Eveet bebeklerim bu bölüm Mahir efendiden geliyor🤓 Mendilleri hazırlayın😅
Bize açıklayacakları varmış 🤓
Püüü sana! Sen git de Leyla'ya açıkla kendini dediğinizi duyar gibiyim 🤓
O da olacak inşallah.
Yorum sayımız 1k larda kaldı hayrına el atın Ay 🙄
HİKAYEMİZİN BAŞ KARAKTERİNİN İSMĞ DEĞİŞMİŞTİR. LEYLA İLE DEVAM EDECEĞİZ İNŞALLAH 🤗
Keyifli okumalar efenim 🫠
🌸🌸🌸🌸🌸
Uyandığımda sadece bedenimin değil, bütün dünyamın da altüst olacağını nereden bilebilirdim ki?
Gözlerimi açtığım o soğuk ve sessiz hastane odasında, zihnimi toparlamaya çalışırken aklımda yalnızca o vardı,
Sevdiğim kadın...
Leylam...
Ben bu haldeyken o nasıldı, neredeydi? Başıma gelenlerden haberi var mıydı? En önemlisi iyi miydi?
Ara ara uyutulup tam manasıyla kendime gelemediğim için boşlukta gibiydim uzunca bir zaman. Ona ulaşmam gerektiğini biliyordum ama bunu yapabilecek ne gücüm ne de imkanım vardı.
Birçok yerimde kırıklarım olduğu için aldığım ağır ilaçlar, bilincimi çoğu zaman kapalı hale getiriyordu. Bu yüzden iyileşme sürecim belirsiz ve uzun bir zamana yayılmıştı. Uyandığımda zamanın ne kadar geçtiğini, günlerin nasıl aktığını anlamamıştım bile.
Tüm bunlara kazada ciddi hasar gören bacaklarımın da güç kaybı eklenince her şey içinden çıkılmaz bir hal almıştı benim için. Girdiğim ameliyatlar, zorlu fizik tedavi seansları...
Her yeni güne umutla uyanıyor ama gün ilerledikçe o umut yerini yorgunluğa, bazen de sessiz bir kabullenişe bırakıyordu. Beklentilerle başladığım her an, hayal kırıklıklarıyla sona erdiğinde, sanki bir döngünün içinde sıkışıp kalmışım gibi hissediyordum. Düzelebileceğime dair de umudum ise gittikçe tükeniyordu.
Uyandığım da ilk Leyla'yı sormuş geçiştirilen cevaplarla çıldırsam da çok sonradan öğrenmiştim. Sevdiğim kadın öldüğümü zannediyordu.
Durumum ciddiyetini koruduğu için uyanmam gecikince de yaşadığımı söylemek istememiş Kürşat abi. Eğer olur ki uyanamazsam ikinci kez yıkılmasın istemiş.
Sonrasın da ise ben izin vermemiştim.
O kazadan geriye yarım bir adam kalmıştı.
Tam iyileşmeden bu aksak halimle çıkamazdım karşısına. Doğru ya da yanlış... O an ki ruh halimle böyle bir karar almıştım.
Sonrasında yoğun şekilde geçen tedavi süreci ile daha iyiye gitmişti durumum. Leyla'nın karşısına tam manasıyla iyileşmiş şekilde çıkmak istiyordum. Tam anlamıyla olanda da iyileşmiş yardım almadan artık yürüyebiliyordum.
Operasyonun önümüz hafta olacağını öğrendiğimde ise içim içime sığmamıştı. Daha bir asılmıştım fizik tedaviye.
Operasyon günü ne kadar istesem de İlhan albay izin vermemiş burada beklemi istemişti. Ben onun karşısına çıkmayı, ben yaşıyorum buradayım güzelim diyerek kollarımın arasına almayı hayal ederken gittiği gerçeği tokat gibi çarpmıştı yüzüme. Her şey o kadar aniydi ki, bir an öncesine kadar onunla yaşayacaklarımızı düşlerken, bir anda elimde kalan koca bir boşluk olmuştu.
Gitmişti sevdiğim...
********
Mahir hızla adımlarla Mit binasının bahçeye bakan küçük bir ofisinin içinde volta atıyordu. İçindeki heyecan ve sabırsızlık, her adımda sanki daha bir artıyordu. Sevdiği kadını görmek için can atıyordu ama Leyla'nın onu gördüğünde nasıl davranacağını kestirememenin verdiği endişe yüzünden de epeyce gergindi. Kalbi hızlı hızlı atarken nefes almaya çalıştı. Haber gelmişti yoldaydılar ve neredeyse varmak üzerelerdi. Derin bir soluk çekti içine, ama heyecanı dinmek bilmiyordu.
Mahir’in yanında onun gibi dışarıya izleyen Tuna ise ona sakinleşmesini işaret ederek, "Abi yeter artık otur. Başım döndü," dedi hafif alayla ama Mahir, bu lafı duymazdan gelerek pencereden dışarıyı izlemeye devam etti.
Pencereden dışarıyı süzerken, binaya yaklaşan araçları gördüğünde yüreğinin atışı daha da hızlandı. O an, içindeki bekleyişin ağırlaşan yükünü daha bir hisseder olmuştu.
"Kaçılnılmaz sona hazırlan oğlum." dedi içinden.
Soğuk bakışlarıyla araçlardan her ineni tek tek tarıyor, gözleri sürekli Leyla’yı arıyordu. Yusuf ve Salim’i bile görmüştü ama sevdiği kadın hâlâ ortada yoktu. Kaşları, her geçen saniye biraz daha çatılıyor, sabırsızlığı yerini derin bir meraka bırakıyordu. Son gelen araca odaklandığında, kalbinde bir sıkışma hissetti. Aysun ve adamları indi ama Leyla yine yoktu.
Birden, içindeki sıkıntı bir patlamaya dönüştü. Kalbi hızla çarpıyor, nefesi sıklaşıyordu. Bir hışımla arkasını döndüğünde arkasında onun gibi dışarıyı izleyen Tuna ile neredeyse burun buruna gelmişti. Sinirle gözleri Tuna’nınkine dikildi. Sesi kısık ama gergindi: "Tuna... Leyla yok. Bak bilmediğim bir şey mi var..."
Mahir’in cümlesini Tuna’nın sakin ama bir o kadar da kararlı sesi böldü: "Saçmalama. Leyla da oradaydı. Başka bir şey olmuş olmalı. Kimse yara almadan bitirdik operasyonu."
Ama bu sözler Mahir’i durdurmaya yetmedi. Yüzündeki gergin ifade daha da sertleşti. "Ee, nerede o zaman?" diye homurdanarak Tuna’yı sertçe omzundan itti ve kapıya doğru telaşlı, sert adımlarla yürümeye başladı.
Tuna bir an afallamış halde savruldu, birkaç saniye Mahir'in peşinden bakakaldı. Sonra hemen kendine gelip onun arkasından koştu.
Mahir’i yakalayarak kolundan tuttuğu gibi onu kendine doğru çevirdi.
"Ne yaptığını zannediyorsun Mahir? Ya biri görse seni..."dediğin de Mahir olduğu yerde durdu. Sinirle gözlerini kapatıp açtı
" Git bak Tuna. Leyla nerede? " Tuna başını sallayarak ofisten çıktı. Mahir ileri geri volta atarken sıkıntı ile ofladı. Az önceki bekleyişinden daha stresliydi. Eline aldığı telefon ile ezbere bildiği numarayı tuşladığında duyduğu telesekreter sesi ile kaşları derince çatıldı.
10 dakika geçmemişti ki çalan kapı ile heyecanla o tarafa döndü. Açılan kapıdan önde Tuna hemen arkasında Aysun girmişti içeri. Dik bakışlar ile onlara bakarken Tuna gözlerini kaçırması Mahir de ipleri koparmıştı.
Tahammülsüz ve sabırsızdı. Aysun' a hiç bakmadan Tuna ya dikti bakışlarını.
"Tuna, Leyla nerede?" Tuna yanındaki Aysun'a bir bakış atarak ağzının içinde mırıldandı.
"Gitmiş."
Gitmiş...
"Ne demek gitmiş lan?" kükrer gibi çıkan sesine karşılık rahatsız şekilde yerinde kımıldadı Tuna.
"Aysun anlatsın, onun aracındaymış." diyerek topu Aysun'a attı. Aysun kendine dönen delici bakışlar karşısında derince yutkundu. Tedirgin ve korku dolu bakışlar ile karşısındaki adama bakakalmıştı.
Eninde sonunda bu mevzu yüzünden hesap vereceğini düşünüyordu ama bu kadar çabuk beklemiyordu. Hazırlıklıksızdı ama salak değildi. Salağa yatacaktı. Yüzünü üzgün bir şekilde düşürürken,
"Ben biliyor... Sandım senin yaşadığını." diye kırılgan bir sesle konuştu.
"Sen..." dedi Mahir hiddetli bir sesle devamını getirmedi. Aysun panikle iki elini havaya kaldırmış sallarken gözleri dolu doluydu.
"İnan kötü bir niyetle yapmadım. Ben muhabbet olsun diye... Ne bileyim. Birden bağırdı bana. Arabayı durdurttu ve indi." dedi.
Yanlışı yoktu ama eksiği çoktu. Mahir'i aradığında Leyla'nın da dinlediğini söylemedi. Onu nasıl kışkırttığından da bahsetmedi.
Aysun'un her kelimesinde Mahir'in kaşları daha da bir çatılırken öfke ile bezeli bakışları her saniye daha bir alev alıyordu. Hızlı adımlar ile Aysun'un yanına gelip hiç de kendine yakışmayan bir tavırla kolundan sertçe tuttu.
"Nerde bıraktınız?" Aysun korkak bakışlar ile Mahir'in yüzüne bakarken bıraktıkları yeri söyledi. Mahir savurur gibi bir tarafa bırakırken hızla çıktı odadan. Peşinden ilerleyen Tuna da kısa bir an Aysun'un önünde durup başını iki yana salladı.
Mahir önde Tuna arkada Mit'in ana binasından hızla dışarı çıktılar.
"Sen geç abi yan koltuktuğa. Ben kullanayım." dese de Mahir'in kulağı kimseyi duymuyordu.
Onun tanıdığı bildiği Leyla bu öğrendikleri ile bağlasan durmazdı. Arabanın gazını daha çok kökledi.
"Abi ne tarafa gidiyorsun? Aysun'un dediği yer diğer tarafta kalıyor." dedi Tuna. Cevap vermedi Mahir. Leyla'yı orada bulamayacağını biliyordu. Kafasındaki adreslere tek tek bakacak, gerekirse İstanbul'u karış karış arayacaktı.
Kaç aydır özlemi ile deli gibi yanarken tam kavuşacağını düşündüğü an onsuz kalmak daha da harlıyordu ateşini. Aralıklı olan camı açarken üzerindeki tişörtün yakasını çekiştirdi.
Nefes alamıyor gibi içi daralıyordu. Yoksunluk çeken bir bağımlı gibiydi.
"Mahir! İstersen çek kenara ben süreyim." dedi Tuna. Arkadaşının yüzüne bakmasa da sesindeki çekimserliği hissesiyordu Mahir. Yine cevap vermedi.
İlk gittiği adres Leyla'nın annesinin eviydi. Tuna ile birlikte araçtan indirdiğin de sabırsız adımlar ile yabancısı olmadığı apartmanın giriş kapısını açarak içeriye girdi. Daha önce ilk defa Leyla'sız gelmişti buraya.
Şahin abisi olmasa da değerlisinin rızasını almak istemişti. Süheyla hanım onu şaşkın ama mutlu bakışlar ile karşılamıştı. Daha kendini tanıtmadan adı ile seslenmişti ona. O bir kaç görüşme de dahi kendini evinde hissettiren bir samimiyet hissetmişti.
Şimdi ise ilk geldiğinden bile daha çekingen hissesiyordu kendini. Titreyen eli kapının ziline doğru uzandı. Bir kaç çalışta kapının arkasından gittikçe yakınlaşan Süreyya'nın sesi geliyordu.
"Geliyorum!" dediğinde kalbi heyacanla kasıldı Mahir'in. Bir kaç saniye sonra açılan kapı ile Süheyla'ın şaşkınlıkla gülen yüzü de karşılarındaydı.
"Aa Mahir oğlum? Hoşgeldiniz. Gelin gelin içeri." dediğinde Mahir yanındaki Tuna ile bakıştı bir kaç saniye. Leyla burada değilse hiç yoktan telaşa sokacaktı insanları. Arkadan gelen Ecem de hemen annesinin arkasında durduğunda şaşırmış şekilde baktı bize.
"Enişte, nerden çıktınız? Ablam yok mu?" dediğinde Mahir anlık gözlerinden geçen hayal kırıklığını saklayarak bir kaç saniye sessiz kalsa da cevap verdi.
"Ben... B-biz girmeyelim. Biz... Buradan geçiyorduk. Bir ihtiyacınız var mı diye sormak istedim." dediğinde Mahir Süheyla çok da teklemesine takılmamış olacak ki yüzündeki gülümsemesi büyüdü.
"Çok sağol düşünceli çocuğum benim. Allah'a şükür yok bir ihtiyacımız. Leyla iyi değil mi? " dediğinde derince yutkundu Mahir. Şuan bunu bilmeyi deli gibi isterken ne diyeceğini bilemedi. Bir kaç saniye tutulu kalırken karşında gülen gözlerle kendine bakan kadına yalan söyleyemeyi hiç istemedi.
O an aklına gelen ile elini cebine attı. Telefonu sanki sessiz modda çalıyor gibi çıkardı telefonu. Kendisine bakan kadından bakışlarını koparıp elindeki telefona baktı. Gözlerine bakmadan mırıldanır gibi konuştu.
" Süheyla teyze. Bizim acil çıkmamız lazım. Yine uğrararım inşallah." dediğinde bir anlık bakışları birleşti. Karşısında kadın artık daha ciddi bakıyordu. Görmezden gelerek,
"Kendinize iyi bakın." diyerek arkasını döndüğünde yanındaki Tuna da, hayırlı akşamlar diyerek, ona uydu. Bir kaç basamak inmemişti ki Süheyla'nın seslenmesi ile durdu.
"Mahir, oğlum!" Gözlerini sıkıca kapatıp açtı Mahir. Gözlerini hızlı hızlı kırpıştırarak normal olduğunu düşündüğü bir ifade takınarak başını Süheyla'dan taraf çevirdi. Çatılı kaşlarla bir şeyleri anlamaya çalışan Süheyla işini hiç de kolaylaştırmıyordu. Derin bir nefes alarak,
"Buyur Süheyla teyze." dedi.
"Bir şey olmuş... Belli ki..." diyip devam etmedi. Mahir karşısına beklenti ile bakan kadına ne diyeceğini bilemedi. Ona yalan söylemek istemiyordu ama ne diyeceğini de bilemiyordu.
"Oldu. Ama düşündüğünüz gibi bir şey değil." diye mırıldandığında Süheyla hanımın kaşları çatıldı.
"Leyla..." dedi sustu. Gitti demek öyle ağırına gidiyordu ki.
"Ben onu çok üzdüm. Ona ulaşamadığımdan buraya geldim." dedi. Bir çırpıda dökülmüştü sözler dudaklarından.
"O size ulaşacaktır. Selametle... " diye ekleyerek cevaplarını beklemeden merdivenlerini hızlı hızlı indi. Kapıyı açıp serin havayı derince içine çekti. Sıkışan ruhunu biraz olsun rahatlamak istese de çok da işe yaramamış. Hızlı adımlar ile kendisini bekleyen Tuna'ya doğru adımladı. Arabanın kapısını açarak sürücü koltuğuna oturdu ve motorunu çalıştırdığında Tuna,
"Evine gidelim mi?" diye sorduğunda başını salladı usulca. Sokaktan hızla çıktıklarında her şey bittikten sonra kendilerine yuva olacak ev girdi görüş açılarına.
Her şeyi mahvetmemiş olsaydı...
Evin önünde durup kapalı kapıya daldı bakışları bir kaç saniye.
"Niye burada durduk ki?" Tuna'nın sorusunu duymazdan gelip sıkıntılı bir nefes alarak bakışlarını çekti oradan.
Vazgeçmeyecekti. Ne yapacak, edecek bu evi kendilerine yuva edecekti. Sevdiği şuan kızgındı ama anlardı onu. Hep anlamış hep affermişti. Gerekirse yalvaracak, ayaklarına kapanacaktı ama bu saatten sonra onsuz saniye ayrı kalmaya tahammülü yoktu.
Arabanın gazına normalden daha sert bastığı için asfaltta çıkan çığlık gibi sese Tuna'nın bağırışı karıştı.
"Abi yavaş." Umursamadı. Hızla geçtiği yollardan sevdiğinin evine vardığında bildiği dairenin yanan ışıkları ile kocaman gülümsedi.
Tuna'yı beklemeden hızla arabandan dışarıya çıkıp apartmana doğru koşar adımlar ile ilerledi. Bacakları sızlasa da umursamadı. Çok özlemişti. Kokusunu solumadan sanki nefes almıyor, gözlerine bakmadan sanki yaşıyor hissetmiyordu.
Kapalı olan apartman kapısının önünde Leyla'nın dairesinin ziline bastığında çok beklemeden kapı açılmıştı. Karşısına çıkan asansöre binerek bildiği katın numarasını tuşladı.
Kata gelen asansörden sabırsızca dışarı çıktığında vardığı dairenin ziline bastı. Kapı açıldığında kendine ifadesiz gözlerle bakan Karaca'nın arkasına doğru bakış atarken,
"Merhaba Karaca, Leyla'yı çağırır mısın?" dedi. Sabırsızlığı sesinden hissediliyordu.
"Leyla yok Mahir. Gitti. " dedi tekdüze bir sesle Karaca. Mahir'in yıkılmış haline az içi acısa da Leyla'nın aylardır ruh gibi hali geldi gözünün önüne. Leyla'nın bir süre sakince kalıp kendini, ruhunu dinlemesi gerekiyordu.
Leyla'yı ne kadar anlıyor olsa da karşısındaki adamın da onu nasıl deliler gibi sevdiğinin farkındaydı. Her ne kadar bir açıklaması olduğunu düşünse de bu konuya dahil olmak kendine düşmezdi.
"Bak... Karaca... Ben bile isteye onu arkamda bırakmadım. Sadece ona ulaşmama yardım et. Bırak ben kendimi anlatayım. Bir kere dinlesin beni. Bana yalnızca nerede olduğunu söyle." dediğinde sıkıntılı bir nefes alıp verdi Karaca.
Arkadaşı ağlamalarının arasında defalarca sıkı sıkı tembihlemişti. Kendisini hazır hissettiğinde zaten onun ulaşmasına da izin verecekti. Bile bile karşınsında yalvaran gözlerle bakan adama yalan söylemeyi tercih etti.
"Üzgünüm Mahir. Nerede olduğunu bilmiyorum." dedi üzgün bir şekilde başını sağa sola sallarken. Mahir bir şey söylecek oldu ama sustu. Ağır ağır başını sallarken,
"Eyvallah." diyerek arkasını döndü. Ağır ve yıkık adımlar ile arkasında kalan asansöre doğru yürüdü. Adı kadar emindi ki sevdiği her neredeyse Karaca biliyordu. Ama ısrar etmeyecekti.
Karaca ise üzgün gözlerle yıkılmış şekilde gözden kaybolan adama baktı bir süre. Kapıyı kapatıp içeriye girdiğinde ise odasına ilerleyerek komidinin yaklaşıp çekmeceyi açtı. Çıkardığı telefonda kayıtlı olan tek numarayı ararken de perde arkasından dışarıya bakıyordu.
Bir kaç çalıştan sonra açılan telefondan arkadaşının cansız sesi geldi kulağına.
"Efendim Karaca."
"Vardın mı kardeşim?"
"Yeni vardım sayılır." Sıkıntı ile derin bir nefes alırken Karaca görüş açısına apartmandan çıkıp onların katına bakan Mahir girdi.
"Mahir... Buraya geldi." dediğinde karşı taraftan ses gelmemesi üzerine karşısındaki yıkık adama perde arkasından bakarak devam etti Karaca.
"Leyla o çok kötü...." Sözleri Leyla'nın sert çıkışı ile kesildi.
"Karaca. Nerede olduğumu söylediğini söyleme sakın bana!" diye çıkıştı.
"Hayır yaa tabiki de söylemedim. Ama bir dinleseydin..."
"Dinlemek istemiyorum Karaca. İsterse ölümden dönmüş olsun hiç bir açıklaması şuan içimi soğutmayacak. O kadınla konuşacak kadar, kapıma gelecek kadar iyi olan biri, bana günler öncesinden de ulaşabilirdi anladın mı?" sonralara doğru titreyen sesine lanetler okudu Leyla. Sert sözlerinin muhatabı Karaca değildi ama kendine de engel olamıyordu.
"Tamam canım kimse bilmeyecek için rahat etsin." dedi arkadaşının çıkışmasını görmezden gelirken.
"Tamam. Şimdi kapatıyorum." dedi Leyla az önceki hiddetli sesinden eser kalmayan mahçup bir sesle.
"Tamam kendine dikkat et. Ararım yine ben seni." dedi Karaca karşısında hareket etmeyen arabaya bakarken.
******
Mahir ise ağır adımlar ile geldiği arabanın sürücü koltuğuna kendini atmış arabayı çalıştırmadan karşısındaki bir noktaya dikmişti bakışlarını. Tuna tedirgin şekilde yanındaki arkadaşına bakarken elini omzuna attı.
"Burada da yok değil mi?" diye sorduğunda Mahir usulca başını sallarken, "Yok." dedi.
"Karaca bir şey bilmiyor mu?" Derin bir nefes alıp verdi Mahir.
"Biliyor ama söylemek istemiyor." diye mırıldandı.
"İstersen ben Süheyla hanımın da Karaca'nın da telefonlarını dinlemeye alabilirim." diye bir fikir sunduğunda Mahir başını iki yana salladı.
"Hayır. Sakın böyle bir şey yapma. Ben bekleyeceğim. Elbet sakinleşip beni dinlemek isteyecek." diye mırıldandı kontağı açarken Mahir.
Bekleyecekti beklemesine ama nasıl? Özlemi öyle bir hale gelmişti ki dayanamıyor etrafında ne varsa yıkıp dağıtmak istiyordu. Yokluğu canını yakarken tek tesellisi eninde sonunda dönecek olmasıydı. Hak etmişti etmesine ama ne kalbine ne ruhuna bunu anlatamıyordu. Onsuz kalmak cezaların en büyüğüydü.
*******
Mahir’in zihni, sevdiği kadının yokluğuyla her geçen gün daha da bulanıyordu. Tam iki ay geçmişti gidişinin üzerinden, ama o sanki zaman durmuş, her saniye biraz daha ağırlaşmış gibi hissediyordu. Gözlerinde derin bir hüzün, kaşlarının arasında sürekli bir kederin izleri vardı. Elleri, boşluğa doğru umutsuzca uzanıyormuş gibi, sanki o an onu tutabilse her şey düzelecekmiş gibi hissetse de elleri hep boşa uzanıyordu.
Nereye gitmişti? Kimse bilmiyordu. Bunu düşündükçe umutla yanıp tutuşan kalbi karanlıkla dolmuştu. Onu bir kez olsun bulup gerçeği anlatabilmek için nelerini vermezdi ki?
Kaç gece uykuya direnmiş, sokak sokak dolaşıp her gördüğü yüzün ardında onu aramıştı. Ama o, hiçbir yerde yoktu. Sanki dünyanın üzerinden bir silgi geçmiş, Leyla’yı bu hayattan silip atmıştı. Mahir'in yüreğinde o gittiğinden beri koca bir boşluk açılmış ve bu boşluk her geçen gün hızla büyüyordu.
İlk başlarda, dostu Tuna'nın önerdiği takip fikrini gururuna yedirememişti; ama zamanla gurur yerini çaresizliğe bırakmıştı.Mahir artık Karaca’nın, Süheyla Hanım’ın ve Ecem’in telefonlarını bile takibe almıştı.
Ama hiçbir sonuç çıkmıyordu. Leyla sanki bu durumu tahmin etmiş gibi kimseyle iletişime geçmemişti.
Adıyla hiçbir işlem yapılmamış olması da Mahir’in içinde yeni bir çaresizlik dalgası yaratıyordu. Sanki dünyanın en uzak köşesinde, kimsenin erişemeyeceği bir inzivaya çekilmişti sevdiği kadın.
Mahir’in gözlerinin altındaki torbalar, uykusuz gecelerin ve içten içe büyüyen umutsuzluğun izleriydi. İçinde her geçen gün biraz daha bir şeyler yıkılıyordu Mahir'in. Omuzları çökmüş, her nefesinde bir yenilmişlik vardı.
Bütün bunların yanında içindeki pişmanlık… Keder dolu bakışları yere saplandı, dudakları titredi. Leyla'nın kalbine dokunan o acıyı silip atamamıştı. Şimdi onsuz yaşamak, Mahir için bir ceza gibiydi. Her gün, biraz daha mahvolduğunu hissediyordu. Göz kapakları ağırlaştı, çünkü o kadar yorgundu ki, bu yorgunluk yalnızca bedeniyle sınırlı değildi. Ama onu bulmadan da vazgeçmeyecekti.
İçindeki derin sevda, vazgeçmesine izin vermiyordu. Onsuz bir hayat, sürüklenmek gibiydi. Gittiğinden beri yaşamak için yaşıyor gibi hissediyordu.
Leyla'yı bir kez kaybetmişti, ama şimdi… Ellerini saçlarına götürdü, avuçlarını başına bastırdı. Yüreğindeki sevdanın karşılığını almışken, tam da her şeyin tamam olduğu yerde yeniden onu kaybetmek…
Bu, Mahir’in yüreğinde sonu gelmeyen bir fırtına yaratıyordu. Gözlerini kapattı, ama o içindeki fırtına bir an olsun dinmiyordu. Açılan odasının kapısı ile bakışlarını o tarafa dikti. Gelen Tuna'ydı.
"Kardeşim Kürşat abi gelmiş, ilhan Albay'ın yanında. Seni sordu. İlhan albaydan sonra yanına uğrayacak." dediğinde Mahir cevap vermedi. Az çok tahmin ediyordu neler konuşacağını. Şu iki ay içinde defalarca dinlemişti aynı lakırtıları.
1 saat oldu olmadı kapıyı çalan asker ile birlikte Kürşat da içeri girdiğinde Mahir masasından kalkarak Kürşat'a doğru iledi.
"Hoşgeldin abi." Tokalaşma ve sarılmanın ardından geri çekilen Mahir önlerindeki koltukları göstererek oturmasını işaret etti Kürşat'a.
Kürşat koltuğa oturduğunda karşısında elinde büyümüş yıkık dökük adama baktı. Leyla gitmişti ama arkasında bir harebe bırakmıştı. Bir yanda kardeşi gibi sevdiği karşısındaki adam diğer taraf da öz yiğeni kadar sevdiği canı varken bir şeyler yapmak istese de kendini geri çekiyordu. Bu ancak ikisinin oturup konuşup halledeceği bir durumdu. Ama bir yerden de başlayacaktı.
"Nasılsın?" dedi nasıl olduğunu görse de adettendir diyerek Kürşat. Derin bir nefes alarak burukça gülümsedi Mahir.
"Ölüden hallice." dediğinde Kürşat başını sağa dola sallarken ağzının içinde de homurdandı sinirle.
"Fesuphanallah. Salak salak konuşma."
"Neyse onu söyledim abi. Ben her şeyi batırdım ama nereden toplayıp düzelteceğimi bilmiyorum. Bir konuşsam bir kere kendimi anlatabilsem..." diyerek başını önüne eğdi. Kocaman adamdı ama sesi titriyordu. Sevdiği elinde kayıp gitmiş bir şey yapamamıştı. O an doğru düşündüğü şeyi yapmıştı ama şimdi deliler gibi pişmandı.
"Sen o treni çoktan kaçırdın koçum. Daha baştan faullü başladın. Hep kafanın dikine gidersen olacağı buydu. O değil kendinle birlikte beni de yaktın." diye çıkıştı Kürşat.
Kürşat sinirine ne kadar engel olmaya çalışsa da hakim olamıyordu. Biliyordu ki Leyla onun da üzerine çizik atmıştı. Salim ile Yusuf ile o da konuşmuştu ama onların da kendisine karşı bariz bir tavrı vardı. Şuan izindelerdi ama bir kaç defa bir araya geldiklerinde Kürşat'ın samimi tavrına karşılık oldukça resmiydiler. Belki arkadaşları için belki bilmediği başka bir şeyler vardı ama şuan herkes tepkiliydi. Ve tüm bunların sebebi karşısındaki adamdı.
"2 gün sonra ödül töreniniz olacak." dediğinde Mahir'in bakışları önünde bağladığı ellerindeydi. Kürşat karşısındaki umutsuz vakaya gözlerini devirerek başını iki yana salladı.
"Leyla'nın gelme ihtimali de var." dediğinde karşısındaki adamın hızla başı eğdiği noktadan kalktı.
"N-nasıl? Sen ulaştın mı Leyla'ya?"
Dudaklarını büzerek başını iki yana salladı Kürşat. "Henüz değil ama Karaca'ya ulaşması ve mutlaka katılması için talimat verdim." dediğinde günlerden sonra ilk defa bir umut ışığı belirdi Mahir'in içinde.
"Gelecek diyorsun?" Mahir'in sesindeki sevinç ve çoşkuya karşılık alayla güldü Kürşat.
"Valla bence erkenden sevinme. Leyla bu. Ortaya çıksa bile öyle kolay kolay affetmez. Çilene hazır ol." dediğinde Mahir burukça gülümsedi.
"Ondan gelen her şeye razıyım. Yeter ki nerede olduğunu bileyim, kızgın da olsa bana yüzüme bakmasa da ben görebileyim onu. " Kürşat gözlerini devirirken başını iki yana sallayarak homurdandı yine.
"Ya sabır. Oğlum ben babası sayılırım o kızın lan. Benim yanımda şöyle konuşma çakasım geliyor ağzına."
Mahir muzipçe gülümsedi kaşlarını kaldırarak.
" Benim de abimsin. Yapacak bir şey yok. Alışacaksın. Daha kızı isteyeceğiz senden." dediğinde Kürşat sesli bir şekilde güldü.
"Oğlum sen hayaller kurmaya başladın ama bu gidişle alacağın... Tövbe estağfurullah. Sen hele bir kendini affettir de gerisini artık o zaman düşünürüz." dediğinde Mahir kararlı bakışlarını karşısındaki adamın gözlerine dikti.
"Beni affetmesi için ne gerekiyorsa yapacağım abi yeter ki bileyim nerede." Kürşat ayaklandığında Mahir de ayağa kalktı.
"İyice mecnun oldun amına koyayım. Ben çıkıyorum. Operasyon size bitti de bize bitmedi Mahircim. Malum ortadan kaybolan iki tane bakanımız var." dediğinde sinirli bir nefes bıraktı Mahir.
İlmek ilmek geldikleri sonda elde ettiği isimler daha ifşalanmadan ortadan kaybolmuştu. Büyük yankı uyandıran bu kayboluş da ayrı uğraştırıyordu teşkilatı. Biri ya da birileri köstebeklik yapıyor planan hiç bir şey sonuçlanamıyordu.
İç işleri bakanı Kudret Atalay, ulaştırma bakanı Seyfi demir bir gece sundukları istifa dilekçelerinin ardından sırra kadem basmışlardı. Yakalama kararı çıkartılıp haklarındaki suçlamaların olduğu dava dosyalar hazırlanmıştı ama ortada muhatap yoktu. Günlerce haberlerde sansasyonel haberler ile sürekli dönmüştü haklarındaki iddialar.
Mahir bir şey demeden Kürşat'ın arkasından kapıya doğru ilerlerken Kürşat açtığı kapının önünde yeniden sarıldı kardeş bildiği adama.
"Kendine iyi bak. Az da yaka paça düzelt kendini. İki gün sonra bomba gibi göreceğim seni." dedi omzuna sevecen şekilde vururken.
Hafif gülümseyerek başını salladı usulca. Kürşat müdür arkasını dönüp koridorda gözden kaybolurken Mahir çok başka dünyalardaydı. Özlemi ile kavrulduğu sevdiğini sonunda görebilecekti.
Koridorda yan odadan çıkan Sena ile göz göze geldiğinde gülümsedi Mahir. Bir kardeş gibi severdi Sena'yı. Ekibin en küçüğüydü ama kafası zehirdi. Ekibin bir çoğunu cebinden çıkarırdı.
Sena ciddi bir ifade başını sallarken,
"Merhaba komutanım." dedi. Mahir'in kaşları çatıldı. Operasyon sonrası izinli olduğu için bu hafta başlamıştı. Sena da eskisi gibi değildi. Mahir'e karşı bariz soğuk davranıyordu.Bir kaç kez bir araya gelmiş olmalarına rağmen bu alenen hissediliyordu. Sena'yı bilmese Mahir sanki yaşadığına sevinmediğini bile düşünebilirdi.
"Nasılsın Sena?"
"İyiyim komutanım sağolun. Siz nasılsınız?" Sanki konuşmak için konuşuyor gibi tek düze bir sesle cevap verdi. Sıkıntılı bir nefes aldı Mahir. Anlaşılan gönlünü alması gereken kişi sayısı gün geçtikçe artıyordu.
"İyi sayılırım. Neyse tutmayım seni." dediğinde bir şey demeden başını sallayarak arkasını dönüp koridorda gözden kayboldu. Üzgün gözlerle Sena'nın arkasından bakarken koridorda Tuna ile Celil göründü.
"Ne haber Sena?" diye samimi bir şekilde seslenen Tuna'ya, "İyilik komutanım." dedi ciddi bir sesle. Tuna'nın yanındaki Celil laf attı bu sefer. "Bana Selam yok mu Sena?" dediğinde bir kaç saniye Sena cevap vermeden öylece yüzüne baktı Celil'i Sena, sonra Tuna'ya bakarak.
"İzninizle." dedi ve hızlı adımlar ile koridorda gözden kayboldu. Celil anlamaz bakışlar ile arkasından bakarken Tuna'ya döndü.
"Ben ne dedim ki şimdi?" diye sorduğunda Tuna omuzlarını indirip kaldırdı.
"Ben ne bileyim oğlum. Kızım kalbini kırmışın demekki bozuk atıyor işte." dedi ve onu arkasında bırakarak Mahir'e doğru ilerlemeye başladı. Celil de kendine kendine konuşurken bir kaç kez geriye dönüp baktı.
Mahir önde diğerleri arkadan içeri girdiklerinde Mahir masasının başına geçti.
Tuna karşılarındaki koltuğa kurulurken Celil ayakta bir Mahir'e bir Tuna 'ya bakıyordu.
"Neydi bu şimdi? Beni resmen görmezden geldi?" dediğinde Mahir burukça gülümserken,
"Yalnız değilsin Celil. Bana da bozuk atıyor Sena. Muhtemelen bu ortadan kaybolma mevzumuzdan habersiz olmasından dolayı." diye mırıldandı.
"Ee komutanım! Keyfimize mi kaybolduk? Ölümden döndük da! Serdar ile Arif olmasaydı diri diri yanmayacak mıydık?" diye sinirli bir şekilde serzenişte bulundu.
"Sonrasında da habersiz koyduk Celil." dedi içimde bir yerler sızlarken sevdiğinin ne denli acılar içerisinde yandığı, onun neler yaşadığını, tahayyül bile edemiyordu.
Mahir'i ölü bildiği o karanlık günlerde çektiği acının karşısında, yaşadığını öğrenmek bile yetmemişti belli ki. O kadar kırılmış, o kadar paramparça olmuştu ki her şey onun için bitmişti ve gitmişti.
"Ben konuşacağım. Olmaz ki böyle. Bir geçmiş olsun bile demedi." diye serzenişlerini sıralamaya devam etti Celil.
"Tamam Celil otur artık. Bıt bıt başımı şişirdin." diye çıkıştı Tuna. Onlar kendi aralarında atışırken Mahir tek bir noktaya dikmiş gözlerini sevdiğinin karşısına geçtiğinde defalarca kez kafasında geçirdiği konuşmasını yapıyordu.
İki gün sonra yalnızca 2 gün sonra karşı karşıya geleceklerdi. Düşüncesi bile kalbinin atışını hızlandırırken içini kaplayan korku ve endişeye de engel olamıyordu. Muhtemelen karşısında Sena'nın tepkisinin daha fazlasına sahip bir kadın çıkacaktı. Soğuk bakışlarını hayal ettikçe bile kalbi acırken o bakışlar ile yüzüne baktığında ne hale gelecekti kim bilir?
Yüzünü sertçe sıvazlarken karşısında konuşan ikiliyi zerre duymuyordu. Ayağa kalkarken karşısındaki ikilinin bakışları da ona döndü.
"Ben çıkıyorum." diyerek hızlı adımlar ile kapıya yönelirken arkadaşlarının görüşürüz mırıltıları geldi kulağına. Tuna da artık vazgeçmişti nereye diye sormaktan ya da peşine takılmaktan.
Binadan çıkıp aracına atladığı gibi şuan olmak istediği yere doğru sürdü arabasını. Çok mesafe yoktu belki ondan belki derdini döktüğünde dökmekle kaldığı içindir iyi geliyordu.
Kısa bir süre sonra vardığı mezarlığın giriş kapısına park etti arabasını. Arabadan indiğinde gideceği yere doğru ağır adımlar ile yürürken kafası da çok dalgındı. Mezarlığın şehitlik kısmına doğru ilerledi. Şahin abisinin kabri hemen girişin sağında kalıyordu.
"Yine ben geldim abi." diye fısıldadı. Mezar taşını okşarken mezar taşının üzerindeki fotoğrafına düştü kederli bakışları. Yıkılmaz dağ gibi bir adamken yıkmışlar, kıymışlardı abisine. Ne çok sever nasıl örnek alırdı. O yaşlarda herkes birilerini kendine rol model alırken onun rolü de modeli de Şahin abisiydi. Her hareketini en ince ayrıntısına kadar takip eder beynine kazırdı.
Şehit haberini almadan daha bir kaç saat öncesi birlikteyken haberi geldiğinde inanamıştı. Şahin abisi severdi şakalar yapmayı. " Şaka dimi lan şaka?" Demişti Tuna'nın yakasından tutup sarsarken. Ama gerçek öyle bir acı şekilde çarpmıştı ki yüzüne .
Şahin abisi evine, yuvasına dönerken pusuya düşürülmüş kalleşce şahit edilmişti. Geride gözü yaşlı bir eş ve iki küçük yavrusunu bırakarak.
Leyla'yı ilk Şahin abisinin şehit töreninde görmüştü. Kollarının arasına alıp sarıldığı babasının atkısı ile öylece gözünü kırpmadan babasının tabutuna bakıyordu. Öncesinde ağladığı belli olan kızarmış şişmiş gözleriyle küçücük yaşına göre öyle güçlü ve metanetliydi ki. Gelenlerin acıyan bakışlarına tezat öyle kendinden emin ve gururlu duruyordu ki babasının tabutuna bakarken. Tam o an içinden geçirmişti, nasıl da babasına yakışan bir evlat, diye.
Mahir taa o zaman ondan gözünü alamamıştı tören boyunca. İçinde farkında olmasa da o küçük kıza karşı bir hayranlık peydah olmuştu. İlerleyen zamanlar da bu hayranlık önü alınmaz bir sevdaya dönecekti. O zaman ki Mahir bunu bilmese de şimdi ki Mahir bunu iliklerine kadar hissediyordu.
Mahir derin bir nefes alarak hemen yanındaki duvara oturduğunda ellerini açıp abisinin ruhuna Fatiha suresi okuyup ellerini yüzüne sürdü usulca.
Tekrar bakışları mezar taşındaki fotoğrafa düştüğünde sanki yüz yüze gibiymiş gibi mahçup olup gözlerini kaçırdı.
"Hayatta olsaydın kimseye bırakmaz sen vururdun beni." dedi burukça gülerken devam etti.
"Kızın... O da aynı senin gibi. Pek yaman... Hakkımdan da geliyor." başını yukarı kaldırıp derince bir nefes aldı yine.
"Keşke burada olsa da hakkımda gelse. Bulamıyorum abi. Allah benim belamı versin ki çok üzdüm onu." Sıkıntı ile ofladı.
"İki gün sonra... Belki de iki gün sonra karşı karşıya geleceğiz. Ama biliyorum ki eskisi gibi bakmayacak, gülmeyecek yüzüme." burukça gülerek başını salladı.
"Hakettim ama ben. Onu çok üzdüm." Bir nefes alarak devam etti.
"Sana da mahcubum abi. Ben... Emanetinin kalbini çok kırdı..."
"Mahir!" Mahir'in sözleri ne zaman yanına geldiğini anlamadığı Süheyla hanımın seslenmesi ile yarım kaldı. Oturduğu yerden ayağa kalktığında Süheyla hanımda iyice yanına yaklaşmıştı.
"Hoş geldin Süheyla teyze." dediğinde Süheyla anlamaz bakışlar ile yüzüne bakıyordu.
"Hoşbuldum hoşbulmasına da sen... Sen Şahin'i... Tanıyor musuun?" diye sorduğunda Mahir başını salladı usulca. Bakışları mezar başındaki resme düşerken mırıldandı.
"Şahin abi... Kurulan özel bir ekip için eğitime gelen eğitimcilerden biriydi. Bizim en sevdiğimiz abilerimizdendi. " sonlara doğru sesi hafif kısıldı.
Mahir'in kalktığı duvara usulca otururken Süheyla onu da kolunda usulca tutup oturttu.
"Demek o ekiptendin. Sizleri hep anlatıyordu bana, çok severdi." Burukça güldü kocasının resmine bakarken Süheyla.
"Biz de onu çok severdik. Rabbim mekanını cennet eylesin çok iyi biriydi, abimizdi..." diye sessizce mırıldandı Mahir.
"Amiin." dedikten sonra başını Mahir 'den taraf çevirdi Süheyla.
"Anlat bakalım bu emanet... Leyla oluyor galiba. Nasıl emanete sahip çıkamadın da kırdın? Geçen Leyla ile konuştum..." dediğinde Mahir'in bakışları hızla yanımdaki kadına döndü.
"N-ne dedi?" derin bir nefes alan Süheyla'nın dudakları ince bir çizgi haline geldi.
"Bitti artık o iş dedi." dediğinde Mahir'in gözleri hayal kırıklığı ile kapandı. Ne demek bitmişti? Bu kadar kolay mıydı geride bırakmak onu? Başlayacaktı böyle işe. O iş öyle olmayacak diyecekti yüzüne. Şu saatten sonra ölüm ayırır bizi diyecekti.
Süheyla karşısındaki adama bakıp kıvrılmak isteyen dudaklarını ısırdı. Deli kızını zıvanadan çıkarttığına göre belli ki büyük bir şey yapmıştı. Leyla çok anlatmasa da geçici bir şey olduğunu hissediyordu bu iki aptal aşık birbirlerini kıra üze bir şeyleri aşıp oturtacaktı.
"Ne yaptın oğlum? Başka biri..." diyecek oldu delici bakışlar ile başını ona çeviren Mahir ile sustu.
"Sakın Süheyla teyze. Böyle bir şeyin düşüncesi bile olamaz. Ben Leyla'ya kavuşmadan dahi böyle bir şeye niyet etmedim. Yok öyle bir şey... Sadece görevle ilgili. Bir şeyleri gizledim."
Aynen oğlum bir şeyleri gizledin yaşadığın gibi mesala dedi içinden. Ama dışından diyemedi. Utanıyordu, mahçuptu. Şimdi kızın beni 4 Ay öldü bildi dese ne düşünürdü hakkında.
Kendi düşüncelerine dalmışken elinin üzerinde Süheyla'nın elini hissetti.
" Üzme kendini zamanla her şey hal yoluna girer. Leyla inattır ama onun da kırılacağı yerler de vardır. Vazgeçme hiç. O seni çok seviyor. Görüyorum ki sen de onu çok seviyorsun." dediğinde bir şey diyemedi Mahir başını salladı usulca.
"Teşekkür ederim Süheyla teyze." Ayağa kalktı yavaşca. "Ben kalkayım. Görüşürüz yine." dediğinde Süheyla kocaman bir gülümseme ile yüzüne baktı.
"Görüşeceğiz evladım hiç şüphen olmasın. Sen bizim deli kızın gönlünü al hele biz daha düğün yapacağız." dediğinde Mahir de gülümsedi. Başını tamam anlamında eğdikten sonra arkasını döndüğün de derin bir nefes aldı.
Süheyla teyzeyle görüşmek iyi gelmişti. Yolu zorluydu ama akıbeti hayır olacaktı inşallah.
Usul yavaş geldiği yolu umut dolu şekilde hızlı adımlar ile tamamlayıp eve doğru sürdü arabasını.
2 gün sonra dedi içinden 2 gün sonra kartlar yeniden dağıtılacak sevdiğim...
🌸🌸🌸🌸🌸
Eveeet burada kesiyorum kesiyorum keeeeestiiim🤓
Mahir yavrimu nasıl da sudan çıkmış balığa dönderdik seni ama 🤗
Eveet bir daki bölüm karşılaşma sahnemiz olacak.
Kız yavrum bugün atıyorum yarın yenş bölüm diyorsunuz ama valla sihirli güçlerim yok ayol 🤭
Hee bir de hayrına 3 5 yorum atın da biz de yolumuza bakalım. 🤓 MOTİVASYON ŞART 😁
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
23.19k Okunma |
4.12k Oy |
1.11k Takip |
52 Bölümlü Kitap |