Yeni Üyelik
40.
Bölüm

39. Bölüm

@mislanet

Merhabalar çiçeklerim, bebeklerim 🤗

Ay sonunda gelebildim kızlaaar🤓

Ekşını bol, Mahirli Esralı güzel bir bölüm ile geldik 🤗

Siz de bizi beğenin yorumlayın.

Bölümümüzü yeni bölüm için sürekli beni aşka getiren ceren kardeşime armağan ediyorum ☺️

Keyifli okumalar efenim🫠

🌸🌸🌸🌸🌸

 

"Her şey hazır mı?" Benan'ın sorusuna karşılık başımı hafifçe sallarken,

"Hazır efendim. Gece yarısı vereceğiniz adreslere gizli bir şekilde gireceğiz." dediğimde sıkıntılı bir şekilde ofladı.

"Hala doğru bir şey mi yapıyoruz onu düşünüyorum?" Üzgünce gözlerini kucağındaki ellerine indirdi ve devam etti.

"Patron bunu duyacak olursa işler çok kötü yerlere gidebilir. Yücel'i sonsuza dek saklayamayız ki! " dedi

"Benan hanım." İsmini söylemem ile bakışlarını yeniden gözlerime çıkardığında devam ettim.

"Vereceğiniz adresler mümkün mertebe sessiz bir şekilde gireceğiz. Ha olurdu farkedildik siz bana güvenin bu ihale size kalmayacak. Hem Patronun durumu da..." dediğimde gözlerini saran bulutlardan Kudret için ne kadar çok üzüldüğü atan beyan ortadaydı.

 

O her şeye rağmen Kudret'e bir şey olmasını istemiyordu. Bir kaç saniye gözlerinin içine bakarak susarken konuşmamı bekler gibi bakmasına karşılık devam ettim.

 

"Patronun durumu malum.Bence Yücel beyi almak için bulunmaz bir fırsat. Bir süre yalnızca sizin bildiğiniz bir yerde gizlenir sonrasında da yurt dışına çıkabilir ya da çok başka bir planı devreye sokabiliriz." dediğimde Benan tek kaşı havada devam etmemi bekler gibi başını sağa doğru eğerek bakmaya devam etti.

Şuan aklıma gelen b planı ile hem Benan'ı ikna etmek hem de vereceği adreslere girmek istiyordum.

"Bu gece vereceğiniz adreslere eş zamanlı baskınlar düzenleyip, Kudret beye de bu baskınları Türk istihbaratının yaptığı haberini bir şekilde uçurursak ibreler sizi değil çok başka yerleri gösterecektir."

Cümlemin bitimine yakın yüzündeki endişe yavaş yavaş yerini rahatlamış bir ifadeye bırakırken bakışları yerde geziniyordu. Söylediklerim kafasına yatsa da kendince olurunun iç hesabını yapıyordu.

 

Bir şey söylemeden ayağa kalkıp cama doğru ilerledi. Camdan dışarıyı izlerken hala sessizdi ama yüzünde gördüğüm o ifade bir nebze içimi rahatlatmıştı. Benan o adresleri bana verecekti.

Çok geçmeden arkasını döndüğünde hemen solunda kalan masaya doğru ilerledi. Masanın üzerinde bulunan ajandayı açarak bir şeyler karalamaya başladı.

Yazma işi bitmiş olacak ki kağıdı bir çırpıda kopararak olduğum yere doğru ağır adımlar ile ilerlemeye başladı. Elindeki kağıdı uzatırken,

"Eğer İstanbul'da ise mutlaka bu adreslerden birinde saklıyordur."

Sıkıntılı bir nefes vererek devam etti. "Dua edelim de bunlardan birinde olsun. Yoksa..." diyerek sustu devam etmedi. Elimdeki kağıda üstün körü bir bakış atarak,

"Bu gece Yücel beyi size getireceğim Benan hanım, söz veriyorum." dedim kendimden emin bir ses ile.

Sözlerim üzerine gözlerime diktiği gözleri ile bir kaç saniye baktı derin derin.

"Bunu yap Elena. Lütfen onu bana getir."

Sözlerinde hissettiğim güven bana rahatlamanın aksine içimde bir yerlerde rahatsız hissettiriyordu. Karşımdaki insanların ne denli acımasız, şeref yoksunu birileri olduklarını bilsem de en nihayetinde onları bir yalana inandırmış bana güvenmelerini sağlamıştım.

İçimde hissettiğim bu rahatsız duygudan kurtulmak adına derin bir nefes alarak,

"Ben çıkıyorum efendim. Akşam bu adreslere yapacağımız baskınlarda aradığımızı bulacağımızı umut ediyorum." dediğimde başını salladı.

"Dikkatli olun." dediğinde ben de başımı salladım onun gibi ve arkamı dönerek odadan çıktım. Kapıyı kapattığımda derin bir nefes alarak gözlerimi bir kaç saniye kapattım.

"Sonunda." diye fısıldayarak cebimden telefonumu çıkardım. Yusuf ve Salim'e hazır olmaları yönünde mesaj atarken hızlı adımlar ile aşağı doğru inmeye başladım.

Mahir'e hala sinirli olduğum için karşıma olur da çıkmazsa kesinlikle haber vermeyecektim. Amcamdan pek ala öğrenebilirdi ayrıntıları.

Bir kat aşağı indiğimde karşıma çıkan adamla bir an olduğum yerde kalsam da üstün körü bir bakış atıp yoluma devam edecekken büyük elleri dolandı nazikçe koluma.

Sinirli bakışlarım önce koluma sonra yüzüne çıkarken yukarıya bir bakış atıp öfke ile dişlerimin arasında fısıldadım.

"Ne yaptığını zannediyorsun sen ulu orta?" sözlerimi umursamadan kolumdan tuttuğu gibi en yakın odaya soktu beni.

Odaya girdiğimde sertçe çektim kolumu. İşaret parmağımı kaldırdım uyarır gibi.

"Ne bu senin kolumdan tuttuğun gibi odaya atma merakın?" sözlerimdeki öfke ona pek sirayet etmemişti belli ki dudakları kıvrıldı, çapkınca gülümsedi baştan aşağı süzerken beni arsızca. Üzerime doğru ağır adımlar ile gelirken,

"Daha tam olarak atmış sayılmam güzelim." sözlerini tamaladığında tam dibime gelmişti bile. Gözlerimi devirerek baktım yüzümün her karışında gezinen gözlerine.

"Ne var Mahir? İşim var çıkmam lazım." Sözlerim üzerine elini kaldırarak yüzüme dökülen bir tutan saçı aheste aheste okşar gibi parmağına dolayarak kulağımın arkasında götürdü.

Yüzüme vuran nefesi, tenime değen belli belirsiz dokunuşları yüzünden gardım düşü düşecekti. Gözlerimi kapattım bir kaç saniye bu hipnoz alanından çıkmak için. Bu sefer öyle kolay olmayacaktı.

Sinirli bir nefes bırakıp geri çekilmem ile Mahir'in eli hava kaldı. Dumura uğramış bakışları ile bir kaç saniye yüzüme bakarken sıkıntılı bir nefes bıraktı.

"Güzelim... Bak ben bu şeye... Yani aramızdaki olanlara hala inanamıyorken... Bu gün ki yaşadıklarım.... Kontrol edemedim kendimi..." Çaresiz ve üzgün hali ile kalbimde yine olduk olmadık sızılar peydah oldu. Gardım düştü düşecekti. Yüzümü avuçlarının arasına alarak yüz yüze gelmemizi sağladı. Üzgün üzgün gözlerine bakarken devam etti konuşmasına.

"Yalvarırım şöyle bakma bana." dediğinde dudaklarımı büzüp omuzlarımı kaldırıp indirdim yalandan bir küskünlükle. Anladı gardımın düştüğünü tabi dudakları iki yana süratle kıvrıldı ve aynı hızlı da kollarının arasına aldı beni. Kolları ile sıkıca sararken beni, başımın üstüne bir kaç öpücük bırakıp konuşmasına devam etti.

"Al canımı ama şöyle buz gibi bakma bana. " dedi sayıklar gibi fısıltı ile devam etti saçlarımın arasına öpücükler bırakmaya. Sesim çıkmayınca kendini hafif geri çekerek tekrar yüzyüze geldiğimizde üzgün gözlerle yüzüme bakarken ben ise hala küskün bakıyordum.

"Herkesin içinde azarladın beni." sözlerim ile gözlerini kapattı bir kaç saniye utanmış gibi. Eğilip yanağıma hafif bir öpücük bırakıp burnunu burnuma sürttükten sonra alnını alnıma dayadı. Bir kaç saniye ikimiz de konuşmadık. Benim sessizliğim kırgınlıktan, onunki ise mahcubiyettendi.

" Affet... Affet beni gülüm." diye fısıldadı.

"Kendimi kaybettim." diye devam ederken birleşmiş alınlarımızı ayırarak tekrar yüzüme baktı. Avuçlarının arasında olan yüzümü belli belirsiz okşarken devam etti konuşmasına.

"Ben... Ben yoksa ölürüm de senin o gül yüzünü soldurmam." Üzgün üzgün gözlerime bakarken. İçimde bir yerler ezilir gibi oldu yine. Bilmiyordu ki onun solan yüzü de benim içimde ne depremler yaratıyordu.

Andrei'in onu nasıl kışkırkıttığına az da olsa şahit olsam da daha fazlasını söylediğine de adım gibi emindim. Sabahki adam benim Mahir'imden fersah fersah uzaktı.

Sıkıntı ile nefes vererek geri çekildim. Elleri yine havada kalmıştı. Gözlerine yerleşen hüzün daha da bir yoğunlaşırken çatılı kaşlarım ile dik bakışlarımı diktim gözlerine.

"Bir daha..." parmağımı salladım tehditvar bir şekilde. "Bir daha o sesin bana öyle milletin içinde hiç suçum yokken yükselsin bak bakalım o soldurduğun yüzümü sana gösteriyor muyum?" Sözlerim ile gözlerindeki hüzün dağılırken dudakları yine süratle kıvrıldı.

"Bu affettin demek mi?" dedi sırıtırken.

"Ne anladıysan o." Elimi kaldırıp tehdit eder gibi salladım yüzüne doğru. "Ama sanma o yelkenlerim hemen suya inecek." diye devam ederken trip atar gibi başımı yana çevirdim. Alnımda hissettiğim dudakları ile yelkenlerim çoktan suya inmişti ama bunun onun bilmesine gerek yoktu.

"Buna da şükür."diye fısıldadı saçlarıma doğru. Kendimi onun çekim alanından çıkarıp geriye doğru çektim. Sıkıntılı bir şekilde deşen bri nefes alıp verirken,

" Çıkmam lazım." dediğimde başını salladı usul usul.

"Tamam güzelim. Arabada tabancalar var onları kullanırsınız." dediğinde başımı tamam anlamında sallayarak cebimdeki adreslerin yazılı olduğu kağıdı çıkarıp ona uzattım.

"Bunlar adresler. Sen merkeze geçersin bilgileri." dedim. Elimdeki kağıdı alıp üstün körü bir şekilde baktıktan sonra tekrar bakışlarını gözlerime çıkardı.

"Tamam güzelim. O iş ben de. Bugünden itibaren bu adresleri gizliden izleyeceğiz." Sıkıntılı bir şekilde derin bir nefes alırken omuzlarımdan tutarak usul usul okşadı.

 

"Dikkatli ol yavrum." dediğinde gözlerimi deviriken alaylı bir gülüş kaçtı dudaklarımdan.

"Sadece kurmaca bir adam kaçırma operasyonu Mahir abartma. Daha gerçeğini yaşadım emin olabilirsin." dediğimde başımı yine sertçe göğsüne çekip hızlı hızlı saçlarımı sıvalamaya başlarken anlım yaptığı bu eyleme şaşkın bir nida çıktı ağzımdan.

"Ayy! Napıyosun yaa?" başımı kaldırmaya çalışsam da sert tutuşu yüzünden bu çok mümkün değildi.

"Ya biz bu işten sonra senin şu trafiğe geçme mevzunu bir konuşalım yavrum. Ben ikimizin yerine her türlü atraksiyon işlerine katılırım." Dediğinde gülmeme engel olamadım. Başımı ellerinin arasından kurtardığımda dağılan saçlarımı düzeltirken payalamayı da ihmal etmedim.

"Şu hale bak! Kusura bakma da gülü seven dikenine katlanır. Sen benim ne iş yaptığımı bile bile aşık olmadın mı bana? Şimdi ne bu şikayetlenmeler? Oldu olacak istifa edeyim evde çocuklarımızı büyüteyim." Sözlerim üzerine gözlerinden geçen ışıltılar ile sözlerimin vermek istediği mesajı anladığına pek emin olamadım. Daha yeni kıskacından kurtarmışken bedenimi elleri ile yanaklarımı tuttu iki yandan okşayan dokunuşuyla.

Çıkmıştı yine benim çukurlar meydana. Yüzündeki güzel gülümsemesi ile baktı yine gözlerimin ta içine.

" Senin o çocuklarımız diyen ağzını yerim." Onun bu mutlu hali bana da sirayet etmişti ki az önce inmeyen yelkenlerim alabora olmuştu çoktan. Gülerek yüzüne bakarken

"Hadi bırak beni oyalandım iyice. Önce şu önümüzdekini yiyelim onlar sonraki işler." sözlerim ile gülüşü büyüdü. Erkeksi bir kıkırdama bırakırken yüzüme doğru eğilip alnımdan öptü ama geri çekilmedi."Gideceğiniz adresi çocuklara bildirdim." diye mırıldandığında kendimi az geri çekerken başımı salladım anladım anlamında.

Tam geriye doğru çekilip kapıya doğru ilereyecektim ki kolumdan tutup kendine çevirdiği gibi dudaklarıma okkalı bir öpücük bıraktı. Bir anda ne olduğunu anlayamadan dudaklarımda hissettiğim bu sert dokunuş afallatırken öylece bakakaldım gözlerine. Boynuma tırmanan eli ile geçtiği yerleri alev alev yakarken kesik bir nefesler bıraktım yüzüne. Yüzüme doğru eğilirken elinin tersi ile yüzümü okşadı usulca.

"Dikkatli yavrum tamam mı?" diye sessizce mırıldandı. Sesindeki tını tüm tüylerimi diken diken ederken kaşlarımı kaldırarak gözlerimi kapattım ve başını hızlı hızlı salladım.

"Tamam." dediğimde dudakları kıvrıldı sağa doğru. Yine o efsunlu ses tonu ile fısıldadı.

"Tamam ne?" dediğinde kaşlarım çatılırken anlamaz bakışlar ile yüzüne baktım. Gülüşü biraz daha büyüdü.

"Boş boş tamam olmaz. Sevgilim olur, aşkım olur, aslanım olur." Kaşlarım havalandı içinde bulunduğum o toz bulutu dağılırken elimle yalandan omzuna vurarak aramızdaki mesafeyi açtım. Bu sefer izin vermeyecektim beni etkilemesine.

Bu izin vermemiş halin mi acaba?

 

"Sen çok beklersin onları. Az yüz verdim diye zannetme affettim seni." Gülen yüzü düştü sıkıntı ile bakışlarını gözlerimden çekerken arkamı dönüp etki alanından çıktım bir şey söylemeden. Hızlı adımlar ile kapıya vardığımda arkamı dönme istediğime engel olamadım. Elim kapı kulpuna arkamı döndüğümde delici ama üzgün gözlerle ile yüzüme bakıyordu.

"5, 10 dakikaya çıkarız. Sen adresleri bildirirsin." dediğimde başını salladı. Arkamı döndüğümde endişeli ve hüzünlü sesi gel ardımdan.

"Dikkatli ol." dedi yeniden içimde bir yerleri ezen o şefkatine hüzün karışmış sesi ile.

 

Yalnızca başımı sallayarak odadan dışarıya çıktım. Etrafa bir bakış atıp hızlı adımlar ile dışarıya çıkarken cebimden çıkardığım telefon ile Yusuf'u aradım. İlk çalışta açılan telefon ile Yusuf'un sesi doldu kulaklarıma.

"Nerdesin? Yoksa alamadın mı adresleri?" dedi sıkıntılı bir sesle. Etrafa bir bakış atıp rusça,

"İşlem tamam. Geliyorum. Siz hazır mısınız?" dedim.

"Her şey hazır seni bekliyoruz." dediğinde görmese de başımı salladım.

"Geliyorum."diyerek telefonu kapattım.

Bir kaç dakika sürmeden kapının önünde beni bekleyen Yusuf ve Salim'in yanında Serdar ve Mehmet de vardı. Yanlarına giderken etrafa bir bakış atıp sessizce,

" Hayırdır siz de mi geliyorsunuz?" dediğimde gözlerini ilk kaçıran Mehmet oldu.

"Patron öyle emretti. Haberiniz vardır diye düşünmüştük." dedi sıkkın bir sesle. Gözlerimi bir kaç saniye kapattım. O patron hala ortakla çalışmak ne demek öğrenememişti. Ama ben çok güzel öğretecektim.

"O patronuna söyle, onun emirleri bana sökmez. Ne o benim patronum ne de ben onun emir eriyim." Sıkılı dişlerimin arasında çıkan sert sözlerim ile Serdar sıkıntılı bir nefes verip yanındaki Mehmet'e bir bakış attı.

"Siz söyleseniz?" diye mırın mırın bir sesle konuşmasına sinirle gözlerimi devirdim.

"Şu iş bitsin ne söyleyeceğimi biliyorum ben ona. Şimdi çekilin önümüzden. Bu iş biz de."

Başımla bizimkilere işaret çakıp hemen önümüzdeki arabaya bindik. Şoför koltuğuna oturan Yusuf hızla arabayı yerleşkenin çıkış kapısına doğru sürerken de yandan bir bakış attı bana.

"O neydi öyle be?" dediğinde çatılı kaşlarımla üstün körü bir bakış atıp yeniden önüme döndüm.

"Belli bir şeyler olmuş. Gözler alev ateş ediyor." diye yorumda bulundu arkadan Salim. Sinirli bir nefes bırakarak dişlerimin arasında,

"İşinize bakın beyler." Elimdeki adresi atar gibi Yusuf'a uzattım. Kucağına düşen adrese bakarken sıkıntılı ile ofladı.

"Nerden baksan 2 saat sürer yaa. Daha yakın bir yer bulamadılar mı?" diye söylenmesine bir cevap vermedim. Zira yeteri kadarıyla öfke doluydum. Öfkemi doğru yere kanalize etmem için başkası ile mümkün mertebe az muhatap olmalıydım. Ayar çekmem gereken şeyler vardı.

Cebimden çıkardığım telefondan Karaca'nın ismini bulup arama tuşuna bastım.

"Alo Karaca, biz çıktık yaklaşık 2 saate orada oluruz. Her şey hazır mı?"

"Bir dakika bekle Esra." Telefon mikrofonundan uzaktan gelen sesler ile birisiyle konuştuğu anlamıştım ama ses tanıdık değildi.

"Tamam her şey hazır. Size verilen silahları kullanın ve kesinlikle Yücel nereden alındığını bilmemeli. " dedi.

"Tamam anladık." dedim sıkkın bir şekilde. Bir kaç saniye sessizlikten sonra Karaca'nın adım seslerini ve ardından bir kapının açılma kapanma sesini duydum.

"Bir şey mi oldu?" dediğinde yan tarafıma bir bakış atıp cevap verdim.

"Yok bir şey olmadı. Çıktık işte yola." diye ters bir sesle cevap verdim.

"Olmuş belli. Telefondan bile düşmüş enerjini hissedebiliyorum. Aman dikkatli ol." dediğinde sinirle dişlerimi sıkıp güldüm.

"Ya nedir bu dikkatli ol, dikkatli ol deme merakınız. Osssuruktan bir operasyon yani. Kendi adamlarımızın elinden adamı alacağız. Ne olacak olabilir acaba? O kadar mı beceriksiz görünüyorum?" Hareretle ve sinirle birbiri ardınca kurduğum cümler karşısında bir kaç saniye karşıdan ses gelmezken araba da derin bir sesslik hakimdi.

"Seninki ile mi bozuştunuz?" dedi Karaca gayet sakin bir sesle. Ben kime saymıştım onca lafı az önce hiç umrunda mıydı acaba?

Gözlerimi kapattım cevap vermedim bir kaç saniye. Şuan burada çocukların yanında Mahir ile aramızdakikerin mütealasını yapmayacaktım.

"Kapatıyorum. Varınca haber veririm." dediğimde, "Ayyy! Çok merak ettim. Akşam ara kesin." dedi çoşkulu ve meraklı bir sesle.

Görmese de gözlerimi devirdim. "Bir şey daha. Benden duymuş ol. Serhat da orada olacak. Naptı etti öğrendi kendini dahil etti." dediğinde sinirli bir şekilde ofladım.

"Bir o eksikti anasını satayım. Hadi kapatıyorum." diyerek cevabını beklemeden telefonu yüzüne kapattım.

"Ne diyo?" dedi Yusuf gözleri yolda şekilde.

"Önemli bir şey değil. Haber bekliyor varınca." diyerek tatsız bir sesle kestirip attım. Bakışlarını üzerimden hissetsem de dönüp bakmadım. İçimdeki siniri boşaltamamış sağa sola, dağa taşa, uçan kuşa sarma modum devredeydi.

Mahir bey sağolsun.

En sevmediğim insan tipine sahip bir şahsiyet olabilirdi kendisi. Her şeye hakim olmaya çalışan ve kendinden başka kimseye güvenmeyen. Öylesine olacak bir operasyonda bile bana güvenmeyip peşime kendi adamlarını takmasının başka açıklaması olamazdı.

Bir de Serhat gereksizi çıkmıştı başıma.

"Sen bir şeye mi kızdın?" Salim'in sesi daldığım düşünce dehlizinden çıktım.

"Yok bir şeye kızdığım falan." dedim sakin tutmaya çalıştığım bir sesle.

"Enişte bey kızdırmıştır." dedi yandan Yusuf gevrek gevrek gülerken. Başımı yana çevirip yüzümü onun gibi yaparken,

"Hııı çok komik." dediğimde daha sesli güldü.

"Allah yardım etsin ona da. Ağzına sıçmadan bırakmazsın." dedi. Cevap vermeden kollarımı göğsümde bağladım. Yolda bir kaç kez laf atsalar da kısa cevaplar vererek aralarındaki muhabbete çok dahil olmamıştım.

Yolculuk esnasında Mahir bir kaç kez aramış defalarca da mesaj atmıştı. Hiç birine dönmeyince yanımdaki Yusuf'u aramasına da ayrı kıl olmuştum. Trip atıp kendi halime kalmama bile müsadesi yoktu. İlla her şeyden haberi olmalı, olaya tam anlamıyla hakim olmalıydı.

Yusuf'un dediği gibi 2 saate yakın süren yolculuğumuz varış noktasına geldiğimiz de yüksekçe bir duvar ve bir kapı karşılaşmıştı bizi. Arabadan aşağıya inip bizim için hazırlanan ekipmanları almak için bagaj arkasına geçtik. Çocuklar ekipmanları çıkarırken ben de Karaca'ya geldiğimizi bildirip 10 dakika içerisinde içeriye gireceğimi söyledim.

"Alın maskelerinizi." Salim elinde kar maskesine benzeyen maskeleri uzattı.

"Bunlar da silahlar." Yusuf'un elindeki silahları da alıp belimize yerleştirdik.

"İçeri girdiğimizde tek kelime konuşmak yok beyler. Yücel onu çok gizli bir şekilde aldığımızı zannetmeli." dediğimde maskesini incelemekle meşgul olan Salim kafa salladı.

Çalan telefonumu cebimden çıkardığımda arayanın Mahir olduğunu çocuklar da görmüştü.

"Aç artık şunu hain kadın. Adam meraktan öldü." Yusuf'un boş konuşmasına gözlerimi devirerek reddettim aramayı ve telefonu kapattım.

"Çok düşünüyorsan sen ara da söyle girdiğimizi." diyip arkamı döndüm. "Karaca'ya da mesaj at giriyoruz diye." diyerek tamamladım konuşmamı.

Gireceğim yerin kapısına geldiğimde elimle yittiğim gibi açıldı kapı. İçeriye doğru adımladığımda beklediğim gibi bir depodan ziyade 2 katlı müstakil bir evdi bizi karşılayan. Bir kaç adım ilerlemem ile evin kapısı açıldı.

Dışarıya uzun süredir yüzünü görmediğim çok da bunu dert etmediğim kişi çıkmıştı. Ağır adımlar ile yanıma doğru adımlarken karşılaşmamızdan hoşlanmadığımı belli ettiğim bir ifade ile ona bakıyordum.

Tam karşımda durduğunda yüzümün her tarafında dolanan özlem dolu bakışları karşısında daha da çattım kaşlarımı. Sarılacak gibi üzerime eğilmedi ile bir adım geri çıktım. Yaptığım şey ve yüzümdeki ifade biraz olsun dumura uğratmıştı ki onu yüzünde acı bir gülüş peydah oldu.

"Beni gördüğüne çok sevinmedin galiba?" dedi. Sesindeki acı hissedilir cinstendi. Dik bakışlar ile yüzüne bakarken lafımı çok da çekme gibi bir niyetim yoktu artık.

"Çok sevindiğim söylenemez. Buraya görev aşkı ile yanıp tutuşarak gelmediğin aşikar." dediğimde buruk bir şekilde güldü.

"Doğru. Seni görebilme fırsatını kaçıramazdım."dedi. Her zaman açık sözlü olmuştu ama bana karşı hissettiği aşk dediği şey aptal bir saplantıdan başka bir şey değildi. Zira böyle aşktan öldüğünü söyleyen bir insanın başkaları ile yatak dostluğu içerisinde olması bendeki aşk anlayışı ile çok da bağdaşmıyordu.

Sıkkın bir nefes bırakarak sabır dilenir gibi etrafa çevirdim bakışlarımı. Tekrar gözlerine diktiğimde artık aramızdaki bu kangrene dönmüş ilişkiyi kesme amacıyla ağzımı açacakken,

"Esra!"

Ben konuşmadan arkamdan duyduğumuz ses ile ikimizin de bakışları o tarafa döndüğünde yine görmeyi beklemediğim kişinin ismi bir mırıltı şeklinde döküldü dudaklarımdan.

 

"Mahir."

Ağzımdan çıkan isimle Serhat'ın bakışlarını üzerimde hissetsem de bakmadım. Hatta bir adım geri atarak aramızdaki mesafeyi daha da açtım. Öfke ile nezeli bakışları benim üzerimde değil tam karşımdaki Serhat'ın üzerindeydi.

Yanımıza gelip hiç tahmin etmediğim şekilde alnıma dudaklarını bastırınca kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. Rahatsız bir şekilde bakışlarım bizi çatılı kaşlarla izleyen Serhat'a takıldığında az kendimi geri çektim.

Yaptığım şeye Mahir'in bozulduğunu anlasamda nispet yapar gibi Serhat'ın karşısında onunla öyle samimi olamazdım.

"Sen. Nerden çıktın?" Sözlerim ile kaşları daha da çatıldı.

"O telefonunu açsaydın söyleyecektim arkanızda olduğumu, güzelim." dedi hafif öfke barındıran sesi ile. Güzelimi söylerken fazla mı vurgulamıştı?

"Niye? Benim yapamayacağımı mı düşünüyorsun?" dediğimde rahatsız bakışları Serhat'ı buldu ama tekrar bana çevirdi.

"Öyle bir şey düşünmediğimi biliyorsun. Sonra konuşalım." dedi tekrar Serhat'a öldürücü bakışlar atarken.

Açık açık Serhat'tan rahatsız hissettiğini belli ediyordu. Bakışlarım bir anlık Serhat'ın tarafına döndüğünde o da aynı şekilde Mahir'e bakıyordu. Bu saçma üçgenin bir parçası olmak aşırı derece rahatsız etmişti beni.

Mahir belki de biliyordu Serhat'la olan geçmişte yaşadığımız şeyi. Benim Mahir'e hislerimin yanında, Serhat ile yaşadıklarımın esamesi bile okunmayacak bir şey olsa da Mahir için rahatsız edici duygular uyandırabilirdi. Sıkıntılı bir nefes alıp aralarındaki bu gergin bakışmayı böldüm.

"Siz ikiniz tanışıyor musunuz?" diye sorduğumda ikisinden de ses çıkmazken hala birbilerine bakıyorlardı. Sorum havada cevapsız kalırken sanki çok normal bir anın içinde gibi derin bir nefes alarak,

"Serhat komiser. Bizim birimden." diyerek elimle işaret ettim Serhat'ı.

"Mahir de..." Ben sözlerimi tamamlamadan, "Esra'nın nişanlısı." demesiyle gözlerim şaşkınlıkla açıldı.

Kaşlarım çatılı şekilde ona bakarken onun dik ve kendinden emin bakışları Serhat'ın üzerindeydi hala.

Serhat ise böyle bir cevap beklemiyor olacak ki az önceki sert ifadesi kırılmış; düşmüş ve afallamış şekilde bana döndü bakışları.

"N-ne... Ne nişanlısı. .." kendi kendide mırıldanır gibi konuşmasına karşılık ben cevap vermeden Mahir bana olan bakışını kesmek ister gibi aramıza girerek beni arkasına aldı.

Kaşlarım havada Mahir'in yaptığı harekete şaşırırken odağım hemen Serhat'ın arkasında bir çekirdekleri eksik şekilde bizi izleyen Yusuf ve Salim'e kaymıştı.

"Duydun... Şimdi siktir olup gidebilirsin." Mahir'in tehditvari konuşmasına karşılık Serhat cevap vermezken adım seslerinden uzaklaştığını anlamıştım.

"Sikik herif!" Tıslar gibi dişlerinin arasından sessiz bir küfür kaçtı. Olduğum yerden çıkıp karşına geçerken,

"Neydi bu şimdi?" dedim safi bir merakla.

"Ne neydi?" dedi kaşları çatılı halde bana bakıyordu. Siniri hala yerli yerindeydi. Bunun da faturasını bana keserse olacak olanlara da eşşek gibi katlanacaktı.

"Mahir soruma soruyla karşılık verme. Kendini nişanlım olarak tanıttın." dedim dişlerimin arasıda aynı onun gibi gergindim.

"Eee. Ne olacak? Bu iş bitince evlenmeyecek miyiz?" Rahatsız mı oldun?" dedi gayet rahat bir tavırla. Tekrar arkasındaki bir noktaya öldürücü bir bakış atarken devam etti. "Hem bu sikik de seninle ilgili olduk olmadık hayaller kurmaz artık." dediğinde anlamıştım Serhat ile olan yaşanılanları bildiğini.

"Yok rahatsız olmadım tabiki hazırlıklıksız yakalandım." dediğimde cevap vermedi. "Neyse hadi girelim içeriye." diyerek tam arkamı döndüğümde kolumdan tutarak yüzlerimizi karşı karşıya getirdi.

Avuçlarının içine aldığı yüzümü hafif okşarken gözlerimin ta içine dikti bakışlarını.

Fısıltı ile, "Sana güvenmemem söz konusu bile değil. Sen tanıyıp görebileceğim en cesur kadınsın." Dudakları iki yana kıvrılırken az önceki gergin halinden de bir iz kalmamış gibi gülen gözlerle baktı.

"Mermilerin önünden topluyoruz seni. Sana korkak diyen taş olur komiser hanım. "dediğimde ben de gümeme engel olamadım.

"Hım." dedim cilveli cilveli bakarken. Eğilip burnumun ucundan öpürek geri çekildi.

"Hım yaa. Hadi içeriye geçelim. Bitsin artık şu iş."

Elimi tutup evin girişine doğru kendi ile birlikte beni de götürürken başımı Yusuf'ların ve Serhat'ın olduğu tarafa çevirdiğimde ortalıkta kimselerin olmayışıyla ters ters söylendim.

"Ay ne rahat adamsın Mahir ya! Sağol milletin ağzına kırk yıl konuşacak malzemeyi de verdik." dedim ağzımın içinde sinirle.

Elini omzuma atarak açık olan kapıdan önümüzdeki eve girerken cevap vermedi ama yüzünde keyifli bir gülümseme vardı.

İçeriye girdiğimiz de salonda oturmuş Yusuf ve Salim ile ismini bilmediğim üç kişi daha vardı. Allah'tan Serhat ortalıkta yoktu.

Bizi farkeden tanımadığım adamlardan biri ayağa kalkınca diğerlerinin bakışları da bizi buldu. Ayağa kalkıp yanımıza yaklaşan esmer adam elini uzattı.

"Merhaba yenge, ben Tuna. " dediğinde gülümseyerek uzattığı eli sıktım. Diğerleri de sırasıyla kendilerini tanıttığın da hemen karşılarındaki koltuğa oturduk Mahir ile.

Yusuf'un yüzünde sanki az önce halvetten çıkmışız gibi imalı bir ifade ve gülüş vardı. Göz göze geldiğimiz de başını iki yana sallarken başımı sinirle sağa doğru eğip gözlerimi çektim gözlerinden.

Mahir ise sanki yıllardır sevgiliymişiz gibi dizlerimin üzerindeki ellerimin üzerine elini atarak elimi kucağına çekti.

Bana dönerek, "Benan'ı aradın mı güzelim? Buradan çıktığınız da nereye götüreceksiniz Yücel'i? " dediğinde kapattığım telefon aklıma geldi. Panikle elimi cebime atarken,

"Allah kahretsin. Telefonum kapalı 5 10 dakikadır." Bir yandan da telefonu açmaya çalışıyordum. Telefon açılır açılmaz hemen Benan'ı arayıp sesi hoparlöre verdim. İlk çalışta telefonu açarken,

"Naptınız Elena? Diyerek meraklı ve telaşlı sesi oda da yankılandı. Çevremdekilere bir bakış atarak telefonun mikrofonunu iyice yaklaştırdım ağzıma.

" İlk verdiğiniz adresin yakınlarında konumlandık, uygun bir zamanda gireceğiz içeri." dedim.

"Tamam, dikkatli olun."

"Benan hanım, Yücel beyi verdiğiniz adreslerden birinde bulursak nereye götüreceğiz?" dediğimde. Bir kaç saniye ses gelmedi.

"O bilir nereye götüreceğini. Sağ Salim bulun da." dedi üzgün bir sesle.

"Tamam efendim. Sizi haberdar edeceğim." dedim.

"Sizden haber bekliyorum, görüşürüz."

"Görüşürüz efendim." diyerek telefonu kapattım. Telefonu kapattığımda tüm gözler benim üzerimdeydi.

"Ee şimdi plan ne?"

"Yücel aşağıda bodrum katta. Gözünü açmadık. Bir kaç kez Kudret ile görüşmek istedi. Kudret'in elinde olduğunu zannediyor." dedi isminin Tuna olduğunu söyleyen adam.

"Güzel. Şimdi 5 10 dakika sürecek çatışma seslerinden sonra çatışma devam ederken Tuna sen Yücel'in yanına giriyorsun. Onu oradan çıkarmaya çalışırken kendinde olmaması gerekiyor." dedi Mahir.

"O iş ben de."dedi Tuna. Mahir bana dönerek," Sonrasında siz Yücel'i alacaksınız. Yolda kendine geldiğinde onu oradan çıkardığınızı söylediğiniz de size inanacaktır." dediğinde başımızı sallayarak onu onayladık.

" Benan'ın verdiği adresler ne olacak? Baskın mı düzenlenecek izlenecek mi?" Salim'in sorusuna bir kaç saniye duraksadıktan sonra cevap verdi Mahir.

" Sadece birine baskın düzenlenecek. Diğerleri şimdilik izlenime alınacak. Kudret'in durumu malum. Şimdilik herkes serbest ama bizim izlenimimiz altında olacak. Onlar da farkında sona geldiklerinin. Hepsi de izlenildiğini bilmeden son kozlarını büyük oynayacak."

Sözleri biter bitmez de ayaklandı.

"Hadi bakalım başlayalım şu osuruktan teyyare operasyonumuza." Mahir ile birlikte ayaklanan Tuna'nın sözleri hepimizi güldürmüştü.

Dışarı çıktığımız da belinden silahı çıkaran Yusuf büyük bir keyifle havaya kaldırdı silahını. "İlk atışlar benden." diyerek ardı ardına sıktı mermileri havaya doğru. Diğer adamlar da bahçenin çeşitli yerlerine doğru dağılırken rastgele havaya doğru atış yapmaya başladı.

Çıkardığım silahım ile ben de farklı bir konuma doğru ilerlerken Mahir de yanımda benimle birlikte ilerledi.

"Şu taşı görüyor musun?" diyerek epey uzağımızda bir kütüğün üzerindeki taşı gösterdim. " İlk vuran kazanır." dediğimde

"Ödül ne olacak peki?" diye gülümseyerek belindeki silahı çıkardı. Omuzlarımı kaldırıp indirdim, "Bilmem kazanan ne isterse o." dememe kalmadan Mahir tek atışta vurdu taşı. Gözlerim şaşkınlıkla açılırken sinirli bakışlar ile Mahir'e döndüm.

 

"Ayı mısın yaa? İnsan bir bekler, centilmenlik gösterir." dedim bozulduğu belli eden bir sesle. Mahir çevreye bir bakış atıp kulağıma doğru eğildi.

"Ödül diyince aklıma olmadık şeyler geldi yavrum. Kaybedemezdim." diyerek geri çekildi bir de göz kırptı. Arkasını dönmüş eve doğru ilerlerken beline silahını yerleştiriyordu ki tam başının üstü hizasında kalan ama ona uzak mesafede olan duvarda asılı süsü hedef alıp ateşlendim silahı.

Başının üstünden geçen mermi karşısında kalan süse isabet edip yere düşürürken Mahir olduğu yerde kaldı. Başını arkasına çevirip bana bakarken silahın ucunu dudaklarıma getirip üfleyip aynı onun gibi tek gözümü kırptım.

Yaptığım şeye dudakları aşağı doğru kıvrılırken başını salladı. Hızlı adımlar ile yanına geldiğimde yandan bir bakış attım

"Beni her şartta etkilemeyi başarıyorsun bebeğim." dedi çapkın bir şekilde bana bakarken.

"Alırım aklını öyle, ayağını denk al." dediğimde elini başıma atıp saçlarımı dağıttı.

"Serseri." dedi keyifle.

Elinin altından saçlarımı kurtardığımda ters bir bakış atarak düzeltmeye çalıştım dağılan saçlarımı.

"Yaaa, Of Mahir yaa!" serzenişlerimi aldırmadan koltuğunun altına sıkıştırdı kellemi. Evet resmen güreşte rakibini sıkıştıran pehlivanlar gibiydi şuan.

Başımı az serbest bırakıp kaldırarak bedenimi kollarının arasına alırken alnımı öptü. Şükür kellemi kurtarmış pehlivanlık makamından sevgililik makamına geçiş sağlamıştım.

Kendi ile beraber beni de evden içeri sokmuştu. Salondaki koltuklardan birine yan yana bıraktık kendimizi.

"Sıkıntı çıkmaz inşallah ya. Bir şey çakar mı?" dedim sıkıntılı bir sesle.

"Şuan o ölmeye öyle hazırladı ki kendini emin ol güzelim bunları düşünmekten çok kendisine verilen bu ikinci şansı nasıl değerlendireceğim onun derdin de olacak." dedi.

"Diğer adrese baskın ne zaman?" Telefonundaki saate bakarak bana döndü,

"Şuan buraya en yakın adrese bir baskın düzenlenmiş olması lazım. Umarım ki ortalığı karıştırdığımıza değecek bir şeyler ele geçirmiş oluruz." dediğinde dudaklarımı kararsız bir şekilde büzerek başımı salladım.

Çok geçmeden Tuna ve Salim de içeriye geldi. Tuna elindeki maskeyi başına geçirirken, "Başlıyoruz." diyerek merdivenlerin olduğu yere doğru yürümeye başladığında biz de ayaklanıp tıpkı onun gibi maskeleri sadece başımızın üstüne takarken diğerleri çatışma içerisindeymişiz gibi atış yapmaya devam ediyordu.

 

5 dakika sürmeden Tuna Yücel'i bayıltmış ve sırtlamış şekilde merdivenlerden çıkarken Tuna'ya yardıma Salim harekete geçti.

"İğne vurdum enseden 1 saate ayılır." dedi bir yandan da. Koltuğa oturur vaziyette bıraktılar Yücel'i. Mahir dışarıdaki adamlardan birine telefon açtığında şükür dışarıdaki tantana da bitmişti.

İçeri giren Yusuf koltukta oturur vaziyette baygın yatan Yücel'e bakıp,

"Paket tamam anlaşılan."diyerek bizim yanımıza ilerledi.

Tuna Yusuf'a dönerek,"Evin araç giriş kapısını açalım da aracı içeri sokun. Çok fazla taşımayın birader. Eşşek ölüsü gibi it oğlu it. "dediğinde Yusuf gülerek başını salladı.

" Eyvellah. Getireyim ben aracı." diyerek çıkışa doğru ilerledi.

Çok sürmeden arabayı evin giriş kapısına çektiklerinden Yücel'i sırtlayıp arabaya yerleştirmişlerdi. Salim ile Yusuf da arabaya geçtiklerinde Mahir'e bakıp," Ben de geçiyorum." dediğimde etrafa bir bakış atıp eğilip alnımdan öptü.

"Tamam dikkatli gidin güzelim. Ben seni aramadan Benan'ı arama. Diğer baskından ayrıntılı bilgi gelsin döneceğim sana. Torpido da bir telefon olacak. Onu Yücel'e verirsin. İçinde hat var. O hattı kullanmasa bile telefondaki casus yazılım ile kimlerle haberleştiğinden anbean haberimiz olacak. " Kaşlarım şaşkınlık ve hayranlıkla havalanırken, "Çok iyi." dediğimde güldü.

"Bizde de iş var ha sanki komiser hanım?" dedi çapkın çapkın gülerken.

"Olmaz mı? Şuan sana nasıl yükseldim bir bilsen. " dediğimde gözleri heyacanla büyürken etrafa hızlı bir bakış attı.

"Gece de bu yükselmenin etkileri devam eder diye umuyorum." dedi fısıltılı ve efsunlu bir sesle.

Ben senin bir bakışına o kıvama geliyorum demedim.

Bir omzumu kaldırıp indirdim, "Beni çıldırtacak bir şeyler yapma da üstüne olmadığı için söz veremeyeceğim." hemen ilerimizdeki araca hızlı bir bakış atıp uzanarak yanağına bir öpücük bıraktım,

"Neyse sevgilim, akşam görüşürüz." dediğimde gülümseyerek yüzüme bakarken, "Görüşüz sevgilim." dedi beni taklit eder gibi.

Başımı sallayarak hemen ilerimizdeki araca doğru ilerledim ve ön kapıyı açarak araç koltuğuna oturdum.

Bulunduğumuz bahçeden çıktığımız da, "Benan'ı arayacak mısın?" diyen Salim'e sessizce şimdi değil. "dedim. Benan da hala aramamıştı. Tek temennim Mahir'den önce aramamasıydı.

Yaklaşık 40 45 dakika geçmişti ki Mahir'in beni aramasıyla çalan telefonu hemen açtım.

"Efendim."

"Az önce çocuklar çıktı güzelim. Adres temizlendi. İşimize yarar çok da bir şey çıkmadı. Daha çok gizli toplantıların yapıldığı bir konak gibi. Bir kaç nöbetçi dışında da kimse yoktu. Bir şeyler bulma ümidi ile bakınıyorlar şuan hala çocuklar. Sen Benan'ı ara Yücel'i aldığınızı söyle." dedi.

"Tamamdır arıyorum."

"Kendine dikkat et." dediğinde başımı iki yana sallayarak güldüm.

"Tamam ederim. Sen de et." Güler gibi bıraktığı nefesinin sesi değdi kulağıma.

"Ederim. Akşam görüşürüz."

"Görüşürüz." diyerek kapadım. Bizimkilerin meraklı bakışlarını üzerimde hissetse yandan bir bakış atıp hemen Benan'ın numarasını tuşlayarak arama tuşuna bastım. Telefon elinde bekliyor olacak ki hemen açtı.

"Elena bana onu bulduğunu söyle." dedi telaşla.

"Bulduk efendim, yoldayız ama şuan kendinde değil. Nereye gelelim?" sorduğum soruyu duymazdan gelerek telaşla,

"N-neyi var? Bir şey mi oldu?" diye sorduğunda bakışlarım dikiz aynasından arkada yatan Yücel'e takıldı.

"Biz baskın yaptığımız da çatışma çıktı. Eve girdiğimiz de Yücel beyi götürmeye çalışırlarken aldık. Sanırım bayıltmışlar. Bilmiyorum."diye mırıldandım.

"Y-yaşıyor değil mi? Belki de..."

"Yok yok. Nabzı normal efendim. Ama baygın. Yücel beyi nereye götüreceğiz?" dediğimde bir kaç saniye ses gelmedi.

"Ben size şimdi bir adres göndereceğim. Siz oraya geçin ben de geliyorum." diyerek telefonu kapattı. Gözüm tekrar arkada yatan Yücel'e kaydığında hala hala uyanmadığını görmem ile sıkıntı ile ofladım.

"Uyanmadı gitti." dediğimde Yusuf,

"Eli kulağında. 1 saat olacak. Nereye gideceğiz Benan hanım ne dedi?" dediğinde telefonum sanki bu soruyu bekliyor gibi mesaj bildirim sesi ile çaldı. Mesajı açtığımda,

"Taksim, Tarlabaşı." diye mırıldanırken adresi Yusuf'a göstermek için telefonu uzattım. Dudakları aşağı doğru kıvrılmış şekilde adrese hızlı bir şekilde göz atıp, "Çok işlek bir konum." dedi.

"Aslında öyle yerlerde gizlenmek her zaman daha güvenlidir. Tehlike hissettiğin an kalabalığa karışırak atlatabilirsin." dedi Salim arkadan.

"Doğru diyorsun. Dağ başında bir evde kalmaktansa böyle kalabalık yer daha makbul." diye onayladı Yusuf onu.

"Yaklaşık yarım saat sonra oradayız." diye de ekledi.

5 10 dakika geçmemişti ki Yücel olduğu yerde inleyerek hareketlenmeye başladı. Elini başına atarak yüzünü buruştururken kısık gözlerle etrafa bakmaya çalıştı. Başımı çevirip bakışlarımı üzerine diktiğimde gözlerini kırpıştırarak inanmaz gözlerle bana bakarken,

"E-elena... Sen... Nasıl?" dediğinde gülümseyerek yüzüne baktım.

"Merhaba Yücel bey. Çıkardık sizi ordan." dediğimde onun da yüzüne anbean yerleşen gülümseme git gide yerini kahkahaya bıraksa da gülmesi uzun sürmedi. Çok geçmeden çektiği acı ile elini alnına attı.

"Off, ne verdilerse bana başım çatlayacak." Başını sertçe ovalarken devam etti, "Kurtulmama bile sevinemiyorum." başını koltukta geriye bırakırken genişçe gülmeye devam etti.

"Ayrıntıları dinlemek için sabırsızlanıyorum. Orada ölümümü beklerken... Sizin bana bu yaptığınız iyilik... Sağolun çocuklar." dediğinde

"Görevimiz efendim." diye karşılık verdim.

" Bunu karşılığını kat kat alacaksınız Elena. Bunun benim için ne demek olduğunu bilemezsiniz." dediğinde cevap vermedim o devam etti.

"Şimdi nereye gidiyoruz?" diye sorduğunda elimdeki telefonda açılı adresi görüş açısına kaldırarak gösterdiğimde dudağındaki gülümseme genişledi.

"Güzel." derken son harfleri keyifli bir şekilde uzattı.

Torpido da Mahir'in bahsettiği son model telefonu çıkararak ona uzattım.

"Buyrun efendim. Lazım olacağını düşündüm. İçinde bir hat var. Dilerseniz sonrasında değiştirebilirsiniz." dediğimde memnun bri ifade ile uzattığım telefonu aldı.

"Harikasın Elena." dediğinde bir şey demeden yüzümde gülümsemem ile önüme döndüm. Her şey şuan tam da istediğimiz gibi gidiyordu.

Yücel'in telefonu alır almaz ilk yaptığı şey Benan'ı aramak olmuştu. Benan anladığım kadarıyla söylediği adrese çoktan varmıştı. Çok sürmeden biz de Tarlabaşı'nın dar sokaklarına girmiştik.

Benan'ın bildirdiği adrese vardığımızda Yusuf bizi hemen kapının önünde indirip uygun bir yere park etmek için geldiğimiz sokakta ilerlemeye başladı.

Yücel önde biz arkada önümüzdeki dış kapısı açık eski apartmandan içeriye girdik.

Yücel'in bildiği bir mekandı belli ki önden önden apartmanın eski mozaik merdivenlerinden çıkmaya başladı. Salim ile birbirimize bir bakış atarak önümüzde yürüyen Yücel'i ağır adımlar ile takip etmeye devam ettik. Bize gelmeyin dememişti.

3 kat çıktığımızda karşımıza çıkan dairenin ziline bastığında çok geçmeden dairenin kapısı açıldığında kapının ardında bizi bekleyen yalnızca Benan değildi.

 

🌸 🌸 🌸 🌸 🌸

Ayyy sonunda bitirebildim.😁

İnşallah beğendiğiniz bir bölüm olmuştur. 😌

Hızlıca kontrol ettim ama hatam olduysa affola🤗

Lütfen beni yorumlarınızla şımartın. Yumuş yumuş edin. 🫠

Diğer bölümü yazmaya gidiyoom ben. Az motive olam ay🤓

Güzel yorumlarınızı bekliyorum. Kötüleri kendinize saklayın 🤣🤣🤣

Öpüyoreeeee😚

 

 

 

 

 

Loading...
0%