Merhabalar ciçeklerim🤗
Sonunda geldim ay🤓
Kızmayın bana ne olur. Her gün elimde ama bazen oluyor yazabiliyorum bazen kalıyorum. Bu bölümde bazı yerler öyle oldu maalesef 🥲
Ama sonunda upuzun bir bölümle geldim. Bak kıymetimi bilin.
Beğeni ve güzel yorumlarınızı lütfen bırakın 🤗 yeni bölüm öncesi moral ve motivasyona ihtiyacım var 😎
HİKAYEMİZİN BAŞ KARAKTERİNİN ADI DEĞİŞMİŞTİR. LEYLA İLE DEVAM 🤗
Keyifli okumalar efenim 🫠
🌸 🌸 🌸 🌸 🌸
Dakikalar önce kahkahalarımızla inleyen salonda derin bir sessizlik hakimdi. Annemler gittikten sonra biraz daha ağlamış Mahir'in çabalarıyla yenice sakinlemiştim.
"İstediğin bir şey var mı güzelim?" diye sordu Mahir bir yandan göğsündeki başımı okşarken. Başımı iki yana sallayıp sızlayan gözlerimi kapattım.
"Çok uykum geldi. Nerde uyuyacağız biz?" dediğim de bir kaç saniye cevap vermedi Mahir.
"Mecbur burada yavrum. Şu arkamızdaki yastıkları alıp genişletelim koltuğu." dediğinde başımı kaldırıp olduğum yerde doğruldum. Görüş açıma giren saate baktığımda kaşlarım havalandı.
"Oof! Çok geç olmuş." diyerek ayaklandım. Elimi belime atıp çevreye bir bakış attığımda hemen köşede küçük bir valizi farkettim. Mahir'e dönüp,
"Bu ne?" dediğimde Mahir baktığım yere bir bakış attı.
"Annen getirdi muhtemelen." dedi. Bir kaç adımla valizin yanına gelip yere eğilerek açtım. İçinden çıkanları tek tek göstererek çıkarırken yüzümdeki gülümsemeye de engel olamamıştım.
Birer takım pijama, havlular bir tane de pike takımı ve çamaşırlar.
"Annem tatil valizi hazırlamış resmen. " dedim gülerek çıkan pijamıyı da yanıma gelen Mahir'e uzatırken.
Gülümseyerek elime uzandı. "Sağolsun. Her şeyi düşünmüş." dedi. Valizden aldığım eşyalarım ile ayaklandığımda Mahir ile karşı karşıya geldim. Çok yakındık.
"Ben bir duşa girsem." diye mırıldandığımda dudakları yana doğru tehlikeli bir şekilde kıvrıldı. Kollarının arasına alırken beni yüzüme yaklaştırdığı yüzüne doğru bakakaldım.
"Aslında ben de alsam fena olmayacak." dedi tüylerimi diken diken eden bir tonda. Tek kaşım havalanırken,
"İyi madem sen gir ben senden sonra gireyim." dediğimde o da tek kaşı havada tehlikeli bir şekilde dudaklarını kıvırırken sağa doğru cıkladı.
"Benim daha güzel fikirlerim var." dedi. Gözlerimi kısarak yüzüne bakarken onun gibi kıvrıldı dudaklarım.
"Güzel fikirlerini duymayı çok isterdim Mahircim ama hiç zamanı değil." dediğimde anlık yüzü düşse de vazgeçmedi eğilerek dudaklarımın hemen üzerinde durdu. Nefesi dudaklarıma vururken fısıltı ile,
"Bence yine de bir dinle sen." dedi. Konuşurken tüy gibi dudaklarıma değen dudakları ile işim zordu.
Titrek bir nefes alırken ağlar gibi yüzümü buruşturarak geri çekildim. "Yaa sevgilim, bilerek yapıyorsun. Sana hayır diyemeyeceğimi bilip etki alanına alıyorsun." dediğimde erkeksi bir kıkırdama kaçtı dudaklarından. Eğilip burnunu burnuma sürterken, "Hımm, öyle mi yapıyorum?"dedi.
Derin bir nefes alarak yüzüne baktım somurtarak. Şuan onunla olmayı deliler gibi istesem de içinde bulunduğumuz şartlar gereği çok da mümkün olmayacaktı. Burnuma bir öpücük bırakıp geri çekildi,
"Hadi güzelim, git gir duşuna." dedi. Şaşkın gözlerle yüzüne bakarken,
"Nasıl yani öylece bırakacak mısın beni?" dedi gülerek. Sözlerim üzerine o da sesli bir şekilde güldü. Eliyle burnuma bir fiske atıp,
"Hadi hadi! Şansını zorlama bence. Az da olsa dinlenmemiz lazım." dedi. Gülümseyerek uzanıp öptüm dudaklarından.
"Hemen girip çıkarım." dedikten sonra hızlı adımlar ile banyoya geçtim. Hızlı ılık bir duş aldıktan sonra yanımda getirdiğim annemin koyduğu iç çamaşırlarını ve pijamaları da giydim.
Saçlarımı kuruturken banyo kapısı açıldı. Açılan kapıdan içeri giren sevdiğim beye doğru bir bakış atıp çekecekken yeniden bakışlarım ona döndü.
Altında bir pantolon üzeri çıplak şekilde yanıma doğru usul usul adımladığında gözlerimi kırpmadan derince yutkundum.
Sıcak mı olmuştu burası?
Tam arkamda durduğunda elimdeki kurutmaya uzanınca hiç beklemeden eline bıraktım. Saçlarımı özenerek kurutmaya başladı.
Yüzümdeki gülümseme büyürken aynadan aksimize daldı bakışlarım. Nasıl da güzeldik.
En kısık ayara çekip işine devam ederken, "Saçlarının eski halini özlüyorum." dedi. Gülümseyerek yüzüne bakarken kolaylık olsun diye hafif başımı sağa eğdim.
"Sadece saçlarımı mı?" dedim. Saçlarımda olan bakışlarını aynada bakışlarım ile birleştirerek. Cık diye onaylamaz bir ses çıkarıp elindeki saç kurutmayı kapatıp banyo tezgahın üzerine bıraktı.
Kollarını arkadan dolayıp karnımın üzerinde bağlarken çenesini de omzumun üzerine bıraktı. Yine birleşmişti bakışlarımız. Bir kaç saniye ikimizden de ses çıkmadı.
Birleşen bakışlarımıza yüzümüzdeki gülümsemeler de eklendi. Yine bir anda kalma isteği sarmalamıştı ruhumu.
"Cennet gözlerini, çok özledim." Derin bir nefes alıp devam etti.
"Onlara hiç çekinmeden, huzursuz hissetmeden bakmak, onlarda kaybolmak... Bu duyguyu doyasıya yaşamak istiyorum." dediğinde dudaklarımdaki gülüş hafif soldu. Kollarının arasından çıkmadan yüzümü ona döndüm.
Üzgün bakışlar ile yüzüne bakarken, "Ben sana huzursuz mu hissettiriyordum?" dediğimde buruk bir şekilde gülümsedi. Elini kaldırıp yüzüme dökülen bir tutam saçımı kulağımın arkasına aheste aheste sıkıştırken hala cevap vermemişti. Sabırsız şekilde,
"Mahir! Cevap vermedin. Bak ben hatırlamıyorum seninle nasıl tanıştım, neler yaşadım. Ama ben komadayken rüyalarımda hep sen vardın." dediğimde kaşları çatılı şekilde bana bakarken devam etmemi ister gibi yüzüme dikti meraklı bakışlarını.
"Biz seninle rüyalarımda birbirine sevdalanmış iki aşıktık. Bu öyle bir ruhuma işlemiş ki uyandığımda deliler gibi her yerde seni aradım. Kaç kez Bursa'ya git..."
"Bir dakika!" diyerek sözlerimi kesti. "Bursa'yı hatırlıyor musun sen? Biz... Biz seninle orada tanıştık. " dediğinde üzgün gözlerle yüzüne bakarken başımı iki yana salladım.
"Ben sana dair yaşadığım hiç bir şeyi hatırlamıyorum. Allah kahretsin ki seninle bir görevde tanıştığımızı öğrendiğimden beri zorluyorum zihnimi. Ama yok." sözlerim onun da canını sıkmıştı ki başını salladı ağır ağır kabullenmişlikle. Sonra aklına ne geldiyse kaşları çatıldı,
"Bursa dedin güzelim. Nasıl beni aradın orada o zaman?" diye sordu merakla.
"Dedim ya sevgilim. Komada rüyalarımdaydın. Seninle Bursa'da karşılaştık. Hatta Hacer ana, Ayşe, Muzaffer amca..." Her söylediğim isimle daha fazla kaşları çatılan sevdiğim yüzünden sustum.
"Esra... Sen onları hatırlıyorsun." dediğinde sevinçle gözlerim büyüdü. .
"Onlar gerçek değil mi? Biliyordum yaa! Senin gibi onlarında gerçek olduğunu biliyordum." diye bağırırken Yüzüne doğru parmak ucumda yükselip boynuna kollarımı doladım. Bir yandan da yüzünde neresi denk gelirse öpüyordum.
Sevincim Mahir'in de yüzünde kocam bir gülümsemenin belirmesine sebep olmuştu ki sevdiğim gamzeleri gözlerimin önünde belirmişti.
"Dur dur! Yaa güzelim bir dur." diye az kendini gülerek geri çekerken durup yüzüne baktım ben de onun gibi gülerek.
"Ne yaa! Ben sizi ne kadar aradım biliyor musun? Sen diyorsun ki onlarda gerçek." dedim sevinçle. Başını sallayarak onayladı beni.
"Onları da mı gördün rüyanda?" diye sorduğunda ben başımı salladım bu kez.
"Sadece onlar değil ki..." düşünür gibi etrafa baktım.
"Kamile! Kamile de gerçek mi?" diye sordum heyacanla. Başını salladı sadece yüzündeki gülümsemesi büyürken. Bir kaç saniye düşündüm.
"Adem vardı bak bir de." dediğim de, "Doğru var." dediğinde en son rüyamda ölmüş olduğu aklıma gelirken gülümsemem yüzümde soldu. Korkarak, "Yaşıyor... Yaşıyor değil mi?" diye sorduğumda Mahir anlamaz gözlerle bakarken kaşları çatıldı.
"Ne demek yaşıyor mu?" diye sorduktan sonra gülerek baktı "En son yaşıyordu geçen hafta konuştuğumuzda da niye şimdi sen bunu sordun anlamadım?" diye sorarken ellerimi boşver der gibi salladım.
"Neyse boşver öylesine sordum işte. Yaa bu iş bitsin gider miyiz Bursa'ya?" dedim heyacanla. Yüzündeki tebessüm gözleri kısılana kadar büyürken eğilip burnumun ucundan öptü.
"Gideriz gülüm. Sen ne zaman istersen gideriz tabi." Yüzümüz birbirine çok yakınken bir kaç saniyeden daha uzun bir süre birbirimize baktık. Bakışları dudaklarıma indi yavaş yavaş .
"Bence sen artık çıkmalısın güzelim. Yoksa işler farklı boyutlara kayacak." diye mırıldandı. Kaşlarım havalanırken gülüşümü bastırmak için dudaklarımı dişledim. Mahir için bu hareketimden sonra boyut çoktan değişmişti. Derince yutkunurken adem elması aşağı yukarı kaydı.
Kollarının arasında hızlı bir hamle ile çıktığımda transa geçmiş sevdiğim öylece baktı önce. Bu halini görmezden gelip gülümseyerek yüzüne baktım.
"Ben geçiyorum içeriye sevgilim. Sen de çok geç kalma." dedim.
Başını iki yana sallayarak gülerken sanki beni taklit eder gibi aynı tonlama ile, "Geç sevgilim geç." demesine kıkırdayarak arkamı döndüm.
Salona geldiğimde Mahir yatağımızı hazırlamıştı bile. Sırıtarak yatağın kenarına oturdum, hemen orta sehpadaki telefona uzandım. Arayanım yoktu şükür. Böyle bir geceyi Benan hanımefendinin araması ile bölmek en son istediğim şeydi.
Salondan çıkıp etrafı gezmek için bakınırken banyodan gelen su sesleri ile bakışlarım kısa bir an oraya düştü. Derin bir nefes alarak zihnime düşen müstehcen görüntüleri def etmeye çalıştım. Bakışlarımı istemeye istemeye çektim oradan.
Ay valla sapık gibi adamın kucağına atlamam an meselesiydi. Acilen evlenip üzerinde çalışmamız gereken konular vardı sevdiğim beyle.
"Kurudum ulan kurudum resmen." diye sinirle mırıldanırken yukarı kata doğru çıktım. Hemen merdivenin başındaki düğmeye basarak ışığı açtığımda odaların kapılarının açıldığı geniş bir alan karşıladı beni. 4 kapı vardı. Teker teker açtım hepsini.
İlk oda oldukça büyükken içinde banyo olduğunu görmem ile o tarafa doğru adımladım.
Banyo aşağıdaki banyo gibi büyük ve ferahtı. Burası da yeni yapılmış olmalıydı ki etrafı saran bir koku vardı. Hemen karşıdaki küvetli kabine baktığımda zihnimde yine olmadık görüntüler oynamaya başlayınca kendime inanamaz şekilde gülerek oradan çıktım. Diğer odalara da hızlı bir şekilde göz atarken tıpkı onlarda diğerleri gibi boştu.
Giriş kısmına çıkıp çatı katına doğru olan küçük ve dar merdivene baktım. Çıkıp çıkmamak da kararsız kalırken ahşap merdivenlerden çıkan Mahir'in adım sesleri geldi kulağıma. Dönüp arkama baktığımda saçları hafif ıslak üzerinde siyah bir kısa kollu tişört, altında gri bir eşofman ile oldukça iştah açıcı sevdiğim göründü.
Önüme dönüp gözlerimi kısa bir an kapatıp açtım. Her an üzerine atılıp öp beni mahir ye beni Mahir demem an meselesiydi.
Arkadan belime doğru kollarını dolayarak sarıldı. Vücudumu hafif ona doğru çevirirken gülen gözlerle bana baktı.
"Seni bulamayınca beni bırakıp gittin sandım." dedi muzip bir ifade ile. Dayanamayıp uzanıp dudaklarına tüy gibi bir öpücük bıraktım.
"Öyle bir şeyi yapmam için aklımı falan oynatmam lazım." dediğimde eğilip burnunu şakağıma dayadı.
"Hım. Mümkünatı yok diyorsun." dedi içimi ürperten bir ses tonu ile. Gözlerimi kapatıp yüzümü yüzüne sürterken ağzımın içinde mırıldandım.
"Aynen ondan diyorum sevgilim." dediğimde bir anda kucağında buldum kendimi. "Ayy! " diye boş bulunup çığlık attığımda gülerek arkasını döndü. Can havli ile boynuna doladım kollarımı.
"Aklımı aldın Mahir ya!" dediğimde sesli bir şekilde güldü eğilip dudağıma sıkı bir öpücük kondurdu.
"Alırım aklını öyle. Hadi bakalım yatmaya güzelim." Ağır ağır merdivenlerden inerken çalan telefonunun sesi geliyordu salondan.
Salona girdiğimiz de beni yere indiriken telefona baktı sonra bana, "Açmam lazım güzelim önemli." dediğinde başımı salladım usulca. Odadan hızlı adımlarla çıktığında, efendim albayım, diye açtığını duyabilmiştim.
Saate bakıp ben de Karaca'yı arayıp aramamak da kararsız kalsam da şansımı denemek istedim.
Aramadan önce mesaj atmanın daha iyi bir fikir olduğunu düşünerek önce mesaj attım. Karaca mesajıma anında geri döndüğünde ise hemen arama tuşuna bastım.
"Kardeşim." diyerek açmasına kıkırdayarak cevap verdim.
"Ya sen var yaa birtanesin birtane! Yaa her şey harika olmuş bayıldım. Hangi ara yaptınız, hangi ara yetiştirdiniz?" dediğimde sesli şekilde kıkırdadı.
"Ay valla yaptık bir şeyler işte. Beğendin değil mi?"
"Beğenmek ne kelime kendim seçsem bu kadar olurdu. Her şey o kadar güzel ki. İyi ki varsın kardeşim." dedim sonlara doğru çatallaşan bir sesle bir kaç saniye susup devam ettim.
"Her zaman ilaç oldun bana. Yine en bunaldığım, sıkıştığım zamanda yetiştin dokundun ruhuma. Ben çok teşekkür ederim." dedim.
"Ya üf sus pislik karı ağlatacaksın beni şurada. Hem biz sadece bir şeyleri seçtik yerleştirdik. Her şeyi enişte bey düşünüp ayarlamış. Kız valla deli divane gezdin üç yıl ama aferin değecek birini bulmuşsun." dediğinde kıkırdadım.
İyi insan lafının üzerine gelirmiş sözünü haklı çıkarmak isteyen sevdiğim içeriye girdi.
"Öyledir benim sevdiğim. " dedim bana doğru gelen Mahir'e bakarken.
"Neyse balım ben teşekkür etmek için aramıştım. Şimdi kapatmam lazım." diye devam ettim.
"Tamam bakalım. Size iyi eğlenceler." diye kırkırdadı Karaca imalı bir şekilde.
"Kapat Karaca kapat." diyerek bir şey söylemesini beklemeden ben kapattım. Telefonu kapattıktan sonra yanıma oturmuş olan Mahir'e döndü bakışlarım, "Bir şey yok değil mi?" dediğimde biraz sıkıntılı görünse de gülümseyerek başını iki yana salladı.
"Yok güzelim. Sadece yarın akşam İtalya'ya gideceğim. Yarın masayı toplayıp onları bu kararımı bildirmem lazım. Sevkiyatı başlatıp Kudret'in hamlesini beklemeye karar verdik." Bir kaç saniye sessiz kalıp devam etti.
"Kudret planladığı her şeyi yapmaya göze alamaz ama parasının bir miktarını kurtarmaya çalışacak." dediğinde kaşlarım çatıldı.
"Diğerleri olmadan mı? Yücel ile Benan'ın durumu ortada. Andrei bizim elimizde. Cemil denen adam nerede bilmi..." Sözlerim Mahir'in sözleri ile kesilmişti.
"Biliyoruz. Şuan İran'ın Türkiye sınırı yakınlarında. Adamlarımızdan haberleri geliyor. Bizzat o yönetecek sevkiyatı." dediğinde başımı salladım usul usul. Sonra kaşlarım çatılı çevirdim bakışlarımı gözlerine. Tek kaşım havada sorgulayıcı bir ifade ile bakarken,
"Şimdi mi öğrendin bunları, yoksa bana mı şimdi söylüyorsun?" diye sorduğumda mahçup bir ifade ile yüzüme baktı.
"Gündüz." diye ağzının içinde mırıldandığında gözlerimi sinirle devirerek güldüm. "Anladım." diye mırıldanırken üzerine oturduğumuz koltuğa uzandım. Mahir bir kaç saniye bocalar gibi bakarken yerinden kalkıp hemen arkama uzandı.
"Leylam, yavrum. Bak konusu gelmedi yoksa söylecektim. " dedi telaşla. Hafif başımı çevirip baktım yandan yüzüne,
"Tek bir soru soracağım." dediğimde başını salladı hızlı hızlı sor der gibi.
"İtalya mevzusu yeni mi yoksa önceden belli miydi? " diye sorduğumda bakışlarını kaçırdı.
Sıkıntılı bir nefes vererek, "Anladım. Neyse ben uyuyacağım. İyi geceler." diyerek arkamı döndüm. Sinirlenmiştim. Bu işte birlikteydik ama belkide kendi ekibi bile bu mevzuyu bilirken ben en son öğrenenlerden oluyordum.
"Yavrum! Bak söylecektim. Ama ortamı bozmak istemedim." dedi yine telaşla sallamadım. Daha bir yastığıma yapıştırdım kendimi. Omzuma hafif hafif dokunurken, " Leyla! Ne olur böyle arkanı dönme bana. Leyla!" diye ısrarla adımı üst üste söylemesine hışımla yerimden doğruldum.
"Ne var Leyla , Leyla?" dişlerimin arasında tıslar gibi sinirle devam ettim. "Bak Mahir anladık ortakla iş yapma mevzunu beceremiyorsun. Ama kusura bakma ben de bu her şeyi sonradan öğrenmeyi artık normal bir şekilde karşılayamıyorum. Çok sinirliyim sus artık kalbini kırdırtma." diyerek yeniden asi hareketler ile koltuğa uzandım.
Sonra aklıma gelen ile doğruldum yerimden.
"Karşıya kendine yatak aç. Tek yatacağım." dediğimde üzgün gözlerle yüzüme bakarken hiç beklemediğim bir şey yaparak ayaklandı.
"Gerek yok, ben öyle yatarım." dedi. Biraz bozulsam da bir şey demeden sinirle arkamı dönüp yattım. Özür dileyip yanıma yatar ısrar eder diye beklerken Mahir bey bir kabullenmişlikle gitmişti yanımdan.
Sinirden nabzımı kulaklarımda hissederken derin bir nefes alış verdim. Yine zararlı ben çıkmıştım. Gururumdan arkamı da dönüp bakamıyordum da. İkimizden de çıt çıkmazken karşımdaki karanlık duvarı izlemekten bir süre sonra gözlerim ağır ağır kapanmaya başlamıştı bile.
Uykumun en ağır yerinde vücudumun dönderildiğini hissedip bir anda paniklesem de Mahir'in yatıştırıcı sesini duyduğumda bir anda nerede olduğumu anlamıştım. Hatta en son ne vaziyetteydik o da belirtmişti zihnimde.
"Senden ayrı yatacaktım bir de ha! Sikerler." diye fısıldaması geldi kulağıma.
Uyku mahmurluğuna sığınıp kollarının arasında olduğum bedene daha sıkı sarıldım. Başımda hissettiğim öpücükler ile iyice mayışırken sesimi çıkarmadan yeniden kendimi boynuna gömdüm. Sinirim geçmişti ama bunu Mahir'in bilmesine gerek yoktu.
*****
Sabah çalan telefon sesi ile bir anda olduğum yerden sıçarken benimle birlikte Mahir de doğrulmuştu yerinden. Hemen yastığın altındaki telefonu elime aldığımda Benan'ın aramasını görmem ile açtım telefonu.
"Elena, bir saat içinde çıkacağım. Hazır olun." diyerek telefon konuşmamızı başlattı.
"Tamam efendim." dediğimde ise bir şey demeden kapattı.
Telefonu kulağımdan indirirken Mahir hemen yanımda oturmuş beni bekliyordu.
"1 saat içinde orda olur muyuz?" diye sordum bir yandan da Yusuf'u ararken. Mahir cevap vermeden telefonu açan Yusuf'a,
"Yusuf, Benan aradı az önce. 1 saat içinde orada olun dedi. Siz Benan'ın yakınlarında olun. Ben az uzaktayım. Ben yaklaştığımda ararım beni de alırsınız öyle geçeriz." diye direktifleri sıralarken Yusuf'un sadece sızlamasını duymuştum.
"Ya bir dur kızım karga bokunu yemeden. Anlamadım tek tek söyle." dedi uykusu açılmamıştı belli ki.
"Dedim ki Benan 1 saat içinde orada olun dedi. Siz geçin ben de çıkıyorum. Yakınlarda buluşuruz." diye yeniledim sözlerimi.
"Tamam kalkıyoruz." diyerek kapattı telefonu.
Ayağa kalktığımda Mahir de benimle ayaklandı.
"Hazırlanayım çıkalım." diyerek arkamı döndüğüm de kolumu tuttu.
"Güzelim. Yapma şöyle. İnan seninleyken olduğumda hiç yapamadığım bir şeyi yapıyorum. Göreve dair ne varsa gidiyor her şey zihnimden. Yoksa seni umursamamak gibi bir şey mümkün değil. Sadece dalıyorum sana. Bir tek sen oluyorsun yanındayken." dedi.
Üzgün gözlerle ettiği kelamlar öyle doğru yerlere güzelce yerleşiyordu ki içimde ona karşı gram öfke sinir kalmıyordu. Ama tabi tekrar diyorum bunu onun bilmesine gerek yoktu. Az biraz burnunun sürtmesinde de fayda vardı.
" Bilmiyorum Mahir. Eminim ki ben öğrenene kadar herkes biliyordur. En ufak bir bilgi bile öğrendiğimde soluğu senin yanında alırken ister istemez kırılıyorum." diyerek kolumu yavaşça çektim elinden. Köşedeki valizin yanındaki dün ki kıyafetlerime elimi alacakken arkadan seslendi.
"Çocuklara söylemiştim. Kıyafet ayarlayacaklardı." diye mırıldanması ile ona dönmeden,
"Gerek yok, giyerim bunları." diyerek kıyafetlerim elimde ayaklandım. Önüme durduğunda yüzüne kaldırdım bakışlarımı.
"Geç kalıyoruz." dediğimde öyle derin derin gözlerime baktı.
"Ben bir bakayım güzelim. Bekle lütfen."dediğinde kabullenmişlikle başımı salladım usulca. Bir şey diyecek oldu demedi.
Arkasını dönüp elinde telefon ile birilerini ararken ben de hemen yanımdaki koltuğa bıraktım kendimi ben de. Saat çok erkendi ve ben uykumu hiç alamamıştım.
Çok sürmeden Mahir ellerinde kıyafet çantası ile salona girdiğinde oturduğum yerden kalktım. Kendisine doğru yürümem ile bana ait olan çantayı uzattı asık bir yüzle.
"Teşekkür ederim." diye mırıldanarak salondan çıktım. Hemen yan taraftaki küçük olan odaya girerek kapıyı kapattım.
Çantadan çıkardığım siyah takımı hızlı bir şekilde üzerime geçirirken banyoya geçtim. Banyo dolabını diş fırçası bulmayı umarak açtığımda gördüğüm ile yüzüme bir tebessüm yerleşti.
Sadece diş fırçası değil kullandığım cilt ve saç bakım ile makyaj malzemeleri içinde vardı. İçim yine ılık ılık olurken sanki kapının oradaymış gibi bakışlarım o tarafa döndü.
Aslında kıyamıyordum ama yaşadığım bu saçma şeyle sürekli karşılaşınca ister istemez kırılıyordum.
Aslında tam da buydu hissettiğim.
Kırgınlık.
Beni böyle göz ardı edip görev arkadaşı olarak kabul etmiyor gibi hissettiriyordu istemeyerek de olsa. Yaptığı açıklama makuldu ama ortada da bir gerçek vardı ki biz aynı görev de yan yanaydık. Sıkıntı ile bir nefes alıp verdim.
Saçlarımı da tepeden toplayarak yüzümü de az renklendirdikten sonra çıktım banyodan. Mahir çoktan hazırlanmış elindeki telefona bakıyordu. Adım seslerimi duymasıyla başını olduğum tarafa çevirip baştan aşağı süzdü beni. Bakışları öyle yoğundu ki elimi kolumu nereye koyacağımı şaşırmıştım.
Etrafa bakarken kenardaki çantamı görmem ile o tarafa doğru yürüdüm.
"Ben hazırım, çıkalım mı?" diye bir yandan da ona laf attım.
"Tamam çıkalım." dediğini işitsem de bakmadım. Çantamı aldım ortadaki telefonumu aldım. Etrafa bir bakış attığımda kenarda katlanmış çarşafı ve pikeyi görünce gülmemek için dudağımı dişledim.
"Zahmet oldu sana da toplamışsın." dediğimde hala yüzüme moralsiz şekilde bakıyordu.
"Sorun değil." Yerinden ayaklandığında elini tutmam için uzattı. Böyle bir şey beklemediğimden önce uzattığı ele baktım sonrasın da ise gözlerine bakarak avucunun içine elimi bıraktım. Elimi gözlerimin içine bakarak dudaklarına götürüp öptü.
Sonra birden kendine çekerek sarıldı. Ben de ellerimi boynuna sardığımda tutuşu daha da sıklaşmıştı.
Geri çekilip ellerini kaldırarak yüzümün iki yanına getirdi. Parmak uçları tüy gibi yanağımı okşarken gözlerindeki mahçubiyet ve aşk ile kalbim yine heyacan ile kasıldı.
"Güzelim benim. Özür dilerim. Senin bu gül yüzün solunca sanma benim yüzüm güler." dediğinde küskünce yüzüne baktım.
"Soldurma o zaman." diye mırıldandım. Alnıma bir öpücük bırakıp öylece kaldı.
"Soldurmam. Bile isteye ölürüm de soldurmam." diyerek geri çekildi. Gülen gözlerle yüzüme bakarken, "Barıştık mı yavrum?" dediğinde gülümseyerek,
"Sence?" dedim alttan alttan göz süzerken. Gözleri kısıldı büyüyen tebebessümü ile. Tekrar eğilip şakağımdan öptü.
"Hadi çıkalım yavrum. Akşam üstü masa toplanacak. Ardından akşam İtalya'ya gideceğim." dedi elimi tutup kendi ile birlikte çıkışa doğru beni de götürürken.
"Kaç gün kalacaksın?" Sorumla dönüp bana baktı gülümseyerek.
"Bilmiyorum ama bir kaç güne dönerim. Habersiz bırakmam seni." dediğinde buruk bir şekilde gülerek başımı salladım.
Birlikte evden çıkıp evin yan tarafına doğru ilerlerken bahçe içindeki Mahir'in arabası ile garaj girişinin bu tarafta olduğunu anlamıştım. Kapımı açıp önce beni bindirdi ve eğilip dudaklarıma bir öpücük bırakıp geri çekildi.
Arabanın ön tarafından dolanıp şoför koltuğuna bindi. Aracın motorunu çalıştırırken bir yanda da telefonu ile birilerini arıyordu.
"Biz çıkıyoruz. Hemen arkamızda olun." dedi otoriter bir sesle.
Bir süre karşı tarafı dinlerken dönüp kendisini izleyen bana bakıp göz kırptı. Yüzümdeki gülüş büyürken bakışlarımı ondan çekip alıp giden yola çevirdim.
"Hızlı gideceğim çevirmeleri halledin. Sıkıntı yaşamak istemiyorum. " diyerek telefonu kapattı.
Özlemiştim mahallemizi. Belki bir tanıdık görürüm diye daha dikkatli kitlenmişti bakışlarım akıp giden görüntülere. Sabahın erken saati olduğundan tabi in cin top oynuyordu. Mahir bir pastanenin önünde durup bir şeyler aldığında da etrafa hala tarayan bakışlar atsam da görememiştim tanıdık birilerini.
Pastaneden çıkan sevdiğim hızlı adımlar ile arabaya gelip bindi. Kucağıma bıraktığı poşeti işaret ederek, "Ne seversin bilemedim. Karışık bir şeyler aldım güzelim."dedi.
"Teşekkür ederim canım. Ben çok ayırt etmem." derken paketin içine bakıyordum.
"Ay mis gibi koktu Mahir. Şu zeytinli açma mı?" Çıkardığım poğaçadan bir ona ısırtıyordum bir kendim ısırıyordum.
Sabahın erken vakti olduğundan çok da iştahım yoktu. Mahir bana göre daha iyiydi. Kendim yemesem de onu ellerimle besledim. Yeme işi bittiğinde elimi torpidodan aldığım ıslak mendil ile silerken,
Mahir'e dönüp, "Ne kadar sürede orda oluruz?" diye sorduğumda yolda olan bakışlarını kısa bir an bana çevirerek, "25 dakika sürmez diye düşünüyorum." Başımı arkamdaki koltuğa bırakırken kocaman esnedim.
"Of yaa ben de Yusuf gibi başlıcam yani. Karga bokunu yemeden ne bok var yani kalkıp çağırıyorsun?" dedim esnememin içinde sözlerim çok anlaşıldı mı bilmiyorum ama Mahir güler bir nefes bıraktı.
"Zarf gitti masadakilere geceden. Benan, muhtemelen evde olmadığı için kurul üyelerinden biri tarafından bilgilendirildi. Atilla aramıştır." dedi.
"Yücel ne yapacak acaba gelecek mi?" diye sorduğumda başını sağa doğru eğdi.
"Bilmiyorum ama muhtemelen bir süre ortaya çıkmayacak." dedi. Tekrar bakışlarım yola çevrilirken başımı yasladım koltuğa.
"Ben de girebilir miyim acaba?" diye sordum başımı ondan tarafa çevirirken.
"Girersin. Herkesin bir adamı ile girmesine izin var." dedi.
"Görelim bakalım kurulunuzu." dediğimde gülerek bir bakış atıp tekrar yola çevirdi gözlerini.
Mahir'in dediği gibi 25 dakika olmadan Taksim'e yanaşmıştık bile. Hemen bizimkileri arayıp konuk istemiştim. Şimdi ise Yusuf'ların olduğu konuma gelmek üzereydik.
"Ha bak işte oradalar, hemen köşe başında." diyerek elim ile Yusuf'ların olduğu tarafı gösterdim.
Mahir tam önlerinde durduğunda, "Sen inme. Görüşürüz canım." diyerek eğilip yanağına bir öpücük bıraktım.
"Görüşürüz yavrum. Kendine dikkat et." dediğinde gülümseyerek, "Sen de." deyip çıktım araçtan. Hızlı adımlar ile bizimkilerin aracının yanına gelip arka kapıyı açarak oturdum.
"Günaydın millet." çoşkulu sesim karşımdaki vatandaşlara pek işlememişti.
"Valla kardeşim sana aymış belli gün. Bize pek aymadı." diye mırıldandı arabayı hareket etirirken Yusuf. Mahir'in arabasının yanından hızla geçtik.
"Aymış aymamış kadın çağırdı artık. Akşam masa ile görüşme varmış. Ondan çağırdı muhtemelen." dedim. Çok sürmeden Benan'ı bıraktığımız apartmanın önüne geldik. Cebimden çıkardığım telefon ile Benan'ı arayıp aşağıda olduğumuzu bildirdikten sonra araçtan inip Benan'ın gelmesini beklemeye koyulduk.
Hemen iniyorum demesinin üstünden 20 dakika geçmişti ki hanımefendi anca teşrif etmişti.
"Günaydın çocuklar." diyerek kapısını açtığım aracın arka koltuğuna yerleşirken,
"Günaydın efendim." dedik ağız birliği etmiş gibi.
"Şirkete gidiyoruz." dedi araca biner binmez. Telefonu ile birini arayıp,
"Yoldayım geliyorum. Kıyafetlerimden bir şeyler ayarla. Ha bir de kuaförümü çağır hemen." diyerek telefonu kapattı.
Bakışlarını bana çevirirken,
"Bugün masa toplanıyor Elena. Bana eşlik edeceksin." dediğinde başımı salladım.
"Emredersiniz efendim." dedim.
Ön tarafa bir bakış atarak, "Çocuklar da gelsin. Ama içeriye yalnızca bir adamım girebiliyor." dediğinde başımı salladım tamam anlamında.
Çok sürmeden şirkete geldiğimiz de Benan ofisinin arka kısmındaki dinlenme alanına geçip üzerini değiştirirken gelen kuförü de ofisin dışında bekletip Benan'ın dinlenme odasının kapısını tıkladım.
"Efendim kuaför geldi." dediğimde uzaktan sesi geldi kulağıma. "Hemen al içeriye Elena." dedi. Dışarıda bekleyen kuaförü alıp dinleme odasına getirdiğimde kapıyı çalıp içeriye girdik. Benan aynanın karşısında kulağına küpe takmakla uğraşıyordu.
Üzerindeki ultra mini straplez elbisesi ile fazla cüretkardı. Nabzım deli gibi atarken zihnimde bu haliyle Mahir ile kol kola görüntüleri dönmeye başladı. Kıskançlık damarlarımda yakıcı bir ateş gibi gezinirken sakinleşmek için derin bir nefes aldım.
Bu kadın hiç mi üşümüyordu? Üzerimdeki ceketi çıkarıp veresim vardı.
"Gel hemen başla." diyerek kuaför kıza emir verirken bana döndü.
"Bir kahve istetir misin Elena?" dedi oldukça nazik bir şekilde. Kuaför kız malzemelerini çıkarırken gözünün altından bana baktı.
Eee sen bir tık şaşırdın tabi? Kurşunların önüne atlayıp bir de düşman ellerinden aşığını kurtarmıştık hanımefendinin. Bir zahmet nazik olacaktı.
Kuaför kız yaklaşık 1 saatte Benan'ın saç ve makyaj halledip giderken Benan Mahir'in olduğu bir toplantı için odasından çıkmıştı. Sekreterin masasının önünde öylece arkasından bakarken gözlerim seğiriyordu sinirden.
"Çok güzel bir kadın Benan hanım değil mi?" dedi arkamda kalan sekreteri. Sinirle gözlerimi devirirken ona döndüğümde samimiyetsiz bir gülüş vardı dudaklarımda.
"Hım, öyledir." dedim.
Yaklaşık bir saatin sonunda görmek istemediğim manzara şuan tam karşımda vuku buluyordu. Benan Mahir'in koluna girmiş parçalarına ayırmak istediğim bedeni ise tam olarak Mahir'in bedenine yapışmış şekildeydi.
Sakin ol Leyla. Yalnızca bir görev. Her şey gibi bu da bir gün son bulacak.
Her canlı ölümü tadacak.
Az kaldı. Şu kadarcık kaldı sabrımdan taşacak sadece bir damlacık taştı taşacaktı. Derin bir nefes alarak çin işkencesinden farksız bu görüntünün azabı bir nebze azalır diye başımı önüme eğdim.
Ama duyduğum topuklu sesine Benan'ın kahkahası karışınca ensemden başlayan bir ağrı peydah oldu.
Neye gülüyorsun acaba gerizekalı, aptal. Ama ben o Mahir'e de sorardım bu kadını güldürmeyi. Gözlerimi sıkıca kapatarak başımı kaldırdığımda çok yakınıma kadar gelmişlerdi. Mahir hiç yüzüme bakmadan kolunu kurtarıp, Benan'ın ofisine girerken, Benan sekreter kız ile benim önümde duraksadı.
"Bize iki kahve getir Şule." diyerek sekreter kıza direktiflerde bulunurken bana döndü bakışları.
"Elena sen de buralarda ol. Pars ile yemeği dışarıda yiyeceğiz. Sonrası seninle sabah dediğim yere geçeriz." dediğinde başımı salladım yalnızca. O da zaten çok cevabımı beklemeden kıvırta kıvırta odasına geçip kapıyı kapattı.
Ölüyorum, anlasana! Gözlerimin önünde birbirlerini seviyorlar.
Rahmetli Bihter'in sesi kulaklarımda çınlarkan öfke ile yüzümü sıvazladım. Cebimden çıkardığım telefondan hiç de profesyonelliğe sığmayacak bir hareket yapıp Mahir'e okkalı bir mesaj döşedim.
Biliyordum suçu yoktu ama kıskançlık ve öfke şuan bedenimi öyle bir ele geçirmişti ki hala hunharca damarlarımı döven nabzım düzene girmemişti.
Günlük Benan & Pars dozumu almış, doz aşımına maruz kalmamak için yerimden bir hışımla kalktım. Aşağı terasa inmek için merdivenlerin olduğu kısma gelirken hızlı hızlı koşar adımlar ile merdivenleri inmeye başladım.
Bir yandan da talihime sövmekle meşguldüm. Korumaların olduğu kata geldiğimde bizim çocukları bulmam çok da zor olmamıştı. Görevimiz sadece Benan'ın yakın koruması olduğu için Benan evde ya da şirkette ise istiharete çekiliyorduk. Yanlarına gittiğimde yanlarında Mehmet de vardı. Derin bir nefes alıp suratımı düzelttim. Yusuf'un dalga konusu olmaya hiç niyetim yoktu.
"Ne haber millet?" dediğimdw bakışlar bana döndü. İlk cevap veren Salim oldu.
"İyi öyle vakit öldürüyoruz. Sen hayırdır buradasın?" diye sorduğumda omuzlarımı silkerek cevap verdim.
"Arayana kadar serbestim. Çok acıktım yaa hadi dışarı çıkalım." dediğimde Salim ile Yusuf ayaklanırken Mehmet kararsız bakışlar ile onlara baktı.
"Ya patronun haberi yok. Ben gelemem." dedi.
"Hay o abini köpekler kovalasın inşallah." diye ağzımın içinde mırıldandım. Sonra Mehmet'e dönüp, "Patronun çok meşgul Mehmet'cim. Bir şey derse topu bana at." dedim.
Gözleri sevinçle ışıldadı.
"Oo tamam o zaman, kredim sonsuz. Hadi gelin sizi süper bir Adana dürümcüye götüreyim. Yok böyle bir lezzet." diye ellerini bir birine sürterek bizi gerisinde bırakıp çıkışa doğru ilerlemeye başlamıştı bile. Hızlı adımlar ile ona yetişirken,
"Sen de dünden hazırmışın hacı. Sanki biri yemeğe gitmeyi teklif etse de şak cevabı yapıştırsam gibi hiç düşünmeden yer söyledin." Dedi sırıtarak Yusuf.
"He valla öyle oldu. Yenge yemek diyince direk kokusu burnuma geldi." dedi.
"Oo yenge falan işler ilerlemiş bayağı." İmalı bakışlar ile tek kaşını kaldırdı Yusuf sorgular bir ifade gibi.
"Başlıyacam yengenize. Hadi şuradan çıkalım bir an önce." Tek derdim az önceki manzaraya tekrar şahit olmamaktı. Göz görmeyince gönül katlanıyor sözüne sarılıp teselli olmak istiyordum.
Otopaka inip arabaya atladığımız da fazla uzak olmayan dürümcüye gelmiştik. Mehmet'in dediği gibi oldukça da lezzetliydi. Çocuklar birincileri gömmüş ikincileri gömmek ile meşguldü.
Restorantın lavobasına geçip elimi yüzümü yıkadıktan sonra yeniden masaya geldiğimde hala yemeye devam eden ekibe bakıp,
"Hadi çabuk yiyin de geçelim. Öğlenden sonra çıkarız dedi Benan." dedim.
"Tamam be kızım, boğazımıza düzdün. Hem bu seninki ile yemekte değil mi? Söylede az oyalasın işte." dedi bir yandan kocam bir ısırık alarak dürümünden. Sinirle gözlerimi kapatıp başımı sağa sola yavaşça çevirdim.
"Yusuf, uzatma abi. Hadi zıkkımlan kalkalım." dedim. Yusuf'un kaşlar havalandı karşısında dürüm yiyen ikiliye bakarak, "Oo kıskanmış birileri. En sevdiğim." dedi sırıtarak.
"O dürümü sana bütün halinde yedirmeden sus zıkkımlan. Ben dışarıdayım." diyerek çıktım dışarıya. Kendime engel olamıyordum. Mahir sadece özür mahiyetinde bir mesaj atmıştı ama başka ne arama ne bir mesaj vardı. Elime aldığım telefondan Mahir'in ismini bulup arama tuşuna bastım.
Çok çalmadan açıldığında gayet resmi bir şekilde İngilizce konuşmaya başladı.
"Efendim."
"Bana bak Mahir. Kudret gitti nişanlılık da bitti. Bir daha öyle yapışık ikiz gibi göreyim sizi ben ne yapacağımı biliyorum."
"Tamam bu konu ile yakın zaman da ilgileneceğim." dedi.
"İyi ne yaparsan yap ben kapatıyorum." diyerek yüzüne kapattım.
Çocuklar da dürümlerini yedikten sonra yeniden şirkete geçmiştik. Benan da Mahir ile yemekten yalnız gelmiş, bir süre sekreteri ile çalışmak için ofisine geçmişti.
Mahir'in nerede olduğunu merak ettiğimden hızlıca aşağıda korumaların olduğu kattaki terasa geçip yeniden Mahir'i aradım.
"Efendim güzelim."
"Nerdesin, gelmedin şirkete?" diye sorduğumda güler gibi nefesinin sesi geldi kulağıma.
"Sevgilimin gazabından korktuğumdan en iyisi gelmemek diye düşündüm." dedi. Sesli bir şekilde ofladım.
"Of Mahir yaa. Sen geç dalganı bir daha sizi öyle göreyim yüzümü göremezsin." dedim sinirle.
" Tamam güzelim, ben o işi kökten halledeceğim. Az kaldı. Biliyorum çok zor ama sabır." dediğinde güldüm sinirli bir şekilde.
"Andrei'in ölesiye döven adam mı söylüyor bunu?" diye sorduğumda,
"O piç kurusu haketmişti. Benim sevdiğim kadına yavşayacak ben de öyle izleyeceğim ha!" dedi sinirle. Az önce bana sabret az kaldı diyen adama bakın hele!
"Mahir sinirlerimi zıplatma senin ki daha fena. " Etrafa bir bakış atıp sessizce devam ettim.
"Kudret belası da yok artık nişanlıcılık oynamaya da gerek yok. Bitecek."
"Tamam güzelim bitecek. Söz sana en yakın zaman da bunu halledeceğim." dedi sakin bir sesle.
"İyi tamam kapatıyorum ben şimdi. Benan çalışıyor şimdi, sonrasın da çıkacağız." diye mırıldandım.
"Tamam yavrum. Kendine dikkat et."
"Tamam sen de dikkat et." diyerek kapattım telefonu.
Tekrar yukarıya çıkarak Benan hanımefendinin işlerinin bitmesini beklerken nihayet çıkmıştık yola. Arabada Yusuf, o ve ben vardım. Salim ise arka arabada bir kaç koruma ile birlikte geliyordu.
Benan'ın verdiği konuma yaklaşık 1 saati geçkin bir zamanda varabilmiştik. Dışarıdan eski büyük bir depo gibi görünen yapının içine girdiğimiz de daha yenilenmiş ve ışıklandırması ile de hoş bir ambiyansı olan geniş bir alan karşılaşmıştı beni.
İçeriye Benan ile ben girmiştik yalnızca. Alanın ortasında kocaman yuvarlak bir masa vardı. Masa da Şehmus ve Atilla hemen arkalarında korumaları ile vaziyet almışlardı.
Bizden hemen sonra tanımadığım bir adam ve koruması girdiğinde. Şehmus'un konuşmalarından masanın yeni ortağı olan bakanın adamı olduğunu anlamıştım.
En son ise tüm karizması ile Mahir ve hemen arkasında Celil girmişti. Gözlerimi kırpmadan sevdiğim adamın ağır adımlar ile masaya doğru gelmesini izlerken hemen önümdeki Benan'ın da aynı şekilde Mahir'i izlediği gördüm.
Ya sabır!
Mahir geldiğinde masadaki üyeleri selamlarken toplanmalarına sebep olan İtalya sevkiyatı konuşulmaya başlanmıştı.
"Bu iş çok uzadı Pars bey. Zannımca bu işte başka işler var. Bu adamlar bizi bile isteye oyalıyorlar." deis Şehmus.
Vay be düşündüğümüzden daha iyi çalışıyordu gövdesinin üzerindeki saksısı.
"Ben de öyle düşünüyorum. Onlardan başkası ile de çalışmamıza izin vermiyorlar. Son gittiğim de işi başkası ile yapmak için anlaşmıştık ama geri Türkiye'ye döndüğümde onlar da vazgeçtilerini söylediler." dedi Mahir tek tek yüzlerine bakarak tane tane anlatırken.
Bu karizma halis mi?
Şuan tam burada onu öpmek istemem peki?
Masanın başında öyle etkileyici ve güçlü duruyordu ki kafam çoktan başka hülyalara uçmuştu bile. Kaşlarımı kaldırarak başımı iki yana salladım zihnimi toplamak için.
Aptal olma Leyla, odaklan önündeki işe.
Yumurtlama zamanım mı gelmişti?
Yok yok bunlar hep cinsel gerginlikten. Adamı aşere aşere önündeki işe kafanı veremez oldun.
Bir kere şapsak ilaç gibi gelecek de...
Sus artık azgın karı sus! Şu işi eline yüzüne bulaştırmadan bir bitireydin.
İç seslerim ile kavgam bitecek gibi değildi. Ne yapayım ben Mahir'i istiyordum.
"Bu akşam toplantıdan sonra İtalya ya uçacağım. Sevkiyat başlamadan da dönmeyi düşünmüyorum. Buradaki güvenliği sağlamak ise sizlerde." dedi ürkütücü ve tehdit vari bir sesle.
"Her şey hazır Pars bey, limanda adamlarımız, taşıyacak şoförler, depolar. Sadece malın çıkması sıkıntı." dedi Şehmus kendinden emin bir sesle.
"Ben de bizzat saha da olacağım. Sen sevkiyatı başlat gerisi biz de." diye ekledi Atilla.
"Mesuliyet siz de o vakit." Mahir'in bakışları Atilla ile Şehmus arasında kayıyordu.
İkisi de başlarını sallayarak Mahir'i tekrar onaylarken sevkiyatının olası tarihi ve güzergahı üzerinde planlamalar da yapılmıştı. Konuşulan meblağalar oldukça yüksekti ve Kudret bu para için çerez diye bahsetmişti.
Kendi sevkiyatında kim bilir bunun kaç katı fazlası kazanacaktı.
"Sevgilim!" Benan'ın tüm tüylerimi havaya kaldıran konuşmasıyla çok kısa bir an bakışlarım Mahir'e kaysa da o bana değil soğuk bakışlarını Benan'a dikmişti gözlerini.
Benan Mahir'in kendisine cevap vermeden bakması ile devam etti,
"Bugün öğlen de bahsetmiştim." Bir kaç saniye bakanın adamına bakıp tekrar Mahir'e çevirdi bakışlarını.
" Nazım beyin bize bir teklifi var." dediğinde Nazım denilen adam devam etti.
"Evet öncelikle beyfendinin selamları var sizlere. Elinde yüklü miktarda mal var, iyi kalitede. Ama hak verirsiniz ki malın hakkı ile gitmesini istiyor kendileri. O yüzden sizlerle iletişime girip bu masada olmak öncelikle elindeki malları kar ile elinden çıkarmak sonrasında ise sizlerle başka karlı işler yapmak niyetinde. " dedi. Mahir kaşları çatılı şekilde karşıdaki adamı dikkatle dinlemişti. Eminim ki onun da tıpkı benim gibi içinde ne fırtınılar kopuyordu da belli etmiyordu.
Devletin bakanının elinde uyuşturucu...
"Bir numune getirdiniz mi?" diye sordu ters bir sesle Mahir.
"Aslında son dakika toplantı bilgisi geldiği için hazırlıklı gelemedik. Ama bir numune paketini istediğiniz adrese göndeririz." dediğinde Mahir'in bakışlar beni buldu.
"Elena sizinle gelsin. Numuneyi ona teslim edebilirsin." dedi bakışlarında yalnızca ikimizin anlayacağı bir ima vardı.
Başımı tamam anlamında usulca salladım. Nazım denilen adam karasız şekilde Benan ile Şehmus'a bakarken,
"Elena'ya güvenebilirsiniz Nazım bey. O, benim en güvenilir adamım. Bu toplantıya zaten güven testini geçememiş kimse giremez müsterih olun." dedi Benan.
Oda da iki asker bir polis olması dışında sorun yoktu tabi. Bizden ala güvenilir adam mı vardı?
"Peki, sizlere güveniyoruz." dedi Nazım.
Toplantı sevkiyat ile ilgili kalan ayrıntıların da konuşulmasından sonra artık son bulmuştu.
Masadan ilk Şehmus ayaklanırken çıkış tarafında olduğum için benim bulunduğum noktaya doğru ilerlemeye başladı.
Allahım ne olur görmesin beni!
Bakışları beni bulduğunda yüzünde pis bir gülüş belirdi. Yanıma doğru gelirken etkiyeci olduğunu zannettiği gülümsemesi ile kendince elini kaldırarak bıyıklarını düzellti.
"Sen de mi burdaydın güzellik?"
Gevrek gevrek sırıtarak oldukça yakınıma doğru sokuldu. İfadesiz bakışlarım ve tepkisiz kalışım karşımdaki adama bir anlam ifade etmiyordu belli ki başını yüzüme doğru daha bir eğdi. Başımı geri çekmemek için zor tutuyordum kendimi. Zira sigara ve alkol kokan nefesini yüzümde hissedecek kadar yakındı. Ama dayanamayacaktım.
Gözlerine diktiğim bakışlarım az önceki kadar ifadesiz değildi. Yakınlığın rahatsız olduğumu sert bakışlarım ile belli ederken bir adım geri çekildim. Tepkimi ancak bu ortamda bu kadar gösterebilirdim.
Zaten her şey yeteri kadar zorken bir de masadaki herkesin en çok da Mahir'in delici bakışlarını üzerimde hissetmek gereksiz bir tedirginlik haline sokuyordu beni.
Gözlerim bir anlık Şehmus'un ardında kalan Benan'a sonrasında yanındaki Mahir'e kaymıştı. Ay kaymaz olaydı. Çatılı kaşları ve Şehmus'un üzerine atladı atlayacak halini görmem ile içimden bildiğim tüm duaları okumaya başladım.
"Hele şu güzelliğe bak yav! " başını arkaya çevirip Benan'ın olduğu tarafa doğru bakarken, "Benan hanım, sen bunu bana ver yav!" bakışları tekrar beni bulduğunda, "Ben bunla neler yaparım." diye sadece ikimizin duyacağı şekilde fısıldamıştı gözünü kırparken.
Ayy sanki bana cenneti vaadediyordu puşt herif.
Çapkın bakışları ile yüzümün her noktasında gezerken gözlerimi sabır ister gibi kapatıp açtım. Geçmesi için kenara çekilecekken kolumda hissettiğim tutuşu ile kaşlarım çatılı halde önce koluma sonra yüzüne bakarkenn
"Elena." diye Mahir'in sert sesi ile bakışlarımız ne zaman yanımıza geldiğini anlamadığımız Mahir'e döndü.
"Ne oylanıyorsun burada? İvan'ı da yanına al Nazım beyi takip edin. Paketi oyalanmadan konağa getirin hemen " diye üsten üsten azarlar tonda konuşmasına karşılık başımı hızlı hızlı sallayıp,
"Tamam efendim." diyerek geri çekildim. Hızlı adımlar ile çıkışa doğru ilerlerken derin bir nefes verdim. Şehmus ayısı haberi bile yoktu ama Mahir'in radarına girmişti.
Kapıda bekleyen Yusuf'un yanına geçip, "Biz ayrı geçeceğiz." dediğimde sorar gibi tek kaşı kalktı.
"Anlatırım." diye mırıldandım. Gözüm kapıdaydı. Nazım denilen adam ve yardımcısı çıktılar kapıdan. Olduğumuz yere doğru ilerlemeye başladılar.
Tam karşımıza geldiklerinde,
"Bizi takip edin." diyerek az ilerideki arabalarına bindiklerinde ben de Yusuf'a binmesi için arabayı işaret etim.
Nazım denilen adam önce biz arkada ilerlerken Yusuf haliyle nereye gittiğimizi merak ediyordu. Toplantıda geçen konuşmaları kısa bir özet geçerken şaşkınlıkla ve hiddetle ağzından yer yer küfürler kaçmaktaydı.
"Vay amına koyayım! Bu nasıl iş yaa. Millet sana güvenip oy versin. Devletin başındaki sana güvenip seni bakan yapsın. Sen o sana güvenen milletin çocuğunu zehirle. Yeminle tiksindim yaa artık." dedi bir yandan da öndeki arabayı izliyordu pür dikkat.
"Al benden de o kadar. Allah topunun belasını versin." dedim hiddetle.
"Yalnız enişte beyim kafa zehir. İki dakikada planı kurmuş. Adamların resmen mekanlarından birini öğreneceğiz." dedi keyifle.
"Öyle." dedim yalnızca. Sesindeki keyif kendini belli ediyordu. Mahir'in bu iş için bana güvenmesi de ayrı bir mutlu etmişti beni.
1 saat sürmeden Zekeriyaköy'ün daha ücra taraflarından bir villa önünde durduk. Açılan kapı ile villanın bahçesine girerken önümüzde duran araba ile biz de arkalarına park ettik. Arabadan inmeden Yusuf'a dönerek,
"Konum bilgisi at Karaca'ya." dediğim de başını salladı. Birlikte arabadan indiğimiz de önümüzdeki arabadan da inmişti Nazım ve adamları.
Bize doğru dönerek, "Bekleyin biraz getiriyorum." dediğinde başımı salladım yalnızca. Nazım içeir girdiğinde etrafı incelemeye başladım.
Oldukça lüks bir taş villaydı. İçeriye girmesek de en azından adres bilgisine sahiptik.
Çok sürmeden elinde küçük bir paket ile gelen Nazım olduğum yere doğu ilerlemeye başladı. Elindeki paketi uzatırken,
"Buyrun." dedi gayet ciddi bir ifade ile. Paketi elinden alırken başımı bir kez sallayarak geri çekildim. Arkamdaki araca doğru ilerlerken yüzümdeki gülümsemeye engel olamıyordum. Araca binip villanın bahçesinden çıktığımız da Yusuf ile birbirimize baktık.
"Kolay oldu ha?" dedim sırıtarak.
"Aynen kardeşim elim silahımda bekledim son ana kadar ama sıkıntısız bitti. Ara enişte beyi de söyle." dediğin de gülümseyerek başımı salladım.
Elime aldığım telefondan Mahir'i aradığımda ulaşılamıyor sesini duyduğumda dudaklarımı büzerek indirdim telefonu kucağıma.
"Kapalı. Uçuşu kaçtaydı ki acaba?" diye mırıldandım kendi kendime. Yalnızca 1 saat geçmişti ayrılmamızın üzerinden hemen mi binmişti?
"Şarjı bitmiştir belki." dedi Yusuf gözü akan trafikteyken.
Başımı iki yana sallayarak, "Bilmiyorum ki olabilir." dedim.
İçimde bir huzursuzluk vardı. Klimayı kapatıp camı açtım bir nebze rahatlayabilmek için. Elime aldığım telefon ile tekrar aradım Mahir'in numarasını yine ulaşılamıyor sesini duymam ile kucağıma bıraktım telefonu. Yusuf'a dönüp,
"Ne kadar kaldı?"
" Yarım saati geçer. İş çıkış saatine kaldık." dediğinde başımı dışarıya çevirdim.
Yolda bir kaç kez daha Mahir'i aramayı denesem de yine aynı ulaşılamıyor sesi karşılaşmıştı beni her defasında.
Konağa vardığımız da arabadan indik. Yusuf ile vedalaştıktan sonra konağa doğru elimde paket ile ilerledim. Açık olan kapıdan girdiğimde salondan gelen ağlama ve bağırış sesleri ile koşar adım salona girdim. Benan feryat figan ağlarken yanındaki Atilla ise onu sakinleştirmeye çalışıyordu.
"Hayır, hayır ölemez o. Aahh! hayır izin vermem." diye kendini parçalar gibi ağlarken ağzından çıkan isimle öylece kalakalmıştım.
"Pars! Ahh Pars! Bir şeyler yap dayı. Getir onu bana. O, ölemez. Hayır ölemez. " Benan'ın çığlıkları git gide kulağımda silik bir hal alırken vücudum kontrol edemediğim bir titreme gridabına tutulmuştu. Elimde tuttuğum paket çoktan yeri boylamıştı. Başımı şiddetle iki yana sallarken bir hışımla çıktım salondan.
Karşıma çıkan Sena'nın hali ile duvara çarpmış gibi kaldım olduğum yerde. Kıpkırmızı olmuş gözleri, solmuş yüzü ile bir enkaz vardı karşımda.
Vücudum hala şiddetli bir şekilde titrerken dehşetle açılmış gözlerim Sena'nın yüzündeydi.
Başımı şiddetle yeniden iki yana sallarken "H-hayır. Hayır." dedim defalarca.
Sena ağlamaktan kan oturmuş gözlerini kaçırırken benden yumruk yaptığı ellerini gözüne bastırıp arkasını dönüp koşar adım kayboldu.
Benim sevdiğim...
Burnumda hissettiğim ıslaklıkla nefes alamazken elimin tersi ile sildim bir yandan yürürken dışarıya. Nefes alamıyordum. Nereye gittiğimi bilmiyordum.
Bahçeye çıktığımda hala ciğerlerim nefessizlikten yanarken ben sadece onu arıyordum. Koşar adım telaşla bana gelen Salim ile Yusuf girdi görüş açıma. Ama ben onları değil, ben sevdiğimi istiyordum karşımda.
Bir anda durup birbirlerine baktılar. Onların da yüzünde Sena'nın yüzündeki ifadeden vardı.
Burnumdaki ıslaklık daha da yoğun bir hal alırken genzime kan kokusu dolmuştu. Kesik kesik aldığım nefesler artık yetmez olurken olduğum yere dizlerimin üstüne düştüm.
Zemine damlayan gözyaşlarıma karışan kanım vardı görüş açımda. Gözlerim kararıken son bir gayretle nefes almaya çalıştım ama yapamadım. Nefesim de onunla birlikte bırakıp gitmişti beni.
Benim sevdiğim gitmişti. Benim nefesim gitmişti.
🥀🥀🥀🥀🥀
İnşallah beğendiğiniz bir bölüm olmuştur canlarım.
Bayağı uzun bir bölümdü.
Beğeni ve yorumlarınızı beklerim 🤓
Küfürler buraya 🤓
Sevgi sözcükleri ve öpücükler buraya. 🤓
Öpüyoreeee
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
23.16k Okunma |
4.12k Oy |
1.11k Takip |
52 Bölümlü Kitap |