Yeni Üyelik
35.
Bölüm

34. Bölüm

@mislanet

Merhaba çiçeklerim 🌸

 

Heyecan ve aşk dolu bir bölümümüze daha hoş geldiniz efenim 😎

 

Lütfen siz de bana aynı heyacanı hisettirin az ay🤭 Gerek oylarınız gerek yorumlarınız çok kıymetli ve heyecan verici benim için . Heyacanladırın beni🤓

 

 

İyi okumalar güzellerim😚 başlamadan bir yıldıza basın bakim🤓

 

🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸

 

Şaşkın gözlerle bize bakan Mahir ile Benan'ın karşısında afallamış bir şekilde kalakaldık haliyle biz de. Bir kaç saniye kimseden ses çıkmazken benim bakışlar Mahir'e kaydı. Sinirden seğiren bakışları ile oldukça ürkütücü görünüyordu Celil'e diktiği gözleri ile. Derince yutkundum.

 

"Elena? Siz, Hayırdır?" Yakalanma şeklimizden kim bilir neler düşünmüştü ki böyle ağzını yaya yaya soruyordu bu soruyu şimdi.

 

Ah Esra bir kadın bir erkek boş bir odada yüz yüze ne yapabilirdi? Yüzünde imalı bir gülüş ile bir bana bir Celil'e bakıyordu Benan. Öpüşüyor olduğumuzu düşünmediyse ben de bir şey bilmiyordum. Sıkıntı ile gözlerimi kaçırırken, Celil muhteşem cevabıyla konuya girişini gerçekleştirdi.

 

"Şey, Efendim biz şey yapıyorduk." diye iyice saçmalayan Celil her şeyi bok etmek üzereydi. Mahir bizim neden bir arada olduğumuzu bilse de Benan'ın imaları yüzünden öfke kat sayısının git gide yükseldiği belli oluyordu. Gözlerinden alev çıkıyor tabirinin vücut bulmuş haliydi şuan ki görüntüsü.

 

Az sonra vereceğim cevapla da hepten çıldıracaktı ama yapacak bir şey yoktu. Elimi Celil'in koluna atarak vücutlarımızı birleştirdim.

 

"Benan hanım... Biz Celil ile... Sevgiliyiz." dememle Celil bir anlık bana şok olmuş gözlerle baksa da hemen toparlamış, sağolsun çaktırmamış bu kadarını becerebilmişti. Yalanımı destekleyici utangaç şapşal bir gülüş ile konuştu.

 

"E-evet, biz sevgiliyiz." Mahir'in öldürücü bakışları yüzünden sonlara doğru sesi içine kaçmış gibi çıksa da Benan inanmış görünüyordu. Kaşları havalanırken tüm dişlerini öne sererek kocaman güldü.

 

"Vay be! Şu işe bak! Ne ara?" dedi heyacan verici bir şeyi dinlemek için sabırsızlanan bir sesle.

 

"Şey.. Çok yeni." derken bakışlarımı kaçırdım yine.

 

"Çifte düğün yapacakmışız da haberimiz yokmuş, değil mi aşkım?" dedi Mahir'e bir bakış atıp bize çevirdi bakışlarını.

 

Aşkımlar kovalasın seni inşallah çenesi düşüsecice.

 

Mahir cevap vermedi Benan'ın sorusuna. Öfkesine hakim olmaya çalıştığını benim gibi Celil de hissediyor olacak ki geçiştirir gibi cevap verdi Benan'a.

 

"Y-yok efendim, bizim daha çok yeni ne düğünü? Ciddi bir şey değil bizimkisi hem?" dediğinde hayal kırıklığı ile Celil'e baktım kollarından çıkarken. Sanki Benan ile Mahir'e yakalanmamışız gibi tripli bir şekilde soğuk ve ciddi bir sesle,

 

"Öyle mi Celil?" dediğimde gözleri şaşkınlıkla açılarak bana döndü ne yapıyorsun sen der gibi sıkıntı ile şekilden şekile girerken suratı. Benan olmasa bu ağlayan gibi bana bakan surata kahkaha atabilirdim. Kocaman cüssesi, sert yüz hatlarıyla oldukça komik görünüyordu.

 

Ben ise ona cevap vermeyip bu kaoslu ortamdan çıkmak için en mantıklı yol olan trip atan sevgili rolu ile sahneyi kapattım. Kolundan bir hışımla çıktığım gibi kapının hemen önünde duran Mahir ve Benan'a doğru ilerledim. İkisine de bakmıyordum tek bir falso dahi vermemek için.

 

"Efendim müsaadenizle." dediğimde Benan kenara çekildi bir şey söylemeden. Ben de hemen kendimi dışarı attım. Odadan dışarı çıktığımda sen nerden çıktın der gibi şaşkın gözlerle bana bakan Narin'e şirin olduğunu düşündüğüm gülümse ile selam vererek hemen topukladım yönetim katından.

 

"Hey Yarabbim! Aldık mı durduk yere başımıza iş." Merdivenlerden hızlıca inerken bir yandan kendime bir yandan Celil'e saydırıyordum .

 

"Gerizekalı ben sana yukarıya çıkalım dedim."

 

"Pıtrının ıdısında şıpılım. Al sana şey yap şimdi. Mahir ağzını burnunu kırsın da gör beni dinlememeyi."

 

"Kameralar bizdeymiş. Nah sizdeymiş. Al işte az kalsın yakalanıyorduk."

 

Üç kat kat aşağıya sinirimden söylene söylene öyle hızlı inmiştim ki dakika olmadığına yemin edebilirdim. Merdivenlere oturup derin nefesler alıp vererek sakinleşmeye çalıştım. İnşallah Benan ilerisini gerisini çok kurcalamazdı. Bir de şimdi Celil ile arada sevgili pozu vermemiz gerekecekti. Aklıma o an Yücel geldi. Yüzüm ağlar gibi kırışırken gözlerimi kapattım.

 

"Ha siktir yaa! Ha siktir gerçekten."

 

Bu adama ben Pars'a aşığım dedim şimdi bir de Celil çıkmıştı.

 

"Aaayy! Gerçekten kafayı yiyeceğim." Bir şeyler bulmam lazımdı. Benan'ı şimdi halletmiştik ama Yücel'in kulapına gittiğinde beni sıkıştaracaktı. Büyükçe oflayıp yüzümü sertçe sıvazlarken kafam zerre çalışmıyordu.

 

"Allahım bitsin artık yaa bitsin. Bir değil on aç doyuracağım vallahi billahi."diyerek ayaklandım. Şimdilik Yücel kısmını düşünmeyecektim. Kapıyı açıp merdivenlerin olduğu yerden çıktım.

 

Korumaların olduğu kısma geldiğimde bir hışımla içeri girmemle bütün bakışlar bana döndü. Salim kaşları çatılmış şekilde hızlıca olduğu yerden kalkıp bana doğru gelirken nasıl görünüyorsam artık endişeli bir şekilde bana bakıyordu. Yanıma gelince,

 

"Dışarı çıkalım." dediğimde bir şey söylemeden başını salladı. Dışarı çıkar çıkmaz Rusça,

 

"Ne oldu, niye böylesin?" Sıkıntı ile ofladım kocaman. Etrafa bir bakış atıp,

 

"Celil var ya! Onla basıldık." anlamaz gözlerle bana bakarken ağzı bir açıldı bir kapandı.

 

"Ne, ne basılması? Yok artık yeni rota o muydu?" dedi saf saf bakarken. Gözlerimi devirirken, başımı sinirle gülerek sağa sola salladım .

 

"Başlayacağım rotanıza şimdi." Kulağına doğru eğildim.

 

"Bu Celil Mahir'in adamı." değimde çok şaşırmadı. "Belliydi zaten. Ee siz Celil ile naparken basıldınız?"

 

"Laan! Ne basılması?" kulağıma gelen aslan kükremesi ile olduğum yerde zıpladım korkudan.

 

"Allah!" Salim bağırmama anlam veremezken baktı öyle şaşkınca.

 

"N-ne oluyor?" dedi yüzüme bakarken Mahir'in sesi geldi yine kulağıma. Görmesem de ne derece sinirli olduğu sıktığı dişlerinin arasından can çekişerek çıkan kelimelerden beliydi.

 

"Esraaa! Sen ne biçim anlatıyorsun millete? diye yeniden sinirle kükredi.

 

"Ay ne be? Öyle olmadı mı?" dedim ben de ondan aşağı kalmaz sinirimle.

 

"Ney öyle olmadı mı?" diye soran Salim tuhaf bir cisim gibi bana bakıyordu. Tam ona cevap verecekken Aslanım kulağıma kulağıma kükredi yine.

 

"Bana bak Esra. Zaten sinirim tepemde. Ortalıkta da abuk subuk konuşup benim asabımı bozma iyice." Yücel ile ilgili mevzudan sonra ilk defa bana böyle sinirli konuşuyordu ve ben şuan bunun için oturup ağlayabilirdim. Kıskanınca bambaşka bir şeye dönüşmüş; benim romantik, anlayışlı aslanım gitmiş yerine dağ ayısı gelmişti. Sanki ben keyfimden öyle demiştim. Ben sana böyle azarlar gibi konuşmayı gösterecektim. Sinirle dolan gözlerim, zaten devreleri yakan Salim'i iyice afallatmıştı.

 

"Kızım neden ağlıyorsun?" dedi hem şaşkın hem şefkatli bir sesle. Salim'in sözleri ile Mahir'in demin ki efelenmesinden eser kalmamış fısıltılı sesi doldu kulaklarıma.

 

"N-ne ağlaması?" dedi.

 

Şuan ben de ona aşırı sinirliydim. Ben Benan karısının onu gerçekten öptüğünde bile ona böyle konuşmazken onun bu yaptığına kırılmıştım. Sanki karşımda o var gibi Salim'e diktim dik bakışlarımı. Sertçe burnumu çekerek konuşmaya başladım.

 

"Bu iki etti. O diline ayar vermeyi öğren yoksa ben çok güzel ayar vereceğim. Ve şimdi sus artık daha fazla sesini duymak istemiyorum." dediğimde karşıdan bir ses gelmedi ama karşımdaki Salim öylece bakakaldı yüzüme.

 

"Ne dedim ki ben? Niye böyle tuhaf davranıyorsun yaa?" dedi üzgün bir sesle.

 

"Sana demiyorum niko, kulaklık..." diye fısıldadım sinirle ben de. Derin bir nefes bırakarak,

 

"Haa! Anladım." dedi. Tam arkasını dönüp gidecekken kolundan tuttum. Bu arada arkada Mahir konuşuyordu hararetli şekilde ama anlamamıştım ne dediğini.

 

"Yavrum sizden sonra bu kadın ileri geri konuştu sinirlerimi zıplattı iyice bir de siz böyle söyleyince iyice çıldırdım. Özür dilerim..." dediğinde cevap vermedim. Ağır adımlar ile Salim'den uzaklaşırken o hala konuşuyordu.

 

"Güzelim, bir şey söyle. " Yine cevap vermedim.

 

"Hakettim, ne desen ne yapsan hakettim. Ama bir şey söyle susma." dediğinde artık sıkkın bir nefes vererek cevap verdim.

 

" Akşama kadar konuşacak mısın? Ha Konuşacağım diyorsa çıkaracağım bunları." Sıkıntılı nefesinin sesi değdi kulağıma, sonrasında ise konuşaması.

 

"Tamam... Kapatıyorum. Görüşürüz değil mi çıkmadan?" Mırın mırın konuşmasına yelkenleri suya indireceğimi düşünüyorsa yanılıyordu.

 

"Hayır! Mümkünse bir süre görüşmeyelim." dediğimde an önceki mırın kırın halinden eser kalmamıştı. Hiddetli şekilde konuşmaya başladı.

 

"Onu unut, öyle bir şeyin ihtimali bile yok. Yüzyüze ne çektireceksen kabulum, hakkettim. Ama yok öyle sensizlikle beni cezalandırmak." Sözleri ile öfkem toz bulutu gibi dağılırken gülmemek için dudağımı dişledim.

 

Gel de şimdi sinirlice cevap ver. Bozuk çıkmasına uğraş verdiğim bir sesle, "Hah şuna bak! Hem suçlu hem güçlü."

 

"Yok güzelim o söz benim için şöyle olacak, hem suçlu hem de köpek gibi aşık." Vicdansız vurdukça vuruyordu.

 

"Neyse hadi kapat artık. Bak yine başımıza iş alacağız."

 

"Tamam. Öğle yemeğinden sonra seni görsem." sıkıntı ile ofladım duyması için.

 

"Bence şansını daha fazla zorlama istersen." dedim ciddi bir sesle.

 

"Gece birlikte uyuyacağız ama değil mi? Bak ben ayrı yatmam bu saatten sonra senden. " Bir çocuk gibi diretmesine sinirle güldüm.

 

"Tamam pislik herif tamam. Yeter artık kapat şunu." dediğimde keyfili şekilde gülüşü doldu kulaklarıma.

 

"Ben senin sinirini alırım gece." dediğinde sinirle güldüm.

 

"Fesubhanallah. Kapatacak mısın artık?" tahammülsüz ve sinirle konuşmama karşılık bir kaç saniye söylemesini beklerken sıkıntılı nefesini duydum. Ardından sadece, "Tamam, kendine dikkat et." dedi. Bir şey söylemeden bekledim yeniden bir şey der mi diye ama kulaklıktan gelen yalnızca derin bir sessizlikti. Salim'e bir bakış atarak terasın diğer kısmına doğru yürüdüm.

 

Önümdeki şehir manzarasına bakarken sıkıntı ile iç çektim, hala konuşur mu diye beklenti içindeydim çünkü. Sinirli bir nefes bıraktım havaya gözlerimi kapatarak. Niye sakinleşemiyordum ben? Aslında böyle çabuk pes etmesine bozulmuştum. O yüzden sakinleşmenin aksine durdukça daha fazla sinirleniyordum Mahir'e karşı.

 

" Ayyhhh!" diye sinirle olduğum yerde tepimdim. "Hödük ne olacak? Benim kapat dememi bekliyormuş. Nah barışırım senle bekle sen." diye kendi kendime konuşurken kulaklıktan yeniden ses geldi.

 

"Beklerim güzelim." Mahir'in şefkat dolu sesi yeniden kulağıma gelirken boş bulunup yerimde sıçradım. Etrafa bakındıktan sonra fısıltı ile, "Sen... Gitmemiş miydin?" dediğimde kısa bir sessizlikten sonra bir nefes bıraktı.

 

"Gidemem... Senin bana gönül koyduğunu bilip de nasıl gideyim." cevabına dudağım kıvrıldı. Eşşek herif ağzı fena laf yapıyordu. Sırıtmamak için kendimi zor tutarken dudağım öne doğru uzadı. Başımı çevirdiğimde etrafa bakındığımda Salim bıraktığım yerde durmuş bana bakıyordu. Ona ufak bir gülümseme ile karşılık verirken

sessizce, bekle orda, dedim. Başını sallayarak olduğu yerde korkuluklara yaslandı . Cebimden telefonumu çıkarıp kulağıma götürdüm. Yeteri kadar dikkat çekmiş bir de kendi kendime konuşurken birilerine yakalanmayı hiç istemiyordum.

 

"O zaman sende gönlümü koyduracak işler yapma." dedim sesim az önceki ters tınısından çok uzak daha çok kırgın çıkıyordu.

 

"Öğreneceğim." durdu bir kaç saniye, "Yemin ederim öğreneceğim. Ama şimdilik maruz gör beni." Tekrar skıntılı bir nefes verdi bir kaç saniye duraksamadan sonra devam etti üzgün sesi. "Acemisiyim ben bu yolların. Sen öğret bana."

 

"Bana bir daha bağırma." dedim küskünce. Nazlı modum aktife geçmişti elhamdülillah çok şükür. Öyle bir konuşuyordu ki ne sinir stres kalıyordu insanda.Pamuk gibi olmuştuk yine ama kuyruğumuz da dikti evelallah. Üzgünüm benim romantik aslanım. Bizde de eğitim böyle kafaya vura vuraydı.

 

"Sen üzülme diye canımı veririm. Ama... " sözlerini sinirle kestim.

 

"Tevbe estağfurullah! Ya senden böyle bir şey isteyen mi var? Az sinirlerine hakim ol. Orada niye olduğumuzu bilirken bu kadar yükselmene ifrit oldum."

 

Sıkıntılı bir nefes daha bırakırken sözlerime cevap vermedi. Cevap gelmediğinde arkama bir bakış atıp," Ben kapatacağım şimdi. Lütfen sen kapat artık birilerine yine yakalanacağız." dedim.

 

"Ofisteyim, kapı kilitli. Sen nerdesin?"

 

"Korumaların olduğu katta, terastayız Salim ile." dediğimde arkamdaki Salim'e üstün körü bir bakış attım. Gözleri manzaraya dalmış sağolsun arka kollama konusunda harikalığını konuşturuyordu. Sinirle gözümü devirirken tahammülsüzce Mahir'e çıkıştım.

 

"Hadi kapat artık ya!" dediğimde güldü.

 

"Barıştık mı?" diye sordu merakla.

 

"Çok beklersin."dediğimde sesimdeki yumuşamayı o da hissetmiş olacak ki güler gibi bir nefes bıraktı.

 

"Yapmadığım bir şey değil. Bekleriz güzelim." Sitemli çıkan sözlerinin muhatabı hem ben gibi hem değil gibiydim. Söylediği şey içimde bir yerleri sızlatırken gözlerimi kapattım. Bir şeyleri oturup konuşmak neler oldu da kendini benden bu denli çektiğini öğrenmek istiyordum.

 

İçim yine ona karşı yumuşarken yine de kadınlığın şanından diyerek nazlanmaya devam ettim.

 

"İyi o zaman şu kulaklıkları kapat ve beni rahat bırak." dedim.

 

"Çıkmadan seni görürüm değil mi?" ses tonundaki ihtiyaç kalp atışı hızlandıracak cinstendi.

 

"Bakarız." dedim nazlı nazlı. Cevabım hoşuna gitmiş olacak ki güler gibi bir nefes bıraktı.

 

"Tamam yavrum. Toplantıdan önce görüşürüz."

 

"Görüşürüz." dedikten sonra ses gelmedi artık kulaklıktan. Telefonu kulağımdan indirip cebime koyduğumda arkamı döndüm. Salim birkaç dakika önceki halinden sıyrılmış pür dikkat elindeki telefona bakıyordu.

 

" Sağ ol ya! Gözcülük performansın göz yaşartıyor." dedim ona doğru yürürken ama verdiğim tepkiyi gram karşılık vermezken neyin böyle onun dikkatini çektiğini merak ederek bakışlarımı elindeki telefona indirdim. Gördüğüm fotoğrafla anlamıştım niye böyle daldığını beyefendinin.

 

Artistik pozlar vermeyi seven Didem arkadaşımız gün batımını arkasına almış vücudu gün batımına doğru dönükken başını kadraja doğru çevirmiş bir fotoğraf koyuvermişti.

 

Hoş bir fotoğraftı doğrusu ama zannımca Salim'in dikkatini çeken hemen paylaşımın altındaki notuydu.

 

"Yeni bir kitabın ilk satırlarını yazmak..." sözlerimle daldığı hülyalardan sıçrayarak uyanan arkadaşım ile göz göze geldik. Panikle telefonun tuş kilidini kapatarak cebine atarken bir yandan ters ters söylendi.

 

"Sen ne zaman geldi?"

 

"Valla öyle bir dalmıştın ki geldiğimi anlamadın bile. Ben de bir bakayım bu bizim aşık Veysel neye dalmış diye eğdim başımı. Bir de ne göreyim?" alaylı sözlerime karşılık bakışlarını kaçırırken,

 

"Arkadaşın yeni bir kitap yazıyormuş." dedi sıkıntılı bir sesle.

 

"Ee yazar. Napsın kız seni mi bekleyecekti." dediğimde acı dolu bir gülüş bıraktı dudaklarından.

 

"Doğru! Beni mi bekleyecekti? İnsan sevdiğini bekler. Madem beklemiyor uğurlar olsun." kaşlarımı kaldırarak ayarlı giderli sözlerine güldüm.

 

"Bekletene de bakmak lazım. Sana döneceğine inancın yoksa boş yere hayatı kendine ziyan etmeye gerek yok. Bir yerden başlamak lazım kitaba." son cümlemi söylerken yanağına uzanıp makas aldım.

 

Sinirle gözlerini devirirken cevap vermedi sözlerime başka bir yerden vurmayı tercih etti.

"Halledebildiniz mi aranızdaki krizi?" Gözlerimi kaçırırken, "Halettik, hallettik. Hadi acıktım ben, yemeğe çıkalım. Ara şu İvan'ı da." lafı çevrimeme güldü.

 

"Kaç bakalım." İmalı imalı göz süzerken devam etti, "Buralardadır o da zaten. Hadi gidelim gelir o da." ilerken aklıma gelen ile durdum.

 

"Benan hanımı buralarda ol demişti." Cebimdeki telefondan saate bakıp,

 

"Bu gün burada yiyelim şirketin yemek saati de gelmiş." başını salladı bir şey söylemedi. Birlikte şirket restaurantına indiğimiz de çok geçmeden Yusuf ve bir kaç koruma da aramıza katılmıştı. Birlikte yemek yerken karşıdan gelen Celil ile bakışlarımız birleşti. Hemen bakışlarını kaçırarak beni görmemiş gibi davranmasına dudağım kıvrıldı.

 

Sanki daha yarım saat önce birlikte yakalanmamışız gibi hiç tanışıklık vermemiş , yemek yemek için de oldukça uzak bir masayı tercih etmişti.

 

Çok geçmedenrestorantın girişinde Mahir ve Benan belirdi. Mahir ile gözlerimiz anında buluşurken bakışlarım Benan'ın onun koluna dolanmış kollarındaydı. Sinirle gözlerimi kaçırırken yemeğime düştü bakışlarım. Beyefendi bir şeye katlananazken ben her gün bu sahnelere katlanmak zorundaydım. Bakışlarım onlarda olmasa da onlar için hazırlanan masaya oturduklarını görebiliyordum.

 

Dayanamayıp bakışlarımı kaldırdığımda yine Mahir ile göz göze geldik. Bu adamın şu pervasız tavırları cidden başımızı yakacaktı. Sinirle gözlerimi devirirken ayaklandım bir anda. Herkesin bakışlar bana döndüğünde yalandan gülümseyerek, "Size afiyet olsun arkadaşlar." dedim.Teşekkür ederek yemeklerine devam ederlerken ben de Benan ve Mahir'in olduğu masaya doğru yürümeye başladım.

 

Mahir'in pür dikkat bakışları üzerimde iken Benan da Mahir'in nereye baktığını merak etmiş olacak başını çevirdi arkaya. Beni gördüğünde gülümsediğinde ben de gülümsedim.

 

"Afiyet olsun efendim. Bir emriniz yoksa ben yukarıya çıkıyorum."

 

"Teşekkürler Elena. Yemek sonrası bir toplantımız olacak. Sonrasında seninle bir işimiz var." dediğinde Mahir sakin sesi ile girdi araya.

 

"Hayırdır ne işi?" dedi bilmiyor gibi gözlerini Benan'ın gözlerine dikerken.

 

"Alışveriş sevgilim. Biraz alacaklarım var." dedi. Şu yılışık yılışık sevgilim dediği ağzına yapabileceğim işkenceler film şeridi gibi gözümün önünden kayarken Mahir yine sorgu sualine devam etti.

 

"Sadece ikiniz mi olacaksınız?" diye bakışları ikimizin arasında gezindi.

 

"Koruma ordusuyla gitmek istemiyorum ama aşkım. Hem gideceğim yerler belli zaten." dedi yine mırın mırın. Uzattığı dudakları, süzdüğü gözleri ,karşısında sevdiği adamdan izin almaya çalışan halleri ile çıldırmamak elde değildi.

Benim sevdiğim adam ile karşımda nişanlıcılık oynuyorlar ben de öylece izliyordum. Sıktığım dişlerim ile bu anlamsız muhabbetten ne zaman kurtulacağımı beklerken Mahir konuştu.

 

"Tamam, dikkatli olun." gözleri bana değdiğinde normalden daha uzun süreli tutması ile hafiften kaşımı kaldırdım yapma der gibi.

 

"Ben çıkıyorum o zaman." diyerek başıma sallayarak yanlarından uzaklaştım. Yanlarından henüz ayrılmıştım ki mesaj sesi geldi.

 

MAHİR: 15 DAKİKA SONRA HER ZAMAN Kİ YERDE GÜZELİM.

 

ESRA : TAMAM BEN ÇIKIYORUM ŞİMDİ. SEN DE İŞİN BİTİNCE GELİRSİN.

 

Mesajı attıktan sonra asansöre binerek buluştuğumuz kata çıktım. İçeriye girip kapıyı kapattığımda cama doğru ilerleyip ellerimi göğsümde bağlayarak dışarıdaki manzaraya izlemeye koyuldum bir süre.

 

Kapının açılma sesi geldiğinde dudağım sağa doğru kıvrılırken olduğum yerden kımıldamadan onun bana gelmesini bekledim. Ağır adımları yaklaştıkça içimi saran kelebeklerin kanat çırpınışına eşlik etti kalbimin atışları.

 

Güçlü kolları arkadan beni sararken boynumu öperek burnunu dayadı. Başımı sağa hafifçe sağa yatırdığımda iyice yerleşir gibi sürterek burnunu derince bir nefes aldı boynumdan. Tüm vücudumu tatlı bir ürperti sararken dudaklarım huzurla kıvrıldı. Başını olduğu yerden kaldırıp çenesini omzuma koyarak daha sıkı sarıldı.

 

"Sakinleştin mi biraz daha?" diye tatlı bir tını ile sorduğunda, "Hımm." diye onayladım onu. Onun kollarında olup da sakinleşmemek ne mümkündü.

 

"Hımm demek! Dilin yok mu senin hatun?" dediğinde dayanamayıp kıkırdadım nazlı bir şekilde. Söylediği hitap beni çok başka yerlere götürmüştü o henüz bilmese de .

 

"Sana yok." başını omzumdan kaldırdığımda ben de yüzümü ona çevirdim. Dudaklarında ona yakışan tebessümü, gülerken kısılan gözleri ile yüzümde gezindi acelesiz bakışları.

 

"Haketmişimdir. Ama sen yine de kıyma bu adama, mahrum etme o güzel sesinden." Sözlerine karşılık yüzümdeki gülümseme de büyüdü.

 

Hızlı bir şekilde kollarının arasında ona döndürdüm vücudumu. Omzuna usuldan vururken yüzümü de yalandan asıp, dudaklarımı büzdüm. "Askerde mi öğretiyorlar size böyle konuşmayı yüzbaşı? " diye fısıldamamla eğilip burnunu burnuma sürttü.

 

"Hım. Kız nasıl tavlanır askerlerden sorulur." dedi gülerek. Ağzımdan güler gibi bir nefes bıraktığımda sinirli sinirli baktım gözlerine.

 

"Belli belli! Baksana beyimiz köpek etmiş Benan hanımı. Alışverişe sevgilim." sonlara doğru ağzımı Benan gibi yayaya konuşmaya çalışmama gülerek burnumu sıktı, " Yapma şu güzel yüzünü şöyle." dedi.

 

Burnumu elinden kurtarıp daha sert vurdum omzuna. "Pislik herif. Senin bir kez katlanamadığın şeye, ben hergün katlanıyorum." Ardı sıra vurmalarımı elleriyle durduğunda hemen arkamızdaki cama doğru bedenimi yasladı. Derin bir nefes alıp verirken,

 

"Ne desen, ne yapsan haklısın güzelim. Karşında boynum kıldan ince." elini kaldırıp önüme düşen saç tutamını nazikçe kulağımın arkasına sıkıştırırken dudakları düz bir hal aldı. Saçlarımdan çektiği bakışlarını tekrar onda olan gözlerime diktiğinde bir kaç saniye öylece baktık birbirimize.

 

" Ben seni üzdüğüm her dakika, her saniye için tekrar tekrar özür dilerim. Seni bile isteye asla kırmam, üzmem. Ölürüm yine yapmam." tane tane dökülen kelimelerin arsında bir zehir gibi sızan ölüm kelimesi ile kaşlarım çatıldı.

 

"Alma şu ölüm lafını ağzına. Tamam affettim. Artık kapatalım bu konuyu." uzanıp dudaklarına bir öpücük kondurdum içimde bir kırgınlık kalmadığına inanmasın ister gibi. Ona yetmemiş olacak ki başımı çektiğim an, nereye der gibi nazikçe kavradığı başımı tekrar kendine çekti. Dudaklarımız birer mıknatıs gibi birbirine yapışırken bir kaç saniye süren sert öpüşünü fazla uzatmadan geri çekildi.

 

Gözleri bir gözlerimde bir dudaklarımda, "Toplantıya geçmem lazım." dediğinde gözlerimi kapatarak onayladım onu sadece. Sıkıca sarılarak saçlarıma bir öpücük kondurdu ve fısıltı ile konuşmaya devam etti.

 

"Akşam görüşülen yerin çok yakınlarında olacağım güzelim. Olur da bir şey olursa..." Bir kaç saniye sustu. "Ne olur kendini bir şekilde koru. Ben sana gelene kadar kendini koru." fısıltılı da olsa titreyen sesi korkusunu ele veriyordu. Başımı geri çekerek gözlerine baktım gülümseyerek.

 

"Bir şey olmayacak inşallah. İçini ferah tut."dedim sesimden içimdeki korkularımı hissetmesin istedim. Görüşmeyi duyduğumdan beri ben de çok stresliydim. Kolay bir iş değildi ama başarmak zorundaydık. Sıkıntılı şekilde nefes verdi.

 

" Nasıl ferah tutayım? Cehennemin içine gönderiyorum seni. Yapabildiğim tek şey uzaktan seni izleyebilmek. " dedi üzgün bir sesle.

 

Onu böyle üzgün ve endişeli görmek beni de üzüyordu. Kasvetli ortamı dağıtmak için yalandan bir sinirle kollarından çıkarak burnumu diktim,

 

" Sen benim bu işi yapamacağımı düşünüyorsun galiba, şuna bak geldiğinden beri içimi kararttın ya." sözlerime çok aldırış etmeden kolumdan tutarak tekrar kollarının arasına aldı temas bağımlısı sevdiğim. Başımı göğsüne koyarken,

 

" Her zaman risk vardır güzelim. Ve ben ciddi manada korkuyorum. Sana bir şey olacak olmasından, yetişememekten..." Saçlarımdam derin bir nefes aldı ve devam etti, "Sana güvenim, inancım tam." Bir kaç saniye ikimizden de ses çıkmadı. Telefonun çalması ile geri çekilerek özür dileyen gözlerle baktı. Cebinden çıkardığı telefona baktı.

 

"Narin hanım arıyor. Benim gitmem lazım." omuzlarıma koyduğu elleri ile beni kendine çekerek alnımı öptü ve geri çekildi.

 

"Allah'a emanetsin. Dikkat et. Ben yakınında olacağım unutma." dediğimde başımı salladım hızlı hızlı. Gülümseyerek geri çekildi ve çıktı odadan.

 

Kendimi hemen sağımdaki sandalyeye bıraktım bir külçe gibi. İnşallah sağ salim şu akşamı geçirir, sevdiğimin kollarında sabahlardım. Sıkıntılı ile oflayarak yüzümü sertçe sıvazladım. Aklımdan çıkmayan görüşme yüzünden ciddi manada gergindim. Arada da kalbime sanki heyacandan ve korkudan kramp giriyor gibi bir ağrı saplanıyordu.

 

"Bir şey yok Esra sakin ol." diye fısıldadım. Gözlerimi kapatıp derince bir nefes çektim içime. Mahir'in göğsüne kıvrılmalarımı, onun dokunuşları ile uyuya kalmalarımı hayal ettim. Ama hayalim sürekli Kudret'in Benan'ın nalet yüzleri ile bölünüyordu.

 

"Sen neleri atlatmadın. Akşam bitecek ve sen Mahir'in kollarında uyuyacaksın." diye tekrar fısıldadım. Bir kaç saniye o şekilde kalırken aklıma annem geldi. En son bir hafta önce görüşmüştük. Cebimdeki telefonu çıkardığımda elim ezbere bildiğim numarasını tuşlarken titriyordu. Arama tuşuna bastığımda çalan telefona bir kaç saniye sonra cevap veren annemin güzel sesi doldu kulağıma.

 

"Yavrum."

 

"Annecim. Nasılsın?

 

" İyiyim boncuk kuzum. Aklım sen de iyi misin?" diye sorarken sesinde bir çok duygu vardı. merak, hüzün, telaş , özlem...

 

"İyiyim anacım. Uğraşıyoruz işte." diye keyifli çıkmasına uğraş verdiğim sesim beni mahçup etmedi. Annemin aklının fikrinin ben de olduğunu biliyordum . Bir de sesimden bir şey hissederse hepten kahrolurdu.

 

"Ne zaman bitecek kızım, kaç ay oldu? Öyle çok özledim ki seni." üzgün sesi gözlerimi doldururken ağlamak için gözlerimi yukarıya kaldırdım.

 

"Az kaldı anacım, dua et çok olur mu? Çok az kaldı." dediğim de ağlamaklı şekilde cevap vermesi bende de kayışları kopardı.

 

"Etmem mi kuzum benim. Rabbim sizleri korusun, muvaffak etsin. Hayırlısı ile sevdiklerinize bağışlasın." dediğinde gözlerimi sıkıca kapatarak derince bir nefes aldım ağlamamı anlamasın diye.

 

"Amin, amin inşallah annem. Ben şimdi kapatıyorum. Çok zamanım yoktu bir sesini duyayım dedim." Burnunu çekerek hemen cevap verdi.

 

"Tamam yavrum. Hadi Allah'a emanet ol gözümün nuru. Rabbim tüm belalardan korusun sizi." dediğinde amin diyerek telefonu kapattım. Yüzümü sertçe silerken ayağa kalktım.

 

Anne duasının Allah'ın katında ne derece önemli ve kabul olunan bir dua olduğunu öğrendiğimden beri her önemli işimden önce mutlaka annemin duası için ona ricada bulunurdum. Bilirdim ki onun kadar kimse canı gönülden istemezdi benim için.

 

Daha fazla oyalanmadan çıktım odadan. Ağzım gözüm dağılmış olmalıydı. Hemen karşıda tuvalet olduğunu gördüğüm yere girerek elimi yüzümü yıkadım. Aynadan kendime çeki düzen verirken kızaran gözlerime baktım oflayarak. En iyisi ortalıkta fazla dolanmamaktı.

 

Tuvaletten çıkıp merdivenlerin olduğu kısımdan aşağı yönetim katına doğru ağır adımlar ile inmeye başladım. Yaklaşık 1 saat sürecek toplantıdan sonra Benan ile çıkacaktık. Yönetim katına geldiğimde yine ortalıkta kimseler görünmüyordu. Mutfak olan kısma doğru ilerlediğimde hemen tezgahın önündeki masada oturan görevli kız beni gördüğünde ayağa kalktı.

 

"Bir şey mi istemiştiniz efendim?" dediğinde hafif tebessüm ederek cevap verdim.

 

"Kahve alacaktım. Ben hallederim siz işinize bakın." diyerek kahve makinesinin başına geldim. Bir kaç dakika sonra hazır olan kahvemi elime alarak kenarda bana inceler bakış atan kıza selam vererek çıktım mutfaktan.

 

Aşağı çocukların katına inme fikrinden vazgeçerek bekleme salonuna geçtiğimde toplantı odasını gören kısma oturup elimde kahvem beklemeye koyuldum. Aslında aşağıya inip onlarla görüşmem iyi olacaktı ama gerginliğim yüzünden bir kişi ile daha bu konuyla ilgili konuşmak istemiyordum. Onların benim için endişelenmelerini her dinlediğimde kendi içimde dizginlemeye çalıştığım tedirginliğimi ve korkumu daha fazla hissediyordum.

 

Şuan bu sakinliğe ihtiyacım vardı. Elimdeki kahveden bir yudum alarak gözlerimi kapattım.

 

Bitecek! Tüm bunlar bitecek. Her şey geride kalacak. Ve biz çok mutlu olacağız.

 

Allahım sen bize yardım et.

 

İçimde dizginleyemedim bu sıkıntıyı sök at kalbimden.

 

Sıkıntı ile derin bir nefes alarak gözlerimi açtım. Sanki ölüme gidiyor gibi bir buhran içindeydim ve böyle hissetmemek için kendime engel olamıyordum. Kahvemden bir yudum daha alarak cebimdeki telefonumu çıkardım. Belki biraz takılmak kafamı dağıtır düşüncesi ile gezinmeye başladım İnternette.

 

Az da olsa kafamın dağıldığı bir zaman dilimi geçirmiş duyduğum sesler ile başımı elimdeki telefondan kaldırabilmiştim. Toplantı bitmişti anlaşılan ki şirket çalışanları birer ikişer çıkmaya başlamıştı. Ayaklanıp üzerime hızlıca çeki düzen vererek bekleme salonundan çıktım. Toplantı odasını geçip Benan'ın ofisinin olduğu kısma doğru yürüdüm. Henüz Benan ve sekreteri çıkmamıştı ki burası boştu.

 

Benan'ın sekreterinin masasının önüne oturarak Benan'ı beklemeye koyuldum. 5 dakika oldu olmadı Benan ile sekreteri girdi ofise. Ayağa kalakarak onları karşıladığımda,"Ah Elena, burda mıydın?" dedi gülümseyerek.

 

"Evet efendim, sizi bekliyordum." dedim sakin bir sesle.

 

"Tamam, biraz kafamı toplayayım çıkalım. Ayşen bana bir kahve getir." diyerek odasına doğru ilerledi. Ben de gerisin geri oturduğum koltuğa kendimi bıraktım. Ofisin camından görüş açıma giren Mahir bir an duraksayarak bana baktığında birbirimize baş selamı vererek bakışlarımızı çektik. o yoluna devam ederken ben de elimdeki telefona bakmaya devam ettim.

 

Bir kaç saniye sonra telefonuma Mahir'den mesaj geldi.

 

MAHİR: "ÇIKARKEN SİZİ GÖREMEZSEM BANA HABER VER GÜZELİM."

 

ESRA: "TAMAM."

 

MAHİR: "ALLH'A EMANETSİN." mesajını okuduktan sonra silerek cebime koydum.

Yarım saat sonra Benan ofisinden aceleci adımlar ile çıktığında ben de yerimden ayaklandım.

 

"Çıkabiliriz Elena." dediğinde başımı sallayarak, "Peki Efendim." dedim. Asansörün önüne geldiğimizde çağırma düğmesine basarak beklemeye koyulduğumuzda Mahir'in arkamızdan gelen sesi ile ikimizde ona doğru döndük.

 

"Çıkıyor musunuz?"

 

Benan Mahir'in bir anda karşımıza çıkmış olmasından dolayı tedirgin olmuşa benziyordu.

 

"Şey, evet sevgilim şimdi çıkıyoruz. Yemeği de dışarıda yiyeceğim." dedikten sonra uzanarak yanağına bir öpücük kondurup geri çekildi. Mahir başını sallayarak bana çevirdi bakışlarını. Gözlerimiz sözsüz anlaşır gibi birbirine kenetlenirken bir kaç saniye, bakışlarını tekrar Benan'a çevirdi.

 

"Dikkatli olun." dedi sert sesi ile.

 

"Merak etme sevgilim. Görüşürüz akşam." Benan Mahir'e cevap verirke gelmiş olan asansöre doğru ilerledim. Benan da hemen ardımdan asansöre bindiğinde asansörün kapanışıyla Mahir de görüş açımızdan çıkmış oldu.

 

Aşağı otoparka geldiğimiz de hazır olan araca bindik. Aracı çalıştırmadan dikiz aynasından Benan'a diktim bakışlarımı.

 

"Nereye gidiyoruz efendim?" dediğimde bakışlarımız birleşti.

 

"Çerkezköy'e gideceğiz. Sen sür, ben adresi söyleyeceğim." dediğinde başımı sallayarak aracı çalıştırdım ve otoparktan çıktım. Burdan Çerkezköy en az 2 saatti ki akşam üstü trafiği ile bu saat uzaya da bilirdi.

 

Düşündüğüm gibi yer yer yer tıkanan yer yer açık olan trafikte 2 saati aşmış hala varacağımız ilçeye varamamıştık. Benan bir kaç telefon görüşmesi dışında çok konuşmamıştı. Bir kaç kezde takip edilip edilmediğimizi sormuştu.

Arada bakışlarım dikiz aynasından ona kaydığında gerginliğini görebiliyordum.

 

Çerkezköy sınırlarına geldiğimiz de seslendim, "Efendim adresi alabilir miyim? Çerkezköye giriyoruz." dediğimde başını sallayarak telefonunundaki adresi söylediğinde arabanın navigasyonuna girecekken,

 

"Araba'ya girme, kendi telefonunun navigasyanonu kullan Elena."dediğinde başımı sallayarak söylediği adresi telefonmun navigasyonuna girdim.

Çok güzel... Yaklaşık 45 dakika daha yol görünüyordu. Kulağımdaki kulaklıktan hafif bir ses geldiğinde açıldığını anlamıştım. Ardından Mahir'in sesini duydum.

 

"Hemen arkandayım güzelim. Geliyorum." dediğinde dudaklarım kıvrıldı. Bunu duymak bile şu anki gerginliğimi toz bulutu gibi dağıtmıştı. Sonrasında Mahir hiç konuşmadı ben de yola odaklandım. Şansıma çok tenha olan yollarda 45 dakika olmadan söylenilen mekana gelmek üzereydik.

 

İki tarafı sık ağaçların olduğu bir yol üzerinde devam ederken en nihayetinde korunun içinde büyük taş bir konak çıkmıştı karşımıza. Benan'ın olduğu yerde doğrulduğunu dikiz aynasından görebiliyordum.

 

"Giriş arka tarafta Elena." dediğinde başımı sallayarak konağın yüksek duvarlarının hemen yanındaki araç yolundan ilerledim. Konağın girişinde yalnızca bir araç vardı. Onun yanına park ettiğimiz de Benan beni beklemeden indi araçtan. Birlikte konağın kapısından içeri girdiğimiz de büyük bakımlı bir bahçe karşıladı bizi.

 

"Bu taraftan." Benan'ın sesini duymam ile etrafı incelemeyi bırakıp onun gibi hızlı adımlar ile devam ettim ben de. Evin açık olan geniş kapısından içeri ye girdiğimizi de geniş bir salon bizi bekliyordu.

 

İçerisini karanlık beklerken bir duvar boydan boya cam olması etrafa daha aydınlık bir hava kaymıştı. Eskitma tarzı avangart bir oturma grubu büyük bir yemek masası ve içkilerin dizili olduğu bir mini bar köşesi vardı.

 

Masa birileri tarafından hazırlanmıştı ama kimseler yoktu ortada. Benan oturma grubuna doğru ilerleyerek kendini koltuğa bıraktı. Ben de hemen arkasına geçerek gelecekleri beklemeye koyuldum. Mahir'den ses yoktu.

 

Bir kaç dakika geçmeden içeriye orta yaşlı, kel, uzun boylu bir adam girdi.

 

"Hoş geldiniz efendim. Yemek öncesi beklerken bir şeyler alır mıydınız?" diye sorduğunda Benan başını iki yana sallayarak, "Teşekkür ederim, almayacağım. Kimse gelmedi mi?" diye sorduğunda adam kolundaki saatine bakarak cevap verdi.

 

"Beyefendi gelmek üzere efendim. Yücel bey gelmişlerdi sizden..." Adam sözlerini bitirmeden içeriye Yücel girdi. Bize üstün körü bir bakış atarak Benan'ın çaprazına yerleşti.

 

"Hoş geldiniz." diyerek ağzının içinde mırıldandı. Keyfi yoktu belli ki. Benan da aynı keyifsizlikle cevapladı. 5 10 dakika diğerlerinin gelmesini beklerken hizmetkarların masaya son eksikleri yerleştirmek için girip çıkması dışında bir ses olmadı. Önümdeki iki vatandaş da telefonlarına gömülmüş birbirlerini tanımıyor gibi kendi dünyalarına çekilmişlerdi.

 

Ben de fırsattan istifade içerisinde bulunduğumuz kasvetli salonu inceliyordum. Duvarlarda odanın kasvetine kasvet katacak tablolar vardı. Seçilen aksesuar bile iç karartıcı cinstendi. Sofraya baktığımda toplam 6 servis görmem ile kaşlarım çatıldı.

 

Bildiğimiz beş kişi dışında bir kişi daha katılacaktı anlaşılan.

Sıkıntı ile çevreye bakarken dış kapıdan gelen sesle olduğum yerde doğruldum.

Benan ile Yücel de yerinden kalkarken kapıda Kudret ve geçen görüşmede yanında olan adamı belirdi.

 

"Hoş geldiniz Efendim." Başını sallayarak selamlarını alırken az önce Benan'ı karşılayan adam belirdi yanında.

 

Kudret üzerindeki ceketini, başındaki şapkasını çıkararak ona teslim etti ve Benan ile Yücel'in yanına doğru ilerlemeye başladı.

 

"Siz de hoş geldiniz çocuklar. Nasıl gidiyor?"

 

"Her şey yolunda efendim." diye cevap verdi Yücel.

 

"İyi iyi. Az kaldı büyük sevkiyatımızın startını vermeye, sıkıntı istemiyorum. Cemil gelsin ayrıntıları konuşacağız zaten." sözlerinin ardından yine kapıda bir hareketlilik olması ile içeriye Cemil Koran girdi adamıyla.

 

Kudret kocaman gülümsemesiyle ayaklanarak büyük adımlar ile misafirine doğru yürümeye başladı.

 

" Vayy eski dostum. Yıllar oldu yüzünü görmeyeli. " diye kollarını açtığında Cemil de aynı muhabbetle kollarını açarak karşılık verdi Kudret'e. Sıkıca sarıldıktan sonra ayrıldıklarında Kudret eliyle koltukları işaret ederek, " Geç otur." dedi.

 

Cemil koltuklara doğru ilerlerken ayakta onu karşılayan Benan ve Yücel'e başı ile selam verdiğinde onlarda, "Hoşgeldiniz Efendim." dediler ağız birliği yapmış gibi. Kulağımdan gelen hafif ses ile kulaklığımın yeniden aktif olduğunu anladığım da Mahir ses vermedi önce.

 

"Hoş bulduk gençler. İyi oldu sizlerin de gelmesi. Bir arada olmayalı uzun zaman olmuştu." dediğinde ikisi de bu samimi cevaba memnuniyetle gülümsedi. Kudrete göre daha sıcak bir adamdı.

 

"Yol yorgunusun Cemil, istersen hemen yemeğe geçelim. Diğer misafirimiz biraz gecikecek." Cemil Kudret'in sözleri ile yerinden ayaklandığında hepsi ayağa kalktı ve masaya doğru ilerledi. Masaya oturduklarında gelenleri karşılayan hizmetkar ile yanında iki görevli başlangıçları ikram edip çekildiler. Ben de Benan ve Yücel'in arka kısmında beklemeye koyuldum. Benim gibi Cemil ile birlikte gelen bir adam ile Kudret'in adamı olduğunu düşündüğüm başka biri daha odanın çeşitli yerlerinde bekliyordu. Kudret masanın başında otururken hemen soluna Cemil sağına ise Benan ve Yücel oturmuşlardı. Bulunduğum yer Benan ve Yücel'in tam arkasındaydı. Görüş açımda Kudret ve Cemil vardı.

 

"Ee nasıl özlemiş misin vatanını?" Kudret'in sorusuna buruk bir şekilde gülümseyen Cemil, "Özlenmez mi vatan? Ama yine de böyle kendi öz vatanında kaçak gibi olmaktansa gurbette olmayı yeğlerim." Önündeki tabağında bir lokma daha ağzına atıp devam etti.

 

" Misafir perverliğiniz için teşekkürler çocuklar." diyerek Benan ile Yücel'e çevirdi bakışlarını ve devam etti." Tek bir sıkıntı bileyaşamadım." sonra tekrar Kudret'e dönerek

"Sayende İstanbul trafiğinde çevirmelerle de uğraşmadık sağolasın Kudret."

 

"Ne demek. Rahat ettirebildiysek ne mutlu bize." dediğinde Cemil gülerek devam etti.

 

"Daha ne yapacaksın elimi kolumu sallayarak her istediğim yere gidebildim. Ama bak bir mecliste ziyaretine gelemedim alınmadın değil mi?" Sözlerine masadaki herkes gülerken öylece tiksinerek baktım Kudret'in yüzüne. Görevinin verdiği tüm imkanları illegal işlerde kullanabiliyor olmasına karşımdaki durum sadece bir örnekti. Kim bilir daha neler yapmış ne pislik işler için kullanmıştı devletin imkanlarını? Gözlerimi kapatarak başımı önüme eğdim.

 

"Ona gücüm yok sevgili dostum. Çok isterdim seni makamımda ağırlamayı ama..." ellerini açarak etrafı gösterdi, "Makamında ağarlıyor gibi düşün." dedi kendince espri yaptığını düşünerek güldü dolu dolu. Cemil de gülerek başını sallarken önündeki şarabına uzandı.

 

"Benim için makam mevki mesele değil Kudret. Seninle yıllardır çalışırım bir gün pişman etmedin beni. Aksine hep iyi ki dedirttin. Sağolasın." Şarabından bir yudum alıp geriye yaslandığında masadaki boş tabaklar alınıp ana yemek servisi yapılmaya başlandı. Havadan sudan konuşmalar dışında önemli konuşmalara çok girmiyorlardı. Buradan sonra devam edecekleri yer burası olmazsa ben de içeriye giremezsem işimiz yaştı. Kulağımı kabartmış belki önemli bir ayrıntı yakalarım diye beklerken Mahir'in sesini duydum.

 

"Güzelim..." Kulaklıktan gelen Mahir'in şefkatli sesi ile stresten kaskatı kesilmiş vücudum hoş bir rahatlama hissi ile çepeçevre sarılmıştı. Dikkatlice ne söylecek diye beklerken hiç tahmin etmediğim bir şeyle gelmişti bana.

 

"Sana deliler gibi aşık olduğumu söylemiş miydim?" dedi kalbimi hızlandıran erkeksi hoş gülüşü ile. Söylediği şey ile öylece kalırken aptala dönen halimden bir kaç saniye de sıyrılıp çevreye bir bakış attım. Kimse bana bakmıyordu ama baka da bilirdi. Sinirli sessiz bir nefes bıraktım.

 

Pislik herif kedinin fare ile oynaması gibi oynuyordu benimle. Ama ben bunun rövanşını çok pis alırdım.

 

"Bir şey demedin?" dedi flörtöz oyununa devam ederken. Dudaklarımı dişlerimin arasında sıkıştırıp başımı önüme eğdim, olası bir gülümsemeyi saklamak için. Vallahi deliydi bu adam?

 

Bir yandan karşımdaki konuşmayı dinlemeye çalışırken bir yandan da Mahir'in kurlarına maruz kalmak hiç kolay bir iş değildi doğrusu. Bunu da eğitimlere eklemeliydiler bence.

 

"Tamam tamam konuşamıyorsun anladım." dedi gülerek. Bir kaç saniye sessizlikten sonra devam etti, "Biraz stresini alayım dedim." dediğinde kahkaha atmamak için zor tuttum kendimi. Ağzım şekilden şekile girerken dudaklarımı dişleyerek kendime zor hakim oluyordum.

 

"Merak etme çok bir şey kaçırmadın. Hala havadan sudan konuşuyorlar." dedi.

 

Dış kapıda tarafından gelen sesler ile bakışlarım oraya döndüğünde, "Hah misafirimiz de geldi." diye ayaklandı Kudret. Diğerleri hala masada bakışlarını kapıya çevirerek gelecek adamı bekliyordu.

 

Kapıda beliren adam ile öylece kalakaldım. Bakışları henüz bana uğramazken gülümseyerek ona doğru gelen Kudret'e bakıyordu.

 

"Andrei!" diye heyecanla ve sevinçle yerinden doğruldu Benan. Kudret ile tokalaşan Andrei'in yanına doğru hızlı adımlar ile ilerledi.

 

"N-ne Andrei'i? O mu orda?" Mahir'in sesindeki bariz korkuyu şuan ben de tüm hücrelerimde hissediyordum. Nabzımı kulaklarımda hissederken sakin kalabilmek adına kendimi rölantiye almaya çalışıyordum. Sık ve sessiz nefesler ile sakinleşmeye çalışırken gözlerimi bir an onun üzerinden ayıramıyordum.

 

Andrei Kudret ile tokalaşmasını bitirdikten sonra Benan ile sarıldı. Benan'ın omuzlarının üzerinden gözlerime diktiği ölüm kokan bakışları ile de buranın şimdiden sonra bana cehennem olacağının vaadini veriyordu. Başımı hafifçe sallayarak selam verdiğimde meydan okuyan bakışlarım ile korkumu hissetmemesin istedim. Benan ile ayrıldıktan sonra üçü birlikte masaya oturduğunda benim gözlerim hala onun üzerindeydi. Tam karşıma Cemil'in yanına oturdu. Cemil ile de selamlaştıktan sonra kendisi için hızlıca bir servis açıldı.

 

"Esra, çok yakındayım. Ters bir şey olduğunda olabildiğince kendini koru. Yalvarırım güzelim sadece bunu yap." Mahir'in korku dolu sesi doldu kulaklarıma.

 

"Hoş geldin dostum! Doğrusu seni beklemiyordum." diye konuşan Yücel'e gülümseyerek baktı Andrei.

 

"Bilirsin şaşırtmayı severim." dedi tekrar bana bir bakış atarak. Sakin ve ifadesiz gözlerle bakışına karşılık verirken çekmedim gözlerimi gözlerinden .

 

"Andrei ben davet ettim. Siz bilmeseniz de biz bayadır kendisi ile iş yapıyoruz zaten."dedi keyifli bir şekilde gülerken Kudret.

 

"Patron kimseye kolay kolay güvenmez Andrei. Bunu başarmış olmandan dolayı tebrik ediyorum seni." diyen Benan elindeki kadehi ona uzattı. Andrei gülümseyerek aynı şekilde kadehini Benan'a kaldırarak karşılık verirken keyiflice güldü.

 

"Teşekkür ediyorum." Bakışlarını Kudret'e çevirip, "Dikkatini çekmek çok kolay olmadı." dedi gülerek.

 

"Ne yaptın da dikkatini çektin patronun?" Yücel'in sorusuna alaylı bir ifade ile kaşlarını kaldırdı Andrei. Bakışları anlık bana düşerken tekrar Yücel'e çevirdi bakışlarını. O sinir bozucu ifadesi yeniden yerleşmişti yüzüne. Dudağı sağa doğru sinsice kıvrılırken cevap verdi .

 

"Aranızdaki bir hainin ismini verdim yalnızca." dedi.

 

🌸🌸🌸🌸🌸

 

Eveeet yine muhteşem ötesi bir sonla sizlerleyiz. ☺️

 

İnşallah beğendiğiniz bir bölüm olmuştur can kızlar🤓

 

Beğenmeyi, yorum yapmayı, önermeyi ve tabi ki güzel klasörlerinize eklemeyi unutmuyoruz 🤗

 

SAHİP ÇIKIN HİKAYEMİZE😎

 

Sağlıcakla kalın, hepinizi öpüyore😚

 

Loading...
0%