Merhabalar efenimmm🤗Biz geldik, hoş geldik 🫡
REKOR YORUM İSTİYORUM çok mu şey istiyorum 🥺Yapın bir güzellik bu mübarek günde 😁
Pazartesi ne alaka demeyin Yüce RABBİMİN her günü mübarek 😍
Medyadaki şarkı Mahir'den Leyla'ya🫠
HİKAYEMİZİN BAŞ KARAKTERİNİN İSNİ DEĞİŞMİŞTİR. LEYLA İLE YOLA DEVAM EDECEĞİZ. 🫡
Keyifli okumalar Efenim 🫠
🌸 🌸 🌸 🌸 🌸
Gün batımı günün en sevdiğim saatleriydi her zaman. Boş bakışlar ile karşımdaki kızıllaşan gök yüzüne bakarken derin bir nefes alıp verdim. Uzun zamandır o bile bir anlam ifade etmiyordu benim için. Sadece zaman öldürmek için yaptığım sıradan bir şeye dönüşmüştü.
Hayatımın belki de en büyük yanılgısını, en derin boşluğunu tam burada, bu ormanın içinde, bu evde yaşıyordum. Dibi görünmeyen kocaman bir boşluğun ortasında hissiz gibiydim.
Kalbimde bir cenaze taşımıştım aylarca. Şimdi ise içimde bir mezar vardı sanki; soğuk, ıssız, cansız.
Sevdiğim adamın artık bu dünyada olmadığını öğrendiğimde, hayatta kalmanın ne demek olduğunu da unutmuştum. İçerisinde bulunduğum görev ise yaşadığım bu derin çöküşü daha da içinden çıkılmaz bir hale getirmişti. Alabora sonrası denizin üzerine durmaya çalışan yıkık dökük bir tekne gibiydim.
Bir yanda beni ayakta tutan, harekete geçiren bir zorunluluk varken; diğer yanda ise içimde yankılanan bir boşluk, her adımımda biraz daha derinleşen bir kopuş hissi...
İçimde büyük fırtınalar kopmuş, her şey paramparça olmuşken ben dik bir şekilde ayakta durmak zorunda kalmıştım. Ruhum, kalbim tamiri zor yararlar almışken ben nasıl eski ben olacaktım?
Burası, bana bir kaçış gibi görünse de aslında bir yüzleşme yeri olmuştu. Kendimle ve ona olan aşkımla...
Düşünürken en çok da şaşırdığım bu kadar derin bir aşk ile sevdiğim adamın yaşıyor olduğunu öğrendiğimde kalbimde hissettiğim şeyin mutluluk olmamasıydı. Bunda öğrenme şeklimin de etkisi büyüktü elbette.
Karşımdaki kadının telefonuna cevap verebilen adam beni bir kez olsun aramamıştı. O an içimde ona dair ne varsa tuz buz olmuştu. Şimdi ise her gün, her nefesimde o kırık parçalarla yüzleşmek zorundaydım.
Aşık olduğum insan yaşıyordu ama ona karşı olan aşkım büyük yaralar almıştı. İyi değildim ve hala iyi değilim. Her şeyim gibi duygularım da darmadağın ve tutarsızdı.
Sevdiğim adamı terk etmiştim çünkü gerçekte çoktan terk edilmiş olan bendim. Kendi içimde kaybolmuştum ve şimdi burada yolumu bulacaktım.
Belki de hep o boşluklarda savrulup duracaktım.
******
Leyla, aynada kendi aksine baktığı sırada yüzüne bir ciddiyet yerleşmişti. Gözleri, derinlerde bir şeyleri saklıyordu; bir duygu dalgası, belki de kararlılığın ve burukluğun harmanı.
Çalan telefonun sesi odanın sessizliğini bozduğunda, bakışlarını ağır ağır komodinin üzerindeki telefona çevirdi. Parmakları komidinin üzerindeki telefona uzanarak aldı. Açmadan önce kısa bir an duraklayıp derin bri nefesi içine aldı.
“Efendim." dedi sakin bir sesle.
“Hadi, nerede kaldın? Başlayacak. ” diye sert bir tonla çıkıştı Karaca. Leyla birkaç saniye sustu, ne karşılık vereceğini bilemezcesine. Aynada hüzünle buluşan bakışları bu kez duvardaki saate kaydı. Zamanın hızla akmış olduğunu şimdi fark ediyordu. Bir iç çekti yeniden.
“Tamam. Çıkıyorum şimdi. " dedi ve telefonu kapattı.
Tekrar aynaya döndüğünde gözleri üniformasına takıldı, bir an duraksadı. Üzerindeki tören üniforması, ona taşıdığı ağır yükü hatırlatıyordu. Parmaklarını nazikçe kumaşın üzerinde gezdirdi, gözleri ise derin bir hüzünle parladı. Göz kapaklarını yavaşça kırpıştırırken derin bir nefes aldı. Aldığı karardan vazgeçmeyecekti.
Komodinin üzerindeki silaha uzandı. Parmakları sanki ağır bir yük taşırmış gibi yavaşça silahı aldı ve beline taktı. Aynadaki aksine son bir kez baktı sessizce vedalaşır gibi. Daha fazla oyalanmak istemiyordu, hızlı adımlarla odadan çıktı. Koridora geldiğinde, arkasına dönüp neredeyse bir yıldır adım atmadığı evine kısa bir bakış attı.
Gözleri evin her köşesinde hızlı bir şekilde dolaştı hatıraları anımsarcasına. Özlemişti bu evi. Her ne kadar kaçırcasına arkasında bırakmış olsa da içinde bir parça da buradaydı, ona ait olan. Bir kez daha iç çekti.
Apartmandan dışarı adım attığında, yüzüne çarpan serin hava aniden tenini ürpertmişti.
Bu ürperti havanın serinliğinden mi yoksa heyacandan mı bilemedi.
Apartmanın önündeki arabasına doğru adımları hızlanırken her adımı içinde biriken gerilimi daha artırıyordu. Kendinden emin bir tavırla şoför koltuğuna oturdu. Motoru çalıştırmadan önce, Karaca’nın gönderdiği adresi bir kez daha kontrol etti. Sonra derin bir nefes alarak arabayı harekete geçirdi.
Ancak içindeki heyecan ona hiç yardımcı olmuyordu. Yaklaştıkça hızlanan kalp atışları ile kontrolü de kaybetmekten korkar olmuştu. Eli farkında olmadan cam açma tuşuna gitti. Camı sonuna kadar açtı. Dışarıdan içeri dolan rüzgar ; bir an için bile olsa yüzünü serinletmiş, onu biraz rahatlatmıştı.
Ama içinde yankılanan bir ses vardı, kaçınılmaz bir gerçek gibi.
'Onu göreceğin için heyecanlanıyorsun.'
İç sesini bastırmaya çalışsa da nafileydi. Avaz avaz bağırıyor, Mahir'e olan özlemini yüzüne vuruyordu.
Mahir’i düşünmek istemiyordu, onu görecek olmanın kalp atışlarını nasıl hızlandırdığını da... Onu özlemişti, hem de delicesine. Ama şimdi buna yer yoktu.
Derin bir nefes daha aldı, kendisini toparlamak için. Yapacağı şey önemliydi ve bunu sakin, dimdik bir duruşla gerçekleştirmeliydi.
Bir an için gözleri kararlı bir şekilde ileriye kilitlendi. "Sakin ol, Leyla, sakin ol." diye kendi kendine fısıldadı, dişlerinin arasından. Çok geçmeden varacağı yere gelmişti içindeki karışık hislerle.
Arabadan inmek için acele etmedi Leyla. Karaca'ya törenin ödül kısmında haber vermesini yazan bir mesaj attıktan sonra karşısında bir noktaya daldı bakışları.
Zihninde geçen görüntüler hızla akıp giderken, hissettiği gerginlik ağırlaşarak omuzlarına biniyordu sanki
Bir kaç gün öncesi aldığı karar, bu anın kaçınılmazlığı ve önünde duran belirsizlik birbiriyle çarpışıyordu. Derin bir nefes daha aldı ve başını hafifçe geriye yasladı. Yüreği hızla çarpıyordu, bu andan sonra yaşayacaklarını az çok farkındaydı.
Telefonuna gelen bir titreşimle irkildi. Karaca mesaj atmıştı: "Konuşmalar bitti ödül kısmına geçilecek. "
Tüm kararlılığıyla telefonunu çantasına koydu, aynadaki yansımasına son bir kez bakarak derin bir nefes daha aldı. Arabayı hemen giriş kapısının önüne çekerken kendine doğru hızlı adımlar ile gelen askere selam verdi.
"Çok kalmayacağım, hemen girip çıkacağım. Burada kalsın araç, anahtar üstünde." Talimatlarını sıraladıktan sonra arkasını dönerek sakin ve kararlı adımlar ile içeriye girdi.
Leyla, içeriden gelen alkışların arasından sahneye doğru yürürken içindeki karmaşaya rağmen adımlarını hızlı ama kontrollü atmaya özen gösterdi. Sahne görüş alanına girdiğinde kendi adının yankılandığını işittirken kararlı bakışlarını sabit tuttu.
Sahneye yaklaştıkça, alkışların coşkusu yükseliyordu. Ancak Leyla’nın yüzü tamamen bu çoşkudan uzak ve ifadesizdi. Adeta bir taş heykel gibi dönük ve cansız.
Üzerinde hissettiği delici bakışlara bir kez dahi bakmadan ağır ve soğukkanlı adımlarla bakışların sahibinin yanına ilerledi ve tam yanından durdu. Üzerinde hala onun bakışlarını hissediyor olsa da ona bakmamaya yeminli gibi çevirmedi bakışlarını o tarafa. Eğer bir an bile ona bakarsa, tüm gardı düşerdi. Bu, şu anda yapabileceği en büyük hata olurdu.
Leyla'nın bakışları izleyici topluluğunda gezinirken, içindeki fırtınayı dışarıya yansıtmamak için yoğun çaba sarfediyordu. Herkes buradaydı. Kendi görev arkadaşları ve öldüğü bildiği herkes. Alaylı bir şekilde gülerken bakışlarını karşıya bir noktaya sabitledi.
Töreni sunan kadın konuşmasına devam ederken, uzun zamandır özlemini duyduğu o tanıdık sesi, Mahir’in fısıldamasını duydu: “Leyla…”
Kalbi hızla atmaya başladı, sanki daha önce yeterince çarpmıyormuş gibi. Derin bir nefes alıp sakin görünmeye çalışırken, bu sesin kendisini ne kadar etkilediğini bastırmaya çabalıyordu. Duymazdan geldi, gözlerini sabitlediği noktadan çekmeden. Ancak Mahir pes etmedi.
“Ne olur bir kez bak yüzüme!” diye bir kez daha fısıldadı.
Leyla, içten bir sıkıntıyla nefesini sesli bir şekilde bıraktı. Bu açık bir cevaptı. Bakışlarını izleyen kalabalık üzerinde gezdirdi. Bakışları yeniden kendini izleyen Mahir'in ekibinde gezindi tek tek. Hepsi buradaydı, hepsi sapasağlam karşısında duruyordu. Sinirle kaşlarını kaldırıp içten içe acı bir gülüşle başını eğdi. Gözlerini sıkıca kapatıp kendini toparlamaya çalıştı. Bu anın dışına çıkmamalıydı.
Başını kaldırdığında, amcası Kürşat’ın oturduğu masaya ilişti gözleri. Amcası, rütbeli ve önemli kişilerin oturduğu yuvarlak bir masada, tam karşısında oturuyordu. Göz göze geldiklerinde, Leyla istemsizce dudağının kenarına bir gülümseme kondurdu. Ancak Kürşat’ın çatık kaşları ve tetikteki sanki her an bir bomba patlayacakmış gibi bir tedirginlik içindeydi.
Leyla, rahatsız bir nefes aldı, burnunu çekip Mahir’in arada kendisine yönelttiği bakışları hissetse de görmezden gelmeye devam etti. Sabırla sunucu kadının konuşmasının bitmesini beklerken, sonunda madalyaları takmak ve plaket takdimi için isimlerin anons edilmişti.
Amcasının masasından askeriyeden bir albay ve bir bürokrat kendilerine doğru yürümeye başladığında, Leyla duruşunu daha da dikleştirdi. Gözlerini gelen adamlara dikerken, yanındaki Mahir’i tamamen yok saymaya çabalıyordu. Fakat Mahir’in varlığı, sanki her geçen an biraz daha ona yaklaşıyor gibiydi.
Leyla, aralarındaki mesafeyi açmasıyla Mahir’in derin bir iç çekişi geldi kulağına.
Asker olan adam, Leyla’nın tam karşısında durdu. Omzundaki yıldızlar, onun bir albay olduğunu gösteriyordu. Yüzündeki gururlu ifadeyle Leyla’ya bakan İlhan Albay, yıllar önce kardeş gibi gördüğü Şahin’in kızını bu şekilde karşısında görmekten dolayı duygulanmıştı.
Leyla'nın bir an için onun gözlerindeki bu şefkat dolu bakışa karşılık ciddi duruşu kırılsa da ifadesini hemen eski ciddiyetine geri döndermesi zor olmamıştı.
Yanlarına elinde bir tepsi, içerisinde plaket ve madalyayı takdim etmek üzere hazır bekleyen kızın yaklaşması ile Leyla derin bir nefes aldı. İçindeki fırtına nihayet taşmaya hazırdı. Eline aldığı madalyayı takmak üzere olan ilhan Albayı eli ile durdurdu.
“Efendim, izin verirseniz öncesinde bir şeyler söylemek istiyorum” dedi , İlhan albayı şaşırtarak. Albay, karma karışık şekilde bakarken hafif bir baş sallamasıyla izin verdi.
Leyla, ağır adımlarla kürsüye ilerlerken, salondaki herkesin gözleri ona çevrilmişti. Mahir, çatık kaşlarla Leyla'yı izliyor, içindeki huzursuzluk giderek artıyordu.
Kürsüye varan Leyla, salondaki kalabalığa baktı. Bakışları tekrar amcası Kürşat’a kaydığında, Kürşat’ın gözlerindeki öfke ve şaşkınlıkla kendini izliyordu. Sanki ne yapacağını önceden biliyormuş gibi bir bakışla, başını hafifçe yana eğip Leyla’ya adeta “Yapma! ” dercesine bakıyordu.
Leyla ise yapacaklarından asla vazgeçmeyecekti. Yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirip konuşmasına başladı:
“Saygıdeğer amirlerim ve değerli misafirler…”
Salondaki herkesin dikkatini tamamen üzerine çekmişti. Kürşat, gözlerini Leyla’dan ayırmadan, çaresizce bekliyordu olacakları. Leyla'nın bakışlarından anladığı kadarıyla da pek hayırlı bir şey çıkmayacaktı ağzından.
Leyla, bir an için konuşmayı sürdürmeyip sadece ona baktı, sonra samimiyetsiz gülüşünü koruyarak devam etti:
“Öncelikle hepiniz hoş geldiniz. Bana layık gördüğünüz bu ödül için müteşekkirim.”
Sahnede ona bakan albaya ve yanındaki bürokrata kısa bir an bakıp yeniden salona çevirdi bakışlarını. Mahir’in delici bakışlarını üzerinde hissetse de ona bakmamaya devam ediyordu. Derin bir nefes alıp protokol masasına döndü ve kelimeler ağzından birer bıçak gibi çıkmaya başladı.
“Ancak üzülerek belirtmeliyim ki, bu ödülü kabul edemeyeceğim. Çünkü ortada bir başarı varsa, bu başarı Yüzbaşı Mahir ve ekibinindir.”
Sonunda Mahir’e döndü, ilk defa o an bakışlarıyla buluştu. Leyla'nın ruhsuz ve ciddi bakışlarına karşılık Mahir, şaşkın ve çatık kaşlarla, gözlerini bile kırpmadan ona bakıyordu. Leyla, derin bir nefes aldı ve bakışlarını ondan tekrar koparıp, Mahir'in ekibinin oturduğu masaya çevirdi. Onların mahcup ve üzgün gözlerine bakarken samimiyetsiz gülümsemesini sürdürdü.
“Canlarını ortaya koyarak operasyonu başarıyla tamamladıkları için bence bu gece tüm alkışlar ve ödüller onlara ait olmalı.” Bir an duraksadı, sonra tekrar albaya döndü.
“Kusura bakmayın Albayım, hak etmediğim hiçbir ödülü almadım, alamam.”
Bu kez bakışlarını Kürşat’a çevirdi. Kürşat’ın şaşkın ve öfkeli bakışlarını görmezden gelerek son darbeyi indirdi.
“Sözlerimi bitirmeden önce, bir şey daha söylemek istiyorum… Görevimden istifa ediyorum.”
Bir kaç saniye sessiz kaldığın da yüzündeki gülümseme de yavaş yavaş silinmeye başlamış artık daha ciddi bir ifade yerleşmişti gözlerine Leyla'nın. Kürşat'ın gözlerine dikerken gözlerini devam etti sözlerine.
"Müdürümün de anlayış gösterip istifamı kabul edeceğine umuyorum. Teşekkür ederim." diyerek kürsüden inerken sahnede kendini şaşkın gözlerle izleyen albayın önünde durup selam verdikten sonra,
"Özür dilerim. Lütfen kişisel algılamayın." diye mırıldanırken karşısındaki adamı cevabını beklemeden ilerlemeye devam etti.
Bir anda karşısına dikilen Mahir ile duraksasa da delici bakışlarını ile tıpkı kendi gibi bakan adama dikti.
"Çekil önümden." Leyla'nın dişlerinin arasında tükürür gibi konuşmasına aldırmadı Mahir. Nerede olduklarına da?
Leyla' nın kolundan tutarken, "Leyla! Yapma. Bak... Yargısız infaz senin bu yaptığın..." Mahir'in sözlerine aldırmayıp kolunu bir hışımla çekti Mahir'in parmaklarının arasında.
"Sana çekil dedim önünden yüzbaşı! " Tüm salon sessiz pür dikkat onları izlerken Leyla'nın sesi hayli yüksek çıkmıştı. Mahir tüm bu olanlara inanamıyor, şaşkınlığının yanına yavaş yavaş öfkesi de eklenirken gözlerini sıkıca kapatıp açtı.
Leyla karşısında duran adamı eli ile itip sahne karşısındaki protokol masasına ilerledi hızla. Şuan haddinden fazla öfkeliydi.
Kürşat amcası kıpkırmızı bir surat ile gözlerini dahi kırpmadan onu takip ederken tam karşısında durdu. Beline attığı eli masada yaşanan tedirginliğe alaylı bir şekilde gülümserken elindeki silahı ve hemen akabinde polis kimliğini masanın ortasına sert bir şekilde vurur gibi koydu.
"İstifa dilekçemi de en yakın zaman da ileteceğim müdürüm." dedi samimiyetsiz bir gülüş ile yüzüne bakarken.
Kürşat'ın gözler ise bir masaya koyduklarında bir gözlerinde iken öfkesine hakim olmaya çalıştığı sıktığı dişlerinden ve git gider kızaran yüzünden oldukça belli oluyordu. Ensesinde peydah olan ağrı da tansiyonunun çıktığının göstergesiydi.
Tüm salon film izler gibi genç komiserin istifasını şaşkınlıkla izlerken salondan çıt çıkmıyordu. Arka masa da başından beri Leyla'ya mahçup ve hüzünlü bakan gözler ise beklemedikleri bu tepki karşısında iyice sessizleşmiş gözleri bir Leyla da bir komutanlarında olacakları korku ile beklemekteydiler.
"Hasiktir!." diye fısıldadı Mehmet.
"Allah kahretsin yaa. Ebemizi sikecek farkındasınız değil mi?" derken Serdar'ın gözler Mahir'in üzerindeydi.
"Bu top burdan dönmez aga." diye üzgün gözlerle komutanına baktı Mehmet de.
Diğerleri bir yorum yapmazken olanlar onları da oldukça şaşırmıştı.
"Valla komutanıma böyle yiğit bir kadın yakışırdı." diye ekledi Celil. Aysun Celil'i sözlerine gözlerini devirirken, "Şımarık kaltak." diye fısıldadı.
Mahir ise karmakarışık duygular içerisinde gözünü dahi kırpmadan silahını ve kimliğini masaya koyduktan sonra salonun çıkışına doğru ilerleyen kadının arkasından bakakalmıştı. Yanında şaşkın bakışlar ile kendi gibi Leyla'ya bakan albaya dönüp selam verdi.
"Albayım gitmem gerekiyor." diyerek cevabını beklemeden gözden kaybolan kadının arkasından gitti hızlı adımlar ile.
Salonda derin bir uğultu başlamışken Kürşat eli ile yüzünü sertçe sıvazladı. Salona çevirdiği bakışları ile sinirleri hepten hoplamıştı.
Leyla ile Mahir'in ardından ikisinin de görev arkadaşları oturdukları masalardan hızla kalkıp görev arkadaşlarının peşinden dışarı çıktılarında her şey daha içinden çıkılmaz bir hal almıştı. Kürşat sinirli bir boğa gibi sinirle solurken dişlerinin arasında, "Leyla... Leyla! " dedi. Bu aymazlığın hesabını hepsine soracaktı. Hem de ne sorma...
Hızlı adımlar ile hemen girişin önündeki arabasına gelirken Leyla'nın kalbi deli gibi atıyordu. Derin bir nefes alarak eli arabasının kapısına uzanırken Mahir'in hemen arkasından gelen sesi ile olduğu yerde kaldı.
"Leyla!"
Leyla birkaç saniye boyunca Mahir'in nefesini arkasında hissetsese de dönüp ona bakmadı. Kalbinin çılgınca atışıyla baş etmeye çalışırken, elleri kapının kolunda titredi.
Mahir, birkaç adım daha yaklaşıp kolundan tuttu titreyen elleriyle. Leyla, derin bir nefes aldı ve yavaşça arkasını dönüp ifadesiz ve soğuk gözlerle önce tuttuğu koluna sonra ise Mahir'in gözlerine dikti bakışlarını.
İfadesiz ve sakin duruşunu arkasında içinde kopan fırtınaları kontrol altına almaya çalışıyordu. Sertçe kolunu çekerken dik bakışlar ile Mahir'in yüzüne baktı.
Ama Mahir'in özlem dolu bakması işini hiç kolaylaştırmıyordu. Çok özlemişti onu. Her şeyi umursamadan boynuna atlamayı kollarının arasına girmeyi isteyen tarafını bastırmaya çalışarak ters bir sesle,
"Ne istiyorsun yüzbaşı?" dedi sakin olmaya çalışarak. Allah kahretsin sesindeki titreşimler duygularını ele veriyordu.
"Yalvarırım bir kez dinle beni." Mahir’in sesi şimdi daha yumuşaktı, ama altında yatan endişe her kelimede hissediliyordu. Üzgün gözlerle yüzüne bakarken,
"Ben seni ardımda koyma..." sözleri Leyla'nın sert sözleri ile bölündü.
"Sen... Beni... Ardında koydun." Her kelimesini bastırarak tane tane söylerken sertti. Elini kaldır
"Sen... Yine beni yok saydın." Mahir'in yüzüne doğru bağırırken Mahir başını iki yana salladı.
"Leylam..." sözleri yine Leyla'nın şiddetli bir şekilde cevap vermesi ile kesildi. Leyla Mahir'in yüzüne doğru kaldırdığı işaret parmağı tükürür gibi konuştu.
"Sakın! Sakın bir daha bana öyle seslenme. Ben senin hiç bir şeyin değilim."
Mahir Leyla'nın sözleri karşısında sinirle güldü. Ama geri adım atmadı.
"Sen, benim sevdiğim kadınsın." dediğinde Leyla'nın kaşları havalandı alaylı bir gülüş kaçtı dudaklarından. Yüzünü Mahir'in yüzüne yaklaştırıp öfke dolu gözlerlerini gözlerine dikti.
"O halde şöyle diyeyim. Sen benim hiç bir şeyim değilsin." dişlerinin arasında tıslar gibi konuşurken kendini geri çekti. Bakışları arkada onları izleyen kalabalığa kayınca yüzündeki sinirli hal alaylı bir tavra dönüştü.
"Oo tüm rahmetliler de buradaymış." Kalabalık arasında yüzünde sinsi bir gülüş ile kendini izleyen Aysun'a kaydı bakışları. Alenen gülüşünü gizlemeden karşınsında öyle izliyor oluşu karşısında öfkesi bir kat daha arttı.
Onu mutlu etmek en son isteyeceği şeydi ama şuan içinde bulundukları hal en çok onu mutlu etmişe benziyordu. Dayanamadı Leyla. Tıpkı onun gibi sinsi bir gülüş ile ona bakarken,
"Eskortumuz da buradaymış." Aysun'un gülüşünü az da olsa soldurmuştu bu takılması. Bakışlarını ondan çekip hemen yanında mahçup bakan gözlere çevirdi.
Hepsinin yüzüne tek tek bakarken yüzündeki alaycı ifade kaybolmuştu.
"Hiç birinizin yüzünü görmek istemiyorum." Ağzından tane tane bıçak gibi çıkan kelimelerin ardından Mahir'in gözlerine baktı yeniden hayal kırıklığı ile devam etti.
"Hiçbirinizin." diyerek arkasını döndüğünde Mahir için ipler kopmuştu.
Leyla'nın kolunu sert bir şekilde tutup kendine çevirdiğinde yüzlerini bu kez o yaklaştırdı birbirlerine. Leyla beklemediği bu hareketle ve yakınlıkla dumura uğrasa da kendini toparlaması uzun sürmedi. Meydan okuyan bakışlar ile karşısındaki adamın yüzüne baktı en öfkelisinden.
" O, bu saate sonra imkansız işte. " dedi Mahir.
Mahir'in yüzüne karşı sert ama yine de şefkatini hissettiren sesine karşılık az da olsa kırılan öfkesi ile gözlerini kapattı sinirle kolunu bir hışımla çekip kurtarırken başından beri yapmak istediği şeyi gerçekleştirdi.
Kuvvetli bir şekilde Mahir'in yüzüne inen avucu ile anında kalbinde hissettiği acıyı da görmezden geldi.
"Bir daha sakın karşıma çıkma." sözlerini söyler söylemez önündeki arabaya binerek sertçe kapısını kapattı. Titreyen elleri ile arabayı çalıştırdığında hızla gaza bastı.
Gözlerinden ardı sıra akan yaşları sert bir şekilde silerken zihninde sürekli az önce yaşadığı sahne dönüyordu. Hızla inen tokadı ve Mahir'in yana dönen başı.
Bir anlık öfke ile yapmış, yaptığı anda da pişman olmuştu. İçi acıyordu. Ona yaşattıklarına rağmen hala onu böyle düşünmesine de ayrı kızarken keşke dedi içinden keşke çekip gitmesine izin verseydi de o tokatı atmasaydım.
Mahir ise Leyla’nın kaybolan aracının ardından bakarken, içindeki acı gitgide derinleşiyordu. Yüzünde hâlâ Leyla’nın sert tokadının sıcaklığı vardı, ama bu fiziksel acı, kalbindeki sızıya kıyasla önemsizdi. Aşık olduğu kadınla bu noktaya gelmiş olmalarına inanamıyordu.
Dişlerini sıktı var gücüyle. Gözü Leyla'nın arabasının kaybolduğu caddeydi. Öfkesi ve hüznü birbirine karışmış tüm hücrelerini ele geçirmişti. Kendini zor da olsa sakinleştirmeye çalışırken derin bir nefes aldı, gözlerini kapattı.
"Ne hoş bir sahneydi ama." Serhat'ın alaylı sesi ile ateş saçan gözleri anında açılarak ona döndü. Elleri cebinde yüzünde sinir bozucu gülümsemesi ile bir adım arkasında duruyordu. Cevap vermesine fırsat kalmadan önünde beliren arabasından inen Celil'e minnet dolu gözler ile baktı Mahir.
" Buyrun komutanım." diyerek aracın şoför kapısını daha fazla araladı Celil. Arabasına ilerlerken Mahir, Serhat'ın sözleri ile olduğu yerde kaldı.
"Leyla seni asla affetmeyecek. Onun için bir hiçtin hep de öyle kalacaksın." dediğinde Mahir ağzının içinde bir küfür savurup hızla arkasını döndü. Arkasında onu izleyenlere üstün körü bir bakış attı. Serhat ise hala gülen gözlerle ona bakıyordu.
Tıpkı onun gibi yüzüne yerleştirdiği tehlikeli gülümsemesiyle üsten bir bakış attı Serhat'a. İçinde kaynayan öfkeyi kontrol altında tutmaya çalışarak, soğukkanlı bir sesle konuştu.
"Senin ne düşündüğün ya da ne söylediğin umurumda değil. " dedi Mahir, sesi tehlikeli bir sakinlik taşıyordu.
"Leyla'nın sana döneceğini mi sanıyorsun? O çoktan senden vazgeçti."
Mahir, Serhat’ın her kelimesiyle içindeki öfkenin yükseldiğini hissetti, ama derin bir nefes alarak kontrolü elinde tutmaya devam etti.
Mahir, son bir bakışla Serhat’a tehdit dolu bir tınıyla konuşurken oldukça ürkütücüydü. "Dua et... Dua et yeri değil. Yoksa sevdiğim kadının adını ağzına aldığın her bir an için zevkle o ağzını kırardım." dedi ve Serhat’ı orada bırakarak arabasına doğru yöneldi. Bu sikik herifden daha önemli dertleri vardı.
Arabasını çalıştırıp hızla yola koyulurken Leyla'nın gözlerindeki o öfke, Mahir'in aklından çıkmıyordu. Kendisini suçlamak kolaydı ama yine de bir kez olsun kendini dinleyemez miydi?
Öfkesi gözünü bu denli mi kör etmişti?
Derince bir nefes alsa da boğazında sanki kocaman bir yumru vardı da izin vermiyordu. Günlerdir bu günü beklerken, yüzünü biraz olsun göreyim diye hayaller kurarken yaşadıkları tam bir hayal kırıklığıydı.
İçinde kendini ele geçirmek için pusuda bekleyen öfkeyi görmezden gelmek şu an o kadar zordu ki. Sakinleşmek için zamana ihtiyacı vardı ve sevdiğine. İkinci ihtimal şu sıralar pek mümkün olmadığından birinciye sarılmalıydı sıkıca.
Aklına gelen ile cebinden çıkardığı telefon ile Tuna'yı aradı.
"Alo Mahir?
"Tuna, Leyla'nın kullandığı arabanın plakasını izlettir. Tüm güzergahlarının bilgisini saat saat almak istiyorum."
"Mahir... Abi biraz akışına mı bıraksan. Kız..." Tuna'nın çekimser sesini Mahir'in sert sesi böldü.
"Siktirme akışını! Dediğimi yap." Tuna bir kaç saniye cevap vermedi ama sıkıntılı şekilde ofladı.
"Tamam. Burası da karışacak biliyorsun değil mi? Daha salona girmeyi götüm yemedi. Ulan niye ben çekiyorum sizin aşkınızı ızdırabını? Yine tüm hesabı ben vereceğim. " dediğin de Mahir sinirli bir nefes verdi. Aynaları kontrol ederek hızını artırırken mırıldandı.
"Hallet kardeşim. Bir kaç gün yokum bir şeyler uydur." diyerek yüzüne kapattı telefonu. Kararlı bakışları yoldayken daha bir hızlandı. Karşısında sanki Leyla varmış gibi hızlı hızlı kafasını sallayarak mırıldandı kendi kendine.
"Öyle ben gidiyorum diyerek gitmek var mı Leyla hanım? Ok yaydan çıktı bir kere. Geri dönüşü yok bu işin ya olacak ya olacak."
*****
Leyla, hızla arabayı sürmeye devam ediyordu, ama aklında sürekli Mahir vardı. Yüzüne indirdiği tokat ve Mahir’in o hali... Öfkesiyle baş edememiş ve hiç düşünmediği bir şeyi yapmıştı. Bu onu daha da hırpalıyordu şu an.
Haketmişti ama canı niye böyle acıyordu? Yüreğindeki karmaşa, nefreti ve aşkı aynı anda besliyordu sanki. İkisi de bir an bile eksilmezken Leyla, doğru ne yalnış ne ayırt edemiyordu. Birbirlerine karşı olan hisleri o kadar yoğundu ki, sevgi ve nefret arasındaki çizgi giderek bulanıklaşmıştı zihninde de.
Arabayı kenara çekip derin bir nefes aldı. Yüzünü elleriyle kapattı, gözyaşları sessizce yanaklarından süzülmeye devam ederken.
Bir süre o şekil sessiz sessiz ağlarken kafasını kaldırdığında, derin bir nefes daha alarak etrafına bakındı. Sessiz bir sokaktaydı, arabadan inmek için kapıyı açtı. Soğuk hava yüzüne çarptığında, bir an olsun sakinleştiğini hissetti. İki aydır sakin ve dingin olan ruhu bir fırtına ortasında gibiydi şuan. Hem Mahir'i deli gibi istiyor hem de yüzünü dahi görmek istemiyordu.
Cebinden çıkardığı telefon ile Karaca'yı ararken yüzünü sertçe sildi. Karaca telefonu açtığında derin bir nefes alarak normal bir sesle konuşmaya gayret göstererek,
" Karaca naptınız?" diye saçma bir giriş yaptı.
"Napalım Leyla hanım? burası sizden sonra iyice karıştı. Protokol çıktı suratlar bir karış. Kürşat müdür barut fıçısı gibiydi. Hiç bir şey demeden çıktı gitti." dediğinde dudaklarını ısırdı Leyla. Mahir'i merak ediyordu ama Karaca'nın da uğraşmalarını göze alamıyordu ki sorsun. Neyse ki arkadaşı onu bu zahmete sokmadan devam etti.
"Mahir de senin peşinden çıktı zaten." diye mırıldandığında kaşları çatıldı Leyla'nın. İstem dışı arkasına baksa da görünürlerde kimseler yoktu.
"N-nereye çıktı?" dedi etrafa bakınmaya devam ederken.
"Ne bileyim kızım. Adama herkesin içinde tokatı indirdin. Serhat da ardından ileri geri konuşunca bastı gitti." Karaca'nın sözleri üzerine öfke ile gözlerini kapatırken sıkıntılı bir nefes bıraktı.
"O nerden çıktı yaa? Ne dedi dangalak?"
"Valla kendine kendine saçmaladı işte. Mahir senin için hiçmiş, bir daha asla ona dönmeyecekmişin falan. Aslında olanı söyledi değil mi? Seninkinin öfkesini harladı da harladı ama helal olsun tuttu kendini Mahir. Bir de o işi toparlamak zorunda kalmadık." dedi Karaca. Leyla yeniden aracına binerken,
"Ben biraz daha sizin orda kalsam..." diye mırıldandı mahçup bir sesle.
"İstediğin kadar kal bebeğim ama yani yeter artık bu inzivaya çekilme işin. Başlıcam sizin ayrılığınıza. Ben arkadaşımı özledim." Karaca'nın sözlerine burukça gülümsedi Leyla.
" Az kaldı kardeşim. Biraz daha kafamı toparlayayım. Zaten artık iş de bakmam lazım. Bu gün itibari ile işsiz bir kardeşin var." Leyla'nın sözlerine sesli güldü Karaca.
"Ben bakarım sana yavrum. Sen yuvamızı çevir, eve ekmeği ben getirim." Eğlenceli takılması Leyla'yı da güldürmüştü.
"Hadi kapat zevzek seni. Yolum uzun, görüşürüz sonra." dedi.
"Tamam tamam varınca ara beni."
Telefonu kapattıktan sonra yan koltuğa atarken bir yandan da dikiz aynasından arkayı kontrol ediyordu. Arkasında hiç bir araç olmayışına biraz bozulmuş muydu sanki?
"Saçmalama!" diye mırıldandı kendi kendine. Ne bekliyordu ki! Hem o tokattan sonra geleceği varsa da gelmezdi zaten.
Gelmesin zaten, diyen iç sesini başını sallayarak onayladı.
"Aynen. Yüzünü bir daha görmek istemiyorum." diye yeniden mırıldandı gözleri yoldayken.
Yalandan kim ölmüş salla güzelim salla.
Eli radyoya giderken bu saçma duygusal halden çıkmaktı amacı. Onu geride bırakıp, görmediği zamanlar her şey ne kadar da kolaydı. İçindeki savaşın sesi bu kadar çıkmıyordu mesela. Radyo ekranındaki saate baktığında Asuman ablası ile seans saatlerine 2 saate yakın bir zaman vardı.
2 aylık bu süreçte onunla da sık sık uzaktan görüntülü olarak konuşmuş eski günlerdeki gibi süreci atlaması için büyük yardımı dokunmuştu. Tabi bugün ki olanlardan haberi yoktu. Amcası bir şey söyler miydi emin değildi. Zaten Asuman ablası ile de görüştüğünden haberi yoktu. Bu şartla görüşmeyi kabul etmişti.
1 buçuk saate yakın süren yolun ardından nihayet varmıştı Leyla. Arabadan indiğinde önündeki eve girmeden batmak üzere olan güneşin muhteşem manzarası karşısında hemen önümdeki tahtadan yapılmış banka oturdu.
Kendisi için zor bir gün olmuştu. Bir kaç saattir çatılı kaşları yüzünden başında müthiş bir ağrı vardı. Gergindi, üzgündü, öfkeliydi, yoksunluk çekiyordu.
Derin bir nefes çekti serin havadan ciğerlerine. İçeriye geçip bu stresli gün sonrasında kasılmış bedeni için ılık bir duş alsa iyi olacaktı ama takati yoktu. Gözlerinden damlalar sıra ile yanağına doğru süzülürken durdurmadı. İçi çıkana kadar ağlamak istiyordu sanki hiç ağlamamış gibi.
"Leyla abla!" arkasından duyduğu sesle hızlı bir şekilde gözlerini silmeye koyuldu. Yanına iyice yaklaşan çocuğa gülümseyen gözler ile döndü,
"Ohaa! Sen subay mıydın?" üzerine bakıp gülümseyerek göz devirdi. Tören üniforması her zaman ki polis kıyafetlerinden farklıydı tabi.
" Yok canım ben polisim. Yani polistim." diye düzeltirken sesi titremişti. Eyüp'ün elindekilerle bakarak konuyu değiştirmek de buldu kaçışı.
"Yaa ne zahmet ettin? Her gün buraya kadar çıkarıyorsun." dedi elindekilere işaret ederken.
"Olsun abla. Biz de çok var sana da getiriyorum." dediğinde Leyla gülümseyerek yanına yaklaştı elindekilere uzandı. Sıcacık ekmek kokusu dolunca burnuna karnı guruldadı. Heyacandan sabahtan beri bir şey yememişti.
"Leyla abla çok fiyakalı olmuşsun ha! Ben de büyütünce asker olacağım." dedi duruşunu daha bir dikleştirirken küçük çocuk olduğu yerde. Gülümsemesi buruk bir hal alırken Leyla bir şey demedi. Eve doğru yürümeye koyuldu.
"Sen niye böyle giyindin peki?" diye sordu hemen arkasından onun birlikte yürürken Eyüp.
"Tören vardı." diye mırıldandı kapının kilitine anahtarı sokarken Leyla.
"Ee sen bayadır burdasın abla, ya işten atarlarsa seni?"
"İznim vardı Eyüp'cüm." Elindekileri masaya bırakırken duvardaki saate kaydı bakışları fazla zamanı kalmamıştı Asuman ablası ile görüşmesine.
" Leyla abla sana soruyorum." Eyüp'e anlamaz gözlerle bakarken,
"Anlamadım canım. Önemli bir işim vardı onu düşünüyordum." dedi mahçup bir sesle.
"Diyorum ki silahın nerede?" Eyüp'ün sorusu ile gözlerindeki bakışlarını kaçırdı.
"Yanımda getirmedim." diye mırıldandı.
"Yaa tüh. Yakından hiç görmedimdi silah." Hayal kırıklığı ile yüzüne bakan çocuğa dayanamayıp kollarının arasına aldı Leyla.
"Söz veriyorum sana. Bir gün silahımla geleceğim yanına." Eyüp'ün yüzünde anında kocaman bir gülümseme belirirken,
"Söz verdin bak!" işaret parmağını uyarır gibi kaldırdı.
"Söz söz. Hadi kararmadan git evine." küçük çocuğun omuzlarına elini koyup kapıya doğru yürütürken.
"Tamam abla. Annem de çok oyalanma dediydi. Getirdiklerimin hepsini bitir tamam mı?" diyerek kapıdan çıktı.
Leyla gözden kaybolana kadar küçük çocuğa bakarken çalan telefonunun sesi ile kapıyı kapatarak içeriye geçti. Arayan Asuman' dı. Telefonu açarken bir yandan da bilgisayarının olduğu masaya doğru ilerledi.
" Efendim Asuman abla?" Asuman'ın telaşlı sesi doldu kulağına.
"Leyla canım nerdesin? Bir şey yok değil mi?" Bir yandan bilgisayarı açarken gülümseyerek cevap verdi Leyla.
"Eyüp buradaydı. Bir şeyler göndermiş Meryem abla yine. Açıyorum şimdi bilgisayarı."
"Tamam canım bekliyorum." diyerek kapattı telefonu Asuman.
Çok sürmeden Leyla bilgisayarı açmış, görüntülü görüşmelerini de başlatmıştı.
"Üniformanı çıkarmaya fırsatın olmadı galiba?" dedi ekranda gülümseyerek bakarken.
"Aslında yeni geldim sayılır. Gün batımını izlerken Eyüp geldi. Sonrasında da işte sen aradın."
"Nasıldı peki ödül töreniniz?" diye merakla sordu. Leyla safi merakla kendime bakan kadının hala amcası ile görüşmediğini anlayabiliyordu.
"Bok gibi." Leyla'nın sözlerine kendini tutamayıp kıkırdadı Asuman. Boğazını temizlerken,
"Cevabını duymamış gibi yapacağım. Şimdi baştan alalım. Nasıldı? Korktuğun bir takım konular vardı. Onlar düşündüğün gibi zorladı mı seni?" Asuman'ın sorusuna bir kaç saniyeden fazla bir süre cevap vermedi Leyla.
"Fazlasıyla. Giderken yol boyunca kafamda canlandırdığım senaryoyu uygulamaya dökmek zor oldu."
"Peki zihnindeki gibi mi gerçekleşti?" Leyla bir kaç saniye düşündü yine.
"Yaani. Bir kaç planlamam dışında bir şeyler oldu." diye mırıldandı. Sormasını istemedi. Yaşamak, düşünmek yeterince zorken bir de dilinden dökülecek olması nedensizce gerdi onu.
"Peki planlarken ne hissedeceğini de düşünmüş olmalısın. Gerçekleştiğinde düşündüğün hisleri yaşadın mı?" Asuman sorusunun cevabı belliydi aslında. Planlamak, hayalini kurmak ile onu deneyimlemek bambaşka şeylerdi.
"Ben... Ben onların canını yakarsam biraz olsun öfkem diner sandım. Ama şimdi..." başını eğip tüm olanları hızlı bir şekilde yeniden zihninden geçirdi. Uzun bir süre cevap vermediğinde Asuman'ın seslenmesi ile hafif irkildi.
"Şimdi ne?"
"Öfkemden daha beter bir şey canımı yakıyor. Mahir'i o şekilde bırakmak kalbimi kızgın hançer ile dağlamışlar gibi acı veriyor bana. Ben onun canını yakmak istedim ama benim canım da yanıyor."
"Neler yaşandı Leyla , Mahir'in canını yakacak ne yaptığını düşünüyorsun?" Asuman'ın sorusu ile üzgün gözlerle ekrandaki Asuman'ın görüntüsüne baktı.
"Ben istifa ettim görevimden."
"Nee!" Asuman şaşkın sesi yankılandı sessiz evde. Kaşları çatılı, huysuz bir çocuk gibi kollarını bağladı göğsünde Leyla.
"Duydun işte! Gururuma yediremedim. Öldü bildiğim herkes karşımdayken... Yani zaten yapacaktım ama öyle gövde gösterisi şeklinde değildi. O an daha bir bilendim." Asuman üzgün gözlerle ona bakırken çıkışmadan edemedi.
"İnsanlarla yaşadığın ilişkiler seni sen yapan yapı taşlarını etkilememeli. Profesyonel hayatta herkes kendini böyle ifade etse işlerin içinden çıkılmaz. Ah Allahım! Senin karşında ben de profesyonellikten uzaklaşıyorum. Bunu bir insan neden yapar Leyla? Polislik senin mesleğin. Emeklerin ile ilmek ilmek bir yerlere geldiğin mesleğin. İnsanlara tepkilerini çok daha farklı yollar ile gösterebilirsin. Ama bu çok fazla! En büyük zararı yine sen alacaksın. En kötü kararlar kızgınken alınan kararlardır."
Asuman'ın peşi sıra sıraladığı cümleler Leyla'nın hali hazırda düşük olan modunu düşürdükçe düşürdü.
" Artık çok geç, ok yaydan çıktı. Herkesin içinde amcamın önüne atar gibi kimliğimi de silahı mı da bıraktım. Artık işsiz bir danışanın var. " Asuman gözleri kocaman açılırken ağzı da bir karış açık kaldı.
"Ne yaptın, ne yaptın sen? Aman Allahım. Keşke bu güzide planlarını benimle de paylaşıp fikir alışverişinde bulunsaydın." diye huysuzca mırıldanmasına karşılık muzipçe baktı Asuman'a.
"Akşam amcamın az stresini al. Barut fıçısı gibi çıkmış ardımdan."
Hayret eder gibi gülerek baktı Asuman. Gözlerini kapatıp bir kaç saniye o şekil dururken gözlerini açtı. Tekrar aynı ciddi görüntüsüne kavruşurken daha çok kendini bir şeyler söylememek için tutuyor gibiydi.
1 saati bulan görüşmeleri artık son bulmak üzereydi. İstemeye istemeye bütün yaşanılanları ayrıntısı ile anlatmıştı Leyla. Asuman bazen şaşırmış bazen kızmış bazen de üzülmüştü. Yine üzgün gözlerle bakarken konuşulanların değerlendirmesini yaptı.
"Leyla, Mahir’in yaşadığını öğrenmekle birlikte, aylarca inşa ettiğin yas sürecini bozmak zorunda kaldın. Ama burada asıl önemli olan, duygularını bastırmak yerine onlarla yüzleşmen. Mahir’e attığın şamar, ona olan kızgınlığın kadar, kendine olan öfkenin de bir dışavurumu. Onun seni bırakmış olduğunu düşündün, ama ben anlıyorum mi karşında pişman bir adam var. Bir şeylere karar vermeden önce karşındaki adamı da dinlemelisin.”
Asuman sözleri üzerine omuzları çöktü Leyla'nın. Üzerinde hissettiği ağırlık, yalnızca Mahir’i aylar sonra görmekten kaynaklanmıyordu. İçinde biriken başka duygular da vardı: Pişmanlık, öfke, kayıp en önemlisi kıskançlık gibi.
Kendince Mahir'in ona ulaşmamasının sebeplerini bulmaya çalışıyordu ama hiç bir sebep o kadının ulaşabileceği bir rahatlıktayken kendine bir kez bile ulaşmamasını aklayamıyordu.
Mahir'e şamar attığı o an... O anın görüntüsü zihnine tekrar tekrar geri dönüyor, içini sıkıştırıyordu. Bununla da kalmamış, polislik görevinden istifa etmişti. Bu karar, hayatının en önemli parçalarından birini bırakması anlamına geliyordu. Hem Mahir’i hem de mesleğini kaybetmişti. Şimdi ise kendini iyice çıkmazda hissediyordu. Sanki hiç bir şeyi kalmamış biri gibi tedirgin ve mutsuzdu. Derin bir nefes alarak Asuman'nın kendini ilgi ile izleyen yüzüne baktı ekrandan.
"Bir süre daha burada kalacağım. Ne yaparım nasıl bir yol izlerim bilmiyorum. Mahir ile konuşmak bir şeyleri anlamak elbette istiyorum ama içimde aşamadığım şeyler var. Sadece zaman... Zamana ihtiyacım var."
Asuman, sessizce Leyla’nın konuşmasını beklerken Leyla bir an duraksadı. Gözleri dolmuştu ama konuşmaya devam etmek zorundaydı. Derin bir nefes aldı, gözlerini hemen önünde bağladığı ellerine dikti.
"Aylarca acısıyla, onun kaybıyla başa çıkmaya çalıştım. Belki de hayatımın en zor zamanlarıydı. Mahir'in sesini duyduğum an sanki bütün o acıları boşa çekmişim gibi bomboş kandırılmış hissettim. Onun hayatta olması, yaşadığım her şeyi anlamsız kıldı. Elbette bir açıklaması olduğunu düşünüyorum ama bu öfkeyi içimden atamıyorum. Zaten bu öfkeyle ona vurdum. Ama şimdi... Çok pişmanım. Keşke yapmasaydım. Tüm bana reva gördüklerine rağmen o şamarı atmasaydım diye içim içimi yiyor."
Asuman dikkatle dinledi, Leyla’nın her kelimesindeki derin acıyı hissediyordu. Leyla'nın derin pişmanlığı, kendini suçlama hali ve tükenmişliği apaçık ortadaydı. Bir süre sessiz kaldı, Leyla’nın içindeki fırtınanın yatışmasını bekledi. Sonra, yumuşak bir ses tonuyla,
"Leyla, yaşadığın kayıpları ve öfkeyi bir kenara bırakıp kendine yeni bir yol bulmak zorundasın. Ama bunu yapabilmen için önce kendi hislerini anlaman, ne istediğini bilmen gerekiyor. Mesela burada kilit nokta Mahir. Sen yeniden Mahir ile olmak istiyor musun? Ya da bu yeni yolda Mahir'siz bir hayat mı istiyorsun?"
Leyla bir an düşündü. Onsuz bir hayatı asla istemiyordu. Ama şuan onunla olmanın da kendisini ve aralarındaki ilişkiyi yıpratmaktan öte gitmeyeceğini düşünüyordu. Çünkü ona olan öfkesi yüzünden Mahir sürekli Leyla'nın duvarlarına çarpıp duracaktı. Zamanla belki de ona olan aşkı da azalacaktı.
"Ben aldım cevabımı tatlım." Asuman'ın sözleriylr bakışları ekranda gülen gözlerle kendine bakan Asuman'a döndü.
Leyla cevap vermediğinde Asuman yeniden devam etti, “Kendinle, Mahir’le ve geçmişinle yüzleşmelisin. Bunun kolay bir süreç olmadığını biliyorum, ama adım adım ilerleyebiliriz. Sen kendini kaybetmedin, sadece içinde bastırdığın acılarla boğuşuyorsun. O acılarla yüzleştiğinde, yeniden kendini bulacaksın. Mahir’le ne olacağını ise o zaman daha net göreceksin. Ama önce kendine karşı dürüst olmalı ve o duyguları kabul etmelisin.”
Leyla, derin bir nefes alarak başını salladı. Şimdi önünde uzun bir yol olduğunu biliyordu, ama ilk adımı atmaya hazırdı. Kendisiyle, duygularıyla ve pişmanlıklarıyla yüzleşmeye karar vermişti. Bu süreçte Mahir’le tekrar yolları illaki kesişecekti. Bu gün Mahir'in gözlerinde o kararlılığı görmüştü. Ne kadar kızsa da karşısında gerçekten kendini seven bir adam vardı.
"Konuşmamızı sonlandırmak durumundayım tatlım. 3 gün sonra yeniden görüşelim." dedi sevecen bir sesle.
"Tamam Asuman abla. Görüşürüz. Amcama sahip çık." dedi gülümseyen gözlerle ekrandaki kadına bakarken.
"Ah ahh bana kim sahip çıkacak. Adamı tutuşturup üzerime salıyorsunuz." diye konuştu yalandan bir hayıflanma ile sonra devam etti.
"Hadi kapatıyorum. 3 gün sonra görüşürüz."
"Görüşürüz abla."
Bilgisayarı kapatıp üzerini çıkardıktan sonra kendini duşa attı. Kısa bir duşun ardından Meryem ablasının sıcak sıcak gönderdiği ama şuan soğumuş olan yemekleri ısıttı hızlı bir şekilde. Son zamanlarda az da olsa yemeye de başlamıştı.
Televizyondan rastgele bir kanalı açtıktan sonra önündeki yemeklerden yerken çalan kapı ile elinde çatal kaldı öylece. Göz ucu ile saate baktı. Saatinde bir hayli ilerlemiş olduğunu gördüğünde kaşları iyice çatıldı.
Olduğu yerden ayaklanıp kapıya doğru ilerlerken kendi kendine kimin olabileceğini düşünüyordu. Eyüp olamazdı onun için olcukça geç bir saatti. Belki de Meryem ablası öyle laflamaya gelmişti.
Kapının önüne geldiğinde tekrar vurulan kapı ile temkinli bir şekilde durdu olduğu yerde.
"Kim o!" diye seslendiğinde duymayı beklemediği o ses ile kalbinin atışı hızlanmaya başlamıştı bile.
"Benim, Mahir."
🌸 🌸 🌸 🌸
Kızııım biz bitti demeden bitmez 😎
Evet bir bölümün daha sonuna geldik çiçolarım 😚
Nasıldı bölümümüz? 🫡
Yorum yapın beğenin az motive olayım ay🫠
Bir de bizi arkadaşlarınıza önerirseniz tadından yenmez valla 🤓
Öpüyoreeee
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
23.19k Okunma |
4.12k Oy |
1.11k Takip |
52 Bölümlü Kitap |