Yeni Üyelik
27.
Bölüm

26. Bölüm

@mislanet

 

SELAM ÇİÇEKLERİM 🌸

 

ARAYI AÇMADAN GELİVERDİK. 😎

 

BEN SİZE BÖYLE GÜZELLİKLER YAPIYORUM SİZ DE BENİ MUTLU EDİN. 🥰

HADİ GÜZELLERİM PARLATIN HİKAYEMİZİ❤️

 

KEYİFLİ OKUMALAR 🥰

🌸 🌸 🌸 🌸 🌸

 

"Uyumadığını biliyorum güzelim. Oyununun sonuna geldik."

 

Pars'ın sözleriyle yavaşça açıldı gözlerim. Yüzü çok fazla yakınken nefesi yüzüme vuruyordu. Dudağındaki tebessüme düştü çok kısa bir an bakışlarım. Derince yutkunmasıyla yaptığım saçmalığı anlayarak bakışlarımı hızlıca kaçırsam da gözlerine yeniden demir atmaktan kendimi alamamıştım. Onun ise kalbimi tekleten şefkatli bakışları yüzümün her bir yanında dolaşırken sanki düşecek gibi sıkıca çarşafa tutundu ellerim. O kimdi, ben kimdim, ne için buradaydım? Her şey bir toz bulutunun içinde kaybolmuş gibiydi adeta, şuan yalnızca o ve ben vardık. Enini sonunu düşünmeden bile istiye bu akıntıya kapılıyordum yine.

 

Artık olacak olanın habercisi olan gide yüzüme yaklaşan yüzü ile gözlerimi biran bile kırpmadan ona bakıyordum. Şuan sadece ama sadece onu yaşamak istiyordum. Dokunuşlarını, öpüşlerini... Bir bağımlı gibi bu muhtaçlığı her bir zerremde şiddetli bir şekilde hissediyordum.

 

Gözlerimi kapatarak ona teslim oluşumu ilan etmiş, başıma gelecekleri deli gibi atan kalbimle bekliyordum. Dudaklarımın üzerine değen titrek nefesi ile nefeslerimiz ilk defa birbirine karıştı. Alınlarımızı birleştirerek bir süre birbirimizin titrek ve heyacan barındıran nefeslerini soluduk sessizce. Ne o ne ben, sanki aramızda görünmez bir engel var gibi daha fazlası için bir hamlede bulunmuyorduk.

 

"İrade diye bir şey bırakmadın ben de." diye fısıldayışı bu sessizliğimizi bozarken cevap vermedim ama titrek bir iç çekiş bıraktım dudaklarına doğru. Alnını alnıma sürtünerek zorla ayrılır gibi doğrulduğunda kaşlarım çatılı ve hayal kırıklığı içinde bakakaldım yüzüne. Emziği elinden alınmış bir bebek gibi göründüğüme yemin edebilirdim. Derince bir nefes alarak yüzünü sertçe sıvazladı kendine gelmek ister gibi. Yüzüm dışında her yere bakması beklenti içindeki kalbimi acıtıyordu.

 

"Bir süre burada olmayacağım. Kendini tehlikeye atacak hiç bir şey yapma. Lütfen..." Kelimeler ağzından sanki zorla çıkıyor gibi ağır ağır konuştu. Yüzüme son kez baktığında yine takılı kaldı bakışları ben de. Gözlerim dolu dolu hayal kırıklığı ile ona bakakalırken lal olmuş dilimden tek bir kelime çıkmıyordu.

 

Halim onu duraksatmış olacak ki bakışları dolu gözlerime kilitlenmiş şekilde öylece kaldı karşımda. Gözleri sinirle seğirirken hızlı hızlı kırpıştırdı göz kapaklarını. Bir anda eğilerek elleri arasına aldığı yüzümü ıslatan göz yaşlarımı sildi usul usul acı dolu bakışlar ile. Sonra hiç beklemediğim bir şey yaparak dudaklarıma tüy kadar yumuşak bir öpücük bıraktı ama çekilmedi. Anın heyacanı ile deli gibi çırpan kalbim durma noktasına gelmişti. Nefes dahi almıyor yaşadığım şeyin gerçekliğini idrak etmeye çalışıyordum.

 

Öpmüş müydü beni? Ama o öpücük sayılmazdı ki! 'Ö' bile değildi ama bu.

 

Öptü valla öptü.

 

Ben kendi içimde öptü mü öpmedi mi çekişmesi yaşarken dudaklarımın üzerine doğru fısıldadı. "Az kaldı."

 

Ney az kaldı? Neye az kaldı? Kafam beynim durmuş hipnoz halinde tek düşlediğim, düşündüğüm yaşadığım şeyin gerçek olup olmadığıydı. Dudaklarımızın birbirine değiyor olması içimde onu deli gibi isteyen iflah olmaz tarafımı harladıkça harlıyordu.

Derince bir nefes alıp verdikten hemen sonra kavradığı dudaklarımı içer gibi öpmeye başlaması ile kaldım öylece.

 

Aha yine öptü. Ne duruyorsun? Atıl kurt!

 

İflah olmaz tarafıma uyarak ilk anın şoku ile karşılık veremesem de atılıp karşılık vermem uzun sürmedi.

 

Çölde susuz kalmış gibi kana kana içtiğim dudakları susuzluğuma çare olmak şöyle dursun ateşler içinde yanan bedenimi yaktıkça yakıyordu. İşin içine birbirimizin yüzüne tırmanan elleri de girince nefesimiz bitene kadar devam etti dudaklarımızın ahekli dansı. Zorla kendini benden koparan Pars alnını alnıma koyarak gözlerini kapatmış soluklanırken bir yandan da gülüyordu.

 

"Bu... Bu...Çok güzel... Hayallerimin bile ötesinde." diye fısıldadı yine dudaklarıma doğru. Onun bu keyifli hali bana da bulaşmış olacak ki benimde dudağıma bir tebessüm yerleşti.

 

Kısa bir süre soluklandıktan sonra geri çekilirken tekrar bir öpücük kondurup yüzüme baktı bir süre gülümseyen gözlerle. Ben de kendime engel olmayı bir kenara bırakmış karşımda sevdiğim adama en aşık halimle bakıyordum. Ellerinin arasındaki yüzümü parmakları ile severken,

 

" Böyle bakarsan... Ben buradan çıkıp gidemem." dediğinde içinde bulduğumuz halden olsa gerek sanki sevgilimle konuşur gibi nazlı nazlı cevap verdim.

 

"Gitme..." Dediğimde yüzündeki gülümseme büyüdükçe büyüdü sanki ona bir muştu vermişim gibi. Sonradan başımı bana en yakın sert cisimlere itina ile vuracaktım. Ama şimdi her şey çok başkaydı... Sanki çok başka bir evrenin içinde onunla yalnızca ben vardım.

 

Eğilip tekrar öperken dudaklarımı, "Az kaldı." diye tekrardan fısıldayıp hızlı bir şekilde geri çekilerek ayakalandığında özlem ile bana baktı.

 

"Çok sürmeyecek, döneceğim." dediğinde başımı sallamakla yetindim usul usul. Sıkıntı ile büyük bir nefes bırakarak bu sefer hızlı bir şekilde çıkıverdi. O çıktığında ise ellerim gülümseyen ve şimdiden onun dudaklarının yoksunluğu çeken dudaklarıma gitmişti. Bu işin sonu nereye varacak bilmiyordum? İki türlü de yanacak olan bendim, ben ise dünya gözü ile onu yaşayarak yanmayı seçmiştim an itibari ile.

 

Gülümsemem yüzümde yavaş yavaş solarken gözyaşlarım süzülmeye başlamıştı, az önce gülerken gerilen yüzümden gülümsememin izlerini siler gibi. Bir yanım az önce yaşadıklarımdan dolayı mutluluktan uçarken bir diğer yanım avaz avaz bağırıyordu.

 

Bunu mu kendine reva görüyorsun? Aynı çatı altında nişanlısını aldattığı kadından bir farkın var mı zannediyorsun?

 

Gözlerimi acı ile kapattım. Her şeye rağmen bunu deli gibi isteyen kendime lanetler ederek başımı sağa sola sallayarak şiddetlenen ağlamamı kapının açılması bile susturamamıştı.

 

"Elena hanım iyi misiniz? Sakin olun lütfen. Ne oldu? " Hemşire sakinleştirmeye çalıştıkça daha fazla şiddetlendi ağlamam. İçimdeki tüm sesler susmutu ama yıkıcı etkileri devam ediyordu. Yatağın içinde çıldırmışçasına bağırarak ağlıyor bir yandan da çırpınıyordum.

 

"Ağrınız mı var? Lütfen bir şey söyleyin. " Cevap vermemem üzerine odadan hızlıca çıktı. Çok sürmeden yanında doktor Ferhat ile geldiler. Üzerime doğru eğilen doktor eli ile yüzüme dokunarak beni sakinleştirmeye çalışırken bir yandan da konuşuyordu.

 

"Şiişt tamam sakin ol. Bak yaran çok yeni kanatacaksın. Bir sakinleştirici verelim Ferda." hızlı hareketler ile yanımızdan uzaklaşıp elinde ilaç ile gelen Ferda hemşire kısa bir sürede ilacı seruma enjekte etmişti. Yavaş yavaş sakinleşmeye başlayan bedenimle boş ve kısık bakışlar ile karşımdaki duvara bakarken doktor ve hemşirenin konuşmaları doldu kulaklarıma.

 

"En son kim vardı yanında?"

 

"Pars bey vardı ben dışarıdaydım ama bilmiyorum yani aralarında bir şey mi geçti? Pars bey çıktıktan sonra ben girdiğimde şiddetli bir şekilde ağlıyordu." dedi üzgün bir sesle hemşire.

 

"Pars! Tabi ya Pars bey! Kim bilir ne dedi kıza da bu hale geldi? Benim bir kaç görüşme yapmam lazım. Sen yanından ayrılma Elena'nın." Uzaklaşan adım seslerine hemşirenin sesi karışmıştı.

 

"Peki efendim." hemen yanımdaki sandalyeye oturan Ferda hemşire eli ile kolumu sıvazladığında bakışlarım ona döndü. Üzgün gözler ile bana bakması henüz sakinleşmiş olmama rağmen sanki tüm yaşanılanlara şahit olup her şeyi biliyor gibi utanmama ve üzülmeme neden oluyordu. Gözlerimi sıkıca kapatıp görmek istemedim bana üzülen o gözleri.

 

*****

"Oh, nihayet uyandın be kızım? Kaçtır uğruyoruz hep uyuyordun." Yusuf'un sesi ile başımı hemen yanımda bana bakan ikiliye çevirdim.

 

"İyi misin?" diye sordu Salim Rusça. Başımı sallayarak cevapladım onu.

 

"İyiyim. Daha da iyi olacağım." dedim mecalsiz sesim ile.

 

Odada gördüğüm kadarı ile yalnızdık ama yine de fısıltı ile devam etti.

"Çok korkuttun bizi. Bu kadar kötü olacağını düşünmemiştim."

 

"Elinin ayarını sikeyim Cenk." diye Yusuf'un sessizce savurduğu küfüre güldük.

 

"Derin sıyırdı galiba çok kan kaybettin. Yoksa sen bir sıyırıkla bu hale gelecek adam değilsin. " dediğinde Salim, dudaklarımı bükerek başımı iki yana salladım.

 

"Bilmiyorum sabit duramayınca yapacak bir şey yok."

 

Yusuf eli ile sağlam omuzumuza pat patlamadan Salim tuttu. "Bir dur usta yaa, kız yaralı diğer omzunu da sen çökertme." demesine kıkırdadım.

 

"Hay Allah razı olsun. Bu ayı yüzünden yatalak kalacaktım."

 

"Hıııııı çok komik." dedi bozulan sesi ile Yusuf.

 

Dilimi çıkararak gülmeye devam ettim.

Salim cebinden çıkardığı telefonu bana uzattırken fısıldadı." Karaca meraktan öldü ara istersen." dediğinde kulağıma uzanıp yapışmış olan mini çip şeklinde olan kulaklığı çıkardığım biraz uğraşarak.

 

" Ee bu vardı dinlememiş mi?" diye sorduğum soru ile aydınlama yaşayarak cevabı yine kendi kendime verdim. "Şarjı bitti tabi." dedim dudaklarımı büzerek. Olduğum yerde doğrulmama iki arkadaşım da ayakalanarak yardım ettiğinde az canım yansa da oturabilmiştim.

 

"Oh be! Valla yata yata beynim aktı sanki. Ver bakalım şu telefonu." diyerek aldım elinden hemen Karaca'yı aradım. Açılan telefondan ses gelmeyince ben girdim konuşmaya Rusça.

 

"Balım." dediğimde resmen cırlamıştı. Telefonu kulağımdan az uzağa götürsemde sesi buradan bile duyuluyor, dediği anlaşılıyordu.

 

"Ahhh Ahhh öldüreceğim seni yemin ederim bir elime geçireyim öldüreceğim. Yaa burada öldüm öldüm dirildim ben. Sana uyan aklımı sikeyim ben."

 

"Tamam, tamam kardeşim sakin ol. Bak iyiyim işlem tamam bedenim sağ sağ elhamdülillah çok şüküüüür." dediğimde kıkırdadı.

 

"Gerizekalı ,mal yaaa."

 

"İyiyim kardeşim. Kurşun sıyırdı ama düşündüğümden fena etti beni. Çok kan kaybettim."

 

"Ben seni fena yapıcam aptal. Sana kahrolurken Kürşat müdür de geldi ebebimizi sevdi bir güzel. Kulakların çınladı mı?" Sıkıntı ile yüzümü buruşturarak ofladım.

 

"Off yaa çok mu kızdı."

 

"Valla kardeşim, ölmediyse ölümlerden ölüm beğensin dedi."

 

"Deme yaa."

 

"Ne güzel bir haftadır sinirleri alınmış, pamuk prenses gibi geziyordu ortalarda. Sağol kardeşim topluca ağzımıza sıçtın." dedi kızgın bir şekilde. Ben de sinirle ağzıma yaklaştırdığım telefona fısıldadım.

 

"Vay anasını satayım. Sanki ben keyfimden vuruldum. Konuşturma beni zaten konuşamıyorum."

 

"Kendini toparlar toparlamaz yüz yüze görmek istiyormuş seni Allah yardımcın olsun valla."

 

"Sen şey de, kolay kolay toplayamazmış kendini."

 

"Hee o da hemen tamam der. Neyse boşver onu artık ecelden kaçış yok. İyisin dimi?"

 

"Daha iyiyim merak etme."

 

"Aklım hep sen de. Kendine dikkat et, her konuda. Aklını bir şeylerin bulandırmasına izin verme." dediğinde kaşlarım çatılsa da çocukların yanında bir şey diyemedim.

 

"Tamam hadi kapatıyorum. Ben seni ararım."

 

"Tamam balım görüşürüz. Allah'a emanet." diyerek telefonu kapattı. Bana bakan ikiliye dönerek sessizce fısıldadım.

 

"Kürşat müdür öğrenmiş ve duman atıyormuş." Yüzleri sıkıntı ile buruşan ikiliden çıt çıkmadı. Amcamın cezaları da kendi gibi meşhurdu. Kim bilir bize nasıl bir ceza kesecekti. Operasyon güzel sonuçlanırsa belki unutur bile diyemiyordum hiç bir şeyi unutmayan nemrut adamın tekiydi.

 

"Belki unutur." dedi Yusuf.

 

"Sanmıyorum." diye umutsuz bir sesle cevapladı Salim.

 

"Sıkmayın canınızı ben üzerime alıyorum her şeyi. Tüm sorumluluk ben de." dediğimde ikisi de bana gözlerini devirdi.

 

"Saçmalama, anca beraber kanca beraber. Yapacak bir şey yok hala gelen çekilir." dediğinde Salim Yusuf'a işaret parmağı ile yanındaki arkadaşını gösterek başını salladı.

 

Kapı çalınma sesini duymamızla hepimizin başı kapıya döndü. Gelmeyeceğini bilsem de bir umut kalbim onun geldiği beklentisi ile kasıldı. Ama kapı açılınca gelenler Benan ve Yücel'den başkası değildi. İkisinin de yüzünde huzurlu bir gülümseyiş vardı.

 

Bir rahatlanmış belli.

 

İç sesime göz devirsem de içten içe biliyordum ki bu ikilinin Pars'ın gidişi ile yine ateşlerini birileri ile söndürüdüğünü.

Ayağa kalkan Yusuf ile Salim'e de başı ile selam veren Benan hemen yanımdaki sandalyeye oturdu.

 

"Daha iyi misin canım?" sevecen bir sesle sorduğu soruya,

"İyiyim Benan hanım." diyerek cevap verdim.

 

"Bizim buzlar kraliçesi şimdi de süper kahraman olmuş ha? Geçmiş olsun Elenacım. İyi misin? " Yücel'in samimi geçmiş olsun dileklerini gülümseyerek teşekkür ederim.

 

"Teşekkür ederim daha iyiyim."

 

"İyi ol Elena. Çok iyi ol. Benan için yaptığın şey... Herkes yapamaz. Sen düşünmeden ölüme atladın."

 

"Görevim." dediğimde Benan devam etti minnet dolu bir bakış ile gözlerime bakarak.

 

"İnan bana bu görev ile açıklanabilecek bir şey değil. Bu yaptığını babalar evlatları için yapmıyor." Gözlerinden geçen sis bulutları ile elime uzanarak ellerinin arasına alıp devam etti," İyi ki Elena iyi ki gelmişsin. Sırtımı dönebileceğim birinin olması hissi nasıl bir şeymiş iki gündür bunun mutluluğunu yaşıyorum ben. Benim gibi kimseye güveni olmayan biri için ne demek bu anlayamazsın. "

 

"Yaşadığım sürece hep yanınızda, arkanızda olacağım efendim." dememle gülüşü büyüdü yüzünde.

 

"Hasta ziyareti kısa olurmuş. Yine uğrayacağım diyerek tuttuğu elimi yavaşça kucağıma bıraktı.

 

"Bir isteğin olursa lütfen çekinme. Eşyalarını da buraya taşıtalım, artık bu oda senin." dediğinde kaşlarım havalandı. Hemen arkasındaki Yusuf ile Salim'e dönerek, "Siz ilgilenirsiniz." diyerek kapıya doğru yöneldiğinde, Yücel de vedalaşarak Benan'ın arkasında çıkıverdi.

 

Kapı kapanır kapanmaz yüzümde büyük gülümseme ile yanımdaki çocuklara döndüm. Onların yüzünde de şaşkın bir gülüş vardı.

 

"Yes bee!" diye Yusuf'un sessiz sevinmesine biz de sırıtarak eşlik ettik. Burada onunla aynı evde olmak işlerimizi daha da kolaylaştıracaktı.

 

"Sıradaki adımımız, kumanda odasını bulmak. O iş siz de gençler." dedim fısıltı Rusça.

 

"Ama öncesinde eşyalarımı toparlayın. Yattığım oda da avizenin hemen üstünde tuşlu telefon var. Kıyafetlerimi de yardımcı elemanlardan Sena var ona toplatırsınız." sessiz direktiflerime başlarını salladılar.

 

"Haydi biz çıkalım sen de dinlen." dedi Salim. Odadan çıktıklarında gelen Ferda'nın yardımı ile uzandığım yatakta gözlerimi mutlulukla kapattım. Çektiğim tüm acılara değmişti, Benan'ın artık gölgesi gibi yanında olabilecektim yani tabi fikri değişmez ise. Önce kendime gelmem iyileşmem gerekiyordu sonrasında görecektim Benandaki yerimi.

 

"İyi misin? İstediğin bir şey var mı?" Ferda'nın sesi ile gözlerimi açtım.

 

"Ya aslında şöyle bir keyif kahvesi olsa hiç fena olmazdı dememle." gülerek kaşlarını çattı.

 

"Keyif? Vurulan bir insana göre fazla keyiflisin. Tamam hemen mutfağa söyleyim şöyle karşılıklı bir keyif kahvesi içelim. Nasıl istersin?"

 

"Sade olsun lütfen." dediğimde başını salladı yine gülümseyerek çıktı odadan. Yüzümdeki gülümseme engel olamıyordum. Alt dudağımı dişlerim ile kıstırıken kahkahaya dönüşen gülmemi bastırmaya çalışıyordum.

 

"Off , hahah!" vücudum sarsıldıkça omzum acıyor ama bu bile bana başarımı hatırlattığı için sadistçe zevk veriyordu. Amcam bunu duyunca ne diyecekti acaba?

Kısa bir süre sonra elinde kahveler ile Ferda girdi odaya.

 

"Kahveler geldi." dedi keyifle. Keyfimin yerinde olmasından mütevellit onun bu haline gülümsemeden edemedim. Elindeki tepsiyi hemen yanımdaki komidinin üzerine bırakarak yanıma geldi. Onun yardımı ile tekrar yarı oturur pozisyonu alırken tepsi ile tuttuğu kahveyi aldım sağlam elim ile. Bir süre konuşmadan kahvemizi yudumlarken konuşması ile bakışlarımı ona çevirdim.

 

"Arkadaşların seni çok seviyor olmalı. Sürekli burdalardı, sen uyuduğundan çok farkında değildin ama?"

 

"Sağolsunlar, kardeşim gibilerdir. Küçük yaşlardan beri yan yanayız." sözlerim ile gözlerine yerleşen sevinç pırıltıları dikkatimden kaçmadı. Tadım kaçsa da çaktırmadım.

 

"İvan bey... Çok hoş sohbet biri." dediğinde kaşlarım çatıldı.

 

"Öyledir." diyerek kestirip attım bozuk bir sesle. Bakışları yüzüme tırmandığında lafımı çekmeden devam ettim,

 

"Ferda bizim ne iş yaptığımızı biliyorsun değil mi?" dememle başını salladı ağır ağır. Ben ise acımasızca devam ettim.

 

"Bizim, ne bir ciddi ilişki ne de bir aile kurma hayalimiz olabilir. Yarının bize ne getireceği belli değil. Ölüm her an ensemizde. Bana bak! Halim ortada. Bunu kendine yapma." Dediğimde ne demek istediğimi anlamış olacak ki başını sallayarak ayaklandı.

 

" Benim... Benim bir işim vardı. Bittiyse kahven yatıralım seni, çıkayım ben de." dediğinde bozuk sesime üzülsem de bir de Yusuf'un kafa karışıklığı ile uğraşamazdık. Ben yeteri kadar kendime bela olmuşken ikinci bir vaka sonumuzu getirebilirdi. Boş olan fincanı elimden alıp tepsiye koyduktan sonra beni yavaş hareketler ile tekrardan yatırdı. Kahveden önceki halinden eser yoktu. Zoraki bir tebessümle odadan çıktığında ben de sıkıntı ile gözlerimi kapattım.

 

******

Vurulmamın üzerinden 7 gün, Pars'ın gitmesinin üzerinden ise tam tamına 5 gün geçmişti. Yeni kavuştuğum sevdiğimden ayrılmış gibi ayrılık acısı çekiyordum. Onu görmeyi, onunla konuşmayı hatta yine aynı yakıcı öpüşlerini tekrar yaşamak istiyordum. Üzerinden zaman geçtikçe de sanki yaşadığım şeyin gerçekliğini idrakten uzaklaşıyor hayal alemine yaşamışım hissi ile doluyordu içim.

 

Acilen tekrarı yaşanmalı gerçek olduğu zihnime kazınmalıydı. Bunu istediğime inanamıyordum ama ben hamle yapmayacaktım, ondan gelene de engel olmayacaktım. Hani sevdiğin yemeğin tadına bakarsın da devamı için ağzın sulanırdı ya canın deli gibi çekerdi. Öyle bir haldeydim, tadını almıştım kolay kolay iflah olmayacaktım.

 

Sıkıntı ile oflayarak geldiğim göl kenarında bakışlarım gölün üzerindeki ışık hüzmelerinde kendim ise düşünce deryasındaydım. Üç dört gün önce ayaklanmış taktığım omuzlukla da daha rahat gezer olmuştum. Benan hanım istersem buradan biraz ayrılarak vakit geçirebileceğimi söylediğinde Pars gelir diye ayrılmak istememiştim. Ama dünden beri çok bunalmış hissediyor, bir kaç gün de olsa burada ayrılmanın iyi geleceğini düşünüyordum.

 

Ağır adımlar ile konağa geldiğimde Benan ve Yücel kahvaltı masasındaydılar. Beni gördüğünde Benan gülümsedi,

 

"Gelsene Elena, sana da bir servis açsınlar." dediğinde kibarca gülümseyerek.

 

"Teşekkür ederim size afiyet olsun efendim, ben izin isteyecektim. Siz demiştiniz ya ben de düşündüm biraz. Çok bunaldım bir kaç gün dışarıda olmak iyi gelecek." dediğimde başını salladı

 

"Tabi tabi gidebilirsin, bıraksın çocuklar istediğin yere" dedi yine bu aralar hep gördüğüm şefkatli tavrı ile.

 

"İzin verirseniz İvan ya da Niko benimle gelebilir mi?"

 

"Elbette hangisi ile gitmek istersen gidebilirsin." dediğinde minnetle gülümsedim.

 

"Bizim yerimize de gez Elenacım. Geldiğinde seni ful enerjili göreceğim." Yücel'in sözlerine gülümseyerek başımı salladım yalnızca.

 

"İyi akşamlar efendim." diyerek hemen üst kattaki odama çıktım. Ufak bir çanta hazırlayarak odadan çıkarak çıkışa doğru ilerledim.

 

Konaktan dışarı çıktığımda Yusuf ile Salim'i aradı gözlerim. Hemen ilerde görmem ile yanlarına doğru ilerledim ağır ağır.

 

"Ne haber gençler?" dememle bana döndüler.

 

"Bekliyoruz işte." dedi Yusuf elindeki sigaradan bir nefes çekerken.

 

"Benan hanım izin verdi sizden biri ile bir kaç gün çıkmama." dediğimde Salim'in gözleri bir an parlasa da belli etmemeye çalışıyordu sevincini. Yusuf ise umursamaz bir tavırla,

 

" Sizi gidin. En son ben çıkmıştım. Salim hiç çıkmadı bu ara." Dediğinde Salim'den ses ses çıkmasa da gözlerindeki parıldamadan belliydi çok sevindiği.

 

"İyi madem ben çıkayım. Az bekle yanıma bir kaç bir şey alayım." diyerek ayrıldı yanımızdan. Arkasından bakarken,

 

"Çaktırmamaya çalışıyor ama çok mutlu oldu. Didem'e gitmezse ben de bir şey bilmiyorum." dedi Yusuf. Dudaklarımı büzmüş hızlı adımlar ile yürüyen Salim'e bakarken,

 

" Didem kabul eder mi bilemem ama?" dedim.

 

"O da bu bizim dallamanın eşşekliği." Yusuf sıkıntılı bir sesle konuşurken bir nefes daha çekti sigaradan.

 

Çok kısa bir süre sonra gelen Salim ile oyalanmadan yola çıktık. Yerleşkeden çıkar çıkmaz Karaca'nın telefonu tuşlayarak arama tuşuna bastım.

 

"Kardeşiim!"

 

"Ayy dostum, bir şey olmadı değil mi? Sen bu saatte aramazdın." diye meraklı bir sesle sorduğunda cevap verdim.

 

"Yok yok bir şey olmadı, Benan izin verdi bir iki gün, Salim ile çıktık şimdi geliyoruz merkez tarafına doğru." dediğimde kocaman bir çığlık attı.

 

"Ayyy hemen hazırlanıyorum. Geçen kahvaltı yaptığımız sahildeki kafeye gelin. Didem'e deyim de az keyfi yerine gelsin. Gittiğinizden beri kukuman kuşu gibi hep bir düşüncelerde. Sanarsın askerdeki kocasını bekliyor bebeleri ile." sözlerine kıkırdamamla Salim'e baktım. Duymuş muydu emin olamasam da hafif gerilmiş haline bakınca duyma olasılığı yüksek bir ihtimal gibi gelmişti bana.

 

"Tamam 40 - 45 dakikaya orda oluruz." dediğimde gülerek tamam dedi ve kapattı.

Yan gözle Salim'e bakarak,

 

"Didem de gelecek." dememle ilgilenmiyor gibi cevap verdi.

 

"Hım, öyle mi?" umursamaz bir şekilde cevap vermesine güldüm içimden, şeytani bakışlarım ile bir bakış atıp önüme döndüm.

 

"Ya biz göreve gitmeden de biri ile tanıştıracaktı bizi." dememle direksiyondaki elleri, tuttuğu yeri sıkmaya başladı ve bir hışımla bana döndü.

 

"K-kim, kimle? S-sevgilisi mi var?" dedi şok olmuş şekilde. İçimdeki şeytan tezahürat üzerine tezahürat ettikçe ben de karşımda rengi küle dönen arkadaşımın rengini açacak daha güzel cümlelerimle konuşmaya devam ettim. Bu iki saftiriğe böyle bir ateş lazımdı. Biraz da diğer tarafı harlarsak olurdu bu iş.

 

"Ya valla bilmiyorum ki. Didem çok üzgün var bir derdi ama söylemiyor. Bence aşk acısı çekiyor da bu çocukda da deva arıyor gibi." dedim çenemi kaşırken düşünüyor gibi.

 

Salim'in sesi kesilmiş delici bakışları ile yola bakıyordu. Hız ibresi ise bir hayli yükseklere doğru tırmanırken korkmuş bir sesle konuştum,

 

"Salimcim tabakaneye bok mu yetişiriyoruz abi? Valla seni bilmem ama taze ölümden dönmüş biri olarak tekrar aynı toplara girmek istemiyorum. Laaan aloo kime diyorum? " Sonlara doğru bağırmam ile daldığı halden sirkelenerek çıktı.

 

Yolculuğumuzun geri kalanında ben ufak sohbetler açmaya çalışsam da Salim kısa cevaplar vererek çok da sohbet havasında olmadığını belli ediyordu.

 

Çok sürmeden vardığımız kafenin önüne arabayı park ettikten sonra indik. Kafeye girdiğimizde arayan bakışlar ile etrafa bakınırken hemen deniz kenarında sarı peruğu ile bize el sallayan Karaca'yı görmem ile ben de ona el salladım.

 

"Oradalar dediğimde, Salim iç çeker gibi bir nefes aldı." Simsiyah peruğu, ona uyumlu siyah tonlarında makyajı ve üzerine giydiği siyah deri tulum ile Didem, oldukça dikkat çekici ve güzel görünüyordu.

 

"Buradan buluşmaya gidecek Didem galiba, şuna bak fıstık olmuş." diye de pimi çekilmiş bombamı ortaya atarak ayakta bizi bekleyen afeti devranlarıma doğru koşar adım ilerlemeye başladım.

 

"Dostum!" diyerek kucakladı beni omuzluğumun izin verdiği kadar Karaca.

Kendini geriye doğru çektiğinde üzgün gözlerle omzuma baktı.

 

"İyisin değil mi?" diye sorduğunda kocaman gülümsedim.

 

"Sizi gördüm daha iyi oldum. Üzülme artık geçti gitti." dediğimde gözlerini devirdi sinirle, "Hıı çok geçmiş belli." ona gülümseyip Didem'e döndüğümde ise onun gözleri hemen arkamdaki Salim'deydi.

 

"Didem!" diye seslenmem ile bir rüyadan uyanmış gibi sıçradı.

 

"A-abla... Hoş geldin. Çok özledim seni diyerek boynuma atıldı omzuma dikkat ederek." kulağına doğru fısıldadım.

 

"Hıı, belli belli Didem hanım, gözünüzün başka yerlerde oluşundan." dediğimde mahçup bakışlar ile geri çekildi ama bir şey söylemedi.

 

"Hoş geldin Salim." dedi Karaca onada sarılırken.

 

"Hoş buldum Karaca." diyerek Didem'e döndü yönünü yine.

 

"Hoş geldin Salim abi." dediğinde yüzümü buruşturdum. Salim'in sesi çıkmadı bir kaç saniye, anladığım kadarı ile beklemiyordu böyle bir hitap. Bakışlarım Karaca'ya kaydığında kaşları havalandı ama bir yorum yapmadı. Arka fonda sevdiğim kız bana abi deyince eşiliğinde,

 

"Hoş bulduk Didem." diyebildi. Salim'in sesi moralinin hepten bozulduğunu gösterir cinstendi.

 

Masaya oturduğumuzda Karaca hemen benim yanıma otururken, Salim ile Didem de yan yana oturmak durumunda kalmıştı.

Bizim iki saf aşık elini ayağını koyacak yer bulamıyor gibi değişik bir tavırda karşımızda oturuelarken Karaca ile ben ise anneymişiz de çocuklarımızı evlilik görüşmesine getirmişiz gibi görünüyorduk.

 

"Ee kahvaltı yaptınız mı? Yapmadık diyin bak ben çok açım." diyen Karaca'ya gülümsedim.

 

"Valla az atıştırdım ama şöyle güzel bir kahvaltıya hayır demeyiz, değil mi Salim?" önünde kavuşturduğu ellerine dalan Salim'den ses çıkmadı. Yanındaki Didem de aynı şekilde ellerine dalmışken yan gözle Karaca ya bakıp sağlam kolum ile hafif dirsek attım. Bana baktı gülüşünü saklamaya çalışır gibi dudaklarını öne doğru uzattı. Gözümü kırptığımda kardeşim ne demek istediğimi anlamış olacak ki başını salladı hafifçe, o iş ben de, der gibi.

 

Gelen garson ile kahvaltı siparişi verdik. Çok sürmeden masamız çeşit çeşit kahvaltılıklarla dolmuştu bile. Daha çok benim ve Karaca'nın sohbeti ile kahvaltımızı yaparken karşımızdakilerin sesi çıkmıyordu. Yüksek sesle çalan telefon sesi ile hepimizin başı Didem'e döndü. Mahçup bir şekilde gülümserken hemen masanın üzerinde ters çevrili telefonu eline alarak açtığında Salim de elindeki çatal bıçak ile öylece kalmış yanındaki kızın konuşmasına odaklanmıştı.

 

"Efendim!"

..........

 

"Ben, şuan çok uzun zamandır görmediğim arkadaşlarımla kahvaltı yapıyorum. Şöyle yapalım akşam görüşelim olur mu?"

.........

 

"Biliyorum, kusura bakma aniden gelişti."

.........

 

"Tamam görüşürüz." diyerek kapattığında Didem, yanındaki Salim'in dişlerini sıktığını karşısında olan ben buradan farkediyordum. Ee yemeyenin malını yerlerdi. Önümdeki omletten bir parça ağzıma atarak Didem'e Salim efendinin meraktan öldüğü soruyu sordum.

 

"Kimdi?" dediğimde elinde telefonu ile duraksayan Didem yandan bir bakış attı yanındaki adama. Anlaşılan arayan erkekti.

 

"Bir arkadaşım. Onunla kahvaltı yapacaktık aslında Karaca abla arayınca ben de ona iptal edelim diye mesajı attım. Onun için aramış." Dediğinde hin hin gülerek Didem'i sıkıştırmaya devam ettim.

 

"Hımm, yoksa özel biri mi?" dediğim de gözleri kocam açıldı, ne yapıyorsun abla, der gibi yine yan tarafa kaçamak bir bakış attı.

 

"Y-yok abla ne özeli, arkadaşım." dedi panikle.

 

"Hadi hadi bak kızardın. Erkek mi kız mı onu söyle biz anlayacağımızı anlayalım." dedim yanımda kıkırdayan Karaca'nın sesi kulağıma gelirken.

 

"Erkek." dedi içine kaçmış bir sesle devam etti, " Düşündüğünüz gibi de..." Salim'in sertçe elindeki su bardağını masaya koyması ile sözleri kesildi Didem'in, bakışımız ona döndüğünde gerilmiş bir yüz ile bize baktı.

 

"Kusura bakmayın, elimden kaydı." dedi agresif bir sesle.

 

Sonrasında ise sessiz sessiz kahvaltımızı bitirmiş şimdi de söylediğimiz kahveleri içiyorduk.

 

"Kürşat müdür akşam üstü seninle görüşmek istiyor. Biz izin istediğimizde otomatikman öğrenmiş oldu, üzgünüm bebeğim." dedi mahçup bir şekilde.

 

"Korkunun ecele faydası yok kardeşim, ağzıma edecek ama sonrasında olanları duyunva yumuşar." diyince gözleri parladı heyacanla. Çevreye kaçamak bakışlar atarak, "Çok merak ediyorum otele gidince tek tek anlatacaksın." dediğinde başımı salladım gülümseyerek.

 

Kahvaltımızı bitirmiş, kahvemizi içmiş ve artık ayaklandığımızda Didem ile sarılıp vedalaştık.

 

Salim, "Ben seni bırakırım istediğin yere." dediğinde Didem biran duraksasa da başını salladı usulca. Arabaya binen çiftimizin arkasından, yavrularına arkadan bakan anneler gibi görüş açımızdan kaybolana kadar baktık, tabi durum kritiği yapmayı da ihmal etmedik.

 

"İşe yarar mı sence?" dedi Karaca düşünceli bakışları giden arabanın üzerinde.

 

"Bilmem... Eğer gerçekten birbirlerini seviyorlarsa, yaptığımız onları harekete geçirecektir. Anladığım kadarıyla sıkıntı Salim de. Eee o kadar çırayı attık artık tutuşmuyorsa da bıraksın zaten Didem de." dedim.

 

Kolunu omzuma atan Karaca ile biz de onun arabasına doğru yürümeye başladık.

 

"Ee biz ne yapalım, şöyle bir Ortaköy Bebek yapalım mı? Ne dersin?" dediğinde kıkırdadım.

 

"Allah derim."

 

Rotamıza doğru ilerlerken devam ettiğimiz eğlenceli muhabbetle keyfim oldukça yerine gelmişti. Trafik sabah mesai saatlerinin bitimine göre daha iyiydi. Çok sürmeden vardığımız Ortaköy meydanına yakın bir otoparka arcamızı bıraktık. Yürüyerek Ortaköy meydanına doğru ilerlediğimiz de mis gibi deniz kokusu burnuma dolmaya başlamıştı bile.

Denizin kenarına iskeleye yürüdüğümüz de gözlerimi kapatarak denizden gelen hafif meltemi hissederken insan ve deniz motorlarının sesleri kulaklarıma doluyordu.

 

"Çok özlemişim." diye mırındandım.

 

"Valla ben de en son senle geldiğim. " dedi keyifli bir ses ile. Biraz sahilde gezinip anı olarak selfielerimizi çekerken, tok olmamızdan dolayı ne kumpir ne waffle dükkanlarına yanaşmıştık. Hemen meydanın arka sokaklarındaki hediyelik eşyaların olduğu sokağa geçtiğimiz de bir takı dükkanının önünde durdurdu Karaca bizi.

 

Kapının önündeki sergiye bakarken gözüme çarpan bileklikle duraksadım. Elime alıp incelemeye başladığımda yanımdaki Karaca'nın bakışları bana döndü.

 

" Kim için bakıyorsun sen ona?" diye sordu sorgulayan bakışlar ile.

 

"Pars'a alıyorum." dedim hiç lafı dolandırmadan. Böyle bir cevap beklemeyen arkadaşım dumura uğramış olacak ki gözleri fal taşı gibi açıldı. Kısa bir an an cevap vermese de gözleri alev saçarak sessizce tıslar gibi konuşmaya başladı.

 

"Esra, ne saçmalıyorsun sen? Bak kendimi zor tutuyorum." dediğinde omzumu indirip kaldırararak, elimdeki bilekliği hemen karşımızda tabure de oturan kadına uzattım. Fiyatını sorup ödeme yaptıktan sonra,

 

"Paket yapar mısınız acaba?" dediğimde kadın bilekliği eline alarak dükkanın içine girdi. Karaca'nın modu düşmüştü ama bir şey demeden dik bakışlar ile bana bakıyordu. Kadın kıs sürede elinde hediye paketi ile geldiğinde aldığım gibi çantama attım. Üç beş dükkana daha bakarak gezindikten sonra arabayı alarak bebek tarafına geçtik. Biraz sahilde yürüdükten sonra küçük bir kafeye geçerek birer kahve daha içmiştik. Karaca itina ile Pars konusunu açmasa da biliyordum ki otele gittiğimiz de sıkı bir şekilde ifademi alacaktı. Akşama doğru yol üzerinde yemeğimizi yedikten sonra kalmam için ayarlanan otele geçtik.

 

Odamıza çıktığımızda kendimi koltuğa bıraktım. Uzunca bir zamandır yatışdan sonra bugün gerçekten de yorucu bir gün olmuştu benim için. Hemen çaprazımdaki koltuğa kendini bırakan Karaca da benim kadar olmasa da yorulmuşa benziyordu.

 

"Kürşat müdür gelir yarım saate." dediğinde başımı salladım. Yoldayken aramış otele geçtiğimizi söylediğimiz de o da şubeden çıkmıştı.

 

"Yoruldun değil mi?" diye sorduğunda.

 

"İyi geldi, kaç zamandır bir oda da yat yat daralmıştım. Ama omzum hafiften acımaya başladı, bir ağrı kesici içsem iyi olacak." Diyerek ayaklanacağım sırada o benden önce ayaklandı.

 

"Dur sen, ben getireyim ilacını." dedi.

 

Çantamdan aldığı ilacı ve minibardan aldığı suyun ağzını açarak uzattığında hemen elinden alıp içtim ilacımı. Çok sürmeden çalınan kapı ile Karaca ayaklanarak açmaya gittiğinde ben de ayaklandım. Evet başlıyorduk.

 

Amcam içeriye girdiğinde Karaca'ya ters bir bakış atıp bana doğru ilerlediğinde aynı ters bakışlarını üzerime dikti.

 

"Sen nasıl yaparsın böyle bir şey?" diye direk konuya girmesini beklemiyordum. Yüzümü buruşturarak şebekliğe vurdum.

 

"Sana da merhaba amca." dememle daha da köpürdü.

 

"Kızım bırak hoş geldini, beş gittini. Sen nasıl benden habersiz böyle bir iş yaparsın? Ya sana, sana bir şey olsaydı? Ben Süheyla'ya ne derdim? Biz ne yapardık? Hiç mi düşünmüyorsun bunları?"

 

Peş peşe sıraladığı öfkeli cümleler bittiğinde sağlam olan kolum ile sıkıca sarıldım bedenine. İlk baş tepki vermese de yavaş yavaş yumuşamış o da kollarını bedenime sarmıştı. Alttan kedi gibi bakışlarıma karşılık vermeyince mırın mırın konuştum. "Bak karşındayım hiç bir şey olmadı, sıyırdı sadece. Yaralıyım ben niye böyle üzüyorsun beni?" Dediğimde burnundan sinirli bir gülüş bıraktı. Gerçekten çok sinirlenmişti belli ki kolay kolay da sakinleşeceğe benzemiyordu.

 

"Amca! Yaa o kadın kimseye kolay kolay güvenmez, yapmak zorundaydım..." Aniden ayrılıp karşıma geçti.

 

"Yapmak zorundaydın? Kızım ya bir şey olsaydı sana, ne anlamı kalacaktı?"

Sıkkın bir nefes verdim, "Amca, baştan beri planımız belliydi zaten, sıyıracaktı."

 

Bir anda kükredi sözlerime, "Bok sıyıracaktı, kan kaybından gidecekmişsin."

 

Sözlerine gözlerimi devirerek cevap verdim, "Ya Benan'ı sakinleştirmeye çalışırken sabit duramadım, Cenk ateşlediğinde sıyırsa da derin oldu galiba.

 

" O Cenk'in de belasını sik... Tövbe estağfurullah."

 

"Amca! çocuğun suçu yok, bir şey yapma sakın. Ben az tehdit etmiş olabilirim onu da, başta kabul etmedi." dediğimde bakışları tutuşan bir alevin harlanması gibi harlandı.

 

"Şuna bak yaa! Bir de tehdit etmiş. Kızım çete mi oldun sen başıma! Sanma ki bunun cezası olmayacak." işaret parmağını tehdit eder gibi salladı.

 

"Valla amca istediğin cezayı verebilirsin. Planım işe yaradı, benan hiç olmadığı kadar iyi davranıyor bana. Eşyalarımı konağa taşıtı, artık onunla aynı çatı altındayım." kaşları çatıldıkça çatıldı.

 

"Hiç bir şey umrumda değil Esra, bir daha sakın, sakın canını ortaya koymayacaksın. Söz ver bana." dediğinde sinirle gözlerimi devirdim.

 

"Ya amca anlattıklarımı duymuyor musun? Kadın artık gölge gibi yanında taşıyacak beni. Bana ne dedi biliyor musun? İnsanın arkasını döneceği birinin olması ne demekmiş bunun huzurunu yaşıyorum dedi. Kusura bakma da tamam riskli bir şeydi yaptığım ama bana bir kaç yılda kazandıramayacak güveni kazandırdı." sıkıntı ile elini saçlarına atarak çekiştirdi

 

"Hiç bir fayda etmiyor değil mi kızmalarım?" umutsuz bir sesle soruşuna üzülsemde yalan söylemeyecektim. Kaşlarımı indirip kaldırdım.

 

"Kusura bakma ama yine olsa yine yaparım. Beni gönderirken her türlü insiyatifi alabileceğimi söylemiştin" sinirle bir of çekti. Tekrar işaret parmağını kaldırdı öfke ile.

 

"Bana bak! İnsiyatif derken kastettiğim canını ortaya koyman değildi. Bir daha Esra bir daha böyle bir şey olmayacak. Seni aldırırım oradan operasyon moperasyon kalmaz." dediğinde gözlerim kocaman açıldı. Yapar mı yapardı valla. En iyisi inatlaşmamadan sakin sakin konuşmaktı.

 

"Tamam amca." diye mırıldandığımda bir anda yükseldi yine.

 

"Duyamadım!"

 

"Tamam amca söz bir daha böyle bir şey yapmayacağım." dedim daha çok çıkan ve bozuk sesimle.

 

"Hah böyle hizaya gel. Omzun nasıl oldu?"

"İyi." dedim bozuk bir sesle. Kollarını açarak,

 

"Gel buraya." diye şefkatle konuştuğunda küskün küskün kollarının arasına girdim. Saçlarıma öpücük kondurarak,

 

"Çok korktum duyduğumda, lütfen bir daha bana o korkuyu yaşatma. Hiç bir şey senin canından daha önemli değil." Bir şey demeden başımı salladım. Geri çekilip gülümseyen bir yüzle,

 

"Aslında bir misafirimiz daha olacak neredeyse gelmek üzeredir." dediğin de kaşlarım çatıldı.

 

"Kim?" Burnuma bir fiske vurup hemen yanımdan geçerek koltuğa bıraktığında kendini Karaca'ya döndü bakışlarım. O da omuzlarını indirip kaldırdı, bilmiyorum, der gibi.

 

"Süpriz." dedi amcam ortadaki kuru yemişden bir tane alıp ağzına atmadan önce.

  

Çok kısa bir süre sonra kapı çalındığında, Karaca heyacanla ayağa atıldı. O da benim gibi merak ediyordu. İçeriye giren Asuman abla ile sevinçle üzerine atladım.

 

"Asuman abla! Yaa nerden çıktın sen? Nasıl özlemişim." diyerek yanaklarından öpmemle o da kıkırdayarak sarıldı. Geri çekildiğinde bakışları omzuma düşünce,

 

"Hiih! Ne oldu sana böyle? " dediğinde bakışlarım amcama kaydı. Başını , buyur anlat bakalım, der gibi salladı.

 

"Şey, iş kazası oldu. Ama iyiyim vallahi bak çok iyiyim." üzgün gözlerle yüzüme tarayan bakışlar atarken, gerçekten iyi olup olmadığımı araştırıyordu.

 

"Hadi gel, Karaca patlat bakalım şu mini barı amcam ile yengem şerefine." dememle kıkırdayarak dolaba doğru ilerledi Karaca.

 

Asuman abla hemen amcamın yanına oturduğunda amcam da kolunu omzuna atarak kendine doğru çekmesi ile kaşlarım havalandı. Asuman abla amcama utangaç bakışlar atarken onun çok da umurunda değildi.

 

" Ee nasıl gidiyor? Maşallah işleri ilerletmişsiniz?" dediğimde Asuman ablanın gözleri şaşkınlıkla açıldı. Amcam ise sevdiceğinin utandığını anlamış olacak ki ters ters bakış atarak,

 

"Edepsiz seni. Nasıl konuşuyorsun sen amcanla ve eşiyle?" dediğinde bu sefer bizim gözlerimiz şaşkınlıkla açıldı.

 

"Siz?" dedim devamını getiremedim. Bakışların parmaklarında yüzüğe kaydı.

 

"Evet biz evlendik yengen ile." dedi sırıtarak amcam.

 

"Bensiz öyle mi?" diye bozuk atarak baktığımda Asuman abla hemen açıklama yapmak için atıldı öne doğru.

 

"Sadece nikah canım. Kutlamayı sizin operasyon bittiğinde yapacağız. Kimse duymadı, ilk size söylemiş olduk." dedi.

 

"İnanayım mı?" tek kaşımı kaldırarak sorduğum soruya gözlerini devirdi Asuman abla.

 

"Sana neden yalan söyleyelim? Kürşat ısrar edince ben de hayır diyemedim." süzülerek amcama baktığında, amcam da hayran dolu bakışlarla ona bakıyordu. Karaca ile birbirimize baktık, ortamda fazlalık gibi kalmıştık. Bir süre bakıştıktan sonra Asuman abla ne yaptığını anlamış gibi bir anda sirkelenerek bize döndü. Bizim sırıtan yüzümüzü gördüğünde ise hepten kızardı.

 

"Düzeltin lan o suratınızı, karımı utandırmayın." Ohoo amcam fena bir şey olmuştu. Bu yaştan sonra aşkını bulunca da görmemişin karısı olmuş misaline örnek olmuştu.

 

Akşamın ilerleyen saatleri ise oldukça keyifli geçmiş, muhabbetin gözüne gözüne vurmuştuk. Amcamla cici yengem ayaklandığında vedalaşmak için önce amcama sarıldım.

 

"Dikkat et kızım kendine, tehlikeli hareketlerden uzak dur!" diyerek kulağıma fısıldadı.

 

" Tamam amca." dedim gülümseyerek. Sonra Asuman ablaya sarıldım o da amcam gibi, kendime dikkat etmemi söylemiş ve yanaklarımdan öperek ayrılmıştı. Onlar çıktıktan sonra ise ortalığı toplamaya yardım etme teklifime Karaca kesinlikle karşı çıkmış dinlenmem için yatağa göndermişti beni. Ben de odanın balkonuna çıkıp uzun zamandır sesini duymadığım annemi aramıştım.

 

" Alo, yavrum." dediğinde gözlerim hemen doluvermişti.

 

"Annem, nasılsın?"

 

" İyiyim iyiyim yavrum, aklım fikrim sende. Seni çok özledim bebeğim benim. İyisin değil mi?" Sesinde hissettiğim endişesini biraz olsun azaltmak için rahat çıktığını düşündüğüm bir ses ile konuşmaya çalıştım.

 

"Çok iyiyim annecim sadece sizi çok özledim. Dua et sıkıntısız tez vakitte bitsin şu görev."

 

" Etmem mi hiç yavrum, hep dualarımdasın. Her cuma toplandığımızda sana özel okuyoruz." demesiyle kıkırdadım.

 

"Canım annem benim. Sen ve senin takımın duaları ile ayaktayım vallahi. Ecem napıyor?"

 

"İyi iyi, sınav haftası ya bir çalışma mı ne yetiştireceklermiş jüri için, arkadaşında." Telefonuma arkadan düşen arama ile kulağımdan çekip baktığımda kayıtlı olmayan numarayı görmem ile kaşlarım çatıldı.

 

"Annecim bir numara arıyor ben bir bakayım yarın yine ararım seni." diyerek vedalaşıp kapattığımızda arama da kapanmıştı. Tekrar dönüp dönmemeyi düşünürken tekrar aynı numaradan arama gelince tedirgin bir şekilde açtım.

 

"Efendim."

 

"Benim, Pars." dediğinde şaşkınlıktan ağzımı açıp bir şey diyememedim. Sesim çıkmayınca konuşmaya o devam etti.

 

"Nasılsın?" dedi insanın içini gıcıklatan sesi ile. Derin bir nefes aldım, hızla atan kalbimi biraz olsun sakinleşmesini umarak heyacandan titreyen sesimle cevap verdim.

 

" İyiyim, siz nasılsınız?" dediğimde erkeksi kıkırdama sesi doldu kulağıma. Ağlar gibi yüzümü buruşturdum.

 

"Yine mi döndük size? Ben çok güzel bir şekilde hallettiğimizi düşünüyordum ama."

 

"Şey, ben... Alışkanlıktan öyle çıktı ağzımdan." panik halinde söylediğim sözlerin üzerine bıraktığı nefesin sesi değdi bu kez kulağıma. İçim çok değişik oluyordu onun bu nefes alışverişlerini duydukça.

 

"Çıkmasın, bir daha çıkmasın öyle." dedi tatlı tatlı uyarırken.

 

"Tamam.... Dikkat etmeye çalışacağım."

 

"Geldim ama yoktun, izin almışsın." dediğinde kalbim hızla atmaya başladı. Gelmişti, sonunda gelmişti. Dudaklarımı ısırarak heyacanımı bastırmaya çalıştım.

 

"Çok bunalmıştım iyi geldi biraz ordan ayrılmak." dedim yalnızca.

 

"Seni görmeyi umarak gelmiştim ama... Ne zaman geleceksin peki?"

 

"Yarın sanırım."

 

"Yarın... Yarına çok var ama yapacak bir şey yok sabredeceğiz. Kendine dikkat et güzelim." dedi.

 

Ay güzelim mi dedi, sabredeceğiz mi dedi? Sırıtmamı bastıramıyordum aptal aşıklar gibi .

 

"Tamam ederim, sen de et." diyerek kapattığım telefonu göğsüme bastırdım. Gelmişti ve ben yarına kadar dayanamayacaktım galiba. Kalbim çoktan yola düşmüştü ebedi bekleyemez, sabahı edemezdim.

 

İçeriye geçtiğimde koltukta telefonu ile uğraşan Karaca'ya nasıl gideceğimi söyleyeceğimi düşünürken başını kaldırarak bana baktı. Anladı bir haller olduğunu kaşları çatıldı.

 

"Karaca... Şey, benim çıkmam lazım." dedim dan diye.

 

"Bir şey mi oldu?" Gerçeği söylesem katiyen izin vermez bir de sabaha kadar nutuk çekerdi. O yüzden o an aklıma gelen senaryoya uydun bir şeyler uydurdum

 

"Yusuf aradı, birileri gelmiş Benan ile görüşmeye, o giremiyor ya konağa gelirsen iyi olur dedi." Dediğimde yüzü düştü.

 

"Ama yaa kız gecesi yapacaktık."

 

"Yine yaparız balım. Ben bir resepsiyonu arayım taksi çağırsınlar."

 

"Kızım arasana Salim'i oraya dünya para yazar şimdi."dedi.

 

"Yok yok, o bayadır izin yapmadı, gelse de yapacağı bir şey yok. Konağa ben girebiliyorum sadece. Bozmayalım onun iznini." dediğimde o da ayaklandı.

 

"İyi madem gel ben seni bırakayım yakınlarda bir durağa." eşyalarımızı toparlayıp otelden çıktık. Resepsiyondaki adamın tarifine göre çok yakınlarda olan bir taksi durağına geldiğimizde Karaca ile sıkıca sarılıp vedalaştık. Arkadaşıma yalan söylediğim için biraz vicdan azabı yaşıyordum ama yapacak bir şey yoktu sabahı zor ederdim ben.

 

Taksiye atlayıp yola çıktığımda yol kısaldıkça benim de heyacanım katlandıkça katlanıyordu. Beni görünce ne yapacaktı acaba? Yine öper miydi?

 

Düşündüklerime kendi kendime kıkırdarken taksici dayı ile göz göze geldik.

Deli mi bu der gibi bakış atıp önüne döndüğünde. Gülüşümü bastırmak için dudaklarımı ısırarak camdan karanlığa çevirdim bakışlarımı.

 

Yakalaşık 1 saatin sonunda yerleşkeye gelmiştik. Yerleşkenin kapısında beni gören korumalar çok fazla bekletmeden hemen içeri almışlardı bizi. Uzaktan görünen konağa baktığımda Pars'ın odasının ışığını görmem ile heyacandan karnımda kelebekler uçuşuyor gibi olurken kalbim de kasılmıştı. Taksi konağın önünde durduğunda ücretini ödeyerek indim. Korumaların bakışları ile konaktan içeri girdiğimde yine kimsecikler yoktu ortada. Önce kendi kaldığım odaya geçerek üstüme başıma çeki düzen vererek elime aldığım hediye ile odadan çıktım. Bir üst katta olan Pars'ın odasının önüne geldiğimde heyacan dan ölecektim. Zihnimde değişik değişik sahneler döndükçe kalp atışların daha hızlanmıştı. Titreyen elim bir kaç kez kalktı vurmak için ama heyacandan bir türlü cesaret edemiyordum.

 

Derin bir nefes alarak kapıya tıklatıp beklerken bakışlarım elimdeki hediye paketine düşmüştü. Acaba beğenir mi diye düşünürken açılan kapı ile başımı kaldırdığım da şok olmuş gözlerle karşımdaki kadına bakakaldım. Onun yüzünde ise ilk gördüğümdeki gibi aynı iğrenç gülüş vardı. Kalbim gördüğüm manzara ile bin parçaya bölünürken elimdeki hediyeyi tüm gücümle sıktım. Kilitlenmiş kalmıştım, ağzımdan tek bir kelime çıkaramıyordum. Ben konuşmayınca yine o geceki laubali konuşması ile o konuştu.

 

" Aa sen geçen günki güvenliksin. Bir şey mi vardı tatlım?" dediğinde hayal kırıklığı ile gözlerimi kapattım.

🌸 🌸 🌸 🌸 🌸

 

AH MAHİR AHH! NE YAPTIN SEN OĞLUM YAA?

 

BÖLÜM NASILDI GENÇLER🤓

 

BEĞENMEYİ VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYINIZ LÜTFEN.

 

HEPİNİZİ ÖPÜYORE😚

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%