadan çıkarak gerisin geri lavobaya geldim ve kapıyı kilitleyerek kapağı kapalı olan klozete oturdum.

 

Karaca'nın üst üste attığı mesajları okudum hızlıca önce.

 

KARACA : İKİ GÜN SONRA ORTAKLAR TOPLANACAK. ŞEHMUS'UN GÖRÜŞMELERİNDEN BEYKOZ ÇIKIŞI BİR EVDE OLACAKLARINI ÖĞRENDİK. NE YAP ET GİT O GÖRÜŞMEYE.

 

KARACA : ESRA NERDESİN? 3 SAAT ÖNCE ATTIM MESAJI HER AKŞAM DÖNECEĞİM DEMİŞTİN. TELEFONU ELİNE ALINCA YAZ BANA.

 

Daha bir dolu mesaj atmıştı. Mesajlarını hızlı hızlı okuduktan sonra yazmaya başladım. Aklımdaki plan için bulunmaz bir fırsattı ama az önce bir şeylerden işkillendiyse hayatta beni götürmezdi. Bir şeyler yapmalıydım bu işten sıyrılmak için.

 

ESRA : KARACA AKŞAM SEN ARADIĞINDA BENAN YANIMDAYDI. ARAMANI GÖRDÜ. İŞİN KÖTÜSÜ ARAMADAN SONRA GARİP BİR TAVIR İÇİNDE. BENİ ANDREİ'İN MUHBİRİ OLARAK DÜŞÜNÜYOR OLABİLİR.

 

KARACA: NE DİYORSUN SEN? OFF YA APTAL KAFAM BEN NE BİLEYİM GECENİN İKİSİ. SİZ YERLEŞKEDE DEĞİL MİSİNİZ? NE İŞİ VARDI YANINDA?

 

Aşk acısı çekiyor en iyi teselli edebilecek de bendim.

 

ESRA: SONRA ANLATIRIM UZUN HİKAYE. HALLEDECEĞİM BEN. SEN KÜRŞAT MÜDÜRE SÖYLE BENİM İLE KONUŞMANI. ANDREİ YÖNÜNÜ MUTLAKA HEMEN HALLETSİN. KAPATIYORUM İYİ GECELER.

 

KARACA: İYİ GECELER DİKKATLİ OL.

 

Telefonu kapatıp koluma saklayarak ayaklanıp kalktım. Yalandan sifonu çektikten sonra elimi yüzümü tekrar yıkayarak çıktım banyodan. Sessiz adımlar ile odama geçip telefonumu yerine koydum.

 

Çok oyalanmadan pijamalarımı giyip kendimi yatağa attığımda saat üçü geçiyordu. Bir kulağım kapı arkasından gelebilecek herhangi bir sese dikkat kesilmiş şekilde tavanı izlemeye başladım.

 

Zihnime ısrarla girmeye çalışan görüntüleri def edip önümdeki meseleye odaklanmaya çalışıyordum. Bu gece böyle bir şeyin olması hiç iyi olmamıştı. Ben işi hızlandırmaya çalıştıkça her şey daha karışıyordu. O kadar düşünceden sonra en iyisinin sakin bir şekilde şuan beklemek olduğu kararına varmıştım.

 

Kimse 2 haftada tanıdığı birine elbette hemen açılamazdı. Acele ettikçe bocalıyordum.

 

Bir de Pars meselesi vardı. En çok hata yapmama neden olan faktör oydu. 2 haftadır yapmadığım kadar hatayı onu gördüğüm 2 günde yapmıştım. Gözlerimi kapatıp kafamı yastığa vurdum.

 

Kendine gel artık.

 

Artık daha fazla kafa yormayacaktım. Anlık planlar ile doğru hamleler ile yolumu bulmam gerekiyordu. Gözlerimi kapatarak kulağım kapıda huzursuz bir uykuya bıraktım kendimi.

 

Sabah alarmımım sesi ile gözlerimi açtığımda telefondan saate baktığımda altıydı. Geri yatmak ve kalkmak arasında yaşadığım kararsızlığı yüzümü sertçe sıvazlayarak yok etmeye çalıştım.

 

Bir çırpıda yataktan kalkarak lavobaya gitmek için yataktan çıktım. Odadan çıktığımda karşımdaki odanın kapalı kapısına bir bakış atarak lavobaya attım kendimi.

 

Labobadaki işlerimi halledip odaya döndüğümde eşofmanlarımı giyinerek tekrar çıktım odadan. Kapı hala kapalıydı. İnşallah geldiğinde uyanmış ve gitmiş olurdu. Bir de sabah sabah geceden kalma faslı çekemezdim.

 

Dışarı çıktığımda düne nazaran sisli ve hafif çiseleyen bir hava beni bekliyordu. Eşofmanının kapüşonunu kafama geçirip , kulaklıklarımı takıp koşmak için yola attım kendimi.

 

En iyi koşarken düşünebiliyordum. Dün yaşananlar, aldığım kararlar ve yapacaklarım üzerinden düşünürken hiç durmadan koşmuştum. Nefes nefese durdum. Ciğerlerim yanıyordu, aldığım nefes yetmiyordu. Dönüp arkama baktığımda konak ve çevresinden ne ara bu kadar uzaklaştığımı anlayamamıştım. Ellerim dizlerimde nefes alıp yorgunluğumu atmaya çalışırken doğruldum olduğum yerden.

 

Karşımda gördüğüm adam ile bir anda boş bulunup sıçradım.

 

"Hihh!"

 

Korkmam hoşuna gitmiş olacak ki dudağının kenarı kımıldadı. Bakışlarımın istemsiz oraya düşmesi ile içimden yine kendime lanetler okumaya başlayarak zorla oradan çektiğim bakışlarım gözlerine tırmandı.

 

Göz gözeydik. Zamandan ve mekandan soyutlanmış gibi bakıyorduk birbirimize. Sanki o da benim gibi çekemiyordu bakışlarını. Yukarı aşağı hareket eden adem elması ile bakışlarım kısa bir süre oraya düştü ama hemen çektim. Nefesim koştuğum için teklerken bir yandan da karşımda oluşu ile hepten kesilecek gibiydi.

 

Dur artık her şeyi mahvedeceksin dur. O Mahir değil.

 

Gözlerimi kapatıp açarak önüme düşürdüm bakışlarımı. Dün ki yaptıkları hızlıca zihnimden geçti. Hızlı hareketler ile kulaklıklarımı çıkarıp tekrar gözlerine baktım. Az önceki ağır hava dağılmıştı aramızda en azından benim tarafımda. Onun derin bakışları hala yüzümdeydi. Derin bir nefes alarak konuşmaya başladım.

 

"Ben farketmedim. Koşuyordum. Her sabah koşarım. Bunlar da kulağımda olunca boş bulundum, korktum. Yoksa niye korkayım sizden değil mi?"

 

Sus artık konuştukça saçmalıyorsun.

 

Yüzüme böyle dikkatli bakmasa bu kadar saçmalamayacaktım. Hiç bir şey demiyor yüzümün her bir karışını talan ediyordu bakışları. Değişik duygular barındıran bakışlarınıanlamdırmak isteyen kalbimin ağzını, elleri ile kapatmış konuşturmuyordu mantığım.

 

Dön ve önüne bak. Burada neden olduğunu unutma.

 

Ben havadaki ağır havayı dağıtmaya çalıştıkça karşımdaki adam buna hiç yardımcı olmuyordu.

 

Niye burada böyle birbirimize bakıyorduk? Mantıklı hiç bir açıklaması yoktu.

 

Niye bana gözlerinde hasret ile bakıyordu? Mantıklı hiç bir açıklaması yoktu.

 

Bana niye böyle sanki sevdiğine bakar gibi bakıyordu? Mantıklı hiç bir açıklaması yoktu.

 

Sonra zihnimden geçen ihtimal içimde zehir gibi yayılmaya başladı.

 

Pars ile Elena...

 

Onlar, o ikisi tanışıyor muydu? Ya da tanışmaktan daha öte...

 

İçimde git gide yayılan zehir başka başka ihtimalleri zihnimin önüne önüne sermeye başladı. Karşısında Elana vardı. Saçı ile gözleri ile tüm görüntüsü ile. Böyle bakan biri elbetteki onu arıyordu yüzümde. Belki de biliyordu öldüğünü. Şuan burada olduğumu anlamlandıramıyordu. Bu bakışların başka nasıl bir açıklaması olurdu ki.

 

"Ben özür dilerim. Korkuttum seni." dedi. Şimdiye kadar duyduğum en ılımlı sesi ile.

 

Başka zaman belki kalbimde her şeye rağmen çiçek açtıracak ayrıntı şu an bana acı veriyordu.

Yaşadığım aydınlanma hayal kırıklığını da birlikte getirmişti. Cümlelerimiz arasında uzun süren anlamsız bakışmaları kesmek yine bana kalmıştı.

 

"Ö-önemli değil. Neyse ben gideyim. Görüşmek üzere."

 

Başını salladı ağır ağır. Vedalaşmamıştı ama bakışlarını da arsızca yüzümden çekmiyordu. Ben de başımı sallayarak koştuğum yerden gerisin geri eve doğru koşmaya başladım. Nefesim tıkandı ama durmayı hiç düşünmeden, ciğerlerimin yanmasını umursamadan daha hızlı koştum. İçimin acımasına yine engel olamamıştım.

 

Hani dün cenazesini kaldırmıştın ha ne oldu?

 

Diye hesap sordu mantığım. Kendimi tanıyamıyordum. Bir hayalin içinde yaşattığım aşkım ile gerçekler yüzleşince paramparça oluyordu her şey. İçimdeki yıkım da kıyım da bitmiyordu.

 

Artık nefes alamayacak raddeye geldiğimde ellerim dizlerimde soluklanmaya başladım. Her aldığım nefes ciğerlerime iğne gibi batıyor, ciğerlerimin acısına gözlerimden akan yaşlar usulca yanaklarımdan süzlüyordu.

 

Ciğerlerim acıdığı içindi bu gözyaşları...

 

Titeyen ellimin ile tersi ile gözlerimi silip sertçe burnumu çektim.

 

"Kendine gel aptal, kendine gel artık..." diye fısıldadım. Yavaşça olduğum yerde doğrulup derince bir bir nefes çekerek ağır ağır ilerlemeye başladım.

 

Ağır ve yıkık adımlar ile eve doğru ilerlerken Yusuf'un sesini duymamla başımı yerden kaldırdığımda göze göze geldik.

 

Kaşları çatık şekilde bana bakıyordu. Hızlı adımlar ile yanıma gelip kolumdan tutarak çevreye bir bakış attı.

 

"Ne oldu, neyin var, ne bu halin?" diye sıraladı sorularını.

 

"Hiç... H-hiç bir şeyim yok."

 

Her şey bittiğinde benden kalacak bir hiç olmayacak mıydı?

 

Kolumu kurtarıp onu gerimde bırakarak yoluma devam ettim. Ardımdan baktığını, bu işi de burada bırakmayacağını da biliyordum. Ama şuan ona bir şeyler anlatmaya mecalim yoktu.

  

Sessizce girdiğim ev tıpkı benim gibi sessizdi. Benan'ın odasının kapısı açıktı, benden sonra çıkmış olmasına sevinmeden edemedim. Bu halde bir de onu çekemeyecektim.

 

Kendimi banyoya atıp bir çırpıda çıkardım üzerimi. Rastgele ayarladığım suyun altına girerken soğuğa yakın su ile bir an kasılsamda dişlerimi sıkıp başımı duvara yaslayarak gözlerimi kapattım. Dakikalar önce yaşadıklarımı düşündüm bir bir...

 

Elena ile Pars...

 

Onların bir geçmişinin olma olasılığı...

 

Başından beri ortak olduğumuz her an film şeridi gibi gözümün önünden geçtikçe bazı şeyler daha anlamlı olmaya başlamıştı.

 

Keşke başından beri görünmez olsaydım onun için. Başka birine duyduğu özlemle bakmasaydı gözlerimin içine.

 

Soğuk suyun etkisi ile titremeye başlayan bedenimi rahatlamak için yine titreyen elim musluğa gitti. Suyun sıcaklığını artırdığımda isyan eden vücudum yavaş yavaş rahatlamaya başlarken kendimi duşa kabinin zeminine bıraktım. Başımdan aşağı akan sıcak suyun altında dizlerime sarılarak titrememin geçmesini beklerken başımı dizlerime yaslayarak gözlerimi kapattım. Zihnim bir dizi fragmanı gibi dakikalar önce yaşadığım anı tekrar tekrar oynatıyordu.

 

Alışacaksın... Bir zaman sonra acını da hissetmeyeceksin. Tüm bunlar bitecek. Tüm bunlar bitecek ve sen her şeyi ardında bırakacaksın.

 

*****

Aldığım uzun duşun ardından hazırlanıp hızlıca konağa geçmiştim. Benan hanım yine yalnız kahvaltı yaparken bu sefer ona eşlik etmem için teklifte bulunmamıştı.

 

Geçtiğim mutfakta kızların hazırladığı kahvaltı masasında hızlıca bir şeyler atıştırıp kendimi dışarı attım. Bu süre zarfında Pars'ı da hiç görmemiştim.

 

Bahçeye çıktığımda Salim ile Yusuf'u bir arada görmemle yanlarına doğru adımladı.

 

"Ne habersiniz?" diye beni görmemiş olup konuşmalarını devam ettiren ikiliye kendimi farkettirdim. İlk konuşan Yusuf oldu.

 

"İyilik de asıl senden ne haber? Sabah ruh gibiydin? Bir şey mi oldu?"

 

Etrafa kaçamak bakışlar atıp sessizce rusça cevap verdim.

 

"Dün gece Benan hanım benim evime gelmiş. Ben de eve girdiğimde farkettim. Onun yanında..." daha fısıltı ile sadece onların duyacağı şekilde konuşmaya devam ettim.

 

"Andrei aradı yani aslında k. Kadın işkillendi tabi, ben çaktırmadan konuşsam da gecenin ikisi neden aradı diye sorguladı, canım ona sıkkın. Bizi Andrei için çalışan muhbirler olarak düşünüyor olabilir."

Yusuf gözünü kapadı sinirle, Salim ise sıkıntılı bir nefes bıraktı.

 

"Durum bu, iki gün sonra ortaklar buluşması varmış ama bizim gidişimiz hayal oldu." dedim üzüntülü bir sesle.

 

"Gidişimiz bırak fişimizi çekmezse iyi." dedi sıkıntı ile Salim.

 

"K'nın ne derdi varmış da sana o telefondan ulaşmış acaba." diye de çıkıştı Yusuf.

 

"Dediğim toplantıyı bildirmek için mesaj atmış ama ben görmemiştim. Merak ederek aramış işte."

 

Sakallarını ovuşturarak sıkıntılı bir sesle konuştu Salim,

 

"Hey Allahım yaa! bu kadın zaten kimseye güvenmiyor. Aldı mı bizi de kara listeye şimdi?"

 

"Bilmiyorum...."

 

Kapının hareketlenmesi ile olduğumuz yerde doğrularak dikkat kesildik. Üç arabayı kapının önüne çekmişti korumalar. Kapıya çıkan Benan ile birbirimize baktık.

 

"Dışarı çıkıyor ve sana haber vermedi. En başa döndük gazamız mübarek olsun arkadaşlar!" diye konuşan Yusuf'a cevap vermeden Konağa doğru ilerlemeye başladım.

 

Salim ile Yusuf da ardım sıra geliyorlardı. Tam arabaya binecekken bizi gören Benan hanım binmekten vazgeçip gözlerini Yusuf'a dikse de ben konuştum.

 

" Benan hanım, gideceğinizin bilgisi bize geçilmedi ama hemen hazır oluruz." dememle bakışlarını bana çevirdi. Yüzünde yine o sahte gülümsemesi ile konuşmaya başladı.

 

"Alışverişe gidecektim. Sen değil ama bu yakışıklı bana eşlik edebilir." Yusuf'u işaret ederek konuşmasına karşılık, kaşlarım havada dudaklarımı birbirine bastırarak başımı salladım.

 

"Peki efendim, İvan size eşlik etsin." dediğimde Yusuf ciddi yüz ifadesi ile Benan'ın bineceğim arabaya ilerleyerek arabanın ön koltuğuna oturdu.

 

Benan da aheste aheste topuklu ayakkabılarının izin verdiği hızda arabaya ilerleyip bindi. Gözden kaybolana kadar Salim'de ben de arabalara bakıyorduk.

 

"Seni yanına almadı Yusuf'u aldı, ne demek oluyor bu?" diye sordu Salim dalgın bir sesle.

 

"Bilmiyorum..." diyerek cevapladım Salim'i.

 

Arabalar gözden kaybolduğundan ben de eve doğru yöneldim. İlerlerken,

 

"Hadi ben de kaçtım, görüşürüz." diyerek el salladım arkamı dönmeden.

 

"Görüşürüz."diyen Salim'in sesi arkamda kalmıştı.

 

Eve girdiğimde üzerimdeki montu ve ayağımdaki botları çıkararak direk yatak odasına geçerek kendimi yatağa attım. Dün gece çok uyuyamamış, sabah da yediğim ayazdan ve aldığım soğuk duştan dolayı vücudumda bir kırgınlık vardı. Gözlerimi kapatarak kısa sürede uyuya kalmıştım bile.

 

****

 

Gözlerimi aralağımda loşlaşan odanın ışığı ile ayaklandım.

 

"Off ne uyumuşum be!" önüme gelen saçlarımı toparlamaya çalışırken bir yandan da telefonumu arıyordum. Telefonumu elime aldığımda gördüğüm saat ile gözlerim büyüdü.

 

"Ohaa 3 saattir uyuyor muyum ben?"

 

Apar topar yataktan kalkıp lavobaya geçtim. Buradaki işlerimi halledip üzerime çeki düzen vererek evden hızlıca çıktım. Benan'ın gittiği arabaları, park yerlerinde olduğunu görmem ile yüzümü sinirle buruşturdum.

 

"Allah kahretsin. Tatile geldin sanki gerizekalı 3 saat uyuma nedir." sinirle kendime saydırarak ilerlemeye devam ettim. Etraftaki korumalara selam verip bizimkilere bakındım ama yoklardı onlar da.

 

"Ulan niye boş bırakıyorsunuz buraları."

diye onlara ayrı sinirlenmiştim. Konağa girip salona girdiğimde Benan ile tanımadığım bir genç adam oturuyorlardı.

 

İçeri girdiğimde hafiften bir öksürük ile geldiğimi belli etmem ile Benan ve yanındaki adamın bakışları bana döndü.

 

"Gel Elena bir şey mi oldu?"

 

"Benan hanım bir isteğiniz vardır belki diye görünmek istedim."

 

Tam konuştuğum esnada yanımdan geçen adamla elektriğe çarpılmış gibi bir hisle ürperdim.

 

Benan benim sorumu duymamış pek sevgili daha dün gece kendisini boynuzladığı için ağladığı nişanlısını ayakta karşılamıştı.

 

Gerçekten mide bulandırıcı bir ilişkileri vardı.

 

"Ahh sevgilim! Neredeydin? Sabah çıkmışsın kahvaltıyı yalnız yaptım yine." dudaklarını büzerek ve vücutlarını yapıştırarak yine formundaydı Benan. Ama Pars'ın pek umrumda olmadı onun bu cilveli hareketleri.

 

"İşlerim vardı. Hoşgeldin Yücel" dedi duygusuz bir sesle. Ben ise ona hiç bakmıyordum. Bakışlarımı Benan'a dikmiş sadece onun tavırlarını dikkatle izliyordum. Çok kısa bir an yüz düşecek gibi olsa da yine o samimiyetsiz gülümsemesi ile oturdu hemen Pars'ın yanına doladı kollarını beline, koydu başını göğsüne. Gözlerimin seğirmesine zar zor engel olarak başımı önüme eğdim.

 

Bu kadının ciddi problemleri vardı, zerre de kendine saygısı yoktu.

 

"Hoşbulduk Pars. Nasıl gidiyor?" Yücel denilen adam konuştuğunda bakışlarım onu buldu. Acaba bu adam tam olarak bu işlerin neresindeydi?

 

"İyi. Sen nasılsın? Hangi rüzgar attı seni buraya?" diye sordu merak barındırmayan bir sesle. Sormak için sorulmuş bir soru gibiydi.

 

"Kuzenimi özledim bir ziyaretine geleyim dedim." gülümseyerek Benan'a baktı.

 

"İyi yapmışsın Yücel, Pars beni çok ihmal ediyor bu aralar." diyerek küskün bir şekilde Pars'ın göğsünden başını kaldırıp baktı ona. Pars'ın çok umrumda olmadı yine bu serzenişi.

 

"Buralardayım kuzen. Şenleniriz merak etme." diyip bana döndü yüzünü.

 

"Şimdi bu güzel bayanla tanışma vakti." Ben cevap vermeden Benan yerime cevapladı.

 

"Elena, benim özel korumam." demekle yetindi. Zaten başka da bir şey demesine de gerek yoktu.

 

"Elana, bir isim sahibine ancak bu kadar yakışır. Tanıştığıma memnun oldum Elenacım." samimi şekilde hitabı ile bir an Pars'a bakma gafletinde bulundum.

 

Sinirli bir şekilde çaprazındaki adama bakıyordu. Bu bile rahatsız etmişti beni. Bu muhabbetin daha fazla uzamaması için devreye girmem gerekiyodu.

 

"Ben de efendim." diyerek ifadesiz bir yüzle baktım Yücel denilen adama. Sonra kollarını Pars'a dolamış şekilde bana bakan Benan'a döndüm.

 

"Bir isteğiniz yoksa dışarıdayım efendim." dedim.

 

"Tabi çıkabilirsin buralarda ol." demesine başımı sallayıp kimseye bakmadan kendimi dışarıya attım.

 

Gözlerim Salim ile Yusuf'u ararken çok uzak olmayan bir köşede bir kaç koruma ile sohbet ederken gördüm onları.

Yanlarına doğru adımladığımda önce Salim gördü beni, sonra Yusuf. Konuştukları adamlarda ayrılıp yanıma doğru geldiler.

 

"Neredeydiniz az önce?" diye sordum Rusça.

 

"Salim yemeğe geçmişti, ben de konağın içindeydim. Yeni geldik alışverişten Benan hanımın aldıklarını odasına çıkardım."

Dediği şeye bir kaşımı havaya kaldırarak güldüm.

 

"Vay be! Ben bile daha yeni çıktım odasına. Seni ilk günden odaya da çıkardı. Kolla kendini derim." diyerek güldüm. Etrafa bakıp sessizce konuşmaya başladı.

 

"Valla sorma hemen bırakıp çıktım paketleri. Bakışları ile tecavüz ediyor sanki." derken iki eliyle göğsüni siper etmesine Salim ile gülmeye başladık.

 

"Hiç inceleyebildin mi peki odasını?" diye sordu Salim. Yusuf başını iki yana sallayarak cevap verdi,

 

"Kamera vardır diye hızlı bir şekilde paketleri kapıya yakın bırakıp çıktım. Sorsan mobilya ne renk onu bile hatırlamıyorum şu an. Sıfır hata ilerlememiz lazım." Başımızı salladık Salim ile.

 

Biz bir köşede sohbet ederken konağın kapısının açıldı bir hışımla. Kapıdan çıkan öfkeli bakışlar ile etrafı arayan Benan'ı görmem ile hızlıca ona doğru ilerdim.

 

"Bir şey mi oldu Benan hanım?" sesimi duyması ile hışımla bana döndü. Elindekini göstererek,

 

"Bilmem olmuş mu? Bunu odamda buluyorum bir şey olmuş mudur Elana?"

 

Kaşlarımı çatarak elinde tuttuğu böceğe baktım anlamaz bakışlar ile. Bizden biri ile ilgili bir şey değildi ama ihale bize kalacak gibiydi diye düşünürken korktuğumun başıma gelmesi bir oldu.

 

" Nerde o İvan?" demesiyle hemen karşısına geçtim.

 

"Efendim hayır İvan değil? Bunu kim yaptı bilmiyorum ama İvan değil. Kesinlikle o olamaz." kaşlarını havaya kaldırarak alayla kahkaha attı.

 

"Hadi ya! O değil öyle mi? Nasıl bu kadar eminsin. Odama ondan başka kimse girmemişken nasıl bu denli eminsin."

 

Yanımdan geçen Serdar'ın hemen arkasında iki adam Yusuf'u koluna girmiş şekilde karşımıza getirdi. Bir şeyden haberi olmayan Yusuf ise anlamaz ve korku dolu gözler ile bana bakıyordu. Dişlerimi sıkarak tekrar döndüm Benan'a,

 

"Efendim çok büyük hata yapıyorsunuz. Yargısız infaz bu! Bakın buradaki adamları bilmem ama bizim için koşulsuz şartsız sadakat her şeyden önce gelir."

 

Benan beni kati suretle dinlemiyordu. Başı ile Serdar'a işaret ettiğinde Yusuf'u arkasına geçip dizlerinin arkasına vurması ile Yusuf yere dizlerinin üstüne çöktü.

 

Beynim alarm veriyordu bir şeyler yapmam lazımdı. Bu görüntü sanki infaz edilecek mahkumun hali gibiydi. Arkasındaki Sedar mermiyi silaha sürünce panikle Benan'ın önüne geçtim.

 

"Benan hanım, bakın kameralar vardır onları izleyin, ben kefilim. Eğer bir şey çıkarsa kendi ellerimle ben öldüreceğim onu." dediğimde yüzünde bir şeytani gülümseme belirdi.

 

"Baktık, böceği kefil olduğun İvan'da başkası yerleştirmemiş." dediğinde Yusuf'a döndü bakışlarım. Başını iki yana salladı hızlı hızlı.

 

Yapan Yusuf değildi ama şuan onu hiç yoktan harcıyacaklardı. Lanet olsun ki düşünemiyordum. Allah ım bana bir çıkış yolu göster diye içten bir şekilde yalvardım.

 

Bakışmamızı Benan'ın sözleri böldü.

 

"Serdar getir silahı." Serdar hızlı bir şekilde Benan ile yanıma geldi ve elindeki silahı Benan'a uzattı. Benan eline aldığı silaha mermiyi sürdükten sonra elime tutuşturdu. Kaşlarım çatılı bir şekilde elindeki silaha bakıyordum.

 

"Madem senin adamın, ona bu kadar çok güveniyorsun sana da ihanet etmiş oldu değil mi? Bu pisliği senin temizlemen daha münasip olacak." dedi alay dolu bir sesle.

 

Başımı ağır ağır sallayarak elindeki silahı aldım ve Yusuf'a doğrulttum. Yusuf'un bakışları elimdeki silaha düştü sonra tekrar gözlerime çıktı. Bakışlarında herhangi bir duyguyu barındırmasa da çatılı kaşları ile direk uzatılan silahı almamı anlamaya çalışıyordu.

 

" Ben sana ihanet etmedim Elena, ben kimseye ihanet etmedim, bunu bil." dedi gözlerimin taa içine bakarken sakin bir sesle.

 

Dişlerimi sıkıp gözlerimi kırparak doğrultuğum silahı kendi şakağıma dayadım. Şaşkın gözler, bu sefer bana bakıyordu. Bu bakışlar arasında henüz şimdi farkettiğim bir çift kuyu gözün de olması işimi daha bir zorlaştırıyordu. Dehşet içerisindeki bakışları, çattığı kaşları ile hızlıca bana doğru gelirken boşta olan elimi kaldırdım.

 

"Kimse yaklaşmasın. İvan'dan sonra beni de yaşatmayacağınızı bilecek tecrübeye sahibim Benan hanım. Ne ben ne İvan size ihanet etmedik." diyerek gözümü kapattım.

 

Parmaklarımın hemen altında hissettiğim tetiği çekmek için kasılan ellerimi saran eller ile şakağımdan sıyrılarak yukarıya doğruldu namlu. Ve silahın boş tetik sesi yankılandı bahçede.

 

 

 

 

EVEEET BİR BÖLÜMÜN DAHA SONUNA GELDİK. İNŞALLAH BEĞENMİŞTİRSİNİZ.🤓 BEN ÇOK KEYİF ALARAK YAZDIM.

 

YANİ YAZARKEN O DUYGU YOĞUNLUĞUNU HİSSEDİYORUM AMA İNŞALLAH SİZLERE DE GEÇİREBİLİYODURUMDUR. 😚

 

BEĞENİ VE YORUMLARI UNUTMAYALIM LÜTFEN 🤓❤️

 

ÖPÜYOREEEEE😘😘

 

 

Loading...
0%