Yeni Üyelik
28.
Bölüm

27. Bölüm

@mislanet

Merhabalar çiçeklerim 🌸

Beğeni ve yorumlarınızı merakla bekliyorum. ❤️

 

Bugün yine Esra için yakıyoruz 🚬

 

Keyifli okumalar efenim 😚

🌸 🌸 🌸 🌸 🌸

 

Karşımdaki kadına öylece bakıyor ne bir adım geri gidebiliyor ne de ağzımı açıp tek bir kelime edebiliyordum. Dolmuş taşmak için fırsat bekleyen gözyaşlarımı zaptetmek için kendimi var gücümle sıkmış gözlerimi dahi kırpmadan sıkılı çenemle karşımda şekilden şekile giren yüze kilitlenmiş kalmıştım. Bir şeyler diyordu ama kulaklarım nabzımın şiddetli atışından başka bir şey duymaz olmuştu. Ellerini yüzüme yaklaştırıp sallayarak,

 

"Ayy kime diyorum? Bir şey demeyeceksen giriyorum ben. Banyoda Pars'a katılacağım daha." Sırıtarak söylediği söz ile hali hazırda üzerinde olan kısa bornoza düştü iğrenir gibi bakışlarım. Başımı bir ropot gibi salladım, bir şey demeden odanın kapısından uzaklaşırken arkamdan iyi akşamlar diye seslenmesini duysam da hiç bir tepki vermeden hızlı ve ruhsuz adımlar ile çıkışa doğru ilerledim.

 

Şuana kadar yaşamadığım derin bir hayal kırıklığı ve acı ile sarmalanmıştı tepede tırnağa ruhum. Onu her şeye rağmen isteyen kalbime uyarak en büyük ihaneti önce ben kendime etmiştim. Kalbimin ortasında kocaman bir yangın baş göstermiş sanki ordan tutuşmaya başlamışım gibi yavaş yavaş acı çekerek yanıyordum.

 

Dış kapıyı sertçe açmam ile ıslanmış yüzüme akşamın ayazı vururken bir an olduğum yerde kaldım.

Ne yapacaktım? Geri dönemez, onlarla aynı çatı altında kalamazdım.

 

İçimdeki sesleri susturamıyordum.

 

Dibini görmediğin sulara daldığında olacak olan buydu, hakettin bunu sen!

 

Kendine layık gördüğüne bak, Kendine gel!

Daha önce de yapmıştı yine yaptı ve yine yapacak.

 

Sen de gerizekalı gibi iki güzel lafına, bir gülüşüne kapıldın.

 

Daha kaç defa kanacaksın? Kaç defa hayal kırıklığına uğrayacaksın?

 

Sertçe yüzümü silerek derin bir nefes aldım. Telefonu elime alarak Benan'ın numarasını tuşladım. Kim bilir nerede dertli dertli içiyordu diye düşünürken yüksek sesli bir ortamdan gelen ses ve Benan'ın bağıran sesi doldu kulağıma.

 

"Efendim Elena."

 

"Efendim rahatsız etim. Ben şuan konaktayım, arbalardan birini alabilir miyim?" dediğimde hiç sorgulamadan kabul etti.

 

"Tabi ki Elenacım, keyfine bak. Kapatıyorum."diyerek direk yüzüme kapatmıştı. Sinirli şekilde gülerek etrafa bakındım. Keşke ben de bir şeyleri bu kadar kolay arkamda bırakabilseydim. Dolan gözlerimin akmasını engellemek için hızlı hızlı kırpıştırarak başımı yukarıya kaldırdım. İçim daralıyor, nefesim kesiliyordu. Daha fazla burada bulunmak istemiyordum.

 

Ağır adımlarla arabaların hemen yakınındaki korumaların yanına yürüdüm.

İçimdeki cehennem yangınının aksine olabildiğince sakin görünerek,

 

"Arabaların anahtarı nerede?" dediğimde henüz geldiğimi farkeden korumalar irkilerek bana döndüler.

 

"Bir şey mi vardı Elena hanım?" dedi içlerinden biri.

 

"Arabaların anahtarı nerede?" Yüksek sesle aynı soruyu tekrar etmem karşımdaki korumayı şaşırtsa da boğazını temizleyip cevap verdi.

 

"Getireyim efendim." diyerek yanımdan ayrıldığında ruhsuz bakışlarımı karşımdaki karanlığına dikmiş öylece bekliyordum. İliklerime kadar hissettiğim öfkem ve acım tüm kontrolü ele almış zaptetmek için yoğun çaba sarfediyordum.

 

Güçlü ol Esra! Bir kere yaptın yine yap çık bu cehennemden.

 

Aldatılmış, kandırılmış, hayal kırıklığına uğramış, duyguları ile oynanmış... Bütün hepsini az önce aynı anda yaşamıştım. Kendimi kandırdığım güzel bir rüyadan gerçekle acı bir şekilde yüzleşerek uyanmıştım.

 

Ben ne yapacaktım? Nasıl devam edecektim? Aramızda yaşananlardan sonra nasıl hiç bir şey yokmuş gibi davranacaktım?

 

Önümde beliren anahtar ile bir kabustan uyanır gibi sıçradım olduğum yerden.

 

"Ö-özür dilerim efendim, seslendim ama duymadınız. Buyrun şu aracı alabilirsiniz." diyerek biraz ilerdeki aracı göstermişti.

 

Başımı sallayıp bir şey demeden hızlı hareketlerle arabaya binerek vakit kaybetmeden hızla çıktım cehennemimden. Pusada bekleyen gözyaşlarım ise hapsoldukları yerden önce usul usul sonra ise sağanak bir yağmur gibi akmaya başlamıştı. Yerleşkeden çıktığımda ise ilk yaptığım Karaca'yI aramak oldu.

 

"Karaca!" hıçkırıklarım arasında adı zorla çıkmıştı dudaklarımdan.

 

"E-Esra ne oldu? Neden ağlıyorsun? Bir şey mi oldu?" dediğinde sanki beni görüyormuş gibi başımı hızlı hızlı sallarken ağlamam da şiddetlenmişti.

 

"Esra, ne oldu? Allahını seversen korkutma beni. Neredesin sen?" Telaşlı sesinden onu da korkuttuğumu anlamıştım ama kendi başıma atlatabileceğim bir durum değildi. Ona, onun şefkatine ihtiyacım vardı.

 

"Ben... Yoldayım.... Duramadım... Orda..." Kesik kesik konuşmamdan hiç bir şey anlamadığına emindim ama ağlamamı durduramıyor kelimeleri ağzımdan binbir güçlükle çıkarıyordum.

 

"Nerde? Allah kahretsin, sakinleş. Doğruca anlat. Ne oldu?"

 

Ne anlatacaktım? Ne diyecektim. Konuşmadan bile hıçkırıklarıma engel olamazken nasıl anlatacaktım.

 

"Esra sakinleş lütfen. Kendine gel. Ne oldu? O... O adam mı bir şey yaptı sana?" dediğinde sanki mümkünmüş gibi daha çok ağlamaya başladım.

 

"Allah kahretsin! Nerden çıktı karşına bela gibi şerefsiz pislik herif. Bak sakinleş neredesin lütfen bir şeyler söyle."

 

"Ben... Evimize geliyorum." dediğimde sakinleştirmeye çalışır gibi tane tane konuşmaya başladı Karaca.

 

"Tamam. Yanında kimse yok mu? Taksi ile mi geliyorsun." dediğinde başımı iki yana salladım.

 

"Hayır! Benan'ın araçlardan birini aldım."

 

"Naptın naptın? Kızım sen o omuzla nasıl kullanıyorsun?" dedi kızgın bir sesle. Burnumu çekip yüzümü sertçe sildim elimle. Derin bir nefes alarak konuşmaya başladım.

 

"Ben daha fazla orada kalmak istemedim. Ne olur... Bir şey sorma. Ben arabayı bir yerlere bırakıp taksiye bineceğim. Sana... Sana çok ihtiyacım var."

 

Sesli bir nefes bırakarak ofladı. "Of Esra of! Dikkatli gel, dua edelim omzun sıkıntı çıkarmasın."

 

"Tamam kapatıyorum." diyerek telefonu kapatıp önümdeki yola odaklanmaya çalıştım. Gözyaşlarım artık yüzümüz hırpalar gibi hırçın akmıyor nazlı nazlı yanağımdan boynuma doğru yol alıyordu.

 

"Sen bu değilsin, bu kadar aciz değilsin." diyerek fısıldadım kendime.

 

"Daha ne kadar hayal kırıklığı yaşaman lazım olmayacak bu duanın peşinde deli divane olmaman için."

 

"Allah kahretsin! Allah kahretsin! Allah kahretsin.!" Ard arda direksiyona vururken tekrar şiddetlenen ağlamam ile görüş açım sık sık kapanıyordu. Arabayı kenara çekip camı sonuna kadar açtım. Soğuk hava yüzüme vururken başımı koltuğa yaslayarak gözlerimi kapattım.

 

Yan yana görmesem de zihnimde o kadınla onun yan yana görüntüleri dönüyordu. Başımı sertçe başlığa vurarak zihnimdeki görüntüleri durdurmaya çalışıyordum ama nafile. Sanki benden bir şeylerin intikamını alır gibi en acı verici şekilde dönüyordu görüntüler. Daha sert bir şekilde ardı sıra vurarak bir yandan da bağırarak içimdeki zehri akıtmaya çalışıyordum.

 

"Yeter Allah'ın belası yeter. Durdur artık yeteer!"

 

Daha fazla dayanamadım kendimi dışarı atarak ellerimi kaputa dayadım. Açık havaya çıktığım halde kısık kısık aldığım nefesler yetmiyor, isyan eden ciğerlerim her nefes alışımda acı ile yanıyordu. Bir yandan ateşler içinde kalmış gibi yanıyorkem bir yandan da buz gibiydim.

 

Bir süre o şekilde gözlerim kapalı kendime gelmeye çalışırken açık olan kapıdan gelen telefon sesi ile kapalı olan gözlerim yavaşça açıldı. Olduğum yerden doğrulduğumda omzumda hissettiğim yoğun acıyı umursamadan ağır adımlar ile arabaya bindiğimde hemen yan tarafta tekrardan çalmaya başlayan telefona baktım ruhsuz gözler ile. Arayan Karaca'ydı. Başımı az önce defalarca vurduğum başlığa dayayarak gözlerimi kapalı bir şekilde Telefonu açtım.

 

"Esra, orda mısın?" dedi korkusunu hissettiğim bir ses ile.

 

"Buradayım."

 

"Nerdesin peki balım? Bindin mi taksiye?" dedi. Şefkatli sesi şuan çok iyi geliyordu bana. Boğazımı hafifçe temizleyip cevap verdim,

 

"Ben... Ben daha yoldayım. Yani kullandığım araçtayım."

 

"Tamam, acele etme dostum tamam mı? Ben bekliyorum seni."

 

"Tamam,taksiye binince ararım seni."

 

"Tamam, hadi Allah'a emanet. Ne olur dikkatli gel." sözlerine cevap vermeden kapatma tuşuna basmamla ekranda gördüğüm cevapsız çağrı bilgisi ile öylece kaldım. Kaydettiğim ismine öyle kilitlenmiş kalmışken ekrana düşen mesaja ruhsuz gözlerle baktım.

 

Uyudun galiba? Ben de yatmadan bir kez daha sesini duymak istemiştim.

 

Bu gece oraya gitmeseydim, o kadını görmeseydim kalbim atışlarını hızlandıracak bu mesaj şuan içimi buz gibi üşütmüştü. Mesajına görüldü atıp telefonu yan koltuğa attım sinirle. Bir de bana utanmadan mesaj atmıştı. O kadın belki de geldiğimi söylemiş, o da beni yokluyordu. Bir kaç mesaj sesi daha gelse de dönüp bakmadım. Yüzümü sertçe sıvazlayarak camdan yüzüme vuran soğuk havayı içime çektim. Daha fazla oyalanmadan tekrar yola koyuldum.

 

Merkeze geldiğimde işlek bir yerde otoparka aracı bırakıp biraz yürüdükten sonra da çevirdiğim taksiye atlayıp evin adresini söyledim. Başımı koltuğa dayayıp gözlerimi kapatarak bir nebze sessizliğe kavuşan zihnimi dinlendirmek için başka başka şeyler düşünmeye çalışsam da ne yazık ki bunda çok da başarılı olduğum söylenemezdi. İçimin sıkıntısı ile derince bir nefes bırakıp gözlerimi açarak camdan dışarıya, geçtiğimiz ışıltılı caddelere ve koşuşturan insanlara diktim ruhsuz bakışlarımı.

 

Evin önüne geldiğimiz de taksi ücretini ödeyerek indim taksiden. Başımı kaldırdığımda cam da beni bekleyen Karaca el sallayarak telaşla ayrıldı camdan. Onun bu tatlı hali tüm moral bozukluğuma rağmen gülümsememi sağlamıştı. Apartmanın girişinin otomatik açılma sesi ile 1 aydan fazladır adım atmadığım apartmanımızdan içeriye adımladım. Zemin katta olan asansöre binip katımızın numarasını tuşlayarak kata çıkmasını beklemeye koyuldum.

 

Üzgün oluşumun yanına şimdi de gerginliğim eklenmişti. Karaca'ya Pars konusunda tam tamına açılmamıştım tabi bir de bu gece söylediğim yalanım vardı. Ve tabi ki öpüşmemiz...

 

Zihnime düşen görüntülerimiz ile karnımda hissettiğim garip his ile derince bir nefes aldım. Tüm yaşadıklarımdan sonra hala bu duyguları arsızca yaşamakta ısrar eden yanıma lanetler okuyordum.

 

Asansörün kapısı açıldığında düşüncelerimden sıyrılıp açık olan dairenin kapısında beni endişeli gözlerle bekleyen arkadaşıma koşar adım ilerledim.

Açtığı kollarının arasına girdiğimde sıkıca sarıldı bana. Bir süre sessiz tesellisi ile öylece kalsak da içeri geçmem için geri çekildi.

 

"Hadi geç içeriye." dediğinde ayakkabılarımı çıkararak evimizden içeriye adımlarımı attım. Üzerimdeki montumu çıkardığımda Karaca hemen elimden alarak,

 

"Hadi sen geç içeriye, ben asarım." dediğinde başımı sallayarak salonumuza geçtim. Özlediğim ortama gelişi güzel bakarak hemen köşedeki gri renkli L koltuklara kendimi bıraktım. Gerginliğim Karaca'yı görmem ile daha fazla artmıştı. Suçlu bir çocuk gibi ellerimi önümde birleştirmiş önümdeki sehpaya bakıyordum. Bir kaç dakika sonra önüme sesli bir şekilde konan kahve ile bir anda irkilerek Karaca'ya baktım.

 

"İç biraz, için ısınsın. Gece uzun nasıl olsa değil mi?" dedi tek kaşını kaldırarak.

 

"Öyle..." diyerek dumanı üstüne tüten kahve kupasını elime aldım. İkimizde hiç bir şey demeden karşımız da dönen konusunu bilmediğim diziye bakıyorduk. Biliyordum ki Karaca benim başlamamı bekliyordu, ben ise o gücü kendimde bulamamıştım hala. Bir süre daha aynı vaziyette beklerken derin bir nefes alıp konuya girdim.

 

"Pars beni öptü." Elimdeki yarım kahveye bakarak konuşmaya en olmayacak yerden daldığım için yüzümü az buruştursam da kahveden kaldırmadım başımı. Yüzüne bakarsam konuşmaya devam edemezdim. Aslında olan şu ki yüzünde göreceğim hayal kırıklığına hazır değildim.

 

"Ben... Ben her şeye rağmen bu işin sonunda acı çekeceğimi bile bile onun bana karşı olan ilgilisine karşılık verdim. İki türlü de yanacaksam..."

 

"Tam yanayım dedin galiba gerizekalı." demesine güler gibi bir ses bırakarak devam ettim.

 

"Onu o kadar uzun zamandır aradım, o kadar uzun zamandır bekledim ki... Ben... Kendime defalarca söz vermeme rağmen buna engel olamadım. Beklediğim kişi olmadığını bildiğim halde ilgisine, öpüşüne karşılık verdim. Ama bu gece..." sonlara doğru sesimin titreyişine gözlerimden akan yaşlar eklendi.

 

"Ben bu gece sana yalan söyledim. Bir haftadır olmayan adam beni görebilme umudu ile geldiğini bulamadığını söyleyince... Yarına... Yarına çok var dedi. Öyle... Öyle mutlu oldum ki duramadım yerimde düştüm yola." Hışkırıklarımın arasında önümde beliren peçeteyi alarak göz yaşlarımı ve akan burnumu sildikten sonra devam ettim.

 

"Konağa vardığımda... Heyacanla odasına gittim. Kapıyı çaldığımda..." Nefesim yetmiyo gibi nefes almaya çalıştım başımı yukarıya doğru kaldırıp. Sanki boğazımda bir yumru vardı konuşmama engel olan. Karaca'nın elini hissettim sırtımda. Hıçkırlarım şiddetlenirken hiç konuşmadı usul usul sırtımı okşuyor, sakinleşmem için zaman tanıyordu bana. Bir süre sonra nihayet büyükçe bir nefes alabildim sızlayan ciğerlerime.

 

"Kapıyı... O kadın açtı." dediğinde merakına yenik düşmüş olacak ki devam etmediğim de bekleyemeden sordu Karaca.

 

"Benan mı?" dediğinde başımı iki yana salladım bir yandan da ağlarken.

 

"Onunla... Yatan yani eskort gibi... Bir kere daha gelmişti." burnumu sertçe çekip yüzümü elimle silerek başımı önümdeki bardaktan kaldırıp hemen sağımda olan arkadaşıma çevirdim. Gözleri büyümüş şekilde bana bakıyordu.

 

"Hani beni bir gece aramıştın, Benan yanımdaydı. O kadın gelmişti yine o gece. Önceden de geliyormuş." derin bir nefes alarak devam ettim.

 

"Kadını ben karşıladım o gece yine... Hep geliyorum... Dedi bana. Ben... Ben nişanlı oluşunu, aradığım kişi olmayışını bile hazmedemişken... Onun böyle iğrenç bir şey yaptığına şahit olmak... Sanki sevdiğim adam beni aldatmış gibi içim yandı o gece... Ama bu geceyi yaşamadığım için öyle hissetmişim. Bu gece... O kadın üzerinde bornozla kapıyı açtığında... Daha öncekilerin çok çok fazlasıydı çektiğim azap. Ben her şeye rağmen bu akıntıya kapılmaya razıyken... Bunu yaşamak... "

 

Şiddetlenen hıçkırıklarıma artık engel olamıyordum. Yaşadığım şeyleri dillendirmek henüz kabuk bağlamamış yaramı yeniden kanatmak gibiydi.

 

"Şiişt! Tamam..." Karaca'nın kollarının arasında sakinleşmeye çalışsam da hissettiğim şeylerin yanına eklenen utanç duygusu yüzünden bu kolay olmuyordu.

 

"Ben... Çok... Utanıyorum... Tam... Bir... Hayal kırıklığıyım değil mi?" sözlerimle geri çekilerek yüzlerimizi hizaladı. Dolu gözleri ile en az benim kadar üzgün görünüyordu o da. Ellerinin arasına aldığı yüzümdeki yaşları silerken yüzüme daha da yaklaşıp şefkatle konuşmaya başladı.

 

"Bana bak! Gözlerime bak! Sakın bir daha duymayacağım bunu. Sen benim kardeşimsin. Utanılacak bir şey yapmadın sen. Kaç yıldır deli gibi aradığın adamı bulduğunda kapılma, engel olamaman çok doğal. Ama yalvarırım bunu kendine yapma artık! Ben kardeşimin bu haline dayanamıyorum." Benim gibi o da ağlıyordu. Kendimi ellerinden kurtarıp geri çekildim.

 

"B-Ben engel olamadım. Bana öyle bir bakışı var ki... Offf! Sanki bana deli gibi... Aşık Karaca. Sanki... O da aynı özlemle kavrulmuş gibi. Belki... Bana öyle davranmasaydı... Ben bu hale gelmeyecektim..." Hıçkırıklarımın arasında kesik kesik konuşuyordum. Yüzümü yeniden sertçe silip,

 

" Ama yok bitti artık. Ben ona karşılık verdikten sonra bambaşka bir yola girmişken... Bana bunu yapmasını asla affedemem." Karaca üzgün gözlerle bana bakarken bir şey diyecek gibi oldu ama sustu.

 

Bir süre ne o ne ben tek kelime etmeden evin sessizliğini dinledik. Ağlamam durulmuş yalnızca onun emaresi olan gözlerimde yanmalar başlamıştı. Yorulmuştum, yıpranmıştım, açı içindeydim. Yerimde az kaykılarak başımı Karaca'nın kucağına bıraktım. Kardeşim ihtiyacım olanı hissetmiş gibi şefkatli elleriyle usul usul saçlarımı okşamaya başlamıştı. Yanan canıma bu şefkatli dokunuşlar ilaç gibi gelmiş bir süre sonra da bu dokunuşların sayesinde yanan gözlerimi huzursuz bir uykuya kapatmıştım.

 

*****

 

Gece omzumun derin sancısına uyandığımda tıpkı annem gibi dizinden bırakmaya kıyamayan Karaca'yı koltukta otururur şekilde uyurken görmem ile içim acıdı. Benim doğrulmam ile o da bir kabustan uyanır gibi sıçrayarak uyanmış nerede olduğunu anlamlandıramadığı bakışlar atmıştı bana. Ayağa kalkacakken,

 

"Nereye?"

 

"Omzum çok sızlıyor, bir ağrı kesici alayım." dediğimde durdurdu beni.

 

"Sen odana geç balım, ben getirim sana. Burada da yattın iyice kötü olmuştur." diyip ayakladığında ben de kendi odama geçmek için çıktım salondan.

 

Odama girdiğimde özlemiş olduğum yatağıma kendimi bıraktım. Yan dönecekken yastığımın altındaki defterim elime geldi. Doğrulup hemen baş ucundaki abajuru yaktım. Önceden elimden bırakmadığım defterim ile oldukça fazla ayrı kalmıştım. Kapağını açtığımda her zaman ki gibi gülen gözlerle bana bakan Mahir'in resmi ile karşı karşıya kalmıştım.

 

"Ne çok özledim seni." diye dolu gözler ile fısıldadım. Elim yüzünün üzerine giderken kapı açıldı. Elinde su bardağı ile içeriye giren Karaca'nın bakışları elimdeki deftere düştüğünde sinirle gözlerini devirdi. Ağır ağır yanıma yaklaşırken söylenmeyi de ihmal etmiyordu.

 

" Ya zevk mi alıyorsun acı çekmekten anlamıyorum. Bırak şu defteri." derken açık olan sayfaya bakarken iğrenç bir şeye bakıyor gibi yüzünü buruşturdu.

 

"Şerefsiz, piç kurusu!" Dediğine istemsiz gülümserken, ellerindeki suyu ve ilacı uzattı.

 

"Al bakalım. Bırak şu defteri de. Bu gün yeteri kadar harap ettin kendini. Bunu okursan aldığın hiç bir kararı işleme koyamazsın benden söylemesi." dediğinde acı acı gülümsedim. Elimdeki ilacı ve suyu alarak ilacı hemen içiverip bardağı uzattım.

 

"Esra! Güzelim okumayacaksın dimi? Bak yaktırma bana o defteri." dediğinde kapağını kapatıp göğsüme bastırarak öfkeli bakışlarımı Karaca'nın gözlerine diktim.

 

"Sakıın, sakın böyle bir şey yapma. Vallahi affetmem seni." dediğimde üzgün gözlerle bana baktı.

 

"Esra, kardeşim... Yapma bunu kendine. Artık daha fazla bu gece harap etme kedini." dediğinde kafamı sallayarak doğruldum. Elimdeki defteri giyinme dolabımın üstüne koyarak yatağıma geri geçerek ayakta tüm hareketlerimi izleyen Karaca'ya baktım.

 

"Oldu mu?" dediğimde gülümseyerek başını sallayıp omzumdan hafifçe iterek yatağa yatmamı sağladı. Üzerimi örterken eğilip yanaklarımdan da öptü beni.

 

"Hadi Allah rahatlık versin. Güzelce dinlen sabah süper bir kahvaltı hazırlayacağım sana." dediğinde gülümsedim. Karaca odadan çıkacakken aklıma gelen ile durdurdum onu,

 

"Çanta mı getirir misin kardeşim? Hemen girişte."dediğimde çok geçmeden elinde çantam ile gelmişti. Yatağımın kenarına koyduktan sonra iyi geceler diyip çıktı.

O çıktıktan sonra kendime engel olamayarak çantanın içerisinden çıkardığım telefonu elime aldım.

 

Ondan, bir sürü cevapsız arama ve mesajın olduğunu görmem ile sinirden gözlerim seğirdi. Mesajları okurken yukarıda çevrimiçi ifadesini görmem ile bir an da istemsiz panik yapmıştım. Anında telefonum çalmaya başladığında sessize alıp aramayı bitirmesini bekledim. Arama kapanınca üst üste mesajları düştü ekrana.

 

PARS: BİR ŞEY Mİ OLDU? NEDEN AÇMIYORSUN?

 

PARS: İYİSİN DEĞİL Mİ?

 

Attığı mesajlara buz gibi bakışlarla okudum. Bir insan nasıl böyle yüzsüz olabiliyordu? Belki de o kadın hemen yanında uyuyordu. Ama azla yetinmeyen pislik herif arsızca sıradaki der gibi bana yazıyordu. Mesajlarını okuduğumu görmüş olmalı ki tekrar aradı. Çalan telefonu bu kez bekletmeden reddettim.

 

PARS: AÇ ŞU TELEFONU. BİR ŞEY OLMUŞ BELLİ Kİ AÇ KONUŞALIM LÜTFEN.

 

PARS: BİLMEDEN KIRACAK BİR ŞEY YAPTIYSAM ÖZÜR DİLERİM. LÜTFEN AÇ ŞU TELEFONU, SESİNİ DUYMAM LAZIM.

 

Mesajlarını okurken sinir kat sayım yükseldikçe yükseliyordu. Adi pislik akşam başkası ile yatmamış gibi bir de bir şey yaptıysam yazmıştı. Sinirle güldüm düştüğüm şu duruma. Daha fazla bunu kendime yapmayacaktım. Elim engelle yazan kısma giderek hiç düşünmeden bastım. Sinirden tüm uykum kaçmıştı.

 

Telefonu komidine koyarak yüzümü sertçe sıvazladım. Ağrı kesicinin etkisi ile acısı ağır ağır azalan omzuma dikkat ederek yataktan doğrulduğum gibi sessizce odadan çıktım. Ortalık karanlık olsa da dışarıdan gelen sokak lambasının ışığı ile az da olsa önümü görebileceğim loşlukluktaydı ortam.

 

Kendimi koltuğa bırakıken dirseklerimi dizlerime dayayarak başımı ellerimin arasına aldım. Sıkıntılı bir nefes vererek bu işin içinden nasıl çıkacağımı düşünmeye başladım. Keşke dedim keşke aramızdaki o yakınlaşma hiç olmasaydı... Keşke ben kalbime yenilmeseydim... Şu bir ay içerisinde kaç kere hayal kırıklığına uğramıştım ama bu yaşadığım gibi hiç bir şey kalbimi buza çevirmemişti.

 

"Bir daha asla... Bir daha asla..." Defalarca sanki bir yemini beynime kazıyor gibi tekrarladım fısıltı ile.

 

"Sen de mi uyuyamadın?" diyen Karaca'nın sesi ile hafifçe irkilerek daldığım karanlıktan sıyrıldım. Cevap vermedim.

 

Gelip yanıma oturduğunda elini önümde kavuşturduğum ellerimin üzerine attı.

 

"Defalarca aramış, mesaj atmış." dediğimde bir kaç saniye cevap vermedi. Sonra korkarak çıktı merak ettiği soru ağzından.

 

"Konuştun mu?" diye sorduğunda başımı iki yana sallayarak cevap verdim.

 

"Konuşmadım, engelledim." Sinirli bir gülüş çıktı ağzımdan, "Bir de utanmadan bir şey mi oldu? Sesini duymam lazım yazmış?"

 

"Şerefsiz piç kurusu. Karının koynundan çıkıp sana mı yazmış? Bana bak Esra bunda da akıllanmaz, her şeye rağmen peşine düşersen artık sana diyecek bir şeyim yok. Duyuyorsun değil mi?" Başımı sallayarak ruhsuz sesimle cevap verdim.

 

"Bitti... Benim için öldü artık." Sırtımdaki

Elini omzuma atıp kendine doğru çekerek sıkıca sarıldı.

 

"İşte benim kızım! Biz neleri neleri atlattık. Bu ne ki? Vız gelir tırıs gider." Neşeli çıkmaya zorladığı sesi ile söylemişti bu sözleri ama o da biliyordu ki çok da dediği gibi olmayacaktı. Bir şey demedim zorla bir tebessüm belirdi dudaklarımda.

 

Karaca ellerini üzerimden çekip ayaklandığında bakışlarım yüzüne tırmandı.

 

"Ee hadi uyumadık madem ikimiz de, kız gecemizi yapalım. Seç bakalım bir film ben de hemen kırıntı bir şeyler getireyim." diyerek salondan çıktı. Zerre isteğim yoktu ama arkadaşımın bu çabasını baltalamamak için bir şey demeden film bakınmaya başladım televizyondan.

 

Salona elinde tepsisiyle giren Karaca hemen önümdeki sehpaya koyuverdi elindekileri. Ben de seçtiğim filmi açmış onu bekliyordum.

 

"Seçtin galiba?" derken yanıma kuruldu tepsiyi önümüze çekti.

"Aksiyon seçtim."dedim elimde kumanda ile ekrana bakarken.

 

" Ay iyi yapmışsın. Gece gece iyi gider, uyutmaz. Hadi başlat." dediğinde filmimizi başlatmıştım. Başta isteksiz olsam da film gayet iyi sarmış az da olsa düşünmek istemediğim ama ısrarla zihnime yerleşen düşüncelerden uzak kalabilmiştim.

 

Filmi bitirdiğimiz de ise gece 5 olmuştu. Hava yavaş yavaş aydınlanmaya başlamış bizim de iyiden iyiye uykunuz gelmişti. Ayaklanıp ortalığı gelişi güzel topladıktan sonra odalara geçmiştik. Yatağa girdiğimde uykusuzluktan sızlayan gözlerimi kapattığımda çok geçmeden derin bir uykuya dalmıştım.

 

*****

Telefonumdan gelen arama sesi ile gözlerimi açtığımda kendime gelmek için bir kaç saniye bekledim. Ne kadar uyuduğumu bilmiyordum ama kafamın kazan gibi olması saatin epey ilerlediğini anlamama yetmişti. Elim ile komidin üzerindeki telefona uzandığımda da ekranda gördüğüm Benan ismi ile olduğum yerden doğruldum ve boğazımı temizleyerek telefonu açtım.

 

"Efendim Benan hanım." Benim tarazlı çıkan sesime nazaran Benan'ın cıvıl cıvıl sesi doldu kulaklarıma.

 

"Merhaba Elana, yeni mi uyandın sen?"

 

"Biraz öyle oldu efendim. Gece uyuyamadım." dediğimde bir kahkaha patlattı.

 

"Ovv sen de benim gibi geceden kalmasın anlaşılan. Neyse hemen neredeysen kalk gel, seninle çok önemli bir işimiz var." dediğinde kaşlarım çatıldı. Bir hayli uzaktaydım.

 

"Efendim gelmem sürebilir uzaktayım bayağı. Ama hemen çıkarsam 1 saate orada olurum. Sıkıntı olur mu?"

 

"Tamam bir saate bekliyorum seni, görüşürüz." diyerek kapattı.

 

Yerimden hemen doğrulduğumda varlığını unuttuğum yaram sızladı. Hemen lavobaya geçerek buradaki işlerimi hallettim. Lavobadan çıktığımda Karaca odasının kapısının önünde kollarını bağlamış şekilde beni bekliyordu.

 

"Benan aradı. Çıkmam lazım hemen." Gözlerini devirerek mutfağa doğru ilerledi. "Bana taksi çağır Karaca, hazırlanıyorum ben." diye arkasından seslendim.

 

"Tamam." diye mutfaktan cevapladı beni.

 

Hızlı adımlar ile odaya geçip gardırobumu açtım. Siyah bir balıkçı yaka kazak ve altına da siyah bir pantolon aldım. Biraz zorlansam da sonunda giyebilmiştim ikisini de. Elime aldığım fırça ile omuzlarımın altında olan saçlarımı tarayarak odadan çıktım.

 

Vedalaşmak için mutfağa girdiğim de arkadaşım tezgahta bir şeyler yapıyordu.

 

"Hadi çıktım ben." dediğimde panikle elindeki çantaya bir şeyler atıyordu.

 

"Ay dur, tost yaptım sana. Meyve suyu da koydum. Muz ile elma da attım. Ha bir de kuru yemiş."dediğinde kaşlarım havalandı gülerken.

 

"Kızım sanki okula gidiyorum. Ne öyle anaokuluna beslenme hazırlamış gibi, oldu olacak boynuma da asayım öyle gideyim. Beslenme örtümü de koydun dimi onsuz asla yiyemem." kıkırdayarak söylediğim şeylere bizimki gözlerini devirdi.

 

"Ay ne be! Aç gönderiyorum zaten içim rahat değil. Al bakim bunu hepsi bitecek." dedi bir annenin sertliği ve şefkati ile. Çantayı alırken,

 

"Tamam anne, teşekkürler." demeyi de ihmal etmedim. Kapıya geldiğimiz de sıkıca sarıldık birbirimize.

 

"Dikkatli ol! Aklım sen de. Lütfen yaşadığın şeylerden ders al kendine. Sonunu alamayacağın işlere kalkışma." Başımı sallayarak kapıyı açtım. Ayakkabılarımı giyerken o hale sıralıyordu talimatlarını.

 

"Dikkatli git. İlacını içmeyi de unutma."

 

"Tamam hadi kaçtım ben." diyerek katımıza gelen asansöre bindiğim gibi zemine indim. Apartman kapısından çıktığımda başımı kaldırdım. Camda benim gidişimi izliyordu yine. Elimi kaldırarak salladığımda o da üzgün bir yüzle el salladı. O sırada gelen taksi de önümde durmuştu. Taksiye bindiğimde taksiciye gideceğimiz yeri söyledikten sonra ilk işim Salim'i aramak oldu.

 

" Efendim."

 

"Salim, Benan aradı, hemen gelmemi söyledi. Ben geçiyorum ama sen akşama doğru gelebilirsin."

 

"Bir şey mi oldu acaba?"

 

"Bilmiyorum."

 

"Ben de geleyim yaa, araç ben de sen nasıl gideceksin? Oraya taksi ile gidilir mi?" dediğinde dün gece düştü zihnime.

 

'Gidilir kardeşim gidilir,gittikten sonra da eşekten düşmüşe dönülür' dememek için zor tuttum kendimi.

 

"Ben de araç var sonra anlatırım. Sen akşam gel, kapatıyorum şimdi." dedim telefonun kapamasını umarak.

 

"Tamam bakalım. Benim de şey... Biraz daha işim vardı, iyi olur akşama gelmem." dediğinde kaşlarım havalandı. Vardı bunda bir şey. Umuyordum ki dediği iş Didem ile ilgiliydi.

 

"Tamam görüşürüz."

 

"Görüşürüz."

 

Telefonu kapattığımızda taksi de aracın olduğu otoparka çok yaklaşmıştı ama sıkışık trafik yüzünden çok yavaş ilerliyordu. Bakışlarımı camdan dışarı ya çevirdim. Akmayan trafik sayesinde sabitleşen görüntüm sanki karşımda bir çok oyuncunun hareket halinde bir oyun sahnesi gibiydi. Kimisi telaşlı kimisi sakin adımlar ile bir yerlere doğru gidiyorlardı. Bu gidişlerin kimisi yalnız başınayken, kimisi kalabalıklar halindey. Her biri ayrı bir dünya, her biri kendi dünyasında başroldü.

 

Taksi nihayet varış noktasına vardığında ücretini ödeyip hemen otoparka geçtim. Araca atlayıp çok vakit kaybetmeden yola çıkarken trafik benimle aynı fikirde olmadığından beni acelemin aksine oldukça yavaş akıyordu. Gözüm durmadan hemen yan koltuğumdaki telefona kayıyordu. Yaklaşık 20 dakika olmuştu Benan ile görüşeli.

 

İyice durmuş akmayan trafikte beklerken eli güllerle dolu 10 yaşlarında bir kız çocuğu gülümseyerek arabaların arasında ilerliyordu. Önümdeki arabalardan alan olmayınca bana doğru geldiğinde camı açtım.

 

"Alır mısın ablam mis kokulu güllerimden?" dedi inci gibi dişlerini göstererek. Üzerinde eski bir kabanı, kocaman kahverengi gözleri ile her şeye rağmen yüzünde içten bir gülümseme vardı. İçim üzüntü ile doldu. Her çocuk ne yazık ki aynı imkanlara doğmuyordu. Ne kadar yasak da olsa çocukların okula gönderilmemesinin, çalıştırılmasının önüne geçilemiyordu.

 

"Ver bakalım hepsini." diyince gözleri açıldı fal taşı gibi. Şaşkınca sordu,

 

"Abla şaka yapmıyorsun değil mi?" dediğinde güldüm ben de.

 

"Yoo çiçek alanım yok, ben de kendime alayım dedim.Bunları satınca eve mi gideceksin peki?" Sevinçle gözleri parladı.

 

"He yaa. Çok üşüdüm zaten."

 

"Senin okulun yok mu?"

 

"Şey var da eve ekmek getirenimiz yok abla. Ne yiyip içeceğiz. Abim ile ben böyle bir şeyler satıyoruz. Arada da okula gidiyoruz işte." dedi mahçup şekilde. Gözlerinin dolması içimi acıtırken uzatmak istemedim daha fazla.

 

"Ver bakalım. " Bir yandan da cüzdanımı açarken içindeki tüm parayı çıkardım.

 

" Yeter mi?" dediğimde elindeki paralara bakıyordu.

 

"Abla bu çok." dediğinde mezarlıktaki çocuk gelmişti aklıma.

 

"Ver hadi güllerimi, trafik açılacak şimdi." dedim. Gülleri uzatırken,

 

"Valla abla ilerde kaza var biraz zor açılır ben sana diyim."demesine kaşlarım çatıldı.

 

"Allah kahretsin yaa."diye sinirle gözlerimi kapattım. Sonra bana bakan gözlere çevirdim bakışlarımı,

 

" Aç mısın?" dediğim de mahçup gözlerini kaçırdı.

 

"Çok değil abla, şimdi eve gideceğim zaten."dediğinde yan koltukta Karaca'nın özenle hazırladığı pakete uzandım. İçindeki elmayı kenara koyup öylece uzattım.

 

" Al bakim, senin nasibinmiş." diyerek göz kırptım. Uzattığım pakete öylece bakarken başını iki yana salladı hızlı hızlı.

 

"Yok abla ben şimdi eve gidiyorum sağol."

 

"Alırsan beni çok mutlu edersin lütfen." dediğimde utanarak elini uzattı.

 

"Sen hep burada mısın, adın ne?" diye sorduğumda başını salladı.

 

"Evet abla hep bu kavşaktayım. Adım Elif."

 

"Benim de adım Esra. İyi hadi bakalım tutmayım seni. Yine görüşürüz. "

 

"Sağol Esra abla. Allah ne muradın varsa versin. Görüşürüz inşallah."

 

Girme yavrum o murat işlerine, bizim murat işi mahşere kaldı belli ki.

 

Hüzünle gülümseyerek elimi kaldırdım sallar gibi. O da el sallayarak arabaların arasından kayboldu. Çok kısa bir süre sonra milim milim akan trafik de bir yerden sonra açılmıştı çok şükür. En yakın otobana geçerek daha hızlı yol kat etmiştim ama çıktığımdan beri bir saat geçmesine rağmen varamamıştım hala. Allahtan Benan da daha aramamıştı. 20 dakika sonra nihayet yerleşkeye vardığımda hızla konağa sürdüm.

 

Arabadan indiğimde başımı kaldırıp konağa baktım. Buradan çıkarken ki yıkık halim geldi gözümün önüne. Gözlerimi kapatarak derin bir nefes alıp verdim. Artık kafamı karıştırmasına izin vermeyecektim. En yakın zamanda da hepsinin ipini tek tek çekecektim. Dik bir şekilde sert adımlar ile konağa doğru yürümeye başladım.

 

İçeriye girdiğimde salonda kimsenin olmayışı ile çalışma odasına doğru çıktım. İçerden gelen sesler ile bir an olduğum yerde durup sakinleşmek adında derin bir nefes alıp verdim tekrardan. Kapıyı çalarak içeriye girdiğimde Pars masada otururken , Benan ve Yücel de karşılıklı koltukta oturuyorlardı. İçeri girmem ile herkesin bakışları bana dönse de ben yalnızca Benan'a bakıyordum.

 

"Ah geldin mi Elena? Hemen üzerime bir şey alayım çıkalım." dediğinde başımı sallayarak cevap verdim.

 

"Peki efendim." dediğimde Yücel'in sözleri ile bakışlarım ona döndü.

 

"Sana da Merhaba Elenacım. İyice selamı sabahı kestin valla." dedi gülerek. Benimse üzerimde hissettiğim delici bakışlar yüzünden pek gülesim yoktu.

 

"Merhaba." düz bir sesle cevap vermeme alayla kaşları havalandı ama bir şey demedi. Bana bakan Benan hanıma dönerek,

 

"Ben aşağıdayım efendim."

 

"Nereye gidiyorsunuz?" Sesini en son dün gece duyduğum adamın bu sefer sinir barındıran sesini duymam ile olduğum yerde kaldım. Başımı yere eğerek Benan'ın cevabını bekledim.

 

"Alışverişe canım. Bir şeyler bakacağım." dediğinde tekrar bakışlarımı Benan'a çevirip,

 

"Ben aşağıdayım efendim." diye sözlerimi tekrarladığımda başını salladı. Odadan çıktığımda sinirli bir nefes bıraktım. Hızlı adımlar ile aşağıya inerken arkamdan gelen adım sesleri ile duraksadım. Arkamı döndüğümde kızgın gözlerle bakışları üzerimde bana doğru gelen Pars'ı görmem ile kaşlarım çatıldı.

 

"Bir şey mi vardı Pars bey?" Sert sesim ile gözlerinden geçen şaşkınlığı okuyabiliyordum. Anlaşılan o ki beyefendi yediği nanelerden habersiz olduğumu zannediyordu. Kaşları daha fazla çatılırken,

 

"Onu sen söyleyeceksin." dediğinde sinirle güldüm.

 

"Patronumun nişanlısına... Ne söyleyebilirim?" sözlerimin sonunda alayla kaşlarım havalandığında o da sinirli bir şekilde gülerek başını salladı hızlı hızlı. Gözlerini tekrar gözlerime diktiğinde ben de çekmedim bakışlarımı. Gözleri yorgun gibiydi, biraz da kızarmış.

 

Gece yorulmuş olmalı...

 

Uykusuz da kalmış olabilir tabi...

 

Zihnimden geçenler yüzünden kaşlarım çatıldıkça çatıldı. İki inatçı keçi gibi birimize meydan okuyan sinirli bakışlar atarken bu anlamsız bakışmamızı kolumdan tuttuğu gibi en yakın odaya beni sokması böldü. Bir anda ağzımdan kaçacak çığlığı zor zaptetmiştim ama yaptığı şeye hazırlıksız yakalanmam yüzünden odaya girişime engel olamamıştım. Kapıyı kapatır kapatmaz sırtımı acıtmayacak bir sertlikte kapıya yapıştırdı. Şaşkınca ve sinirli gözlerle ona bakarken onun da benden kalır yanı yoktu. Tek elini başımın hemen yanına koyarak yüzüme doğru eğildi.

 

"Bir şeyler olmuş belli. Yüzüme bakmıyorsun, mesajlarıma karşıklık vermiyorsun, aramalarımı açmıyorsun. Ben burada meraktan ölürken bir de beni engelliyorsun." Yüzüme yüzüme fısıldayarak sıraladığı cümleler heyacandan kalp ritmimi bir an hızlandırsa da dün gecenin görüntüleri zihnimde dönmeye başladıkça bu sefer kalp atışımın hızını artıran öfke oldu.

 

Onun ise gözlerinde az önceki sinirden eser kalmamış daha çok beni tekrardan öpecek gibi bakıyordu. Yüzümün her bir yanında bakışlarını gezdirirken var gücümle itmem ile geriye doğru sendeledi. İşaret parmağımı kaldırarak,

 

"Bir daha sakın böyle bir şey yapmayın. Bir daha bana sakın yaklaşmayın. " Yüzünde afallamış şaşkın bakışlar ile öylece bakakaldı.

 

"Ben sizin o çok renkli ve çok eşli aşk hayatınızın bir parçası olmayacağım." Derin bir nefes alarak tekrar devam ettim.

 

"Ben sizin metresiniz olmayacağım." Alev saçan gözlerle bana bakarken bir adım daha atıp yüzümü yüzüne yaklaştırarak alayla devam ettim sözlerime.

 

"Bence siz de zorlamayın şansınızı. Bir nişanlınız e bir de nişanlınızın bir şey demediği eve giren çıkan metresiniz varken." geri çekilirken ruhsuz bakışlarım ile so kez bakarken,

"Bir daha benim rızam olmadan bana yaklaşmayın Pars bey." diyerek son noktayı koydum ve kapıyı bir hışımla açtım.

 

Odadan çıktığımda koşar adımlar ile kendimi konağın çıkışına attım. O kadar öfkeliydim ki öfkemi içerde zaptetmek zorunda oluşuma da ayrı öfkeliydim şuan.

 

"Ya sabır!" diye fısıldayarak bana doğru gelen Yusuf'a düştü bakışlarım.

 

"İyi misin? Yüzün kıpkırmızı." dediğinde elim istemsiz yüzüme gitti.

 

"İyiyim iyiyim, Benan ile dışarı çıkacağız. Arabaları hazırlatsana hemen, iner birazdan." dediğim de başını sallayarak yanımdan ayrıldı.

 

Benan çıktığında elinde geçen gün benim getirdiğim paket vardı. Hazır olan arabalara bir bakış atıp bana dönerek,

 

"Tek araba gideceğiz, yalnızca sen ve ben." dediğinde bir an şaşırsam da bir şey demedim.

 

"Peki efendim, buyrun." dediğim de en öndeki suv araca doğru yürüdü. Yakınındaki koruma kapısını açtığında binerken ben de Yusuf' a döndüm.

 

"Yalnızca ikimiz gidecekmişiz. Diğer arkadaşlar araçları çeksin." dediğimde endişeli gözler ile bana baktı ama bir şey diyemedi yakınımızda olan korumalar yüzünden.

 

Aracın şoför koltuğuna geçtiğimde dikiz aynasından Benan'a bakarak arabayı çalıştırdım. Yerleşkeden çıktıktan sonra ben tam hangi alışveriş merkezine gideceğimizi soracakken,

 

"Şile'ye gidiyoruz Elena." dedi.

 

"Peki efendim."demekle yetinsem de beynim de kurtlar dönüyordu. Yalnız olmamızdan dolayı tedirgindim ama sakin kalmaya çalışıyordum. Sık sık dikiz aynasından bakışlarım Benan'a düşüyordu. O ise bir kaç kısa sohbet harici çok da konuşmamış elindeki telefon ile meşgul olmuştu daha çok. Nereye gidiyorsak bu paket ile ilgili olmalıydı. Şile'ye yaklaştığımız da Benan'ın söylediği adresi navigasyona girdim.

 

Yarım saat sürmeden Şile'ye varmıştık ama gideceğimiz adres Şile'nin çok dışındaydı. Yarım saate yakın bir süreden sonra uzun duvarları olan bir bahçe kapısının önünde durduk.

 

"Geldik işte." diyerek heyacanlı bir ses ile arabadan benim açmamı beklemeden indi Benan. Ben de arabadan indiğim de önümüzdeki kapıdan girmeden bana döndü.

 

"Arka koltuktaki paketi al Elena." dediğinde arka taraftan paketi alarak arabayı kilitledim. Benan'ın geçtiği kapıdan geçerken bir yandan da etrafa bakıyordum. Eski terk edilmiş bir çiftlik evi gibiydi. Bakımsız bir bahçe, duvarları dökülmüş yer yer yosun tutmuş iki katlı bir ev ve hemen önünde ahşap direklerini sarmaşıkların sardığı bir çardak vardı.

 

Bahçenin içindeki uzun ağaçlar da bu kimsezilikten nasibini almıştı, gövdelerini saran sarmaşıklarla bu ürkütücü manzaraya yakışır görünümdeydiler.

 

Benan evin hemen yanındaki yoldan devam edince ben de onun arkasından elimde paket ile devam ettim. Biraz ilerlediğimiz de hemen evin arkasında olan bir kaç yapı daha görüş açımız girdi. Etraf o kadar ürkütücüydü ki in cin top oynuyor dedikleri gibiydi. Tam da faili meçhul cinayet işlenmelik bir yerdi . İnşallah taşıdığım pakette silah falan yoktu. Sıkıntı ile bir nefes verdiğim de önümdeki Benan duraksayıp dönüp bana baktı.

 

"Çok ürkütücü değil mi?" dediğinde sıkıntımı gizlemeden tedirgin şekilde çevreye bakıp tekrar ona döndüm.

 

"Evet oldukça ürkütücü." önüne döndüğünde devam ederken, kendi kendine konuşur gibiydi,

 

"Buluşmamızın ana temasına oldukça uygun." Sözleri ile kaşlarım çatıldı. Burasına uygun tema ancak ölüm olurdu. Tedirginliğim git gide artarken daha bir tetikte etrafa bakış atar oldum. En arkada yer alan yine diğer binalar gibi harebeye dönmüş büyükçe bir manejden içeriye girdik. Tam ortada eski ahşap bir masa ve etrafında yine eski ahşaptan üç sandalye vardı. Benan masanın olduğu tarafa doğru yürürken ben de etrafa bakıyordum. Sandalyeyi çekip otururken,

 

"Paketi masaya bırak Elena." dediğinde hemen elimdeki paketi dikkatli bir şekilde masaya bırakıp doğrularak yanına geçtim.

 

Çok değil bir kaç dakika sonra kapıda beliren üç adamla bakışlarımız oraya döndü. En önde olan adam baştan aşağı siyahlar içinde, başındaki şapka ve gözündeki gözlük ile oldukça gizemli duruyordu. Yanındaki iki adam ise bir adım gerisindeydi en öndeki adamın. Adamlar bize doğru yürüdüklerinde Benan da yerinden ayaklanmış elleri önünde el pençe şeklinde bekliyordu karşımızda bize doğru yaklaşan adamları.

 

Kimdi bu adam? Dikkatli baksam da gözündeki gözlük ve başındaki şapka ile çok da net seçilmiyordu yüzü. Karşımızda durduklarında Benan,

 

"Hoş geldiniz efendim." demesiyle adam da başını sallayarak,

 

"Hoş bulduk. Kim bu güvenilir mi?" diye beni işaret ettiğinde Benan hızlıca cevap verdi,

 

"Güvenilir efendim. Sağ kolum Elena."dediğinde homurdanır gibi bir ses çıkardı.

 

O sırada kapıdaki hareketliliğe döndü bakışlarımız. Gelen Yücel'di. Gülümseyerek yaklaşırken yanımıza,

"Çok geç kalmadım inşallah." dediğinde kimseden bir ses çıkmadı. Karşımdaki adam önce başındaki şapkasını sonra da gözündeki gözlüğünü çıkardığında gördüğüm kişi karşısında donup kalmıştım.

 

Nasıl olur bu, nasıl?

🌸 🌸 🌸 🌸 🌸 🌸

 

Evet her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi bölümümüzün de sonuna gelmiş bulunuyoruz 🤓

 

İnşallah beğenmiştirsiniz. 🥰

 

Beğeni ve yorumları ile destek olan bebişlerim, Allah sizlerden gani gani razı olsun.😚

 

Beğenmeyenler size zırnık yok puu size 😒

 

Önerin bizi bebeklerim. Hikayemizin yeni kanlara ihtiyacı var. Nasiplendirelim arkadaşlarımızı. 😁

 

Yorumlarınızla dövün beni piliiiissss🫨

 

Öpüyoreee😚

 

 

Loading...
0%