21. Bölüm

21. Bölüm

Mislanet
mislanet

Merhabalar efenim 🤓

Beğeni ve yorumlarınızı bekliyorum. Hızlı bir şekilde kontrol ettim, hatalarım varsa affedin.

Keyifli okumalar... 🌸

🌸 🌸 🌸 🌸 🌸

Ellerimi saran soğuk eller ile burnuma dolan tanıdık koku...

Gözlerimi açmam ile alnımdan kayan silahın boş tetik sesi yankılanmıştı tüm bahçede. Öfkeden kararmış bakışlarını gözlerime mıhlayan adama şaşkın bakışlar ile bakarken az önce kurduğum planın böyle sonuçlanacağını düşünmemin şoku vardı üzerimde.

Serdar'ın mermiyi silaha sürdükten sonra Benan'ın da tekrar mermiyi sürmesi ile aslında denendiğimizi anlamış, Benan'ın oyununa karşı ben de oyunumu kurmuştum. Çünkü mermi sürülen silaha tekrar mermi sürülemezdi. Onların bir anlık dikkatsizliği, benimse şansa buna dikkat etmem ile Benan hanımefendi oyun kurduğunu zannederken bilmeden oyunun içinde bulmuştu kendini.

Plan basitti boş silah şakağımda patlayacak Benan ise bu akşamdan itibaren sadakatimden kolay kolay şüphe etmeyecekti.

Ta ki Pars'ın hızla gelip silah olan elimi kavrayıp yukarıya ateşlemesine kadar.

Şuan ise çok fazla yakındık. Kalabalığın içinde kimseyi umursamadan delici bakışlar ile gözlerime bakıyor mümkünmüş gibi bakışlar ile öldürmeye çalışıyor gibiydi. Bir boğa gibi öfke ile soluyor her nefes alıp vermesinde göğsü körük gibi inip kalkıyordu. Yaptığım şeye haddinden fazla öfkelenmişti?

Niye?

Elena ile Pars... İçimden fısıldayan zehirli düşünceler yine peydahlanmıştı. O an daha çok çattım kaşlarımı. İçimdeki fısıltıların sesi çoğaldıkça bakışlarıma bu sefer de öfke, nefret biraz da hayal kırıklığı eklenmişti.

Onun ise çatılı kaşlarının altındaki kuyu gözlerinden bir çok ifade okunuyordu. Tıpkı sabahki karşılaşmamız gibi yine duygularını gizlemeden safi çıplak bakışları ile bakıyordu bana.

Öfke, acı, pişmanlık ve adını koymaya cesaret edemediğim bir sürü duygu...

Bu dışarıdan anlamsız ama bizim için bir çok anlam ifade eden bakışmamızı Benan'ın alkış sesleri böldü. Gözlerini sıkıca kapatıp bekledi bir kaç saniye. Sonra bir hışımla elini elimden çektiği gibi elindeki silahı Benan'ın önüne fırlattı.

Benan beklemiyor olacak ki önüne atılan silah ile bir anda boş bulunup olduğu yerde sıçradı. Çattığı kaşları bir silaha bir Pars'a bakıyordu.

"Neydi bu siktiğimin şovu? Bu ne ciddiyetsizlik? O kadar önemli işimizin arasında sen burda korumaların canı üzerinden kendine eğlence mi düzenliyorsun?"

Benan doldurduğu gözleri, çattığı kaşları ile tek kelime etmeden Pars'a hayal kırıklığı ile bakıyordu. Pars ise durmadı.

Öyle öfke doluydu ki Benan'ın cevap vermemesi üzerine eğilerek yüzlerini yakınlaştırdı ve daha sessiz bir şekilde öfkesini kusmaya devam etti. Yakınlarında olan herkesin duyduğu gibi ben de tek tek duymuştum zehirden daha acı sözlerini.

"Baban o kadar haklıymış ki! Seninle işte tam da bu yüzden çalışmak istemiyorum. Kafana göre yaptığın işleri, seni, şımarıklarını çekmekten öyle sıkıldım ki. Şu yüzünü görmeye dahi tahammül edemiyorum. "

Yüzlerini iyice yaklaştırdığında fısıltı ile devam ettiği konuşmasını duyamamıştım ama az öncekilerden daha yaralıyıcı olsa gerek Benan yüzünü acı ile buruşturup başını şiddetle iki yana salladı.

" Yeter! Yeter Pars bey... " daha fazla bu sahneye katlanamayacaktım. En nihayetinde karşımdaki bir kadındı ve bu aşağılayıcı tavır beni bile rahatsız etmişti. Sözlerimle Pars'ın alev saçan bakışları bana döndü. Konuşmasını beklemeden ben de aynı alev saçan bakışları diktim gözlerine.

"Ben... Ben anlıyorum Benan hanımı. İvan'da anlayacaktır. Benan hanım canını teslim edeceği kişileri elbette ki güven testinden geçirecekti. Zaten silah da boştu herkesin gördüğü üzere. Daha fazla uzatmayın artık." sözlerimin içerisinde öfke karşımdaki adama geçmiş olacak ki her kelimem de gözleri an be an karardı.

Sonra sesli bir nefes bırakıp alt dudağını dişlerinin arasına alarak bakışlarını önüne düşürdü. Başını salladı hızlı hızlı, dudaklarında sinirli bir gülüşle tekrar bakışlarımızı birleştirdi.

"Bir daha böyle bir saçmalık istemiyorum anlaşıldı mı?" diye sordu tane tane. Ama istediği cevabı alamayacaktı benden. İfadesiz ve soğuk bakışlarımla cevapladım sorusunu.

"Patronum Benan hanım. O, emrettiğinde mantık yönünü sorgulamak haddim değil." dediğimde öfke ile gözlerime baktı bir süre. İkimiz de çekemiyorduk bakışlarımızı birbirimizden. Ne düşündüysen hızlı hızlı kafasını sallayarak bakışlarını gözlerimden ayırmadan bir korumaya seslendi.

"Celil, arabamı getir." Çok öfkeliydi ama kendine hakim olmaya çalıştığını ben olduğum yerden anlayabiliyodum. Arabası gelene kadar ikimiz de dik bakışlarımızı birbirimizin üzerinden çekmedik. Arabası geldiğin de ise bir hışımla arabasına binip arabanın gazını kökledi. Sessiz bahçede arabasının tekerleklerinin çıkardığı tiz ses yankılandı. Sinirle gözümü devirip gözlerimi kapattım.

"Benan, hadi gel canım." diye seslenen Yücel'in sesi ile Benan'a tarafa döndüm. Yücel'in sesindeki öfke hissedilir cinstendi. Benan ise gözden kaybolan arabanın arkasından öylece yola bakıyordu. Yücel cevap vermeyeceğini anladığında kolunu omzuna atarak Benan'ı yürütmeye başladı. Onlar ağır ağır Konağa doğru giderlerken arkalarından gidip gitmemek arasında kalmıştım.

En iyisi şimdilik Benan'ın gözüne görünmemekti. Yusuf'un olduğu yere hızlı adımlarla ilerleyip boynuna atıldım. Beni sıkı sarılmama o da karşılık verdi.

"Geçti kardeşim." diye kulağına fısıldadım. Başını sallayarak daha sıkı sarıldı.

"Geçti kardeşim." dedi benim gibi fısıltı ile.

Birbirimizden ayrıldığımızda hemen yanımızdaki Salim'e de sarıldım. Bu gece büyük bir sınav atlatmıştık. Biz sınav kağıdımıza bütün cevapları doğru işaretleyip vermiştik ama Benan hanımın geçerliliğinde hükmü neydi önümüzdeki günler gösterecekti?

*****

Eve geçtiğimde ise ayakkabılarımı çıkardığım gibi kendimi koltuğa attım. Başımı koltuğa yaslayıp gözlerimi beyaz tavana diktim. Bir an olsun öfkeli bakışları gözümün önünden gitmiyordu.

Duyumsadığım o koku nasıl bu kadar tanıdık olabilirdi? Derince bir nefes alarak gözlerimi kapattım. Bugünü de bir şekilde atlatmıştık ama her zaman şans bizden yana olmayabilirdi. Kafamdaki planı acilen devreye sokmam lazımdı. Sağı solu belli olmayan bu kadının sırtını dönebileceği tek adam olmalıydım.

Bir çırpıda ayağa kalkarak odaya geçtim. Telefonu elime aldığımda şarjının iyiden iyiye azaldığını görmek canımı sıkmıştı. Benan'dan izin alıp bir şekilde Karaca ile irtibata geçmem lazımdı.

'ANDREİ 4 GÜN SONRA İSTANBUL'A OLACAK. BENAN'A BİLGİSİ GİTMİŞTİR.'

Benan'ın başı öyle kalabalıktı ki haberi olduğu bile şüpheliydi. Neyse ki 4 gün vardı daha.

'KARACA YARIN İÇİN İZİN ALACAĞIM. MUHTEMELEN SIKINTI ÇIKARMAZ BENAN HANIM. BİRAZ ALIŞVERİŞ YAPAR AKŞAM DA AYARLADIĞINIZ OTELE GEÇECEĞİM. ŞARJIM BİTMEK ÜZERE. BU ZIMBIRTININ ŞARJI LAZIM.'

'TAMAM YARIN GÖRÜŞÜRÜZ.'

'LÜTFEN KİMSEYE SÖYLEME. KİMSEYİ ÇEKECEK HALDE DEĞİLİM.'

'BİR ŞEY Mİ OLDU?'

'ANLATIRIM. AMA RİCA EDERİM SERHAT'I SARMA BAŞIMA.'

'SERHAT'IN BAŞINI KAŞIYACAK VAKTİ YOK ŞEHMUS'UN 7/24 PEŞİNDELER . KÜRŞAT MÜDÜRE İLETİYORUM AMA BELKİ O GÖRÜŞMEK İSTER.'

'TAMAM. HADİ İYİ GECELER.'

Telefonu yerine kaldırıp üzerimi değiştirdim. Karnımın guruldaması ile güldüm. Sabahtan beri kursağından bir şey geçmemişti. Hemen mutfağa gidip dolaba gelişi güzel baktım. Hızlı bir şey olsun istediğim için kararımı tosttan yana kullandım. Tost makinesine hazırladığım ekmeği koyup kapattım. Kısa sürede hazır olan tostumu ve meyve suyumu alıp televizyon karşısına geçtim. Rastgele açtığım TV kanalına boş boş bakarken bir yandan da tostumu yiyordum. Kapının tıklanma sesi TV nin sesini kısıp ayağa kalktım.

Kapıyı açtığımda ellerindeki poşetler ile Yusuf ve Salim belirdi karşımda. Teklif etmeden direk eve girmelerine kapıyı kapatırken güldüm. Geldiğimden beri her gün tüm evi köşe bucak aramış herhangi bir kamera ve böcek olmadığı kanaatine ulaşınca artık rahat rahat çocuklarla evimde buluşabilir olmuştuk. Yusuf'un yine muhabbeti koyulaştırdığı korumalardan aşırdığı cihazla evin böcekten de temiz olduğunu teyit edince hepten rahatlamıştım. İzlenildiğim düşüncesi ile kaldığım evde diken üstünde olmak zordu.

"Hoş geldiniz beyler, tost yiyordum ben de ister misiniz?"

" Valla ben alırım stresten mi ne kurt gibi açım." dedi Yusuf sırıtarak. Salim bu haline kaşlarını kaldırarak güldü,

"Triplere bak. Leyla namluyu dikince bir tarafından ter akıyordu." demesiyle yüzünü buruşturdu.

"Valla bu manyak silahı bana çevirince dedim geldi sonum. Dünyanın güzelliklerine doyamadan genç yaşta göçüp gidecem diye çok korktum." demesine Salim de ben güldük. Bir taraftan tost hazırlarken bir taraftan da çaycıya su koymuştum.

Çocukların hazır olan tostları ile meyve sularını önlerini koyup ben de yerime geçtim. Tostumu yerken konuşan ikiliyi dinliyodum.

"Sen silahın boş olduğunu anladın değil mi başına dayarken?" Salim'in sorusuna ağzım dolu olduğu için başımı sallayarak cevap verdim.

"Nasıl anladın ki?" diye sordu bu sefer Yusuf.

"Serdar senin arkana geçtiğinde silaha mermiyi sürmüştü ama Benan eline aldığı silaha tekrar mermi sürünce aydım."

"Ha siktir! Kızım ne dikkat var lan sen de.Ha ha ha salak kadını oyun kuruyorum derken piyon ettin. Kızım heykeli dikilecek adamsın. Olayı nasıl da lehimize çevirdin lan." derken bir yandan pat pat koluma vuruyordu.

"Yavaş lan ayı. Kadın var karşında az nazik ol."

Kolumu bir yandan ovalarkan bir yandan da ters ters bakıyordum. Konu asıl kaçmak istediğim yere geldiğinde ben dahil olmadan ikilinin konuşmasını sessiz sessiz dinlemeye başladım. Tostumun bitmemesi için o kadar küçük lokmalar alıyordum ki konuya dahil olmak istemiyordum.

Yusuf ile Salim haklı olarak Pars'ın neden öyle tavırlar içinde olduğunu sorguluyorlardı. Her zaman doğru tespitleri ile ün salmış arkadaşımız Salim'den gelmişti yine doğru bir tespit.

"Bence bu Pars Elena'yı tanıyordu. İki güne tanıdığı biri için bu kadar öfkelenmesi normal değil. Neler söyledi nişanlısına herkesin içinde."

"Çok mantıklı lan. Daha önce bir kaç kez de değişik bakışlarını yakaladım Leyla'ya." sonra olduğu yerde bana döndü. Elbette ki bir şekilde ben de dahil olacaktım konuya nereye kadar kaçacaktım ki!

" Senin de dikkatini çeken bir şeyler oldu mu?" diye sorunca başımı salladım. Onlara her şeyi anlatmasam da yalan söylemeyecektim.

"Evet, ben de Salim gibi düşünüyorum. Elena ile birbirlerini tanıyorlardı. Ve bu tanışıklık... Daha ileri boyutta olabilir." dediğimde Yusuf'un gözleri büyüdü.

"Ya öldüğünü biliyorsa?"

Başımı iki yana salladım. " Bilmiyorum bir iki kez yüz yüze konuştuk yalnız ama bunun imasını yapmadı hiç bir şekilde. Bilse yapmaz mıydı?"

"Asıl bu akşam ki koyduğun postadan sonra bilenip iş çıkarmasa başımıza." Salim'in sözleriyle bakışlaırmız ona döndü.

"Doğru diyorsun. Bir şeyler yapmalıyız." dedi düşünceli bir sesle Yusuf.

"Benim aklımda bir şeyler var. Yarın izin alıp Karaca ve Kürşat müdür ile görüşeceğim." dediğimde Yusuf yine triplere girmişti.

"Bize de anlatacaksın herhalde." dedi bozuk bir ses ile. Gülümseyerek bu sefer ben onu patpatladım.

"Ayıpsın. Size anlatmasam olur mu?"

******

Dün geceden sorma fırsatçı gibi izin almak da biraz rahatsız edici olsada bunu yapmak zorundaydım. Sabah koşuya çıkmama kararı aldığım için geç kalkmıştım. Dün geceden sonra Pars'a karşılaşmaya hazır değildim. Konağa geçtiğimde etraf sessizdi. Erken bir saatte olmamasına rağmen çıt çıkmıyordu. Mutfağa gittiğimde çalışanlar oturmuş kahvaltı yapıyorlardı. İçeri girmem ile ayaklandılar.

"Benan hanım uyanmadı mı? Diye sormam ile Seher hanım cevap verdi.

"Kahvaltısını odasına istedi kızım. Çağırmadıkça da gelmeyin diye tembihledi." başımı salladım hafif bir tebessüm ile.

"Ben bir çıkayım, size afiyet olsun." diye arkamı döndüğümde Seher hanımın sesi ile tekrar ona döndü bakışlarım.

"Kahvaltı yapmadıysan gel buyur." diyerek ortayı gösterdi.

"Teşekkür ederim size afiyet olsun,atıştırdım ben bir şeyler." diyerek çıktım mutfaktan. Önümdeki merdivenlerin önünde kafamda yapacağım konuşmayı planlayarak bir kaç saniye durdum. Derin bir nefes alarak yukarıya doğru ağır adımlar ile çıkmaya başladım.

Nasıl bir Benan ile karşılacağım konusunda bir yandan da tedirgindim. İçimden bildiğim tüm duaları okuyarak odasının olduğu kata geldim. Katta olan 4 odadan en baştaki onundu. Koridorun iki tarafında bulunan kameralar yüzünde çok oyalanmadan kapıyı çaldım. Benan üzerinde ipek bir sabahlık ile elinde sigarası camdan dışarıya bakıyordu. Muhtemelen Pars'ın gelmesini bekliyordu.

İçeri girdiğimi farketse de dönmedi. İş başa düşmüştü mecbur seslendim.

"Benan hanım, ben rahatsız ediyorum. Bugün için izin isteyecektim." dediğim de bir süre olduğu yerde durdu. Ters bir şey söyleyecek diye beklerken gülümseyerek dönmesini gerçekten beklemiyordum.

"Tabi, çıkabilirsin. Kaç haftadır izin de kullanmıyorsun zaten." dedi gayet ılımlı bir ses ile. Uzatmadan başımı salladım.

"Yarın öğlen gibi giriş yaparım efendim."

"Tamam çıkabilirsin, iyi eğlenceler." diyerek yönünü yine cama döndü.

"İyi günler efendim." diyerek çıktım odadan ve sonrasında konaktan. Salim ve Yusuf dışarıda bekliyorlardı beni. Yanlarına yaklaştım gülümseyerek, "

İzin işi tamamdır. Buralar size emanet." dedim.

" Tamamdır patron." dedi Yusuf elini alnına götürüp.

"Hadi görüşürüz bakalım." diyerek arabama doğru ilerledim. Yerleşkeden çıktığımda kendimi hapisten çıkan mahkum gibi hissetmiştim. Hız ibresi yükseldikçe yükseliyordu. Arabanın camını dışarıdaki serin havaya rağmen sonuna kadar açıp derince bir nefes çektim içime.

Dikiz aynasına düştü bakışlarım.

" İyi hadi peşimde de kuyruğum yok." diyerek keyifle elime aldığım telefon ile Karaca'yı aradım hemen.

"Bebeğim!" neşeli sesimi onun da neşeli sesi karşıladı.

"Vauv kuş kafesten kaçmış ha."

" Hem de ne kaçma, 140'la geliyorum. 24 saatimin her bir saniyesini tadına vara vara geçirecem."

" Hadi inşallah çağırmazsa senin ki!" diye alayla sordu.

" Aman aman, hevesimi kursağımda koyma Rabbim." diyerek dua ettim.

"Otel'e mi geçeceksin, geçeyim ben de hemen?"

" Önce biraz alış verişe çıkmak istiyorum. Sonra geçerim geçerken ararım seni. Kürşat müdür gelecek mi?"

"Gelecek gelecek. Şimdi ona da söyleyim senin işin bitince ara beni."

"Tamam çiçeğim, şu şarj işini unutmadın değil mi?"

" Paketin hazır bebeğim. Hadi kapıyorum şimdi, ara beni."

" Tamam canım görüşürüz." diyerek telefonu kapattım. Direk Üsküdar tarafına sürdüm arabayı. Konumdan baktığım alışveriş merkezine geçtim önce. Normal de hiç sevmediğim bu ortamı bile özlemiştim. Etrafımdaki kalabalığa imrenerek baktım. Normal insanlar için sıradan bir aktivite benim için şuan lükstü.

Her zaman gittiğim mağazalara girip bir kaç parça kıyafet, biraz da kişisel bakım malzemeleri aldım. Alışverişim bittiğinde ise Üsküdar sahil üzerinde bir kafeye çektim arabayı bu sefer. Hava serin olsa da güneşliydi. Kafe'nin açık terasına çıkıp denize yakın bir masaya oturdum.

Martı seslerine eşlik eden hafif dalga seslerine arada karışan çok uzaklardan gelen vapur sesi.

Yanıma gelen garson çocuğa kahve siparişimi verdikten sonra denizi izlemeye koyuldum. İnsan keşke gittiği yere kafasındakileri gerisinde bırakıp gidebilseydi. Kurtuldum diye sevindiğim cehennem aslında benim içimdeydi ve ben nereye gidiyorsam benimle birlikte geliyordu. Hep mi böyle olacaktı?

Nereye kaçarsan kaç hep seninle olan bir şeyden nasıl kurtuldu ki insan?

Dün geceki yaşananlar yine birer birer düştü zihnime. Bakışları, dokunuşu, kokusu, sesi... Hem bu kadar yabancı hem nasıl bu kadar tanıdık, bilindik olabiliyordu?

"İyice kafayı sıyıracağım Allahım." Derin bir nefes alarak gözlerimi kapatıp gökyüzüne kaldırdım başımı.

"Buyrun efendim kahveniz." diyen garsonla gözlerimi açtım. Tebessüm ederek teşekkür ettiğimde o da gülümseyerek ayrıldı yanımdan. Kahvemi elime aldığımda tekrar bakışlarım denize düştü.

Nasıl bir işin içine düşmüştüm böyle?

Ömrümün en kötü yılları dediğim üç yılımı bile arar olmuştum. Daha neler öğrenecek daha ne kadar kahrolacaktım? Zamanı belli olmayan bir döngünün içinde debelenip dururken daha ne kadar ölmekten beter hallere düşecektim?

Her şey bittiğinde yaa benden geriye ne kalacaktı?

Sıkıntı ile serin havayı içime çektim. Canımı ortaya koyduğum değerlerimin önüne hiç biri şey elbette geçemezdi. Ama kafamı bulandıran bu duygu yüzünden sürekli hata yapmaktan da yorulmuştum. Bir gün bir yerde patlak verirse her şeyin çöp olması benim aptal duygularım yüzümden olacaktı.

Dolan gözlerimi kırpıştırıp elimdeki kahveden bir yudum alıp saatime baktım. Geleli çok olmamıştı ama burada oturup düşünce deryasına dalmak da kafamı bulandırmaktan başka biri işe yaramıyordu. Elimde serin havadan ılıklaşmaya başlayan kahvemi tepeme diktim. Cebimden çıkardığım parayı fincanın yanına koyup çıkışa doğru ilerlerken bir yandan da Karaca'yı arıyordum.

"Ben geçiyorum."

" Tamam biz de geliyoruz." dediğinde kapattım telefonu.

Arabama atladığım gibi navigasyona otelin adını yazdım ve arabayı çalıştırıp hızlı bir şekilde varış noktama sürmeye başladım. Gözlerimle sürekli dikiz aynada, arkamdan birilerinin gelip gelmediğini kontrol ediyordum. Şuana kadar şüphe çekici bir araç görmemiştim.

Trafik ile birlikte 40 dakika da vardığım otelin önüne arabamı park ettikten sonra arkadan kendim için hazırladığım küçük sırt çantamı alarak otelden içeriye girdim.

Çok büyük olmayan otelin ferah ve geniş bir girişi, sağ taraftan sündürme şeklinde yana doğru uzanıyordu. Mini bir kafe görüntüsünde olan alanda tek bir masa doluydu.

Orta yaşlı kel bir adam elinde fincanı gazete okuyordu. Solumda ise yerleri silen bir kadın vardı. Karşımdaki Receptiona doğru ilerledim. Karşımdaki kız beni farketmemiş olacak pür dikkat önündeki bilgisayara bakıyordu.

Parmaklarımı bankoda tıklatmam ile bir an da sıçradı.

"Aa merhaba Efendim, kusura bakmayın farkedemedim. Buyrun." dedi.

"Adıma bir oda tutulmuştu, Elena Barinov." dediğimde hemen ayaklandı. Arkasındaki oda kartlarından birini alarak uzattı.

"Buyrun efendim, kat 3 oda112. Geleceğinizi söylemişlerdi, odanız hazır. Yardımcı olması için arkadaş yönlendireyim mi?" dediğinde başımı iki salladım gülümseyerek,

"Gerek yok." diyerek hemen solumdaki asansörlere doğru geçip çağırma düğmesine bastım. Bir yandan da etrafı tarıyordum çaktırmadan. Asansör geldiğinde kabinin içine ilerleyip 3'e basıp beklemeye koyuldum.

Odanın bulunduğu kata gelmem ile inip kalacağım odayı aramaya koyuldum.

Karşılıklı odaların olduğun uzun koridorda ilerlerken kalacağım odadının numarasını görmem ile kartı kilit ekranına okutarak açılan kapı ile içeri girdim. Oda kartını anahtar yuvasına takıp içeriye doğru ilerledim.

Kahve ve krem ağırlıklı ferah kocaman bir odaydı. Sol tarafta bir oturma grubu hemen sağda ise çift kişilik büyük bir yatak vardı. Yatağın bir tarafında pencere diğer tarafında ise banyoya Açılan bir kapı vardı.

Elimdeki çantayı yere bıkarıp kendimi koltuğa attıp bizimkileri beklemeye koyuldum.

Çok sürmeden kapının kilit sesini duymam ile ayaklanarakmgirişe doğru ilerlediğimde Karaca'ya görmem ile boynuna atılmam bir oldu.

"Kardeşim!" dedim son geceyi uzatarak.

"Kardeşim!" diye oda bana sıkıca sarıldı.

Geri çekildiğinde elleriyle yüzümü sardı.

"Ah Leyla, ne kadar zayıflamışsın sen kızım? Hiç mi bir şey yemiyorsun orda?" dudaklarımı büzdüm.

"Senin kadar güzel yemek yapanım yok napayım tost, sandviç anca o kadar." dediğimde yalandan koluma vurdu.

"Zevzeklik yapma, lafı da geçiştirme. 3 hafta da ite dönmüşün." Gözlerimi devirirerek koluna girerek ilerletmeye başladım.

" Tamam annecim dikkat ederim. " dediğimde dirseği ile karnıma geçirdi.

"Şu Kürşat müdür bir gelsin gitsin ben senin bir sorgunu alayım." oturduğumuz koltukta bir anda tekrar boynuna atılıp sıkıcına sarıldım.

" Öyle ihtiyacım var ki Karaca, kafayı yemek üzereyim." geri çekilerek endişeli bir bakışlarla yüzüme baktı.

"Leyla... Biliyorum çok zorlanıyorsun. Ama çok dikkatli olmalısın. Bak tek bir hatanda en çok sen zarar görürsün."

Derin bir nefes alarak başımı salladım sadece. Biliyordum önce ben sonrasında ise kardeşim dediğim arkadaşlarımı indirirlerdi teker teker.

Kapının kilit sesi ile birbirimizden ayrılarak ayağa kalktık. Jilet gibi görüntüsüyle Kürşat müdür ortama teşrif etmişti. Kapıyı kapatıp içeri doğru ilerlediğimde olduğu yerde durarak kollarını açtı kocaman.

"Kızım!"

Yüzümde büyüyen gülümseme ile hızlı adımlarla kollarının arasına girdim. Sıkı bir sarılmadan sonra geriye çekildi ve alnıma bir öpücük kondudurdu.

"Özlettin kendini ya!"

"Ben de sizleri çok özledim amca." diyerek tekrar sokuldum kollarının arasına. Babamdan sonra bana baba olan bu adam ne zaman bu şefkate ihtiyaç duysam hisseder gibi kollarıyla daha kocaman bir sarmalıyordu beni.

Birbirimizden ayrıldığımızda arkamızda kalan koltuklara ilerleyerek oturduk.

"Ee nasıl içerde işler bakalım. Çocuklar iyi mi?"

Başımı usul usul sallayarak konuşmaya başladım. " Dün geceden sonra rüzgar attık bizim tarafımızdan esmeye başlayacak amca."

"Dün ne oldu ki? Yazmadın bir şey." Karaca'nın sorusuna dudağım sağ tarafa doğru kıvrıldı kocaman gülümsemem ile.

"Burada anlatmak istedim. Yüzünüzdeki ifadeleri görmek daha zevk veriyor." dediğimde gülümseyerek gözlerini devirdi.

"Dün Benan bizi güven testinden geçirdi." diye başlayarak dün başımızdan geçenleri anlattım tek tek. Tabi bazı kısımları kendime saklayarak.

Karaca büyümüş gözlerle dinlerken Kürşat müdür daha sakindi. Hatta beklediğim hiç bir tepkiyi vermemesine şaşırsam da devam ettim.

"Vay be kızım! Çok havalı yaa. Benan artık size güvenmesin de napsın?" dudaklarımı bilmiyorum der gibi büzdüm.

"Değişik bir kadın, o bir insana kolay kolay güvenmez. Ama bu olaydan sonra da ilk şüphe edeceği biz olmayacağız." dediğimde başımı amcama çevirdim kaşlarımı çatarak.

"Amca bir şey demedin. Sanki oradaymış da görmüş gibi." dediğimde ters ters baktı.

"Neyin tepkisini vereyim Leyla? Çok sinirlendim sana, ya silah dolu olsaydı?" beklediğim sözler bu değildi. Bozulmuş yüz ifademi gizlemeden yine düşmüş sesim ile cevap verdim ben de.

"Amca beni sen yetiştirdin. Ben zaten boş olduğunu anladığım an öyle bir karar aldım. Ne yapsaydım? Bak kadın sabah hiç olmadığı kadar iyiydi. Peşime koruma bile takmamış." dedim kendini beğenmiş bir gülüş ile.

"Neyse neyse bir şey olmamış şükür." yine geçiştirir gibi konuştu. Ben beni tebrik eder diye beklerken bu tepkileri çok garipti.

"Amca... Pars... Yani onunla ilgili bir bilgi geçilmedi bize. Toplanacak masada o da var. Macit'in yanındaki adamı, Benan'ın... Nişanlısı."

Gözlerini kaçırarak bir kaç saniye sustu.

"Evet... Atlamışız onu, aslında sizi ilgilendiren bir şey değil. Çoğu zaman İtalya'da oluyor. Burası ile İtalya arasındaki köprü Pars. Onun peşinde de ekibimiz var hatta yanındaki adamlarının içinde de. Sizin öncelik işiniz Benan." kaşlarım çatılı şekilde sözlerini dinledikten sonra başımı salladım. Amcamın tavırları garip olsa da üzerinde çok düşünmedim. Yaşlı kurttun aklından kim bilir neler geçiyordu. Hiç bir zaman kendini bize tam anlamıyla açmazdı zaten.

"Andrei bir kaç güne gelecek. Aslında yüzyüze öncesinde görüşmeniz iyi olacaktı ama yapacak bir şey yok. Dikkatli ol bir falso verme."

"Tamam amca."

"Bu bakan ile ilgili bir şeyler duydun mu?"

Başımı olumsuz manada sağa sola sallayarak,

" Hayır o günden sonra Şehmus da gelmedi zaten ama bu hafta masa toplanacak. Orada da geçer mi konusu bilmiyorum. Çünkü kesinlikle isminin duyulmasını istemiyor. Belki bu işlerdeki yardımcısı gelir. Oradan bir şeyler yakalayabiliriz."

"Gözünü dört aç kızım. Ne yap et Benan'ın gölgesi ol. Seni her bir deliğe kendi ile birlikte soksun." başımı salladım.

"Aklımda bir şeyler var..." dediğimde işaret parmağını kaldırarak bana doğru sallamaya başladı.

"Bak! Bir çılgınlık istemiyorum. Kendine zarar verecek hiç bir şey istemiyorum. Zamansa zaman, bekleyeceksin." dedi öfke ile.

"Ee ama amca, atı alan da Üsküdarı geçsin. Bu kadın manyak, bu kadın şizofren, kimseye güvenmez öyle kolay kolay. Sen zannediyor musun beni hanım hanım oturayım zamanla bana güvensin. O nasıl oynuyorsa ben de öyle oynayacağım. Oraya gönderdiysen tüm inisiyatif bana ait."

Meydan okuyan sözlerim üzerine yavaş yavaş kızaran yüzü ile sinirle kaşlarını çattı.

"Bana bak. Tam parça istiyorum seni. Yapmayacaksın öyle tehlikeli işler. Zaten cehennemin içindesin daha fazla ne kendini yak ne bizi. Anlaşıldı mı kızım?"

Sonlara doğru babacan tını ile konuşması ile bende de süngüler düşmüştü. Başımı sallayarak ağzımın içinde,"Tamam. " dememle ayaklandı tabi biz de ayaklandık.

Kollarını açtığında çoktan girmiştim bile. Başımın üzerine yine bir öpücük kondurup,

"Ben çıkıyorum, Karaca izinlisin yarın. Kız kıza hasret giderin." dediğinde göğsündeki başımı kaldırarak gülümsedim.

"Teşekkür ederiz amirim." dedi Karaca da.

Amcamı odanın kapısına kadar uğurlayıp kapıyı kapattık.

" Ee kaldık mı yalnız? Sökül bakalım." dediğinde gözlerimi devirdim.

"Önce yiyecek bir şeyler söyleyelim sonra söz konuşacağız çok açım." Reveptionu arayarak yiyecek bir şeyler istedik. Kısa sürede yemekleri yerken bir yandan da sohbet ediyorduk. Ona Şehmus ile karşılaşmamı anlattığımda gülmekten yemeğini yiyemiyordu. Onun bu kriz hali bana da geçmişti. Anlatırken arada gülmekten kesmek zorunda kalıyordum.

"Bunu Didem'e anlatmam lazım." dedi gülmesinin arasında.

" Aman durma ona da malzeme çıkar." diye homurdanmama da ayrı güldü.

"Bu Güliz pavyona da bakın siz bakalım Şehmus gidiyorsa, onun kaleminden pezevenklerin uğrak yeridir."

"Tamam iyi dedin, baktıralım."

İçeceğimi yudumlarken sözleri ile bir an duraksadım.

"Leyla o Pars Mahir'e çok mu benziyor."

Derin bir nefes alarak başımı salladım.

"Onu ilk gördüğümde beynimden vurulmuşa döndüm. Karşımda öyle canlı... Görüntü aynıydı ama sanki ruhu başkasının gibi. Ben... Kendime öyle zor tuttum ki. Boynuna atlayıp, çok aradım seni çok, dememek için. Belki bana ruhsuz gözlerle bir yabancıya bakar gibi bakmasaydı yapardım. O an ben bende değildim. "

"Leyla..." diyerek elime uzandı. Ne ara akmaya başladığını anlamadığım göz yaşlarım teker teker dökülürken görüş açım bulandı.

"Onu ilk gördüğüm gün hani mezarlığa gittiğim gün. Geri döndüğümde kaldığım eve gelmiş gece. Uykumdan uyandığımda beni izliyordu."

Karaca şaşkınca gözlerini açtı.

"Nee, niye gelmiş ki? O da seni tanıyor mu yoksa?" güldüm acı acı acı. Ellerimi açarak kendimi gösterdim.

"Bak bakalım karşındaki ben miyim?

Karşında Elena var Karaca. Bu adam tanısa tanısa Elena'yı tanır. Zaten sonradan da anladım ki Bende Elena'yı görüyor. Yaa bana öyle bir bakıyor ki..." Hıçkırıklarımdan konuşamıyordum.

"Yani Elena ile o birbirlerini mi tanıyor diyorsun?"

"B-bence... Çok... Daha fazlası."dedim ağlamam şiddetlenirken.

Karaca yanıma gelip sıkıca sarıldı bana.

" Yaa... Bana. Öyle bir bakıyor ki... Kalbim buna bile razı... Onun bakışları ile deli gibi heyacanlanıyor. Allah... benim... belamı versin aciz gerizekalının tekiyim." Karaca dolu gözleri ile beni dinliyordu.

"Çıkamıyorum Karaca... Atamıyorum kafamdan... Bu siktiğimin kafasından atamıyorum... Atamıyorum.... " diyerek sertçe başıma vurmaya başlamamla Karaca elimi zorlukla tuttu.

" Yapma... Lütfen... Bunu kendine yapma."

"Ne yapmayayim Karaca... Tutuklayacağım adama aşık oldum ben. Öyle haysiyetsiz karaktersiz gurursuz biriyim. Neyi yapmayım? Silahı kafama dayayıp her şeyi kökten çözmeyi ne çok düşledim ben."

Karaca, kaşlarını çatıp elleri ile yüzümün iki yanından tutup önce göz yaşlarımı sildi. Son ki cümleden dolayı yüzüne bakamıyordum. Başımı sertçe sarsıp yüzünü yaklaştırdı.

"Bana bak!" diye bağırdığında bakmadım, bakamadım.

 

"Leyla! Bana bak! Eğer... Eğer öyle bir şey yaparsan ahirette iki elim yakanda olsun. Bu acıyı yaşatacak kadar değersiz miyiz senin gözünde? Ben, annen, kardeşlerin, arkadaşların... Bizi geri de koyacak kadar mı seviyorsun onu." sonlara doğru bir fısıltıya dönmüştü sesi.

"Ben... sevmekten değil. Ağırıma gidiyor Karaca. Böyle birine tutulmuş olmak çok ağırıma gidiyor. Babamdan utanıyorum ben yaa. Adamın kemikleri sızlıyordur." Yeniden şiddetli bir şekilde hıçkırarak ağlamaya başladım.

Karaca geri çekilerek yanıma bıraktı kendini. Ben ne kadar ağladım bilmiyorum o da bir şey demedi. Bekledi öylece hiç konuşmadan. Bir süre sonra artık sakinleşmiş, biraz olsun içimdekileri dökmekten dolayı rahatlamıştım. Ama acı aynıydı, aynı yerli yerinde duruyordu.

Ayağa kalktığımda Karaca'dan düşüncelere dalmış olacak sıçradı bir an.

"Ben bir elimi yüzümü yıkayım." dediğimde başını sallayarak önüne döndü tekrardan.

Banyoya girerek kapıyı kapattım. Musluğu açıp soğuk su ile elimi yüzümü yıkadım. Başımı kaldırdığımda aynadaki aksime düştü bakışlarım. Karşımdaki yüze nefret dolu bakışlar ile bakarken sinirle gözlerimi kapattım. Bir hışımla çıktım banyodan. Görüntüme bile tahammül edemiyordum.

Oturma tarafına geçtiğimde Karaca öylece düşünüyordu.

"Hadi tembel toplayalım şuraları da şu plan üzerinden bir kez daha geçelim." konuşmamla başını kaldırıp gözlerime baktı iyi olup olmadığımı kontrol etmek ister gibi.

"Daha iyi misin?" başımı salladım hızlı hızlı.

"İyiyim, daha iyi olacağım. Şu işi hızlandıralım artık." dediğimde o da ayaklandı. Ortalığı toparladığımız da o da benim için getirdiği cihazları çıkardı ortaya.

" Bak şimdi bunları senin için getirdim. Bu bir mikro kulaklık, bu sinyal kesici, bu cihaz da müthiş bir dedektör. Ha bak bunlar da şarjları. "

Çıkardığı şeylere bakarken usul usul çenemi kaşıyordum.

"İyi güzel de ben bunları nasıl sokacağım. Bu adamların işi belli olmaz. 24 saat dışarıdayım belki Benan diyecek arayın."

Kaşlarını kaldırdı, ayıpsın sen, bakışı atarak valizinden çıkardığı bir çantayı bıraktı önüme. İçini açtığımda boş görünen çantaya öyle anlamsız baktım. Sonra eline aldığında bir noktaya bastığında içinde tekrardan bölme çıktı. İçine getirdiği malzemeleri koyduktan sonra o kısmı kapattı. Çanta bomboş görünüyordu.

"Buna dedektörle bakmadıkları sürece her türlü geçirirsin."

"Ya tanıyorlarsa çantayı."

"Tanıyamazlar, ilk defa sen kullanacaksın. Bizzat ben çalıştım üzerinde." kaşlarım hayranlıkla kalktı uzun bir ıslık çaldım.

"Valla harcanıyorsun kızım sen, kafa zehir."Havalı bir bakış attı.

"Bak bu üst kısma iç çamaşırı koyalım. Bakınca özel eşyalar olduğunu görmeleri aramanın daha hızlı olamasını sağlar." dedi göz kırpıp.

Keyifli keyifli güldüm. "Bu çanta ile dünyayı sokarım ben oraya." dedim.

"Artık orası senin bileceğin iş. Gelelim şu planına. Bak emin misin? Çok riskleri var. Bir de Kürşat müdür faktörü var. Bu işten sıyrıldığında onun elinden nasıl sıyrılıcan? "Omuzlarımı umursamaz şekilde sallayıp yanağından bir makas aldım.

" O iş de sen de bebeğim. İyi bir planlama ile zayiyatsız çıkarız bu işin içinden." başını salladı umutsuz bir vakaymışım gibi.

" Bak Karaca bu iş benim için çok önemli. Kontrol sen de olacak. Verdiğin kulaklıkla da zaten haberleşeceğiz."

"Ama ben sana bir şey olursa diye korkuyorum." dedi üzüntülü gözlerle. Elimi omzuna atıp sıvazladım.

"Olmayacak, güven bana." dediğimde derin bir nefes alarak önündeki cihazları anlatmaya devam etti. Tüm gece planımızın üzerinden geçmiş en ince ayrıntısına kadar her şeyi planlamıştık.

"Masanın toplanacağız yeri biliyorsunuz. Keşif için birilerini gönder bakalım kılık değiştirip. Bulandırmayalım suyu. Sonra adresi değiştirirlerse en baştan başlamak gerekir."

"Tamam o iş ben de. Hadi saat geç olmuş yatalım artık." dedi ayakkanarak.

"Ayy senle de yatmayı özledim kız." kıkırdadı sözlerime.

Yatağa girdiğimiz de saat 4'e gelmişti. Alarmı sabah 8' e kurup çok oyalanmadan uyumuştuk.

Sabah alarmın sesi ile zorla açtım gözlerimi. Karaca da benim gibi uyanmaya çalışıyordu. Başımı yastığa geri koyduğumda çalan telefon ile bir anda doğruldum olduğum yerden. Arayanı görmem ile yattığı yerden bana bakan Karaca'ya döndüm.

"Benan arıyor." oda doğruldu benim gibi.

"Efendim Benan hanım." dedim sakin bir sesle.

" Günaydın Elena, bugün gelirken sana gönderdiğim adresten bir paket almanı isteyecektim."

"Peki Efendim. Hemen geleyim mi?"

"Ha, yok acelesi. Ben de bu gün şirkete geldim zaten. Sen akşama dönebilirsin."

"Tamam efendim." dediğimde kapattı telefonu. Kapatır kapatmaz da adresin yazdığı mesaj düştü ekrana.

Meraklı gözler ile bekleyen Karaca'ya dönerek, "Bir paket almamı istiyor bir yerden. Gelirken getir dedi."

"Ne paketi söyledi mi?" başımı iki yana sallayarak telefonumu yatağın yanındaki komidine bıraktım.

"Söylemedi. Ee hadi hazırlan da boğaz da bir kahvaltıya götüreyim seni." dediğimde ayaklandı gülerek.

Getirdiği mini bavuldaki makyaj malzemeleri ve perukla girdi banyoya. Çok sürmeden çıktığında ise bambaşka birine dönüşmüştü. Eşyalarımızı toplayıp ayrı ayı çıktık otelden. Arabaya binmeden etrafı kolaçan ettiğimde şüphe çekici bir şeyler yoktu. Belli ki Benan birilerini takmamıştı peşime.

Ben önde Karaca peşimde taksi ile daha önceden bildiğimiz bir mekana geçtik. Uzun uzundıya yaptığımız keyifli kahvaltıdan sonra bir alışveriş merkezine geçerek sinemaya gitmiş her zamanki gibi bir aksiyon filmine bilet almıştık. Çok aksiyonsuz bir hayatımız yokmuş gibi.

Filmden çıktığımızda saat 6'yı gösteriyordu. Şimdi ise alışveriş merkezinin giriş katında birbirimize sıkıca sarılmış bir şekilde duruyorduk.

"Dikkat et kendine lütfen. Artık saha sık haberleşeceğiz." diye fısıldadı kulağıma.

"Tamam ederim, sen de et giderken." diye fısıldadım ben de.

Ayrılınca buruk bir şekilde gülümseyip el salladık birbirimizi. Otoparka doğru hızlıca ilerleyip arabaya atladığım gibi Benan'ın gönderdiği adrese sürdüm.

Navigasyondaki adrese geldiğimde arabayı park ederek önümdeki büyük antika dükkanına baktım. Usulca içeriye girdiğimde eski eşyaların kokusu genzime doldu.

Oldum olası sevmezdim antika işlerini. Ortalık hafif karanlık eşyaların da eskiliğinde midir nedir çok kasvetliydi. Seslenmeden biraz yürüdüm. Bir masa da bir şeyleri tamir eden bir adam gördüğümden ona doğru ilerledim. Adım seslerinden kafasını kaldırıp sorgular bakışlar ile baktığında kendimi tanıttım.

"Beni Benan hanım gönderdi, bir paketi varmış." dediğimden baştan aşağı süzdü beni.

"Buyrun oturun, isminiz nedir? " diyerek ayaklandı.

"Elana Barinov." dediğimde elindeki telefon ile muhtemelen Benan'ı arıyordu. Aralarında geçen kısa konuşma ile benim Benan'ın gönderdiği adam olduğuma ikna olarak ayaklanıp içerden orta boy bir paket getirdi.

Paketi alıp çok oyalanmadan arabaya bindim. Adam beni kapı önüne kadar uğurladığı için paketi incelemeden hemen yan koltuğa koyarak ayrıldım o sokaktan. Bir hayli ilerlediğimde ise boş olan yolda arabayı kenara çekip dörtlü lamabaları yaktım. Elime alıp evirip çevirdim paketi. Akşam olmasından dolayı dışarının ışığı ile de anlaşılmadan nasıl açabilirim inceleyemiyordum. Paketi yerine koyup tekrar yola koyuldum.

1 saat sonra yerleşkeye geldiğimde düşündüğümün aksine bir arama olmamıştı. Hatta korumalar ayrı bir saygı ve çekinme ile selamlayıp kapıyı açmışlardı. Dün ki şovum burada da paçayı kurtarmamızı sağlamıştı. Hızla Konağa doğru geldiğimde Yusuf ile Salim de sanki beni bekliyor gibi arbaların park ettiği alanda bekliyorlardı.

Onları görmem ile hemen indim arabadan.

"Ne haber gençler?" dedim rusça

"İyi valla sürünmeye devam." dedi Salim.

Arabanın arkasında onlar için aldığım tatlıyı alıp, "Hadi çay kapın gelin çardağa size tatlı aldım." dediğimde gözleri ışıldadı.

Salim çaya giderken ben de Yusuf'a çardağa doğru ilerledim. Akşam serinliği vardı ama henüz üşümemiştim.

"Ee ne var ne yok?"

"Valla bugün şirkete geçtik. İkimizi de aldı. Pars yok hala ortalarda. Yeni gelen adam varya kuzeni onla geçti." Pars'ın adını duymam ile kalbim inceden sızladı. Salim çayı getirdiğinde ise açtığımız tatlıyı keyifli bir sohbetle yemeye başladık.

"Hadi kalkalım, saat 10 olmuş. Valla donmaya başladı bir taraflarım." diye mamadını ovuşturarak kalktı yerinden. O ayaklanınca biz de ayaklandık. Görüş açıma giren araba ile Benan hanımın paketi geldi aklıma.

"Allah kahretsin. Benan benden paket istedi gelirken, bırakmadan buraya oturmaya geldim." diye fısıldayarak arabaya doğru hızlı adımlar ile yürümeye başladım.

Arabadan aldığım paket ile konağın kapısına gelmemle konağın kapısınım kapalı oluşu ile bir an ne yapacağımı düşünürken mutfağın kapısı geldi aklıma. Hemen o kağıya doğru ilerledim. Açık olan kapıdan girip kimselerin olmayışı ile içeriye kadar ilerledim. Sadece soluk ışıklı aplikler yanıyordu.

Saate tekrar baktım, aslında çok geç değildi Benan muhtemelen odasındaydı. Yukarıya doğru çıkmaya başladım ağır ağır. Yatak odası katına çıktığımda odasının kapısını çalıp içeriye girdim. Benan burada da değildi. Paketin içindeki şeyi bilmediğim için ne derece önemli olduğunu da bilmiyordum. Buraya o yokken bırakmak istemedim. Bir de çalışma odasına bakacak olmadı telefonla arayacaktım. Ama çıksa da çocuklar söylerlerdi.

Çalışma odasına ağır adımlar ile yaklaştığımda duyduğum garip sesler ile duraksadım. Olduğum yerde kitlenmiş gibi kalmıştım. Duyduğum sesler...

Bir kadın sessizce inliyordu. Arada bir erkeğinde hırıltılı nefesleri geliyordu. Kalbim boğazımda atarak nefes dahi almadan ağır adımlar ile yaklaştım. Göreceğim şeylere hazır olup olmadığımı bekleyecek kadar zamanım yoktu. İçimde engel olamadığım merakın önüne geçemiyordum.

Allahım ne olursun bunu da bana gösterme?

Bir türlü aralık kapıdan bakacak cesareti bulamıyordum. Midem bulanıyordu duyduğum seslerden dolayı.

Gözlerimi sıkıca kapattıp açtım. Nefesimi tutup aralık olan kapıdan baktığımda tutku ile koltukta sevişen çiftin görüş açıma girmesi ile gözlerim şaşkınlıkla açıldı.

🌸 🌸 🌸 🌸 🌸

Eveet tam yerinde bitirdik yine. Yaz yaz bitmedi yaa bu sefer 🤓

İnşallah beğendiğiniz bir bölüm olmuştur.

Diğer bölüm bu kadar hızlı gelir mi bilmem 🤷 ama benim işim belli olmaz tek bir gaza bakar. 😁

Kendinize iyi bakın çiçeklerim. Lütfen beğeni yorumları es geçmeyin. Öyle hoşuma gidiyor ki yorum okumak.

Bölüm : 22.12.2024 09:29 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...