Yeni Üyelik
31.
Bölüm

30. Bölüm

@mislanet

BAS ARTIK KIZ ŞU YILDIZA ÖRÜMCEK AĞI BAĞLADI ZALIMM😈

Merhaba çiçeklerim 🌸

 

Yeni bölümümüzle Sizlerleyiz. Bu gecenin son bölümü 😁

Siz de bir güzellik yapıp parlatın şu yıldızı be yaa🤓 üç beş de yorum... Kız yavrum elinize mi yapışır üç beş bir şey yazsanız aaa😒

Hadi onu yapmadın hikayemizi önerin birilerine ☺️

Haydi bakalım kemerlerimizi takıyoruz uçuşa geçiyoruz. 🛩️

 

Keyifli okumalar😚

 

🌸🌸🌸🌸🌸

 

"Amca, şimdi de bana bir söz vereceksin. Benim... Benim onun kimliğini öğrendiğimi kesinlikle Mahir bilmeyecek, söylemeyeceksin." dediğimde amcam sıkıntılı bir nefes verdi.

 

"Yav siz ne meraklısınız bu saklambaç gibi kaç kovala işlerine. Bak!" İşaret parmağını kaldırarak konuşmasına devam etti,

"O puşta da dedim. Kıza söyle dedim. Yok neymiş bana bir şey olursa onu da tehlikeye atamamış, onlardan bilsinmiş" Sinirle gülerken gözlerim kısıldı, dudağımdan sesli bir nefes verdim. Amcam tedirgin şekilde bakarken,

 

"Esra, çocuğa bir şey yapmayacaksın değil mi? Bak zaten ikinizde riskli bir işin içindesiniz. Gel etme sen o salağa uyma git söyle." Dedi ılımlı bir sesle.

 

Ama ben o salağa uyacaktım hem de çok pis uyacaktım. Kaç gece onun yüzünden göz yaşı dökmüş kafama sıkacak noktaya gelmiştim. Tadım iyice kaçmıştı, tadımı kaçıran herkesin tadını da itina ile kaçıracaktım.

 

"Bak ben biliyorum bu bakışları, çok pis ağzına edeceksin değil mi? Zaten hatırlamamışsın çocuğu da... Sen onu hatırlatmayınca, hiç bilmesin dedi." Amcamın sözleri ile daldığım yerden bakışlarımı hızla onun gözlerine çevirdim.

 

"Ne demek hatırlamamışım. Biz... Biz tanışıyor muyuz onunla?" diye sorduğumda başını salladı ama bir şey demedi. Hafızamı zorlasam da onunla olan tek hatırladığım şey rüyalarımdı.

 

"Ben kaza geçirmeden önce..." diye kendi kendime mırıldanırken amcam sıkıntılı bir nefes vererek anlatmaya başladı.

 

"Geçirdiğin kazadan bir kaç hafta önceydi. Sadi Yaman'ı hatırlarsın." dediğinde gözlerimi kısarak hafızamı zorladım.

Yasadışı şantaj, fuhuş, uyuşturucu ne ararsan var denilebilecek pislik bir adamdı. Mekanlarına düzenlediğimiz hiç bir operasyonda delil bulamazken suç üstü yakaladığımız adamlarının hiç biri de onun aleyhine ifade vermemişti.

 

"Ben... Adını hatırlıyorum ama dosyasının nasıl kapandığını bilmiyorum." diye mırıldandım.

 

"Mahir ile senin sayende kapandı." dediğinde anlamaz bakışlar ile amcama bakakaldım.

 

"M-Mahir ile mi çalıştım ben?" dedim şaşkın bir şekilde.

 

"Aslında iş yalnızca sendeydi. Çok gizli yürütülen bir soruşturma olduğundan bilen bir kaç kişiden biriydin. Sen yalnız gitmek isteyince sana söylemeden Mahir'e de seni koruma görevi verdik. Sen Bursadaki çiftlik evinden dosyayı alıp çıkmayı başardın ama bir şekilde fark ettiler. Çıkan çatışmadan seni Mahir çıkardı." dedi.

 

Mahir, Bursa, rüyalarımda gördüğüm herkesin gerçek hayatta var olma olasılığı... Kalbim heyacanla çarpmaya başladığın sabırsızca amcamın devam etmesi için," S-sonra ne oldu?" diye heyacanla sordum.

 

"Belgeler çok değerliydi. İçerisinde devlet adamlarının, ünlü bir çok işimin de olduğu şantaj için kullanılan dosyalar vardı. Bir hafta Bursa içinde kalmanıza karar verdik. Mahir'in baba evinde kaldınız." dediğinde dudağımda kendime engel olamadığım kocaman bir gülüş belirdi.

Hacer ana, Ayşe, Kamile diğerleri... Hepsi gerçekte de orada yaşıyor olabilirdi. Ben Mahir ile geçirdiğim o bir haftayı hatırlamıyordum ama kalbim onu unutmamıştı. Yaşadığım aydınlanma yüzünden yüzümde engel olamadığım gülüşe, "Ne gülüyorsun deli kız?" dedi amcam dudağındaki tedirgin gülüşü ile.

 

"Hiiiç! Yapacaklarımı düşünüyorum." dediğimde gözlerini devirip "Fesubhanallah." diye başını iki yana salladı.

 

"Aman salma da o deliyi başıma yine." Diye devam ettiğinde kaşlarım çatıldı anlamaz bakışlar işe yüzüne baktım.

 

" O ne demekmiş? Ben ne zaman saldım onu sana?" diye sorduğumda bıkkın bir nefes verdi.

 

"Sana bir şey olmayıversin iki bir kapımda puşt. " Dediğinde kaşlarım havalandı şaşkınlıkla.

Baak seeen....

 

"Sen... Sen ondan Mahir diye açtın kapıyı." dedim içimdeki mutluluğu belli etmeden. Demek benim için buraya gelmişti.

 

"Omzundan vurulduğun gün aynı senin gibi kapıyı kıracaktı it herif. Ana avrat kaymadığı kaldı bir. Nasıl senin canını ortaya koyar mışım? Lan sanki benim haberim vardı. Ağzına geleni saydı gitti." Amcamın homurdanır gibi şikayetlenmesinden sonra ben de salağa yatarak,

 

"Ona neymiş ki! Bu kadar dert etmiş kendine canım. Omuz benim omzum." diye mırıldandım. Amcanın kaşları havaya kalkarken dudakları muzip bir ifade ile kıvrıldı.

 

"Valla bana bir şey demek düşmez onu da Mahir efendiye sor. Ha sormasan da sıkıntı yok yakındır dolup taşması." dedi.

 

Gülmemek için dudaklarımı ısırırken daha fazla uzatmak istemedim çünkü kesmem gereken hesaplar vardı. Dudaklarımı ağzımın içine yuvarlayıp derin bir nefes alarak,

 

"Amca... Bu Kudret durmayacak. Mahir'e çok dolu, onu ortadan kaldırmak istiyor. Bir şeyler yapman lazım. Mahir onun için vazgeçilmez olmalı. Hatta onu da çekmeli tarafına. " Dediğimde çenesini kaşıdı bir yandan düşünürken.

 

"Ben... Bir şeyler düşüneceğim. Mahir ile bu gün ki pusuyu konuştuk, biliyordu önlemini almıştır." Dediğinde kaşlarım kalkarken sinirli bir gülüş çıktı dudaklarımdan. Daha yeni pamuk gibi olmuşken kenevire dönmüştük yine iyi mi?

 

"Ya ben orda neciyim acaba? Ben de beyefendiyi kurtardım zannediyorum. Ama var ya siz ikiniz sanmayın bunları unutacağım burnunuzdan fitil getirmeyeni si... dövsünler. Çıkıyorum ben. Gelme de arkamdan." diyerek sinirle söylenirken çıkışa doğru ilerledim. Arkamdan adımı seslendiğini duyuyor ama tepki vermiyordum. Dış kapıyı açacakken elini koydu.

 

"Dur bir! Yav kızım ne bileyim senin devreye gireceğini. Sen bana haber verince telaşla ben de ona söyledim. Ne yapsaydım?" Dedi özür diler gibi mahçup bir sesle.

 

"Bana söyleseydin amca, bana! Bak, burada diyebilirdin işte Mahir bizden diye. Hey Yarabbim yaa! Ben orada öldüm öldüm dirildim yetişemezsem diye."

 

"Of yine mi başa döndük yaa! Ulan ne haliniz varsa görün. Sizin stres topunuz muyum lan ben? Mümkünse bundan sonra birbirinizin ağzına edin, bana da bulaşmayın." diye sinirle çıkışarak kapıyı açtığında alaylı bir gülüşle karşılık verdim ben de.

 

"Hah! Yok öyle geriye çekilmek Kürşat müdür. Yazdım bunları elbet gelecek zamanı. Haydi selametle!" diyerek bir şey söylemesini beklemeden dışarıya attım kendimi.

Tüm akşam bütün duyguları bir arada yaşamamıştım yeminle. Kafamda her şeyi çözmemin mutluluğunu bile yaşamıyordum. Motora geldiğimde uzun zamandır bakmadığım telefonu elime aldığımda sesini kıstığımı ve gelen milyon cevapsız aramaları görmem ile gözlerimi kapattım.

 

"Ha Siktir yaa!"

 

Benan aramıştı 3 kez, Pars görünümlü Mahir efendi de 15 kez aramıştı. Tabi merak edenler kervanında Karaca olmazsa olmazdı. O da 1 kez aramıştı. Tam Karaca'ya arayacakken Mahir'in araması düştü ekrana.

 

Pars bey arıyor...

 

"Gösterecem ben sana Pars'ı Marsı!" derin bir nefes alarak telefonu açtım.

 

"Efendim canım!" Bir süre karşıdan ses gelmedi. Gülmemek için dudaklarımı ısırırken karşıdan gelen şaşkın ses ile ağzımı elimle kapatmak zorunda kaldım.

 

"Canım... Mı? Ben mi canım? Yani canın olan ben miyim?" dedi şaşkınlıktan saçmalarken ben de en cilveli halimle devam ettim.

 

"Hıı sensin." dediğimde karşımdaki adamdan erkeksi bir kıkırdama geldi. Gül sen gül.

 

"Öyle diyorsan... Ee şey neredesin hala gelmedin. İyisin değil mi? Omzun sıkıntı çıkardı mı?" dediğinde sıkıntı ile ofladım.

 

"Omzum.. Fena. Az kalsın kaza yapacak..." Kasıtlı olarak abarttığım sözlerim onun telaşlı sözleri ile kesildi.

 

"N-ne kazası? Neredesin sen? Hemen yanına geliyorum." dediğinde gülümsememi bastırmak için dudaklarımı ısırdım yine.

 

"Yoğun bakıma alacaklar şimdi yetişemezsin." diye kıkırdadığımda bıraktığı nefesinin sesi kulağımı tırmaladı.

 

"Komik mi?" dedi bozuk bir sesle.

 

"Yanii bence komikti. İyiyim iyiyim merak etme." dedim.

 

"Nerdesin sen? Bana onu söyle geliyorum hemen." dediğinde etrafıma baktım.

Kürşat müdürün evinin önünde desem ne derdi acaba?

 

"Hayır sakın. Çok dikkat çeker. Ben geleceğim bizim çocuklara söylerim alırlar. Merak etme! Canım. " Sihirli sözcüğü söylemiş olmamdan ötürü keyfili keyifli cevap verdi o da.

 

"Tamam. Aklım sende, dikkatli ol! Canım." dedi sonlara doğru gülen sesi ile. Keyfi yerindeydi beyimizin. Ne kadar çok sinirlensem de şuan sesini duymam ben de tüm yelken paraşüt ne varsa suya indirmişti. Ben daha telefonda böyle sesi ile kıvama geliyorken nasıl kendime engel olabilecek de ona yaptıklarını ödetecektim . O kadar zamandır kendimi tutuyor frenliyordum ki ona karşı. Hep amalar ile dolu yakınlaşmalarımın artık önüne engel olacak bir şey yoktu. Bir kaç ufak tefek pürüz dışında.

 

Aynen bayağı ufak tefek pürüzler.

 

"Benim şimdi kapatmam lazım. Gelince haber veririm." dedim hiç kapatmak istemiyordum ama Benan'ı aramam lazımdı.

 

"Tamam güzelim haber ver mutlaka. Seni görmem lazım." dedi zalımın oğlu kalbime yaptıklarını bilmeden. Titrek bir nefes aldığımda sesimin titrek çıkmasına da engel olamadım.

 

"T-tamam, görüşürüz." diyerek bir şey söylemesini beklemeden kapattım. Heyacandan küt küt atan kalbimi sakinleştirmek için derin bir nefes aldım. Elimdeki telefondan Benan'ın numarasını tuşladım. Bir kaç çalıştan sonra açıldığında karşı taraftan Benan'ın fısıltılı sesi geldi .

 

"Elena nerdesin sen?" diye merakla çıkışmasına sıkıntı ile yüzümü buruşturdum. Buraya gelirken öyle öfkeliydim ki Benan boyutunu hiç düşünmemiştim. Konu Mahir olunca gerçekten tam bir aptal aşığa dönüşüyordum. Şuan bulduğum bahane ile mahçup bir ses ile konuştum.

 

"Efendim, ben orada patronun adamlarından biri ile yakın temasa girdim ve yaralandığım omzumdan tekrar yaralandım." dedim.

 

"Nee! Ciddi bir şeyin yok değil mi?" dedi gerçekten endişeli geliyordu sesi.

 

"Yok efendim, biraz kanamam olunca oraya gelmenin iyi bir fikir olmayacağını düşünerek güvenilir bir kliniğin aciline geldim." Gayet makul bir yalan bulmuştum umuyordum ki Benan da inanırdı.

 

"İyi düşünmüşsün. Yücel seni görseydi anlardı benim engel olduğumu. Pars sapasağlam gelince o da sinirle çıktı. Sen ne zamana gelirsin?"

 

"Ben bir kaç saate gelirim. İvan alacak beni." diye cevap verdim.

 

"Tamam çok geç kalma, görüşürüz." diyerek kapattı telefonu.

 

Telefondan son kez Karaca'yı arayarak evin yakınındaki sahile gelmesini söyleyerek ben de motora atladığım gibi sahile sürdüm. Çok sürmeden geldiğim sahilde her zaman oturduğumuz banklardan birinin yanına motoru bırakıp kendimi banka attım. Önümdeki büyük bir karanlık dehliz gibi görünen denize daldı bakışlarım. Şu geçen bir kaç ay içimi tarif etsem tam da bu deniz gibi diyebilirdim.

 

Kop koyu karanlıklar içerisinde kalmış, çok uzaklarda bir kaç cılız ışığın aksı vursa da tam olarak aydınlanamamış... Sıkıntı ile derin bir nefes çektim deniz kokan havadan ciğerlerime. Hafif bahar akşamı serinliğindeki hava aksiyon dolu geçen akşamdan sonra iyi hissettirmişti. O an zihnime düşen kişi ile yüzüme bir tebessüm yerleşti. Cebimden çıkardığım telefon ile ezbere bildiğim numarasını tuşladım hemen.

 

"Efendim yavrum." Heyacanlı gelen sesi kulaklarıma doldu anacığımın. Burnumun direği sızlarken gözlerim dolmuştu hemencik.

 

"Annem, nasılsın?" dedim özlemimi dizginlemeye çalışırken keyfili bir sesle.

 

"Nasıl olayım kuzum, aklım hep sen de. Sen nasılsın asıl, bırak beni şimdi?" Dediğinde kocaman gülümsedim. 3 yıldır bir bilinmezlik içinde kendimi bulmaya çalışırken bıkmadan usunmadan yanımda, bana destek olan anneme sabırsızca sevincimi haykırdım.

 

"Annem! Ben onu buldum. Mahir'i buldum annem." dediğimde bir süre ses gelmedi annemden. Sonra sıkıntılı sesi doldu kulaklarıma.

 

"Kızım... E-emin misin? Ben yine seni..." Sonunun nereye gideceğini bildiğim cümlesini yine sabırsızlıkla kestim. "Annem, biz onunla aynı yerdeyiz." Sesimi alçaltırken etrafa da tarayan bakışlar attım. "O da benim gibi gizli görevde." dediğimde bir şaşkınlık nidası çıktı ağzından.

 

"Hiih! Yani o gerçekte var bir de polis öyle mi?" Dediğinde kıkırdadım. Arkamdan gelen adım sesleri ile irkilerek arkama döndüğümde Karaca'yı görmem ile gülümseyerek yana kaydım. Hemen yanıma oturan Karaca yanağıma bir öpücük bırakarak devam et der gibi eli ile telefonumu işaret etti.

 

"Yok, o asker. Hatta biz önceden de ben... Ben kaza yapmadan önce de birlikte çalışmışız." Bir kaç saniye cevap vermeden durdum. Derin bir nefes alarak içimdeki hüznü dağıtmaya çalışsam da sanki kalbim, Mahir'i hatırlamayışımın sorumlusu beni görüyor gibi olduğu yerde acı ile kasılıyordu.

 

"Anne..." dedim içimdeki acımın dışa vurmasına engel olamayarak. "Ben...ben onu hatırlamamışım. Ben zaten onu tanıyormuşum ama unutmuşum anne. Ben onunla olan o bir haftamı unutmuşum." dediğimde sesimin titremesine engel olmazken hali hazırda dolu olan gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı. Hemen yanımdaki arkadaşım eğilmiş dikkatle yüzüme bakarken benim gözlerim tıpkı onun gözleri gibi karanlık bir kuyuyu andıran denizdeydi. Annemden bir ses çıkmazken ben devam ettim.

 

"Zihnim onu unuturken kalbim onu hiç unutmamış. Ben...Rüyalarımda bile o bir haftayı yaşamış durmuşum ama onu unutmuşum." dedim sonralara doğru düşen sesimle.

 

"Yavrum... Güzel kızım. Ağlama kurban olduğum. Senin elinde olan bir şey olsa unutur muydun? O peki... Seni tanıyor mu? Ya senin hissettiğin gibi... Hissetmiyorsa? Ya başka birileri ile başka hayatları varsa?" diye üzgün şekilde sorduğu soruya ağlamam arasında kıkırdamaya başladım. Gözlerimi silerken bu sefer yüzümde kocaman bir gülümseme vardı.

 

"Çehizleri hazırla Süheyla hanım. Bahara düğünümüz var inşallah." dememle yan tarafta şaşkınca gözlerini bana diken arkadaşım gibi annemden de ses çıkmadı ilk.

 

"Esra.... Yavrum.... Silah zoruyla falan bir şey yapmazsın oğlana değil mi?" dediğinde kocaman bir kahkaha attım.

 

"Yok sultanım ona çok gerek kalmayacak gibi. Senin damatı ben çoktan tavlamışım da haberim yokmuş." Dememle annemin kıkırdaması doldu kulaklarıma. Başımı çevirdiğimde Karaca hala anlamaz bakışlar atsa da benim keyfim ona da bulaşmış olacak yüzünde aptal bir gülüşle bana bakıyordu.

 

"Hey Yarabbim. Akşam akşam güldürdün beni deli kız. Bana bak ilk fırsatta getireceksin bana damadımı." Dedi keyifli bir sesle.

 

"Tamam anacım, Sen dua et bize çıkalım şu işlerden ilk fırsatta tuttuğum gibi getireceğim damadını. Şimdi kapatmam lazım ama. Aklın kalmasın olur mu? Ben çok iyiyim."

 

"Nasıl kalmasın kuzum. Rabbime emanet ol. Dualarım hep sizinle inşallah."

 

"Sağolasın annem, görüşürüz yine ararım ben seni."

 

"Tamam yavrum öpüyorum çok."diyerek telefonu kapattıktan sonra hemen yanımda meraklı gözlerle bana bakan arkaşıma döndüm.

 

" Laan ne düğünü, ne çehizi." Hiç uzatmadan dan diye girdim yine konuya.

 

"Pars'ın gerçek adı Mahir'miş." gözleri fal taşı gibi açılırken,

 

"Neee!" Başımı sallayarak kafamı denize çevirdim.

 

"Aynen kardeşim, dahası da var..." diyerek baştan başlayarak her şeyi anlattım Karaca'ya.

 

"Kürşat müdürün de yaptığı iş yani! Görevdeki adama yapılacak iş mi? Ya çekip vursan. Benim yanımda sordun kim diye. Boşu boşuna kahrettin o kadar kendini." Canım arkadaşım fark etmeden gazladıkça gazlıyordu beni. Ne güzel pamuk gibi olmuşken yine sinir kat sayım yavaş yavaş artmaya başlamıştı.

 

"Ne yapacaksın peki?" diye meraklı gözlerle bana baktı.

 

"Şimdilik hiç bir şey. Amcama da dedim kesinlikle Mahir benim bildiğimi bilmeyecek." dudaklarını büzerken başını salladı.

 

"Baştan beri anlattığın her şey yavaş yavaş oturmaya başladı ben de biliyor musun? Vurulduğun gün... Kameradan gördüğümde de garip gelmişti tepkileri ama hali hazırda kafan karışık diye bir şey demedim. Sanki böyle sevdiği vurulmuş da mahvolmuş bir adam gibiydi hali."

 

Burukça gülümsediğimde o günler düştü zihnime. Beni ilk defa öptüğü, ilk öpüşmemiz... Karnımda kelebekler uçuşurken tekrarı için sabırsızlanıyordum. Artık bunu yapıyor olmaktan zerre vicdan azabı duymayacaktım. Karaca sıkıntı ile oflayınca başımı ona çevirdim .

 

"Bu Kudret'e ne demeli . Yani bu Şehmus bakan ortaktan bahsetti demiştin ya kendimce bir liste oluşturmuştum. Kudret'i ihtimal dahilinde bile alıp yazmadım. Öyle güvenilen ve sevilen biri ki. Piç kurusu pezevenk. Herkesi kandırmış. Peki bu Şehmus'un dediği bakan o mu sence bir başkası mı? hala bir açık bulamadı bizimkiler. " dediğinde dudaklarımı bilmiyorum der gibi büzerek iki yana salladım başımı.

 

"Hiç bilmiyorum. Yeni bir isim daha çıkarsa şaşırma."

 

"Yok artık Kudret'ten sonra kolay kolay şaşırmam. Baban örgütün başıymış desen , sen diyorsan öyledir kanka, kafasındayım şuan. Benim anlamadığım bunca zaman nasıl açık vermez bu adam?" Karaca'nın sözleri ile Benan ve Yücel'in hediyesi olan öldürülen bir polisin gözünden yapılan şamdam belirdi zihnimde. Sıkıntı ile ofladım.

 

"Adamın muhtemelen istihbarat ağı çok geniş. O yüzden mümkün mertebe bunu kimse bilmesin. Didem'e dahi söyleme olur mu?" dediğimde başını salladı. Arkamızdan duyduğumuz Yusuf'un sesi ile ayaklandık yerimizden. Araştıran bakışlar ile baştan aşağı gözleri ile üzerimi tarayarak hasar tespiti yaptı hızlıca.

 

"Kızım neredesin sen nasıl korktuk yaa. İyisin değil mi?" dediğinde başımı salladım gülümseyerek.

 

"Hiç olmadığım kadar hem de." Keyifli sesle cıvıldamama kaşları kalktı. Hemen yanımdaki Karaca'ya dönerek, "Sende mi buradaydın çirkin?" diyerek bir anda Karaca'yı kollarının arasına aldı. Karaca ise çemkirerek kollarını arasından çıkmaya çalışıyordu.

 

"Ay sus be gıcık şey! Gram özlemedim seni. Bırak puşt oğlu puşt!" gülerek geri çekildi Yusuf.

 

"Belli belli hiç özlemişsin babama yine giydirmeye başladın." dedi. Karaca dağılmış saçlarını düzeltirken bir yandan da saymaya devam ediyordu.

 

"Az kaldı anana da giydirmeye başlıyacam."

 

"Hop hop babama tamam ama anama laf yok." Yusuf'un çıkışmasına gözlerini deviren Karaca tam ağzını açıp bir şey diyecekken ben araya gittim.

 

"Ay yeter be! Hadi geç kaldık zaten. Benan bekliyor." dedim bıkkın bir sesle.

 

"Yok be ne bekleyecek seni. Keyfi yerindeydi nişanlısı gelir gelmez kollarına atladı, şap şup öpmeler falan." Yusuf konuştukça sinirden gözlerim seğiriyor öfke damarlarımda kanımla birlikte her bir hücreme yayılmış gibi beni yavaş yavaş ele geçiriyordu. Alt dudağımı dişlerimin arasına alıp ısırdım.

 

"Ne yaptı dedin?" tane tane sorduğum soruda öfkem kendini alenen belli ederken karşımdaki dangalak bunu anlamamış olacak ki devam etti harlamaya beni.

 

"Öptü valla. Bir an dudaklarına yapışacak diye beklemedi değildim yani. Adam yüz verse kimseden çekincesi yok kadının yaa!" sinirle gülerken,

 

"Ben gösterecem öptürmeyi, pislik herif." Yusuf kaşları çatılı bir bana bir Karaca'ya baktığında Karaca, kaşlarını kaldırıp indirirken sus der gibi dudaklarını uzattı.

Sinirle gözlerimi devirirken etrafa bakış attım kimseler var mı diye. Etraf sakin olduğundan üzerimdeki tulumu da bir hışımla çıkarmış altımdaki eşofmanlarla kalmıştım.

"Motoru sen alırsın Karaca, biz geçelim" diyerek Karaca'ya sarıldım. Kulağıma,

 

"Sakin ol! Lütfen kendine dikkat et."diyerek çekildi. Başımı salladım yalnızca. Ben önde Yusuf arkada arabaya doğru ilerledik. Arabaya bindiğimizde ise kaçan keyfimden dolayı hiç konuşasım yoktu.

 

"Kızım ne bu surat bir şey mi oldu?" Dediğinde sıkıntılı bir nefes verdim.

 

"Pars bizden Yusuf." Dediğimde Yusuf arabayı abi bir frenle durdurdu.

"Ne diyorsun kızım?" Dedi şaşkın bir tonla.

 

"Duydun, Kürşat müdür dedi, Mit'e çalışıyormuş." Kaşları çatıldı bir kaç saniye bir şey söylemedi.

 

"Bize neden söylememişler ya?" Dedi aynı benim gibi sinirle.

 

"Mahir öyle istemiş." dediğimde anlamaz bakışlar ile baktı.

 

"Mahir kim kızım?" diye sorduğunda gözlerimi devirerek, "Pars... Gerçek adı Mahir Turanşah. Mit için çalışan bir asker." diye mırıldandım bakışlarımı önüme çevirerek akan yolu izlemeye koyuldum.

 

"Vay anasını be! Adam ne girmiş aralarına. Benan bile besmele ile yaklaşıyor." dediğine bir şey demedim. Benan ile onun aynı cümlenin içerisinde bahsinin geçmesine bile tahammül edemiyordum artık. Sonra bir anda dün gece ki konuşmalar dönmeye başladı zihnimde.

 

Benan onunla birlikte olmak istediğini ima ettiğinde, o tuzağa bir kez düştüm, demişti Mahir. Onlar bir kez birlikte mi olmuştu yani? Dişlerimi sinirle sıkarken karşımda cıvık cıvık konuşan eskort geldi bu sefer gözümün önüne. Benden öncesi sinirlerimi bozsa da hesap soracağım bir şey değildi ama o kadını en son çağırdığında bana alenen ilgisini belli etmiş hatta öpmüştü beni. Bana beni özlediğini ima eden mesajlar atarken hemen akabinde o kadını çağırmasının altında başka bir sebep olmalıydı yoksa ölümlerden ölüm beğenebilirdi Mahir efendi.

 

"İnşallah mantıklı bir açıklaman vardır." diye sinirle kendine kendime fısıldadım.

 

"Ne dedin, anlamadım?" dedi Yusuf yoldan çevirdiği bakışlarını bir kaç saniye üzerimde tutarken.

 

"Bir şey yok. İnşallah Yücel gelmemiştir dedim." diye mırıldandım.

 

"Salim haber verecekti. Aramadığına göre gelmemiş daha, 20 dakikaya ordayız." diyerek yola çevirdi bakışlarını.

 

20 dakikanın sonunda yerleşkeye vardığımızda arabayı park edip indik. Salim hızlı adımla ile yanımıza vardığında tıpkı Yusuf gibi baştan aşağı gözleri ile taradı beni.

 

"İyisin değil mi?" Diye Rusça sorduğunda başımı sallayarak gülümsedim.

"İyiyim, Benan hanımın yanına geçmem lazım. İvan anlatır sana." Diyerek yanlarından hızla ayrıldım. Konağa girmeden Benan'ın numarasını tuşladığımda ilk çalışta açmıştı.

 

"Geldin mi Elana?"

"Evet efendim, neredesiniz?" diye sorduğumda, "Odamdayım, gel yanıma." diyerek kapattı telefonu. Telaşlı adımlar ile merdivenleri çıkarken karşıma çıkan adam ile olduğum yerde kaldım. İlk defa karşımda Mahir olduğunu bilerek ona bakmanın huzuru ile kocaman gülümsedim. Elimde olsa sıkıca boynuna sarılır o çok özlediğim kokusunu içime çekerdim. Ama şuan hiç sırası değildi belki gece bir parçacık kendime az porsiyon bir Mahir ısmarlayabilirdim.

 

Benim ne düşüncelerde olduğumu bilmeyen Mahir ise soran bakışlar ile gülümsememe bakakaldı. Ağır ağır yanına doğru yürüdüğümde onun da yüzünde o sevdiğim gülümsemesi vardı.

 

"Benan hanımın yanına geçiyorum şimdi, sonrasında görüşürüz." diyerek yanından geçeceğim sıra da kolumdan tutarak beni hemen merdivenlerin yanındaki sündürme alana çekerek duvarla arasına aldı. Gözlerim kocaman açılırken şaşkınca yüzüne bakakaldım.

 

"N-ne yapıyorsun sen? Biri görecek." Fısıldadığımda karşımdaki adamın bu zerre umrumda değildi. Dudağıma bir öpücük kondurup az geri çekilerek gülen gözleri yüzümün her bir yanında karış karış gezindi. Böyle bakması yetmiyor gibi bir de kalbime zarar sesi ile söylediği sözler ile iyice kalbime kanatları taktı uçurdu.

 

"Sen böyle gülerken bana..." Burnunu yanağıma sürterken derince bir nefes çekti içine. "Ben nasıl öylece çekilip gitmene izin vereyim." Göz kapaklarım titreyerek kapandı. Her zerrem daha fazlası için yanıp tutuşurken bir yandan da yakalanma korkusu ile o kadar gergindim ki tam anlamıyla kendimi ana veremiyordum.

 

"Hem de canıma, hoş geldin demek istedim." diyerek fısıldadığında gözlerimi açtım ağlar gibi yüzüne bakmam zerre etkilenmiyordu.

 

"L-lütfen..." dedim ama neye lütfendi? Muallakta kalmıştı sorum devam edemediğim için. Ne duruyorsun öp beni lütfen mi? Bırak beni lütfen mi?

 

Mahir lütfenimi birincisi gibi anlamış olacak ki bir anda dudaklarımı kavradı.

Bu sefer ki öpücüğü daha talepkardı. Kısa bir süren ateşli öpüşüne zar zor karşılık verirken alt dudağımı çekiştirir gibi bırakarak alnıma alnını yasladı. Nefeslerimiz dudaklarımıza doğru vururken bir süre öyle kaldık.

 

"Bekliyorum seni güzelim, konuş gel hemen." diyerek geri çekildiğinde bir anda beni orada bırakarak gözden de kayboldu. Bir süre sakinleşmesini beklediğim kalbimin üzerine elimi getirip derin derin nefesler aldım. Bir de ben bu adama çektirecektim değil mi? Bir dokunuşu, öpüşü ile şuan adımı bile unutmuş durumdaydım.

 

"Ay vallahi yakacak. İkimizin de başını yakacak." diye sıkıntı ile fısıldadım. Bizim bir arada olmamız operasyon salemeti için oldukça sakıncalıydı.

 

Tekrar derin bir nefes alarak yerimde dikeldim. Bir üst katta olan Benan'ın odasına doğru yürürken aklım fikrim az önceki yaşadıklarımdaydı. Kapının önüne geldiğimde kapıyı çalıp içeri girdim. Kapının çaprazındaki koltukta kucağında laptop ile oturan Benan içeri girmem ile başını kaldırarak bana baktı.

 

"Geldim efendim. Yücel bey gelmemiş henüz." Dedim. Elindeki laptobu önündeki sehpaya bırakarak ayağa kalktı .Tam karşıma geldiğinde yüzünde gururlu bir gülüş ile elini omzuma attı.

 

"İyi iş çıkardın Elena. Geriye tek bir tane bile adam bile kalmamış. Pars ve adamları da sapasağlam geldiler." dediğinde zihnimde yine Benan'ın gırtlağına çöktüğüm sahneler dönüyordu. Tam gırtlağına çöküp kalite kontrol mu yaptın lan diyor, sağlı sollu kroşeler geçiriyordum o Mahir'e sürtünen yüzüne , dudaklarına. Derince bir nefes aldım karşımda bir şeyler söyleyen ama sinirimden hiç bir şey anlamadığım kadının konuşmasına odaklandım.

 

"Omzun nasıl oldu?" dediğinde sıkıntılı bir şekilde gülümsedim.

 

"Çok sert bir darbe alınca zayıf olan dokular açılmış . Dikişe gerek kalmadı efendim, pansuman yapıldı. "

 

"Tamam bakalım çok geçmiş olsun. O adamı öldürdün değil mi? bak tek bir açık sonumuz olur." Ciddi bir şekilde gözlerine baktım. Bu da beni acemi bellemişti iyice.

 

"Bitirdim işini efendim." Başını sallada ağır ağır.

 

"Yücel seni sıkıştıracaktır, sakın ha açık verme." dediğinde güven veren bir gülümseme ile yüzüne baktım.

 

"Merak etmeyin efedim halledebileceğim bir şey. Yalnız biz nunu böyle savuşturduk ya yine denerlerse?" dediğimde başını iki yana sallayarak cama doğru ilerledi.

 

"Bilmiyorum." diye mırıldandığında gözümü deviririp başımı sinirle yana doğru çevirdim. Bir şeyi bil yani bir şeyi de bil! Mecbur kulağımı dört açıp bekleyecektim. İnşallah amcam bir çare bulurdu yoksa o psikopatın karşımdaki bu etkisizin lafı ile duracağını hiç zannetmiyordum.

 

"Başka birr şey yoksa ben çekilebilir miyim efendim?"

 

" Sen geç, yarın erkenden şirkete geçeceğiz." dediğinde görmese de başımı salladım.

 

"Tamam efendim, iyi geceler." diyerek odadan çıktığımda karşımda Yücel görmem ile boşluğuma geldiği için bir anda irkildim. "Kusura bakma." diye mırıldandı sadece. Keyfinin yerinde olmadığı belliydi.

 

"Şey, önemli değil. Siz iyi misiniz?" dediğimde sinirli bir gülüş kaçtı dudaklarımdan.

 

"Nasıl iyiyim, sorma gitsin."

 

"Pars bey... Pusudan sağ çıkmış." dedim ifadesiz bir sesle ağzından belki bir kaç bir şey alırım umuduyla.

 

"Hıı, öyle oldu. Geride hiç bir adam dahi bırakmamışlar. Sanki hiç bir şey olmamış gibi tertemizdi etraf." Bariz öfkesi ile bezeli sözleri ile kaşlarım havalandı sanki bilmiyormuş gibi olanları.

 

"Şimdi... Ne olacak peki, bu iş yarım mı kalacak?" diye sordum.

 

"Bilmiyorum." diyerek kestirip attığında ben de daha fazla uzatmak istemedim. Dikkat çekmeye gerek yoktu.

 

"Senin ne işin var bu saatte burda?" diye sordu. Yüzünde şüphelenmiş gibi bir ifade yoktu. Her zaman ki boşboğaz muhabbetlerinden biriydi.

 

"Benan hanımın bir istediği var mı yatmadan önce sormak istedim." dediğimde başını salladı,

 

"İyi bakalım, bir de ben bakayım nasılmış hanımefendi." Bak bak nasılmış piç herif. Senin bakmalarını bilmiyoruz biz sanki.

 

"İyi akşamlar Yücel bey." dedim sakin bir sesle.

 

"İyi akşamlar Elana."

 

Yücel'e arkamı dönerek hızlı adımlar ile merdivenlerden bir alt kata indim. Odanın kapısına geldiğimde yüzümdeki gülümsemi bir nebze dudaklarımı ısırarak bastırmaya çalışsam da nafileydi. öyle mutluydum ki sesli sesli kahkaha atasım vardı. Derin bir nefes alarak içeriye girdiğimde beni bekleyen boş odaya bakakaldım. Yüzümdeki gülümsemem solsa da elbet geleceğini biliyordum. Bekliyorum demişti.

 

Beni beklediğini söylerken acaba kendi odasından mı bahsediyordu? En son o odanın kapısına gittiğimde yaşadıklarım geldi gözümün önüne. Bir açıklamasının olduğuna emin olsam da o anı düşündüğümde aynı şekilde kalbimin kırılmasına engel olamıyordum. Tüm heyacanım hevesim bir anda kaçmıştı. Telefonu yatağın üzerine bırakıp günün pisliğinden arınmak için kendimi banyoya attım.

 

Ilık bir duş alıp hemen kenarda asılı olan havlu ile saçlarımın ıslaklığını üstün körü alıp havluyu vücuduma dolayarak odadan çıktım.

 

Kapıyı kapatıp arkamı döndüğümde Mahir her zamanki oturduğu koltukta oturmuş gözlerini bir an üzerimden çekmeden yoğun bakışlar ile bana bakıyordu. Olduğum yerde ben de ona bakarken hiç bir şey söylemeden ağır adımlar ile yanına doğru ilerleyip tam önünde durduğumda elime uzanarak tuttu. Usulca dizine doğru çektiğinde yan olarak dizine oturuverdim.

 

Bir eli belimde bir eli hafif açılmış baldırımdayken bakışlarımız birbirimizin yüzündeydi. Başını boynuma yaklaştırıp burunu boynuma dayadı .Bir süre orada kalırken derin nefesler alarak kokumu içine çekerken bense gözlerimi kapatmış dokunuşlarına kendimi çoktan bırakmıştım.

 

"Kokun... İnsana kendini unutturur." diye tenimi ürperten bir tonda boynuma doğru sessiz konuşmasına kalbimin teklemesi de katılınca titrek şekilde zor kapadığım göz kapaklarım açıldı. Bir şey demediğimde yüzünü boynumdan çıkarıp az geri çekildiğinde yüz yüzeydik.

 

Yüzünde bana her baktığındaki gibi hayran bakışlar ve ona o çok yakışan gamzelerini de gösteren hafif tebessümü vardı. Bir elini kaldırarak yüzüme dökülen ıslak saçlarımı özenle kulağımın arkasına götürdü.

"Neden gelmedin?" diye sorduğunda yüzüm düştüğünde onun sımsıcak bakışları kaybolmuştu.

 

"En son heyacanla senin kapına geldiğimde, üzerinde bornozu ile bir kadın açmıştı kapıyı." Küskün çıkan sesim ile kaşları anında çatılırken sinirle gözlerini kapattı bir kaç saniye.

 

"Sen... Sen ondan bana öyle davrandın." Diye gözlerime baktı, sanki uzun zamandır aradığı cevabı bulmuş gibiydi. Geri çekilip göğsüne bir kaç tane geçirirken bir yandan kalkmaya çalışıyordum.

 

"Neden olacaktı? Ben ne hayaller ile geleyim, beyimiz çoktan başka yerlerde fenerleri söndürüyormuş meğer. Bırak beni! Bak yine aklıma geldi. Bir de duşta sana katılacakmış. Üzerinde bornozla açtı kapıyı, çok eğlendiniz mi o gece bari? Bırak beni! Çek elini üzerimden çok sinirliyim sana şuan. " dediğimde onun tutuşları daha bir sıkılaşırken,

"Bırakmam! Ölürüm de bırakmam artık." diye hala aşk edebiyatına devam etmesi iyice sinirlerimi bozuyordu.

 

"Sen beni öpmüştün, sen beni özlediğini söylemiştin? Ben her şeye rağmen sana geldiğimde..." fısıldadığımda, dudakları ile dudaklarımı kapattığında söyleceklerim de yarım kalmıştı. Çok sinirliydim ona, ne itiyor ne de karşılık veriyor yalnızca bitirmesini bekliyordum. Karşılık vermediğimi anladığında kendini hafif geri çekip elleri arasına aldığı üzgün yüzüme hüzünle baktı.

 

" Ben... Ben özür dilerim. Geldiğini bilseydim bırarkır mıydım peşini hiç? O gelen kadınla aramda hiç bir şey geçmedi. Sadece göstermelik olarak gelip gidiyor, bir şeylere engel olsun diye. Yoksa senden başka gül koklamam ben." Sonlara doğru muzipleşen sesine ben de ister istemez gülümsesem de omuzlarımı silkerek devam ettim tribime,

 

"Bu o gece çok üzüldüğüm gerçeğini değiştirmiyor." üzgün sesimle mırıldandığımda alnıma öpücük kondurup yüzümü boynuna kapatarak sıkıca sarıldı bu kez.

 

"Ya ben? Tam sana kavuştum derken kapılarının yüzüne yeniden kapanması ne demek biliyor musun? Keşke çekip gitmeden önce bana hesap sorsaydın. Boşu boşuna hem kendine hem bana çektirmişsin be güzelim." sözlerine alaylı bir şekilde güldüm boynuna doğru. Kalkıp ağzının payını vermeye çalışsam da başıma eli ile bastırarak tekrar boynuna doğru yatırdı beni.

 

"Dur durduğun yerde." diye tatlı tatlı kızmayı da ihmal etmedi. Ben de artık uzatmak istemedim. Garip bir şekilde koynunda soluklandığım bu adama sonsuz bir güvenim vardı. Öyle diyorsa öyleydi benim için.

 

Üşümüş gibi sıcaklığına sokuldum iyice istemiyorum ya cebime koyundu yaptığım ama umrumda değildi hiç bir şey. Ben onu, verdiği bu huzuru, kokusunu öyle çok özlemiştim. Sanki uzun yıllardır yerim burası gibi nasıl tanıdık nasıl sıcacık gelmişti. Bir süre gözlerim kapalı şekilde .

 

"Güzelim."diye tatlı seslenişine ağzımın içinde,"Hımm." diye karşılık verdim. Yerim rahattı ve hiç bir şekilde rahatsız edilmek istemiyordum.

 

"Hadi kalk üzerine bir şeyler giy, hem üşüyeceksin hem de..." diyerek sustu. Başımı kaldırdım boynundan havlumu tutarak. "Hem de ne?" dedim dudaklarına bakarak. Yaptığımı anlamış gibi dudaklarıma baktı iç çekerek, adem elması aşağı yukarı indi kalktı.

 

"Güzelim, yanıyorum sen de ateşime benzin dökmesen mi?" dudaklarıma doğru mırıldandı. Kollarımı boynuna dolayarak yüzüne yüzümü yaklaştırarak, "Gel yanalım birlikte." diye fısıldayarak ata biner gibi iki bacağımı onun vücudunun iki tarafına attım. Gözleri şaşkınlıkla açıldığında dehşetle kaşları çatıldı.

 

"N-ne yapıyorsun?" dedi yine şaşkınlıkla.

Çıplak kadınlığımı ona sürttüğümde yüzünü buruşturdu sanki acı çeker gibi.

 

"Ne yapıyor muşum?" dedim sondaki kelimede dudaklarımı büzdüğümde gözlerinin dudaklarıma kayması ile dudaklarımı kavraması bir oldu. Öyle çıldırmışçasına öpüyordu ki ne kadar çabalasam da yetişemiyorum hızına. Sanki avını parçalayarak yiyen bir aslan gibi.

 

Ay vallahi tek lokmada yutacak gibi.

 

Öpüşürken bir anda elleri ile kalçamı kavrayarak ayağa kalktığında bacaklarımı beline doladım. Bir an bile ara vermeden öpüşmemize hemen koltuğun yanındaki duvara sertçe dayadığında beni, acı ile ağzının içine inledim. Soluk soluğa ayrıldı dudaklarımdan kaşları çatılı şekilde, "Canını mı yaktım güze..." diyemeden bu sefer ben çektim başını yapıştım dudaklarına. Bir kaç saniye anın şoku ile karşılık veremese de hemen aynı sekronizasyonla öpüşüme karşılık verdi. Elleri ile çıplak kalçamı sertçe kavradığında ağzıma doğru zevke inlerken kendini de bana sertçe bastırdığında, onun zevkten inleyişine ben de katıldım. Bir süre sonra zorla ayrıldı dudaklarımdan. İkimizde dudaklarımıza doğru derin derin nefesler alıp veriyor tek kelime etmiyorduk.

 

"Bu... Bu çok güzeldi." diye gülümseyerek fısıldadığımda o da güldü.

 

"Güzel demek az kalır." diyerek tekrar dudaklarıma uzanacağı sırada başımı yana çevirdim. Şuan ki pozisyonumuzda bunu yapmam çok zor olsa da durmamız gerekiyordu çünkü sonu hiç iyi yerlere gitmiyordu. Alnını alnıma dayarken sıkıntı ile ofladı.

 

"Durmamız lazım." dedim çok da durmak istiyormuş gibi görünmeyen istek dolu sesimle.

 

"Gel de dur, amına koyayım." derken sanki kendine kendine konuşur gibi acı ile fısıldadı. Hali komiğime gittiğinden kıkırdamaya başladım.

 

"Gül sen gül! Benim de güleceğim zamanlar gelir elbet." derken yanağıma bir öpücük kondurdu. Usulca geri çekilip bacaklarımı yer indirirken kesinlikle havlunun açıldığı yerlere bakmıyordu. Bir hayli açılan havluyu tekrar vücuduma sardım. Bakışlarını kaçırarak geri çekildi,

 

"Üzerine bir şeyler al gel güzelim, hadi." Diyerek az önce aramızdaki fitili ateşlediğimiz koltuğa kendini bıraktı. Ben de dolaptan çarçapuk aldığım kıyafetlerle banyoya geri girdim. Hala kalbim deli gibi atıyordu. Elim kalbimde keyifli gülerken alt dudağımı dişlerimin arasına aldım. Derin bir nefes alıp hemen getirdiğim iç çamaşırlarını ve üzerine de dizlerimin üstünde biten askılı bir gecelik giydim.

 

Çıkmadan aynadaki aksime baktığımda kızarmış dudaklarım, karışık saçlarım ile bayağı dağılmış duruyordum. Musluğu açıp yüzümü soğuk suyu çarparak yıkadım. Yüzümü kurularken hemen aynanın önündeki tarakla da hala ıslak olan saçlarımı taradığımda bir şeye benzemiştim.

 

Banyodan çıktığımda Mahir boylu boyunca benim yatağıma yatmıştı. Bir kolu başının altında tavana bakarken banyo kapısını açmam ile bana döndü gülümseyerek. Ben de gülümserek yatağa yaklaştım elim belim de başımla işaret ettim,

 

"Hayırdır? Sen iyice yerleştin yanıma galiba?" dediğimde.

 

"O da olacak güzelim inşallah bir gün. Ama zamanı var. Gel bakayım sen buraya." diyerek yanına çekti beni. Başımı göğsüne koyduğumda dudaklarını saçlarımda hissettim. Gözlerim huzurla kapandığında bir süre öylece kaldık.

 

"Bir daha benim için dahi kendini tehlikeye atma." Sözlerine kaşlarım çatılarak , başımı kaldırdım göğsünden. Olduğum yerde doğrulduğumda o da temkinli şekilde bana bakıyordu.

 

"Pardon da ne yapmamı bekliyordun tam olarak? Seni öldüreceklerini duymuşum evde haberini mi... Tövbe estağfullah." Çıkışmam ile oda doğruldu ellerime uzanıp tuttu ve duadaklarına götürdü.

 

"Güzelim, ben zaten önlem almıştım." dediğinde ellerimin üzerine öpücükler kondurdu. Kaşlarımı daha çok çattım yalandan ellerimi bir hışımla elinden çekerken,

 

"Nerden haberin olmuş olabilir acaba? Bu çok gizli bir bilgiydi." Dediğimde gözlerini kaçırarak, "Oldu işte bir yerden. Benim her yer de adamım vardır." diye mırıldandı. Sıkıntılı bir nefes verdim.

 

"Yine deneyecekler bir çözüm bulman lazım. Onların patronu seni kesinlikle istemiyor, saf dışı bırakmak için yine pusuya düşürmeye çalışacaklar, kulaklarımla duydum."

 

"Onların patronu derken? Bu işi masa yapmadı mı?" diye kaşları çatıldı anlamaya çalışır gibi baktı. Başımı iki yana sallarken,

 

"Kudret Atalay." diye mırıldandığımda şaşkınlıkla gözleri açıldı.

 

"Kim dedin kim?" dedi kaşları daha da çok çatılırken.

 

"Kudret Atalay, Benan ve Yücel'in patronu." Kaşları derince çatılmış şekilde korkutucu bakışlar ile bir noktaya kilitlenmiş kalmıştı.

 

"İç işleri bakanı Kudret Atalay mı?" dedi ruhsuz ve hayal kırıklığı barındıran bir sesle. Amcam gibi o adamla bir geçmişi olabilirdi ya da vatansever olarak bilinen böyle bir ismi beklemediği için de olabilirdi bu şaşkınlığı ve hayal kırıklığı.

 

"Evet, o." diye sessizce mırıldandım. Başını sallarken sinirle gözleri seğirdi. Anlaşılan o ki amcam Kudret konusundan bahsetmemiştim Mahir'e. Baktığı noktadan çektiği bakışlarını gözlerime çıkarırken gözleri alev alevdi.

 

"Benim acilen çıkmam lazım güzelim, sen uyu olur mu?" diyerek alnıma bir öpücük bırakıp ayaklandığında ben de onunla birlikte ayaklandım. Koltuktaki ceketini giyerken karşısına geçtim endişeli gözlerle onu izliyordum.

 

"Dikkat et olur mu?" dediğimde başını ağırca sallayarak yanağımdan öptü ve usulca odadan çıktı. Bir süre çıktıktan sonra kapattığı kapının ardından bakakaldım. Sıkıntılı bir nefes vererek arkamda kalan pencereye doğru ilerleyerek perdesini açıp görüş açıma giren bahçeye baktım.

 

Üç araba hemen evin önüne gelmiş çıkış için bekliyordu. Bir kaç dakika olmadan Mahir hızlı adımlar ile görüş açıma girdi. Kendisi için açılan kapıdan arabaya binmeden önce benim olduğum pencereye çevirdi bakışlarını. Beni görüyor muydu bilmiyorum ama ben onu çok net görüyordum. Bir kaç saniye süren bakışmamız arabaya binmesi ile son buldu.

 

Arabaya bindiğinde diğer korumalar da arabalara geçti ve hızlı bir şekilde yerleşkenin çıkışına doğru peş peşe ilerlemeye başladıladılar. Görüş açımdan kaybolana kadar gözüm giden arabalardaydı.

 

"Allahım ne olur bir şey olmasın, sen koru." diye fısıldadım. Arabalar çoktan gözden kaybolmuştu ama ben yerimden kımıldayamıyordum. Derin bir nefes alarak içimdeki sıkıntıyı dağıtmak istedim.

 

Pencerenin önünde çekilerek yatağa geçtiğimde hemen kenardaki telefonum girdi görüş açıma. Bildirim ışığı yanıp sönüyordu. En son banyoya girmeden önce yatağa bırakmıştım.

Kilit ekranına açtığımda Mahir'in ve Karaca'nın mesajları görünüyordu. Mahir beklerken nerde kaldığımı sorarken Karaca acil aramamı istemişti.

Arama tuşuna bastığım da, Karaca hemen açtı.

 

"Efendim kardeşim." dediğimde,

 

"Naptın canım, sıkıntı çıkmadı değil mi?" diye sordu merakla.

 

"Yok yok sıkıntı çıkmadı da sen hayırdır gece gece?

 

"Hani sen vurulmadan önce Yücel birine yer ayırtacaktı otelden. "

 

" Siktir yaa! Tamamen çıkmış aklımdan o benim." diye kendi kendime kızarken arkadaşım kıkırdadı.

 

"Aşk sarhoşu olunca kafa Leyla tabi." diye dalgasını geçmeyi de ihmal etmedi. Beni görüyor gibi gözlerimi devirdim laflarına.

 

"He Karaca aynen ondan kardeşim. Benim aşk hayatımı boşver de sen devam et ne oldu?"

 

"Tamam tamam kızma hemen aşk kuşu. Bu senin vurulma olayı olunca ertelediler galiba. Bayadır beklemedeydik bizim ekiple. Her hangi bir yer ayarlanmadı. Ne Yücel ne asistanı ne de yakınımdakilerin adına."

 

"Vay vay adamın şemasını çıkardım diyorsun." dediğimde gevrek gevrek güldü.

 

"Ayıp ettin. Her bir şeyi elimizde. Her neyse bunlarda bu akşama kadar ses yoktu. Akşam Yücel Saral adına tam da dediğin gibi bir kral dairesi ve o kattaki tüm odaları tuttuldu bilgisi geldi. İsim bilgisi yalnız o iş sen de." dediğinde güldüm.

 

"Merak etme o iş bende."

 

"Tamam, sen naptın kavuştun mu sevdiceğine?" diyince istemeden sırıtmaya başladım tam karşımdaki koltuğa ve duvara baktığımda.

 

"Kavuştuk kavuştuk ama yarım kaldı. Kudret'i duyunca bir hışımla çıktı gitti." dedim bozuk bir sesle.

 

"Hımm. Kudret ismini duyan şokta zaten. Allah'ın belası pislik herif." dedi öfke ile.

 

"Neyse ben kapatıyorum canım. Yarın Benan ile erkenden şirkete geçecez."

 

"Tamam canım hadi iyi geceler."

 

Telefonu kapatıp komidinin üzerine bırakarak kendimi yatağa attım. Aklım fikrim Mahir'deydi. Öyle bir şey yapmalıydı ki bu Kudret denilen pisliğin radarından çıkmalı, hatta Kudret onun iplerinin elinde olduğunu düşünmeliydi. O kadar düşünüp kafa patlatmıştım ki ne ara uyuya kaldığımı anlamamıştım.

 

Gece uykumun arasında döndüğümde hafif aralanan göz kapaklarımla görüş açıma giren yanı başımdaki karartı ile aniden yerimden sıçradım. Mahir hemen yatağımın yanına oturmuş beni izliyordu. Olduğum yerde doğrulduğumda bakışlarını benden çekmedi. Bir şeyler olmuştu belli ki dağılmış ve yorgun görünüyor, yüzünde ise garip biz hüzün vardı. Elimi yüzüne uzattığımda acuvumun içine bir öpücük bırakıp yanağını yaslayarak yüzüme baktı.

 

"Neyin var canım? Bir şey mi oldu?" dediğimde bir şey söylemeden bakmaya devam ettiğinde içimdeki sıkıntı da büyüdü.

 

"Sevgilim..." dediğimde dudağı kıvrıldı moralsiz olmasına rağmen.

 

"Bir daha söyler misin?" dediğinde içimdeki sıkıntıya rağmen ben de gülümsedim.

 

"Sevgilim." derince bir nefes çekip tekrar avucuma bir öpücük kondurarak bu sefer yüzümü ellerinin arasına aldı.

 

"Her ne olursa olsun bir tek seni sevdiğimi hiç aklından çıkarma olur mu?

Her ne yaparsam yapayım bil ki bir sebebi var, istediğimden değil mecburiyetten." dediğinde kaşlarım çatıldı. Heyacandan belki de duyacağım şeylerin korkusundan hızlı hızlı aldığım nefesler ile göğsüm bir körük gibi inip kalkarken gözlerim dolu dolu baktım.

 

"Ne oldu Allah için söyle artık." dedim tahammülsüz bir sesle.

 

"Ben... Ben Benan'a evlenme teklifi edeceğim." diye sıkıntı ile döküldü dudaklarından derdi.

🌸 🌸 🌸 🌸 🌸

ulaa Mahir her hareketin Faul oğlum bee :/

 

Eveeet bebişlerim inşallah beğendiğiniz bir bölüm olmuştur. Yorumlarınızla beğendiğinizi pek ala belli edebilirsiniz bebişlerim.❤️

 

Yeni bölümde görüşmek üzere diyor ve her birinizi öpüyorum.🤗

 

 

Loading...
0%