Yeni Üyelik
32.
Bölüm

31. Bölüm

@mislanet

BAS ARTIK ŞU YILDIZA KAYNANASI 100 YAŞINA KADAR YAŞAYASICA😈

Merhabalarlar çiçeklerim ☺️

Yeni bölümümüzle karşınızdayım efenim🫠

Ben size bol bol Mahir'li Esra'lı sahne yazıyorum siz de benim yıldızlaır parlatın azcık😏

 

Beğeni ve yorumlarınızı eksik etmeyiniz. Elinize yapışmaz kız valla🫠 Yorumlarınız ile aslında hikaye ile ilgili düşüncelerinizi görmüş oluyorum. Bir kaç yorum yaparsanız pek mutlu olurum 🙆

 

Keyifli okumalar efenim😚

 

💫

 

"Ben... Ben Benan'a evlenme teklifi edeceğim." diye sıkıntı ile döküldü dudaklarından derdi.

 

Kaşlarım çatılı halde üzgün yüzüne bakarken kendi içimde de durum değerlendirmesi yapıyordum. Mahir özür dileyen bir sesle devam etti.

 

"Bak... Ben, gerçekten bunu hiç istemedim. Ama şuan zaman kazanmak için...Yoksa senden..." Sözlerini yaşadığım aydınlanma ile heyacanla böldüm.

 

"Tabi yaa! Ben bunu neden düşünemedim." Ne demek istediğimi anlamamış olan sevdiğim suratındaki şaşkın ifade ile yüzüme bakıyordu. Benim yüzümde ise aradığımı bulmuş olmamın verdiği mutluluktan ötürü kocaman bir gülümseme vardı.

 

"Akşamdan beri düşünüyorum bu işin için nasıl çıkarız diye." Anlamaz bakışlar ile bakmaya devam eden sevdiğim adamın gözlerine diktim gözlerimi, "Evlilik teklifi... Bir süre daha oyalayacaktır onları. Kudret senin güçlü bir ortak olacağının farkında kendisi söyledi bunu. Benan'a avucunun içine alamadın diye kızdı." Kaşları havalandı anlattıklarım karşısında.

 

Parmağımı kaldırıp sallayarak," Lütfen sen de biraz sularına gitmeye çalış, iplerin elinde oluğunu düşününce sana bulaşmayacak Kudret. Ben orda seninle ilgili konuşmasında, seni dizginlemek istediği bir güç olarak gördüğünü anladım. Eğer ona o mesajı verirsen daha kolay içlerine girersin. " Hiç bir şey söylemeden anlattığım şeyleri dinlerken yüzünde garip bir ifade vardı. Kıvrılan dudakları, hayran bakışları yüzümün her bir tarafını tavaf ederken benim de konuya odaklanmam çok kolay olmuyordu. Elimi yüzüne doğru sallayarak,

 

"Ya sen beni dinliyor musun?" dediğimde yüzündeki gülümseme hafif solar gibi oldu.

 

"Dinledim. Dinlendim de aklımı kurcalayan bir şey var. Sen... Sen az önce dediğim şeye kızmadın mı?" dedi tedirgin şekilde bana bakarken. Dudaklarımı hayır anlamında büzüp omzumu indirip kaldırdım.

 

"Yoo neden kızayım." dedim gayet normal bir şeymiş gibi sevdiğim adamın başka birine evlilik teklif etmesi. Daha akşam Benan ile onun isminin aynı cümle içerisinde bile geçmesine tahammül edemeyen ben, denize düşünce sevdiceğimin yılana sarılmasına razı gelmiştim.

Cevabıma kaşlarını çatarken karmaşık şekilde bakan gözleri ile bir şeyleri anlamaya çalışıyordu. Yüzünde garip bir gülüş belirdi yavaş yavaş,

 

"Ben... Bu karara evet demek zorunda kaldığımdan beri sana nasıl söyleceğimi düşünürken, senin böyle karşılaman..." başını iki yana sallayarak gülmeye başladı. Bir an karşımda kalbimi hoplatan görüntüye baktım. Özlediğim o gülüşü... Gerçekten karşımdaydı, o benim Mahirimdi. Benimdi...

 

Zihnimin konuştuğumuz konudan kayması ile başımı hafifce salladım. Şimdi Mahir'in gülüşünden daha ciddi mevzularımız vardı. Mahir'in canı gibi...

 

Kaşlarım çatık şekilde söylediği şeye homurdanarak cevap verdim. "Ne yapmamı bekliyordun acaba? Mevzu bahis senin canın. Bu hamle onları bir süre daha oyalayacaksa elbette böyle karşılayacağım." dedikten sonra yüzümü ağır çekimle yüzüne yaklaştırırken gözlerimi kıstım.

 

"Ha buna bir şey demedim diye bir sınırım olmadığını da düşünme. O sınırlar geçilirse canını kimseye bırakmam ben alırım. Canım." diye tehlikeli bir sesle fısıldadım.

 

Sözlerimle gözlerindeki o tatlı bakış kaybolmuş yerine insanı kavuran, yakıp küle çeviren bir bakış yerleşmişti. Benim hali hazırda kapattığım mesafeyi az daha yaklaştırığı yüzü ile o biraz da o kapattı.

 

"Sen nasıl bir şeysin?" diye fısıldadı o insanı alevler içinde bırakan ses tonu ile dudaklarıma doğru. Ortamın yeniden alev alması ile benimde bakışım, gülüşüm, duruşum tutuşmuştu.

 

"Bilmem, sana sormalı nasıl bir şey mişim?" diye fısıldarken gözlerim dudaklarında yavaş yavaş sokuldum yamacına doğru.

 

"Yemin ederim... Ölümüm senin elinden olacak." diye fısıldarken onun gözleri de benim dudaklarımdaydı.

 

"Hım öyle mi diyorsun?" dediğimde gözlerine çevirdim bakışlarımı.

 

"Hım, Öyle diyorum." diye fısıldadıktan hemen sonra sertçe dudaklarımı kavradı yine. Yaptığı hamle ile yatakta geriye doğru savrulduğumda o da hemen üzerime yerleşmişti.

 

Sanki birbirimize hangimiz daha yakıcı onun meydan okumasını yapıyor gibi acımasızca dudaklarımızı tüketmeye başlamıştık. İşin içine ellerimiz de girdiğinde tutku yine dört bir tarafımızı sarmalanmıştı.

 

Mahir olduğunu öğrenmem üzerinden gün geçmemişti ama freni patlamış kamyon gibiydim. İçimde ona karşı hissettiğim isteğe karşı koyamıyordum. Hissettiğim bu şehvetin önüne setler çekemiyor akışın içine kendimi bırakırken karşımdaki adamı da kışkırtmaktan kendimi alamıyordum.

 

Kendimizi kaybetmiş şekilde öpüşürken ikimizin da daha fazlası için yanıp tutuştuğu; sabırsız ve hırpalayan dokunuşlarımızdan, acı ile dudaklarımızın arasında kaçan inlememizlerden belliydi. Zaman kavramını yitirmiş ne kadar geçtiğini bilemediğim bir sürenin sonunda Mahir dudaklarımdan kendini zorla çektiğinde yemeği elinden alınmış bir çocuk gibi ağlar şekilde yüzüne baktım.

 

Devamı için deliriyor ama kendine engel olmak ister gibi yüzünde acı çeker gibi bir ifade ile yüzünü buruşturarak gözlerini kapattı bir kaç saniye. Başını heyacandan ve nefessizlikten şiddetle inip kalkan göğsüme bıraktığında ikimizde de ses çıkmıyordu.

 

Bakışlarım odanın tavanında, göğsümde sevdiğim adam. Yüzümde yaşadığım anın verdiği mutluluk ile kocaman bir gülüş belirdi. Onunlaydım, göğsümde başı, sineme vuran nefesi. Gerçekti...

 

Engel olamadığım gülmem şiddetlenirken hemen göğsümde yatan sevdiğim başını kaldırarak yüzünde sevilesi şapşal gülüşü ile bana baktı.

 

"Ne... Neden gülüyorsun?"

 

"Bilmem, çok mutluyum. Engel olamıyorum." dediğimde gülerek başını göğsüme bıraktı ve gecelikten taşan göğsümü ısırdı. Elimle başına vururken o hala çekmemişti yüzünü göğsümden.

 

"Yaa! Acıttın pislik herif." dediğimde bu sefer o sarsılarak gülmeye başladı. Yüzü göğsümde olduğu için boğuk çıkan gülme sesini zor da olsa duyuyordum. Ben de engel olamadığım gülüşümle ona eşlik ederken bir anda doğrulduğunda yine yüzyüze gelmiştik. Alev almış gözlerini bir dudaklarımda bir gözlerimde gezdirirken tehditkar bir tını ile konuştu.

 

"Acıtırım... Ama yalnızca yatakta..." dedi. Sözleri ile zihnimde beliren sahneler yüzünden sanki yanmıyormuşum gibi tekrar ateşlere salmıştı beni. Gözlerim avına dikkat kesilmiş bir yırtıcı gibi dudaklarındayken şu an ne istese yapacak haldeydim. Karşımdaki zalim ise beni söndürmek şöyle dursun daha fazlasını isteyen yanımı harladıkça harlıyordu. Ben bundan sonra kolay kolay iflah olmazdım.

 

Bahara mı demiştim düğünü ? Unutun gitsin. O düğün en yakın zamanda olacaktı.

 

Derin bir nefes alıp bıraktı dudaklarıma doğru. "Bakma şöyle." derken yüzündeki acı dolu ifade yerli yerinde bir dudaklarıma bir gözlerime bakıyordu.

 

"Nasıl bakıyor muşum?" diye fısıldadığımda, dudakları kıvrıldı. Yüzüme doğru eğildiğinde dudaklarımı öpecek sansam da o kısımları es geçerek dudaklarını yanağıma sürtürek boynuma oradan da kulağıma gelmişti ağır ağır. Gittiği yollara küçük ama beni kendimden geçiren öpüşler bırakırken tam kulağıma geldiğinde,

 

"Sana karışmamı ister gibi..." dedi tüm tüylerimi ayağa kaldıran ürpertici bir sesle. Hem sesi hem kulağıma üflediği nefesi ile gözlerim kapanıverdi hazla. Aynen ondan istiyordum yiğidim. Şuan işte, hayır diyeni vursunlardı.

 

Ben gözlerim kapalı dokunuşlarının tadını çıkarırken bir anda üzerimden doğruluğunda sanki ayazda çırılçıplak kalmışım gibi bir ürperme sardı tüm bedenimi. Kapalı gözlerimi yavaşça açtığımda hemen yanımda yukarıdan gözlerindeki ateşle baştan aşağı vücudumu süzüyordu.

 

Öyle bir bakıyordu ki olduğum yerde kıvranmamak için zor tutuyordum kendimi. Bakışlarımız birleştiğinde içimdeki isteği görmüş olacak ki başını yukarı kaldırarak bir şeyler mırıldandı ama anlamadım. Yüzünü sertçe sıvazlayıp sırtını bana dönerken yataktan ayaklarını sarkıtarak oturdu.

 

Bir kaç dakika ikimizden de ses çıkmazken ben olduğun yerde doğrularak gömleğinin sarpasardığı geniş yapılı sırtına iç çekerek baktım. Ya bundan da tahrik olmazsın be Esra?

 

Yutkunarak derin bir nefes alıp yatağın üzerinde emekleyerek usulca önümdeki heybetli bedene doğru yaklaştım. Beline sardığım kollarım ile başımı omzuna koyduğumda başını yüzüme doğru çevirerek gözlerime baktı derin derin bir süre.

 

"Karşımdaki sen olunca... İrade falan sikip atasım geliyor. Ama burada... Seninle daha fazlasını yaşamak istemiyorum. Bunun ne kadar çok istediğimi, buna ne kadar delirdiğimi, ne kadar zamandır bunun hayalini kurduğumu tahmin bile edemezsin. Ama bu yaşayacağımız şey... Alelade bir yerde alelade bir zamanda yaşanmayacak kadar özel, kutsal benim için." Dedi aşk dolu gözlerle bana bakarken ben de ona yüzümde engel olamadığım bir gülüş ile bakıyordum.

 

Üç yıl... Onu çok aramış çok beklemiş çok acı çekmiştim. Ve çok şükür ki sonuna kadar değmiş diyebileceğim bir adam vardı karşımda . Gözlerim hissettiğim yoğun duygular yüzünden dolarken ilk taşan taneler usulca süzülmeye başladı yanaklarımdan. Mahir anbean çatılan kaşları ile olduğu yerden yönünü hızla bana döndüğünde telaşla eli yanaklarıma giderken,

 

"Güzelim, neden ağlıyorsun? Seni kıracak bir şey mi dedim?" dedi. Üzüntülü gözlerle bana bakarken göz yaşlarımı siliyordu bir yandan da. Başımı şiddetle iki yana sallarken boynuna atılıp sıkıca sarıldım ona. Elleri belimi bulurken bir yandan da saçlarıma öpücükler konduruyordu. Geri çekildiğinde elleri yüzümü buldu. Göz yaşlarımı silerken. "Ne oldu hadi söyle bana? Sözlerim mi üzdü seni?" derken üzgün ve meraklı gözlerle bana bakıyordu. Gözlerine baktım dilimle söylemediğimi gözlerimden anlasın istedim.

 

'Ben sana çok aşığım. Ben seni çok aradım, çok bekledim.' diyemedim. Gözlerimden yaşlar ellerinin üzerine doğru damla damla düşerken öylece baktım.

 

Gözlerimde ona söylemek istediklerimi anladı mı bilmiyorum bir şey söylemeden beni kollarının arasına alarak saçlarıma dayadı burnunu. Benim de kollarım anında onun beline sarılırken tutuşu daha bir sıklaştı. İçine sokar gibi her saniye daha bir sıkı sarmaladı beni. Bir süre o şekilde birbirimize sarılmış şekilde kalırken ben de bir nebze sakinleşmiştim. Onsuz geçirdiğim 3 yıl, akabinde burada geçirdiğim kabus gibi bir kaç ayın sonunda kendimi o kadar çok sıkmıştım ki bu akşama kadar Mahir'in sözleri yoğun bir duygu boşalımına neden olmuştu bende.

 

Baştan beri bana karşı bir şeyler hissettiğini anlamıştım ama az önceki sözleriyle de benim sevdamdan altta kalacak bir sevdaya sahip olmadığını anlamıştım. O da tıpkı benim onu sevdiğim gibi seviyordu beni. Başını geri çekerek yüzümü ellerinin arasına alırken derin derin baktı yine yüzüme.

"İyi misin?" dediğinde başımı salladım ağır ağır. Burukça gülümserken parmakları ile de incitmekten çekinir gibi yanaklarımı okşuyordu. Derin ama sıkıntılı bir nefes alıp verirken, "İyiyim gerçekten." dedim inanamasını umarak. Yüzüm ve gözlerim berbat görünüyordu muhtemelen ama o bana böyle bakarken, benim yüzümden üzülmüşken iyi görünmek için bir gayret gülümsedim.

 

Eğilerek gözlerimden öperken, "Yazık değil mi bu güzel gözlerine ?" Ağır ağır iki yanağımdan öperken, "Göz yaşlarınla ıslanan yanaklarına." Burnuma tüy gibi bir öpücük kondurken, "Ağlamaktan kızarmış bu küçük burnuna." dedi geri çekilirken. Buruk bir şekilde gülerken yüzüme baktı şefkatle.

 

Sözlerine ben de burukça gülerken burnumu çektim omzumu indirip kaldırdım. Kimliğini bana tam manasıyla açık etmeden ben de duygularımı tam manasıyla ona açmayacaktım. Önüme dökülen saçlarımı eli il kulağımın arkasına atarken,

 

"Uyuyalım mı?" diye fısıldadığında başımı iki yana salladım.

"Bence gitmelisin artık. " diye mırıldandığımda kaşları çatıldı.

 

"Niye ya? Şuraya kıvrılıp yatarım." dedi sevimli bir yüz ifadesiyle. Yaa şimdi ağzına vura vura sevecektim. Onun bu halleri hoşuma gitse de kararım katiydi. Yine ılımlı bir sesle kolunu okşayarak tutup ayaklandığımda yerinden kalkmadı Mahir.

 

"Dikkat çekmemiz lazım. Bak geç oldu saat herkes yatmıştır hadi sen de odana git. " dedim ama nafile ikna olmuyordu.

 

"Ben sabah kimse uyanmadan uyanır geçerim odama. Bir şey olmaz hadi gel yatalım güzelim." söylediği şeylere kaşlarım çatıldı. Haberi yoktu ama çoktan sobelenmişti.

 

"Hah! Nah bişey olmaz." Ortamın ambiyansına gaz bombası gibi düşen tepkime şaşkınlıkla kaşlarını kaldırarak güldü sevdiğim.

 

"Ne, neden gülüyorsun? Geçen Yücel beni çağırdığında bu konuda da uyardı." dediğimde yüzündeki gülümseme solarken kaşları anında çatıldı.

 

"Ne dedi o piç kurusu sana?" tepkisine gülesim gelse de dudaklarımı ısırarak bu tepkimi bastırmaya çalıştım.

 

"Senin bana olan ilginden bahsetti. Vurulduğumdaki abartılı tepkilerinden, sanki sevdiği vurulmuş gibi kahrolmandan falan bahsetti işte. Daha doğrusu ona göre bu ilgi gerçek bir ilgi değilmiş. Beni tavlayıp Benan konusunda sana muhbir olarak kullanabilme ihtimalini söyledi." Dediğimde gözleri şaşkınlıkla açıldı. Telaşla yerinden doğrularak kollarının arasına aldı beni

 

"Yok... Yok öyle bir şey yavrum. İnanmadın değil mi? " korkulu gözlerle yüzüme bakarken ben ifadesiz bir bakış ile karşılık veriyordum.

 

"Bilmem. Belki de inanmışımdır. " dediğimde dehşetle kasılan yüzü ile doğru söyleyip söylemediğimi çözmeye çalışıyordu. Başını hafif eğerek, " Şaka değil mi? Şaka yapıyorsun. Daha az önce öptüm ben seni. Sen de bana karşılık verdin." Telaşla sıraladığı cümlelerle ile dediğim şeyin doğru olmadığını kendince ispatlamaya çalışsa da sesindeki tedirginlik hissesiliyordu. Tek kaşımı kaldırarak yüzüne bakarken alaylı bir gülüş çıktı dudaklarımdan.

 

"Öyle bir şeye inanmış olsam seni yanıma yaklaştır mıydım acaba?" rahatlamış bir nefes bırakırken başıma bastırdığı eli ile dan diye göğsüne yapıştırdı başımı. Dudaklarımdan kaçan kısık inlemeyi duymazdan gelirken sertçe saçlarımın üzerinden başımı sıvazlarken, "Ya kızım, ne biçim şaka bu? Dedim yine başa mı dönüyoz, yine mi örecek bir bana ördüğü duvarlarını?" tatlı homurdanmasına gülüp başımı kaldırım göğsümden. Yanaklarını ellerim ile sıkıştırarak sağa sola başını sallarken,

 

"Oy senin çok mu zoruna gitti öyle yapmam?" Ellerimin arasından kendini kurtarırken onun da yüzünde yine şapşal bir gülüş vardı.

 

"Yaa bir dur güzelim! "

" Gel bakim biraz da ağzına ağzına vurmam lazım." kaşları havalanırken muzip bir şekilde gülerek geri çekildi.

 

"Ha yok hiç sevmem valla." dedi.

 

"Valla alışsan iyi edersin ben biraz böyle vurmalı sıkmalı seviyorum." dediğimde yüzüme doğru eğilerek, "Hııım, sert seviyorum diyorsun." dediğinde gülerek gözlerimi devirdim. Ellerimle ittirirken ayağa kalktı,

 

"Hadi hadi! Yine etraf alev ateş almadan sen bence git yat uyu. Ben de erken kalkacağım zaten." dediğimde üzgün gözlerle yatağa bakarak, "Burda kalsam ya ben. Şöyle kenara kıvrılırım. Valla bir şey yapmam " dediğinde ayakalanarak ellerimi omuzlarına koydum. Onun elleri ise anında belime yerleşmişti. Üzgün gözlerle yüzüne bakarken,

 

"Şansımızı artık daha fazla zorlamayalım. Lütfen..." doğruldu olduğu yerde, ben çıkıp gidecek zannerken kendini yatağa bıraktı.

 

"Böyle bir akşamın gecesini katiyen sende ayrı geçiremem yavrum. Bu gece koynunda uyuyacağım." derken kollarını göğsünde bağlayarak gözlerini kapadı. Yatağımda yatan heybetli vücuduna bakarak iç çektim. Ama sen böyle sevilesi olursan ben sana nasıl hayır diyecektim be sevdiğim? Gözünün birini açarak bana bakarak tekrar kapattı.

 

"Ee hadi gelmiyor musun?" dediğinde gülümseyerek usulca yamacına sığındım. Başını göğsüme koyar koymaz o da başının altındaki kollarını çekerek belime dolayıverdi.

"Sen böyle rahat edebilecek misin?" dediğimde güler gibi bir nefes bıraktı.

 

"Bundan çok daha kötü şartlarda uyumak zorunda kaldım merak etme sen. Hem sen yanımdayken rahat etmemem mümkün mü?" dedi kalbime zarar beyfendi. Mutlulukla iç çekerken bir şey demeden gülümseyerek kollarımı daha sıkı sardım bedenine.

Başımın altındaki hızlı hızlı atan kalbinin ritmine kaptırarak kendimi gözlerimi kapadım.

Buradaydı hemen başımın altında atan kalbi gerçekti. Sevdiğim adam benim için atan kalbini duyabileceğim kadar yakındı bana.

 

İkimizin da dudaklarından tek bir kelime çıkmazken arada saçlarımın arasına konan öpücükler ve kolumu okşayan parmakları ile uzun zamandır dalacağım en huzurlu uyku için gözlerim yavaş yavaş kapanmaya başladı.

 

Gece bir ara başımın yaslı olduğu yerden hafif kaldırılınca gözlerim anında açıldı. Boş bulunarak olduğum yerde bir anda doğrulduğumda karşımda bana bakan Mahir'i görmem ile gözlerimi kapayarak derin bir nefes bıraktım. Elini yanağıma koyarak dudaklarıma doğru yaklaşıp bir öpücük bırakarak hafif geri çekildi. Üzgün gözlerle bana bakarken ,

 

"Uyu hadi güzelim. Daha erken ben de odama geçiyorum." dedi. Hafif gülümseyerek bu sefer ben onun dudaklarına doğru eğilip öptüm. Geri çekilerek, "Tamam, görüşürüz sabah." diye fısıldadığımda gülen gözlerle bakarak ayaklandı ve çıktı odadan.

 

Kendimi yatağa bıraktığımda benim de dudaklarımda engel olamadığım bir gülüş vardı. Yan tarafıma dönerken yatağın henüz sevdiğim adamın sıcaklığını kaybetmemiş tarafına doğru sokuldum ve huzurla gözlerimi kapatarak kaldığım yerden uykuma devam ettim.

 

******

Sabah alarmın sesine uyanıp hızlı bir şekilde hazırlanarak aşağı indim. Her şeyin farkında olarak başlayacağım ilk günüm olduğundan içimde tarife dilmez bir mutluluk ve heyacan vardı. Her dakika sırıtmama ve bir türkü tutturmama zor engel oluyordum. Salona girdiğimde hazır olan kahvaltı masasında kimseleri göremeyince cebimden çıkardığım telefon ile Benan'ın numarasını tuşladım. Arkadamdan gelen melodi sesi ile döndüğümde Yücel ile kol kala merdivenlerden inen Benan'ı görmem ile telefonu kapattım. Salona girdiklerinde, "Günaydın efendim." diyerek kenara çekildim. Belli ki gece sadece bize güzel geçmemişti.

 

Gülümseyerek selamımı alan Benan kırkta kırıta masaya geçerken Yücel önümde durdu.

 

"Ne haber Elena hanım." dedi muzip bir ifade ile yanağımdan makas aldığında beklemediğim için geri çekilememiştim.

 

"İyi!" yaptığından hoşlanmadığımı belli eden ciddi bir sesle. Tepkimi umursamadan masaya doğru ilerlediğinde ben de usulca masadaki yerimi aldım. Biz kahvaltımıza başlamışken aklımın fikrimin kendisinde olduğu beyfendi salonun kapısında tüm heybetiyle belirdi. Kalbimin atışını hızlandıran bir kaç saniye kesişen bakışmamızı Yücel'in tam karşımda olmasından dolayı ilk bölen ben oldum. Bakışlarımı önümdeki tabağa indirdiğimde masaya yaklaşan ağır adımlarının sesini duyuyordum.

 

"Günaydın." Sert ve soğuk sesi günü aydırmaktan çok karartma temennisi veriyor gibiydi. Yücel ile ben ağzımızın içinde tam da onun temennisine yakışır şekilde bir mırıldanma ile karşılık verirken, Benan yine her zamanki yüzsüzlüğü ile bülbül gibi şakıyarak cıvıl cıvıl bir karşılık verdi. Elimdeki çatalı sımsıkı kavramışken önümdeki peynire sinirle sapladım. Bu kadının hala vazgeçmeyip kene gibi yapışmasına sinirlenmeme engel olamıyordum. Hele de şimdi her şey çok farklıyken yavşadığı benim Mahirimken onun bu hareketleri ile kendimi Benan'a türlü işkenceler yaparken hayal ederken buluyordum.

 

Sinirle derin bir nefes alarak bıraktığımda fazla sessiz olan masada bakışların bana dönmesine sebep oldu. Yaptığımın farkına vardığımda yüzümü buruşturmamak için zor tutmuştum kendimi. Herkes gibi onun da bakışlarını üzerimde hissediyor olsam özellikle onun olduğu tarafa bakmadım.

 

"İyi misin güzellik?" diyen Yücel'e baktım bir kaç saniye. Anlamsız samimi olma çabası benden karşılık görmese de devam ediyordu ısrarla. İfadesiz tutmaya çalıştığım bakışlarımı ona dönderip sadece başımı salladım.

 

"Bana öyle gelmedi ama. Bu kadar sinir bünyeye zararlı. Az relaks ol demiştim sana. " Göz kırpıp tabağındaki omlettem ağzına bir parça attı.

 

"Ben de genel halimin bu olduğunu söylemiştim, Yücel bey." dediğimde sesli bir şekilde gülerken ağzının içinde cıkladı, "Seni açacağım ben. Sen böyle kara kutu gibi gezerken fazla dikkatimi çekiyorsun." dedi muzip bir sesle ve ağzına bir lokma daha attı.

 

Bir anlık bakışlarım masanın başında bakışları tabağında olsa da sinirli olduğu belli olan adama kaydı. Yücel'in bu gereksiz samimi halleri eminim ki onu da çıldırtıyordu ve karşımdaki bu herif konuştukça her an ters bir tepki verebilirdi. Soğuk bir gülüşle önümdeki tabağa çevirdim bakışlarımı.

 

Daha fazla cevap vererek uzatmak istemedim. Çünkü benim ters cevaplarım onu geri püskürtmek şöyle dursun daha fazla üzerime gelmesine neden oluyordu. Hemen yanımda oturan Benan'ın ise hiç sesi çıkmıyor büyük bir sessizlikle kahvaltısına devam ediyordu.

 

Kahvaltı sonrası ben herkesten önce kalkarak arabaların hazırlanma talimatı için dışarı çıktım. Ben çıktığımda hemen yakınımda olan Yusuf ile Salim'e, "Arabaları hazırlayın şirkete geçeceğiz." dediğimde yanımdan ayrıldıklarında olduğum yerde hazırlıkları izlerken yanımdaki hareketlilikle başımı çevirdim. Mahir tam yanımda karşıya bakıyordu.

 

"Benan ile aynı araca bineceğim bundan sonra. Sen başka araca geçer misin?" dedi özür diler gibi bir sesle. Gözlerim sinirle seğirirken bir şey demeden bana dönen bakışlarına karşılık vermedim ama başımı sallayarak onayladım.

 

Arabalar kapının önüne geldiğin de Benan ile Yücel de çıkmışlardı konaktan. Benan her zaman ki aracına doğru geçtiğinde Mahir de hemen ardından arabaya bindi. Benan şaşkın bakışları ile yanına oturan Mahir'e bakarken gülümsemeye başladı. Mahir ona bakıp bir şeyler söylediğinde yüzündeki gülüş de büyüdü.

 

Karşımdaki manzaraya dişlerim sıkılı şekilde bakarken hemen yanımdaki Yücel de sinirle diğer araca doğru ilerledi. Bu işin hemen başlamış olmasına kabullenemiyor, olduğum yerde kalmış onlara bakıyordum. Mahir'in bakışları bir anda beni buldu. Tekrar özür diler gibi bakması ile ne yaptığımı anlamış ben de hemen öndeki araca Salim'in yanına geçmiştim.

 

4 araç yola çıktığımızda hemen arkamda olan Mahir ve Benan'ın ne yaptığını, ne konuştuğunu deli gibi merak ediyordum. Mahir'e güvensem de Benan'ın sınırı olmayan samimi hareketlerini düşündükçe tüm vücudum öfke ile kavrulmaya başlamıştı bile. Yol boyu onları olmayacak şekilde hayal ederek kendime işkence ederken arada bıraktığım öfkeli nefesler ile Salim'in de bakışlarını sık sık üzerimde hissediyordum ama hemen arkamızdaki korumalar yüzünden de çok bir şey soramıyordu.

 

Sessizlik içerisinde geçen yolculuğumuz nihayet bittiğinde otoparka giriş yaptık.

Araçlardan indiğimizde bakışlarım direk Mahir ve Benan'ı buldu. Benan oldukça keyifli şekilde arabadan inerken hemen kapının önünde ayakta duran Mahir elini uzattığında Mahir'e şaşkın şekilde bakarken elini onun elinin içerisine bıraktı. Benan arabadan indiğinde elini çeken Mahir'e aldırmadan vücudunu ona yapıştıracak şekilde yaklaştırıp hemen koluna giriverdi.

 

Mahir'in kimliğini öğrenmeden önce bile beni ateşlere atacak bu manzaraya bakarken içimde tarifi zor bir acı peydah oldu. Bir yandan bu acı ile baş etmeye çalışmak, bir yandan beni çepe çevre saran karmakarışık duygularım yüzünden kendimi bir labirentin içinde kaybolmuş gibi hissediyor, çıkış yolunu bulmak için çırpınıyordum. Dün dudaklarımdan ne kolay çıkmıştı bu kararı onaylayan cümleler. Ama iş pratiğe dökülünce zul olmuştu şu görüntü bana, acı içindeki kalbime.

 

Daha sırada evlilik teklifi var.

 

Zihnimde ki yılanın zehirli fısıltının zehri tüm vücuduma yayılmaya başlamışken sakinleşmek adına geride kalarak derin derin nefesler aldım. Benan hanımefendinin şuan beni çok umursayacağını düşünmüyordum. Gözden kaybolan kalabalık ile kendimi bir kolonun arkasına atarak çevreye tarayan bakışlar attım.

 

Ya o kadın onunla sevişmek isterse?

 

Ya Mahir onunla yatmak zorunda kalırsa?

 

İçimdeki yılan susmadıkça içimde yayılan zehir de git gide zihnime yayılıyor beni etkisi altına alıyordu. Bununla başa çıkmayı öğrenmeli, Mahir'e güvenmeliydim. Ama ben bunu nasıl yapacağımı bilmiyordum. Çok hazırlıklıksız yakalanmış daha yeni ona kavuşmuşken, sanki onu başkası ile paylaşıyor gibi içim yanıyordu. Biraz olsun dikkatimi toparlayıp kendime gelmek için telkinler vermeye başladım.

 

Düşün Esra, bunların öldürdüğü masumları düşün. Bu canavarların elinde sizden yardım bekleyen masumları düşün. Mahir'e güven ve sabret. Onlar için sabret.

 

Başımı iki yana sallayarak gözlerimi sıkıca kapatıp açtım. Yaslandığım yerde doğrularak asansörlerin olduğu tarafa doğru yürüdüm ve asansöre binerek bildiğim katın tuşuna bastım.

 

Ya onu öperse?

 

"Ay sus sen de be!" diye iç sesi mi de paylamayı ihmal etmezken açılan kapı ile içeri hızlı bir şekilde giren Mahir ile öylece kaldım. Hemen kapatma düğmesine ve en üst katın tuşuna bastı.

 

"N-ne yapıyorsun?" Şaşkınca verdiğim tepkiye bir cevap vermeden sadece gözlerime baktı bir süre.

 

"Sen bana öyle üzgün bakarken akşama kadar bekleyemezdim." dediğinde tuşladığı kata geldiğimizde açılan kapıdan çıkarken elimi tutarak beni de kendi ile birlikte çıkardı. Hemen asansörün çaprazındaki odaya hızlıca girer girmez beni kapıya yaslayarak tam karşıma çok yakıma girmişti.

Eli yüzümü bulduğunda usulca yüzümü severken üzgün gözlerle yüzüme bakıyordu. "Güzelim bakma bana öyle ne olursun? Sen böyle üzgün baktıkça kafama sıkasım geliyor." dedi. Bir şeyler söylemek istiyordum ama konuşursam ağlarım diye de korkuyordum.

 

"Ne yapıyorsam zorunluluktan bunu hiç aklından çıkarma tamam mı? Ben zaten öncesinde sana neler yapacağımı söyleyeceğim. Bir şeylere hazırlıksız yakalanmayacaksın. " diye devam ettiğinde gözlerim gözlerinde başımı salladım tamam anlamında sadece, cevap vermek istemedim. Sıkıntılı bir nefes bıraktıktan hemen sonra alnını alnıma yaslayarak,

 

" Ne olur sesini duyayım,bir şey söyle! " Acı çeker gibi konuşmasına dayanamayarak elimi kaldırıp yüzüne götürdüm. Usul usul okşarken, "Ben.. Ben engel olamıyorum üzülmeme. Hazırlıksız yakalandım bu sabah sadece. Ama beni dert etme alışırım." dediğimde alayla gülerek geri çekildi.

 

"Seni dert etmemek mi? Ben sen olmuşum. Senin tırnağın kırılsa benim canım yanar. Söylediğin şeye bak!" dediğinde hemen karşımdaki bedenine sıkıca sarıldım. Onun da kocaman kolları tüm vücudumu sararken saçlarıma bir öpücük kondurdu. Gözlerime dolan yaşları göz kapaklarımı sıkıca kapatarak gerisin geri kovmaya çalıştım. Ağlayıp daha da sevdiğimin canını sıkmayacaktım.

 

Bir süre öyle kalırken geri çekilmeye çalıştığımda kolları gevşedi ama çıkarmadı beni kollarının arasından. Yoğun duygusal havayı dağıtmak için elimi tehdit eder gibi kaldırıp salladım.

 

"Bana bak! O kadın senden yüz bulup seni öper; yatağına, odana gelirse vururum seni anlaşıldı mı?" dediğimde gülerek tekrar başımı göğsüne basarken, "Gel buraya serseri." dedi gülmesi devam ederken.

 

"Bana bak söz vermedin anlamadım zannetme." diye homurdandım huysuzca.

 

"Tamam vur beni, boynum kıldan ince senin karşında." Verdiği cevap hoşuma gitmiş şekilde sırıtırken çalan telefonum ile bir rüyadan uyanır gibi sıçrayarak ayrıldım kollarından. Arayan Benan'dı. Sıkıntı ile yüzümü buruşturken karşımdaki adama diktiğim bakışlarım ile hemen açtım telefonu,

"Efendim Benan hanım."

 

"Neredesin Elena?" dedi hesap sorar gibi bir sesle.

 

"Ben... Ben otoparka inmiştim, arabada telefonumu unuttuğum için."

 

"Tamam hemen yanıma gel." diyerek kapattığı telefonu kulağımdan sinirle indirip Mahir'e diktim bakışlarımı.

 

"Benan hanım, çağırıyor beni gitmem lazım." diyip acele ile kapıya doğru dönerken kolumdan tutup kendine çevirerek dudaklarıma yapıştı. Bir an şaşkınlıktan karşılık veremesem de aynı etekle karşılık vermem gecikmedi. Bir kaç dakika süren öpüşmemizi ben başımı çekerek bölerken karşımdaki adam gözlerindeki ateşle az evvel örselediği dudaklarıma bakıyordu.

 

"Gitmem lazım sevgilim." dediğimde tutuşu gevşerken başını salladı usul usul.

 

"Sen çık ben biraz sonra ineceğim." dediğinde acele ile kapıyı açarak çıktım odadan. Hala katta olan asansöre binerek yönetim katını tuşlayıp hemen önümdeki aynadan kendime bakarak üzerime çeki düzen verdim. Dudaklarım hafif kızarmıştı ama çok dikkat çekmiyordu. Dudağıma yerleşen gülümseme ile az önce yaşadığımız şeyler zihnime düştü. Elim dudağıma giderken kıkırdamadan edemedim.

 

Asansör kata geldiğinde hemen Benan hanımın odasına doğru ilerledim. Kapının önündeki sekretere baş selamı vererek kapıyı çalıp içeriye girdim. Camın önünde şehrin manzarasını izleyen Yücel bana üstün körü bir bakış atarak tekrar manzaraya dönerken Benan masasında daha dakikalar öncesindeki neşesi silinmiş, suratı düşmüş şekilde oturuyordu.

 

"Gel Elena." dediğinde tam karşısına geçtim. Uymuyordum ki ortada olmayışımı daha de fazla sorgulamazdı.

 

"Senden bir şey isteyeceğim. Bu geçen gün ki gittiğin antikacıdan bir paket alıp getirmeni istiyorum." Dediğinde kaşlarımın çatılmasına engel olamadım. Belli belirsiz başımı salladığımda o da devam etti.

 

"Otoparktaki araçlardan birini alırsın. Ama yanında kimse olmasın ve tabi kimsenin haberi de olmasın." diye uyarılarını da sıralamayı ihmal etmedi.

 

"Tamam efendim. Buraya mı getireyim?" dediğimde bakışları anlık bizi dinleyen Yücel'i buldu.

 

"Küçük bir şey zaten. Sen bir şey söyleme ama kimseye." kolundaki saatine bakarak tekrar yüzüme çıkardı bakışlarını, "Henüz işi de bitmemiştir muhtelemen Garo'nun. Biraz beklersin bitince de alır gelirsin." dediğinde başımı sallayarak, "Tamam efendim çıkıyorum o halde." diyerek odadan çıktığımda hemen karşıma çıkan adamla bir an olduğum yerde kalsam da araştıran bakışlarına karşılık ufak bir baş selamı verip yanından hızlıca geçerek uzaklaştım.

 

Cebimden çıkardığım telefon ile Salim'i arayarak nerde olduklarını öğrenmem ile o kata indim.

Asansörden indiğimde hemen kapısının önünde beni bekleyen ikilinin yanına yaklaşarak Salim'e dönüp rusça, "Arabanın anahtarları lazım, Benan hanım bir yere gönderiyor beni." dediğimde ikisi de merakla baksa da bir şey demediler ortamın tekin olmayışından dolayı. Cebinden çıkardığı anahtarı elime bırakan Salim, " Dikkatli ol lütfen!" demeyi de ihmal etmedi.

 

"Tamam, hadi görüşürüz." diyerek asansöre binip otopark katına indim. Arabaya atladığım gibi Benan'ın önceden göndermiş olduğu adresi telefonumdan bularak yola koyuldum. Yarım saati aşkın süren yolculuktan sonra varmıştım dükkana. Arabadan inerek aracı kilitleyip dükkanın kapalı kapısını iterek içeri girdiğimde kapının hemen üstündeki ziller çaldı.

 

Ortada görünmeyen adam bir kaç saniye içerisinde bir gözünde mücevher ustalarının taktığı gözlüğü ve üzerindeki önlüğü ile karşıma çıktı.

 

"Benan hanım gönderdi beni. Paketi varmış." dediğimde başını sallayarak huysuzca homurdandı.

 

"Ben ona dedim akşamdan önce hazır olmaz, başka önemli işlerim var diye." çıkıştı bana.

 

"Bana buraya gelip beklememi söyledi." dediğimde çatılı kaşları daha çok çatıldı.

 

"Bir iki saatten önce işim bitmez, seni de tanımam etmem dükkanımda ben içerideyken oturamazsın. Git 1 saat sonra gel." diye üstten üste konuşmasına sinirlenmeye başlarken zaten ona Kudret'e yaptığı hediyeden dolayı haddinden fazla sinirliyken üzerine doğru ağır ağır yürümeye başladım. Yakasından tuttuğum gibi yüzünü yüzüme yaklaştırarak,

 

"Bana bak moruk, ben burada 15 dakika seni bekleyeceğim sen de ne zımbırtıysa hazır edeceksin. Yoksa çıkardığım gözlerinle kendi ellerimle bir şamdan yaparım. Anlaşıldı mı?" dediğimde anbean büyüyen gözleri ile sıradan bir adam olmadığımı ve düşündüğünün aksine çok daha fazla bir şeyler bildiğimi anlamış oldu.

 

"Yarım saat sonra hazır olur ancak. " diye mırıldandı az önceki efelenen sesinden uzak ama yine de ters bir sesle. Bıraktığımda hemen arkamızda kalan odadan içeriye girerken bende ardından girdim odaya. Her ne hediye ise şimdi görüp sonrasında öğrenmek için uğraşmayacaktım. Sıradan bir atolye görünümde olan odaya inceleyen bakışlar atarken odanın köşesindeki masaya oturan adamla göz göze geldik.

 

Ters bakışlar atsa da bir şey demedi ardından girmeme. Önünde oymalı bir mücevher kutusu tarzı bir şey vardı. Hemen yanında ise irili ufaklı bir çok taşların olduğu bir örtü vardı. Taşların olduğu örtüyü özenle katlayıp düğümleyerek önündeki kutunun içine koyarak hemen arkasındaki rafa kaldırıp yeni bir kutuyu eline alırken bakışlarını bana çevirdi.

 

"Otur şuraya bari, başımda zebani gibi bekleme." dediğinde masanın önündeki karşılıklı sandalyelerden birine bir şey söylemeden oturdum. Elindeki kutu ile masanın başına oturduğunda, kutunun içinden çıkardığı altından sigara tablası şeklinde bir küçük kutu çıkardı. Üzeri işlenmişti ama yarım kaldığı belliydi. Hemen kenarda bulunan işleme aletini çalıştırarak işlenilmemiş kısımlara profesyonelce desenin devamını işlemeye koyuldu.

 

İkimizden de çıt çıkmazken dükkanın içerisinde elindeki aletten çıkan çızırtı sesinden başka bir ses çıkmıyordu. İşleme işini bitirdikten sonra yine bir mendil benzeri bezin içinden çıkardığı taşları özenle tabla üzerindeki çukurlara yerleştirdi. Telefonuma gelen mesaj sesi ile bakışlarını kaldırdı yaptığı işten sonra geri döndü.

 

PARS BEY: İYİ MİSİN? YOKSUN.

 

Mesajını görmem ile dudağım hafifçe kıvrılsada karşımdaki adama bir bakış atıp ciddi ifademe yeniden büründüm.

 

BEN: İYİYİM, BENAN HANIM BİR YERE GÖNDERDİ. İŞİM BİTMEK ÜZERE.

 

Yazdığımda saniyeler içinde cevap geldi.

 

PARS: TAMAM GÜZELİM, DİKKAT ET.

 

"Taşların düşmemesi için kullanmamak lazım bir kaç gün. Paketten çıkarsanız da sabit bir şekilde bekletmek icap eder." Dediğinde bakışlarımı telefondan kaldırıp bana bakan adama çevirerek başımı salladım bir şey söylemeden. Tablanın önünü işlemeler ve taşlarla benzemesi bitmişti. Arka kısmını oldukça yavaş çevirirken işleme yaptığı ucu daha incesi ile değiştirip tablanın altına yavaş ve özenle küçücük bir isim soy isim yazmaya başladı.

 

CEMİL KORAN

 

Kısık gözlerle baktığım isim, hafızamı ne kadar zorlasam tanıdık gelmiyordu. Adam işini bitirdiğinde yine özenle arkasını çevirerek elindeki bezle usul usul sildi. Masanın altından çıkardığı kadife bir kutuya yerleştirip ardından karton bir çantaya koyarak ayağa kalktı. Onun ayağa kalkması ile ben de ayaklandım. Elimdeki karton çantayı uzatırken, "Al bakalım hazır." dedi.

Çantayı alırken, "Sağolasın." diyerek hızlı adımlar ile önce atolyeden sonra da dükkandan çıktım.

 

Arabaya atladığım da dükkan kapısından bana bakan adama ufak bir baş selamı vererek arabayı çalıştırıp hızla uzaklaştım oradan. Biraz mesafe katettikten sonra arabadan inerek hemen Karaca'yı aradım.

 

"Karaca, Cemil Koran kimdir necidir? Acil bakman lazım." dedim direk konuya girerek.

 

"Tamamdır bakıyorum. Nerden esti bu ismi araştırmak?

 

"Geçen paket almak için geldiğim antikacı var ya oraya gönderdi Benan beni. Bir hediye hazırlatmış altından sigara tablası. Üstüne bu ismi yazdı antikacı adam. Önemli biri olmalı. Önümüzdeki günler de muhtemelen görüşecek onunla." dedim.

 

"Bu tutulan odalarla bir ilgisi olabilir mi acaba?"

 

"Mantıklı. Ben bu ismi ilk defa duyuyorum. Kürşat müdürüre de bilgisini geçersin." dediğimde kıkırdadı.

 

"Oo amcaya ne oldu? " dedi.

"Yok ona amca falan. Şu cendereden çıkayım ben ona göstereceğim bana söylememek neymiş?" dedim.

 

"Mahir'e aynı tarife geçerli değil galiba, İyiyiz falan diyordun." dediğinde dudaklarım kıvrıldı.

 

"Hala bekliyorum söyler belki diye. Şuan sevgiliyiz." dediğimde Karaca'nın şaşkınlıkla bağırması doldu kulaklarıma.

 

"Oha kızım bu ne hız? Annene çehizi hazırla derken ciddiymişin." dedi gülerek.

 

"Ne sandın kızım? Ama şuan onunla Pars olarak sevgili olduğumu zannediyor. İşin kötüsü bundan zerre de şüphe edip üzüntü duymuyor."

 

"Sen Pars olarak bildiğin zamanlardan yemeye başladığın için bu naneleri normal." diye mırıldandı.

 

"Öf kes yaa! Çok aşığım kızım napayım? Neyse hadi ben oyalanmadan çıkayım ben de. Sen bak bu isme."

 

"Tamam tamam hadi aşık var git yoluna." dedi gülerek.

 

Karşılıklı görüşürüz temennilerimizle telefonu kapattığımda arabaya binerek tekrar yola koyuldum. Şirkete geldiğimde aracı otoparka park ederek Benan hanımı aradım geldiğimi bildirmek için. Odasında olduğunu söylediğinde asansöre binerek yönetim katına çıktım. Benan hanımın odasının önüne geldiğimde hemen kapının önündeki sekreteri ayakladığında başımla selam vererek kapıyı çalıp odaya girdim. İçeriye girdiğimde Benan yalnızdı.

 

"Efendim, buyrun." dediğimde gülerek paketi eline aldı.

 

"Çok hızlısın Elana. O yaşlı bunak akşama teslim eder diye düşünüyordum." dedi.

 

"Biraz korkutup biraz da başında beklemiş olabilirim." dediğimde daha bir keyifli güldü.

 

"Sen buralarda ol akşam üzeri çıkarız, Önümüzdeki saatler de bir kaç toplantım olacak." dediğinde başımı sallayarak dışarıya çıktım. Buralarda oyalanmaktansa aşağı çocukların yanına gitmenin iyi bir fikir olacağını düşünerek asansöre doğru ilerlerken bana doğru gelen Mahir ile bakışlarımız birleşirken hemen yanındaki kadına değdi bakışlarım.

 

Elinde dosyaları gözümde gözlükleri ile şirkette çalışan diğer kadınlara nazaran sade ve sevimli görünüyordu. Boyu biraz kısa olduğundan Mahir'in uzun adımlarına yetişmek adına hızlı hızlı adımlar atıyordu. Tam önümde durduklarında, "Gelmişsin." dedi sevecen bir sesle Mahir. Onun bu pervasız hali ile biran bakışlarım yanındaki kadına kaydı. O da gözlüklerinin üzerinden bana bakıyordu ilginç bir şeye bakar gibi.

 

"Hım geldim. Çocukların yanına iniyordum. Siz de toplantıya galiba?" dedim elindeki dosyaları işaret ederken.

 

"Öyle." dedi derin derin bakarken. Bu haline kaşlarım kaldırdım hafifçe, yapma, der gibi. Dudakları kıvrıldı tatlı tatlı. "Görüşürüz." diyerek göz kırptı ve hemen yanımdan geçerken eli ile elime tüy gibi okşayarak dokundu. Temas bağımlısı olabilir miydi acaba benim bu deli yarim?

 

Bakışlarım karşımdaki kadına döndüğünde kaşları kalkmış şekilde bana baktı bir kaç saniye sonra o da Mahir'in arkasından telaşla yürümeye devam etti.

 

Bak işte şüphe çekmiştik yine hiç yoktan. Bu adam bazen gerçekten tam dayaklıktı. Asansöre bindiğimde çocukların olduğu kata indim. Oturmuş diğerleri ile sohbet muhabbet ediyorlarken beni görmeleri ile doğruldular. Hemen arkalarında kalan terası işaret ettiğimde başlarını sallayarak o tarafa doğru geçtiklerde ben de arkalarından terasa geçtim.

Yanlarına gittiğim de Yusuf, Etrafa kaçamak bir bakış atarak, "Naptın nereye gönderdi seni?" diye Rusça sordu.

Derin bir nefes verip, " Gözümüz aydın nur topu gibi yeni bir ismimiz var."dedim.

 

"Kim peki bu sefer ki cumhurbaşkanı de de şuradan atayım kendimi." Yusuf'un sözlerine kıkırdayarak, "Yok dostum öyle biri değil. Cemil Koran isimli bir adam tanıyor musunuz?" diye fısıldadım ikisinin de yüzüne bakarken.

 

"Ben bir yerden biliyorum gibi ama? İnternette araştırdın mı?" dediğinde şaşkınca yüzüne baktım.

 

"Laan! Ben niye böyle düz mantık düşünemiyorum. Ben de Karaca'ya araştırmasını söyledim ama haklısın belki bir haber, bir görsel ya da ne olursa, bir şeyler vardır belki de." dedim kendi kendime gülerken. Her boku Google amcaya soran ben için çok ayıplık bir hareketti. Salim telefonundan bulduğu haberi çevirip gösterdi.

 

1996'DAN BERİ ARANAN MAFYA LİDERİ CEMİL KORAN KIBRIS'TA GÖRÜNTÜLENDİ.

 

Gördüğüm haber ile gözlerim şaşkınlıkla açıldı. "Gençler, bu adam bu hafta İstanbul'a gelebilir." dediğimde ikisinin de kaşları çatıldı.

 

"Yücel bir otelden yer ayırtmış ama kendi adına, isim gizli tutuluyor."

 

"Biliyor musun hangi otel olduğunu?" Salim'in sorusuna başımı sallayarak cevap verdim.

 

"Bunlar konuşurken duyunca Karaca'ya söylemiştim. O da dün haber verdi. Bu gün de bu hediye işi. Kesin o adam geliyor kaçak şekilde." dedim.

 

"Ne yapacağız peki?"

 

"Kürşat müdüre söyleyecekti Karaca. Biz beklemede kalacağız." Dediğimde ikisi de sessiz kaldı.

 

Bir süre havadan sudan konuşurken öğle yemeği için dışarı çıkmaya karar verdik. Yönetim katına çıkmadığım için ne Mahir'i ne Benan'ı görmüştüm. Mahir'i öğrenene kadar sürekli her yerde tetikte olmak zorunda olurken şimdi daha da rahatlamıştım. Onun olduğu yerlerde artık gözüm arkada kalmayacaktı.

 

Yemeğimizi yedikten sonra tekrar şirkete geçmiş bir ara çocuklardan ayrılarak yönetim katına çıkmıştım. Ortalıklarda kimse görünmüyordu. Çevreden edindiğim malumatlara göre de herkes toplantıdaydı. Kendimi yönetim katındaki bekleme salonunda koltuklara attığımda elime aldığım telefonda Karaca ile mesajlaşıyordum.

Salim'in dediği gibi adamımız aranan bir mafyaydı. Başka bir mafya liderini ve ailesini çoluk çocuk demeden bizzat kendisinin de katıldığı bir suikastle infaz etmiş ve senelerdir kaçak şekilde yurt dışında yaşıyormuş.

 

Karşımdaki hareketlilikle başımı kaldırdığımda rahat bir şekilde karşımda oturan Yücel ile kesişti bakışlarımız.

"Ne yapıyosun güzellik?" dedi gülümseyerek. Düz bakışlar ile yüzüne bakarken sıkıntılı bir nefes verdim.

 

"Yücel bey... Kullandığınız hitap hoşuma gitmiyor. Sadece Elena lütfen." dedim dik bakışlarımı gözlerinden çekmeden.

Kaşları havalanırken bir ıslık çıktı dudaklarından.

 

"Ama ben çok sevdim." dedi.

 

"Ben hiç sevmedim." dedim dik dik.

 

"Tamam yaa hemen çıkarma tırnaklarını, demeyiz daha." dedi yalandan bozuk atmasını umursamadan omuzlarımı kaldırıp indirdim.

"Sevinirim." diyerek telefonuma döndüm. Yanımdan çekip gitmesini istiyordum ama onun pek gideceği yoktu ya da bir düzdüreceği vardı.

 

"Benan ile Pars... Barışmış." dedi moralsiz bir sesle. Başımı telefondan kaldırarak üzgün yüzüne baktım.

 

"Benan... Çok mutlu. Onun gözü Pars'a hep kör, görmüyor ama Pars onu yine üzecek." dediğinde dümdüz bakıyordum hala yüzüne.

 

"Yücel bey... Bunları bana neden anlatıyorsunuz?" dedim duygusuz bir sesle. Sözlerim ile acı bir gülüş çıktı dudaklarından.

 

"Ah Elena ne zalimsin kızım sen ya. Sırrımı bilen bir tek sen olduğun için dertleşmeye geldim. Aşk acısı çekiyorum ne gaddar adamsın." dedi yalandan bir sinirle. Sözlerine gülmeden edemedim.

 

"Bence siz artık bu sevdadan vazgeçin." dediğimde acı acı güldü.

 

"Denemedim mi zannediyorsun? Olmuyor işte, beni kullandığını bile bile kopamıyorum." dedi.

 

"Onlar barışmış dediniz. İkinci bir adam olmayı nasıl gururunuza yedireceksiniz?" Acımasız sözlerim ile kaşları havalandı.

 

"Ya kızım dertleşmeye geldim valla daha çok derde soktun beni. Ne zalimsin be Elena." dediğinde soğuk bir şekilde gülerek başımı hafif sağa eğdim.

 

"Gerçekler... Acıdır Yücel bey. Bence siz kendinize bir iyilik yapın ve artık Benan hanımın peşinde dolanmayın. Hem ne demişler kaçan kovalanır."

 

"Sözlerini dikkat edeceğim buzlar kraliçesi." diyerek ayaklandı. " Neyse ben kaçar, son bir toplantımız var sonrası çıkarız." dedi.

 

Bekleme salonunda çıkarken arkasından bakakaldım. Ben de daha fazla oyalanmadan kalkıp Benan hanıma bakmak için odasına geçtim ama onun da toplantı odasında olduğunu öğrenince aşağıya indim. Sohbet muhabbet akşamı ederken Benan hanımın talimatı ile korumalar ve ben otoparkta hazır bir şekilde beklerken, asansörden Mahir ile Benan kol kola çıkıverdi.

 

Bir kaç saattir yüzünü görmediğim adamı bu şekilde görmek onu bekleyen kalbim için tam bir hayal kırıklığı olmuştu. Benan heyacanla Mahir'e bir şeyler anlatırken onun gözleri beni bulduğunda yine aynı mahçup, özür diler bakışlar vardı kara gözlerinde.

Arabalara geçildiğinde kalbime daha fazla eziyet etmemek adına onların arabasına binmemiş geldiğim arabaya geçmiştim. Benan'ın da zaten beni gözü görmez olmuş çok da nerde gidip geldiğim ile ilgilenmemişti.

 

Eve geldiğimizde Benan ve Mahir odalarına çekildiğinde ben de odama geçmemiş dışarıda çocuklar ile kalmıştım. Mahir'e dikkat çekmemek adına mümkün mertebe yaklaşmamaya çalışıyordum. Telefonumdan gelen mesaj sesi ile cebimden çıkarıp baktığımda mesajın Mahir'den geldiğini görmem ile yine istemsiz bir gülümseme yerleşti dudaklarıma. Çocuklardan uzaklaşıp Mahir ile mesajlaşmaya başladım.

 

PARS BEY : NERDESİN GÜZELİM?

 

BEN: DIŞARIDA ÇOCUKLARIN YANINDAYIM. BİR ŞEY Mİ OLDU?

 

PARS BEY: YOK BİR ŞEY. SADECE SENİ GÖRMEK İSTEMİŞTİM.

 

BEN: YEMEKTE GÖRÜŞÜRÜZ:)

 

PARS BEY: TAMAM. BİR DE BU AKŞAM BU TEKLİF İŞİ BİTECEK. ŞİMDİDEN ÖZÜR DİLERİM:(

 

Mesajını okumam ile içime bir acı çöreklendi. Ben yan yana görmeye tahammül edemezken bu kadın daha şimdiden böyle yapışık ikiz gibi gezerken teklifi alınca nasıl duracaktı.

 

PARS BEY: BİR ŞEY DEMEDİN. BEN BU DURUMA DÜŞMÜŞ OLMAKTAN NEFRET EDİYORUM AMA YAPMAK ZORUNDAYIM.

 

Sıkıntı ile sesli bir of bıraktım. Kelle koltukta görevini yapmaya çalışırken bir de benle uğraşıyordu. Dayanmak zorundaydım.

 

BEN: TAMAM SIKINTI YOK:) SINIRLARI AŞMADIĞIN SÜRECE:) BİLİYORSUN OLACAKLARI.

 

PARS BEY: BİLİYORUM, VURURSUN BENİ:)

 

Attığı mesaja kıkırdayarak güldüm. Telefonumu cebime atarak çocukların yanına geçtim. Öğlen uzun zamandır hiç yemediğim kadar yediğim için akşam yemeğine de geçmek istemedim. Yücel de henüz gelmemişti zaten. Benan eminim ki benim olmamı umursamadan Mahir'e flörtöz şekilde cıvıklaşacak benim sinirlerimi hepten hoplatacaktı.

 

Gözümle görmezsem katlanırdım diyemiyordum. Zihnimde dönen abuk subuk görüntüler yüzünden ortamda dönem muhabbetlere de odaklanmıyordum.

Hava iyiden iyiye karardığında ben de artık el mecbur eve doğru ilerledim. Mutfak tarafından içeriye girdiğimde mutfakta hummalı bir şekilde akşam sofrasının bulaşıkları hallediliyordu.

 

"Kolay gelsin." dememle hepsinin başı bana döndü.

 

"Kızım yoktun masa da istersen sana bir şeyler hazırlayım." dedi Seher hanım.

 

"Yok sağolun, ben atıştırdım bir şeyler. Bir Benan hanıma bakayım." dediğimde gülümseyerek, "İyi bakalım, iyi akşamlar." dedi.

 

"İyi akşamlar." diyerek mutfaktan çıkarak salona doğru ilerlediğimde Mahir'in sesini duymam ile kapının önünde durdum. Görüş açıma giren çift henüz beni fark etmese de ben pür dikkat onları izliyordum.

 

"Benim hayatım kurtarmak için Elena'yı göndermen... Sen bana bunu söylediğinden beri çok düşündüm ve bir karar aldım. Sen de kabul edersen... Evlenelim." Mahir'in duygusuz bir şekilde sıraladığı cümleleri Benan'da aynı etkiyi yaratmamış olsa gerek kollarını tam karşısındaki adamın boynuna sevinçle doladığında kalbime ilk hançer saplandı. Gözlerim dolu dolu karşımdaki manzaraya kilitlenmiştim.

 

"Ben doğru mu duyuyorum." dedi sevinçle yüzünü Mahir'in yüzüne yaklaştırırken,

 

"Ben... beni ne kadar çok sevdiğini anladım. Sen, sana tüm yaptıklarıma rağmen benden vazgeçmedin." Mahir'in hala geri çekilmemiş olması yalan da olsa bunları söylemesi sanki aldatılmışım gibi kalbime bir hançer daha saplarken öldürücü darbe Benan'dan geldi.

 

"Senden asla vazgeçmem." der demez kollarının arasındaki adamın dudaklarına yapıştı. Gözlerim dehşetle açılırken gözlerimden taşan göz yaşlarım yanaklarımdan bir bir süzülmeye başlamıştı. Bu, bu çok fazlaydı. Kalbim, kızgın bir hançerle dağlanıyor gibi acı için kavrulurken daha fazla bu manzaraya şahit olmayacaktım. Tekleyen kalbim için intihar gibi bir şeydi.

 

Kendimi sıkmaktan titreyen bedenimle arkamı döndüğümde benimle birlikte karşısındaki manzaraya kilitlenen Yücel'in bakışları bana döndü ağır çekimle. Yüzüme anlamaz bir ifade ile bakarken kaşları çatıldıkça çatıldı. Gözlerimden yanaklarıma doğru süzülen tanelerde gezindi bakışları ağır ağır. Başını hafifçe sağa doğru yatırıp gözlerime diktiği sorgulayıcı ve şaşkın bakışlar karşısında yapabildiğim tek şey öylece ona bakmaktı.

 

 

Eveet bir bölümümüzün daha sonuna geldik. Nazar mı değdi nedir bitmedi yaa bir türlü bu bölüm? Bir okuyun üfleyin tükürün bana canlarım 🤓

 

İnşallah beğendiğiniz bir bölüm olmuştur. 🫠

 

Beğeni ve yorumları unutmayın. Sevindirin şu mübarek günlerde beni beni yazarınızı.🤓

 

Öpüyore 😚

 

 

 

 

Loading...
0%