Merhabalar canlarım ciğerlerim 🤗
Yeni bir bölüm ile daha karşınızdayız efenim. Gecenin kaçı olmuş bakınız ben bölüm yetiştirme derdindeyim.
Bunda büşracığımın kocam da kocam diye darlamasının etkisi büyük.
Büşracımm bölüm sana gelsin balım.
HİKAYEMİZİN BAŞ KARAKTERİNİN ADI DEĞİŞMİŞTİR. LEYLA İLE DEVAM İNŞALLAH 🤗
Keyifli okumalar efenim 🫠
🌸🌸🌸🌸🌸
Mahir gitmişti...
Beni onsuz bırakıp gitmişti...
Sanki içimde beni günden güne tüketen, ruhumu kavuran kocaman bir ateş vardı.
Ne kadar çabalasam da bu ateşi söndüremiyor, her geçen saniye canlı canlı yanıyordu ruhum.
Ölüyordum...
Her baktığım yerde hatırası, kulağımda yankılanan sesi, unutamadığım dokunuşları içimdeki bu yangını daha da harlarken nefes almak bile işkence olmuştu.
En çok gece olunca hissediyordum yokluğunu. Daha çok yanarken yokluğunda sessizce ağlamaktan başka bir şey gelmiyordu elimden.
Gitmişti sevdiğim...
Onsuz geçen üç ayda her gün, bir ömür kadar uzun ve acı doluyken bütün bunlara katlanmamın tek bir sebebi vardı.
Ona bunu yapanlara tek tek cezalarını verebilmek için yaşıyordum.
Sevdiğimin intikamını aldığımda bir nebze de olsa içim soğuyacaktı ama yüreğimde taşıdığım bu ateş hiç bir zaman sönmeyecekti. Çünkü artık kabullenmiştim. O artık geri dönülmeyecek bir yerdeydi.
Ve bizim sevdamız artık mahşere kalmıştı.
🥀🥀🥀🥀🥀
"Elena hanım, beni duyuyor musunuz? " Gözlerim karşımdaki gölde yine düşünceler içerisinde kaybolmuşken duyduğum ses ile hafifçe irkilerek olduğum yerde döndüm.
Çatılı kaşlarım ile nasıl görünüyorsam karşımdaki koruma çekimser bir şekilde gözlerini kaçırarak konuşmaya devam etti.
"Ben... Ben özür dilerim. Bir kaç kez seslendim ama duymadınız." dediğinde hala sinirli bir şekilde ona bakıyordum.
Kendimi belki de tek huzurlu hissettiğim bu yerde rahatsız edilmek en son isteyeceğim şeydi.
Katlanamıyordum hiç bir şeye ama yoğun bir çaba veriyordum. Ondandı sık sık kriz geçirmelerim, kendimden geçmelerim. Kutsal saydığım görevimiz içindi bu çabam. Tek sarıldığım şey buydu. Yoksa çoktan kayıp gitmiştim. Ama yine de zor geliyordu. Nihayetinde ben de insandım. Sevdiğini kaybetmiş, acısını gizli saklı yaşamaya çalışan bir insan.
"Ne var?" dedim hiç de nazik olmayan bir tonda. Karşımdaki adam terslemem ile daha bir ürkekleşmişti. Bu haline bile tahammül edemiyordum. Ne varsa söylesin sonra da siktir olup gitsin istiyordum.
"Şey... Benan hanım sizi çağırıyordu efendim." dediğinde bariz şekilde sinirle seğiren gözlerimi kapattım kısa bir süre.
Mahir gittiğinden beri Benan'ın da çekilecek kahrı yoktu. Bunun için bile başına sıkmamak için zor tutuyordum kendimi. Ölen benim sevdiğimdi ama yasını o tutuyordu.
" Tamam." dedim ters bir şekilde. Tekrar yönümü göle çevirdim. Elimin altındaki demir parmaklıklara sıkıca tutunurken bir yandan da derin nefesler alarak sakinleşmeye çalıştım. Az da olsa normal bir şekilde karşısına çıkmak için.
Bir kaç dakikadan uzun bir süre o şekilde kalıp sonrasında konağa doğru ağır adımlar ile yürümeye başladım. Konaktan içeri girdiğimde kapının önünde durup cebimden çıkardığım antidepresandan bir tane çıkarak ağzıma attım.
Benan muhtemelen odasındaydı. Ağır adımla ile merdivenleri çıkıp odasının önüne geldiğimde kapıyı tıklattım. İçeriden herhangi bir ses gelmememişti. Kapıyı açıp içeri girdiğimde Benan elinde içkisi ile odasının balkonunda ayakta durmuş karşısındaki göle bakıyordu.
Geldiğimi fark etmemişti. Ağır ağır yaklaştığımda adım seslerimi duyar duymaz arkasını döndü.
"Oo Elenacım. Baktım gölün yanında yalnız takılıyorsun. Dedim birlikte takılalım. İyi yapmış mıyım? Al kendine bir kadeh."dedi gülerek.
Yüzündeki ifadeden yine çakırkeyif olduğu belliydi. Derin bir nefes alıp verdim. Ayıkken yeteri kadar çekiyordum. Şuan daha bir kafasına sıkılasıydı.
"Teşekkür ederim kullanmıyorum." dedim. Sesimin ters çıkmasına engel olamamıştım. Bunun için mi çağırmıştı beni yani?
İfadesiz gözlerle ona bakarken ben, buruk bir şekilde güldü. Elindeki kadehi kaldırıp gösterir gibi uzattı.
"Acımı bir nebze azaltıyor. Bunu içince... Pars'ın ölümü, ayık halim kadar acı vermiyor."
Dişlerimi ve yumruk yaptığım ellerimi var gücümle sıkarken bakışlarımın sertleşmesine engel olamıyorum.
Ölen benim sevdiğimdi benim... Onun babasının öldürdüğü...
Ben bu acı ile içten içe kavrulurken karşımda acısını dilediği şekilde gözüme soka soka yaşayan bu kadını deliler gibi kıskanıyordum.
Baştan aşağı süzerken beni, "En az benim kadar üzülüyorsun biliyorum. Yasımız bir acımız aynı. İkimiz de sevdiğini kaybettik." elindeki içkiden kocaman bir yudum alırken çatılı kaşlarım ile karşımdaki kadına bakıyordum yalnızca.
"Onlar o kaza da özlememiş olsalardı... Ben Pars'ı sen Celil'i kaybetmemiş olacaktın." dedi sonralara doğru çatallaşan sesi ile. Cevap vermedim.
Tekrar içkisinden kocaman bir yudum aldı. Kendini hemen arkasındaki koltuğa bırakacakken yere düşmesiyle gözlerimi sinirle kapattım.
Yanına yaklaşıp kaldırmaya çalıştığım da gülümseyerek yüzüme baktı, "Teşekkür ederim Elena." dedi. Yine cevap vermedim.
Bir an önce benimle işi bitsin ve göndersin istiyordum. Kolundan tutuğum gibi çok da nazik olmayacak şekilde koltuğa savurur gibi oturttum. Elindeki kadeh düşüp parçalara ayrılırken ikimizin de bakışları o tarafa döndü.
"Kusura bakmayın. Ben yenisini getireyim." diyerek ağzımın içinde mırıldandım. Arkamı döndüğümde kolumdan tutarak durdurdu beni.
"Getirme. Daha fazla içmek istemiyorum."
Başımı sallayıp olduğum yerde kaldım. Bir kaç dakikadan uzun bir süre ikimizden de ses çıkmazken ara ara kulağıma iç çekişleri geliyordu.
"Kudret... En beklemediğim anda aldı onu benden."
Sanki karşımda Kudret varmışçasına bakışlarımı karşıma dikmiş öylece kocaman kapkara bir kuyu gibi görünen göle bakıyordum.
"Diri diri yaktı onları."
Ruhumun ne denli azaplar içinde bıraktığını bilmeden konuşmaya devam ediyordu.
Benim Mahirimi diri diri yakmışlardı.
Dişlerimi var gücümle sıkarken nefesim yine teklemeye başlamıştı.
Benan susmuyordu...
"Sevdiğim adam gözlerimin önünde küle döndü."
Defalarca duyduğum bu gerçek, her defasında canımı bedenimden çıkarcasına bir azaba sürüklüyordu beni.
Benim sevdiğimi diri diri yakmışlardı....
Bir kurşunla şehit olsa daha mı az canım yanardı?
Burnumda hissettiğim ıslaklıkla elim oraya giderken elime bulaşan kanı elimin tersi ile sildim. Yeni bir krizin eşiğimdeydim, hissediyordum. Sendeleyerek arkamı döndüğümde uğuldayan Benan'ın sesini geride bırakarak yıkık adımlar ile balkondan odaya doğru ilerlediğimde hiç bir şey umrumda değildi. Cebimden çıkardığım ilacı güç bela ağzıma attım tekrardan.
Yeniden nefes alamazken duvarlara tutuna tutuna çıkmaya çabaladım.
Koridora çıktığımda karşı karşıya kaldığım Sena elindekileri yere atıp koşar adım yanıma geldi. Elleri ile yüzümü iki yandan tutarken çatallaşan sesi ile şefkatle fısıldamaya başladı.
"Sakinleş. Derin nefes al ne olursun! Yapma bunu kendine lütfen nefes al! Hadi lütfen."
3 aydır defalarca karşılaştığı bu manzara onun için artık git gide alışıldık bir hal alsa da bana üzülmekten de kendini alamıyordu.
Sena hıçkıraklarının arasında bana komut vermeye çalışırken kesik kesik nefesler ile geçirdiğim sinir krizini atlatmaya çalışıyordum.
Titreyen vücudumu kontrol edemezken kastığım için vücudum ve nefessizlikten yanan ciğerimin acısı ile göğüs kafesimde müthiş bir ağrı peydah oldu. Elim göğsüme gitmişti sızısını almak ister gibi.
"Lütfen, lütfen nefes al." Sena'nın sesi git gide uzaklaşırken, etrafımdaki her şey silikleşmeye başlamıştı. Vücudum ağırlaştı, sanki bir boşluğun içine çekiliyordum. Son duyduğum şey, kalbimin düzensiz atışlarıydı, ardından karanlık…
Tam anlamıyla boşluk.
🥀🥀🥀🥀🥀
"Güzelim!"
Duyduğum ses ile yerimden heyacanla doğrulurken,
"Mahir! Geldin, geldin. " diye fısıldadım.
" Geldin ne demek. Ben hep burdayım güzelim. Hadi gel." diye seslendi uzaktan.
Karanlık oda da hiç bir şey göremiyor olmak çıldırtırken beni doğruldum olduğum yerden hışımla. Başım döndü ama aldırmadım. Tutundum yatağımın kenarından. Bir yandan da çevreye bakıyordum.
"Göremiyorum Mahir nerdesin?" dedim.
"Burdayım, dışarıda." dedi sevecen bir sesle. "
Anlaşılan hiç özlemedin beni." diye ekledi ardından. Kocaman bir gülümseme ile koşar adım odadan dışarı çıktım. Apliklerin yandığı koridorda da göremeyince ilerledim heyacanla.
"Gel hadi, dışarıdayım. Çok özledim seni." dediğinde daha bir hızımı artırdım.
"B-ben de.... Seni çok özledim sevgilim."
Sevinç gözyaşlarım görüş açımı bulanıklaştırırken bir kaç kez sendeleyip yere kapaklanmıştım.
Merdivenlerden koşar adım inerken, "Nerdesin, göremiyorum hala seni?" diye sızlandım. Onu görmek için deliler gibi heyacanlanıyordum.
"Gölün oradayım. Gel hemen benim güzel sevgilim. Seni kollarımın arasına almak için sabırsızlanıyorum" dediğinde kocaman gülümseyerek başımı hızlı hızlı salladım.
"Ben de sevgilim, ben de." dedim.
Daha bir hızımı artırdım. Karşıma çıkan bir kaç koruma bana garip bir şekilde bakarken hiç birini umursamadım.
Mahirim beni çağırıyorsa vardır bir bildiği diyerek kocaman gülümsemem ile koşar adımlar ile gölün yanına geldiğimde yine yoktu Mahir.
Etrafında hızlı bir şekilde dönerken gülümsemem yüzümde kayboldu.
"Mahir! Nerdesin?" diye bağırdığımda yeniden sesi geldi kulağıma.
"Göl de... Seni bekliyorum. Hadi gel." dediğinde karanlık göle çevirdim bakışlarımı. Göremiyordum ama oradayım diyorsa oradaydı.
Sonrasında ise hiç düşünmeden kendimi gölün serin sularına bırakırken Mahir'in sesi geliyordu çok uzaklardan kulağıma.
"Kavuşmamıza az kaldı. Gel bana sevdiğim."
Kocaman kapkaranlık bir kuyunun içinde kaybolmuş gibiydim. Hala bir umut Mahir'i görebilmeyi hayal ederek karanlığın içinde çırpınırken bir anda kolumdan çekildim.
Çırpınmaktan fersiz kalan vücudum kendini bırakmış, nefessizlikten yanan ciğerlerim ise patlayacak gibiydi. Gölün dışına sürüklendiğimde ise bilincim yarı kapalıydı. Neredeyim, ne haldeyim boşlukta gibiydim. Bir ağızdan ciğerlerime üflenilen hava ile şiddetli bir şekilde öksürme ihtiyacı hissederken yana döndüm can havli ile.
Öksürmekten öyle öyle yanıyordu ki ciğerlerim çektiğim hava bile acı veriyordu. Bir süre o şekilde öksürerek ciğerlerimdeki suyu boşalttıktan sonra kendimi geriye bıraktım. Hala canım çok acıyordu ama kaldıramıyordum vücudumu. Başımı çevirdiğimde hemen yanımda dikilen Yusuf, öldürücü bakışlar ile bana bakıyordu.
Diğer tarafında ise Sena vardı. O ise Yusuf'un aksine ağlayarak ve şefkatle bakıyordu. Yusuf yüzüme doğru eğilerek,
"Ne yaptığını zannediyorsun sen? İntihar etmek de ne demek ya? Ya Sena fark etmeseydi, ya ben yetişemeseydim... " sesi kısıktı ama bağırsa bu kadar etki etmezdi.
"B-ben... Ben intihar etmedim." dedim zorlanarak çıkmıştı kelimeler dudaklarımdan.
"Ne sikime atladın suya o zaman? Az kalsın..." dedi sustu. Öfke ile baksa da gözleri dolu doluydu.
"Mahir'in sesini duydum. O çağırdı beni." dediğimde gözlerini sıkıca kapatıp açtı. Hızla eğilip kollarının arasına alırken beni Sena'nın da hıçkırıkla ağlama sesi geliyordu arkadan.
Yusuf geri çekilirken yüzümü ellerinin arasına aldı. "Leyla... O öldü. Çağıramaz seni. Yapma bunu kendine. Belki ki... " diyerek sustu. Başımı iki yana salladım.
"Kulaklarımla duydum. Onun sesiydi. Beni çağırdı buraya. Göle... " sonlara doğru sesim kısıklaşırken söylediğim şeylerin mantıksızlığı ile bir duvara tostlar gibi yüzleşmiştim.
Gözlerim hızla dolarken sıkıca Yusuf'a sarıldım. "Yusuf ben dayanamıyorum artık. Çok özledim onu. İçim yanıyor Yusuf. Ben...Onu daha yeni bulmuştum." Sarsıla sarsıla ağlarken hıçkırıklarımın arasında zar zor konuşmuştum.
Yusuf'un kocaman ellerini saçlarımda hissettim.
"Geçecek kardeşim. Acı hep yerli yerinde duracak ama ilk zamanlar gibi canını yakmayacak." dediğinde bir şey yapamıyorum, ben onsuz nefes dahi alamıyorum, yaşayamıyorum diyemedim.
Hıçkırıklarla dakikalarca ağladım yalnızca onun kollarında.
🥀🥀🥀🥀🥀
Kapının açılma sesi ile daldığım uykudan uyansam da açmadım gözlerimi.
"Yusuf, bunu çekmecede buldum." dedi sessiz bir şekilde Sena. Neyden bahsettiği ile ilgili hiç bir fikrim yoktu.
"Ne ki bu? Ağrı kesici mi?"
"Çok güçlü bir antidepresan. Az önce ki yaşadıklarımız... Muhtemelen bu gün fazla sayıda bundan tüketti ve sonucunda halisinasyon gördü." dedi üzgün bir sesle Sena.
"Ben... Ben bu kadar yara alacağını düşünmemiştim. Gözümüzün önünde eriyor ama hiç bir şey yapamıyoruz." Salim de buradaydı.
"Sena ne olur yalnız bırakma onu. Biliyorum senin için de zor bir durum. Arkadaşlarını kaybettin." dedi Yusuf üzgün bir sesle. Sustu bir kaç saniye
"Leyla çok daha derinden aldı yarayı. Yemiyor, içmiyor, zorunda kalmadıkça konuşmuyor. Bu gece olanlar... Ben intihar ettiğini düşündüm. Yaa düşündükçe kafayı yiyeceğim, ya fark etmeseydik..." sonlara doğru sesi kısılmıştı Yusuf'un. Devam etmedi.
"Bence buraya yeniden taşımalı abi. Hem biz de daha rahat girip çıkarız yanına. Gerekirse nöbet tutarız." dedi Salim. Bana doğru gelen bir kaç adım sesi değdi kulaklarıma.
"Bir bitseydi şu siktiğimin görevi." diye mırıldanan Yusuf'un sesi sesi çok yakından geliyordu. Ellerini saçlarımda hissettim.
"İntikamını alacağız kardeşim. Seni bu hale sokanları hakettiklerini yaşatmadan ölmek yok bize." Fısıltılı konuşsa da yakınımda olduğu için hepsini anlamıştım. Açmadım gözlerimi. Kapalı gözlerimden süzülen bir kaç damla gözyaşını Yusuf gördü mü bilmiyordum. Uzaklaşan adım seslerine konuşması karıştı.
" Biz çıkalım Salim. Sena, önce Allah'a sonra sana emanet. Ben kapının önündeyim." sesindeki yıkılmışlık kalbimde bir yerlere dokunurken sessizce gidişlerini bekledim.
Kapatılan kapı ile gözlerimi açtığımda gözyaşlarım da hızını artırmış birbiri ardına süzülen damlalar şakaklarımdan yastığıma bir bir yol almışlardı.
Kendini toparlamak sevdiklerimi üzmek istemiyordum ama yapamıyordum. Sanki Mahir giderken içimde yaşamaya dair ne varsa alıp götürmüştü.
Nefes almak bile ağır bir yük gibi hissettiriyordu; her şey anlamsızdı, sanki ruhum sonsuz bir azabın içindeydi.
Boğuluyordum, çıkış yolu olmayan bu karanlığın içinde. İmkânsız gibi geliyordu artık eski ben gibi olmak.
Üç ay olmuştu. Koskoca üç.
Onu kaybettiğim gün, dünya benim için durmuştu. Her şey bir anda anlamını yitirmiş, her nefesim onunla birlikte uçup gitmiş gibiydi. Acı bir şekilde devam eden hayat ise tam karşımdaydı tüm acımasızlığı ile.
Geceler birbirini kovalıyordu ama ben her gün aynı boşluğa uyanıyordum. Ne yaparsam yapayım dolmayan, her gün biraz daha büyüyen bir boşluk...
Her geçen gün daha da derinlere çekiliyorken; ruhumda yankılanan boşluk, beni yutacak kadar büyüktü.
Günler geçiyor ama hiçbir şey değişmiyordu; renkler solmuş, sesler susmuştu sanki o gittiğinden beri.
İşin en acısı ise içimdeki bu acının son bulacağına dair en küçük bir umut kırıntımın bile olmayışıydı.
Umudum yanmış küle dönmüştü.
O gitmişti. Geriye anılardan başka hiç bir şey bırakmayarak.
Bıraktığı anılara tutunmaya çalışıyorum, ama elimden kayıp gidiyorlardı. O kadar canlı ki her şey. Sesi hâlâ kulaklarımda, gülüşü içimde yankılanıyor. Ama o yok… Artık yanımda değil. Bu gerçeği zihnimden geçirmek bile nefesimi kesiyorken nasıl devam edecektim?
Bazen, kapıdan girecekmiş gibi bekliyordum, olmayacak hayallere dalıyordum. "Güzelim" diyerek kollarının arasına alacak, yaşadığımı hissettiren öpüşlerini bırakacaktı tenime. "Buradayım, gitmedim."diyecekti.
Ama sonra o soğuk, ruhumu donduran, kalbimi durduran gerçeğe çarpıyordum.
O artık yok...
İçimde taşıdığım bu acı, hiç bir zaman dinmeyecekti. Onu çok aramış, geç bulmuş, çabuk kaybetmiştim.
Bir şekilde devam etmek zorunda olduğumu biliyordum ama nasıl? Onsuz nefes almak bile ağır geliyorken, dünyam başıma yıkılmışken, zaman durmuşken, tüm renklerim onunla birlikte solmuşken, ben nasıl toparlanabilirdim ki?
Ağlamam daha da şiddetlendiğinde açılan kapıdan koşar adım yanıma gelen Sena üzerime doğru eğildiğinde yüzünde yine aynı ifade vardı.
"Yalvarırım yapma." dedi titreyen sesi ile.
"Ben yapamıyorum Sena. Dayanamıyorum artık. Nefes alamıyorum. Ben onu... Çok özlüyorum." dediğimde yüzümü elleri ile sildi ve gözlerime baktı ağlayan gözler ile.
"Biliyorum çok acı çekiyorsun. Ama yalvarırım kendine bunu yapma. Zaman... Zamanla azalacak acın." dediğinde başımı iki yana salladım doğrulurken.
"Azalmıyor. Lanet olsun ki azalmıyor." diye çıkıştım. Üzgün gözlerle yüzüme bakarken gözlerimi sıkıca kapattım bir kaç saniye. Benim için buradaydı ama ben krııp dökmekten başka bir şey yapmıyordum yine. Yüzümü sertçe sıvazlayarak ıslanan yanaklarımı sildim. Olduğum yerde doğrulduğumda sorar bakışlar ile baktı.
"Yüzümü yıkasam iyi olacak." diye mırıldanarak olduğum yerde doğruldum. Yardımcı olmak için koluma girme hamlesini ses etmedim.
Göle atladığım için üzerime kendinden bir şeyler giydirmişti. Loş ışıkta etrafa bakarken,
"Kıyafetlerim nerde?" diye sordum.
"Banyo da. Yarın yıkarım ben onları sen düşünme." dediğinde başımı salladım usul usul.
Ağır adımlar ile birlikte lavobaya kadar ilerlediğimiz de lavoba kapısının önünde kolumu nazikçe çekip, "Bundan sonrasını ben hallederim, sağolasın." dediğim de bir şey demedi.
Lavobaya girip yüzümü soğuk suyla defalarca çarparak yıkadım. Kafam ambalaj gibiydi. Eğildiğim lavoba tezgahından başımı kaldırdığımda aynadaki aksime değdi bakışlarım.
Rengim solmuş, gözlerime kan oturmuş göz altlarım ise çökmüştü. Karşımda bir enkaz vardı. Sıkıntı ile derin bir nefes alarak kenardaki havlu ile yüzümü kurulayıp banyodan çıktım. Sena'nın mutfak tezgahından bir şeyler ile uğraşıyordu belli ki sesler geliyordu.
Ağır ağır o tarafa doğru ilerledim. Mutfak salon bir arada olan odaya girdiğimde Sena henüz beni fark etmemişti. Kendimi salon kısmındaki koltuğa bırakıp başımı koltuğun arka kısmına dayayarak bakışlarımı odanın tavanına diktim.
Git gide yaklaşan adım sesleri ile gözlerimi daldığım tavandan çekip yan tarafa çevirdim. Sena elinde bir tepsi ile gülümseyerek yanıma geldi.
Elindeki tepsiyi hemen önümdeki sehpaya bırakırken yüzümü isteksizce buruşturdum.
"Hiç bir şey yemek istemiyorum Sena."
"Hayır efendim yiyeceksin bunu. Sabahtan beri emim ki doğru düzgün bir şey yemedin." Yanıma oturup ellerimi ellerinin arasına aldı.
"Lütfen az da olsa ye. Azcık hatırım varsa..." dediğimde sıkıntı ile ofladım.
"Tamam ama sadece bir kaç kaşık." dediğimde yüzünde beliren gülümseme ile başını hızlı hızlı salladı. Bir kaç kaşık diye diye tüm kaseyi tepe tepe bitirtmişti bana. Sena önümdeki tepsiyi alarak mutfak tarafına geçerken ben de tavanla olan bakışmamıza kaldığım yerden devam etmeye başladım.
Sena'nın çaprazındaki berjere oturduğunu fark etsem de çekmedim gözümü daldığım yerden. Bir kaç dakikadan daha uzun bir süre sürdü bu sessiz bekleyişimiz.
"Leyla!" diye seslendiğinden başımı kaldırmadan ondan tarafa çevirdim.
"İçme o ilaçları. Ya da saatine dikkat ederek iç. Bugün yaşanılanlar o ilaçlardan kaynaklı gördüğün halisinasyondan oldu muhtemelen. " dediğinde kaşlarım çatıldı. Sena çok doğru bir yere parmak basmıştı.
Bugün sabahtan beri şuan hatırladığım 4 tane ilacı içmiştim. Belki de daha fazla. Olduğum yerde doğrulup dizlerimin üzerine dirseklerimi koydum. Yüzümü ellerim ile sertçe sıvazlarken derin bir nefes aldım.
"Ben... Bu gün iyi bu gün geçirmedim. Haklısın ilacı da kafama göre aldım. Biraz abartmış olabilirim." dediğimde şaşkın ama alaycı şekilde gülüşünün sesi geldi kulağıma ama bakmadım.
"Leyla sen bu gün biz yetişmeseydik... Biraz abarttım mı diyorsun bir de? "
"Keşke yetişmeseydiniz." diye ağzımın içinde mırıldanıp ayağa kalktım. İnanmaz gözler ile hala bana bakıyordu.
"Her şey için çol sağol. Bu kadar hengame içinde bir de ben size yük oluyorum." dediğimde ayaklanıp boynuma atıldı.
"Saçmalamaz mısın? Yük falan, duymayım bir daha. Biz burada görev arkadaşıyız." dedi. Geri çekilip burukça gülümsedim.
"Sağol iyi ki varsın. Ben biraz daha uzanayım. Başım kazan gibi."
"Tamam canım ben de buraları toplayıp yatarım. Bir şey olursa lütfen kaldır beni." dediğinde başımı salladım ve odama doğru ilerledim.
Kendimi yatağa attığımda biraz daha iyi hissediyordum. Acı hala yerindeydi ama halime acımış olmalı ki bir kaç saat öncesine göre daha az can yakıcıydı.
Gözlerim tavan da zihnim fırtına sonrası dingin bir deniz gibiydi. Belki ilacın etkisi belki yaşadığımız sıkıntılı anların geride kalmasının etkisi mi bilinmez boşlukta gibiydim. Gözlerim git gide kapanırken zihnim de beni bu gece çok uğraştırmamıştı.
*******
O gecenin üstünden 3 hafta geçmişti. İlaçları almaya devam ederken biraz daha dikkat ediyordum artık.. Bunda Sena'nın da sürekli başımda bitmesinin, yanımda değilse de telefon ile darlamasının etkisi vardı.
Bu gün ise ilk defa izinli olarak dışarı çıkacaktım. Amcam acil görüşmek istemişti. Konaktan çıktıktan sonra hiç bir yere uğramadan kaldığım otele geldiğim arabayı otelin önüne park ettim.
İçeri girdiğimde yine aynı boşluk ve sakinlik karşıladı beni. Sanki terk edilmiş hiç müşterisi yok gibi tenha bir görüntüsü vardı otelin. Resepsiyondaki kız tanımış olmalıydı ki gülümseyerek, "Anahtarı az önce arkadaşınız aldı efendim. Sizi bekliyor." dediğinde başımı sallayarak arkamda kalan asansöre dönerek oraya doğru ilerledim.
Odanın bulunduğu kata çıktığımda koridorun sonundaki odanın önüne geldim. Kapıyı çalar çalmaz Karaca sanki kapının önünde bekliyor gibi hiç bekletmeden kapıyı açtı gülümseyerek.
"Hoşgeldin canım." dedi sımsıkı sarılmadan hemen önce.
"Hoşbuldum." diye fısıldadım. Geri çekildiğinde çok kısa bir an gözlerinde gördüğüm hüznü saklayabilmişti. Normal davranmaya çalışıyordu ama ben hiç normal değildim o da bunun farkındaydı.
"Hadi gel içeriye." dediğinde başımı usulca sallayarak odanın içine doğru ilerledim. Kendimi koltuğa bırakırken çevreye de bakış atmayı ihmal etmemiştim.
"Amcam yok mu?" diye sordum. Hemen yanıma oturduğunda cevap verdi.
"Kürşat müdür gelemeyecek. Beni gönderdi." dedi.
"Mevzu ne peki?" Ellerimi ellerinin arasına alıp okşayarak yüzüme baktı üzgün gözlerle.
"Nasılsın, kardeşim?" sorusu karşısında gözlerim anında dolarken alt dudağıma sertçe dişlerimi geçirdim. Başımı iki yana hızlı hızlı salladığımda çoktan gözyaşlarım sağnak şekilde yanaklarıma doğru akmaya başlamıştı bile.
"Gel buraya." diyerek kollarının arasına alırken Karaca da ağlamaya başlamıştı.
"Geçecek kardeşim, hiç olmamış gibi olmayacak ama geçecek. Keşke acının birazını alıp paylaşabilsem, azaltabilsem." dedi hıçkırıklarının arasında.
"Geçmiyor Karaca. İçimde öyle bir ateş var ki sönmek bilmiyor." Kesik kesik ağlamamın müsaade ettiği kadar konuşabiliyordum.
"Bir mezarı bile yok, olmayacak. Yaktılar benim sevdiğimi Karaca. Her düşündüğümde kafayı yiyecek gibi oluyorum. Keşke bir kurşunla... Ölseydi de... öyle acılar içinde... can vermeseydi." hıçkırıklarım şiddetlenirken daha bir sıkı sarıldım Karaca'ya sığınır gibi.
" Gelecek diye seni avutamam kardeşim ama... O çok... güzel mertebelerde şimdi. Vatanı için şehit oldu. "Geri çekilerek yüzümü ellerinin arasına aldı.
"Kanını yerde koymayacağız. Artık son, bitiyor her şey." Yaşlı gözlerim ile anlamaz bakışlar ile yüzüne baktım.
"Yakında bitecek. Elimiz de yeterince kanıt var. Sevdiğini elinden alanları ipini çekiyoruz." Yüzümde buruk bir gülümseme belirken burnumu çektim.
"N-ne zaman Karaca? Ben artık dayanamıyorum. Artık bir köşeye çekilip kalbim soğuyana dek yasımı tutmak istiyorum."
"Az kaldı birtanem. Bekledikleri sevkiyat gerçekleşti, liman da bekliyor şuan. Kudret'in mallarının de büyük bir kısmı da İran sınırından girecek." Bir kaç saniye sustu.
"Masa yeniden toplanacak bir kaç gün içinde ve suç üstü baskın yapacağız." diye devam ettiğinde sıkıntı ile yüzümü buruşturdum.
"Ben... Ben o kadar kendime daldım ki bunların hiç birini bilmiyorum." Karaca omzuma elimi atıp okşarken burukça gülümsedi.
"Kolay şeyler atlatmıyorsun Leyla. Canını tehlikeye atma yeter. Biz senin sayende öğrendik bunları. Şehmus'un ve Benan'ın telefonuna kurduğun programlar ile takip edebiliyoruz." dedi.
"Az kaldı." diye mırıldandım. Sevdiğim göremesem de uğruna can verdiği operasyon bitecekti.
"Kürşat müdür seni çok merak ediyor. Açmamışsın telefonlarını. MİT daire başkanlığından çağrıldı acil olarak operasyonla ilgili muhtemelen. " dedi eğilerek yüzüme bakmaya çalışırken.
"Ben... Ben kimse ile konuşmak istemiyorum Karaca. Teselli cümleler içimi daha acıtıyor. Mümkün olsa tek başıma yalnız olabileceğim bir yere kapatırdım kendimi." dediğimde yalandan küsmüş gibi baktı bana
"Beni de mi istemiyorsun?" sorusuna cevap vermedim.
"İstersen operasyondan sonra bir tatile çıkalım." dediğinde başımı iki yana salladım.
"Ben bir süre yalnız kalmak istiyorum Karaca. Lütfen gönül koyma bana." şüpheci bakışlarına gözlerimi hafifçe devirirken başımı iki yana salladım.
"Kendime bir şey yapamayacağım. Sadece kendi halimde kendimi dinlemek istiyorum." dedim hafif sinir barındıran bir sesle.
"Anlıyorum benim için çok üzülüyorsunuz, bir şeyler yapmayı istiyorsunuz. Beni sizin bu çabalarınız da üzüyor. Çabalarınızın boşa gitmediğini gösteremem. Gerçekten iyi değilim. Çevremde bir süre kimseyi görmek istemiyorum." dedim sözlerimin onu kırmayacağını biliyordum. O benim kardeşimdi. Anlardı beni. Öyle de oldu.
"Tamam... Yalnız kal ama nerede olduğunu bileyim. Bak babamın Yuvacık'daki bağ evini biliyorsun. Birlikte de gitmiştik. Kal bir süre. Ben derim bizimkilere. senin için hazırlatırlar. Rahatsız da etmez kimse seni."
Bir kaç saniye susup kedi bakışları ile yüzüme baktı. " Hem arada ben de gelirim. Ona da bir şey demezsin heralde." dediğinde gülümsedim. Dediği yer tam da istediğim gibi yeşillikler içinde, insanlardan uzak huzur verici bir yerdi.
"Tamam baş belası." dediğimde neşe ile haykırdı. "Yes be!"
Günün ilerleyen zamanlarında Karaca ne kadar ısrar etse de dışarı çıkmak istememiştim. Uzun bir duş ardından da film izlemiş kısa sohbetler ile akşamı etmiştik. Zorlamamıştı beni; ne konuşmaya, ne bir şeyler yemeye.
Karaca televizyona dalmış izlerken ayağa kalkıp çantamdan çaktırmadan ilacımı çıkardım. Yatak odası kısmına geçip kutunun içinden bir ilaç çıkardım. Tam ağzıma atacakken Karaca'nın sesi ile durdum.
"O ne ilacı?"
"Antidepresan." dedikten sonra ağzıma atıp elimdeki şişeden suyu da içtim. Sorar gözlerle elimdeki şişeye bakarken,
"Bunu alman ne kadar doğru Leyla . Bu ilaçlar insanı uyutur, kafasını bir değişik yapar. Ya Allah korusun bir sıkıntı olursa." dediğinde sıkıntı ile büyük bir nefes aldım. Olanları bilse ebedi içirmezdi.
"Bunu almazsam uyuyamıyorum Karaca. Daha önce de kullanmıştım biliyorsun. Sıkıntı yok. Dikkat ediyorum saatine." dedim demesine ama hala ikna olmuş gibi değildi.
"Yaa sen deli misin? Ya bu ilaç seni uyuttuğunda başına bir şey gelse. Ya da orada bir şey olsa, sana bir şey yapsalar?" dedi öfke ile.
"Çocuklar yanımda Karaca. Hem Sena da var. Biliyorlar ilaç aldığımı. Bir an bile yalnız bırakmıyorlar sağolsunlar."
Hala şüpheci bakışları kaybolmamıştı yüzünde." Bir şey olmadı değil mi?" dedi.
"Ya kızım olmadı diyorum. Hadi ben yatıcam." dediğimde kaşları çatıldı.
" Bu saatte? "
" Evet bu saatte. "Yorganın ucunu kaldırıp girecekken elimden tuttuğu doğrulttu beni.
" Uyumak falan yok. Hadi giyin. Sahile iniyoruz. " dedi beni çekiştirirken.
" Karaca gerçekten istemiyorum. Tek istediğim yatmak."
"Hayır efendim. Çıkıyoruz." dedi.
Ve dediğini de yapmıştı. Sahile geldiğimiz de denize nazır bir kafeye oturmuş kahve içerken gözlerim karanlık denize vuran şehrin ışıklarındaydı. Çok konuşmamış sadece Karaca'yı dinlemiştim. Başta gelmek istemesem de bana da iyi gelmişti.
Denize dalmış bakarken duyduğum ses ile bakışlarım o yöne çevrildi. Oturduğumuz masanın hemen yanında ayakta bana bakan Serhat'ı beklemiyordum.
"İyi akşamlar." demesine yalnızca Karaca cevap verdi.
"Oturabilir miyim?" dediğinde Karaca soran bakışlar ile bana baktı. Bakışlarımı tekrar denize çevirirken yanıtsız bıraktım onu. Serhat da çok yanıtımı beklemiyor olacak ki karşıma oturdu. Bakışlarını üzerimde hissetsem de bakmak istmedim.
"Sen nerden çıktın?" dedi Karaca.
"Buralardan geçiyordum. Buranın kahvesi çok güzel diye durdum. İyi ki durmuşum." dediğinde gözlerimi öfke ile kapattım. Karaca'ya dönüp, "Bizi biraz yalnız bırakır mısın kardeşim?" dediğinde başını sallayarak masadan kalktı Karaca.
İfadesiz bakışlarımı Serhat'a çevirirken derdinin ne olduğunu anlatması için sessizce bekledim.
"Nasılsın Leyla? Çok iyi görünmüyorsun. "
"İyi." dedim duygusuz bir sesle. Ağzımdan çıkan iyinin öylesine bir iyi olduğu aşikardı.
"Başın sağolsun. Ben senin için çok üzüldüm." dediğinde yeniden tek kelime cevap verdim.
"Sağol." dediğimde sıkıntı ile gözlerini kaçırdı. Onunla konuşmak istemediğimi açık açık belli ediyorken o devam etti.
"Ben ne zaman istersen yanında..."
"Olma Serhat. Lütfen artık olma. Buraya tesadüfen gelmediğini bilecek kadar seni tanıyorum. Ama sen beni tanımamışsın. Kimseyi zorla sevemeyeceğim gibi ilk ve tek sevdam olan adamı da kaybettim ben. Ben Mahir'i çok sevdim. Tahmin bile edemeyeceğinden çok. Ama kaybettim. Hiç bir teselli acımı hafifletemez. Hele senin vereceğin teselli asla. Bir daha karşıma bu şekilde çıkma. "
Gözlerim dolu doluyken kelimeler tane tane öfke ile dökülmüştü dudaklarımdan. Bir kaç saniyeden uzun bir süre gözlerime hayal kırıklığı ile bakarken usul usul başını sallayarak bir hışımla kalktı masadan.
Öfke ile gözlerimi kapatırken Karaca'nın geldiğini duysam da bakmadım.
"Canını sıkacak bir şey mi dedi?" sorusuna cevap vermeden ayağa kalktığımda,
"Hadi gidelim Karaca." dediğimde o da ayaklandı başını salladı usulca.
Otele gelene kadar da konuşmadık hiç. Yalnız kalmak istemem bu yüzdendi. Kendi acıma bir de onlara üzülmem ekleniyordu.
Arabadan inip kaldığımız odaya geldiğimiz de banyoya geçip elimi yüzümü yıkadım. Yüzümü kuruladıktan sonra aynadaki aksime takıldı bakışlarım. Gözlerimdeki hayat ışığı onunla birlikte sönmüştü sanki. Hiç bir zaman eski ben olmayacaktım.
Gözlerimi kapatıp sıkıntı ile derin bir nefes alıp verdim. Banyodan çıktığımda Karaca beni bekliyordu yatağın üzerinde oturmuş. Üstün körü bir bakış atıp yatağın diğer ucundaki pijamalarımı alıp giyinmeye başladım.
Yorganın ucunu kaldırıp yatmama bir şey demedi bu sefer. İyi değildim o da anlamıştı artık ki kendi halime bırakmıştı beni. Çok sürmeden yatağın diğer tarafına da o yattığında yine ikimizden de tek kelam çıkmıyordu. Bir süre sonra da uyuya kalmıştık.
*******
"Arabalar hazır mı Elena?" bakışlarımı daldığım yerden hazırlanmış şekilde bana doğru yürüyen Benan'a çevirdim.
"Hazır efendim." dedim.
"Tamam, geçelim o zaman." O önde ben arkada inerken derin bir nefes aldım ve verdim.
Sonunda her şey bitiyordu.
Benan gittiği yerde kendini nelerin beklediğini bilemeden en güzel şekilde hazırlanmış telaşla merdivenleri iniyorken arkasında ağır ağır takip ettim onu
Konaktan çıktığımız da hazır olan arabaların ilkine doğru ilerlerken bakışlarım mutfak tarafında bize bakan Sena'ya takıldı. Başını hafifçe salladığında ben de aynı şekilde ona selam verdikten sonra Benan'ın bindiği aracın ön koltuğuna bindim. Yerleşkenin çıkışına doğru ilerlerken başımı çevirip sonunda çıktığım cehennemime son kez baktım.
İlk geldiğimde cehennem derken gerçekten cehennem olmuştu bana. Yıllarca aradığım sevdiğimi burada bulmuş yine burada kaybetmiştim. Gözlerimi kapatıp beni ele geçiren bu duygusal halden çıkmak istedim. Şimdi hiç sırası değildi.
Son kez takacaktım maskemi ve bitirecektim bu oyunu. Derin bir nefes alarak Benan'a döndüm.
"Yücel bey katılacak mı efendim?" diye sorduğumda başını benden tarafa çevirdi o da.
"Hayır. O bir süre daha görünmeyecek ortalarda." diye cevap verdi.
Kulağımdaki kulaklıktan anbean bizi dinleyen Karaca için sormuştum bu soruyu. Hali hazırda Yücel'i izleyen bir ekibimiz vardı. Onu şimdi almayacak masaya yapılan baskından sonra hamlesini bekleyecektik. Tıpkı Kudret'i de öyle beklediğimiz gibi.
Bugün onun için de unutulmaz bir gün olacaktı. Ama zamanı vardı onun da.
Konağa çok da uzak olmayan bir konuma geldiğimiz de araçlardan indik. Ağır adımlar ile Benan önde ben arkada depo benzeri yere doğru ilerliyorduk.
Çok değil belki yarım saat sonra her şey bitecek, bu gururla yürüdüğü yolları ağlayarak geri dönecekti.
Çok ahlar almış, çok canlar yakmışlardı. Yatacakları kaç yıl olursa olsun yaptıklarının bedeli değildi elbette ama kollarını sallaya sallaya; kimsenin canını yakmamış gibi gezmelerinden, lüks ve zevkü sefa içerisinde yaşadıkları şatafatlı hayatlarından mahrum kalmaları bile onlar için en büyük cezaydı.
Tabi onları içeride bekleyen başka sürprizlerim de olacaktı. Öyle kolay olmayacaktı bundan sonrası onlar için.
İçeri girdiğimiz de Şehmus ayakta karşıladı bizi.
"Vay Benan hanımım. Hoş gelmişsiniz. Şöyle buyurun." diyerek yanındaki sandalyeyi çekti.
"Teşekkür ederim Şehmus bey." diye mırıldandı Benan. Şehmus yerine otururken sıkıntı ile ellerini ovuşturdu.
"Nasılsınız? Daha iyi gördüm sizi." dediğinde Benan başını salladı ağır ağır.
"Daha iyiyim sağolun." diye yanıt verdi.
"Zaman her şeyin ilacı Benan hanım. Daha taze acın ama geçer inşallah. Ne demişler ölenle ölünmüyor."
Gözlerimi öfke ile kapatıp açtım. Bu şerefsizle ayrı ilgilenecektim içerde.
Atilla'nın ve Nazım beyin de gelmesi ile toplantıları başlamıştı. Mahir den sonra masanın liderliğini de Atilla devralmıştı.
Hepsinin keyfi yerindeydi. Başarılı bir şekilde gerçekleşen sevkiyatları Benan'ın bile yüzünü güldürmüştü. Şimdi ise malların ülke içerisinde nasıl bir ağ ile dağıtılacağını tartışıyorlardı Boş gözler ile karşımdaki konuşanları izlesem de aklım çok başka yerlerdeydi.
Sevdiğimin başarıyla büyütüp bugünlere getirdiği operasyonu bitirmek, bana kalmıştı. Oysa her şey bitiğinde ne hayallerimiz, düşlerimiz vardı. Her şey gibi onlar da yarım kalmıştı. 4 aydır acısıyla yanarken her şey bittiğinde bir de yaşayamadığımız yarım kalmışlıklarımıza yanacaktım.
Güzel yüzü, zihnimde net bir resim gibi canlandı; o güzel, huzur veren gülümsemesi, bana bakarken aşk ile parlayan gözleri…
Gözlerim yeniden dolmaya başlarken kalbimde bir sızı hissettim. Birkaç saniye boyunca gözlerimi sıkıca kapattım, sanki gözlerimi açtığımda onu yanımda bulacakmışım gibi… Ama her zaman ki sadece sessiz bir boşluk vardı.
İçimdeki özlemi tarif etmem imkansızdı. Derin bir nefes alarak tekrar ana odaklandım. Şuan beni ayakta tutan tek şey onun intikamını alacak olmamdı.
"Başlıyoruz." Kulaklıktan gelen Karaca'nın sesiyle dik bakışlarımı karşımdaki masaya diktim. Keyifli sohbetleri az sonra son bulacak kahkahaları boğazlarında kalacaktı.
Dışarıdan duyulan silah sesleri ile hepsi masadan kalktı panikle.
"Giriyorlar Leyla. Dikkatli ol." Karaca'nın sesiyle eş zamanda büyük bir gürültü ile açılan kapıdan maskeli askerlerin girmesi ile gözleri fal taşı gibi açıldı hepsinin.
"Kaldır elleri, kaldır." diye bağırdı önden giren askerlerden biri. Benan'ın medet umar bakışları bendeydi. Son kez rolüme girip umutsuz gözler ile ona baktım. Önden gelen askerlerden biri ilk onu aldı. Sonrasında diğerlerini.
Debelendiler, çıkış yolları arar gibi etrafa baktılar, bağırdılar. Ama hiç biri fayda etmedi. Hepsini boş bakışlar ile izlerken yanıma geldiğini fark etmediğim bir asker,
"Uzat elini." diye seslendiğinde tanıdık gelen sesle çatılı kaşlar ile yüzüne baktım.
Gözleri dışında hiç bir yeri görünmese de karşımdaki kadının Aysun denilen kadın olduğunu anlamıştım. Gözlerimi sinirle kapatarak ellerimi uzattım.
Ellerimi sert hareketlerle kelepçeledikten sonra adeta sürükleyerek dışarı çıkarmasına da ses etmedim. Bana olan hıncından olsa gerek rorülüne kendini fazla kaptırmıştı.
Yaka paça dışarı çıktığımız da yanına gelen başka bir askere,
"Aç kapıyı." diye emir verdiğinde önümüzdeki araca beni adeta savurur gibi attı. Öldürücü bakışlar ile ona bakarken kapıyı kapatıp tam karşıma oturdu.
Araç hareket ettiğinde meydan okuyan bakışlar ile yüzüne baktığımda aynı şekilde o da benim yüzüme baktı.
"Aç sunu." diyerek ellerimi uzattığımda dudakları sağa doğru kıvrıldı.
"Dursun. Çok yakıştı." dedi güler gibi bir nefes bırakırken.
"Fena kaşınıyorsun. Yapma." dediğimde kaşları havalandı alayla.
"Ovv çok korktum."
Gözlerimi sinirle devirirken bakışlarımı dışarı çevirdim. Daha fazla muhatap olmayacaktım. Lanet olası yol bittiğinde Her şey gibi bu gerizekalı da geride kalacaktı. Bir kaç dakikadan uzun bir süre ne o ne ben konuştuk. Bakışlarım akıp giden yoldayken konuşmaya başlaması ile bakışlarım ona döndü.
"Mahir sende ne buluyor anlamıyorum?"
Bomboş bakışlar ile baktım yüzüne. Karşımdaki kadın belli ki öncesinde Mahir'e karşı bir şeyler hissetmiş bu yüzden de bana düşmanca bir tavır içindeydi.
Nasıl da kolay çıkıyordu ağzından Mahir'in ismi.
Cevap vermemem üzerine sinirli bir gülüş çıktı dudaklarından.
"İzin verseler operasyona da katılacaktı senin için." dediğinde kaşlarım çatıldı. İzin verseler demek ne demek? Akıl tutulması yaşıyor gibi bakakaldım.
"N-Ne demek?" Ne demek...İzin verseler? " dediğimde hala bir cevap vermemiş elindeki telefona bakıyordu. Nabzım kulaklarımda atarken heyacanla yeniden bağırdım.
"Sana diyorum! Ne demek izin verseler?"
Yükselen sesimi umursamadan alaylı gülümsemesi ve küçümseyici şekilde bana bakıyordu. Elindeki telefondan bir numarayı arayıp hopörlere verdi
"Efendim." Aylardır öldü bildiğim adamın sesi yankılandı arabada. Dehşet içerisinde ona bakarken vücudum histeei krizine girmiş gibi titriyordu.
"Operasyon tamam komutanım." dedi keyifli bir ses ile.
"Biliyorum Aysun, bunun için mi aradın beni?" Oydu, onun sesiydi. Gözyaşlarım yanaklarıma doğru hızla akmaya başladığında başımı iki yana salladım.
Bunu bana yapmamış ol Mahir.
Karşımdaki kadın bir şeyler söylüyordu ama duymuyordum. Telefonu kapattığında keyifli şekilde bana baktı.
"Ay sen bilmiyorsun. Ay şu bakışlara bak vallahi bilmiyorsun." dedi. Küçümseyici bakışlar ile yüzüme bakarken. Kelepçeli ellerim ile yüzümü silerken ruhsuz bir sesle,
"Dur dur arabayı." diye mırıldandım.
"Saçmalama." dedi
"Sana şu lanet arabayı durdur dedim." diye avazım çıktığı kadar bağırdığımda sinirle gözlerini kapattı. Ön tarafa seslendi.
"Dur dur arabayı."
Komutu ile araba çok sürmeden durmuştu.
Ellerimi uzatıp, "Aç şunu." dişlerimin arasında tıslar gibi konuştum. Bir yandan elimi çözerken bir yandan da söyleniyordu.
"Başıma iş alacağım senin yüzünden."
Kelepçeleri açtığında, "Kapıyı aç." diye yine dişlerimi sıkarak üsten üsten konuşmamı umursamadan ön taraftaki askere seslendi.
"Aç kapıyı."
Açılan kapı ile arkama bakmadan kendimi dışarı attığımda yüzüme vuran serin hava bile öfke ile yanan bedenimi söndürememişti.
Cebimden çıkardığım telefondan amcamın adını bulup arama tuşuna bastım. Bir kaç çalıştan sonra açılan telefondan sesi doldu kulağıma.
"Leyla! İyi misin?" sorusunu duymazdan gelip,
"Amca... Mahir... Yaşıyor mu?" diye sorduğumda bir kaç saniye karşı taraftan ses gelmedi.
"Yaşıyor..." Konuşmasının devamını beklemeden yüzüne kapattım telefonu. Almıştım cevabımı. Kulaklıktan Karaca'ya seslensem de cevap alamadım. Muhtemelen dinlemeyi bırakmış operasyonla ilgili başka işlerle meşguldü. Gözlerimden yaşlar sicim gibi akarken Bu sefer aradığım kişi Karaca'ydı. Sesim ağlamamın aksine ruhsuz ve sertti.
"Karaca..."
"Leyla ne oldu? Nerdesin?" dedi telaşlı bir sesle.
"Ben bir süre ortalıkta olmayacağım. Yerimi bildirim sana. Senden ricam kim sorarsa sorsun yerimi kimseye söylememen."
"Bir dakika bekle. Bir şeyler olmuş belli. Ne oldu?" yüzümü sertçe silerken sinirle güldüm.
"Ne olsun? 4 Ay boşuna yas tutup kendimi harap ettiğim adam... Yaşıyormuş Karaca. Ve ben bunu bir başkasından öğreniyorum."
"Leyla bak bekle. Vardır bir açıklaması. Yani o... O seni gerçekten çok seviyordu. Bile isteye..."
"Umrumda değil hiç bir açıklaması Karaca. Sevmek bu değil anladın mı? Ben 4 aydır yaşayan bir ölü gibiyken bana bunu reva görmesi... Asla affetmeyeceğim onu." öyle öfke doluyum ki ona olan aşkım bile sesini kesip bir kenarda beni izliyordu.
"Leyla bilemediğin bir yere gitme. Lütfen bak... Geçen gün demiştim yaa Yuvacık'a git. Diyorsan gelme hiç vallahi gelmem. Bari bildiğim, güvendiğim bir yerde ol." dediğinde bir kaç saniye düşündüm. Nereye gideceğimi bilmiyordum.
"Tamam. Bana bir araç, bir de bir telefon ile hat ayarlayabilir misin?
"Ayarlarım. Sen konumunu at bana."
"Tamam. Bekliyorum. Görüşürüz." diyerek kapattım telefonu.
Hemen ilerideki banka oturarak boşluğa diktim bakışlarımı.
Mahir yaşıyordu....
Şuan sevinçten öte derin bir hayal kırıklığı hissediyordum. Bir yandan kalbimdeki o ağır taş bir anda yerinden kalkıyor gibi rahatlamışken, bir yandan da içimde öylesine büyük bir öfke var ki, nefesim kesiliyordu. Sevinmem gerekiyordu ama içim buz kesmiş gibiydi. Çünkü içimde, her şeyin yerini dolduran bir aldatılmışlık hissi vardı.
"Nasıl yapabildin?" diye fısıldadım.
Oysa günlerce, gecelerce onu öldü bilmiş, kendi içimde, onu kaybetmenin acısıyla savaşmıştım. Ama o...
O beni bu acıyla baş başa bırakacak kadar mı umursamıştı?
🌸 🌸 🌸 🌸 🌸
Bugün de Leyla'ya yakıyoruz. 😚
Ayy bitti sonunda 🫡
Eee nasıldı bölüm çiçolarım 😚
Mahir efendi sen şimdi naneyi yemedin mi? 😁
Az sürünsün diyenler 🔜
Yaa vardır bir açıklaması yapmaz benim Mahirim öyle ayıp şeyler diyenler 🔜
Gelecek bölüm bu kadar hızlı gelir mi bilmem 🤷
Hepinizi öpüyore 😚
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
23.19k Okunma |
4.12k Oy |
1.11k Takip |
52 Bölümlü Kitap |