Yeni Üyelik
22.
Bölüm

22. Bölüm

@mislanet

 

BAS BAKİM YILDIZA ÖNCE 🫡

 

Merhaba çiçeklerim 😚 Yine ekşın dolu bir bölüm ile sizlerleyim🤓

Ay valla ilk bölümler daha kolay gidiyordu.

 

Zormuş böyle planlar milanlar ama bir süre daha böyle devam 😎

Bir de hikayemizi önerin arkadaşlar. Öneri ile gelen arkadaşlarımız pek sadık. Beğenmeyi yorum yapmayı ihmal etmiyorlar. 😘😘😘

 

Keyifli okumalar🌸

🌸 🌸 🌸 🌸 🌸

 

Benan ile Yücel!

 

Gördüğüm manzara ile hemen çektim gözlerimi. Sesleri hala geliyordu ve gerçekten daha fazla burada kalırsam kusmam an meselesiydi. Ağır adımlar ile aşağıya doğru inmeye başladım. Bir yandan da gördüğüm şeyin şokunu yaşıyordum.

 

Daha dün bu kadın aşk acısı çekmiyor muydu? Ya her şeyi bıraktım kuzen olmalarından dolayı da ayrı bir şaşırmıştım. Geçen gece nişanlım başkasıyla yatıyor diye ağlamaktan içi dışına çıkan kadın bu gün kuzeniyle başka alemlerdeydi. Elimdeki pakete baktım kararsız gözlerle. Çok merak ediyordum içinde ne var ama buraya gelip de paketle geri çıkmam dikkat çekebilirdi.

Dalgın adımlar ile merdivenleri inerken karşıma çıkan adamla bir anda boş bulunup sıçradım yine.

 

"Hihhh!"

 

Elimdeki paketi az daha düşürecekken o da benimle birlikte uzanınca hiç istemediğim şekilde yine çok yakın oluvermiştik . Paket düşmemiş, aramızda kalmıştı ama ellerimiz birinine değiyordu.

 

Keşke düşseydi diyen mantığıma hadi ordan diyordu kalbim.

 

Bir kaç saniye birbirimizin gözlerine bakakaldık. Heyacandan ve yakın oluşumuzdan kalbim göğüs kafesimi tüm gücü ile dövüyordu. Onun gözlerindeki sımsıcak bakışlar ile derince yutkunup geri çekildim. İstemsizsizce bedenimin ona böyle tepkiler vermesine engel olamıyordum. Bakışlarımız birleştiğinde kendimi geri çekemiyor, bir bakışı bir anlık teması mantığımı devre dışı bırakıyordu.

 

"Iıım..Şey kusura bakmayın." diye mırıldandım bakışlarım ondan başka her yerde dolanırken.

 

"Asıl sen kusura bakma, yine sessiz gelişlerim ile korkuttum seni." dedi mahçup bir şekilde dediğinde yeniden yüzüne bakakaldım.

Bakma be adam şöyle bakma!

"Ben bir anda boş bulundum sizi görünce yine. Hoş geldiniz bu arada. Yoktunuz bayadır." kulaklarıma gelen kelimelerim ile yüzümü buruşturmamak için kendimi kendime zor hakim oldum.

 

Sana ne acaba sana ne?

 

Ağzımdan kaçıveren cümlem karşımdaki adamın hoşuma gitmiş olacak ki dudağı sağa doğru karizmatik bir şekilde kıvrıldı.

 

Bakma oraya bakma!

 

Ama baktım. Bir de üzerine iç çeker gibi nefes alıp verdim. Bakışlarımı zar zor çekerken en yapılmayacak şeyi yaparak kuruyup kalan dudaklarımı dilim ile ıslattım hızlı bir şekilde. Bakışları anında dudaklarıma düşerken gözlerim irice açıldığında kırpıştırarak elimdeki pakete eğdim başımı.

 

Geri zekalı aptal. Adamı ayartır gibi yaptıklarına bak.

 

"Bir kaç işim vardı. Ondan yoktum buralarda." konuşmasıyla gözlerimi kapatıp açtım sanki resetler gibi kendimi tekrar bakışlarımı yüzüne çıkardım. En baştan karşılaşmış gibi az öncekinden daha ifadesiz şekilde diktim bakışlarımı. Ama o hala öyle sıcak bakıyordu ki oturup merdivene yeter yaa yeter diye çocuklar gibi ağlayacaktım. Bir şey demeyince yine o devam etti.

 

" Hani sordun ya..." dedi gülümsüyerek.

 

" Ben benim yaptığım şey yüzünden yani onun üzerine gidince sorumlu hissettim. Şey..." başımı önüme eğip mırın mırın bir sesle ağzımın içinde devam ettim, "O gece için özür dilerim, ileri gittiysem...." devam edemedim. Başımı kaldırdığımda o da başını iki yana sallayarak gülüyordu. Allahım bu gülüşü o kadar çok özlemiştim ki ben. Tıpkı onun gibiydi...

 

" Herkesin içinde iyi posta koydun orda bana." dedi eli ile beni işaret ederken gülüyordu da.

 

"Bunu yazdım bir yere, elbet hesabını kestiğim zaman gelecek." diye devam etti tatlı bir tehdit ile. Sesi tehditkar bir tınıdan uzak sanki sevgilisi ile atışan bir adamın sevecen halindeki heyacanı barındıryordu.

 

O konuştukça ise ben de devreler teker teker kısa devreye düşüyor, kalbim dört nala beni bırakmış koşuyordu. Yüzümün kızardığını yanaklarımın ısındığından hissedebiliyordum. Umuyordum ki karşımdaki adam için bu halim bir anlam ifade etmezdi. Yoksa çok büyük batırıcaktım her şeyi.

 

"Ben... O anın heyecanı ile kabalık ettiysem tekrar özür dilerim." dediğimde yine yüzümün her yanına ezberler gibi bakması sinirlerimi bozuyordu.

 

"Bir daha böyle bir şey yapma yeter." dedi sakin bir sesle. Adamın her cümlesi bana şiir gibi geliyor her kelimesinde her zerrem ayrı titreyip onun için çıldırıyordu. Sözlerine gözlerimi kaçırarak başımı sallamakla cevap verdim.

 

"Pars... Geldin." diyen Benan'ın sesi ile rüyadan uyanır gibi irkilerek geri çekildim. Koşar adım basamakları inerek Pars'ın boynuna atladı. Gözlerimi kırpmadan onları izlerken Pars bakışları benim üzerimde kendini geri çektiğinde ben de yaptığım salaklığı anlayarak bakışlarımı önümdeki pakete düşürdüm.

 

"Yorgunum Benan. Çekilirsen odama çıkacağım." Dediğinde başımı kaldırıp ona baktım. Hiç bir şey söylemeden basamakları çıkarken son kez bana bakmayı da ihmal etmedi. O yukarıya doğru tırmanırken üzgün gözlerle ona bakan Benan'a döndü bakışlarım. Yüzümü buruşturmamak için zor tuttum kendimi. Kendince aşık olduğunu söyleyen bu kadının hisleri takıntıdan başka bir şey değildi. Daha dakika evvel başka bir adamın kollarında zevkten inlerken az önce giden adamın arkasından bakan üzgün yüzüne tükürmek istiyordum. Sonra bakışlar bana ve elimdeki pakete döndü.

 

"Çalışma odama getir Elena." diyerek önden merdivenleri çıkmaya başladı.

 

Allahım pis cenabet, bir de günah yuvasına çağırıyordu beni. O önde ben arkada çalışma odasına doğru ilerledik.

 

İnşallah diğer cenabet orada değildir.

 

İçeri girdiğimiz de Yücel odada telefonu ile uğraşıyordu. Sanki az önce burada hiç bir şey yaşamamış gibi gayet efendi şekilde oturuyordu. İçeri girmemizle gülümseyerek önce Benan'a sonra bana baktı göz kırparak,

 

"Ne haber Elena?" diye sorduğunda ifadesiz şekilde baktım yüzüne.

 

"Teşekkür ederim efendim, iyiyim." Elimdeki paketi Benan'a uzattım.

 

"Yaa sana tatil hiç yaramamış. Az stresini atarsın dedik ama normal halin böyle galiba senin?" Kendi dediğine kendi güldü Yücel. Yalandan soğuk bir gülümse ile cevap verdim.

 

"Ben genel olarak böyleyim efendim." diyerek yönümü masada otururan Benan'a çevirdim tekrar.

 

"Pars sordu mu paketi?"

 

"Sormadı efendim." dediğimde soğuk bir gülüş ile başını salladı.

 

"Güzel, sana sorarsa Benan hanımın bir siparişi dersin." dediğinde usulca ben başımı salladım bu sefer. Aşağıya eğildikten kısa bir süre sonra kasa kilit sesi geldi. Masadaki paketi alıp aşağıdaki kasaya koydu.

 

"Dediğin otelin kral dairesi ve yan odalarını..." Yücel'in konuşamasını boğazını temizleyerek kesti Benan. Yücel düşünmeden pot kırmıştı, benim yanımda konuşulmaması gereken önemli bir ayrıntıyı ağzından kaçırmıştı. Paket ile bu ayarlanan odaların bir ilgisi olmalıydı. Paketi benim getirmemi isteyen Benan'ın bana güvendiğini düşünüp Yücel de rahat rahat konuşmuştu.

 

Ve bunlardan bence kesinlikle Pars'ın haberi yoktu. En azından paket kısmını kesinlikle ondan gizliyorlardı. Bu ikisi yalnızca sevişmekle kalmamış Pars'ın arkasından başka işler de çeviriyordu. Ortamda istemediğini anlayan her sadık koruma gibi ben de rolümü en layıkıyla oynayarak,

 

"Ben çıkayım Benan hanım iyi geceler." dediğimde.

 

"Tamam Elena, iyi geceler." dedi.

 

"İyi geceler Yücel bey."

 

"İyi geceler buzlar kraliçesi." Yücel'in gülerek söylediği gereksiz yakıştırmaya soğukça gülümseyerek odadan çıktım.

 

Koridorda çok fazla oyalanmadan konağın çıkışına doğru ilerledim. Kafamda sürekli getirdiğim paket ve odalar kısmı dolanıyordu. İkisinin bir bağlantısı olmalıydı ve çözersem büyük iş başaracakmış gibi hissediyordum.

 

Dışarıya çıktığımda bakışları bana dönen korumalara baş selamı vererek hızlı adımlar ile önce arabama ilerleyip küçük çantamı ve Karaca'nın hazırlamış olduğu cihazların olduğu çantayı alarak eve doğru ilerledim.

 

Kapının kilidini açıp içeri girdiğimde sanki güvenli alana ulaşmışım gibi bir rahatlama sarmıştı vücudumu. Derince bir nefes bırakarak botlarımı çıkarardım. Elimde çantalar ile kaldığım odaya geçerek önce telefonu avizenin üzerinden aldım ve şarja taktım. Telefonum şarj olurken de üzerimdeki rahatsız kıyafetleri çıkarıp pijamalarımı giymiştim. Banyoya geçip ihtiyaçlarımı gördükten sonra odaya geçmeden salona geçip kendime hemen bir kahve koydum.

 

Kahve demlenirken ben de koltukların olduğu tarafa geçip kendimi üçlü uzun koltuğa bıraktım. Ellerimi başımın altına koyup tavanla bakışırken bir yandan da bugün şahit olduğum şeyleri düşünüyordum.

 

Daha günler önce burada Pars için ağlayan Benan, dün akşam yine Pars çekip gittiği için kahrolan Benan bugün başka birinin kollarında yaşadığı stresi atmaya çalışıyordu besbelli.

 

Acaba Benan'ın gelen kadını bildiği gibi Pars'ta Yücel ile olan bu münasebeti biliyor muydu?

 

Al birini vur ötekine.

 

O kadar iğrenç bir ilişkileri vardı ki sinirle gözlerimi devirdim. Pars beyin hal hareketlerine yeşil ışık yaksam benim de bu çarpık ilişki ağının bir parçası olmam kaçınılmazdı. İlk günler tenezzül edip konuşmayan adam her geçen gün daha yakın davrandıkça aldığım kararlarda uygulamaya konulamadan rafa kalkıyordu.

Ne yaparsam yapayım, ne karar alırsam alayım bir bakışı, konuşması hatta dokunuşu beni bir hipnoz gibi etkisi altına alıyordu.

 

Sinirle oflayıp yerimden kalkarak hazır olan kahvemi bir kupaya koydum. Karacayı aramak için odaya geçerek telefonumu elime aldım. Daha ilk çalışta açtı çiçeğim ama ses vermedi.

 

"Benim bebeğim." dedim keyifli bir sesle.

 

"Naptın canım, sıkıntı çıkmadı değil mi? Burda içim içimi yedi sen de dönmeyince, geçen gün ki iş olmasın diye bekledim." Dedi meraklı bir ses ile.

 

"Yok yok girişte hiç sıkıntı yaşamadım da başka bir şeyler oldu ondan arayamadım."

 

"Ay ne oldu, o ırz düşmanı mı sıkıştırdı seni? Sinirli hesap soruşum ve Para'a taktığı lakap bir an komiğime gitti, kıkırdadım.

 

"Yani onla da karşılaştık ama diyeceğim başka bir şey. Benan'ın hani anlatmıştım ya kuzeni geldi diye. Paketi teslim etmeye gittiğimde onları bastım, sevişirken."

 

"Neee! Ananı avradını. Lan bu Pars'a nişanlı değil mi? Ee ne yaptılar ya?"

 

" Beni görmediler. Hemen indim aşağı sonra da Pars geldi zaten. Onla konuşurken Benan geldi gördü bizi. Attıldı nişanlısının kollarına."

 

" Vay orospu! Git başkasıyla yat sonra adamın kollarına at kendini." Karaca sansürsüz tepkisine yine kıkırdadım.

 

"Boşver onu şimdi. Bu paketi vermeye çalışma odasına çıktım ya tekrar, Pars'ın paketi sormadığını söylediğimde sorarsa Benan hanımın siparişi dememi söyledi. Bir de bu kuzeni birileri için oda tutmuş bir otelden, kral dairesi ve yanındaki daireleri ama kaç tane bilmiyorum. Benan susturdu hemen bu konuşmaya başlayınca. Bunlar bir iş çeviriyor olabilir. Paket ile bir ilgisi var ki onu kasaya koyarken söyledi Yücel." dediğimde kısa bir sessizlik oldu.

 

" Ben bir bakayım bir kaç gün içinde Yücel Saral adına oda tutulmuş mu?"

 

"Sen tüm tutulan isimlere bak Karaca, bunlar böyle gizli saklı iş yapıyorlarsa kendi ismini muhtemelen kullanmaz."

 

" Tamam bakacağım ben. Pakette ne var acaba?" sanki karşımda gibi dudaklarımı büzüp başımı iki yana sallayarak cevap verdim.

 

" Bilmiyorum, orta boy bir kutu. Bakalım ilerleyen zamanlarda öğrenebilirsem söylerim."

 

" Tamam canım. Sen nasılsın? O... Sana bir şey dedi mi? Yani Elena'yı daha önceden tanıyor olabilir demiştin yaa. Değişik davrandı mı sana? " kısa bir süre cevap vermedim.

 

" Karaca konuşmasak. Ben... Dillendirdikçe sanki duygularım daha dizginlenmez bir hal alıyor. Zaten..." diye sustuğum da sabırsızca devam etmem için son kelimemi söyledi.

 

" Zaten?"

 

" Boşver kardeşim. Ben iyiyim gerçekten daha iyi olacağım. Sen takma kafanı bana." dedim iyi çıktığına inandığım bir ses tonu ile. Karacayı bir şeye inandırmak çok zordu ama bunca yılın tanınmışlığı vardı aramızda. Konuşmanın bana iyi gelmediğini anlamış olacak ki uzatmadı.

 

" Nasıl takmayayım. Hayırlısı ile şu iş bir bitse vallahi koç keseceğim. Ya da ne koçu tosun devirecem vallahi." sözlerine sesli bir şekilde güldüm.

 

"Hadi inşallah bizim lehimize biter de görürüz tosun devridiğini. Karaca bir de şu kameralara erişimi halledebiliriz miyiz?" yine kısa bir süre sesslik oldu.

 

" Bir bakmak lazım nasıl bir sistemleri var. Bir de benim bir süre uzaktan erişimim için de süreye ihtiyacım olacak onu sağlayabilmeniz için o sürede ordan adamları nasıl uzak tutacaksınız? Şuan o riske girmeyelim derim. "

 

"Tamam bakalım. Kapatıyorum kardeşim yine görüşürüz ben aramadan arama sakın." diye uyardığımda kıkırdadı.

 

"Aman aman bir daha mı asla. Hadi öptüm balım." diye bir de sesli öpücük gönderdiğinde ben gülerek aynı onun gibi telefon mikrofonuyla sesli öpücük gönderdim. Telefonu kapatarak tekrar şarja taktım. Tavanla bakışmamız yatağımda da devam etti. Gözlerimin önünde kuyu karanlığında bir çift göz ile gözlerimi uykularıma kapattım.

 

*****

 

Sabah erkenden kalkıp çıktığım koşuda bir kez daha 'Hiiih' li bir karşılaşma yaşamamak adına gözlerim sürekli etrafımdaydı. Bir yanım onu delicesine görmek için çıldırırken diğer yanım ölün görsün diye içimden saydırmakla meşguldü.

 

Korunun derinliklerine doğru ilerlediğimde iyice yorulmuş hızımı düşürmüşken, karşıma çıkan küçük derenin hemen yanımdaki yan yatmış ağacın üstüne oturdum. Bir yandan dinlenip bir yandan da akan suya dalmışken arkamdan gelen adım sesleri başımı aniden o yöne çevirdiğimde onu gördüm.

 

Üzerinde soğuk havaya inat giydiği gri renk kısa kollu vücudunu saran tişörtü, altına giydiği siyah eşofman ile fazla dikkat çekiciydi. Çok koştuğu belli ki hafif kızarmış ve terlemiş yüzüne ve alnına ıslak saçları dökülmüştü.

 

"Merhaba." dedi yine dudağının sağ tarafı kıvrılmış şekilde gülümseyerek başını hafifçe eğdi. Gözüm oraya kaysa da toparladım. Biri bu adama böyle gülmemesi gerektiğini söylemeliydi. Çünkü kalbime cidden zarardı bu gülüşü.

 

"Merhaba Pars bey." dedim içimdeki düğün dernek kurmuş arsız kalbime inat daha düz bakarak.

 

"Yeni çıktın galiba yürüyüşe? " dedi. Sesinde gerçekten bir merak vardı.

 

Beklemiş miydi beni yani?

 

'Yapma bunu kendine! Unutma onun kim olduğunu! Diyen mantığıma gönlüm,' Ama merak etmiş, baksana nasıl da tatlı bakıyor. 'diyordu.

 

'Baktığı kişi Elena! Sana mı bakıyor?'dedi tüm acımasızlığı ile mantığım. Lal oldu gönül dilim.

 

İçimdeki savaşım dışarıdaki bu savaş bitene kadar devam edecekti. Galip her gün değişirken mağlup hep ben olacaktım. İki taraf da her muhaberede tüm kozlarını oynuyor beni kendi tarafına çekmeye çalışıyorken bu sefer mantığım beni çekmesine izin verdim. Doğru söylüyordu ilgiyle yaklaştığı kişi Elena'dan başkası değildi.

 

"Evet. Ben devam edeyim. Görüşmek üzere." diyerek başımı salladım. Sözlerimle kaşları anında çatılırken görmezden geldim. Tam yanından geçerken eli ile kolumu nazikçe tuttuğunda böyle bir tutuşu beklemediğimden şaşırsam da soğukkanlılığımı koruyarak yüzüne baktığımda meraklı bakışlarla ile gözlerime bakıyordu.

 

"Bir şey mi oldu?" dediğinde.

"Anlamadım." derken benim de kaşlarım çatılmıştı.

 

"Biz... Yani seninle aramızdaki buzları erittiğimizi düşünüyordum. Bilmeden bir şey..." dediğinde sözünü kestim. Sert bakışlarıma sert sesim eklendi.

 

"Ben genel olarak böyleyim Pars bey. Patronumun nişanlısı olarak size böyle bir duygu ve tavır içinde olmam bulunduğum konum itibari ile de uygun değil. Bir şey yapmadınız ama sınırlar... Sınırlar her zaman iyidir." dedim buz gibi bir sesle.

 

Cevabını beklemeden yüzüne bir kez dahi bakmadan arkamı döndüm hızlı adımlar ile oradan uzaklaştım. Arkamdan geliyor mu gelmiyor mu bir kez dahi dönüp bakmadım.

 

Gönlüm bana kırılmıştı ama yapacağım hiç bir şey yoktu. Gönlümü eğlemek için beni ben yapan tüm değerlerimi çiğneyip de bir sevdanın peşinden hele ki sonu mümkün olmayan bir sevdanın peşinden gitmek akıl karı bir şey değildi. Bu iş bittiğinde kendime biraz olsun saygım kalmasını istiyorsam kalbimin sesine kulaklarımı tıkayıp duymayacak, gerekirse onu söküp atacaktım.

 

'O zaman neden ağlıyorsun?' Dedi buruk sesi ile kırılmış kalbim.

 

Sertçe sildiğim gözlerimde nasibini aldı ama durmadı aktıkça aktı. Belli mesafelerde karşıma çıkan korumalara göz yaşlarımı göstermemek namına başımı yerden kaldırmadan tüm gücümle koştum. Eve geldiğimde nefes nefese girdiğim kapıyı kapatıp yaslanarak kendimi yere bıraktım.

 

"Ne olur durun artık. Her şey bu kadar üstüme gelirken siz bari durun olduğunuz yerde." diye fısıldadım göz yaşlarıma. Ne kadar süre geçti bilmiyorum sakinleştiğimde kendimi banyoya atıp hızlı bir duşun ardından bir şeyler atıştırıp çıktım evden.

 

Salim ile Yusuf'u görmemle yanlarına doğru ilerledim.

"Ne haber gençlik?" dememle bakışları beni buldu.

 

"Bekliyoruz öyle senden ne haber geç kaldın bu gün?" diye sorgulayan bakışlarla incelemeye başladı Yusuf beni. Önemsiz bir şeyden bahseder gibi ellerimi savurarak konuşmaya başladım.

 

"Yaa biraz koştum hazırlanmam falan sürdü işte. Var mı gelen giden?" diye konuyu değiştirdim.

 

"Yok biz geldiğimizden beri." Salim kaşlarını çatarak daha dikkatli yüzüme bakıp konuşmaya devam etti.

 

"Sen iyi misin? Solgun görünüyorsun." dudaklarımı büzüp ellerim ile yüzüme dokundum.

 

"Bilmem öyle mi görünüyorum. Sabah serindi az üşüttüm mü acaba?" diye salağa yattım bu kez.

 

"Dikkat et kendine reis, sen bize lazımsın." diye omuzumu pat patladı Yusuf gülerek. Yine ayarı kaçırmış omuzumu çökertmişti ayı. Acı ile geri çekilip ben de onun omzuna vurdum kuvvetlice. Bu sefer de o, acı ile yüzünü buruşturup elini omzuna atıp sıvazlayarark ağlar bir sesle konuştu.

 

"Ananı avradını. O neydi lan? Betondan mı elin?" demesine kıkırdadım.

 

"İyi oldu sana kaçtır çökertiyosun omzumu, hadi ben kaçar bakayım içeriye." der demez döndüm arkamı onlara. İçeriye girdiğimde Benan ve Yücel çok yakın bir şekilde yan yana oturuyorlardı. Onları görmem ile başımı eğip boğazını temizler gibi bir ses çıkardığımda ikili ayrıldı hemen.

 

"Gel Elena." dediğinde yanına doğru adımladım.

 

" Günaydın efendim, bir isteğiniz var mı?" dediğimde gülümseyerek cevapladı. Keyfi yerindeydi belli ki.

 

"Yarım saate kadar çıkarız, araçları hazırlayın." dediğinden de başımı sallayarak, "Peki efendim." diyerek arkamı dönmem ile Pars ile karşı karşıya kaldım. Bir kaç saniye gözlerime tıpkı ilk günlerdeki gibi soğuk bakışlar atarak yanımda geçip Benan'ın tarafına doğru yürüdü.

 

"Günaydın sevgilim." diyerek cıvıldayan sesisini arka tarafından duymamla tüm sinir hücrelerim alev aldı yine, sinirle gözlerimi devirdim.

 

Sana ne! Sana ne! Sana ne!

 

Dayanamadım yönümü onlara çevirdiğimde yine ahtapot gibi kollarını Pars'ın boynuna dolamış bir Benan, ona hiç bir temasda bulunmayıp hemen geri çekilen bir Pars ve onları delici bakışları ile izleyen bir adet Yücel.

 

Pars'a hiç bakmıyordum ama görüş açıma olduğu için kendini hemen karşımdaki berjere attığını görebiliyordum. Benan ise bir şey demeden gidip Yücel'in yanındaki boşluğa oturdu. Az önceki cıvıl cıvıllığından eser kalmamıştı. İki kuzen kardeş kardeş oturuyorlardı!

 

Onlara baktığımı farkeden Yücel ile göz göze geldiğimizde gülümseyerek göz kırması ile ben soğuk bir gülümseme gönderdim kendisine. Benan'a dönerek,

 

"Benan hanım başka bir isteğiniz yoksa ben dışarıdayım, talimatlarınızı yerine getireyim." diyerek arkamı dönecekken ismimle seslenmesi ile yönümü ona döndüm.

 

Hemen sağ tarafımda karşımdaki adamın bakışlarının ağırlığı üzerimdeydi

 

"Yarın Andrei gelecekmiş bu gün görüştük. Bizi de ziyaret edecek." sözlerini başımı sallayarak onayladım.

 

"Evet efendim, geçen aradığında söylemişti." sözlerim üzerine yüzüne munzurca bir gülümseme peydah oldu. Hoşuma gitmeyen bir ima ile konuşmaya devam etti.

 

"Yaa gecenin bir yarısı aramalar falan. Siz düşündüğümden de yakınmışsınız." diye gülerek takılmasına benden reaksiyon alamasa da devam etti.

 

"Valla yarın iki gün sonra özledim, gönder benim korumamı derse göndermem seni ha dedi! " Düz bakışlarımı diktiğim gözlerine bakarken yine ifadesiz bir ses tonu ile cevap verdim.

 

"Daha öncede söylemiştim, bay Yumkin söz konusu dostları olduğunda oldukça fedakar ve cömerttir. Böyle bir isteği olacağını zannetmiyorum." dediğimde kafasını salladı siz var ya der gibi. İmalarına ayrı hemen sağımdaki adamın beni yanlış anlayacak olmasına ayrı canım sıkılıyordu.

 

Boşver anlasın, anlasın ki tehlikeli sular da oynamasın pis zampara.

 

"Valla her aradığında mutlaka sana konu geliyor. Bilemicem." dudaklarını büzüp kollarını bağladı göğsünde. Şeytan diyor çarp bir tane ağzına. Yalandan bir gülümseme ile,

 

"Başka bir isteğiniz yoksa ben geçiyorum Efendim" dediğimde yine başını iki sallayarak cevap verdi.

 

"Yok şimdilik." dediğin de başımla selam verip arkamı döndüğümde adımı seslenmesiyle duraksadım yine gözlerimi devirip içimden ya sabır çekerek döndüm ona. Benan hanımefendinin de bir konuşası vardı sormayın gitsin. Odadaki iki adam ise bizi dinliyor müdahil olmuyorlardı. Yüzüne bir kez dahi dönüp bakmaktan imtina ettiğim adamın bakışları ile bakışlarımın buluşması an meselesiydi.

 

"Buyrun Benan hanım." dedim düz tutmaya çalıştığım ifademle.

 

"Mutfağa Andrei'in sevdiği yemekler ile ilgili bilgi ver çıkmadan, geldiğinde akşam yemeğinde misafirimiz olacak. Çocuklar eksik malzeme varsa tedarik etsinler hemen." başımı sallayarak onayladım onu.

 

"Peki efendim." dedim. Arkamı dönerken bakışlarımızın buluşması ne yazık ki kaçınılmaz olmuştu. Çatılı kaşları delici bakışları ile gözlerini dikmiş bana bakıyordu. Tıpkı ilk günlerdeki gibi... Ama biraz farklı olarak öfke de vardı bu bakışlarda. Bir kaç saniye daldığım kuyulardan zorla çekebildim bakışlarımı, sadece başımla selam verip çıktım odadan. Kendimi dışarıya atar atmaz derin bir nefes alıp verdim.

 

Dışarıya çıktığımda hemen Karaca'ya Andrei'in sevdiği yemekler ile ilgili bilgi vermesini istediğim mesaj attıktan sonra çocukların yanına geçtim.

 

"Benan hanım yarım saate kalmadan çıkacak hazırlanın." dediğimde ikisi de ayrıldı yanımdan. Karaca'dan gelen mesajla ben de mutfağa doğru ilerledim.

 

İçeri girdiğimde oturmuş kahve içen hanımlara yaklaştığımda, Seher hanım yine tüm sevecenliği ile beni de davet etti.

 

"Gel kızım buyur sana da yapalım hemen." dediğinde ondaki pozitif enerji bana da geçmişti. Gülümseyerek teşekkür ettim ve yarın ki misafirimiz için yapılacak menüyü söyledim.

 

"Elena kızım dur az. Nasıl tutayım ben aklımda? Sena kalk sen şu defteri getir bakalım." dediğinde Sena denilen kız kalkıp defteri getirip Seher hanıma verdi. Seher hanım dediğim yemekleri tek tek not alarak altına da malzeme listesi çıkardı hemen.

 

"Ben bunları aldırırım bu gün çocuklara." dedi gülerek.

 

"Tamamdır ben çıkıyorum, size iyi çalışmalar." dedim hepsine bakarak.

 

"Hadi Allah'a emanet." demesiyle ben de mutfaktan çıkmıştım. Yükselen güneş ile hava da iyiden iyiye ısınmış hafif bir bahar serinliği insanın yüzüne vuruyordu. Ayaklarım yine beni bir çok anıma şahit olan göl kenarına götürdü. Güneş hüzmelerinin göl üzerindeki dansı insana görsel bir şölen sunuyordu. Hiç bir şey düşünmeden kaygısız, telaşesiz şu anda kalmak... Kafamda devamlı ötelediğim düşüncelerbir yandan canlı kanlı düşünce sebeplerimin sürekli karşımda olması diğer yandan... Onun çoktan beri aşina olduğum yakınlığı özlem ile kavrulan yüreğime yağmur olmuştu. Ama ben yanmayı yağmura tercih etmiştim.

 

"Dikkatimi çekti çok sık geliyorsun buraya sen."

 

Yanımda belirdiği gibi konuşan adam ile bir anda irkilsem kısa bir bakış atıp tekrar gözlerimi göle dikerek ifadesiz sesimle cevap verdim.

 

"Su... Her zaman iyi gelir insana. Burası bana iyi geliyor." dedim.

 

"Diyorsun... Arada bende bakayım belki çektiğim aşk acısına iyi gelir."dediğinde kaşlarım çatılı halde ona baktım. O ise mavi gözlerini göle dikmiş yüzüme bakmıyordu.

 

" Bizi gördüğünü biliyorum Elena." dediğinde kocaman açılan gözlerime ağzımda eklendi. Ama yine de anlamamazlığa vererek,

 

" Neyden bahsediyorsunuz anlamadım?" gölden çektiği bakışlarını gözlerime dikti.

 

"Hadi ama? Bizi gördüğünü biliyorum. Emin olmak için kameralara da baktım." gözlerimi kapattım sıkıntılı bir nefes çıktı ağzımdan.

 

"Ben..." diye başladığım cümlemi elini kaldırarak kesti.

 

"Bir şey söylemene gerek yok. Aslında umrumda da değil birilerinin öğrenmesi. Ama ne zoruma gider biliyor musun? Aşık olduğum kadının beni sadece arada kendini tatmin etmek için kullanmasına birilerin şahit olması... Ne kadar da zavallıca değil mi? Buna bile razı olan aciz pisliğin tekiyim." karşımdaki adama bir an içim acısa da ifadesiz şekilde durmayı başarmıştım.

 

Bir görevde en riskli şeylerden biriydi karşı taraf ile gönül bağının kurulması. Pars yeterince zaten kalbime zararken bir de bir arkadaş edinmek en son isteyeceğim şeydi.

 

"Bunları bana neden anlatıyorsunuz?"

 

Omzunu indirip kaldırıp elleri ceplerinde göle doğru döndü tekrar. Bir süre aramızda olan sessizliği yine onun sesi bozdu.

 

"Hazır biri öğrenince içimi dökeyim dedim" dediğinde acı bir gülümseme kaçtı dudaklarından.

 

"Aramızda kalcağından emin olabilirim herhalde?" dedi tekrar bana döndüğünde ben de gölden çektiğim bakışlarımı onun gözlerine diktim güven verdiğine inandığım bir bakış ile.

 

Yaani bir tek bizim birim öğrenir sadece...

 

"Emin olabilirsiniz." dediğimde beklemediğim bir anda elini koluma atarak yönümüzü konağa doğru çevirerek yürümeye başladı.

 

"Aslında az biraz insancıl olsan seninle süper bir ikili olurduk." Başımı iki yana sallayarak güldüm sözlerine.

 

Kolunun altından çıkıp başımı kaldırdığımda hem Pars hem Benan kaşları çatık halde arabaların hemen önünde bize bakıyorlardı.

 

Pars'ın gözündeki öfke bu mesafeden bile hissediliyor, gözlerinden alev çıkıyordu adeta. Bakışlarımı zorlukla ondan çektiğimde Benan'a baktım o ise düşünceli gözler ile Yücel'e dikmişti bakışlarını.

 

Pars hızlı bir şekilde en öndeki arabaya geçtiğinde Benan hala olduğu yerde durmuş bizi bekliyor gibiydi. Aramızdaki mesafe kapandığında ise soğuk bakışlar ile bana dönerek,

 

"Elena, senin gelmene gerek yok, hazırlıkları ilgilenirsin. Eksik istemiyorum." dediğinde hemen arkasındaki Yusuf'la bir kaç saniye buluştu bakışlarımız. O da anlamaya çalışıyor gibi dikkatle bize bakıyordu.

 

İçimden dolup taşan öfkemin aksine ifadesiz tuttuğum yüzümle başımı sallayarak,

 

"Peki efendim." dedim yalnızca. Yücel'e bir bakış atıp hemen önündeki araca bindiğinde Yücel de bana göz kırpıp hemen onun yanına bindi. Araçlar uzaklaşırken arkalarından gözlerim öfkeden seğirerek bakıyordum.Yalan yere Benan hanımdan kırmızı kartı yemiştik. Neyse ki Salim ile Yusuf gitmişlerdi...

 

Pars'ın bakışları geldi gözlerimin önüne. Beni olmadığım biri gibi düşünmesi, bana öyle bakması içimde bir yerleri acıtıyordu. Arabalar gözden kaybolana kadar bakışlarım yola kilitlenmiş öylece kaldım. Son arabada kaybolduğunda gözlerimi sinirle kapatıp derince bir nefes alarak biraz olsun sakinleştiğimde eve doğru ilerledim.

 

Akşama kadar biraz evde biraz mutfakta biraz gölün kenarında derken bir şekilde vakit geçirmiştim. Şimdi ise Salim'i mesajı ile gelmek üzere olduklarını öğrendiğim araçları bekliyordum.

 

Çok sürmeden yaklaşan araçlar ile ben de konağın önümdeki merdivenlerden aşağıya inerek karşıladım onları. İlk çıkan Pars alelade attığı bir bakış ile yanımdan hiç bir şey söylemeden içeriye doğru ilerledi. Bir bakışına muhtaç kalbim acı ile kasıldı. Gözlerimi hızlı hızlı kırpıştırarak önüme düşürdüm bakışlarımı.

 

İstediğin bu değil mi? O halde niye kırılıyorsun?

 

Benan'ın sesli gülüşü ile bakışlarımı yerden kaldırdım ve bana doğru gelen çifte baktım. Sabah ki buzları eritmiş olmalılar ki kol kolaydılar.

 

"Hoş geldiniz efendim." dediğimde içten bir gülümseme ile karşılık verdi, sabah ki soğuk tavırlarından eser yoktu.

 

"Hoş bulduk Elenacım. Hazırlıklar ne alemde öğlenden sonra geliyor Andrei."

 

"Bir çok şey tamam efendim."

 

"İyi bakalım hadi iyi akşamlar. Gidebilirsiniz." dediğinde başımı sallamakla yetindim.

 

Onlar kol kola eve geçerken Yusuf ile Salim'e bir bakış atarak evimi işaret ettim. Hızlı adımlar ile eve geçtiğimde çok sürmeden Salim ile Yusuf da geldi.

 

"Hoş geldiniz beyler? Başlarını sallayarak içeriye geçtiler.

 

"Ee var mı bir şeyler?" dediğimde olumsuz bir bakış atan Salim,

 

"Ben şirketin girişinde, Yusuf araba çevresinde bekledi." dedi ve sıkıntılı bir ses ile devam etti

 

"Yani büyük bir şirket, giren çıkanın haddi hesabı yok. En azından kata çıkmış olsaydık bir şeyler yakalardık." dediğinde dudaklarımı büzerek,

 

"Kahve?" dediğimde anlamsız bakışlar ile baktılar.

 

"Ee bir şey yokmuş bir kahve ikram edeyim dedim." diyerek kahve makinesinin başına giderek düğmesine bastım. Kısa sürede hazırladığım kahvelerle çocukların karşısına geçtim.

 

"Öğlenden sorma Andrei geliyor. Dua edelim bir falsomuz olmasın." dediğimde Yusuf kahvesinden bir yudum alarak konuşmaya başladı.

 

"Kürşat müdür onu, dersine çalıştırmıştır merak etmeyin. Biz falso vermeyelim de. Ne kadar kalacak?" diye sorduğunda dudaklarımı büzüp omzumu kaldırıp indirdim.

 

"Bilmiyorum ki. Akşam yemeğine kalacak ama gece misafir edecekler mi bilmiyorum. Demedi nalet kadın bir şey." sözlerime güler kıkırdayan Yusuf,

 

"Sabah niye götürmedi bu kadın seni?"

 

"Sıkı durun bomba haber geliyor. Bu kuzeni varya Yücel ben onları iş üzerinde bastım." dediğimde iki arkadaşımın da hayvan gibi tepkisi ile inledi ev.

 

"Ha siktir!"

 

"Ananı avradını!"

 

"Yaa işte bu iki kuzen işi pişirmiş, sabah da Yücel yanıma geldi onları gördüğümü görmüş. Biraz konuştuk, Benan bizi görünce kıskandı mı ne direk kırmızı kartı verdi bana."

 

"Valla tek kıskanan o değil söyleyim." dedi düşünceli düşünceli konuşan Salim.

 

"Pars değil mi? Kızım bir bakışı vardı size Yücel ile gelirken. Dikkat et Esra! Bak bu Pars'ın Elena ile ilgili bir münasebeti vardı belli ki! Öldürecek gibi size bakıyordu." Yusuf'un her bir kelimesi yüreğime ok misali saplanıyor içimdekş ruhuma can çekiştiriyordu . Bir yorum yapmadım, yapamadım.... Sadece ciddi bir yüz ifadesi ile başımı salladım.

 

Çocuklar gittikten sonra da ben de çok oyalanmadan kendimi yatağa attım. Yarın zor bir gün olacaktı ve en ufak hata geri dönüşü olmayan bir yola sokabilirdi bizi.

Gözlerimi kapadım sıkıntı ile bir nefes bıraktım havaya. Her şeyin bu kadar zor olması her an tetikte olmak bir de onun varlığı... Şu bir ay da sanki 10 yıl yaşlanmış gibi bir ruh hali içindeydim. Bir yanım her şeyin bittiği o günü yaşamayı deli gibi isterken bir yanım o gün hiç gelmesin diyordu. İki türlü de yanan bendim.

 

*****

 

Andrei'in yakınlaşan konvoyunun görüş açımıza girmesi ile karşılama ekibi olarak teyazakkuza geçmiş bir vaziyette bekliyorduk. Çok heyacanlıydım ve heyacanımı bastırmak adına aldığım sık nefesler bir nebze işe yarasa da bizi neyin beklediğini bilememekden dolayı tam anlamıyla rahat olamıyorum.

 

Çocuklara baktığımda onların da gözlerinde aynı ifade ile yola baktıklarını görmem ile ben de gözlerimi tekrar bize bir hayli yaklaşan arabalara çevirdim. O esnada arkamızda kalan konağın kapısı açıldı ve içeriden Benan ve Yücel çıktı. Arabalar tam konağın önünde durduğunda önce korumalar indi, sonrasında şoför inerek Andrei'in ineceği taraftan kapıyı açtı.

 

Daha önce Kürşat müdürün toplantı da fotoğraflarını gösterdiği adam canlı kanlı karşımızdaydı. Hafif kırlaşmış saçlarına nazaran spor yaptığını gösteren diri şekilli bir vücuduyla oldukça heybetli görünüyordu. Gözündeki gözlüğü havalı bir şekilde çıkararak etrafa bir bakış attığında bakışları benim üzerimde durduğunda dudağında sinir bozucu bir gülümse ile bir kaç saniye baktı.

 

Hemen yanımdan koşarak kollarını boynuna saran Benan girdi devreye.

"Andrei! Hoş geldin." diyerek geri çekildi. Yüzünde çapkın bir gülümseyiş ile,

 

"Çok hoş buldum sevgili Benan. Böyle kapılarda karşılanacağımı bilseydim çok önce gelirdim." dediğinde gülerek gözlerini devirdi Benan.

 

"Hoş geldin Andrei." dedi Yücel de yanımdan geçerek elini uzattı tokalaşmak için.

 

"Hoş bulduk Yücel." dedi daha resmi şekilde.

 

"Hadi içeri geçelim." diyen Benan, Andrei'in koluna girerek kendi ile beraber yürütmeye başladı. Bana yaklaştıklarında Andrei duraksadı ve yine yüzündeki o değişik gülümseyiş ile bana baktığında ben de patronu gelmiş bir çalışan mutluluğu ile gülümsedim gözlerinin içine bakarak.

 

"Hoş geldiniz Bay Yumkin." dedim sevinçli ve heyacanlı çıkmasını umduğum bir sesle.

 

"Elena... Seni böyle karşımda görmek... Özlemişim." demesiyle bakışlarım bir an hemen yanındaki Benan'a kaydı. Yüzünde yine o imalı gülümseyiş ile bakıyordu bana. Gözlerimi devirip kaşlarımı çatmamak için zor tutuyordum kendimi.

 

"Teşekkür ederim efendim."dedim başımı hafifçe sallayarak daha sakin bir sesle. Yüzüme bir kaç saniyeden uzunca bir süre baktıktan sonra Benan'ın onu tekrar konağın kapısına doğru götürmesine izin verdi. Bakışları hiç hoşuma gitmemişti. Sanki her an oyunumuzu ortaya serecek şekilde attığı garip bakışları Allah'tan Benan farklı bir manaya çekiyordu.

 

Arkalarından bakarken bir an gidip gitmemek arasında kalsam da Andrei'e güvenmediğim için el mecbur peşlerine takıldım.

 

İçeri geçtiğimde salondaki koltuklara oturmuşlardı çoktan. Ben de hemen kapının yanındaki duvarın önünde yönüm onlara doğru durmaya başladım.

 

"Ee nasıldı yolculuk, şimdi mi indin?" dediğinde Andrei üzerinde sanki bir toz var gibi elinin tersi ile dizini sirkeledi.

 

"Dün akşam geldim Benan."

 

"Öyle mi? Niyetim seni misafir etmekti tıpkı eski günlerdeki gibi." dedi Benan üzgün bir sesle.

 

"Teşekkür ederim Benan, öyle gerekti. Başka görüşmelerim de olacağı için Zekeriyaköydeki evi hazırlattım." dediğinde dudaklarını büzdü Benan.

 

"İyi bakalım, ne kadar kalacaksın peki?"

 

"İki gün kalacağım şimdilik bakalım uzamazsa işlerim." dedi bakışları yine beni bulduğunda hemen yanımdaki kapıdan odaya giren Pars ile tüm bakışlar ona döndü.

 

"Hoş geldin Andrei." Pars'ın sanki Andrei'in geldiğinden hoşnut olmamış sesini Andrei de hissetmiş olacak ki aynı onun gibi soğuk bir sesle ve sert bakışları ile Pars'a cevap verdi.

 

"Hoş bulduk... Pars..." Andrei'in, Macit'in atmış olduğu kazık için, yine Macit'in sağ kolu olan adama da kinli olması olası bir durumdu. Tabi Pars da doğal olarak Macit'ten sonra bu adamı olası bir tehlike gördüğü için etrafında görmek istemiyor olabilirdi. Aralarındaki bu soğuk durumu kendimce yorumluyor mantıklı sebepler arıyordum.

 

Ortamdaki gerginliği herkes gibi hisseden Benan hemen havayı dağıtmaya çalıştı.

 

"Bir şeyler içer misin Andrei?"

 

"Güzel sert bir içkin varsa alırım." dediğinde Benan gülümseyerek bara doğru ilerledi. Kendi elleri ile içkiler hazırlarken bir yandan konuşuyordu.

 

"Tam sana göre bir şeyim var." dedikten sonra bana seslendi.

 

"Elenacım, servis yapar mısın?" bulunduğum yerden hızlı bir şekilde mini barın olduğu alana ilerleyip Benan'ın hazırladığı içkileri alıp arkamda kalan koltuklara doğru ilerledim. Önce Andrei uzattım kadehi.

 

"Buyrun efendim." dediğimde bakışlarım gözlerine tırmandı. Eline aldığı içkiyi gözlerime bakarak bir anda tepesine dikmesi ile ben de boş bulanarak kaşlarımı havalandırdım. Ama o bir dakika gözlerini gözlerimden ayırmıyordu. Sinirlerimi bozmaya başlamıştı bu garip tavırları. Her an birileri bir şeyden süphenelebilir şimdi olmasa da sonrasında büyük sıkıntılar yaşayabilirdik.

 

Dayan Esra dayan...

 

"Elena..." diyerek sustuğunda doğrularak adımla seslenmesini dikkate almadan konuşmaya başladım,

 

"Bir tane daha ister misiniz efendim?" gözlerini gözlerime dikmiş öyle bakarken sakin kalmak oldukça zordu.

 

"Teşekkür ederim.... Elena..." başımı usulca sallayıp bir şey demeden bu anlamsız bakışmayı sonlandırarak hemen yakınımdaki Yücel'e uzattım elimdeki içkilerden.

 

"Sağol Elenacım." diyerek göz kırparak aldı. Son kalan içkiyi ise sol arkamdaki berjerde oturan adama vermek için ona doğru yöneldiğimde onun bakışları hemen arkamdaki Andrei'in üzerindeydi.

 

"Buyrun Pars bey." dediğimde bakışları yüzümü buldu bir kaç saniye bir şeyler arıyor gibi yüzüme baktı. Sonrasında ise bir şey demeden içki kadehini alarak hemen yanındaki sehpaya bıraktı.

 

Andrei'in garip hareketleri Pars'ın şüphesini çekmişti belli ki. Derin bir nefes alarak mini bara ilerleyerek elimdeki tepsiyi oradaki masanın üzerine bırakıp her zamanki beklediğim yere geçtim.

 

"Ee nasıl gidiyor işler? Ateşler ile bir iş içine girmişsin." Benan'ın sözleri ile bana kısa bir bakış atan Andrei boğazını temizler gibi bir ses çıkardı.

 

"O iş iptal." diyerek kestirip attı. Benan bilmiyordu ama o odada bir polisin onları dinlediğini çok iyi bildiğinden rahatsız olmuştu.

 

"Hadi yaa! Her yerde konuşuyo Tahsin Ateş." Başını kütletir gibi bir sağına bir soluna çevirdi. Benan'ın Ateş konusunu uzatmasına sinirleniyor gibiydi.

 

"İnanma... Öyle her duyduğuna...." dedi her kelimesindeki tehdit ve sinir hissediliyordu.

 

"Siz naptınız italyanlar ile hala sevkiyatı yapmamışsınız." diye devam ettiğinde bu sefer sıkıntı ile Benan ofladı.

 

"Şehmus'un işleri, bakalım bekliyoruz." dedi o da kısa keserek.

 

"Ee çok becerikli Pars bey hallediversin." dedi bakışları Pars'a dönerken. Pars ise delici bakışlar ile ona bakarken tehlikeli bir gülüş belirdi dudaklarında.

 

"Beni bu kadar iyi tanıman ne kadar güzel Andrei."dedi dalga geçer gibi. Kaşları havalandı onun da yüzünde aynı tehlikeli gülüş vardı.

 

"Seni iyi tanıyacak kadar mazimiz oldu. Kötü bir mazi..." Ortamın gerginliği, yine gerginlik savar Benan'ın kendini ortaya atarak dağıtmaya çalışması ile az da olsa dağıldı. .

 

"Akşam yemeğe kalacaksın değil mi? Senin için sevdiğin yemekleri yaptırdım. Elena özel ilgilendi." dedi bana pis pis gülümseyerek. Andrei'in gözleri beni buldu.

 

"Öyle mi? Elbette kalmayı çok isterim." gülümseyerek karşılık verdiğimde gözlerim yine solumda kalan adamı buldu. Yüzündeki sert ifadesi ile bana bakıyordu.

 

Bakışlarımı zorlukla ondan çektiğimde Benan hazırlıkları kontrol etmem için mutfağa göndermişti beni.

 

Akşam yemeğinde ise bir kaç saat öncesi olan gergin hava yoktu. Benan, Andrei ve Yücel aralarında sohbet ederken Pars sessiz bir şekilde önündeki yemekle ilgileniyordu. Ben ise uzak bir köşede dikkatli bir şekilde onları dinliyordum.

 

Pars ile Andrei arasında düşündüğüm gibi bir bir mevzu vardı ki çok muhatap olmuyorlar ama Pars sanki düşmanını kendine yakın tutmak ister gibi bırakıp gitmiyordu da. Andrei ise sık sık o rahatsız edici bakışlarını üzerime düşürüyor sanki her an konuşacak gibi beni geriyordu.

 

"Benan izin verirsen yarın akşam Elena ile bir yemek yemek istiyorum." ismimi duymamla bakışlarım Andrei'in yüzüne çıktı. Dudağının sağ tarafı kıvrılmış şekilde yüzündeki tehlikeli gülüş bana baksa da Benan'ın cevabını bekliyordu. Bakışlarım Benan'a döndüğünde gülümseyerek cevap verdi.

 

"Aa tabi ki! Benim için bir mahsuru yok Elena." dediğinde karşımdaki adamın yüzündeki gülümsemesi büyüdü hemen önündeki şaraptan büyük bir yudum aldı.

 

"Teşekkür ederim efendim." demekle yetidim ben de sadece. Pars'ın bakışlarını üzerimde hissediyordum ama bakamıyordum.

 

Saatin bir hayli ilerlemesinden ötürü hepimiz kapı önünde Andrei uğurluyorduk. Pars bile bu uğurlama seramonisine katılmıştı.. Benan yine Andrei'in boynuna sıkıca doladığı kollarıyla samimi bir şekilde veda ederken, Yücel tokalaşmakla yetindi.

 

Pars ise hemen kapının önünde merdivenlerden inme tenezzülüne bile girmeden uzaktan elleri ceplerinde Andrei'in gidişini izliyordu. Andrei'in ona soğuk bakışlar ile başını sallayarak verdiği selamı o da aynı soğuk bakışlar ile başını sallayarak cevapladı.

 

Herkesle vedalaşan Andrei benim önüme geldiğinde beklemediğim bir şey yaparak beni kollarının arasına aldı. Ellerim ilk baş havada kalsa da benim de ona karşılık vermem gerekiyordu. Yavaşca kollarımı kaldırarak tutundum ondan istemeye istemeye.

 

"Kendine iyi bak.... Elena..." diyerek saçlarıma doğru fısıldar gibi konuşması ile tüm tüylerim diken diken olmuştu. Kendimi geri çektiğimde tüm yüzümde dolaşan bakışları ile devam etti

 

"Yarın görüşürüz."

 

"Görüşürüz efendim." demekle yetindim sadece. Arabasına bindiğinde korumaları da kendi araçlarına binmişti. Hızlı uzaklaşan konvoyun ardından arkamı döndüğüm de Benan'ın yüzündeki o pis imalı gülümseyişe Yücel 'in gülümsemesi de katılmıştı. Onların bu imalarından gözlerimi çektiğimde ise bir çift kuyu gözün radarına çoktan girmişti bakışlarım.

 

Çatılı kaşlarının altındaki gözlerinde olan hiddeti hissetmemek imakansızdı. Öyle sinirli bakıyordu ki olduğum yerde sinip kalmıştım. Sonra bir hışımla ile arkasını dönerek içeriye girdi. Benan ile Yücel de arkasından içeriye girdiğinde ise ben de ayrılmadan önce son kez görünmek için istemeye istemeye içeriye doğru yürüdüm.

 

Salona girdiğimde Benan ile Yücel koltukta oturuyor, Pars ise eller ceplerinde ayakta dışarıdaki karanlığa doğru bakıyordu.

 

"Benan hanım ben geçiyorum bir isteğiniz yoksa?" dediğimde başını iki yana sallayarak güldü.

 

"Yok Elenacım. Yarın akşam izinlisin. Hatta gece de gelme belki akşamı uzatmak istersin eski patronunla." gülerek söylediği cümleyle şaşkın bir şekilde bakakaldım Benan'a. Herkesi kendisi gibi zannettiği için olsa gerek beni de her önüne gelenle yatan biri gibi düşünüyordu. Hızlı hızlı gözlerimi kırpıştırarak bir kaç saniye sakinleşmeye çalıştım. Benan bozulduğumu anlasa da çok umursamadı. Bakışlarım bir an arkası dönük adama kaydı. Cama yansıyan görüntüsünden gerilen sırt kaslarından ne kadar sinirli olduğu belli oluyordu.

 

"Gerek yok efendim akşam yemekten sonra döneceğim. İyi geceler." diyerek arkamı dönüp cevabını beklemeden çıktım. Şu an haddinden fazla öfkeliydim. Andrei'e ayrı Benan'a ayrı Pars'a ayrı... Hatta en çok Elena'ya sinirliydim.

 

Hızlı adımlar ile eve doğru ilerledim. Karaca'ya arayıp malumat vermem gerekiyordu ama onunla bile konuşacak kafada değildim. Kendimi duşa atıp serin suyun altında sakinleşmeye çalıştım.

Banyodan çıktıktan sonra çok oyalanmadan kendimi yatağıma attım. Kafamda dönen düşünceler yüzünden zor da olsa uyuyakalabilmiştim bir süre sonra.

 

***** 

 

Arabamı park ettiğimde Andrei ile bulaşacağımız yere gelmiştim. Üzerimde bu lüks restoranta yakışmayacak şekilde siyah kazak siyah pantolon vardı. Ayağımdaki asker postaları benzeri botlar üzerimdeki mont ile de zariflikten bir hayli uzaktım.

 

Arabadan indiğimde bana doğru gelen valeye anahtarımı verip içeriye doğru ilerledim. Girişte beni bekleyen görevli hemen montumu alarak arkadaki portmantoya astı.

 

"Buyrun efendim, bay Yumkin sizi bekliyor." dediğinde o önde ben arkasından ilerledik içeriye doğru.

 

Restorant müşteri anlamında bomboştu ama yer yer konumlanmış korumalar ile kalabalık görünüyordu. Denize yakın masada elindeki şarabı yudumlayan Andrei'in delici bakışları eşliğinde masaya doğru ilerledim. Önümdeki adam beni bırakarak gerisin geri döndüğünde ben de yaklaşmıştım iyice.

 

Andrei ayağa kalkarak karşıladı beni. Kollarının arasına alıp dün yaptığı gibi sarılacağı vakit bir adım geri durarak sert bakışlarım ile yüzüne baktım. Kaşlarını kaldırarak sinir bozucu gülüşü ile gülmeye başladı.

 

"Tamam."dedi ellerini kaldırdı ve masaya oturmam için eliyle gösterdi.

 

" Buyur bakalım... Elena..." masaya oturduğumda hemen konuşan ya başladım.

 

"Çok kalmayacağım ne söyleyeceksen söyle." dediğimde kahkaha attıktan sonra muzip bir şekilde gülümseyerek yüzüme baktı.

 

"Bir yemek sadece... Elena...Ben seni beklemeden siparişleri vermiştim zaten. Et seviyorsun değil mi?"

 

Başımı sallamakla yetindim. Çok sürmeden siparişlerimiz geldi. Garson önümdeki kadehe şarabı koyacakken elim ile onu durdurdum.

 

"Ben içmeyeceğim teşekkür ederim."dediğimde Andrei elindeki kadehi göstererek gülümsedi.

 

" Pişman olursun. " gözlerimi devirerek ona cevap vermeden garsona döndüm.

 

"Ben bir su alayım lütfen. " dediğimde garson yanımızdan ayrıldıktan kısa bir süre sonra su ile gelip önümdeki kadehi doldurdu. Karşımda çoktan yemeğine başlayan adam her lokmasını ağzına attığında değişik bakışlarını yüzüme sabitliyordu. Ne yapmaya çalıştığını anlamasam da şimdilik sormayacak bekleyecektim.

 

Elime aldığım çatal bıçakla önümdeki eti kesmeye başladım. İştahım hiç yoktu ama gerçekten lezzetli görünüyordu. Ağzıma aldığım lokma, görüntüsünün hakkını verecek kadar lezzetliydi doğrusu. Bir kaç lokma daha almıştım ki Andrei'in sesi ile duraksadım.

 

"Elena'yı gerçekten tanıyan biri senin o olmadığını kolayca anlardı." Sözleriyle başımı önümdeki yemeğimden kaldırıp ona baktığımda yüzümün her bir yerinde gezinen bakışları ile devam etti.

 

"Bakışlarınız çok.. Çok başka. Onun bakışları buz gibiydi, insanı ürpertir buz kestirirdi. Ama senin bakışların yaşamı vaadediyor insana." Kaşlarım her bir kelimesi ile daha fazla çatılırken elimdeki çatal bıçağı sert bir şekilde önümdeki tabağa bıraktım. Çıkan ses boş olan mekanda yankılandı.

 

"Ne bu şimdi? Amacın ne? Buraya Benan'ın yanındaki emri vakinden dolayı geldim, haddini aşma Andrei." dediğimde ellerini havaya kaldırdı.

 

"Ah! Tamam sadece iltifat etmek istemiştim. Siz Türk kadınlarına güzel söz söylemeye gelmiyor hemen pençeleri çıkarıyorsunuz." Sert bakışlarımla düm düz bakarken o umursamadan kırmızı şarabından bir yudum aldı.

 

"Imm enfes, almak istemediğine emin misin?" cevap vermeden dümdüz bakmaya devam edince elindeki kadehi bıraktı ve kaşlarını çatarak gözlerimin içine yine o rahatsız edici bakışları ile bakarak devam etti.

 

"Elena nasıl öldü biliyor musun?" sorusuna cevap vermeyip ifadesiz bakışlar ile gözlerine bakmaya devam ettim, o ise şeytani bir şekilde gülerek sormuş olduğu soruya soğukkanlılıkla cevap verdi.

 

"Ben öldürdüm. Muhteşem bir sevişmeden sonra ellerimle boğarak." Kaşlarım duyduklarım ile çatıldığında o keyifle yaptığını anlatmaya devam etti.

 

"Nabzı ellerimde yavaş yavaş dururken aldığım hazzı sevişirken almadım inanır mısın? Nefesi kesilirken bile buz gibi bakmaya devam etti bana. Ah ne hoş bir manzaraydı! "

 

İşlediği cinayeti günlük hayattan normal bir olay gibi keyifle anlattıktan sonra eline aldığı çatal ve bıçakla yine keyifli bir şekilde etini yemeğe devam etti. Benimse olmayan iştahım çoktan kaçmıştı. İğrenç bir şeye bakar gibi yüzümü buruşturarak karşımdaki adama bakarken kendime engel olamadım.

 

"Sen... Sen ne çeşit bir psikopatsın? " sanki iltifat etmişim gibi gülümseyerek etinden aldığı bir parçayı ağzına attı. Etini yavaş yavaş çiğnerken gözlerini aldığı hazdan ötürü kapatarak başını salladı.

 

"Imm, aşçının maharetinden mi yoksa bana eşlik eden bu güzel bayanın bahşettiği manzaradan mı, çok lezzet aldığım bir yemek oldu."

 

Elindeki çatal ile önümde, kıyısından çok az yiyebildiğim yemeği işaret etti.

"Ama sen yemiyorsun. Beğenmediysen başka bir şey söyleyelim." Gözlerimi sinirle devirerek sandalyeme yaslanıp kollarımı bağladım göğsümde.

 

"İstemez, sana afiyet olsun doydum ben. " Soğuk ve sert sesimle cevap verdiğimde yalandan üzülür gibi dudaklarını büzdü.

 

"Ah ne kadar kabayım değil mi? Sofra adabı bilmez bir adam gibi neler konuştum sofrada. İştahın kaçtı tabi. Kusura bakmazsan ben devam edeyim pek bir hoşuma gitti." diyerek önündeki etten bir lokma daha kesip ağzına attı.

 

"Neden öldürdün Elena'yı, ihanet mi etti sana?" diye sorduğumda ağzındaki lokmayı çiğnemesi durdu sonra hızlıca önündeki şaraptan bir yudum alarak lokmasını yuttuktan bakışlarını gözlerime dikti.

 

"KGB ajanıymış. Tıpkı senin Benan'ın evine sızman gibi sızmış evime. Üç yıl... Tam üç yıl yanımda 2 yıldır da yatağımda olan kaltak benim her anımı sahiplerine okuyormuş meğer." Düz bakışlarla dinlediğim karşımdaki adamın, kendisine ihanet eden ajanı benimle birlikte yeniden hortlatmasını sorguluyordum kafamda.

 

"Hiç açık vermedi inanır mısın? Yatakta olduğu kadar ajanlıkta da becerikliymiş. Şans eseri elime geçirdiğim bir adamdan öğrendiğimde inanamadım. Yem attığımda bile içten içe yememesi için dua ettim ama o ne yazık ki oltaya geldi ve bedelini canıyla ödedi." İçten içe dua ettiğine göre belli ki düşündüğümden fazla değer vermiş olmalıydı bu kadına.

 

Şimdi bakışları, değişik tavırları anlam kazanmıştı. Karşımdaki adam, kaybettiği hatta öldürdüğü aşkını benimle yeniden diriltmişti.

 

"Bazen sevmek de yeterli olmuyor ha Andrei? Şanslıymış ki sevdiği kadını öldürecek kadar cani olan bir adamdan kurtulmuş." dedim alay içeren bir ses ile.

Konuşmamızın başından beri yüzündeki o alaycı ifade kaybolmuş öfke yerleşmişti yerine.

 

"İhanet Elena... Benim dünyamda ihanetin affı yoktur." ölüm gibi üşüten bir sesle.

 

"Peki benden ne istiyorsun? Üzgünüm ama sana Elenacılık oynayamayacağım. Hatta bu yemek şuan benim için bitmiş bulunuyor. Sana psikopat hayatında başarılar." diyerek önümdeki örtüyü masaya bırakıp ayaklandığımda o da ayaklandı ve kolumu tutarak beni durduğunda sinirle kolumu tutan eline düştü bakışlarım.

 

Dişlerimin arasında tıslar gibi tehditkar bir sesle konuşmaya başladım.

 

"Bırak şu kolumu." dediğimde şeytani bir şekilde güldü.

 

"Yemeğimiz daha bitmedi... Elena..." öfkeli tınısı ile beni korkutmaya çalıştığında kolumu daha sert bir şekilde pençelerini geçirmiş gibi tutuyordu.

 

Elinden kurtulup onun kafasını masaya yapıştırmam benim için zor olmazdı ama sonrasını da düşününce sakince bırakması için konuşmaya devam ettim.

 

"Andrei, bırak kolumu." Yüzünü yüzüme yaklaştırarak fısıltı ile konuşmaya başladı.

"Ben... Seni çok özledim... Elena..." dediğinde kaşlarım çatıldıkça çatıldı.

 

Tam o esnada kapıdaki hareketlilikle yüzüme yakın olan yüzü o tarafa döndü. Fırsattan istifade kendimi geri çektiğimde ben de hemen arkamı dönmüştüm. Karşımda bize öfke ile bakan Pars hemen arkasında ise adamları vardı.

 

 

 

Ohhh bee sonun da bitti. Valla 7000 kelimeye yaklaştı. Yaz yaz bitmedi ayol😎

 

En sevdiğiniz yer? Her yeri diyormuşsunuz😁

 

Yorumlarınızı bekliyorum. Siz yorum yaptıkça valla çok eğleniyorum. Yorumları okumak en büyük hobim olabilir. Ben sizi sevdindirdim siz de az beni sevindirin ay🫠

 

Şu Beğenmeyenleri de Allah bildiği gibi yapaın puu🫣

 

 

Loading...
0%