4. Bölüm

4. Bölüm

Mislanet
mislanet

Merhaba canlarımm 🙋‍♀️

Gümbür gümbür geliyoruz inşallah 🫡

Siz de boş durmayıp Bölümümüzü beğenin lütfen.

Bir yıldızınızı alırım beee yaaa🌟

Keyifli okumalar efenim 🫠

🌸 🌸 🌸 🌸 🌸

Elimdeki fotoğrafa öyle bakakalmıştım. Mahir ile ben....

Bana garip gelen bu tanıdıklık hissi bu yüzden miydi?

"Ben... Ben hiç bir şey hatırlamıyorum. Şuan zihnimi çok zorluyorum ama yok yani. Biz seninle tanışıyormuymuşuz?"

Allah kahretsin ki zihnimde böyle bir fotoğrafı çekindiğim bir anım yoktu.

O ilk şokunu çoktan atlamışa benziyordu ki şuan yüzünde bir gülümseme ile fotoğrafı inceliyordu.

"Öyle görünüyor. Tanışmanın da ötesinde bayağı da bir samimiyiz baksana." Dedi. Hoşuna gitmişti bu durum belli ki. Onun bu rahatlığı bana da geçti. Belli ki bu fotoğraf bir işaretti. Şuan hatırlamasam da bizim bir yerlerde onunla olduğumuzun bu fotoğraf da en büyük ispatıydı.

Zihnim ona yabancıyken gönlüm onunla olan bağını koparmamış olacak ki varlığını kabullenmiş, hiç yabancılamamıştı.

Başımı kaldırdığımda gülen gözlerle bana bakıyordu. Yakınlığımızdan dolayı kalbim atışını hızlandırırken tüm kanında yanağıma yanağıma pompalıyordu. Gözlerimin içine bu denli derin ve aşık gibi bakışı ile gözlerimi kaçırarak tekrar fotoğrafa baktığımda farketmediğim bir ayrıntı gözüme çarptı.

İkimizin de parmağımızda takılı olan yüzükleri farketmemle bağırmam bir oldu.

"Ohaa...Alyans mı onlar?" ben öyle yükselince o da tekrar fotoğrafa baktı ama neyden bahsettiğimi anlamadığı belliydi.

"Alyans... Ne demek ki?" diye öyle çocuk masumluğunda soruşuna gülümsedim.

"Imm... Şöyle anlatayım. Benim geldiğim zaman da evlenmeden önce takılan bir nevi çiftlerin birbirine ait olduğunu gösteren bir nişane. Burada da nişanlıyız galiba sağ ellerimizde yüzükler. Sol da olsaydı evli olmuş olurduk."

Sözlerimi bitirdiğim de dönüp ona baktım. Düşünceli gözlerle fotoğrafı inceliyordu. Sonra başını kaldırdı bir şey söyleyecekti ama vazgeçti.

"Ben seni bulduğumda da sanki tanıdık birini bulmuş gibiydim. Şimdi de bu fotoğrafta diyorsun ki biz nişanlıyız. " kısa bir süre susup düşünceli gözlerle fotoğrafa bakarken devam etti.

"Bu fotoğrafta birlikte olmamız demek bende o zamanda yaşıyorum mu demek acaba? Beni hatırlamıyor musun peki hiç?"

Ayy kıyamam ben senin o kedi bakışına. Nasıl diyim şimdi yok ben de o kısımlar. Ben buraya gelmeden önceki kısmı hatırlamak için bile beynimi zorlamaktan kaç kere su kaynattım. Bir de bu iş çıkmıştı başıma. Ulan 25 yıllık hayatımda şu 2 haftadır zorladığım kadar beynimi zorlamamışımdır heralde . Başımı üzgün gözlerle usul usul iki yana salladım.

"Ben.... Çok üzgünüm gerçekten hiç bir şey hatırlamıyorum. Belki de bu kısmı ben de yaşamadım. Acaba seni burdan alıp götürmeye mi geldim? Bak böyle diyince bir mantıklı geldi. Hep gelin mi alınır canııım? Ben de damadımı almaya 1856 senesine pek ala gelmiş olabilirim yani. Böyle diyince bir mantıklı gelmedi değil? Ne, ne bakıyorsun öyle? Bence çok mantıklı."

Güldü gamzeli yarim başını sağa sola sallayarak.

"Sen öyle diyorsan... Eee peki çok bilmiş hatun, olayları çözmüş görünüyorsun. Sonuca da götürüver bizi ."dedi dalga geçer gibi. Bak bak havalara şeytan diyo çarp o gülerken çıkan gamzelerine.

"Ay sen de ne hazırcı çıktın. Onu da sen çözüver." Dedim omuzlarımı silkelerek. Ay bu beni yine sevecek gibi bakıyordu. Buradan karnım burnumda dönmezdim inşallah 2023'e.

"Ben çözecem bu işi sen hiç merak etme." Dedi ve kollarının arasına aldı beni.

Oha ohaa sarıldı lan. Kızım bak bu seni çok pis sevecek. Getirdi de tenhaya valla hiç affetmez. Nasıl da ağır başlı duruyordu. Sen şimdi naneyi yemedin mi?

Valla naneyi mi yiyecektim başka bir şeyi mi bilemem ama akıl sağlığım için acilen bu yakınlaşma bir son vermeliydim. Bu adamın hızına kapılırsak üç çocukla bile dönmem mümkün olabilirdi. Dün bir bu gün iki değil daha bugün bir, biz sarmaş dolaştık. Az ağırdan satmalıydım kendimi.

"Höst ulan! Geri bas. Alırım ayağımın altına. Ne yaptığını zannediyorsun sen? " derken bir yandan da kendimden uzaklaştırmaya çalışıyordum. Yitmem ile geri çekilmesi bir oldu.

Bir de şaşkın şaşkın bakmaz mı? Ne sandıydı acaba, ilk günden koynuna falan mı gireceğimi? Ona da sıra gelecekti tabi ama bunu onun bilmesine gerek yoktu. Cık cıklamaya başladı benim öküzcük.

"İyilik de yaramıyor sana... Belki hatırlamana yardımcı olur diye sarılıyordum ben burda."Dedi gayet ciddi bir tavırla.

Yok buna bir şeyler olmuştu. İkizi falan mı vardı bu davarın, diğerinden habersiz gelmiş beni götürmeye çalışıyordu. Ya da bir şeyler mi çekmişti de kafa güzeldi. Hafiften hafiften tırsıttırıyodu beni pis domuz. Sakallarını kaşıyarak durum tahlili yapmaya devam etti.

"Bence daha fazlasını da yapabiliriz. Her şey hatırlaman için ne de olsa. Nazik ve el değmemiş bedenimi her türlü kullanabilirsin" Dedi çapkın çapkın göz kırparken.

"Yok valla sen kesin bir şeyler falan içip geldin. Ne bu haller ya ipini koparmış dana gibi bir zıplamadığın kaldı."

Kocaman bir kahkaha attı: "Ne güzel konuşuyorsun sen öyle müstakbel kocanla. O dikenli diline ceza vermek şart oldu." dedi tehlikeli bakışlarla üzerime doğru yürüyordu. Panikle saçmalamaya başladım.

"Hııh müstakbel kocaymış. Pardon da bir evlilik teklifi falan aldım da benim haberim mi yok acaba? Dur bir dakika yaa hem bir sor bakalım benim seninle öyle bir niyetim var mı? Ben gidiciyim oğlum boş boş hayallere kapılma."

Anaam ne dedin kız sen deli manyak. Al işte kırdın kırdın... Çocuğun surata bak. Bir kilo bok görmüş gibi baka kaldı.

Hakkaten ne dedim ben öyle yaa. Yiğidimin içinde bir şeyler öyle bir kırılmıştı ki kıymıklarının acısını kendi kalbimde hissettim. Ah ben bu dilimi napayım koparıp kurda kuşa atayım?

Bu laftan sonra kalbi kırık ponçiğimde dillerimi cezalandırmazdı. Şu bakışlara baksana. Bu bakışlar da kan görüyordum hocam, vahşet görüyordum, şakak kemiğinden girmiş levye görüyordum.

"Haklısın, boş boş konuşuyorum. Neyse geç olmadan dönelim. Ha bu arada bir kaç gün yokum buralarda. Bakarız senin bu dönme işine de. Vardır bir çaresi heralde? Ordan gelebilen geri de dönebilir pek ala."

"Ya ben öyle demek istemedi..."Sözümü tamamlayıp kendimi açıklamama bile müsade etmedi.

"Yok ben anladım. Kusura bakma bundan sonra haddimi de yerimi de bilirim. Hadi bin sen Karacan'a o bilir yolu ben de ardından geliyorum. " dedi ve döndü sırtını bana. Baba bana müstakbel karısına. Benim radyo yine çalmaya devam ediyordu.

Söndürün kalbimi, gidiyor gönlümün efendisi...

Döndü ve bindi atına. Dönüp de bakmadı bana ama belli bekliyordu da beni. Naz niyaz işini fazla abartmıştım. Ölüyü fazla yıkarsan ya ossurur ya sıçardı. . Ben de an itibari ile sıçmış batırmıştım. Caferin taşıyacağı en büyük boy bez bile beni kurtaramazdı. Acilen bir şeyler yapmam lazımdı ama ne? Düşün Leyla düşün...

Durdurun artık olamam asla...

Muhteşem gösterim için Karacan'ın yanına doğru adımladım. Bana bakmasa da yan profilden yaptığım her şey görüş açısındaydı. İçimden Ya Allah çekerek Karacan'ın üstüne atlamamla diğer tarafına şiddetli bir şekilde kendimi yere bırakmam ve kolumun üstüne kapaklanmam bir oldu."

"Aaayh.." Diye canhıraş bağırdım. Omzum ve kolum çok fena acıyordu. Gösterim pahalıya malolmuştu bana. Yine bokunu çıkarmıştım ama işe yaratmıştı belli ki Mahir büyük bir telaşla yanıma gelip hasar tespiti yapmaya çalışıyordu. Ben ise kolumun ve omzumun acısı ile salya sümük ağlıyordum.

"Dur dur kımıldama sakın."dedi. Sanki onun canı acıyordu. Öyle üzgün ve acı dolu bakıyordu bana.

" Omzun çıkmış olabilir. Kolunda kırık yok gibi Allah tan. Off niye ben bindirmedim ki?" lafıyla ben daha çok böğürmeye başladım.

" Hepsi senin yüzünden off anaamm, niye bırakıp gidiyorsun beni ayy ayy ölecem acıdan. Olmaz olsun senin gibi müstakbel koca." Son sözlerimden sonra acıdan kısılmış gözlerimin arasından çaktırmadan yüzüme baktım ama ha duvar ha Mahir vardı karşımda. Benim için üzüldüğü ve endişelendiği belliydi ama ötesi yoktu.

"Hadi çok konuşma bindirelim seni ata." dedi.

Hadi kızım sık dişini sen ne acılar gördün hiç biri öldürmedi. Tabi bunları Mahir'in bilmesine gerek yoktu. En nazlı en minnoş bakışımla baktım yüzüne.

"Ama ben atın yularını nasıl tutayım. Yürüsem olmaz mı?"

Yüzünü sıvazlayıp sanırım Yüce Rabbimden sabır falan diledi. Sonra ayağa kalkıp amcasının atını Karacan'ın yularına düğümledi. Sonra bana dönüp gözlerime bakmadan sanki konuşmak istemez bir tavırla.

"Hadi gel."dedi. Ah benim kalbi kırık serçem. Nasıl da küskün küskün bakıyordu. Bir de üstüne benim için üzülmüş, telaşlanmıştı. Ama yapacak bir şey yoktu. Aşk bir savaş ise savaşta da her şey mübahsa yiğidim de az üzülecekti napalım.

Pıtı pıtı yürüdüm yanına tabi arada da sızlanıp oflamayı ihmal etmedim. Bakar gibi oldu bir kaç kez bakmadı. Bu sefer dozu bir tık arttırdım. Az sendeler gibi yapıp büyük bir yaygara koparınca koştu yanıma hemen. Olmuştu bu olmuş.

"Yaa kızım insan hiç mi dikkat etmez hiç mi canının kıymetini bilmez? Gel buraya baş belası gel." Küskünce bakma sırası bendeydi. Gözlerimi de az doldurdum mu tamamdı bu iş.

" Sen de beni azarlamaya yer arıyorsun. Bırak giderim ben kendim. İlk defa yaralanmadık. Allah muhtaç etmesin kimseye, bir düşmeye gör tekmeyi basan basana."

En afillisinden postamı koydum. Benim kütüğe çok etki etmedi. Kucakladığı gibi beni koydu Karacan'ın sırtına. Sonra da kendi atlayıverdi arkama.

"Çok konuşuyorsun çok." Sinirle döndüm ona doğru. Yüzü yüzüme çok yakındı. Ama yemedi tabi bu sefer. Bir öksürük ile çekti hemen kendini. O ileriye doğru bakarken ben onun yüzüne bakakaldım. Atın karnına hafifçe vurup hareket etmesini sağladı.

Hohahoha bozuldun sen bir tık sanki. Oh olsun sana. Sen miydin adam yapışıyor diye şikayet eden.

" Çenesiz mi demek istedin sen bana?"

" Aynen öyle, bak önüne tekrar düşüp iş çıkaracaksın başıma."

" Dedim sana kendim giderim diye sen istedin bunu." Sesim az çatallı mı çıkmıştı? Biz beyefendi ile evli mutlu çocuklu hayaller kuralım onun bize yaptığı muameleye bak. Bir laf ile bu derece de dönülmezdi ki canım bu kadar. Sesimin titremesinden eğilip baktı yüzüme.

"Bu halde nasıl gitmeyi düşünüyordun acaba? Dua edelim de ciddi bir şey çıkmasın. Ağrın var mı?"

"Sağol yok bir şeyim, ben kendi duamı da ederim lüzumu yok." Çıkışmama gülümsedi ama bir şey demedi. Aheste aheste giderken daha fazla dayanamadım yine dönüp baktığımda onun da bakışları bana döndü. Kısa bir süre dudaklarımda oylanıp gözlerime tırmandı bakışları.

"Öyle söylemek istemediğimi biliyorsun değil?" dedim üzgün üzgüm bakarak. Derin bir nefes çekip cevap verdi.

" Önemli değil olacak olanı söyledin." Dedi yine başını çevirdi yola doğru. Düşünceli hali canımı sıktı.

"Ben bilmiyorum... Ne olacak ne yaşanacak birlikte göreceğiz? Ama seninle burada olmamın, ya da o fotoğrafın bir anlamı olmalı. Bana bu konuda destek olmalısın. Baştan beri yanımda olduğuna göre bu işte birlikteyiz Mahir Efendi?" güler gibi bir ses çıktı yine ağzından.

"Mahir Efendi ha? Ona da tamam küçük hanım. Ama bu işin selamati için çok da görüşmesek iyi olur."

Ne demek çok da görüşmesek? Ne demek bu işin selamati. Tarihteki ilk ilişkimde başlamadan bitecek miydi? Benim radyodan sıradaki parça yine bana geldi.

Her şey bitmedi bitemez

"Ne! Ne demek bu. Görmeyecek miyim bundan sonra seni?

Aşkımız kalmasın yarım.

"Bilmem, ister misin?" Dedi yine yüzüme bakarak. Yok valla Allah benim belamı vermişti. Bu bakış, bu gamzeler, bu erkeksi koku. Eriyip bitiyorum burda zalımın oğlu. Bunca yıldır müzbin bekarlığımın sonucuydu bu ilk bulduğuma abaza gibi atlamam galiba.

Mutlu günler geri gelsin, ne olur ayrılmayalım...

"Ben isterim de baksana sen istemiyor gibisin." Nazlı nazlı baktım alttan alttan. Önce yine gözlerime sonra büzdüğüm dudaklarıma baktı. Alt dudağın dişleyip sabır çeker gibi yukarıya bakarak ağzının içinde mırıldandı.

"Ayvayı yedin oğlum Mahir." Dedi ama ben duydum. Bu sefer keyfim dört köşe kurulduğum yere daha bir yerleştim.

Yüce Rabbim düşündüğüm şey olmasın beni arkadan dürten. Yok yok kaval kemiği falandır ya hemen fesat time bağlama dedim.

Yok canım ne kavgalı zurna kemiğidir o. Senin anatomi bilgini ben... Bu kız valla salak. Adam zurnayı öttürecek haberi yok.

Emin olmak için bir iki daha kalçamı kıvırdım. Dudaklarının arasından bir ıslık hemen sonrasından da küfür çıktı.

"Siktir... Uslu dursana hatun. Derdin ne senin? Dedi. Ağlıyor muydu o. Dönüp baktığımda acı çeker gibi bir ifadesi vardı. Uyuyan yılanı uyandırmışdım iyi mi? Benimle görüşmemek ne demek gösterecektim, o yılana neler edecektim. Salağa yatıp yine dudaklarımı büzüp anlamaz gözlerle baktım.

"Ne oldu Mahir yaa yine ne yaptım acaba?" tabi yerimde kımıldamayı da ihmal etmedim. Mahir den gık çıkmıyordu ama yılan hazretlerinin dürtmeleri devam ediyordu. Mahir artık daha fazla sabrememez gibi belimden kendini bana bastırdı. Dudaklarını kulaklarımı bastırıp 2 numaralı erotik sesi ile konuşmaya başladı.

"Ateşle oynuyorsun hatun. Bu ateş ikimizi de yakar. Kendime hakim olmaya çalışıyorum bak zorlama şansını." Dedikten sonra da çekmedi kendini kulağımdan. Saçlarıma burnunu dayayıp derin derin solumaya devam etti. Sesimi çıkarmadım hatta kımıldamadım bile. Bu benim dilimde yanarız be yiğidim demekti. İkimizde halimizden memnunduk.

Gözlerimi kapatmış huzurumu yaşıyorken bir kaç atın sesi geldi önce sonra da duruverdik. Gözlerimi açtığımda iç tane atlı karşımızdaydı. Biri önde ikisi arka tarafta sanki önümüzü kesmiş gibi bir görüntü veriyorduk.

"Bakın hele karşımıza kim çıkmış?

Konuşan öndeki adam diğerlerine nazaran heybetli ve ürkütücü duruyordu. Sağ gözünün üstünden aşağı çenesine doğru çapraz bir şekildeki yara izi ona daha bir korkunç hava katıyordu. Mahir karnımın üstündeki elini sıkılaştırınca konuşan adamdan çok da hoşlanmadığını anladım. Kendine beni öyle bir bastırmıştı ki omzuma bir sancı girmişti. Acımı ona hissettirmemek için dişlerimi sıktım ama Mahir kaskatı kesilmemden bir sıkıntı olduğunu anlamıştı. Karşıdaki adamlar yokmuşlar gibi bana dönüp iyi olup olmadığı mı tartmaya çalışıyordu. Benim duyabileceğim seste konuşmaya başladı.

"Ne oldu yavrum iyi misin?"

Obaaa yavrum mu dedi o?

Ay vallahi yavrum demişti. Ben şaşkın ördek gibi bakarken onun yüzünde safi bir merak vardı. Şu üç eşkiya kılıklı adamın önünde yapılacak iş miydi bu yani. Dur dur yavrum dediği yere bak pehh! Daha fazla bu seromoniyi uzatıp da karşıdaki apaçilere malzeme olmak istemedim. Sonra bilhassa bu mevzu için yakın temas bir operasyon pek ala düzenleyebilirdim.

"İyiyim, iyiyim. Bir anda küçük bir sancı girdi. Valla bak." dedim beni bırakıp şu apaçilerle ilgilensin diye. Biz aramızdaki mevzuyu çözmeden baş apaçi konuştu.

"Bölüyorum bu romantik sahneyi ama konuşmamız lazım Mahir Efendi."

"Benim sizle konuşacak bir mevzum yok, itlerini de al defol git sahibinin yanına Seyfi." Diye ağzının payını verdi yiğidim. Bir yandan da beni rahatlatmak için karnımı çaktırmadan okşuyordu. Yaaa sen temas bağımlısı falan mısın şapşiik diye ağzına vura vura sevesim geldi. Evet yine saç tarayan zatı muhteremleşmeye başlamıştım an itibari ile.

"Cihan beyin selamı var Mahir. Çok dikkatimi çekiyor bu aralar çekmesin dedi."

"Git o tasmanızı tutan sahibine söyle o işler onun dediği şekilde yürümüyor burda. Çok rahatsız kendi gelsin karşıma. İyi kopuğu göndermesin."

Karşıdaki adam dalga geçer gibi gülerek ellerini havaya kaldırdı: "Benden söylemesi azizim, sonra canın yanar..." derken sustu ve bana baktı yine: "Sevdiklerinin canı yanar. Sonra ben ne ettim de beyimizi kızdırdım diye vay yandımlara düşme de." dedikten sonra adamlarına gidelim diye bir işaret çaktı.

Mahir'in kolu yine sıklaştı. Bir şey dememek için kendini tuttuğu belliydi. Ama adamın dönüp bana bakarak yine gevrek gevrek gülerek bir de üstüne: "Çok güzel hatunmuş, buralardan değil gibi ecnebi olsa gerek. Yazık olacak bu güzelliğe." Demesi ile Mahir'in attan atlayıp bir kaç adımda adamın yanına gitmesi sanki aynı saniye için de yaşandı. Şaşkın bir şekilde haykırdım: "Mahir dur, yapma." Ama o beni duymadı.

Adamın bile şok olacak pek vakti olmamıştı. Attan tuttuğu gibi indirip altına aldı. Bir yandan vuruyor bir yandan da küfrederek adama bağırıyordu.

"Sikerim ulan seni Allah'ıma kitabıma ibreti alem sallandırırım meydanda. Ona bakan o gözlerini ayrı, ona söz söyleyen ağzını ayrı sikerim. Hele bir dokunun ona yedi ceddinizi sikerim."

Ben ve iki apaçi öyle film izler gibi olayı izliyorduk. Onlar da Mahir'den korkuyor olacaklar ki hiç ayırmak için attan inme zahmetine bile girmediler. Ben ise kafes dövüşü izleyen manyaklar gibi garip bir hazla izliyordum önümdeki bu manzarayı. Haketmişti pislik herif. Ne bu canım herkesin beni bu ecnebilere benzetme aşkı. Mahir'den sonra mahalleden üç beş kız da aynı soruyu sormuşlardı. Ellerin dert görmesin yiğidim.

Mahir yorulmuş adam da bayılmış olacak ki gösterimiz sona erdi. Onu korku dolu gözlerle izleyen iki adama dönüp,

"Alın bu iti sahibine götürün. Ben terbiyesini verdim terbiye isteyeni işte böyle terbiye ederim." Kafalarını salladılar aynı anda. Sonra bana döndü ama yüzüme bakamadı. Sanırım gördüğüm şeyler yüzünden benden çekiniyor olmalıydı. Yanıma geldi ama ata binmedi. Apaçiler başkanlarını atına koyana kadar da yerimizden kımıldamadık.

Sonra atın yularını çekip yürümeye başladı. Acilen müdahale etmem lazımdı. Pislik şer odakları nerden çıkmışlardı karşımıza? Ne güzel romantik romantik gidiyorduk. Baktım olmayacak seslendim.

"Mahir! "

"Hıım...." diye ağzının içinde bir sesle cevap verdi ama hala bakmıyordu. Naz niyaz seviyemizi bir tık daha artırmamız lazımdı.

"Neden binmedim ki ata? Ne güzel birlikte gidiyorduk. Böyle sen yürüyünce içim rahat etmedi. Gelsene arkama."

Laan yine senin ayarlar bozuldu. Arkama gel ne arkama gel ne.

Yiğidim durdu bana döndü. Sonra o kafayı yine sağa sola sallayıp alt dudağını dişleyerek gülmeye başladı. Sonra nasıl olduğunu anlamadan hop geçti arkama. Kulağıma doğru eğilip yine insanı alıp hülyalandıran sesi ile konuştu.

"Oldu mu istediğin hatun? Bak geldim arkana." Sesim içime kaçmıştı.

"Hımm, oldu. Çok güzel oldu." Dedim mırın mırın.

Mıknatıs gibi, tak çıkar yap boz gibi çekiliveriyoduk. Valla sonumuz hiç hayır değildi. Yerleştikçe yerleşiyorum yerime.

"Yerini sevdin galiba..." Dedi benimki arsız arsız. Ay hem de nasıl. Yalnız farketmedim zannediyor ama aynı yerden üçüncü geçmişimizdi.

"Hıımm..." Dedim sadece.

"Bak alıştırırsam hep isterim sonra onu ne yapıcaz?" Dedi gülerek.

"Valla onu da o zaman düşünürüz Mahircim." Cevabım hoşuna gitmiş olacak ki güldü.

"Düşünürüz tabi Leylacım.."

Artık gitme vaktimize kanaat getirmiş olacak ki eve doğru yol almaya başladık. Evlerin olduğu yerlere girmeden ben bir telaşla döndüm.

"Mahir, ya insanlar giderken bile garip garip baktı. Şimdi bizi böyle gördüklerinde yanlış anlamasınlar." atları durdurdu konuşmaya devam etti.

"Kim ne düşünüyorsa düşünsün hatun. Hatta dediğin şekilde düşünmeleri benim işime gelir. Zaten çok dikkat çekiyorsun. Dün kahvehane de iki tane oğlan patakladım ben seninle ilgili ileri geri konuşuyorlar diye. Hem sen niye çeşmeye gidiyorsun kızım Ayşe dururken? Ona da soracam misafiri çeşmeye göndermek neymiş! "

Ay bu beni daha biz yakınlaşmadan belli ki aklına koymuş da kıskanmalara bile başlamıştı. Ben şimdi seni kudurtmaz mıyım?

"Aaa! Napayım canım? Kaç zamandır evdeyim, sıkıntıdan patladıydım. Gelip sen çıkarsaydın. Hem güzele bakmak sevap demişler. Bakmak da para ile değil ya canım. " sözlerimden sonra sinirlenmiş görünüyordu kızgın boğam. Dişlerinin arasında cevap verdi.

"Leyla! Benim ashablarım bak çok çabuk bozulur. Ağzından çıkanı kulağın duysun hatun." Dediklerine sağlam olan omzumu silktim. Çok da fifiydi yani senin ashapların.

"Aman bee, benim canımı sıkma. Ben öyle senin bildiğin kızlar kadınlar gibi evlere falan kapanamam haa. Sen çok hatırlamıyor olabilirsin bizim zamanımızı ama kadınlar artık öyle evde oturmuyor neredeyse bütün iş alanlarında söz sahibiyiz elhamdürillah çoook şüküüür." Güldü bir şey söylemedi.

Yine meraklı bakışlar üzerimizdeydi. Bu sefer bir de birbirlerine bir şeyler diyerek bizi gösterenler de vardı. Amaan satmışım anasını... Ne derlerse desinlerdi yani. Ay ne güzeldi kimsenin seni tanımadığı bir yerde olmak yaa.

Eve yaklaştığımız da atları durdurdu Mahir. Önce o indi sonra beni kucaklayıp dikkatlice indirdi. Çok yakındık hem de çok fazla yakındık.

Bakışlar yine dudaklarıma düştü. Sonra yüzümde ezberlemek ister gibi dolaştı.

"Çok güzelsin beee... " dedi birden.

Ay bu böyle birden konuşunca kalbime düğüm atıyorlardı sanki birileri.

"Hıı...! " deyiverdim. Ne cevap verilirdi ki buna? Teşekkür etsem garip kaçar mıydı? Aman zaten o da çok cevap bekler gibi bakmıyordu. Yine yüzüme hisli hisli bakarak konuşmaya devam etti.

"Nasıl çık, dilediğin gibi gez derim ki ben sana. Sana bakan o gözleri oyup ellerine, o konuşan dillerini de köpeklere veresim geliyor. Leyla! " Dedi acı çeker gibi alnını alnıma dayadı. Yine o büyülü ses tonu ile konuşmaya devam etti.

"Ben çok fena tutuldum sana. İster inan ister inanma ama gerçek ben biliyorum. Buramda zikir gibi adın çarpıyor sanki. İlk seni öyle yerde buldum ya çevirip yüzüne baktım. O an içimden bir şeyler koptu. Sanki sevdiğim yerde ben onu kanlar içinde bulmuşum. Anlam veremedim neden o hale geldiğime. Nasıl getirdim seni bilemedim. Amcam hazırlıklı olalım durumu vahim dediğinde kalbim sıkıştı da nefes alamadım. Sanki yıllarca beklediğim eksik parçamı bulmuşum da onu kaybediyorum gibi acı çektim. Kaç gece dua ederek bekledim şu kapının önünde amcamlar bilmez.

Ayrılamadım ki...Sanki canım içerde yatıyor bir milim kıpırdasam benim de canım çıkacak. Diyemedim onlara kalayım yanında, ben bile anlamadıydım niye böyle olduğumu. Oysa ki daha bu güzel cennet gözlerini bile görmemiştim. O fotoğrafı bulduğumda hem şaşırdım hem mutlu oldum biliyor musun? Bu bana Allah'ın bir mesajı dedim. Anlayamadığım o hislerim anlam kazandı. Sanki sen ezelden beri beklediğim ama beklediğimi de bilmediğim sevdammışsın..."

Neler duyuyordu bu kulaklar. Ağzımı açıp ben de sana sanki ezelden beri sevdalıyım diyecektim diyecektim de cırtlak bir ses anbiyansımızın içine edene kadar.

"Mahir! " İkimiz de anın büyüsünden sıçrayarak koptuk. Kafamızı çevirdiğimizde bir adet ağzını kapayan Hacer Ana, şaşkın bakışlarla bizi izleyen saftirik takımı Ayşeylen Kamile bacılar ve hemen yanlarında kızgın bir boğa gibi öldürücü bakışlarla bize bakan iki kadın. Ay bunlar da kimdi şimdi? Yaşı olgun olan konuşmaya başladı.

"Biz de Mahir beyimizi merak edip buralara kadar gelelim, Mahir beyimiz ecnebi kadınlarla keyifteymiş meğer."

Aaa yeter bee sevecem şimdi ecnebi kadınınızı.

"Bu kıza da yazık değil mi? Sözlüsü gelecek de düğün gününü kararlaştıracağız diye beklerken sen buralarda bilmediğimiz aşüfteler ile gez." Benim bakışlar hemen Mahir'i buldu.

Sözlü!

Ne demek sözlü?

Ne demek!

🌸 🌸 🌸 🌸 🌸

Ayy tam yerinde bitti yine dimi? Ayıkla bakalım pirincin taşını Mahir Efendi😁😁

Yıldızlayın beni canlarım 🤤

Bölüm : 22.12.2024 09:16 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...