Yeni Üyelik
26.
Bölüm

25. Bölüm

@mislanet

MERHABA ÇİÇEKLERİM 🌸 BİZ GELDİK.

BEĞENMEYİ VE TABİ Kİ YORUM YAPMAYI KESİNLİKLE İHMAL ETMİYORUZ 😚

 

AY BİR DE BU GARİBANI NİYE TAKİP ETMİYORSUNUZ? ÖYLE KALMIŞIZ İKİ BASAMAKLI SAYILARDA 🫣

 

KEYİFLİ OKUMALAR DİLERİM 🥳

 

🌸 🌸 🌸 🌸 🌸 🌸

 

Hissettiğim yoğun acı ile gözlerimi zorlukla açabiliyordum. Üzerime eğilmiş Pars'ın titreyen elleri kanayan yere bastırdığım elime gitti. Elimi hafifçe kaldırıp yaraya baktığında bakışları bana döndü bir an sonra yeniden yaraya baktı inceler gibi. Sanki benim çektiğim acıyı kendi vücudunda hissediyor gibi acı ile bezeliydi ifadesi.

 

"S-sıyırmış." Yaramdan elini çekip doğruldu. Üzerindeki ceketi çıkarıp yaramın üzerine tampon olması için bastırdığında hissettiğim acı ile ağzımdan sesli bir inilti kaçtı. İrkilirek bana baktı acı dolu bir ifade ile.

 

O sırada hemen arkamızda duran arabanın tiz fren sesi yankılandı bahçede. Pars arkasına hızlı bir bakış attıktan sonra tekrar bana dönerek usulca beni kucağına alarak arabaya doğru hızlı ve dikkatli bir şekilde yürümeye başladığında bir an duraksadı arkada kalan Benan'a sinirli bir şekilde seslendi.

 

"Ne bekliyorsun orada? Acele et, geç şu arabaya." diyerek tekrar arabaya doğru yürümeye başladı. Başımın altında deli gibi atan kalbini, dudaklarından dökülen fısıltıları duyumsamamın uyuşturucu etkisi gözlerim kapanıyordu. Nafile bir çaba ile gözlerimi açmaya çalışsam da olmuyordu. Omzumdaki acı yerli yerinde duduruken yavaş yavaş uyuşmasını da hissediyordum.

 

Pars'ın göğüsüne iyice sokuldum medet umar gibi... Sanki evimde Mahir'in kollarındaymışım gibi... Rüyalarımdan duyumsadığım bu yakınlığı, bu kokuyu çok özlemiştim... Saçlarımın arasında varla yok arasında hissettiğim öpücük de hepten beni o özlem deryalarına sürüklemişti.

 

"Benan sen diğer taraftan bin." diye yüksek sesle bağıran Pars ile gözlerimi hafifçe araladım. Bakışlarımız birleştiğinde yüzündeki o acı çeken ifade kalbimde derin bir acı hissetririrken, "Özür dilerim." diye fısıldamama engel olamamıştım. Sözlerim üzerine ifadesi değişti. Kaşları derince çatılırken anlamaya çalışır gibi yüzüme baktı bir kaç saniye.

 

Benan'ın seslenmesi ile bakışlarını yüzümden çekip ona baktıktan sonra da dikkatli bir şekilde arabanın arka koltuğuna yatırdı beni. Başıma değen bacaklar ile hafif irkilerek acı ile inledim.

 

"T-tamam, sakin ol!" diye konuştu Pars ılımlı ve endişeli bir ses ile.

 

"Bunu buraya sıkıca bastır yeteri kadar kan kaybetti zaten." Sert sesi ile verdiği direktiflere, Benan cılız ve korkmuş sesi ile cevap verdi.

 

"T-tamam." elindeki ceketi daha sıkı bir şekilde yarama bastırdığında sesli bir inleme kaçtı dudaklarımdan yine.

 

"Ö-özür dilerim Elena. Bunu yapmak zorundayım. Lütfen dayan." diyerek yumuşak ve üzgün sesi ile konuştu Benan.

Vurulmama gerçekten üzülmüşe benziyordu.Kulağıma Karaca'nın ağlamaklı sesi doldu.

 

"Kardeşim... Ah ben sana nasıl uydum. Allahım yardım et." diye fısıltılarına ayrı içim acıyordu.

 

Pars arabayı hareket ettirdiğinde yatar vaziyete olsamda da çok hızlı gittiğini anlayabiliyordum. Bir yandan araba kullanırken bir yandan da telaşlı bir şekilde aramalar yapıyordu.

 

"Evet sıyırmış kontrol ettim. Tüm ekipmanlar hazır olsun diyorum sana neyini anlamıyorsun? Çok kan kaybetti. Kan grubu... Ben bilmiyorum. Sen hazırlıklı gel. " Pars'ın Telaşlı ve kızgın sesi ile sıraladı cümlelerini.

 

Hemen yamacımdaki Benan'ın ise hiç sesi çıkmıyordu arada burnunu çekmesinin sesini duyuyordum. Kulağımdaki kulaklardan ise artık hiç ses gelmiyordu ama ben biliyordum ki arkadaşımın gözü kulağı buradaydı. Konuşarak kendimi açık etmemem için sesini çıkarmadığının farkındaydım.

 

"Doğru bastır şu siktiğimin ceketini!" diye kükreyen Pars ile başımın altındaki beden olduğu yerden sıçradı tabi onunla birlikte ben de... Acıdan istemsiz inlemem ile Pars'ın sıkıtı ile oflama sesine Benan'ın kedi gibi mırıldanması doldu bu kez de kulaklarıma.

 

"B-ben yapıyorum. Ama çok hızlı gidiyorsun kayıyor sürekli." dedi üzgün bir ses ile.

 

"İki elinle yap şu işi. Kan kaybından..." sonralara doğru kısılan sesi ile devam etmedi.

 

Zaman kavramımı yitirmiş soğuk soğuk terler dökerken bir yandan üşümeye başlamıştım. Araba ani bir frenle durduğunda hızlı şekilde açılıp kapanan kapıların seslerini duymamın akabinde yine o özlediğim kucaktaydım yine.

 

Etraftan bir sürü karman çorman sesler kulağıma doluyor ama anlamlandıramıyordum. Öyle çok üşüyordum ki sığındığım bu kucağa mümkün olsa daha fazla sokulacaktım. Kulağıma sürekli iyi olacağımı fısıldayan sıcak nefesi hissetmek soğumuş bedenime kıştan sonra bahar gibi gelse de yetmiyordu.

 

Sert bir zemine yumuşak bir şekilde bırakıldığımda birilerinin başıma topladığını, birilerinin koşuşturduğunu hissediyordum ama gözlerimi açmaya takatim yoktu.

 

Elimin üzerinden damar yolunun açılması, üzerimdeki kıyafetlerin çıkarılması... Gözlerimi açıp bakamasam hepsini hissediyor tüm sesleri duyuyordum. Yapılan müdahaleler ile acımın hafiflemesi ile zihnimin karanlık bir kuyuya doğru süzülmesine de engel olamıyordum.

 

*****  

 

Gözlerimi yavaş yavaş açtığımda bana yabancı olan bir odadaydım. Kafam kazan gibiydi, en son neredeydim?

 

Vurulmuştum tabi yaa vurulmuştum.

 

Sonra bir film şeridi gibi geçti gözlerimin önünden. Vurulmam, Benan'ın korkulu hali, Pars'ın beni gördükten sonraki çırpınışları... Sıkıntı ile gözlerimi kapattım tekrardan. Ben uyurken neler olmuştu?

 

Kendimden geçmemem gerekiyordu ama ben burada kim bilir kaç saattir bu haldeydim? Gece lambasının aydınlattığı loş ışıklı oda da yattığım yerden etrafa bakarken bu yabancı odanın neresi olabileceğini çıkarmaya çalışıyordum.

 

Çok geçmeden odaya elinde ilaçlarla giren hemşire kıyafetli bir kadın ile gözlerimi yeniden kapattım. Hemen yanıma gelip bir şeyler yaptığını hissetsem de açmadım gözlerimi. Ondan çok kısa süre sonra birileri daha girdi odaya,

 

"Neden uyanmıyor hala? Ters bir şey mi var?" Pars'ın üzgün ve korkulu çıkan sesi doldu kulaklarıma. Tanımadığım bir erkek cevap verdi,

 

"Şimdiye kadar uyanması gerekiyordu." diyerek yanıma doğru adımlamaya başladı. Gözlerimi yavaşça açarak bana eğilen doktora kısık bakışlar ile baktım.

 

Gülümseyerek, "Merhaba Elena, ben doktorun Ferhat. Nasıl hissediyorsun?" diye sordu.

 

"İ-iyi..." Mecalsiz çıkan sesimle uzatmadan en kısa şekilde cevaplamıştım. Arkasını dönüp bir yere baktı sonra bana dönerek gülümsedi.

 

"Korkuttun bizi, ama çok güçlü bir bünyen varmış şuan gayet iyisin. İstiharet ve ilaçlar ile daha iyi olacaksın." konuşmak istemiyordum, başımı usul usu sallamakla yetindim. O esnada kapının açılma sesi ile birlikte Benan konuşarak içeriye girdi.

 

"Uyandı mı?" Gerçekten beni merak ediyor gibi samimi çıkmıştı sesi.

 

"Uyandı Benan hanım, bu geceyi atlattığında yarın daha iyi olacaktır." Doktor konuşmaya devam ederken Benan görüş açıma girdi hemen yanıma yatağın ucuna oturarak elimi ellerinin arasına aldığında başımı ona çevirdim.

 

Yüzünde minnet dolu bir gülümseme ve üzgün bir ifade ile" Nasılsın Elena?" diye sordulundan hafif bir gülümseme ile yine mecalsiz çıkan sesimle cevap verdim,

 

"İ-iyiyim." dediğimde elimi elleri ile okşayarak gülümsedi.

 

"İyi ol Elena, ben... Ben çok teşekkür ederim. Benim için hayatını tehlikeye attın. Bunun benim için anlamını bilemezsin." dediğinde mecalsizce gülümseyerek cevap verdim,

 

"G-görevim." dediğimde yüzünde bir annenin gözlerindeki gurur vardı.

 

Bu bakışlarda; planın işe yaradı Esra, artık istediğin o yerdesin, artık içerdesin mesajını çok net görüyordum. Tahtalı köye gidip gelsem de demişti buna.

 

Hemen yanımdaki hareketliliğe başımı çevirdiğimde doktorun hemen arkasında derin bakışlarını üzerimde hissettiğim adama döndü bakışlarım. Gözlerini kırpmadan ifadesiz bir şekilde bana bakıyor ama tek kelime etmiyordu.

 

"Evet, şimdi bu ağrı kesici ilacımızı da ekleyelim hastamız gece boyu rahat bir uyku çeksin." diyen dokrara çıktı bakışlarım. Elindeki enjektördeki ilacı hemen yanıbaşımdaki seruma enjekte ederken göz kırparak gülümsedi. Yanındaki hemşireye dönerek de direktiflerini de sıralamayı ihmal etmedi.

 

"Ferdacım, ben hemen yan odadayım. Hastamızın ateşini sık sık kontrol et. Bir terslik olursa hemen haber ver. Ben arada uğrayacağım." dedikten sonra elinin tersi ile de ateşime bakmayı ihmal etmedi.

 

"Gayet iyisin şuan ateşin de yok. İyi geceler güzel bayan." diyerek geri çekildi.

 

Gülümseyerek ağır ağır başımı sallamakla yetindim. Hemen yanı başımdaki Benan da onunla birlikte ayaklanırken, ellerimi okşayarak "İyi geceler Elena, yarın daha iyi olacaksın inşallah." dedi.

Herkes çıkarken başımı hemen kapının orada bekleyen adama çevirdim. Uslanmaz, arsız ve tabiki mantıksız tarafım bir şey söylesin isterken üstün körü bir bakış atıp diğerleri ile birlikte çıkmasına içimde bir yerler kırılmıştı.

 

Sen değil miydin adama sınırlar koyacak olan?

 

Vurulduk burda bir kere! İnsan yalandan bir geçmiş olsun der kazma herif.

 

Ama nasıl kucakladı seni telaşla? Nasıl korkarak baktı bir şey oldu diye?

 

Bakmıştı değil mi? İçi acır gibi... Canından can gider gibi... Mahvolmuş gibi...

Bu durum bir yanımı sevindirirken bir diğer yanımı ise sorgulatıyordu? O benim karşımda tam olarak benim aşık olduğum adam olmasa da fiziken aynı olsa da, ben onun karşısında O kadın gibiydim. Bakışlarına, tavırlarına, dokunuşlarına her seferinde kendimi kaptırıp bu gerçeği göz ardı edip farklı hülyalara dalarken sanki çok normal bir hal içersimdeymişim gibi eriyip gittiğim zamanlar gerçek dan diye kafama her seferinde çarpa çarpa kendini gösteriyordu.

 

Sıkıntılı bir nefes verdiğimde hemen yanımda beliriverdi Ferda denilen hemşire.

 

"Bir şey mi oldu Elena hanım?" diye sorduğunda başımı iki yana salladım yalnızca. İlaçların etkisiyle de yavaş yavaş uykuya teslim olmuştum.

 

******

 

Gece gözlerimi açtığımda susuzluktan boğazım kurumuş halde takatsizce başımda olduğunu umduğum hemşireye,

 

" S-su... " diye seslendim. Hemen yanı başımda ayaklandığını hissetmemle kısık gözlerle hemşirenin gelmesini beklerken bir el hemen sırtıma destek olarak ağzıma dayadığı bardaktan bana su içirmeye başladı. Kana kana içtiğim sudan sonra özenle beni yerime yatırdığında bana yakın olan adamla yüz yüzeydik. Gördüğüm yüz ile bir an şaşırsamda hemen akabinde memnuniyet dolu bir tebessüm yerleşti dudaklarıma.

 

"Gelmişsin..." diye sayıklar gibi fısıldadım. Niye böyle dediğimi bilmiyordum? Belki de uzun zamandır bekleyen olmamdan ötürü istem dışı kaçmıştı ağzımdan.

 

Kısık gözlerimden gördüğüm kadarıyla söylediğim ifade onu da dumura uğratmış olacak ki kaşları çatıldı anlamaz bakışlar ile çok kısa bir an baksa da ılık insanı okşayan sesi ile cevap verdi fısıltı ile o da.

 

"Hep gelirim." gülümsedim tekrardan sözlerine. Bakışı gülüşüme düştü ama çok oyalanmadan tekrar gözlerime çıktı. Kafamın çok yerinde olmaması bahanesi ile biraz da kendimi kandırıp, duygularımı gizlemeden ben de şuan ona tüm safi çıplak bakışlarım ile bakıyordum. Başkası için kısa bizim için ise uzun süren bu bakışma onun gözlerini sıkıca kapatması ve derin bir nefes bırakması ile son buldu.

 

"İstediğin bir şey var mı?" diye sordu şefkat dolu bir ses ile. Öyle muhtaçtım ki şuan bu şefkate gözlerimin dolmasına engel olamadım. Gözlerimin dolmasına kaşları çatıldı, " N-ne oldu? Bir yerin mi acıyor?" diye sorduğunda göz yaşlarım çoktan ipini koparmış gibi ardı sıra düşüyordu yanaklarıma.

 

"Canın mı acıyor? Neden ağlıyorsun?" birini ardınca telaşla sorduğu sorulara başımı salladım hızlı hızlı, "Çok... Çok acıyor." dediğimde gözleri büyüdü panikle.

 

Kalbim çok acıyor...

 

Hızlı adımlar ile odadının dışına doğru ilerleyip kapıyı açtı. Kapının hemen önünde bekleyen hemşire Pars'ın ani hareketi ile olduğu yerde sıçramıştı.

 

"Canı... Canı çok yanıyor. Git hemen Ferhat'ı çağır." telaşla verdiği direktiflere hemşirenin bakışları bir anlık bana takılsa da hemen döndü Pars'a.

 

"İmkansız Efendim. Ben siz gelmeden yarım saat önce ağrı kesici yaptım. Ferhat bey... " dediğinde Pars sinirle sözünü kesti.

 

"Hemen git Ferhat'ı çağır." dediğinde ben gücümün yettiği kadar seslenmek için dudaklarımı araladım.

 

"P-pars Bey..." mecalsiz sesim gecenin sessizliğinde ikisine de ulaşmıştı. Başları arkada kalan bana döndüğünde,

 

"Ben iyiyim. Geçti ağrım." dediğim de inanmayan bakışlar ile bana bakan Pars'a hafif bir şekilde gülümseyerek inandırmaya çalıştım.

 

"G-gerçekten iyiyim. Kimseyi uyandırmayın."

İkna olmuş olacak ki odanın içine doğru adımlayarak yanımdaki sandalyeye oturdu.

 

Hemşire kız yanıma gelerek bir yandan da serumu kontrol ederken ikna olmamış olacak ki tekrar sordu yüzümde gezdirdiği araştıran bakışlar ile.

 

"Elena hanım iyisiniz değil mi?"

 

"İyiyim." dediğimde hafifçe gülümseyerek Pars'a çevirdi bakışlarını.

 

"Ben çıkıyorum efendim. Bir şey olursa hemen kapının önündeyim." dediğinde bir şey demeyen Pars'a döndü usulca başım. Onun bakışları ise benim üzerimdeydi. İkimizde gözlerimizi birbirimizden ayırmadan bir kaç saniyeden daha uzun bir zaman öylece kaldık. Sıkıntı ile derin bir nefes alıp verdi.

 

"Tam olarak ne zaman vazgeçmeyi düşünüyorsun bu tehlikeli hareketlerden?"

Sözlerine hafif bir şekilde kaşlarım çatılsa da cevap vermek istemedim.

 

"Ya nasıl düşünmeden kendini onun önüne atarsın? Bu kadar mı değersiz hayatın?" sert çıkışmasına kaşlarım daha çok çatılmıştı. Hayatını kurtardığım kişi sevmediğini anlasam da nişanlısıydı.

 

Benim hayatımı onunkine tercih mi ediyordu yani?

 

Elena, Benan'dan daha mı çok yaşamayı hakediyordu? Sinirlerim bozuluyordu üzerime böyle düşüp aşık gibi tavırla içine girmesinden. Kıskanıyordum, deli gibi her bir zerrem ile görüntüsüne sahip olduğum kadını kıskanıyordum.

 

Dayanamayıp ters ters söylendim.

 

"Yapmak zorundaydım. Canım pahasına Benan hanımı korumak zorundayım." Bir anda olduğu yerde öne doğru eğilerek yüzlerimizi yakınlaştırdı. Ani yakınlığı ben de küçük çaplı bir kalp krizine neden olsa da onun öfkeli bakışlarına bende kısık gözlerimin izin verdiği ölçü de sert bir şekilde karışılık verdim.

 

"Ne yapmak zorundaydın yaa? Ne yapmak zorundaydın? O siktiğimin kurşunu ya sıyırmasaydı? Ya başka bir yerine gelseydi?" Sessiz ve fısıltılı şekilde tüm öfkesini kustu. Gözleri beni olduğum yerde yakıp küle çevirecek gibi ateş atıyordu.

 

Benim planımdı, sıyıracağını bildiğim için atladım diyemedim, öylece baktım gözlerine. Tam o esnada çalan telefon ile ağır ağır çekti kendini geri. Cebindeki telefonu açarak karşıdakinin konuşmasını dinlemeye başladı. Her saniye çatılan kaşları, seğiren gözleri ile bakışlarını üzerime mıhladı adeta. Sıktığı çene kemikleri ile öfkesine hakim olmaya çalışır hali beni de tedirgin etmişti. Ne dinliyorsa sanki benimle bir ilgisi var gibi gözlerini bir an çekmedi üzerimden.

 

"Tamam geliyorum." diye telefonu kapattığında sakinleşmek için gözlerini kapattı. Bir anda ayağa kalkarak hiç bir şey söylemeden odadan dışarıya bir hışımla çıktığında korkmuş gözlerle gelen hemşire hemen beni kontrol etmek ister gibi yanıma geldi. Benimse canım çok sıkkındı. Planımızı öğrenmiş olması mümkün olamazdı kulaklık hala kulağımdaydı. Karaca bir sinyal verirdi. Başka bir şey vardı ama ne? Yattığım yerde el mecbur uslu ve temkinli bir şekilde bekleyecek olabilecek ihtimalleri kendimce sıralayıp çıkış yolları arayacaktım.

 

*****

 

Mahir telefonda duyduklarından dolayı hissettiği yoğun öfke ile hızlı bir şekilde onu arayan adamının yanına gitti. Bahçede kaldıkları ve buluşma yerleri olan eve hızlı adımlar ile yaklaştığında çalınmadan açılan kapıdan bir hışımla içeri girdiğinde Celil oturduğu koltuktan ayaklandı.

 

Karşısında gördüğü kırmızı görmüş boğa kıvamındaki adama bakınca derince yutkundu. Vardı komutanında bir şey? Bu kadın geldiğinden beri bir şeyler olmuş, yıllardır yanında olduğu, emir aldığı adam gitmiş başka biri gelmişti adeta. Bu gün o polis kadının vurulduğu anda da çok fazla tepki vermişti sanki...

 

Sanki sevdiği kadın vurulmuş gibi yıkılmış bir adamdı gördüğü. Gözleri yanlış görmediyse kadını taşırken başının üstüne öpücükler bile bırakmıştı. Mahir komutan belli ki sevdaya düşmüştü ama kendine çekin düzen vermezse verdiği açıklarla hepsinin sonunu getirecekti bu sevdası.

 

"Baştan anlat Celil, ne demek polismiş tetikçi?" Celil hemen Mahir'in yanındaki Serdar'a baktı. Sonra derin bir nefes alıp kendini bekleyen komutanına bakarak en baştan anlatmaya başladı.

 

"Abi... Ortalık karışmadan senin emrin ile her yere dağılmış şekilde yerleşmiştik ya biz. Tetikçinin olduğu yere çok yakın bir yere konumlandırdığımız adamımız orman içerisinde onu takip ettiğinde sakladığı motoruna binerken plakasız olsa da motorun modelini adamın, eşgalini merkeze bildirdi. Çocuklar sabahtan beri bakıyorlardı. Bir iz yakaladılar sonunda. Motorun geçtiği güzergahı belirleyebildik. Tabi motorcunun kimliğini de. Kürşat müdürün biriminden komiser yardımcısı Cenk Yüce." diye bitirdi sözlerini Celil.

 

Mahir yüzünde öfke damarları belirginleşmiş, kaşları çatık ve gözlerinde alev atan bakışları ile baktı karşısındaki boşluğa. Gözleri her duyduğu ile sinirden seğirirken elleri titriyordu. İçindeki öfke öyle büyüktü ki taşmak için kapılarını zorluyor dizginlemeye çalıştıkça da kontrolünü yine yeniden kaybediyordu. Soluğu hızla alıp veriyordu, göğsünde bir yangın gibi bir sıcaklık hissediyordu.

 

"Abi...Benim anladığım bunlar bir plan kurmuş. Bence Esra hanım da bilerek vurdurmuş..." dediğinde Mahir için ipler kopmuştu artık. Hiç bir şey söylemeden ardında kendine şaşkın bakışlar ile bakakalan adamları bırakarak sert ve hızlı adımlar ile kapıyı çarparak evden çıktı.

 

İçindeki fırtınayı yatıştırmak için gökyüzüne baktı, derin bir nefes aldı ama içindeki kızgınlık ve hüzün hala onu sarmalıyordu. Biraz ilerde olan arabasına hızlı adımlar ile ilerken etraftaki korumalar ise tedirgin bakışlar ile patronlarını izliyordu. Arabanın ani kalkışı ile bahçede tekerleklerinden çıkan acı haykırış doldu kulaklara. Herkes gecenin bu saati patronlarının bu denli çıldırtan nedeni merak ediyordu.

 

1 saatlik yolculuktan sonra varış noktasına gelen Mahir arabasını 2 katlı bahçeli evin önüne gelişi güzel park etti. Arabanın kapısını sert bir şekilde açarak adeta bir fırtına gibi arabadan fırladı. Adımları hızlı ve sertti, yüzündeki ifade ise öfke doluydu.

 

Geldiği evin kapısına hızla yaklaştığında, geç olan saati umursamadan ardı sıra bastı zile. Çok geçmeden en az kendisi kadar öfkeli görünen Kürşat açtı kapıyı.

 

"Ne oluyor lan gece gece? Ne işin var bu saate burada?" diye sogulamalarını umursamadan içimdeki öfkenin yansıması olan delici bakışları ile baktı Mahir.

 

"Onu sen anlatacaksın Kürşat müdür. Benim burada gece gece ne işim var onu sen anlatacaksın bana?" Mahir'in sinirli hesap sorar tavrı karşısında anlamaz bakışlar atarak karşısındaki öfke küpü adama baktı Kürşat. Bir şeyler olmuştu belli ki bu deli oğlan hesabı kendisine kesmeye gelmişti. Kolundan tuttuğu gibi içeri alırken etrafa da inceleyen bakışlar atmayı ihmal etmedi.

 

Kapıyı kapattıktan sonra kendisini beklemeden salona geçen adamın peşinden o da salona doğru yürümeye başladı. Odanın girişinde duraksayıp salonun tam ortasında kendisine kırmızı görmüş boğa gibi bakan Mahir'e baktı. Daha önce hiç şahit olmadığı bu haline şaşırsa da belli etmeden ona göre daha sakin ama ters bir sesle konuşmaya başladı,

 

"Anlat bakalım ne işin var benim evimde gecenin bu saatinde?" Mahir karşısında abisi kadar sevdiği adamın bu tavrına kaşlarına kaldırarak alayvari bir gülüş bıraktı.

 

"Ne işim var?" diyerek başını sağa sola doğru sallayarak sinir bozucu bir şekilde gülmeye devam etti. Karşısındaki adam ise kaşları çatılı şekilde ona bakıyor hala istediği cevapları vermiyordu.

 

"Bak koçum, niye böyle dellendin bilmiyorum, Esra mı bir şey dedi?" sevdiği kadının ismini duyunca hepten ipler koptu Mahir'de. Yine şimdiye kadar yapmadığı bir şeyi yaparak Kürşat'ın yakasından tutup yüzünü yaklaştırdı yüzüne. Ağzından çıkan kelimeler öfke ile bilenmiş bıçak kadar keskindi.

 

"Sen nasıl... Nasıl onun canını ortaya koyarsın. Sikerim sizin yaptığınız işi de planı da lan ben." Kürşat Mahir'in bağırarak söylediği sözleri ile şokla açtı gözlerini.

 

"N-ne oldu Esra'ya? Ne planından bahsediyorsun sen? Benim hiç bir şeyden haberim yok." Mahir Kürşat'ın sözleri ile sinirle gözlerini kapatıp Kürşat'ı fırlatır gibi bırakıp arkasını dönerek bağırmaya devam etti. Kürşat ise hala cevabını alamadığı soru ile korku içinde tekrar sordu.

 

" E-Esra ya ne oldu?" Mahir yüzünü sertçe sıvazlayarak sakinleşmeye çalıştı. Anlaşılan o ki plan mevzusu Esra'nın başının altından çıkmış Kürşat'ı bile haberi olmamıştı.

 

"Vuruldu." dediğinde Kürşat bir kaç hızlı adım ile hemen karşısına geçerek telaşla sorularını sıraladı.

 

"Nasıl vuruldu? Allah kahretsin! Ne oldu kimliği mi çıktı ortaya?" sızlanarak sorduğu sorulara başını iki yana sallayarak cevap verdi Mahir. Şimdi canı daha fazla sıkılmıştı. Bu kadının hiç mi sınırı yoktu?Ne canı ne sevdikleri hiç bir şey onu durduramıyordu belli ki.

 

"Kim yaptı peki?" Kürşat'ın sorusuna sinirle gözlerini devirdi Mahir. Bakalım Kürşat efendi biriminin ondan habersiz yaptıklarını duyunca ne yapacaktı. Sinir bozucu bir gülüşle Kürşat'a döndü.

 

"Acaba kim yaptı? Dalga geçer gibi konuşmasına Kürşat'ın kaşları daha çok çatıldı.

 

"Kim yaptı dedim lan sana? Doğru düzgün cevap ver! " Diye sorusunu yeniledi öfke dolu bir sesle Kürşat.

 

"Cenk Yüce! Tanıdık geldi mi Kürşat müdür?" Kürşat duyduğu isimle gözlerini kapattı. Mahir ise devam etti.

 

"Dün masanın toplantısı vardı. Benan arabadan iner inmez nerden geldiği belli olmayan bir yaylım ateşinin içinde kalıyor. Esra hanımda kendi canını hiçe sayıp Benan'ın önüne atlayarak onun hayatını kurtarıyor." Dümdüz bir sesle özetlediği olay Kürşat'ın sinir kat sayısını yükseltikçe yükseltmişti.

 

Anlaşılan o ki bunları sıkı bir disiplin içine alması gerekecekti. Ne demekti böyle önemli bir planı ona danışmadan yapıp uygulamaya dökmek? Esra dedi içinden Ah Esra! Kesin onun başının altından çıkmıştı bu plan. Tıpkı babası gibi gözü karaydı, bir şey ya tam olacak ya hiç olmayacaktı. Sıkıntılı bir nefes vererek,

 

"Esra iyi mi?" dedi endişeli ve üzgün bir sesle.

 

"Kurşun sıyırmış, ama çok kan kaybetti." diye mırıldanan Mahir'e korkulu gözlerle baktı.

 

"Bir şey olmadı değil mi ona?" Mahir dik bakışlarını Kürşat'a dikerek tehdit kokan sesi ile cevap verdi.

 

"Şimdilik, şimdilik olmadı. Ama bu böyle gitmeyecek anladın mı?" Kürşat anlamaz bakışlar ile sordu.

 

"Ne demek istiyorsun sen? Ne gitmeyecek? Sona geldik neredeyse." dediğinde sinirli bir gülüş kaçtı ağzından Mahir'in.

 

"Çok yakından, çok yakında bu iş bitecek Kürşat müdür. Ben sevdiğim kadının cansız bedenine sarılmak istemiyorum anladın mı? Bu böyle devam etmeyecek." kaşları çatılan Kürşat kükrer gibi haykırdı.

 

"Ne diyorsun lan sen?"

 

"Duydun. Ben Esra'nın, sevdiğim kadının cansız bedenine sarılmayacağım. Sen onu durduramıyorsun madem ben de şuandan itibaren hızlandırma kararı alıyorum." Kürşat Mahir'in günler öncesinden geldiğindeki halinden çıkardığı mananın, böyle karşısında alenen konuşulması ile daha çok öfkelenmeye başlamıştı. Bu çocuğa ne olmuştu böyle?

 

"Höst laaan! Nasıl konuşuyorsun sen benim karşımda."

 

"Delirttiniz lan beni delirttiniz." diye bir anda öfke ile bağıran Mahir'e inanamaz gözlerle bakıyordu Kürşat. Mahir devam etti titreyen ama yüksek çıkan sesi ile,

 

"Bugün onu öyle kanlar içinde gördüğümde öldüm lan ben. Ben ona bakmaya kıyamazken ona kıydıklarını görmek ne demek biliyor musun? Bunu ikinci kez yaşamak ne demek biliyor musun? Ben bunu bir kez daha yaşamak istemiyorum."

 

Küçüklüğünden beri tanıdığı çocuğun bu denli yandığını nasıl görememişti Kürşat? Bir de körün taşı gibi çok ciddi bir işin içindeyken karşısına Esra'yı çıkarmıştı. İçindeki öfke bir anda saman alevi gibi söndü. Mahir ile Esra konusunda konuşmak rahatsız hissettirse de içinde bulundukları cendereyi düşününce bu deli oğlanın gazını alıp göndermemin en mantılı karar olacağını düşünerek

sakince karşısına geçip elini omzuna atıp ılımlı bir sesle konuşmaya başladı,

 

"Tamam oğlum sakin ol, ister inan ister inanma benim haberim yoktu. Esra... O planladı muhtemelen. Ondan başkası cesaret edemez." Kürşat'ın sözlerine cevap vermedi Mahir, bakışları karşısında bir noktada düşünceli görünüyordu.

 

"Esra'nın haberi var mı bu durumdan yani senden?" Kürşat'ın sorusu ile başını iki yana sallamakla yetindi Mahir. Arkasındaki koltuğa ağır ağır yürüyerek kendini atan Kürşat elini saçlarının arasından geçirerek,

 

"En son buluştuğumuzda senden Pars olarak bahsetti. Hatta neden seninle ilgili bilgi vermediğimi sorguladı." Kürşat'ın sözlerine sıkıntılı bir nefes verdi Mahir.

 

"Beni hatırlamıyor. Senden ricam bu iş bitene kadar bir şey söyleme. Pars bu iş bittiğinde ölmüş olacak. Ola ki bir şey oldu ifşa oldum onu da kendimle yakamam." Gözlerini devirerek arkasına yaslandı Kürşat.

 

"Esra'yı tanımıyorsun. Senin bizden olduğunu öğrendiğinde mahveder seni tabi beni de. "Acı acı güldü Mahir.

 

" Doğru tanımıyorum." Onu takıldığı yer buraydı. Canından çok sevdiği kadını tanımamak....

 

Yüzünü sertçe sıvazlarayarak Kürşat'a çevirdi mahçup bakışlarını.

 

"Kusura bakma sana da ayıp ettik gece gece. Öğlenden beri ömrümden ömür gitti. Senden ricam bunun önünü al artık. Ben yeni bir şok daha yaşamak istemiyorum."

Mahir'in sözlerine gülerek cevap verdi Kürşat.

 

"Esra bu nerde ne yapacağı belli olmaz. İşin zor anlayacağın ama ben çok sert konuşacağım merak etme." minnet dolu bir gülümseyiş ile başını sallayarak çıkışa doğru yöneldi Mahir.

 

"Eyvallah." diyerek çıktı odadan.

 

Hole çıktığında ise karşısına çıkan kadın ile bir anlık irkilse de hemen toparlayabildi kendini. Anlaşılan yanlış bir zamanda gelmişti. Mahçup bir şekilde başını eğerek,

 

"İyi akşamlar rahatsızlık verdim." diyebildi sadece.

 

Karşısındaki kadın ise sanki hortlak görmüş gibi gözleri şaşkınlıkla açılmış şekilde ona bakıyordu. Mahir kadının bakışlarından şüphelense de gecenin bu saati daha fazla burada kalması yakışık almayacağı için başını çevirdiğinde kadının kekeleyen sesini duydu.

 

"İ-iyi akşamlar."

 

Asuman, Mahir'in çıkışı ile şok olmuş şekilde salona girdiğinde başı ellerinin arasında düşüncelere dalan Kürşat'a doğru ilerledi. Sevdiği kadının dağılmış hali ile kaşları çatılı şekilde ayaklanarak iki adımda yanına varıp elleri ile yüzünü Avuçladı Kürşat.

 

"Ne oldu yavrum? Niye böyle bembeyaz oldun?" sorduğunda Asuman'ın da bakışları onun yüzüne tırmandı.

 

"Az önceki kimdi?" diye sorduğumda Kürşat mahçup şekilde bakarak cevap verdi.

 

"Bir arkadaşım. Kusura bakma seni de rahatsız ettik gece gece." dediğinde başını iki yana salladı Asuman.

 

"Ö-önemli değil. Ama sana soracağım soruya doğru bir şekilde cevap ver lütfen. O giden adamın adı Mahir mi?" diye sorduğunda Kürşat'ın çatık kaşları daha çatıldı. Asuman'ın böyle bir bilgiyi bilmesi mümkün değildi.

 

"Sen nerden biliyorsun onun adını?" diye çatılı kaşları ile sorduğunda, sorusunu umursamayıp Asuman'ın gözlerinin mutlulukla parlamasını anlamlandıramadı Kürşat.

 

"Aman Allahım gerçekten de varmış öyle biri doğru söylüyormuş Esra." Kürşat'ın iyice kafası karışmıştı.

 

"Yavrum taksit taksit anlatmasana. Esra ne dedi sana?"

 

Sıkıntılı ile ofladı Asuman. Şuan yapacağı mesleki etiğe hiç yakışmayacak bir davranıştı. Ama Esra'nın 3 yıldır çektiği bu ızdırabı sonlandırmak için değerdi ve Kürşat'ın yardımına ihtiyacı vardı.

 

"Mahir, Esra'nın bana gelme sebebi..." diyerek başından sonuna Kürşat'ın bilmesi gereken kadar anlattı her şeyi.

 

O anlattıkça Kürşat şaşkınlık içinde dinlerken sözlerinin sonuna doğru kendi kendine gülmeye başlamasına Asuman anlamaz bakışlar atarak,

 

"Ne, neden gülüyorsun?" diye sordu.

 

"Ya bu iki saftirik birine sevdalı ama birbirlerinden haberleri mi yok şimdi?" başını sallayarak gülmesine Asuman şaşkın bakışlarla bakıyordu.

 

"Nasıl yani? Mahir bey de mi Esra'dan hoşlanıyor." kaşları havalanarak başını sağa sola salladı.

 

"Hoşlanmak mı? Bizim oğlan kara sevdaya düşmüş. Bir ton fırçaladı beni gitti. İşin daha komik tarafını söyleyim mi? Şuan aynı yerde görevdeler ve Esra Mahir'in karşı taraftan zannediyor." Kürşat'ın sözleri ile fal taşı gibi açıldı Asuman'ın güzel mavi gözleri.

 

"Ama Kürşat! Bu çok tehlikeli. Esra çok büyük bir depresyondan çıktı. Tam her şey iyiye gidiyor derken bu durum Esra için çok yıpratıcı olacak. Nasıl bilmez kimliğini? Buna engel olmalısın." dediğinde sıkıntı ile derin bir nefes çekti içine Kürşat.

 

"Napayım Asuman? Adam söyleme diyor. Açık vermekten korkuyor muhtemelen. Bilmiyorum bakalım gittiği yere kadar." Dudaklarını üzgün şekilde büzen kadına sokuldu yavaşça Kürşat.

 

"Benim güzel karım üzülmüş mü?" dediğinde gözlerini süzerek baktı taze kocasına Asuman. Yıldırım nikahı ile gizliden evlenmişlerdi bir hafta önce. Kürşat'ın evlilik teklifine evet demişti ama ufak bir kutlama şeklinde olacak nikahı Esra gelene kadar istememişti. Hayatının aşkını bulan Kürşat ise bir saniye bile ayrı kalmak istemediği kadını, yıldırım nikahına ikna etmiş, kutlama şeklinde olacak sembolik nikahlarını ise operasyonun bitişine ertelemişlerdi.

 

"Yaa şöyle söyleme." diye cilve ile süzülmesine dayanamayıp dudaklarına okkalı bir öpücük kondurdu Kürşat. Geri çekilerek karısını kucakladığı gibi yatak odasına doğru ilerlemeye başladı.

 

"Gel bakalım ben sana daha neler neler söyleyeceğim." Kürşat'ın tatlı tehdidine kıkırdayarak karşılık verdi Asuman.

 

******

 

Duyduğum fısıltılı sesler ile daldığım uykudan uyanmış ama gözlerimi açmamıştım. Pars'ın sesini duyuyordum çünkü. Bir kaç saat öncesindeki gidişini hatırlayınca en iyisi hiç bu gözleri açmadan uyuyor gibi yapmak diyerek gözlerimi açmadan dinlemeye koyuldum ikiliyi.

 

"Sıkıntı yok değil mi?"

 

"Yok Pars bey, uyuyor zaten ilaç aldı sabaha kadar uyur deliksiz. Ateşi de çıkmadı çok şükür."diye karşılık veren hemşirenin seslerine bana yaklaşan adım sesleri karıştı.

 

"Ben dışarıdayım efendim." diyen hemşire'nin kapıyı açarak dışarı çıkışını da duymuştum. Pars'ın yakınımda oluşu beni hemen etkisi altına alırken kalbim dört nala beni bırakmış çoktan koşuya çıkmıştı bile. Yatağımın yanında hissettiğim çökme ile hemen yamacıma oturduğunu anladım. Bir süre hiç ses çıkarmadan oturduğu yerde hareketsiz kaldığında benimde heyacanım katlanarak artıyordu.

 

Saçlarımda hissettiğim dokunuş ile irkilmemek için zor tutmuştum kendimi. İçimden, ne olur devamı gelmesin, dediğim dokunuşların rotası yüzüme doğru ilerlemeye başladıkça kalbimin de ritmi akıl almaz boyutlara doğru yükseliyordu.

 

Kendimi sıktıkça karşımdaki adam bunu anlamış gibi sanki benimle bir oyunun içinde gibi limitlerini zorluyordu. Yüzümdeki tüy gibi dokunuşlarına alnıma değen sıcak dudaklar eklenince nefesim de yetmez oldu. Boynuma doğru belli belirsiz eğilip kokumu içine çektikten sonra geri çekildi. Gözlerimi açmamak için zor tutuyordum kendimi. Elleri ile yüzümü yeniden tüy gibi okşarken fısıltıları doldu kulağıma.

 

"Uyumadığını biliyorum güzelim. Oyununun sonuna geldik."

🌸 🌸 🌸 🌸 🌸

 

 

 

Evet bebişlerim inşallah beğendiğiniz bir bölüm olmuştur.

 

Napıyoruz hikayemize bol bol yorum yapıyoruz. Arkadaşlarımıza, bacımıza, anamıza öneriyoruz 😁

Beğenin bizi çiçeklerim 🫠

 

Öpüyoreeee 😚

 

 

Loading...
0%