Yeni Üyelik
37.
Bölüm

36. Bölüm

@mislanet

Merhabalar canlarım ciğerlerim 🤗

 

Bu sefer hızlı geldim.🤓 Valla bir beğeninizi alırım. Ne kadar ekmek o kadar köfte ay🤷

 

Yani hikayemizi devamını merak ediyorsanız az pamuk eller klavyeye ayol. 😌

 

BEĞENİ VE YORUMLARINIZI LÜTFEN EKSİK ETMEYİN.

 

Keyfili okumalar diliyorum🙋

 

🌸🌸🌸🌸🌸

 

Benan ile birbirimize bir kaç saniye bakarken sert bir şekilde açılan konağın kapısı ile ikimizin de bakışları o tarafa döndü döndü.

 

Çok geçmeden Mahir Turanşah hazretleri ve öfkesi de teşrif etmiş bulunmaktaydı.

 

Mahir'in sert adımları bizi gördüğünde duraksarken bakışları kısa bir süre Benan'a değip sonrasında benim üzerime düştü.

 

Benan eski cıvıklığına nazaran ciddi bir ifade ile olduğu yerde döndü. Hızlı adımlar ile Mahir'in yanına gittiğinde boynuna kollarını dolayarak sarıldı.

 

"Hoş geldin sevgilim!"

 

Sinirden seğiren bakışlarım onların üzerindeydi. Laçkalaşmış sinirlerimin üstüne harika gitmişti doğrusu. Tüm bunların sorumlusu gibi dik bakışlarımı Mahir'in gözlerine diktiğimde hemen kendini geriye çekmesi ile Benan bir anda boşlukta kaldı. Bu duruma bozulmuş olmalıydı ki hali hazırda düşük modu yüzünden asıl suratı daha asıldı.

 

Mahir başını ağır bir şekilde sallayarak Benan'ın yüzüne bakmadan, "Hoş buldum." diyerek onu arkada bırakıp salonun girişine doğru ilerledi. Benan da hemen arkasından geliyordu modu düşük bir ifade ile. Aramızda bir adımlık bir mesafe kaldığında önümde durdu Mahir.

 

"Hoş geldiniz Pars bey!" dedim düz bir sesle. Gözleri yüzümün her bir tarafı hızlı bir şekilde tararken, "Hoş buldum." dedi sessizce. Hemen önündeydim. Kenara çekilerek geçmesi için yol verdiğimde gözlerini gözlerimden çekip hızlı adımlar ile salona doğru ilerlerken hemen arkasında olan Benan tam önümde durdu bu seferde.

 

"Andrei seni ne için zorluyordu Elena?" diye sorduğunda bir kaç saniye cevap vermeden öylece yüzüne baktım. Aslında ne desem bu işi sıkıntısız atlatırdım ona karar veremiyordum. Neyi ne kadar duyduğuna emin olmam gerekiyordu.

 

"Sonra konuşabilir miyiz efendim?" sessiz ve mahçup sesimle başını hafifçe eğerek onayladı beni. Bir şey söylemeden o da salona doğru yürürken sıkıntı ile derin bir nefes aldım verdim. Mahir inşallah bu gece Andrei ile sıkıntı yaşamazdı. İşler zaten bir anda sarpa sararken bizim bu kanatta ilişkileri biraz daha sakin götürmemiz gerekiyordu.

 

Usulca ben de arkalarından salona doğru yürümeye başladığım da Andrei'in sesi geliyordu. İçeri girdiğimde koltuklara oturmuş üçlüyü süzerek hemen kapının yanına geçip beklemeye koyuldum.

 

"Bir kaç önemli işim vardı. Gelmişken size de uğramak istedim. Benan çok ısrar etti kalmam için." dedi Andrei gülümseyerek Benan'a baktığında Benan'ın yüzünde soğuk bir gülümseme vardı.

 

"Yaaa tabi. Buraya kadar gelmişsin, bırakmak olmazdı." dedi Benan. Ne kadar Mahir'e çaktırmamaya çalışsa da Andrei'e karşı eskisi gibi olmadığı açık bir şekilde belliydi.

 

"Neymiş o önemli işlerin?" diye sordu Mahir sert sesi ile. Andrei anlık bakışları Benan'a kayarken çok beklemeden cevap verdi.

 

"Bir kaç şirketle ticari anlaşmalarımızı revize ettik diyelim." diye cevap verdi aynı ciddiyetle.

 

"Sık gelir oldun buraya." başını Benan'a doğru çevirip kısa bir bakış atıp devam etti Mahir. "Diyeceğim bizle bir işin var. Ama yok haberim olurdu heralde." sesindeki tehditkar tını Benan'ı huzursuz etmiş olacak ki tedirgin bakışlar ile Andrei'e baktı. Sağı solu belli olmayan bu adamın nerde ne diyip ne yapacağina güven olmazdı. Bunu bu akşam çok acı bir şekilde deneyimlediği için korkması çok normaldi.

 

Andrei soğuk bir gülümseme ile üsten bir bakış atarken, " Dostluğumuz pekişiyor fena mı?" dedi. Andrei'in sözlerine karşın Mahir'in kaşları havalanırken alaylı bir gülüş kaçtı dudaklarından ,

 

"Dostluğumuz? O da iyiymiş. Başlamadan pekiştirebileceğimiz bir şey mi senin nezdinde bu dostluk?" Andrei de tıpkı Mahir gibi alayla gülerken cevap verdi.

 

"Seninle bir türlü yıldızımız barışmasa da Benan benim için oldukça değerli bir dost. Onun için buradayım. Hem öyle olmasa göz bebeğimi ona koruma olarak gönderir miydim?" dedi hayran bakışlarını bana çevirerek.

 

Yapma ya yapma bunu burada pislik herif.

 

Andrei'in gözlerine diktiğim bakışlarım ile soğukça gülümseyerek teşekkür etmek için başımı usulca salladım. Bakışlarım hemen çaprazındaki Mahir'in yüzüne takıldığında derince bir yutkundum. Buradan bile dişlerini sıktığını, kendine hakim olmaya çalıştığını görüyordum.

 

Kendim için değil de operasyonun selamati için korkuyordum.

 

"Elena bu kadar kısa sürede güvenimi kazanabilen, arkamı dönebileceğim nadir insanlardan. " Benan ile kesişen bakışlarımız ile yüzümde az öncekine nazaran daha sıcak bir gülümseme vardı.

 

Ve gözlerinde gördüğüm kadarıyla Benan duymaması gereken şeyleri duymamıştı çok şükür.

 

"Bunları duymak ne hoş! Bazen pişman olmuyor değilim buraya gönderdiğim için. Özlüyorum çok. Ama gördüğüm kadarıyla o da alışmış buraya." Yüzündeki sinir bozucu gülüş ile söylediği sözler iltifattan daha çok iğneleyici bir anlam barındıryordu.

 

Allah senin belanı versin yavşak herif.

 

"Her neyse! " Mahir'in tahammülsüz ve hiddetli sesi ile bakışlar ona döndü. Bakışlarını Benan'a çevirerek,

 

"Yücel nerede?" diye sorması ile Benan hemen karşısındaki Andrei'e hızlı bir bakış atarak Mahir'e cevap verdi.

 

"B-ben bilmiyorum. Biliyorsun ben sizden önce çıkmıştım." Benan'ın sesindeki tedirginlik ve korku kendini belli ediyordu.

 

"Sizden hemen sonra o da çıkmış. Yarın çok önemli bir toplantı var. Beyefendi ile üzerinden geçmemiz gerek, ama ulaşamıyoruz." Mahir'in çıkışmasının ardından Andrei olduğu yerde ayaklandığında Benan için de bir kaçış olmuştu bu durum. Mahir'in sorusu otomatikmen hava da kalırken Andrei,

 

"Ben müsaadenizi isteyim. Yorucu bir gün oldu. Elena rica etsem bana yatacağım odayı gösterir misin?" diyerek yanıma doğru adımlaması karşısında bakışlarım Benan'a döndü.

 

"Andrei'ye senin kaldığın kattaki boş odalardan birini aç lütfen Elena." dediğinde ciddi bir şekilde başımı sallamakla yetindim. Üstün körü hemen yan tarafında oturan Mahir'e bir bakış attığımda durumlar yine pek fenaydı. Aslanım öatılı kaşları ile her an Andrei'in üzerine atlayıp onu parçalarına ayıracak gibi bakıyordu yanımdaki Andrei'e.

 

Sıkıntılı bir nefes alıp elim ile yolu göstererek," Buyrun lütfen." dediğim de Andrei gülümseyerek başını salladı.

 

Haydi bakalım gazamız mübarek olsundu.

 

Andrei önde ben arkada 2 kat yukarıya çıktığımızda ikimizden de ses çıkmıyordu. Anlaşılan daha önceki gelmelerinden misafirlerin kaldığı katı biliyordu. Yönlendirmeden misafir odalarının bulunduğu kata geldiğimizde odaların bulunduğu koridora doğru adımladı.

 

Merdivenlerin hemen başındaki odanın kapısına elini attığında, "Orası benim odam, dipteki odaya geç." Üsten konuşmama aldırmadan sinir bozucu sırıtması ile yüzüme baktı.

 

"Odanı öğrenmem iyi oldu. Gece yerimi yabancılar, uyuyamazsam kapını çalarım." sözlerine karşılık gözlerimi sinirle devirip devam ettim.

 

"Çok konuşma, yat zıbar. Gece seninle aynı katta yatacak kadar delirmedim." dediğimde sesli bir şekilde güldü bu sefer.

 

"Bu kadar mı çok korkuyorsun benden?" dediğinde yüzüme ona dönüp küçümseyici bir bakış atarak alaylı şekilde bu sefer de ben güldüm.

 

"Senden değil, seni gebertip başıma iş almaktan korkuyorum pislik herif. Al odan, ne halt yiyorsan ye." diyip onu arkamda bırakıp döndüğümde,

 

"İyi geceler Esra..." diye arkamdan gelen sessiz mırıltısına olduğum yerde kala kaldım. Başımı sinirle sallayarak hızlıca arkamı dönüp yanında geldiğimde yakasından tuttum yine.

 

"Ne yapmaya çalışıyorsun lan sen? Derdin ne?" diye öfke ile yüzüne tısladığımda yine çok etkilenmemiş şekilde yüzüme baktı. Sırıtarak, "Hoşuma gidiyor bu hallerin." dediğinde gözlerimi öfke ile kapattım. Oyununa gelmeyecektim.

 

"Ne oluyor burada?" Mahir'in kükrer gibi sesini duymam ile sanki elimi ateşe değmiş gibi Andrei'in üzerinden çekip kendimi bir adım geriye attım. Bakışlarım hızla Mahir'e döndü. Onun öldürücü bakışları ise Andrei'in üzerindeydi.

 

"Hiçbir şey," dedi Andrei, alayvari bir tavırla. "Sadece eski günleri yad ediyorduk."

 

"Gerizekalı yavşak." diye mırıldandım sinirle.

 

Mahir, Andrei'nin bu alayvari tavrına daha da öfkelenmiş gibiydi. Gözlerindeki öfke alevlenirken, sesini kontrol altında tutmaya çalışarak, "Bana pek öyle gelmedi. " dedi.

 

Andrei, kendine has gülümsemesiyle, "Göründüğünden daha derin anlamlar çıkarmak senin huyun, Pars" diye karşılık verdi.

 

Bu sözlerin ardından ortam daha da gerildi. Mahir'in kendini sıktığı her an üzerine atlayacak gibi olan halimden anlaşılıyordu. Bir kaç adım daha atarak Andrei'nin karşısında durdu. "Seninle daha sonra konuşacağız. " dedi, dişlerinin arasından.

 

Sonra bana döndü. Bakışları yumuşasa da hala sertti. "Sen Benan'ın yanına geç." dediğinde başımı sallamakla yetindim. Andrei'in yüzüne bakmadan merdivenlere doğru yürüdüm. Merdivenlerden 5, 6 basamak aşağı indiğimde Andrei'in sözleri ile duraksadım. Arkamı döndüğümde görüş açılarında değildim ama konuşmalarını duyabiliyordum.

 

Alaycı bir şekilde, "Bu, korumaların koruması olma merakı sen de hep var mıydı yoksa Elana'ya özgü bir şey mi? " diye sorduğunda Mahir'den ses çıkmazken o devam etti. "Senin gibi nişanlısı olan bir adam için bence sakıncalı bir durum, Benan durumu çok yanlış..." Andrei'in sözleri bitmeden tak diye bir ses ve ardından Andrei'in acılı bir inilti sesi geldi.

 

Merdivenlerden usulca bir kaç basamak yukarı çıktığımda görüş açıma girdiler ikisi de . Mahir duvara yasladığı Andrei'in yakasını yapışmış şekilde yüzüne eğildi.

 

"Sana mı soracam lan! Benim evimin içinde, benim yakınımda olan hiç bir kadına yavşamayacaksın. "

 

Mahir'in öfkeli sesi yankılanırken, Andrei'in yüzündeki sinsi gülümseme kaybolmadı. Mahir, Andrei'in yüzüne biraz daha yaklaştı, gözleri ateş saçıyordu. "Bu son uyarım," dedi Mahir, sesi tehditkâr bir tonda. "Bir daha yakınımdaki insanlara dokunursan, sonuçlarına katlanırsın."

 

Mahir, Andrei'i sertçe bıraktığında, Andrei sendeleyerek duvara yaslandı. Mahir hızla merdivenlere doğru gelirken bir kat aşağıya inip kuytu kısımda onu beklemeye koyuldum.

 

Mahir merdivenlerden hızla inerken adım sesleri ile kendimi olduğum yerden görüş açısına çıkararak bekleme koyuldum.

 

Gözlerindeki ateş ve yüzündeki öfke yerli yerinde dururken kesişen gözlerimiz ile bakışlarında ki sertlik de bir nebze yumuşamıştı. Mahir yanıma geldiğinde, derin bir nefes alıp arkasına bir bakış atıp tekrar bana döndü.

 

Yüzümün her bir karışına acele etmeden, yavaş yavaş bakışları gezinirken elinin tersi ile yüzümü okşadı.

 

"İyi misin güzelim?" Şefkati, fısıltılı sesine rağmen içimi yumuşacık edebiliyordu. Bir şey demeden gülen gözlerle yüzüne bakarken göz kapaklarımı kapatıp açtım onaylamak için onu.

 

Mahir, gözlerini gözlerime kilitlerken ben de hipnoz olmuş gibi bu kilitten bir saniye kopamıyordum. Yüzüme dokunan bakışları, adeta ruhuma işliyordu. Şu bir kaç saatte bile deli gibi özlemiştim onu. Belki de ölecek olmamı düşünmek beni bu hale sokmuştu. Şuan telmsğteğim sevdiğim adamın kollarında olmak, huzurunu dibine kadar he bir zerremde hissetmekti.

 

Avucunun içini yüzüme yasladığında hafifçe sürttüm avucuna yüzümü. Yüzümdeki gülümseme büyürken içimi huzurla dolduran bir sıcaklık yayılmaya başlamıştı çoktan.

 

Mahir’in derin ve anlam dolu bakışlarında kaybolmuşken, içinde bulunduğumuz durumun stresi ile anın verdiği rehavetten çıktım hızla.

 

"Ne oldu, halledebildiniz mi?" fısıltılı çıkan sesime cevap vermeden önce arkasına doğru hızlı bir bakış atıp aynı sessizlikte cevap verirken başını salladı.

 

"Hallettik. Gerekli yerler bilgilendirildi. Paket tamam. Ayrıntıları sonra konuşuruz." dedi.

 

Rahatlamış bir nefes bırakırken,

"Gitmem lazım." diye fısıldadığımda o da aynı benim gibi derin bir nefes alıp verdi yüzüme doğru ama bir şey demedi.

 

Yanağımdaki elini çektiğinde gidecek zannerken kollarının arasına alarak sıkıca sarıldı. Saçlarımın üzerine yine o iyileştirici öpücüklerini bıraktı. Şifaydı bana.

 

Dudaklarını saçlarımdan kulağıma doğru sürterek getirdiğinde tüm tüylerim ürpermiş gibi diken diken oldu. Kalbim bu dokunuşun vuruşlarını sertleştirwrek tepki verirken, karnımdaki kelebekler çoktan uçuşa geçmişti bile.

 

"Aşağıya bir uğra. Sonrasında bekliyorum seni." diye fısıldadıktan sonra geri çekildi. Gözlerine bakarken başımı usulca salladım.

 

"Çok bekletme. " dedi yeniden çapkın bir gülüş ile. Mahir'in bu muzip hali bana da geçmişti.Dudaklarımı dişleyerek gülümsememi bastırmaya çalıştım.

 

İçimdeki gerilim biraz olsun azalırken, onun bu muzip haline uyarak, "Bekletmem" diye fısıldadım cilve ile bezelenmiş bakışlarım ile tam gözlerine bakarken.

 

Dedim demesine ama ikimiz de olduğumuz yerden kımıldamadan birbirimize bakıyorduk. İkimizin de gitmeye çok niyeti yoktu. Dudaklarımı öne doğru büzerken üzgün gözlerle baktım yüzüne.

 

"Gitmem lazım ama." gözleri dudaklarıma kayarken, "Git." dedi ama gitme der gibiydi.

 

Derin bir nefes alıp vererek Mahir'in etki alanından çıkma çabamın işe yarayacağını umdum. Ama çok da işe yaradığı söylenemezdi. Bu kadar adrenalinin üzerine birilerine yakalanmak şuan en son isteyeceğim bir şeydi. Ama çok tatlı bakıyordu sevdiğim. Ve bu kadar olay üzerine bana, ruhuma deva olacak şifam tam karşımdaydı. Ondan dı kopamayışım belki de.

 

Ağlar gibi bıraktığım nefesim onun yüzündeki gülümsemesini de büyüttü.

 

Çıktı yine iki gamze meydane. İkisi de birbirinden şahane... Eğilip alnıma bir öpücük kondururkenç arkamıza bir bakış atarak,

 

"Ama gerçekten gitmem lazım yaa!" diye fısıldadım kararlı çıkmış olmasını umduğum bir sesle. Aslanım insafa gelip acımış olacak ki geri çekildi bu sefer.

 

"Hadi güzelim hadi. Git bak aşağıya da gel hemen yanıma.." sesindeki isteksiz ve huysuz tınıya gülümseyerek cevap vermeden arkamı döndüm.

 

Hızlı bir şekilde merdivenlerden inerek salona girdiğimde beni karşılayan boş salonun her bir köşesinde bakışlarım gezinirken elim cebimdeki telefonuma gitti. Arama ekranından Benan ismini tuşlamam ile beklemeye koyulsam da karşı taraftan bir cevap alamadığımda yeniden başlattım aramayı.

 

"Nerde bu kadın yaa!" diye sinirle fısıldarken ikinci aramama da cevap alamadım. Telefonu cebime koyarak önce mutfağa baktım sonra da hemen 3. kata, odasına doğru çıkmaya başladım. Odasının önüne geldiğimde kapıyı çaldım.

 

Bir cevap alamadığım da kapıyı açıp odaya girmemle boş odayla karşılaşmam bir oldu. Derince oflayıp cebimdeki telefonu çıkardım. Tekrar Benan'ı aradığımda hemen yatağın üzerinde yanıp sönen telefon ile gözlerimi öfke ile kapattım.

 

Buralarda bir yerlerdeydi ama nerelerdeydi kim bilir? Aklıma gelen ile odadan hızla çıkıp Yücel'in kaldığı odaya geçtim bu sefer. Böyle bir akşamdan sonra gideceği yer orası olabilirdi.

 

Aynı katta bir diğer cephede olan Yücel'in odasının kapısınu çaldığımda da yine cevap alamayınca odaya girdim. Burası da boştu.

 

"Nerdesin ya?" diye kendi kendime söylenirken şuan dışarıda olan Yusuf'u aradım.

 

"Efendim?"

 

"İvan, bahçede misin?"

 

"Aynen burdayım. Bir şey mi oldu?"

 

"Benan hanım yok evde. Çıktı mı, gördün mü?"

 

"Yoo! Eve giren çıkan olmadı iyi bak bakalım." dediğinde,

 

"Tamam."diyerek kapattım. O an aklıma gelen gözlerim kocaman açılırken,

 

"Ha siktirin yaa! "

 

Elimdeki telefondan Pars görünümlü Mahir'in isminin üzerine basarak aramayı başlattım. Çalan telefon 2. çalışta meşgule düşerken gözlerim sinirle seğirdi. Bir yandan da gülüyordum. Hızlı bir şekilde Yücel'in odasından çıkarken Mahir'in odasının kapısına geldim.

 

Kesin buradaydı. Kaybettiği aşığının acısını benim sevgilimin kollarında dindirmekti niyeti. Öfkeden kanım damarlarımı hızlıca döverken nabzım kulaklarımda atıyordu sanki.

 

Kulağımı kapıya doğru yanaştırdığımda içeriden gelen Benan'ın sesi ile gözlerim öfke ile kapandı. Net duyamıyordum neler konuştuğunu ama Benan'ın ağlamasını duyabiliyordum. Kapıdan geri çekilirken ne yapacağımı bilmez şekilde koridorda ileri geri volta atmaya başladım.

 

Katiyen Benan'ı burada, Mahir ile yapayalnız bırakamazdım. Bir şeyler düşünmem lazımdı. Ama ne? Ama ne?

 

Düşün Esra düşün...

 

Kafamdaki düşünceleri sıralayıp mantıklı bir bahane bulamıyordum. En iyisi saf ayağına yatmaktı. Sonuçta bütün olanlara şahit olup yanında olan bir tek ben vardım.

 

Sırrına ortaktım.

 

Kapıyı tıklatıp cevap beklemeden içeriye daldığımda beklediğimin aksine bir manzara beni karşılaşmıştı. Benan hemen tekli bir koltuğa oturmuş ağlarken Mahir pencerenin önünde dışarıyı izliyordu.

 

İçeri girmem ile bakışları bana döndüğünde özür diler bir ifade ile Benan'a diktim gözlerimi.

 

"Efendim her yerde sizi aradım. İyi misiniz?" dediğimde üzgün gözlerle bana bakarken,

 

"Elena, Yücel'den haber alamıyoruz. Bir şeyler olmuş belli ki. Ya kaçırıldı ya da... " cümlesine devam edemeden yüzüne kapattığı elleri ile hıçkırarak ağlamaya devam ettiğinde gözlerim Mahir'e kaydı.

 

Sinirle başını sağa sola tehlikeli bir şekilde çevirirken sert sesi ile,

 

"Tamam artık ağlama Benan. Kazık kadar adam. Yine nerelerde hovardalık peşimdedir. Yarın da haber alamazsak bir baktırırım." dediğinde Benan ellerini yüzünden bir hışımla çekerken sert gözlerle Mahir'e bakıyordu.

 

"Yaa neden anlamıyorsun? Bir şeyler olmuş belli ki?" dedi aynı Mahir gibi üst perdeden.

 

"Ben de sana diyorum ki yarın olsun bakarız." Mahir'in umursamaz ve tahammülsüz haline sinirlenerek ayağa kalktığında bir şey demeden kapıya doğru hiddetli bir şekilde yürümeye başladı Benan.

 

Yücel'in nerede olduğunu bilmiyor gibi yaparak aslında bu işten kendini sıyırmaya çalışıyordu belli ki. Çok iyi biliyordu ki Yücel'in oradan kurtuluşu imkansızdı. Tabi bu onun bildiğiydi. Ortaklarına böyle bir oyun kurması da şuan en mantıklı hamleydi. Elbette onun elini ortaklarına karşı güçlendirecek en önemli kişi de Pars'tı.

 

Birlikte Mahir'in odasından çıkarken o önde ben arkada kendi yatak odasına doğru ilerlediğimizde ikimizden de ses çıkmıyordu. Ara ara ağladığından burnunu çekişleri ve adım seslerimiz ortalıkta hakim olan sessizliği bozuyordu.

 

Yatak odasına girdiğimizde kendini camın önündeki mini oturma grubunun koltuğuna atarken yüzünü sertçe sıvazladı. Hemen önündeki viski şişesini tepesine diker dikmez yüzünü buruştursa da bu ona engel olmadı. Tekrar tekrar kafasına diktiği şişe ile yavaş yavaş sarhoş olduğu kayan gözlerinden belliydi. Bir kaç dakikadan uzun bir süre ikimizden de ses çıkmazken sessizliğimizi bozan Benan oldu.

 

"Gitti Yücel, Elena. Gitti..." sayıklar gibi çıkan sesi, dolanan diliyle tam kıvama gelmişti. Öylece yüzüne baktım. Hali hazırdaki göz yaşları yeniden yanaklarını ıslatmaya başlarken tekrar konuşmaya başladı. Sarhoşluğundam ötürü tekleyen kelimeler bir de hıçkırakları ile hepten zorla çıkar olmuştu dudaklarından.

 

"Ben... Ben onsuz... Hiç... kalmadım. Biz daha bu kadarcıkdık..." Eli ile yerden bir metre yüksekliği gösterdi.

 

"Sokaklarda... Birbirimize yuva olduk. O benim... Her şeyim oldu. Anam... Babam... Abim... Sevgilim..." Ağlamasının arasında gülümserken devam etti. " Kendi babam yaa.... Kendi babam... Beni sokağa atmışken o aç kalır... kendi yemez bana yedirdi." Burnunu çekerek eli ile yüzünü yine sertçe sildi ve devam etti.

 

"Kendi babam beni bu cehenneme hapsetmişken... O beni bırakmadı... Benimle bile bile girdi... Bu cehenneme..." Elindeki içkiyi tekrar tepesine dikerken benim ona engel olmak gibi bir düşüncem yoktu. Hatta işime de gelirdi içip sızması.

 

"Benim babam olacak adam... Bir gün şefkat göstermezken... O beni hep sevdi.... Ama ben ne yaptım... Tam bir pislik gibi... Unuttum yaptıklarını..." Ellerini iki yana açarak etrafı gösterdi.

 

"Bak yok! Gitti... Beni gerçekten seven... Beni seven adam... Gitti... Benim için... Beni o adamın elinden kurtarmak için... Onun için yaptı... Babam denilen o pislikten... Kurtarmak için... O pislik... kim bilir ona nasıl işkenceler yapacak?" Benan'ın sözleri ile kaşlarım çatılırken konuşmaları iyice dikkat çekici bir hal almaya başlamıştı.

 

Babam olacak o pislik derken Macit ölmemiş miydi? Kafam karışık şekilde ona bakarken devam etmesi için sabırsızlanıyordum ama Benan bu isteğime inat susmuş elindeki şişeyi sallayarak içerisindeki sıvıya odaklanmış ağlayarak onu izliyordu. Benan'dan ses çıkmazken daha fazla dayanamadım usul adımlar ile yanına gittiğimde şişedeki bakışlarını kaldırıp yüzüme baktı.

 

"Benan hanım! Çok içtiniz. Bence yeter artık. Ölmüş babanızı bile yaşıyor zannetmeye başladınız." dedim bir abla edasıyla paylayarak elindeki şişeyi almaya çalıştım.

 

"Benim babam ölmedi! O ölmez... Can alır... Can yakar... Ama can vermez. O bir şeytan..."

 

Peltek peltek konuşsa da hala anlamlı cümleler kuruyordu. Kolundan tuttuğumda direnmeden ayağa kalktı. Sorumun cevabını hala tam almış değildim. Yatağa doğru usul yavaş yürütürken,

 

"Ama sizin babanız Macit bey ,vefat etti efendim." diye mırıldanırken yatağa yatırdım onu. Hiç itiraz etmeden bıraktı kendini. Kendinde değil gibi başını sağa sola çevirirken ağır ağır pür dikkat yüzüne bakıyordum. Belki bir şeyler söyler diye. Bir kaç saniye inleme dışında ses çıkmazken üzerine doğru eğilerek,

 

"Benan hanım, babanız Macit bey yaşıyor mu?" diye tekrar sordum. Sesimi duyması ile gözleri hafif aralandığında gülmeye başladı.

 

"Babam... Macit... Değil ki!" dedi. Ağzını yaya yaya konuşsa da anlamıştım ne dediğini.

 

Babam Macit değil demişti. Kaşlarım şaşkınlıkla havalanırken beni daha büyük bir şoka sokacak cevabı bomba gibi bıraktı ortaya.

 

"Benim babam... Kudret... Kudret denilen o pislik."

 

 

ORTALIK KARIŞACAK VAZİYET ALIN 🤓

 

İnşallah beğendiğiniz bir bölüm olur 🤗

 

BEĞENİ VE YORUMLARINIZI UNUTMAYINIZ EFENİM😚

 

ÖPÜYOREEE😚

 

 

 

Loading...
0%