67. Bölüm

49. Bölüm (Bursa 2)

Mislanet
mislanet

Ayy merhabalar çiçeklerim 🌸

Geldim kız sonunda 💃

Upuzuuuun bir bölüm oldu. Valla ellerim koptu ayol bu gün yetiştireceğim derken.

İnşallah hatasız olmuştur.

BU ARADA KARAKTERİMİZİN ADI LEYLA OLARAK DEĞİŞTİ BİLGİNİZE🤓

Lütfen bol yorum yazın. Bence hakediyoruz yaa🥹

Keyifli okumalar efenim 🫠

🌸🌸🌸🌸🌸

Aksiyonlu geçen sabahın ardından gerçekleşen muhteşem tanışma faslı ile üzerindeki tüm gerginliği atmıştı Leyla . Sanki buraya önemli bir göreve değil de bir akraba ziyaretine gelmiş gibi keyifli bir tatilde gibiydi.

Tabi bunda karşısında oturan, ara ara kaçamak bakışlarını yakaladığı beyefendinin varlığı da önemli bir sebepti. Kahvaltı sonrası el birliği ile kahvaltı masasını toplamışlardı. Tüm itirazlar rağmen Leyla da evin hanımlarına yardım etmiş şimdi ise kahvaltı sonrası kahvelerini içiyorlardı.

Muzaffer bey ve oğulları evden ayrılmış Mahir ise şimdilik evde onlarla kalmıştı.

Kahveler içilirken sohbet iyice koyulaşmıştı. Zarife nene kahvaltı sonrası şekerleme yapmak için odasına geçerken Leyla da derin bir nefes almıştı.

Sohbet esnasında Hacer hanımın da söylediğine göre geçirdiği kısmi felç sonrası ayağa kalkıp bastonu ile yürüyebilse de akli olarak ne yazık ki felç sonrasında eski haline dönememiş onların tabiri ile yaramaz bir çocuğa dönüşmüştü. Takıntılı, zor ve olayları anlamlandıramayan, olaylar arasında ilişki kuramayan ve tabi ki bu yüzden onları sürekli zor duruma düşüren huysuz bir teyzeydi kendisi.

Çalan telefonun sesi ile salondaki herkesin bakışları Mahir’e taraf döndü. Cebindeki telefonu çıkardığında ekranda gördüğü şey ile yüzündeki o huzurlu ifade kaybolmuş yerini gergin bir hale bırakmıştı. Ayağa kalktığında bakışları salondakilere üstün körü düşse de hızlı bir şekilde yönünü salon kapısına dönerken,

"Bunu açmam lazım." diye mırıldanarak odadan çıktığında odadaki herkes hissetmişti bu gerginliği. Mahir'in gerginliği Leyla'ya geçerken sıkıntılı bir nefes vererek elindeki fincanı önündeki sehpaya bıraktı.

İşle ilgiliydi muhtemelen. İşle ilgiliyse onu da ilgilendirirdi öyle değil mi? Salonda bariz gergin bir sessizlik varken bu sefer de bu sessizliği bozan kapının zili olmuştu. Ayşe kapıyı açmak için ayaklanıp salondan çıktı. Çok sürmeden yanında orta yaşı geçkin bir kadın ve Ayşe yaşlarında oldukça zayıf bir kızcağız girdi.

"Hoş geldin yenge. Gel buyur." diyerek ayağa kalktığında Hacer Hanım karşıdaki bayanların gözleri Leyla'nın üzerindeydi. Leyla da bir Ayşe'ye bir Hacer hanıma kararsız gözlerle bakıp ayağa kalktı.

"Hoş geldiniz." diye mırıldandı. Karşıdaki bayanlar gülen yüzleriyle karşıdaki koltuğa oturduğunda,

"Hoş bulduk." diye sevecen bir tonda cevap verdi yaşça olgun olanı. Sonrasında soran gözleri Leyla'yı bulduğunda,

"Misafirin kim Hacer?" Diye sorduğunda Hacer Hanım gülen gözlerle daha bir kaç saattir tanıdığı ama içinin oldukça kaynadığı genç kıza döndü.

" Mahirimin arkadaşı yenge. Bir iş için Bursa'ya gelmiş. Bizim misafirimiz. " dediğinde karşıdaki kadın, Hacer Hanım’ın "Mahirimin arkadaşı, Leyla" dediği Leyla'yı tepeden tırnağa bir süzdü.

Gözleri, Leyla’nın kıyafetinden saçına kadar tüm detayları didik didik inceliyordu. Leyla ise bu bakışlarla ne yapacağını bilemez bir şekilde hafifçe gülümsemeye çalıştı.

Kadın, aniden dudaklarını büzüp, "Mahir'in arkadaşı ha?" dedi. Sonra bir kahkaha patlatarak, "Ah be Hacer, ben de sandım ki Mahir evlenecek de bize haber vermediniz!" deyiverdi.

Bu söz üzerine Leyla'nın yüzü ateş gibi kızardı. Ne diyeceğini bilemedi, boğazına bir düğüm oturmuştu sanki. Ayşe ise mutfaktan su getiriyormuş gibi yapıp kahkahasını bastırmaya çalışıyordu. Hacer Hanım, durumu toparlamaya çalışarak hemen atıldı.

"Yenge, neler diyorsun sen? Daha kızcağız yeni geldi. Misafirimiz sadece!" dedi. Ama Leyla’ya dönüp, göz kırpmayı da ihmal etmedi.

Yenge bu kez Leyla’ya döndü, tatlı ama bir o kadar da tehlikeli bir gülümsemeyle:

"Ee, hanım kızım... Biz seni daha önce görmedik. Kaç yıllık arkadaşısın?" dedi.

Leyla'nın kafası allak bullak olmuştu. Gerçek cevap neydi? "Aylar mı, günler mi desem, acaba dürüst mü olsam?" diye düşünürken ağzından istemsizce, "Bir kaç saattir. " çıkıverdi.

Leyla'nın "Birkaç saattir. " dediği an, odadaki hava aniden değişti. Yenge’nin kaşları birden yukarı kalktı, dudakları hafif bir alayla büküldü. Kendini koltuğa doğru yaslayarak Leyla’ya odaklandı. Gözleri hem şüpheci hem de muzipçe parlıyordu.

"Birkaç saat mi?" diye tekrarladı, sanki ortada büyük bir gizem varmış gibi.

Leyla'nın yüzü kıpkırmızı olmuştu. Başkasından duyunca nasıl da saçma bir durumdu doğrusu. Bir kaç saattir tanıdığı adamın peşine takılıp evine gelmişti.

Ne diyeceğini bilemedi. Boğazına düğümlenen o tuhaf hisle, gözlerini yerdeki halının desenlerine dikti. Hacer Hanım araya girip durumu toparlamaya çalışması çalındı kulağına ama kaldırmadı başını.

"Yenge, Leyla kızımız Mahir’le iş gereği buluşmuş. Bak, Bursa’ya bir görev için gelmiş, bizim de misafirimiz olmuş işte. Daha ne sorguya çekiyorsun?"

Yenge hanım alaycı bir kahkaha attı ve Leyla’ya döndü.

"İş için ha? Mahir’in iş arkadaşıyla ilk defa tanışıyoruz ha Hacer? Peki, hanım kızım, böyle birkaç saatte tanışıp evlere misafir olacak kadar kısa mı sürdü işiniz?"

Leyla, artık tamamen köşeye sıkışmıştı. İçinde, "Ah Mahir, şu an burada olup bu laf salatasını seninle paylaşsaydık ya!" diye bir feryat yükseldi. Ama kendini toparladı ve gayet sakin bir sesle yanıt verdi.

"Efendim, ben de polisim. Mahir’le bir görev için bir araya geldik. Ortak çalışmamız gerekiyordu, o kadar. Bu bir kaç gün Bursa'dan kalmam gerekiyordu. Ama sağ olsun Hacer teyze, beni burada ağırlamayı teklif etti."

Bu açıklama üzerine yenge hanım bir an sustu. Leyla, tamam, nihayet kurtuldum, diye düşünürken yenge devam etti,

" Vay vay vay! Demek Mahir’le operasyona çıktınız ha! Hacer, bizim Mahir’e bak sen, hem asker hem misafir uzmanı olmuş."

Hacer Hanım gülmemek için kendini zor tutarken yenge devam ett.

"Ama hanım kızım, iş dediğin böyle olur mu? Birkaç saatlik iş arkadaşlığıyla bu kadar samimiyet! İyi ki göreve çıkmışsınız, ya bir ay çalışsaydınız, düğün davetiyesi mi alırdık kapıya?"

Bu söz üzerine henüz salona girmiş Ayşe elindeki kahve tepsisini sehpaya koyarken kıkırdamaya başladı. Leyla ise kendini sakinleştirmeye çalışarak derin bir nefes aldı.

Şu bir kaç saattir sanki bir sitcom içerisindeydi. Ya da her an biri çıkıp köşelerdeki gizli kameraları gösterip 'Şakalandınız.' diyecekti. Bu absürt halin içinde karşısındaki garip insanlara uymak dışında başka seçeneği yok gibiydi. Belli ki Mahir'in yanında ilk defa bir kadın görüyorlardı.

"Ee, Leyla kızım… Mahir işte nasıl?" diye çok alakasız bir soru sordu yenge hanım.

Leyla bu beklenmedik soruya ne diyeceğini bilemedi. Daha birkaç saat önce tanıştığı Mahir’in nasıl biri olduğunu ne kadar anlatabilirdi ki? Ama o anda, bir polis refleksiyle kendine bir çıkış yolu buldu.

"Yani, Mahir işinde gayet profesyonel. Ama dediğiniz gibi, pek konuşkan biri değil. O yüzden, sanırım onunla çalışmak biraz… sessiz oluyor!" dediğinde karşısındaki kadın bu cevapla kahkahayı bastı.

"Aynen öyle! Bizim Mahir, sessiz bir fırtınadır. Ama bak, senden hoşlanmış belli ki yoksa birkaç saatlik arkadaşlıkta ebedi güvenmez. "

Leyla, bir şey diyemeden öylece yüzüne bakarken yandan Hacer Hanım konuya dahil oldu.

"Bakma kızım sen bize. İlk defa Mahir'in mahalle dışında bir arkadaşı ile tanışıyoruz." dediğinde Ayşe heyacanla atıldı yandan.

"Tuna var ya anne." dediğinde Hacer Hanım bir hışımla kızına döndü. Dişlerinin arasından öfke ile bezeli kelimeler tane tane çıktı.

"Abi... Tuna abi kızım." dedi.

Ayşe annesinin uyarısı ile gözlerini kaçırırken başını salladı hızlı hızlı. Bu esna da içeri giren Mahir ile bakışlar ona döndü.

"Hoş geldin Emine yenge. Sen de hoş geldin Kamile." dediğinde başlarını sallayarak, "Hoş bulduk." dedi ikisi de bir ağızdan. Mahir başka bir şey demeden Hacer hanıma baktı,

"Ana ben çıkıyorum. Adem'e geçerim gece de. Misafirim sana emanet." derken girdiğinden beri ona ısrarla bakan gözlere soğuk bir bakış atarak başı ile belli belirsiz selam verdi.

Leyla ise daha dakikalar önce sımsıcak bakışları ile ısındığı adamın bu soğuk tavrı karşısında buz keserken öylece ona bakıyordu. Kalbi bu tavrı karşısında kırılırken nefesi sıklaştı. Ne olmuştu da bu sıcaklığından onu mahrum bırakmıştı?

Arkasını dönüp odadan çıkan Mahir'in ise içinde fırtınalar kopuyordu. Yıllar sonra ilk defa sesini duyduğu adam Serhat... Sanki her zaman konuşuyorlarmış gibi, Mahir'e sevgilisini kurtardığı için teşekkür etmiş, yetmemiş sevdiğinin canını da ona emanet etmişti.

Yaşadığı bu derin hayal kırıklığı ile kalbi yeniden paramparça olurken kendini evin dışına zor atmıştı. Evin dışına çıktığında yüzüne çarpan serin yağmur damlaları bile içindeki yangını söndürmeye yetmiyordu.

Yıllardır içinde bir sır gibi taşıdığı, kimseyle paylaşamadığı, dillendirmeye bile cesaret edemediği o büyük sevdası birkaç saatlik "tanışma" sanısıyla daha da ağır bir yük haline gelmişti.

Birkaç saat önce karşılaşmışlardı ama Leyla, Mahir’in yıllardır kalbinde taşıdığı sevdayı bilmiyordu. Ona baksın, adını söylesin, hatta öylece karşısında dursun… O bile Mahir için yeterdi. Ama şimdi o gözlerin ardında Serhat’ın varlığını bilmek, Mahir’in tüm sevincini gölgeleyen bir karabasan olmuştu.

Salona girmeden hemen önce duymuştu Emine yengesinin ne zamandır tanışıyorsunuz sorusuna sevdiği kadının verdiği cevabı.

Bir kaç saat..

“Birkaç saat… Sadece birkaç saat… Oysa ben seni yıllardır tanıyorum be Leyla. Sesini, bakışını, hatta sessizliğini bile ezbere biliyorum.” Diye fısıldadı yalnızca kendisinin duyacağı acı dolu bir sesle.

Yumruklarını cebinde sıkmış, çenesi kasılmış bir şekilde gözlerini gökyüzüne dikti ağırca. Sanki yağmurdan bir teselli bekler gibi.

Bu düşünceler zihnini kemirirken, yağmur damlaları yüzünden süzülüyordu. Ama asıl ıslanan, yüreğindeki kor olmuş sevdasıydı.

Az önce içeride Leyla’ya attığı o soğuk bakışı düşündü. Kalbi, onun kırıldığını görmüş olmanın ağırlığıyla daha da sıkıştı. Leyla'nın kendisine bakarken yüzünde beliren o şaşkınlık ve kırılgınlık…

Mahir, o bakışları ölse unutmazdı. Ama başka türlüsü mümkün değildi. Sevdiği kadını duygularının ağırlığından uzak tutmak zorundaydı. O yük, yalnızca ona aitti.

Leyla ise salonda kalakalmıştı. Mahir’in soğuk tavrı, içine bir ok gibi saplanmıştı adeta. Daha az önce, birbirlerinin gözlerine bakarken o sıcaklıkla kalbine dolan huzur bir anda yerini bir buz kütlesine bırakmıştı.

Niye böyle olmuştu bir anda?

Bir yanlış mı yapmıştı?

Onu kıracak bir şey mi çıkmıştı ağzından?

Bu sorular zihninde dönüp duruyorken salondaki muhabbetten kopmuş şekilde elindeki boşalmış fincana bakıyordu.

Bir yandan mantığı, henüz yeni tanıştınız Leyla, belki sen fazla anlam yükledin, diyordu. Ama kalbi bu kadar basit bir açıklamayı kabul etmiyordu. Daha dakikalar önce içinde ona olan duygularını kabul etmişken böyle bir duvara toslamak beklediği bir şey değildi.

Leyla, elindeki kahve fincanını sehpaya bırakırken derin bir nefes aldı. Bakışlarını kimseye çaktırmadan kapıya çevirdi, ama Mahir’in tekrar dönmeyeceğini hissediyordu.

İçindeki burukluk her geçen dakika büyüyordu. O an, kalbine dolan bu karmaşık duygularla nasıl başa çıkacağını bilmiyordu. Kendini geldiğinden beri belki de ilk defa yalnız ve kimsesiz hissetmişti.

O an keşke sadece böyle hissetmekle kalmış olsaydım diye düşündü. Bu kimsesiz kalmanın yanında Mahir’in yüzündeki o duvar gibi soğuk ifade, içinde daha yeni yeni filizlenen bir şeyleri de soldurmuştu. İlk defa tanıştığı o soğuk bakışların ardında saklanan bir şeylerin varlığını hissetmişti.

Kırgınlık, kızgınlık, hayal kırıklığı...

Söylenmemiş, bastırılmış bir şey…

Ama neydi bu? Leyla, kendi içindeki karmaşayı çözmek için çabalarken, Mahir’in o anki haline dönüp duruyordu zihninde. Üzgün gözlerle en son gördüğü noktaya dikti bakışlarını.

"Bir şey mi oldu kızım?" dediğinde Hacer Hanım anlamaz gözlerle ona baktı.

"Biz sana sormadık tabi! Dinlenmeye ihtiyacın varsa Ayşe'nin odasında sana bir yatak açayım." dediğinde istediği çıkış kapısını bulmuştu. Mahçup gözlerle karşısındaki hanımlara bakarken,

"Aslında ayıp olmazsa iyi olur. Geceden beri uykusuzum." diye mırıldandı. Hacer Hanım acele ile ayağa kalkıp,

"Hadi gel kızım. Hemencecik hazırlarım, sen de dinlenirsin akşam yemeğine kadar." dedi. Leyla da onunla ayakladığında onu izleyen gözlere bakışlarını çevirip,

"Ben müsadenizi isteyim." dediğinde Emine hanım anlayışla gülümsedi.

"Müsade senin yavrum. Allah rahatlık versin." dediğinde başını sallamakla yetindi. Leyla çıkmadan kendisini ilgili gözlerle izleyen isminin Kamile olduğunu öğrendiği genç kıza baktı.

"Seninle de tanışamadık ama bir kaç gün daha buradayım. Muhabbet edecek vaktimiz olur inşallah. " dediğinde genç kızın yüzündeki gülümseme büyüdü.

"Olur tabi ki abla. Sen şimdi dinlen. Biz de buralardayız." dedi. Leyla mahçupça gülümserken kapıya doğru ilerledi.

Ayşe, "İkinci katta abla odam. Merdivenleri çıkınca seslen anneme."dediğinde başını salladı ona da. Ağır ağır ikinci kata doğru çıkarken zihni fazlasıyla meşguldü.

Merdivenlerin başında görünen Hacer Hanım,

" Gel yavrum hazır yatağın. " dediğinde adımlarını hızlandırdı. Merdivenlerin başındaki kapısı açık odayı göstererek,

"Burası..." dedi gülümseyerek. Odaya Leyla önde Hacer Hanım arkada girerken Leyla etrafa inceleyen bakışlar atıyordu.

Tipik bir genç odasıydı. İki tane tek kişilik yatak yan yana konulmuş ortada bir komidin vardı. Hemen karşılarında boydan bir ayna ve onun yanında ise küçük bir kitaplıklı çalışma masası bulunuyordu. Çalışma masası oldukça dağınıkken oda temiz ve düzenli görünüyordu.

"Cam kenarındaki yatağı senin için hazırladım." dediğinde yönünü Hacer hanımdan tarafa çevirdi Leyla.

"Çok teşekkür ederim Hacer teyze. Zahmet verdim." diye mahçupça mırıldandı.

"Sakın! Duymayım. Yatağın üzerindeki eşofmanları da senin için koydum. Hadi yat dinlen. Ben seni yemekten önce uyandırırım." dediğinde başını salladı Leyla. Hacer Hanım odadan çıktığında yatağa yatmadan camın önüne gelip dışarı baktı Leyla. Hava bayağı bozmuş, hatta çiseleyen yağmur cama usul usul vuruyordu.

Sıkıntı ile nefes alıp hemen arkasındaki yatağa oturdu. Yorgundu, canı bir hayli sıkkındı. En iyisi biraz dinlenip kafayı toparlamaktı. Ayağa kalkıp yeniden üzerindeki kıyafetleri çıkarıp yatağın üzerindeki eşofmanları giydi. Silahını da yastığının altına koyup kendini yatağa bıraktığında gerilen bedeninin ne kadar da buna ihtiyacı olduğunu hissetmişti. Gözleri yatağın rahatlığının ve sıcak ortamın verdiği rehavetle yavaş yavaş kapanmaya başladı ve kendini derin bir uykunun içine bırakmıştı.

Mahir ise elinde yaktığı sigarası ile arkadaşının dükkanının önünde iyice hızlanan yağmura dalmıştı. Leyla’yı koruma isteği ile kalbinden taşan duygular arasında sıkışıp kalmıştı. Ona ilk defa bu kadar yakın olmanın verdiği mutlulukla kendisine karşı göstermiş olduğu minnetten doğan o sıcaklığı yanlış yorumlamış olmanın utancını yaşıyordu.

Sigarasından derin bir nefes çekti. Onun da imtihanı buydu. Sevdiği tarafından hiç bir zaman sevilmeyecek, içinde bu yangınla bu dünyadan göçüp gidecekti.

Ve biliyordu ki sevdası ne kadar büyük olursa olsun Leyla’nın mutluluğu, kendi kalp yangınından daha önemliydi. Önüne konulan çay ile hafifçe irkilirken yanına tabure çekip oturan arkadaşına baktı.

"Pek dertlisin be Mahirim! O nasıl bakıştır öyle yağan yağmura?" dedi Adem az muzip bir tonda. Mahir bir şey demeden burukça gülümsedi.

"Derdini söylemeyen derman bulamaz oğlum. Ne oldu niye bu haldesin?"

Mahir, Adem’in sözleriyle hafifçe toparlanmaya çalıştı ama içindeki yangın sönmüyordu. Derin bir nefes çektiği sigarasının dumanı havada dağıldı, gözleri boş bir noktaya kilitlenmişti. Yüzüne yerleşen o hafif buruk gülümseme, derinlerde bir yerlere gömülmeye çalışılan acının yansıması gibiydi.

Adem, bir an Mahir’in yüzüne dikkatle baktı. Yıllardır dostu olan bu adamın ne zaman bir şey sakladığını bilirdi. Mahir’in sessizliği, içindeki fırtınanın büyüklüğüne işaretti. Taburesini daha da yaklaştırıp, omzuna hafifçe dokundu.

“Anlatsana oğlum. Böyle susarak halledemezsin. Neyin var? ” diye sorusunu yineledi.

Mahir, sigarasını küllüğe bastırırken gözlerini Adem’e çevirdi. Yüzü yorgundu, ama gözlerindeki o yoğun bakış her şeyi anlatıyordu. Dudakları bir süre kımıldamadan kaldı, sonra hafifçe iç çekti.

“Ne anlatayım, Adem? Hangi birini söyleyeyim?” diye mırıldandı, sesi o kadar kısık ve derindi ki sanki kelimeler boğazına takılıyordu.

Adem sabırla bekledi. Mahir’in kolay kolay konuşmadığını bilirdi. Ama ne zaman böyle suskunlaşsa, içinde birikmiş fırtınaların önünde sonunda patladığını da bilirdi. Bir yandan önündeki çayı alıp bir yudum içti, diğer yandan Mahir’in konuşmasını bekledi.

Mahir başını eğdi, parmaklarını masanın kenarına vuruyordu. Sanki anlatmaya başlamadan önce doğru kelimeleri bulmaya çalışıyordu. Sonunda derin bir nefes alıp konuştu.

“Leyla... Burada, Adem.” dediğinde Adem’in gözleri şaşkınlıkla büyüdü. Mahir’e dafelarca dinlediği sevdası Leyla... Yüzüne yerleşen şapşal gülümsemesi ile anlamaya çalışır gibi baktı Mahir'in yüzüne.

“Burada derken? Bursa'da mı? Bu mahallede mi? ” diye peş peşe sordu, merakına yenik düşerek.

Mahir acı bir tebessümle başını salladı. Gözleri yeniden yağmur damlalarına kaydı.

“Burada. Birlikte bir görevdeydik. Şimdi de amcalara getirdim." dediğinde Adem'in gülümsemesi büyüdü yüzünde.

"Ee süper bir haber bu. Açıl oğlum kıza." dediğinde Mahir acı acı gülümsedi.

"Açılamam." diye ağzının içinde içine kaçmış bir sesle cevap verdi.

"O niye lan? Benim aslan kardeşimden iyisini mi bulacak?" diye sinirle söylemesine bir kaç saniyeden uzun bir süre cevap vermedi Mahir.

"Mahir! Oğlum tam sırası. Ne açılamam? " dediğinde acı dolu bakışlarını kardeşi bildiği adama çevirdi Mahir.

"Açılamam... Çünkü o... O başka birini... Seviyor...” Sesini durdurdu, boğazına oturan düğümü zorlayarak yuttu."

Adem çatılı kaşları ile kendisine bakmayan arkadaşına bakarken bir süre sessiz kaldı, Mahir’in acısını anlamaya çalışıyordu. Yıllardır bu sevdanın ağırlığının onu nasıl ezdiğini biliyordu ama bu gün ki hali bambaşka bir şeydi. Derin bir nefes alarak Mahir’in omzuna bir kez daha dokundu.

“Sevda dediğin şey bazen hiç beklemediğin bir yerden karşılık bulur. Belki… Belki Leyla da bir gün senin kalbine dokunanı fark eder.”

Adem'in sözlerine Mahir, hafifçe gülümseyip çayından bir yudum aldı. Ama bu gülümseme ne neşeliydi ne umut doluydu. Daha çok bir teslimiyetin ifadesiydi.

"Benim sevdamın onda karşılığı yok kardeşim." Sıkıntı ile kocaman bir nefes çekerek bıraktı. Yüzüne yerleştirdi keyifsiz gülümsemesi ile kardeşinin yüzüne baktı.

"Neyse boşver kapayalım bu bahsi. Misafir kabul ediyor musun sen onu söyle hele?" dediğinde Adem de arkadaşı gibi daha fazla uzatmak istemedi konuyu. Yalandan bir kızgınlıkla,

"O nasıl söz lan? Sen misafir misin? Yarım saate kapatır geçeriz." dedikten sonra dizine vurup içeriye geçti Mahir de kaldığı yerden düşünce deryasına boğulmaya.

******

Kolunda hissettiği sert dokunuş ile olduğu yerden hışımla kalkarken yastığın altındaki silahı da el çabukluğu ile alıp karşıdakine doğrulttu Leyla.

" A-abla... Napıyosun?" diye ağlar gibi konuştuğunda Ayşe, gözlerini öfke iş kapatıp silahı indirdi.

"Ya kızım seslensene. Uyuyan adamı dürtmek ne? " diye azarlarken sertçe yüzünü sıvazladı. Odanın karanlık oluşundan akşam olduğu belliydi.

Leyla, yüzünü sıvazladıktan sonra gözlerini hafifçe kırpıştırarak Ayşe’ye baktı. Karanlık odanın hafif loşluğunda Ayşe’nin mahcup bakışları belli oluyordu.

"Ne bileyim abla silahla yattığını? Hem dürtmedim ki, usulca dokundum. " dedi Ayşe, ince ve kırılgan bir sesle. Korkuyla karışık bir mahcubiyet içindeydi.

Leyla, mahcup tavrını görünce biraz yumuşadı. Uyku sersemi oldukça sert çıkmıştı. Kızcağız hem silahın şoku hem azarlanmanın etkisi ile bayağı üzgün görünüyordu.

Derin bir nefes alıp yüzünden ellerini çekti. "Kusura bakma." diye mırıldandı, sesi hala biraz uykulu ve boğuktu. Gözlerini ovuşturduktan sonra başını yana eğerek Ayşe’nin yüzüne baktı.

“Uykudan uyanınca biraz asabi oluyorum. Bir anda boş bulundum.” dedi.

Ayşe, Leyla’nın sesindeki pişmanlık tonunu duyunca yüzünde hafif bir tebessüm yayıldı.

"Yok abla, özür dileme. Ben şey… sadece seni uyandırmam gerekiyordu. ” dedi neşeli bir sesle.

Leyla, yataktan doğrulurken silahına istemsiz bir bakış attı. Onu yanına alarak uyumasının Ayşe’yi nasıl korkutmuş olabileceğini düşündü. Silahı hızla eline alıp karşıdaki dolaba doğru ilerledi ve onun üzerine yerleştirdi.

"Tamam, bak burada. Artık korkacak bir şey yok. " dedi yumuşak bir sesle.

"Ama bundan sonra uyandırmadan önce seslen, tamam mı? Yoksa beni bu halde bulursun. " diye ekledi, yorgun ama hafifçe gülümseyerek.

Ayşe bu küçük şakayla biraz rahatladı. Hafifçe gülümseyip başını salladı. "Tamam abla, bir daha seslenirim. Ama silahla yatıyorsan haber ver bari. " dedi, sesi daha canlı bir tona dönmüştü.

Leyla, onun bu sözleri karşısında hafif bir kahkaha attı. "Tamam, söz. Başıma uyarı levhası koyarım. Dikkat yastığının altına silah var diye. " dedi, başını sallayarak tıpkı onun gibi muzip bir tavırla. Ama içten içe, bu gece bile silahıyla uyumak zorunda kalmasının yükünü hissetti. Ayşe’ye bunu hissettirmek istemiyor, tedirgin olmasını istemiyordu. Aynı odada yatacaklardı sonuçta bir kaç gün.

"Hadi abla, yemek hazır. Onun için gelmiştim ben. " dedi oturduğu yataktan kalkarken

Leyla, Ayşe’nin sözlerine başını sallarken gözüne odanın köşesindeki poşetler çarptı. Ayşe Leyla'nın baktığı yere bir bakış atıp,

"Mahir abim bıraktı. Senin için. Lazım olacak bir kaç eşya, kıyafet." dedi sevecen bir sesle. Leyla bir şey demeyince devam etti, "Sen uyurken geldi, bunları bıraktı ve bir süre daha burada kalacağınızı söylememi istedi."

Leyla , bu sözleri duyunca bir an durakladı. Yüzündeki ifadeyi sakin tutmaya çalışarak, “Şimdi nerede peki?” diye sordu, bakışlarını yeniden poşetlere yöneltip yüzünü sertleştirmeden.

Ayşe başını eğip küçük bir nefes verdi. "Gitti." dedi mahcup bir ifadeyle. "Dışarıda işleri varmış. Gece de gelmeyecekmiş."

Bu cevap, Leyla’nın içindeki küçük beklentiyi tamamen kırmıştı. Mahir’in bir süre daha burada kalacak olmasına rağmen bu akşam uğramayacak olması, onu istemsizce hayal kırıklığına uğramıştı. Yüzünde hafif bir gerginlik belirse de hızla toparlandı, omuzlarını hafifçe dikleştirerek kaşlarını kaldırdı.

 

"Anladım. " dedi, sesini olabildiğince nötr çıkarmaya çalışıyordu. Derin bir nefes alarak bakışlarını poşetlerden çekti ve ellerini beline koyup Ayşe'ye döndü.

“Peki, hadi, yemeğe inelim. Karnım çok acıktı. " Sesi normal bir tonlamadaydı, ama gözlerindeki uzaklık dikkatli bir bakışla fark edilebilirdi.

Ayşe, ablasının biraz dalgın olduğunu sezmişti ama bir şey söylemedi. Hafifçe gülümseyerek kapıya yöneldi. “Hadi, sofra hazır zaten abla. Annem senin için döktürdü döktürdü. ” dedi hevesli hevesli önden ilerlerken.

Leyla, Ayşe’nin ardından kapıya doğru ilerlerken içindeki sıkıntıyı susturmak için kendini zorladı. Mahir’in yok olması düşündüğünden de fazla canını sıkmıştı. Yine de, bir yere giderken kendisine haber vermemesini ya da akşam uğramayacak olmasına bayağı bozulmuştu.

Belki de çok yoğundur, diye düşündü, kendi kendine bahaneler üretirken. Ama içinde beliren bu rahatsızlık dalgasını bir türlü susturamıyorum. Bunda Mahir'in çıkarkenki soğuk halinin de etkisi vardı tabi.

Merdivenlerden inerken yüzündeki ifadeyi toparlamaya çalıştı. İçindeki burukluğu Ayşe’ye ya da başkalarına belli etmemeliydi. Alimallah nenenin diline bir düşerse ayvayı yediğinin resmiydi.

Merdivenlerde her adımında kendine, düşürme yüzünü, çaktırma. İyisin iyi,diye içinden söyleniyordu.

Salona girdiklerinde, masadaki yemeklerin kokusu odayı doldurmuştu. Elinde salata tabağı ile hemen yanından geçen Hacer Hanım,

"Ah! Hadi beklemeyin yavrum. Çorbaları koydum oturun sofraya." dediğinde Leyla, gülümseyerek masada kendine bakanlara başını eğip selam verdi ve usul adımlar ile sabah oturduğu sandalyeye oturdu.

Masanın yanındaki boş kısma bir an daha bakmadan edemedi. Sandalyenin boşluğu Mahir’in yokluğunu iyice hissettiriyordu. İçindeki sıkıntıyı bastırarak oturduğu yerde dikleşti. Gözlerini yemeğe çevirip bir şeylerle meşgul olmaya çalıştı. Fakat aklı, istemsizce, bir sonraki adımında Mahir’in nerede olabileceğini düşünüyordu.

Hacer Hanım sandalyeye otururken, ellerini önlüğüne silip gülümseyerek, “Mahir geldi sen uyurken. Seni sordu, bir şeyler bıraktı kızım senin için. " dedi. Sesi yumuşak ama biraz da merak doluydu.

Leyla, Hacer Hanım’ın söylediklerine kısa bir süre cevap veremedi. Hemen toparlanarak yavaşça gülümsedi.

"Ayşe söyledi, Hacer teyze. Sağ olsun, yanımda eşya getirmemiştim ihtiyaç duyacağım her şeyi almış. " dedi keyifli tutmaya çalıştığı sesi ile.

Bakışlarını önündeki çorbasına çevirip elindeki kaşıkla çorbasını karıştırırken normal görünmek için yoğun çaba sarfediyordu. Bu konuşmanın fazla uzamasını da istemiyordu. Hacer Hanım da sağolsun Leyla’nın sözlerine karşılık bir şey demedi, yalnızca hafifçe başını sallayıp çorbasını yemeye başladı.

Leyla, çorbasını karıştırmaya devam ederken masanın üzerindeki bakışların kendisine yöneldiğini hissediyordu. Özellikle neneden gelen o inceleyici bakışlar...

Oturduğu yerden kısılı gözleri ile tam bir dedektif gibi Leyla’yı süzüyordu Zarife nene yine.

“Demek Mahir senin için eşya getirdi ha?” dedi, kaşlarını hafifçe kaldırarak.

“Benim için, şurdan ağrı geldim nenem al bu da lokum, al bu da şekerleme peh! Ekmek bile almamıştır ama ne hikmetse senin için her şeyi bulup getirmiş.” dediğinde Leyla, neneye dönüp utangaç bir gülümseme ile cevap verdi.

“Yok nene hanım, Mahir Bey sadece yardımcı olmak istemiş. Dedim ya hiç bir şeyim yanımda yoktu.” dedi. Ancak nenenin yine radarına yakalanmış olmanın verdiği panik sesine hafif bir titreme olarak yansımıştı.

Ayşe, nenesinin sözlerine dayanamayarak araya girdi. “Aman Leyla abla bakma neneme. Mahir abim pek ince düşüncelidir. Onun hatlar gitti yine. Nenee yine kimle karıştırtın abimi? ” diye kıkırdayarak neneye takıldı.

Masadan kahkahalar yükselirken Zarife nenenin ok misali kınayacı bakışları Ayşe'ye döndü.

"Zevzek, Bunak mıyım ben? Ne diye karışıyorsun oradan?" diye sinirle çıkışmasına Ayşe pek de aldırmadı.

"Anlamadım sanki ben senin niyetini?" diye ağzının içinde mırıldanırken Leyla'ya dönüp bilmiş bilmiş bakarak,

"Tam tersini söylüyor ki biz daha çok övelim." dediğinde nene ya sabır dilenir gibi başını sağa sola salladı.

Muzaffer bey,“Tamam yavrum uzatma artık. " diye Ayşe'yi uyarırken Leyla'ya döndü bakışları,

"Mahir, çocukluğundan beri böyledir kızım. Herkesi düşünür, kimseyi zor durumda bırakmaz. İnsanı rahat ettirmeyi bir borç bilir.” dedi diğerlerine göre sıfır ima ile. İşin özü sana has değil demek istiyordu.

Leyla, hafifçe başını sallayarak “Sağolsun. ” Diye mırıldandı sadece.

Zarife Nene, Muzaffer Bey’in sözü üzerine gözlerini kısarak masaya eğildi. “Peh düşünceliymiş! Ama o ‘herkesi düşünür’ dediğiniz torun, geçen gün benim arabadaki yadigarı mı vermiş bir ihtiyara! Sonra da unutmuş getirmeyi. "

Leyla kaşları çatılı nenenin bahsettiği şeyi anlamaya çalışırken karşısındaki Ayşe eğilerek Leyla'yı bilgilendirdi.

"Bastonundan bahsediyor. " diye fısıldadı. Ardından kıkırdayarak Zarife neneye döndü.

“Nene, Mahir abi o bastonu unutmamış ki, bir ihtiyar amcaya vermiş yardım olsun diye. Senin baston şimdi çarşıda kahramanlık hikayeleri yazıyor!” dediğinde masadaki herkesten bir kıkırdama geldi. Bir kişi hariç.

Zarife nene, Ayşe’ye gözlerini kısarak öldürücü bakışlarını dikmiş ,

“Hadi oradan! Kahramanlık yapıyormuş. İhtiyarı mutlu etsin biz kalalım yaya." dediğinde yine cevabı Ayşe verdi.

" Abartma nene ya! Benim bildiğim en az 3 tane bastonunun daha var. Senin o bastonunun şimdi senin şefkatinle başka bir ihtiyara destek olmuş.” sonlara doğru gülmesini bastırmaya çalışır gibi bir ses çıkardı ağzından.

Ayşe'nin sözleri masadaki herkesi kahkahaya boğarken Zarife Nene iyice hiddetlendi, ama aslında yüzündeki belli belirsiz gülümseme hala duruyordu.

“Aman ne komik! " diye huysuzca mırıldandı.

Yemeğin ilerleyen dakikaları da aynı şekilde eğlenceli bir şekilde devam ederken Leyla da içindeki keyifsizliği bir nebze atabilmişti.

Sofra toplanmış çay faslı derken vakit iyice ilerlemişti. Leyla bir yandan ortadaki muhabbetlere odaklanmaya çalışırken bir yandan da gözü kulağı kapıdaydı. Gelmeyeceğini söylediği halde belki gelir diye unut etmekten kendini alamıyordu.

Hissettiklerinden mi nedir şu bir gündür kendisinin o kadar farklı bir yönüyle tanışmıştı ki. Onun bildiği Leyla kırılmaz, böyle duygusal triplere girmez hele hele böyle aşık kuşlar gibi mahzun mahzun hiç durmazdı.

Bunlar pek de hayra alemet değildi. Belki de hayra alametti.

Yatma vakti geldiğinde hiç uykusu olmamasına rağmen mecbur misafir olduğu için o da Ayşe ile birlikte kaldıkları odaya çekilmek zorunda kaldı.

Yatak odalarına geçtiklerinde Leyla Ayşe gelmeden silahını dolabın üzerinden alıp yeniden yastığının altına yerleştirmişti. Ayşe odaya girdiğinde kocaman esneyerek,

"Ay vallahi öyle uykum var ki!" diyerek ışığın düğmesine dokunup kapattı. Sokaktan gelen lambanın ışığı ile loş bir ortama dönüştü oda.

Leyla, karanlıkta yavaşça yatağa oturdu. Parmak uçlarıyla yastığını kontrol eder gibi silahın soğuk, metal yüzeyini hissettiğinde içi biraz olsun rahatladı. Başını kaldırıp loş ışığın pencereden içeri süzüldüğü odada Ayşe’nin siluetine baktı. Ayşe, yatağın köşesine oturmuş, saçlarını toplayarak gevşek bir topuz yapıyordu. Yüzünde tüm günün yorgunluğunu taşıyan tatlı bir ifade vardı.

“Leyla abla, senin uykun yok mu?” dedi Ayşe, hafif bir gülümsemeyle, esnemesine engel olamadan.

Leyla, hafifçe omuz silkti. “Pek değil” diye mırıldandı. Ayşe bir anda aklına ne geldiyse heyacanla ayağa kalkarken,

"Ayy abla unuttuk. Senin bu evde ilk gecen." dedi heyacanla. Leyla'nın kaşları çatılırken anlamaya çalışır gibi karanlıkta Ayşe'nin yüzüne bakıyordu.

"Yani?" diye sordu Leyla.

"Yanisi Leyla abla. Bir genç kız bir evde ilk kez kaldığında yastığının altına anahtar koyarsa o gece rüyasında evleneceği adamı görür." diye sanki bilimsel bir veriyi açıklıyor gibi ciddi şekilde anlattı. Leyla gözlerini devirirken,

"O saçmalığı bana yaptırmayacağını söyle Ayşecim." diye mırıldanırken Ayşe çok da takmayacak odasının kapısının anahtarını çıkarmakla meşguldü.

"Tabi ki yapacağız abla. Hem belki abimi... Aman evleneceğin adamı görürsün." diye neşe ile cıvıldadı.

Leyla, Ayşe'nin neşe dolu tavrına karşı koyamasa da gözlerini tekrar devirdi.

“Ayşe, sen cidden bu hurafelere inanıyor musun?” dedi, yorgun bir sesle ama dudaklarında beliren hafif bir tebessümü izleyemedim.

Ayşe, kapının anahtarını eline almış, adeta bir zafer kazanmış gibi havaya kaldırdı. “Abla, bak şimdi. Bilimsel olmasa da bir denemekten zarar gelmez. Hem eğlenceli değil mi?” dedi, gözleri parıldayarak.

Leyla, başını iki yana salladı, ama Ayşe’nin ısrarcı tavırlarına karşı koyamayacağını fark etti. “Tamam.” dedi

Ayşe, Leyla’nın bu küçük teslimiyetini büyük bir zafer olarak kabul edip yatağının yanına çömeldi. “Şimdi, yastığını kaldır bakalım. Bak, bu anahtarın özel bir enerjisi varmış gibi düşün. Biraz inanç, tamam mı?”

Leyla, istemsiz bir şekilde güldü ama aklına gelen ilen ile Ayşe'nin elindeki anahtarı kapıverip yastıpınıjn

"Oo abla sen de istemem yan cebime koy misali kaptın anahtarı havada." derken kıkırkdadı. Leyla'nın gözler fal taşı gibi açıldı. Ayşe silahı görmesin diye heyacanla anahtarı elinden kaparken çok farklı anlaşılmıştı.

"Ya ne demezsin! Meraktan ölüyorum hangi şanslı adamı göreceğim diye." deis imalı bir sesle Leyla.

Ayşe, parmağını dudaklarına götürüp düşünceli bir poz takındı. “Şimdi gözlerini kapat ve evleneceğin adamı hayal etmeye başla. Böyle esmer, uzun boylu, kara kaş karagözlü...” dediği anda, sanki aklına bir şey gelmiş gibi duraksadı.

“Ay! Örnek veriyorum diye Mahir abimi tarif ediverdim. Sen hayal etmesen iyi olur! Onu falan görürsün rüyanda. " dedi yüzüme imalı bakarken gülümsedi.

Leyla, bir anda kaşlarını kaldırdı ve Ayşe’ye ciddi bir bakış attı. “Ayşe, gerçekten sabrımı zorluyorsun. İki bir imalar falan. Yok abinle öyle bir şey aramızda. ” Diye sinirle çıkışırken ama yanaklarının hafifçe kızardığını loş ışık bile saklayamıyordu.

Ayşe ise sanki Leyla'nın sinirinin muhatabı o değil gibi gülmesini zorlukla bastırırken.

“Leyla abla, siz bir bizim gözümüzden kendinizi görsen yaptığımız imaların çok da boş olmadığını anlardın.” dediğinde Leyla başını sabır dilenir gibi sağa sola sallarken gözünün altından bakındı yüzüne Ayşe'nin. Ağzının içinde, "Nasıl görünüyor muşuz?" diye mırıldandı.

"Valla pek yanık. Hele abim. Hiç öyle görmemiştik biz onu. Ondan bu seni gelin edişleri bizimkilerin abla. Bakma sen nenem her fırsatta sana imalarda bulunuyor. Daha önce hiç öyle bir şey yaptığını görmemiştim."

Leyla, Ayşe'nin sözlerine karşılık bakışlarını kaçırırken olduğu yerde kendini yastığına doğru bıraktı. Zaten Mahir'in o bakışları onları bu hale getirmemiş miydi?

Şimdi ise yoktu. Neyin faturasını kesmişti kendisine bilmiyordu Leyla.

Kendisine bakıp bir şeyler söylemesini bekleyen Ayşe'ye çevirdi bakışlarını yattığı yerden.

" Hadi yat güzelim. Tekrar söylüyorum Abin ile aramızda düşündüğün gibi bir şey yok." diye mırıldandı. Ayşe yerinden kalkarken ağzının içinden,

"Şimdilik."diye fısıldar gibi sessizce çıkan kelimeyi duysa da bir şey demedi Leyla. Kafası ve duyguları karman çormandı. Oysa kendisi çok açık bir şekilde Mahir'e karşı olduğundan daha ılımlı ve sıcak davranmıştı. Etkisi altında olduğunu da saklamadan gizlemeden göstermişti ama bir şeyler aralarında duvar olmuştu belli ki.

Ayşe, yatağına uzanırken keyifli bir şekilde mırıldandı. “İyi gecele abla. Yarın sabah hayırlı haberlerini... Aman yani güzel rüyalarını dinlemeyi sabırsızlıkla bekliyorum. "

Leyla sesli bir şekilde derin bir nefes alırken," Hiç vazgeçmeyeceksin değil mi?"dediğinde Ayşe'den bir cıklama sesi geldi.

"Yat hadi yat! Daha fazla konuşursan rüya falan anlatmam sana." diye yalandan bir sinirle çıkışırken Ayşe kıkırdadı.

"Uyudum bile." diye neşe ile cıvıldadı. Ayşe'nin bu haline gülümserken sırt üstü dönüp bakışlarını sokak lambasının ışığının süzülerek yansıdığı tavana çevirdi.

Tavana yansıyan loş ışığın yavaşça şekil değiştiren desenlerine dalmıştı. Göz kapakları ağırlaşır gibi oluyor, ama zihnindeki düşünceler bir türlü yerini huzurlu bir sessizliğe bırakmıyordu. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı, ama göğsündeki ağırlık azalmadı.

Ben neyi yanlış yaptım? diye düşünmeden edemedi. Ona olan hislerini saklamamıştı ki. Belki de sorun buydu. Mahir’e bu kadar açık olması onda farklı bir etki mı bırakmıştı?

Acaba kendini havai, erkelerle flörtü seven bir kız mı zannetmişti? Göz kapakları bir an için hafifçe titredi bu düşünce ile. Onun tarafından böyle biri olarak algılanmış olmak ruhunu daralttı.

Ayşe’nin hafif horultuya karışan düzenli nefesleri, odada bir ritim gibi yankılanırken Leyla bir an başını yana çevirip Ayşe’ye baktı. Onun yüzünde, loş ışıkta bile kendini belli eden çocukça bir huzur ve mutluluk vardı. Şu huzurun bir parçasının şu an onda olması için neler vermezdi.

Kendi yastığını düzelterek bir kez daha sırtüstü dönecekken eline gelen anahtar ile duraksadı.

Ayşe’nin söyledikleri aklına geldi: “Rüyanda evleneceğin adamı görebilirsin.” Bu düşünce gülünçtü, ama yine de istemsizce Mahir’in yüzü belirdi gözlerinin önünde.

Leyla, elindeki anahtarı bir süre öylece tuttu. Metalin soğukluğu avuç içinde hissedilirken, zihni istemsizce Mahir'in yüzüne odaklanmaya devam ediyordu. Ah ne kadar da saçma bir şey, diye düşündü, ama anahtarı yastığının altına bırakmadan edemedi. Dudaklarını sıkıca birbirine bastırdı, bir an için kendine kızdı.

Sanki bir anahtar kaderimi değiştirecek…

İç çekti ve sırtüstü uzandı, bakışlarını tekrar tavandaki loş ışığa çevirdi. Ama bu kez, desenler arasında sanki Mahir'in siluetini görüyordu. O keskin, güçlü duruşu, bir şey söylemek ister gibi duran ama her defasında geri adım atan bakışları…

Bu düşünceler içinde kaybolurken, elini istemsizce kalbine götürdü. Göğsündeki ağırlık, bir taş gibi yerleşmişti sanki. Mahir’in onu yanlış anlamış olabileceği ihtimali, içini kemiren bir korku gibi büyüyordu.

Ya onu farklı bir şekilde görüyorsa? Ya yanlış bir izlenim bıraktıysa?

Leyla, sıkıntısını yatıştırmak istercesine derin bir nefes aldı. Ama bu nefes, Ayşe’nin düzenli nefesleriyle uyum sağlamak dışında hiçbir işe yaramamıştı. Yanındaki genç kızın huzurlu yüzüne bir kez daha baktı. Çocukça bir masumiyet ve mutluluk vardı Ayşe'nin yüzünde. Leyla, onun bu basit huzuruna gıpta ederek tekrar sırtüstü döndü.

Bir süre daha gözleri açık, tavana bakarak uzandı. Ayşe’nin “evleneceğin adam” sözleri bir kez daha aklına gelirken kendi kendine fısıldadı.

Evleneceğin adam… Bu düşünce gülünçtü ama içini hafifçe titreten bir sıcaklık hissetti. Göz kapakları yavaşça kapanırken, zihninde yine Mahir’in yüzü belirdi.

Bu kez silüet değil, daha net bir görüntüydü. Mahir, ona derin ama çekingen bakışlarla bakıyordu. Leyla’nın içindeki karmaşa, bu hayal karşısında bir an için duraksarken o an bir şeyleri kabullenmişti artık. Mahir’in varlığı, zihnine olduğu kadar kalbine de kök salmıştı.

Derin bir nefes aldı ve sonunda gözlerini tamamen kapattı. Sokak lambasının ışığı odada yavaşça sönükleşirken, Leyla’nın zihni de yavaş yavaş karanlığa karıştı. Belki de rüyalar, bu gece ona bir cevap verecekti. Ya da en azından, biraz olsun huzur...

🌸🌸🌸🌸🌸

Leyla gözlerini açtığında, odada sabahın ilk ışıkları dolaşıyordu. Gözlerini hızlı hızlı kırpıştırırken bir an neredeyse nerede olduğunu anlayamadı. Yüzüne elini götüreceği esnada elinin içinde hissettiği sert anahtar ile duraksadı. Gecenin tuhaf ve komik anıları bir bir zihnine düşerken istemeden hafifçe gülümsedi. Saçma maçma derken elinde anahtar ile uyuya kalmıştı.

Yanındaki yatakta yatan Ayşe ise çoktan uyanmış ama yerinden kalkmadan uzanıyordu. Leyla’nın kıpırdandığını fark edince, birden yataktan doğrulup heyecanla konuşmaya başladı.

“Leyla abla! Uyanmışsın. Hadi anlat, rüyanda kimi gördün?” dedi gözleri parıl parıl, sabırsız bir şekilde.

Leyla, yüzünü ovuşturarak oturdu. "Ay sabah sabah başladın hemen.” dedi yarı uykulu, yarı alaycı bir sesle. Ama bu, Ayşe’yi durduracak gibi değildi.

“ Abla yaa nasıl merakla bekledim. Gördün mü bir şey? Kesinlikle bir şey görmüşsündür!” diye heyecanla devam etti.

Leyla, elinin içindeki anahtarı çıkarıp Ayşe’ye doğru salladı. “Senin bu anahtar bir işe yaramadı. Acaba dış kapının falan mı koymamız lazımdı?” Diye dalga geçerken komodinin üzerine bıraktı.

Ayşe’nin yüzü bir anda düştü. “Ama ya...! Abla, bak, mutlaka görmüşsündür, sadece hatırlamıyorsundur!” dedi, bu kez biraz da hayal kırıklığıyla.

Leyla, Ayşe’nin bu ısrarcı ve çocukça heyecanını seyrederken istemeden gülümsedi. “Ayşecim, dün gece uyumayı bile beceremedim. Yani rüya falan hak getire. ” dedi ve biraz daha ciddi bir sesle ekledi. “Hadi kalk bakalım, kahvaltıyı hazırlamaya yardıma inelim. Bütün gün böyle peşimi bırakmayacaksan en azından tok karnına yap. Ama rica ederim bu mevzuyu kimsenin yanında açma hele ki nenenin aman haa! ”

Ayşe, dudaklarını büzerek yataktan indi. “Off tamam abla ya. Ama bak hatırlarsan kesin anlatacaksın.” diye son bir umut baktı Leyla'nın gözlerine.

Leyla, ona bakıp hafifçe başını iki yana sallarken Ayşe büyükçe bir of çekip hızla kalkıp yatağını toplamaya koyuldu. Onu dalgın gözler ile izleyen Leyla ise bambaşka bir dünyada gibiydi. Dudaklarını ağzının içine yuvarlanarak gülümsemesini bastırırken Ayşe olduğu yerden doğrulup,

"Ben ineyim Leyla abla. Sen de gelirsin." dediğinde Leyla başını salladı. Ayşe çıktığında ise bakışları onun kapattığı kapıda gördüğü rüyayı düşünüyordu.

 

Başını iki yana sallarken, "İnanmam diyene bak ya!" dedi kendi kendine gülerken. "Ama gördüm mü gördüm." diyerek alt dudağını ısırarak güldü.

Çok net hatırlıyordu her şeyi. Bir ırmak kenarında piknik örtüsünün üzerinde Mahir'in kucağına oturmuş vaziyette elleri ile ona üzüm yediriyordu. Mahir'in onu dudaklarından öpüp örtünün üzerine yatırması, ardından üzerine yerleşip yüzüne gülen gözlerle bakıp onu çok sevdiğini söylemesi... Hepsini o kadar net bir şekilde hatırlıyordu ki. Görüntülerin devamı pek fenaydı.

Isınan yanaklarını eli ile yelpaze ederek ferahlatmaya çalışırken kendi kedine de söylenmeyi ihmal etmedi.

"Ay neydi öyle be? Vallahi için fesat kızım senin. Tövbe estağfurullah." diyerek ayaklandığında baştan beri saçma olduğu şeyin kendisine bu kadar iyi geleceğini bilseydi değil bu ondanın anahtarı tüm mahallenin anahtarları üzerinde uyuyabilirdi.

Odadan çıkıp hemen karşıdaki lavobaya gidip buradaki işlerini hallettikten sonra ağır ağır merdivenleri inerken bir yandan da beklenti ile çarpan kalbini sakinleştirmek için derince bir nefes aldı. Rüyası o kadar gerçek gibiydi ki sanki tüm geceyi Mahir ile geçirmiş gibi bir hissiyat içerisindeydi. Salona girdiğinde zarife nene köşedeki koltukta oturuyor, Ayşe de masanın başında elindekileri yerleştiriyordu. Evin beyleri piyasa da yoktu. Gözleri karşıdaki duvara kaydığında saatin 10 olduğunu görmesi ile aceleci bir şekilde masat yaklaşırken,

"Yapılacak bir şey var mı?" dediğinde Ayşe henüz yeni fark etmişti onu.

"Yok abla, her şey tamam, hadi sen otur." Başını koltukta uyuklaya neneye çevirip,

"Nenecim! Hadi gel sen de." diye yüksek volümde seslendiğinde Ayşe, nene olduğu yerde bir sıçradı. Ardından bir şey demeden ayaklanıp pıtı pıtı geldi masaya. Bakışları Leyla'ya döndüğünde gülümseyerek yüzüne baktı o da.

"Hayır sabahlar nene hanım." dediğinde kaşları çatıldı Zarife hanımın.

"Ayol o ne biçim hitap öyle? Sen kaldır bakalım o hanımı oradan." diye yalandan bir sinirle çıkıştığında mahçup bir şekilde güldü Leyla da

"Tamamdır, kaldırırız nene." dedi.

Elinde kızarmış ekmeklerin olduğu bir sepetle gelen Hacer teyze gülümseyerek, "Hayırlı sabahlar yavrum ." dedi Leyla'ya bakarak.

"Hayırlı sabahlar Hacer teyze." dedikten sonra Leyla masaya hayran bir şekilde bakıp, "Yine döktürmüşsün." diye eklediğinde Hacer Hanım bir genç kız gibi utangaç şekilde kıkırdadı.

Ellerini savururken, "Ne yaptım ki canım? Hadi başlayın soğumasın." dediğinde usul yavaş başlamışlardı kahvaltıya.

"Kızım sen de böyle sofra kurabiliyon mu onu de bakim?"

Nenenin sorusuyla bal terayağ süren Leyla duraksadı. Çekingen şekilde masadakilere bakarken,

"Şey! Biliyorum desem yalan olur. Annem, ben, kız kardeşim bilikte yaşıyoruz. Annem çok mutfağa sokmadı bizi ama tabi yardım ederim. " diye ağzının içinde mırıldandığında nenenin kaşları çatıldı.

"Baban nerde kızım?" diye sordu. Leyla elindeki ekmeği tabağa bırakıp derin bir nefes aldı.

"Babam... Şehit oldu. Biz çok küçükken..." dediğinde masadaki tüm sesler kesildi. Ne zaman böyle bir soru ile karşılaşsa hiç şaşmaz sonrası böyle bir ortama dönüşüyordu bulunduğu her ortam.

"Kusura bakma kızım." diye mahçup şekilde Leyla'nın yüzüne bakarken Zarife nene Leyla da burukça gülümsedi.

"Önemli değil nene, nerden bilecektin?" diye teselli eder gibi konuştu ve önündeki su bardağına uzandı.

"Neyse ki benim Mahirim çok beceriklidir. Onu alanın çok da bir şey bilmesine gerek yok. Mahrimin gönlününü hoş, yatağını sıcak tutsun yeter. " diye lafı ortaya yine bomba misali bıraktığında Leyla bir anda içtiği suyu püskürtmemek için eli ile ağzını kapattı ama öksürük krizine girmeye engel olamadı.

Hacer Hanım masanın üzerinden aldığı peçete ile yerinde kalkarken,"Anne! " diye çıkışmayı da ihmal etmedi. Leyla, Hacer hanımın uzattığı peçeteyi alırken hızla ağzını sildi ama öksürmesi geçmemişti.

"Ah nenem ya! Hiç acımadan saplıyon valla." dedi Ayşe. Zarife nene gözlerini devirirken,

"Ne dedim ayol? " dedi. Leyla az kendine gelirken gülmesine engel olamıyordu.

"Yok sen bir şey der misin hiç nene hatun? " dedi Leyla gülmesini arasında. Nenenin gözler ışıldarken,

"Oldu bu iş." diyiverdi. Leyla sabır dilenir gibi başını sallarken iki yana gülmesine de hala engel olamıyordu. Sinirleri bozulmuştu iyice. Başını yukarı kaldırıp yaşaran gözlerini sildi.

"Anne hadi kahvaltına devam et. Kızı ne hale soktun?" diye söylenerek yeniden araya girdi Hacer Hanım.

Sinirli bir şekilde derin bir nefes alan Zarife nene, "Fesubhanallah!" diye sessizce fısıldarken önündeki tabağına döndü. Kahvaltı sonrasında sessiz sakin devam ederken el birliği ile masayı toplayıp bulaşıkları hallettiler. Leyla salona giren Hacer Hanıma seslenerek,

"Hacer teyze ben bir telefonunu kullansam. Benimki mefta oldu buraya gelirken."dedi çekingen bir sesle.

Leyla'nın sözleri üzerine gülümseyerek hemen konsolun üstündeki telefonu uzattı Hacer Hanım," Buyur yavrum. Ne zaman istersen kullanabilirsin. " dedi ve mutfağa geçti.

Leyla ezbere bildiği numarayı tuşlarken salonun bir köşesine doğru yürüdü. Salonda yalnızdı. Israrla çalan telefona karşıdan bir cevap alamazken saate baktı.

" Namazda mı acaba? " diye mırıldandı kendi kendine. Tekrar arama tuşuna bastığında bu sefer ilk çalışta açılmıştı telefon.

"Efendim?" annesinin o tatlı sesi dolduğunda kulağına yüzündeki gülümseme büyüdü.

"Sultanım benim." diyiverdi.

"Leyla yavrum. Nerdesin sen? Arıyorum telefonun kapalı, Karaca da Ankara'ya gitmiş. Meraktan öldüm burada dünden beri." diye cümlelerini hızlı hızlı sıraladığı anda yüzünü buruşturdu Leyla .

"Annecim bir iş için Bursa'ya geldim. Telefonumu düşürdüm açılmıyor. Vaktim olursa buradan bakacağım bir şeyler. Ama mutlaka döneceğim bir kaç güne." dedi. Süheyla hanım derin bir nefes bıraktı.

"Sen iyisin değil mi?"

"İyiyim iyiyim bir arkadaşımın ailesinin evinde kalıyorum." dedi.

"Hangi arkadaşının?" diye sorduğunda annesi, dudağını dişlerken ne dese bilemedi Leyla. Annesi de neneden farklı değildi. Şimdi Mahir'in adını verse bugün çıkarırdı çeyizleri.

"Şey tanımazsın bizim birimden değil. Birlikte geldik. Adı... Adı Mahinur." diye mırıldanırken arkasına da bir bakış attı. Salonda kimse yoktu hala Allah'tan.

"O ne değişik isimmiş öyle." diye söylendiğinde annesi Leyla da yalandan güldü.

"He he he! Aynen. Neyse ben kapatıyorum anacım. Kendine iyi bak. Mutlaka arayacağım yine." dediğinde annesi de,

"Tamam kuzum. Kendine dikkat et. Arkadaşının da ailesini tanımıyorum ama selam söyle."

"Söylerim sultanım. Hadi çok öptüm." diyerek kapadığı telefonu komidinin üzerine bırakarak koltuğa oturdu. Çok geçmeden çalan kapının zili ile yine beklenti ile o yerinden kalkacak oldu ama geri oturdu.

"Ay napıyosun ya gerizekalı." diye kendi kendine mırıldanırken odayı bir anda 3 5 tane hanım teyze doldurdu. İstem dışı ayağa kalkarken dün tanıştığı Emine hanım kadınların önüne geçerek,

"Ay Leyla kızım da buradaymış." diyip kollarının arasına aldı Leyla'yı. Yanaklarından da şap şup öperken yüzüne doğru, "Tü tü maşallah su gibi." diyerek bıraktı kollarının arasından Leyla'yı. Leyla ise anlamaz bakışlar ve yüzünde şapşal bir gülümse ile bir ona bir arkadaki kadınlara bakıyordu.

"Hoş geldiniz." diye mırıldandı. Kadınlar hep bir ağızdan hoşbulduk derken baştan aşağı inceliyorlardı Leyla'yı. Hacer Hanım koltuklara buyur ettiğinde hepsi boncuk gibi sıralandılar.

Kahveler içildi, mahalleden konu komşu konuşuldu derken muhabbet Leyla ve Mahir'in arkadaşlığına gelmişti.

Leyla, kahvesini dikkatle yudumlayıp sakin kalmaya çalışıyordu, ama kadınların bakışları resmen üzerine mıhlanmış gibiydi. Konu dönüp dolaşıp Mahir’e geldiğinde elindeki fincanı havada kaldı.

İçlerinden en tombiş olanı gözlerini parlatıp Leyla’ya, “Demek bizim Mahir’in arkadaşısın?” diye sorunca, Leyla, o an kahvesini bırakıp başını salladı hafifçe, "Evet." dedi yalnızca. Kadınlar hep birlikte anlaşmış gibi dudaklarını büzüp başlarını salladılar. Yalnızca biri dikkatli ve kaşları çatılı şekilde Leyla'yı süzüyor çok da konuşmuyordu geldiğinden beri.

Tam o sırada arka sıralardan atom karınca tipli gözlüklü kısa boylu bir teyze, gözlüklerinin üzerinden bakarak lafa girdi:

“Mahirimiz pek has delikanlıdır. Mahallemizde de sevmeyen yoktur." dediğinde diğer teyzeler de hep bir ağızdan "Öyle öyle." diye onayladı.

"Gördük seni yanında bir şey var sandık. Ama canım bu işlerde acele edilmez tabi." dedi hemen yandaki teyze. Zarife nene ise kendinden beklemedik bir sessizlikle köşede oturuyor hiç bir şekilde muhabbete dahil olmazken başını sallayarak hanım teyzeleri dinliyordu.

Leyla’nın yüzü kıpkırmızı olmuş elindeki fincanı tutup kendini toparlamaya çalıştı.

"Siz yanlış anladınız. Düşündüğünüz gibi bir şey yok aramızda. Sadece arkadaşız."dedi.

O sırada Hacer Hanım hafifçe gülümseyerek araya girdi.

“Hanımlar, rahat bırakın Leyla kızımı. Düşündüğünüz gibi bir durum yok. ”

"Öyle olsun bakalım." dedi en çok konuşanları. Diğerlerinden ses çıkmazken muhabbetin kendilerinden dönmesi az da olsa Leyla'yı rahatlamıştı. Ama çok uzun sürmedi bu rahatlama.

"Mahir oğlum da dün akşam Adem'in atolyede elini kestirmiş ya aslında ben geçmiş olsuna geldim. Sevda dedi. Hastanede dikiş atmış ona." dediğinde herkes gibi Leyla da çatılı kaşlar ile başından beri hiç konuşmayan teyzeye döndü. Demek sevda denilen kızın annesi bu kadındı.

"N-nasıl?" diyiverdi Leyla.

" Ne bileyim kızım? Ben de burada olur diye gelmiştim ama yok ,artık neredeyse?" diye imalı bir şekilde bakmasını görmezden gelen Leyla bakışlarını kaçırırken Hacer Hanım ayaklandı

" Ben bir arayım." dedi panikle. Eline aldığı telefon ile salondan çıktığında Leyla merakla beklerken dönmeye başlayan muhabbet zerre dikkatini çekmiyordu.

Hacer Hanım içeriye yüzü bozuk şekilde girdiğinde Leyla kendini zor tutuyordu sormamak için.

"Ne olmuş Hacer Mahirime?" diye sordu Zarife nene.

" Bir şey demiyor. Akşam geleceğim dedi sadece." dedi diye mırıldandı. Leyla'nın içi içini yese de yüz ifadesini düz tutmak için büyük çaba sarfediyordu.

Kadınlar kalktığında, akşam hazırlıkları için de Hacer Hanım mutfağa girdiğinde Leyla'ya katiyen bir şeye dokundurmamış Ayşe ile halledeceklerini söylemişti. Biraz onların yanında kalıp muhabbet ettikten sonra yukarı lavobaya çıkmış ardından da kaldığı odaya geçmişti. Ayşe'nin kitaplığındaki kitaplardan bir tane seçip incelerken dikkatini çekince de yatağa uzanıp kitabı okumaya koyulmuştu.

Hava yavaş yavaş kararmaya başladığında ise elindeki kitabı yatağın yanındaki komidine bırakıp ayaklandı. Pencerenin kenarına yaklaştığında aşağıda Mahir’i görmesi ile kalbi istemsizce hızlanmıştı. Dünden beri onu görmemiş olmanın özlemiyle yüzüne istemsiz bir tebessüm yayılsa da hemen silindi.

Mahir bir eli sargılı diğer elindeki sigarasını usulca dudaklarına götürdü. Çektiği derin zehri dışarıya usulca bırakması ile havaya yaylan duman bir tül gibi süzülürken Leyla titrek bir nefes bıraktı.

Bunlardan şuan bu kadar etkilenmesi o kadar saçmaydı ki! Bir kere sigaradan nefret ederdi.

Gözlerini öfke ile kapatıp açtı. Böyle yumuşayıp etkisinin altısında girmemesi gerekiyordu. Öncesinde onu daha yakından görmeli ve sormalıydı, neden bu duvarı aralarına ördüğünü, hatta dünden beri neden bir kez olsun gelmediğini? Öfke ve heyecan karışımı bir hal ile merdivenlere yöneldi, her adımda kalbindeki o kıpırtı biraz daha büyüyordu.

Avluya vardığında gözleri hemen Mahir’i buldu, fakat görmeyi beklediği manzara bu değildi. Mahir 'in hemen karşısında dün sabah kahvaltıya gelen isminin Sevda olduğunu öğrendiği kız vardı.

Ve fazlaca yakındı.

Genç kız, umut dolu bakışlarla Mahir’e doğru başını kaldırmış, ona bir şeyler söylüyordu. Leyla, bir an durakladıysa da içimdeki merak ve öfkeye hakim olmaya çalışarak biraz daha yaklaştı yanlarına.

“Ne zamandır seninle konuşmak istiyordum... Mahir. ” dedi Sevda.

Sesi yumuşak ama içinde saklanmaya çalışan bir heyecanla titriyordu. Bakışları Mahir’in yüzünden bir an bile ayrılmıyordu. “Ben... Ben ne zamandır sana karşı olan hislerimi içinde saklıyorum. Artık öyle büyüdü ki içimde tutamaz oldum. Ben... Ben sana aşığım.” dedi utangaç bakışlarını Mahir'den kaçırırken ise devam etti.

"Hem de... Kendimi bildim bileli." diye fısıldar gibi konuştu.

Mahir’in yüzünde bir anlık beliren şaşkınlıkla birlikte kaşları hafifçe kalktı. Elini ensesine atarken gözlerini çevrede gezdirdi. O an Leyla ile göz göze gelmesiyle gözleri biraz daha büyüdü. Leyla ise kaşları çatık halde onlara bakıyordu.

"Bir şey demedin." diye bakışlarını yeniden kaldırdı Mahir'in yüzüne doğru Sevda. Mahir ise arada kalmış gibiydi. Onları izleyen sevdiği gelip karşısında kendine ilanı aşk eden çocukluktan beri tanıdığı Sevda. Sevda’nın umutla parlayan gözlerine bakmaktan kaçındı, ellerini cebine sokarak hafifçe geriye çekildi.

“Sevda... ” dedi nazik ama kendinden emin bir tonla, “Sen çok iyi birisin. Ama... Ben... Üzgünüm... Sana karşı böyle hisler içinde değilim.”

Bu cümle, Sevda’nın umut dolu ifadesini yerle bir etti. Yüzündeki sıcaklık bir anda soldu, gözleri dolmaya başlarken titreyen dudaklarından kendini tutmaya çalıştığı belliydi.

“Ama neden, Mahir?” diye sordu, sesi incelmiş ve kırılgan bir hale bürünmüştü.

“Neden? Her kötü anımda yanımda oluyorsun, benimle konuşuyorsun, bana kendimi özel hissettiriyorsun. Ama... Ama bir şey hissetmiyorum mu diyorsun?”

Mahir, Sevda’nın bu sözleri karşısında daha da gerildi. Leyla'nın bu ana şahit olması gerginliğini daha da artıyordu. Gözlerini yere indirdi, elini saçlarına götürerek derin bir nefes aldı.

“Yanında olmam seni yanlış hislere sürüklediyse... Ben çok özür dilerim. Ben yalnızca bana ihtiyacı olduğunu hissediğim bir arkadaşım olarak görmüş, destek olmak istemiştim. Ama sana yalan söyleyemem, daha fazlası yok Sevda. Olamaz da.”

Mahir’in söyledikleri Sevda’da bir kırılma noktası olmuştu. Sözleri duyduğu anda gözleri büyüdü, yüzündeki umut ışığı bir anda soldu. Kalbi hızla çarparken gözyaşları birer birer yanaklarından süzülmeye başlamıştı. Dudakları titriyor, hıçkırıklarını bastırmaya çalışıyordu ama bu mümkün değildi. Birkaç saniyelik sessizlikten sonra ani bir hareketle Mahir’e döndü.

“Neden yaa? Neden benimle olamaz?” diye bağırdı, sesi ince bir çaresizlikle titriyordu. Ağlamamasını bastırmak için dişlerini sıkarak konuşmaya devam etti.

“Çirkin miyim? Yoksa… Yoksa bir başkasını mı seviyorsun?” dedi, sesi yükselirken omuzları daha da titremeye başladı. Elleriyle Mahir’in kollarını kavradı, onu olduğu yere mıhlamış gibi sarsıyordu.

Mahir, Sevda’nın bu patlaması karşısında olduğu yerde kaldı. Bakışları bir an ona, bir an yere kayıyordu. Elleri çaresizce yanına düşmüş, nefes alışı hızlanmıştı. Yüzünde hem suçluluk hem de ne yapacağını bilememenin verdiği bir gerginlik vardı.

“Sevda, seninle hiçbir alakası yok… Sen çirkin değil aksine çok güzel bir genç kızsın. Ama... ” dedi, sesi alçak ve sakinleştirmeye çalışır bir tonla. “Ama hissetmediğim bir şey için sana yalan söyleyemem. Bu, ikimiz için de doğru olmaz.”

Bu sözler Sevda’nın son umutlarını da yerle bir etti. Gözyaşları daha hızlı akmaya başladı, omuzları çöktü.

“Bir başkası var, değil mi?” diye fısıldadı, sesi bu kez kırılmış bir inançla çatallandı. “Bana söylemek istemiyorsun ama bir başkasını seviyorsun… Hatta o yanında getirdiğin... ” Diye fısıldarken devam edemedi.

Mahir, fısıltı da olsa Sevda'nın sözlerini duymuş bir an da donup kalmıştı. Yüzündeki ifade sertleşirken aceleci bakışları kısa bir an Leyla’nın olduğu yöne kaydı. Ama bu hareket çok kısa sürdü, hemen ardından bakışlarını geri çekti. Neyi duyup neyi duymadığından emin olamıyordu. Derin bir nefes alarak sakin bir sesle,

“Bu, bir başkasını sevip sevmemle alakalı değil Sevda. ” dedi, sesi daha net ama hala nazikti. “Ben sana karşı o şekilde hisler beslemiyorum, hepsi bu. Lütfen anla...”

Sevda, Mahir’in bu sözleriyle daha da yıkıldı. Hıçkırıklarla boğulmuş bir şekilde, “Ama neden?” diye acı dolu bir fısıltı çıktı dudaklarında. Son bir çaba ile ani bir hareketle Mahir’in boynuna atıldı.

Gözyaşları Mahir'in omzunu ıslatırken ona sarıldı, elleriyle sımsıkı tutundu. “Beni böyle bırakma lütfen!” dedi hıçkırıkların arasında. “Sana ihtiyacım var… Seni seviyorum! Ben yapamam sensiz anlamıyor musun? Ne olur sevmeye çalışsan... Bir kez o gözle baksan bana. ”

Mahir, olduğu yerde donakalmıştı. Elleri havada kalmış, ne yapacağını bilemiyordu. Yavaşça Sevda’nın omzuna dokundu, bu dokunuşta yalnızca bir teselli vardı. Gözleri bir kez daha Leyla’nın olduğu yöne kaydı. Orada, kapının hemen önünde onları izleyen Leyla’nın sessiz varlığı, gerginliğini daha da artırıyordu.

Leyla ise gördükleri karşısında olduğu yerde kalmış şekilde kalbi deli gibi atarken içinde adını koyamadığı bir huzursuzluk vardı. Mahir’in Sevda’ya olan açık ve kesin tavrını görmüştü ama Sevda’nın çaresizliği ve Mahir’e sarılışı onu bariz şekilde rahatsız etmişti.

Hatta şuan kendine itiraf ediyordu ki deliler gibi kıskanıyordu

Eli sıkışan kalbine gitti. Bu hissi ikinci kez yaşamıştı. Kalbindeki bu garip hissi yeni yeni anlamlandırıyordu. Bu öyle bir şeydi ki sanki kalbini şuan kor ateşlerin üzerine atmışlardı.

Bu kadar mı kuvvetliydi Mahir'e olan hisleri? Bu kadar kısa sürede, daha doğru düzgün bir şeyler paylaşmadan içinde nasıl böyle güçlü bir şekilde var olmuştu hisleri?

Daha fazla izleyemedi karşısındaki bu rahatsız edici manzarayı. Gözleri dolu dolu dişlerini var gücü ile sıkarak sessizce geri dönüp kapıya yöneldi.

Mahir kendini o şekilde görüp giden Leyla'nın arkasından bakarken hala boynuna sarılı şekilde ağlıyordu Sevda. Sıkıntı ile derin bir nefes alıp elleri ile boynuna sarılmış kolları gevşetti ve kendini geri çekti.

"Hadi Sevda. Geç evine." diyerek yana çekildi. Sevda ise yaşlı gözleri ile karşısındaki adama hayal kırıklığı ile bakarken öfke ile Mahir'in yanından çekilip gitti. Derin bir nefes alarak başını kaldırıp hemen önündeki eve baktı Mahir.

Bir yanı Leyla'yı görmek için çıldırırken bir yanı bunun yanlışlığını içinde avaz avaz bağırıyordu. Biliyordu ki bu işin sonunda yine yanacak kendisi olacaktı. Geri geri gitmek isteyen ayaklarına inat ağır ağır önündeki konağa ilerledi.

Aralık olan kapıdan içeri girip ayakkabılarını çıkararak içeriye süzüldü. Amcası ve çocuklar gelmiş olmalıydı ki sesleri geliyordu.

Salona girdiğinde kendini fark etmemiş ev ahalisine yüksek sesle,

"Hayırlı akşamlar." dediğinde tüm başlar ona döndü. Amcası olduğu yerde ayaklanırken,

"Oğlum nerelerdesin? Bir gittin pir gittin?" dediğinde kollarını dolamıştı Mahir'in gövdesine. Mahir geri çekilirken,

"Adem'leydik amca bırakmadı." amcasının gözleri sarılı elini bulurken,

"Elin nasıl oldu ?" diye sorduğunda Mahir de yüzünü buruşturarak eline baktı.

" İyi gibi."

"Geçmiş olsun oğlum geç otur." diyerek koltuğu gösterdi. Kuzenleri Mahmut ile Ahmet de geçmiş olsun dediklerinde,

"Sağolun çocuklar." diyerek koltuğa oturduğunda soran gözlerle etrafa bakındı.

"Millet yok mu?" diye ifadesiz bir sesle mırıldandı. Merak ettiği Leyla'ydı.

"Anam namaza geçti, gelir. Hanımlar da mutfakta sofrayı kuracaklardı." dediğinde Mahir başını sallayıp ayağa kalktı.

"Ben bir elimi yüzümü yıkayayım amca." diyerek salondan çıktı. Alt katta ki banyoya geçip elinin izin verdiği ölçüde elini ve yüzünü yıkadı. Banyodan çıkıp salona doğru yöneldiğinde ise merdivenlerden inen Ayşe ve Leyla'yı fark etmesi ile olduğu yerde kaldı.

Gözleri sevdiği kadındaydı ama o ona bakmıyordu bile. Başını eğip olduğu yerde yanlarına doğru yaklaşmalarını beklerken Ayşe telaşlı bir şekilde adımlarını hızlandırarak yanına geldi.

"Abicim nasılsın? Elin nasıl oldu?" diye sorarken boynuna atıldı. Gözleri hemen arkalarında kendilerini izleyen Leyla'dayken,

"İyiyim Ayşe." dedi yalnızca. Leyla ise az önceki gördüğü manzaranın da etkisi ile duygusal anlamada karmakarışıktı. İfadesiz tutmaya çalıştığı gözleri ile karşısında sarılan iki kuzene bakarken bile içinde az öncekine benzer bir rahatsızlık hissi hissediyordu.

Yeni tanıştığı bu Leyla kendisini de oldukça şaşırtırken ilk defa belki de duygularını saklarken bu kadar zorlanıyordu. Ayşe geri çekildiğinde Mahir hala çekmemişti gözlerini üzerinden. Rahatsızca olduğu yerde kımıldarken kendisine bakan adama normal bir arkadaşına bakar gibi bakarak,

"Geçmiş olsun." diye mırıldandığında Mahir de burukça gülümserken, "Sağolasın." dedi. Birlikte salona geçerken sofra da hazırlanmıştı. Bir fasıl da Zarife nene ve Hacer Hanım Mahir'e sarılıp ahlar vahlar etmişlerdi.

"Ahh ahh! Bir kurşun döktürmek lazım benim oğluma. Hep nazardan! Gözleri çıksın inşallah. Çocuğum her geldiğinde bir şey geliyor başına. Nasıl bakıyorlarsa." diye sofrada sinirle mırıldandı Zarife nene.

"Ah anacım! Kaç kere dedim sana bu kurşun işleri hurafe. Bak kıldığın namazdan da olacaksın." diye tatlı bir dille uyardı Muzaffer bey.

"Hah sen nerden bileceksin acaba? Biz tee eskilerden beri yaparız hem de hacılar hocalar yapardı. Şuna bak hele kamlumbağa kabuğundan çıkmış kabuğunu beğenmiyor." dediğinde Muzaffer bey başını iki yana sallayarak güldü.

"Ah anne anne Ah! Eskilerin her yaptığı doğru acaba? Bence sen bunu bizim imam efendiye de kendin sor kulaklarınla duy cevabı." dediğinde nene yüzünü düşürüp başını diğer tarafa çevirdi.

Mahir ise sürekli göz ucu ile Leyla'ya bakıyordu. İtiraf etmesi gerekirse karşılaştıkları ilk andan beri sıcak tavırlarına alışkın olduğu genç kızın böyle soğuk davranması olmayan huzurunu daha da kaçırmıştı.

Tek kendisi ile değil ortada dönen muhabbetlere de çok katılmıyor sadece sorulursa kısa cevaplar veriyordu. Daha fazla dayanamayıp eğildi kulağına doğru.

"Bir sıkıntı yok değil mi?" Genç adamın bu beklenmedik hareketi ile bir an çatal elinde kalsa da etrafa bir bakış atıp ona taraf döndü Leyla.

Vardı çok büyük sıkıntıları vardı. Mesala birinci sırada kendisinin bir öyle bir böyle halleri, ikinci sırada ise elin kızı ile bahçe köşelerinde yakın temasları. Leyla derince yutkunup samimi olmayan bir gülümse ile,

"Yok ne olsun. Yuvarlanıp gidiyoruz işte." diye çok saçma bir cevap verdi. Mahir'in dudağında hafiften bir tebessüm belirirken Leyla'nın gözler ise bu tebessüme kaymıştı çoktan.

Yapma yanarız... Çek şu gözlerini Gerizekalı. Kapı gibi radar var karşında.

Kendini güç bela önüne çevirirken tabağındaki yemeklerle ilgilenmeye koyuldu. Pek de iştahı yoktu esasen. Yemek faslı bitmiş koltuklara geçilmiş çay içiliyordu. Erkekler bir tarafta otururlarken biz hanımlar da masada oturuyorduk. Ayşe'nin kuzeni Kamile de gelmişti.

Okulla ilgili anılarını öyle komik bir şekilde anlatıyordu ki kimseyi tanımayan Leyla'nın bile yüzünde gülümsemesi eksik olmuyor yer yer onlarla birlikte katıla katıla gülüyordu. Mahir ise başına bela bu manzaradan ne kadar kendine telkinler verse de bakışlarını çekemiyor fark etmese de dudaklarında onlar gibi bir tebessüm vardı.

Leyla bir kaç kez Mahir'in ilgili bakışlarını üzerinde hissedip başını ondan tarafa çevirdiğinde gülen gözlerle kimseden çekinmeden kendini izleyen Mahir'in bakışlarından dolayı tebessümü bir kaç kez yüzünde donar gibi oluyordu.

Mahir her göz göze gelmemize gözlerini kaçırıyordu çok sürmeden yeniden göz göze geliyorlardı. İçten içe bu durum hoşuna gidiyor pişmiş kelle misali sırıtmamak için dudaklarını dişliyordu.

Hacer hanım elindeki eli işni indirip Mahir'e, "Bu gece burada kalacaksın değil mi oğlum?" dediğine Leyla'nın kulaklar yan tarafındaki konuşmaya kesildi.

"Müsaade varsa öyle niyetim." dediğinde cık cıkladı televizyondaki habere bakan Muzaffer bey.

"O nasıl laf oğlum. Kendi evinde müsaade mi istiyorsun? Duymayım bir daha." diye tatlı bir şekilde paylarken Mahir'i Mahir cevap vermedi. Hacer Hanım ayaklanırken,

"Asıl başka bir yerde kalmana müsadem yok. Ben hazırlayım yatağını." dedi ve salondan çıktı. Akşamın ilerleyen saatleri aynı keyifle geçerken Mahir ile Leyla bakışmadan öteye çok da iletişim kuramamışlardı.

Yatma saati geldiğinde Kamile için de kızların yattığı odaya yer yatağı serildi. Ayşe de Kamile de Leyla ya içten içe derin bir hayranlık beslerken abilerinin de Leyla ablalarına olan ilgisini fark etmişlerdi. İki kafadar sessizce plan yapıp uygulamaya dökmeden önce de herkesin yattığı saati beklemişlerdi.

Herkes yatmak için kalktığında kızlar Leyla ablaları ile salondan çıkarken Mahir de hemen arkalarında gözü yine sevdiğindeydi. Leyla da fark etmiş gibi dönerken göz göze geldiler.

"İyi geceler." Çekingen bir sesle konuştuğunda içinden türlü türlü küfürleri sıraladı. Bu adam tüm ayarlarını yerle bir etmişti.

" İyi geceler." diye gülümseyerek cevap verdi o da. Kızlar birlikte yukarı çıktıkların da Mahir için de alt katta bir odayı hazırlamıştı Hacer Hanım. Mahir odaya girdiğinde kendini yatağın yanındaki koltuğa bıraktı.

"Oğlum Mahir! Bir kere konuşayım, bir kere baksın bana diyordun. Al sana istediğin... Daha bakışlarını çekemezken nasıl uzak duracaksın. Allah bu sefer hepten verdi belanı. " diye kendi kendine fısıldarken yüzünü sertçe sıvazladı. O gece iki genç de kalplerinin heyacanla atışını dinledi. Tek fark biri bu yeni tattığı duyguyla heyacanla atan kalbini dinlerken bir diğeri ise hüzünlü aşkının ızdırabının atışı dinliyordu.

🌸🌸🌸🌸🌸🌸

Gelmemin üzerinden yaklaşık 5 6 gün geçmiş ev halkından biri olup çıkmıştım. Bu sıcak ve huzurlu ortama uyum sağlamak o kadar kolaydı ki. Buradan ayrılsam da çok sürmeden geri geleceğimi biliyordum. Karşımdaki bu tatlı sevecen insanlarla aramızda bir gönül bağı oluşmuştu. Yarın yola çıkacaktık ama ben hiç gitmek istemiyordum.

Mahir ile aramızdaki ilişki ise inişli çıkışlıydı. Bilerek ve isteyerek benden uzak duruyor hatta ilk günlerde yapılan imalara karşı daha ılımlı iken artık verdiği sert tepkiden kimse bir şey demez olmuştu.

Anlamdıramadığım bir şeyler vardı. Mahir de en az benim ona ilgi duyduğum kadar bana ilgi duyuyordu. Bundan emin olmakla birlikte ördüğü bu sert duvarlara bir türlü sebep bulamıyordum. Zaten kendisi de kaçar gibi akşamdan akşama geliyor. Nasılsın, iyi geceler dışında muhabbet kurmuyordu benimle.

Oturmuş salonda Hacer teyze'in düğün resimlerine bakarken Ayşe ve Kamile'nin yorumları ile oldukça keyifli vakitler geçiriyorduk.

Elimdeki toplu fotoğrafta kara, mızmız şekilde kadraja bakan çocuğu gösterdi Ayşe.

"Bak abla, Mahir abim." dediğinde kaşlarım çatılı şekilde net olmayan fotoğrafı inceliyordum.

"Ay çirkin ördek yavrusu dönüşümü gibi olmuş Mahir abinin dönüşümü de. Kim der bu fotoğraftaki çirkin çocuk Mahir abim." dedi Kamile. Kamile'nin sözlerine Ayşe ile ben gülerken Nene hatun kızdı belli ki bastonu ile yere vurdu

"Sizsiniz çirkin! Benim oğulcuğuma çirkin diyenin ağzı yamulur. Değil mi Leyla kızım?" diye topu bana attığında elimdeki fotoğraftan şimdi söz nası bana geldi der gibi baktım yüzüne.

"Yani... Ne desem bilemedim. Allah sahibine bağışlasın." dedim.

Elini kaldırıp, "Çık çık sen." dediğinde kaşlarım havalandı.

"Eli yüzü düzgün." diye ekledim.

"Çık çık." başımı sağa sola sallayıp.

"Maşallahı var." dedim. Salondaki herkes gülerken Nene hatunun cevap hoşuna gitmiş olacak ki,

"Hah şöyle." dedi. Gülerek fotoğraflara yeniden dönerken,

"Hacer Teyze, bir sürü değişik kıyafet giymişsin. Bir anlamı mı var?" diye sorduğumda yerinde gerinir gülümseyerek başını salladı.

"Arnavut gelinleri kınada 6 7 farklı kıyafet giyer." anladım der gibi başımı salladım. Eli kolu da altın doluydu.

"Annem hala saklar kıyafetlerini." dediğinde Ayşe kaşlarım havalandı.

"Yaa çok güzeller ama insan vermeye de atmaya da kıyamaz." dedim.

"Ah kızım biri beni anladı nihayet. Hem kızım gelinim giyer. Valla şimdi öyle elbise bulmak zor. Dünya para." dedi Hacer teyze. Başımı sallarken fotoğrafları inceliyordum. Elimle beyaz altın sırmalı olan elbiseyi gösterirken,

"Şuna bayıldım. Ne kadar zarif ve hoş. " dediğimde Ayşe de eğildi fotoğrafa.

"Evet bayılıyorum ben de ona." sonra geri çekilip yüzüme bakıp ekledi.

"Ay sana da nasıl yakışır valla. Deneyelim mi?" diye sorduğunda öyle boş boş yüzüne bakarken,

"Şimdi mi?" deyiverdim. Ayaklandığı gibi beni de ayağa kaldırdı. Elimden tutup sürüklerken Kamile de peşimize takıldı.

Odaya girip getirdiği kınalık benzeri kıyafeti elime tutuşturup çıktılar. Başımı iki yana sallarken el mecbur giyiverdim. Tam da üzerime göre olan kıyafete aynada bakarken kızlar kapıyı çalıp içeri girdiler.

"Ayy abla. Peri kızı gibi olmuşsun." derken Ayşe, kamile gelip arkadan topladığım saçımı serbest bıraktı.

"Hah şimdi oldu valla! Maşallah abla valla erkek olsam kaçırmam seni." diyiverdi. Sözlerine Ayşe de ben de gülerken koluma giriverdi Kamile, "Hadi nenemlere de gösterelim." dedi.

Aşağı indiğimizde ne zaman geldiğini anlamadığımız Mahir'in bakışları beni bulduğunda öylece kaldı olduğu yerde. Şaşkın ve hayran bakışlar ile beni baştan aşağı süzerken Ayşe elimden tutup tam karşılarına getirdi.

Yüzüm utançla kızarırken bir an hızlıca odadan çıkmayı düşündüm. Ben daha bunun utancını aşamamışken Ayşe, elimden manken gibi tutup beni bir tur döndürdüğünde Mahir öylece bakakalmıştı.

“Nasıl olmuş abicim?” diye yalnızca ona hitaben muzip bir ses ile sorarken, Ayşe benim de bakışları Mahir’e döndü. Ne kadar utansam da cevap vermesini bekliyordum.

O ise hala ağzını açıp tek bir kelime etmemişti. Aslında bakışlarından da ne kadar beğendiği ortadaydı. Kadınsal bir içgüdü mü bilmiyorum ama bir şey desin, beğendiğini ifade etsin istiyordum.

Mahir’in gözlerinde gizlemeye çalıştığı, ama saklayamadığı hayran bir ifade vardı. Dudakları hafifçe aralandı ama hiçbir kelime çıkmadı. Sanki duygularıyla boğuşuyordu. Karşılaştığımızdan beri genelde ilk bakışları içten bir sevencenlik ve hayranlık taşıyorken birkaç saniye sonra ise kendini frenleyen bir soğukluğa bürünüyordu.

Fakat bu sefer, o mesafe kaybolmuş, gözlerindeki bakışlar bana şuan tüm hislerini yansıtır şekilde doğrudan ulaşıyordu. Derin bir yutkunma ile adem elması aşağı yukarı hareket ederken, bakışlarım istemsizce oraya kaydı.

Yüzümde bir sıcaklık hissettiğimde yanaklarıma kan hücum ederken bakışlarımı yere indirdim. Bir kaç gündür beni sarmalayan bu duygu bambaşka bir histi. İçimde bir yerlerde bunun ne olduğunu çözmüş olsam da henüz dillendirmemiştim kendime bile.

Ayşe’nin sesi ile daldığım düşünce deryasından süratle çıktım.

“Bir şey demedin abi? Nasıl olmuş Leyla abla?” Diye sorması üzerine derin bir nefes alıp başımı kaldırdım. Aynen hala cevabı alamamıştık.

Mahir dudaklarında hafif bir tebessüm belirmiş, ensesine elini götürüp gözlerini kaçırarak “Çok güzel... Yani şey... Yakışmış üzerindeki. ” diye mırıldandı. Verdiği cevaba hem mahcup hem de içten içe mutlu olmuştum.

Tam bu sırada, hemen yan tarafımda oturan Zarife nenenin kıkırdaması kulağıma çalındı. Yanına dönmeye çekindim. Kim bilir şimdi ne laflar edecekti! Nene durur mu, zaten lafı da patlattı.

"Ha haay oldu bu iş! Dedim size, bizim oğlan eve bu kızı atmış. Şu bakışlara bak! Utanmasa üzerine atlayacak.” dediğinde gözlerim kocaman açılırken bir an nefesim tutuldu.

Zarife nenenin yanında oturan Hacer teyze hemen, “Anne!” diyerek uyarmaya çalıştı ama nenem durmadı. Almıştı sazı eline bir kere. Durdurabilene aşk olsundu.

“Ne anne! Yalan mı? Ayol ben bu bunak halimle anlıyorum, siz uyuyun ayakta!” diye fısıldayarak söylenmeye devam etti. Mahir’in tüm bunları duyup duymadığını anlamak için göz ucuyla ona baktığımda ensesindeki elini bırakmamış, başını hafif eğmiş yere bakıyordu. Yanakları mı kızarmıştı?

Sağolsun süper nene ikimizi de yerin dibine girecek kıvama getirmişti.

Hacer teyze, Zarife nenenin laflarından sonra

“Anne, sus hele biraz! Utandırıyorsun çocukları. Yok öyle bir şey demedim mi sana? Yine mi ilaçlarını almadın?” diye fısıldarken, Zarife nene gözlerini kırpıştırarak omuz silkti.

“ Ay üstüme iyilik sağlık! Şu bana deli muamelesi yapmayı bırakın artık! Ne dedim yani? Ayan beyan ortada her şey, el âlem değiliz ya! Sanki biz genç olmadık.” diye sinirle gözlerini süzerek bakarken çıkıştığında Hacer teyze yüzüme kaldırdı mahçup bakışlarını. Başını hafifçe sağa eğerken, "İdare ediver." diye fısıldadı.

Hemen yanımdaki Ayşe bir yandan kıkırdıyor, bir yandan da Mahir’e sırıtarak, “Ee abi, duydun nenemi!" dediğinde öldürücü bakışlarımı Ayşe'ye diktim. Ben söze girmeden Mahir “Yok, o öyle… yani, şey değil…” diyerek lafı toparlamaya çalıştı ama ne dediği kendi bile anlamamıştı sanırım.

"Ben sana bunların hesabını çok pis keseceğim Ayşecim." diye dişlerimin arasında fısıldadığımda sanki duvara konuşuyordum. Ayşe hanım gözlerini devirip kıkır kıkır gülerken Zarife nene bombalarını patlatmaya devam etti.

“Şimdiki gençler var ya… Her şey bir, iki bakıştan ibaret sanıyorlar! Bizim zamanımızda, bakış yetmez, söz olurdu. Söz yetmez bir bakardın çocuk yapmışız!” dediğinde dehşetle yüzümü ona çevirdim. Biri acilen bu nenenin düğmesine basıp susturmalıydı. İşin kötü yanı hiç bir lafın altında kalmayan beni bile susturma potansiyeline sahipti. Ne desem kestiremiyordum ki daha fenası ile susturabilirdi beni.

Bu sözler üzerine bir anda odayı bir sessizlik kaplamıştı. Mahir'in gözleri şaşkınlıkla büyümüşken, ben hafifçe öksürdüm. Ayşe'nin kıkır kıkır gülüşleri kahkahaya dönüşmüştü bile.

Zarife nene tam bu sırada elindeki bastonunun ucuyla yere vurup, "Peh Peh! benim Mahirim olsa böyle mi yapardı? Beceriksiz bu oğlan Hacer. Kızı tutup kolundan getirmiş ama ikna edememiş. Benim Mahirim olsaydı şimdiye beni..." sözlerini Hacer teyzenin eli ile ağzını kapatması yüzünden tamamlayamamıştı ki Allah'tan tamamladıydı. Sözlerinin nereye gideceğini şu bir haftadır onu tanıyan ben bile biliyordum.

İşin kötü tarafı karşımdaki adam kendi nenesinin edepsizlik boyutunu benden daha iyi biliyordu.

Utanç içinde tam olarak ölmeyi beklerken yüzüm yanıyor nabzım kulaklarımda atıyordu. Mahir'e dönüp bakamıyordum bile.

Mahir'in bocalamış sesi değdi kulağıma,

"Ben… ben bir Adem’e bakayım. "

Ne yapacağını bilemez bir halde cümlelerini bir çırpıda sıraladı sonrasında.

"Siz şey yapın… Şey… Ha yemek! Çok acıktım, anacım vallahi." Böyle bahane bulmaya çalışması hem komik hem de onu bir an önce oradan kaçmak istediğini açıkça gösteriyordu.

Mahir, hızlıca çıkmak için yerinden hareket ederken gözlerim ona kaydı. Yanımdan geçerken başımı hafifçe kaldırıp istemsizce gözlerimle onu takip ettim. İşte o anda, gözlerimiz buluştu ve olduğu yerde duraksadı. Mahir’in gözleri, bakışlarımdan ayrılmıyor, bakışları yumuşak ve biraz da muzip bir ışıltı taşıyordu. Birkaç saniye sürdü, sanki dünya durmuş, etraftaki herkes bir an donmuştu. , Hafifçe yutkunarak, derin bir iç çekişle bakışını benden çeken ilk o oldu.

Neredeyse nefesimi tutmuş vaziyette, Mahir’in bakışlarını benden çekişini ve hızla yanımdan geçişini izledim. Ardından bir gülme isteği, bir utanç, bir mutluluk karışımıyla ellerimi birleştirdim. Zarife ninenin hala yarım bıraktığı lafının gölgesinde, içimde dolup taşan o tanıdık kalp çarpıntısıyla öylece kaldım.

Hacer teyzenin "Kızım, hadi çıkarın üzerindekini de gelin. Ben de bir bakayım yemeklere." diye ayaklanırken de Zarife neneye dönüp uyarır gibi gözlerini kısarak baktı.

"Anne sen de artık şu çocukları utandırmayı bırak. Kaç kere diyeceğim onların arasında öyle bir şey yok." dedi ama kendi bile inanmıyordu sözlerine.

O mutfağa doğru yöneldiğinde nene hatunun gelininin taklidini yapar gibi yüzünü komik bir şekle büründü. Bu haline gülerken,

"Yani nene hatun alacağın olsun. Adamın yanında yerin dibine girdim. Kız kaç kere diyeceğim sana beni eve meve atmadı diye." yalandan bir sinirle çıkıştım.

"Hah! Siz onu benim külahıma anlatın. Ben kaçın kurasıyım hehey! Oğlan iki dakikada yandı tutuştu çıra gibi." Parmağını yalayıp sehpanın üzerine sürttü.

"Nah buraya yazdım. Bir kaç aya sana nikahı basmazsa ben de Kadışehirli Zarife değilim." dediğinde başımı iki yana sallayarak inanmaz bakışlar atarken güldüm.

Ah ah nerde!

"Valla seni bir şeye ikna etmek deveye hendek atlamak gibi bir şey nene hatun. " dediğimde kaşlarının altından bana böyle imalı imalı baktı.

"Hah! Haspam. Dalyan gibi oğulcumu ne isteyenler var. Kızdırma beni Sevda'yı alırım ha!" dediğinde içimi saran kıskançlığı ve siniri belli etmemeye çalışarak güldüm.

"Al kimi istiyorsan dalyan gibi oğulcuğuna." diyiverdim. Ama sözler ağzımdan çıkarken diken gibi batmış kadar rahatsız hissetirmişti. Zihnimde dönen Sevda ile Mahir'in yan yana görüntüleri ile de hepten sinirlerim tepeme çıkarken bir hışımla hala ayakta dikilen Ayşe'ye döndüm.

"Sen de çıkar şunu üzerimden Allahını seversen. Hep senin başının altından çıktı zaten." çıkışmama gözlerini devirirken gülmesini bastırmak için dudaklarını uzattı.

"Tamam abla çıkaralım. Sabah beri sinirlenmedin ne hikmetse nenem Sevda diyince bir şeyler oldu." diye ağzının içinde mırıldanmasını duymazdan geldim. Ben bu ne torun ile başedemezdim.

Birlikte yukarıya çıkıp üzerimdeki elbiseyi özenle çıkarıp elbise çantası benzeri hurca yerleştirdik. Ayşe bir kaç kez konuşmaya yeltense de kısa cevaplar vermiştim. Niyeyse moralim bozuktu?

Niye acaba?

Nenenin Sevda çıkışı, ilk geldiğim günlerde Mahir ile Sevdanın kuytu da konuşmalarından dolayı içimde hakkım olmasa da bir kızgınlık vardı ona karşı.

Akşam yemeğinde de normal davranmaya çalışsam da oklar Mahir'e döndüğünde normalim yine öfke ve hayal kırıklığı ile bezeli oluyordu.

Hep onun bu çelişkili halleri yüzündendi. Benim de ayarlarımı bozmuştu bir ileri iki geri derken. Bir şekilde bu bir haftayı bitirmiş şimdi de son akşamımızda koltuklarda çay eşliğinde sohbet ediyorduk.

İçimde tuhaf bir his vardı. Kalbim hem hüzünle ağırlaşıyor hem de garip bir şekilde huzur buluyordu. Bu ailenin sıcaklığını hissetmek öyle güzeldi ki, bir yandan içim ısınıyor, bir yandan da buradan ayrılma fikri ile buruklaşıyordum.

Hacer Teyze’nin gözlerindeki o anne şefkatini görmek, Zarife Nene’nin laf arasında yaptığı şakalar, Ayşe’nin neşeli çıkışları… Sanki yıllardır onları tanıyormuşum gibi hissediyordum. Ama bu tanışıklığın son akşamı olduğunu bilmek… İşte o düşünce, boğazıma bir düğüm gibi oturmuştu.

Hacer Teyze çayları tazeleyip getirirken bana dönüp, “Ah Leyla kızım, seni tanımak ne güzeldi. Mahir’den uzak olsak da seni kazandık ya. ” dedi. O an gözlerimin dolduğunu hissettim ama belli etmemeye çalışarak hafifçe gülümsedim.

“Benim için de öyle, Hacer Teyze. Kendimi hiç misafir gibi hissetmedim. Sanki hep buradaymışım gibi... Hep sizinleymişim gibi...” dedim, sesimin biraz titrediğini fark ederek.

Zarife Nene, bastonunu yere hafifçe vurup her zamanki gibi lafını esirgemedi. “Kapımız açıktır, kızım. Tabi başka şartlarda daha çok isterdik ama bahaneye falan gerek yok her zaman gel. "dedi, o muzip ve sevecen bakışlarıyla. Araya yine sıkıştırmıştı bizi.

Yüzümün bir anda kızardığını hissettim. Ne diyeceğimi bilemeden çay bardağına sarıldım. “Bilmiyorum, Nene… Yani şey... Gelirim tabii ki, bahanem olmasa da bir yolunu bulurum. ” dedim, kelimeler ağzımdan biraz dağınık döküldü.

Ayşe hemen durumu kurtarmak için neşeli bir kahkaha attı. “Aman nene, hiç vazgeçmiyorsun valla."dedi.

Muzaffer amca," Ayşe!"diye uyarırken Ayşe dudaklarını uzattı öne doğru. Sonrasında bana mahçup bir şekilde dönerek,

"Leyla kızım bakma annemin kusuruna. Seni tanığımız için çok mutlu olduk. Kapımız annemin de dediği gibi her daim açık. Mahir burada olsun olmasın hiç önemli değil. İnşallah memnun bırakabilmişizdir?" dediğinde iyice duygusal bir havaya bürünmüşken gülümsedim.

"Teşekkür ederim Muzaffer amca. O nasıl söz , kendimi evimde gibi hissettirdiniz." derken gözlerim delici bakışlarını başından beri üzerimde hissettiğim Mahir'e döndü.

"Başta sizinle tanışmama vesile olan Mahir'e ve sizlere çok teşekkür ederim." dedim.

Yatma vakti gelene kadar keyifli bir akşam geçiriken herkesle birlikte biz de ayaklammıştık. Kızlarla odaöıza çekildiğimizde keyifli gecemiz burada devam etmiş. Kızlar sağolsun son gecemizi unutulmaz bir keyifle geçirmemiz için ellerinden geleni yapmışlardı. Saat iyice ilerlediğinde ise iyice mayışmış iyi geceler dileyerek çok geçmeden de uykuya dalmıştım.

 

********

Ablalarının iyice daldığından emin olduklarında Ayşe karasız bakışlar ile kuzenine dönüp,

"Ay Kamile çok saçma bir iş yaptığımız. Ya çok kötü tepki verirlerse?" diye yakındır gibi fısıldadı Ayşe.

"Kızım görmüyor musun? Nasıl bakıyorlar birbirlerine. Biz sadece ortam yaratacağız. Baş başa kaldı mı oldu bu iş." dedi bilmiş bir eda ile. Ayaklanıp usul yavaş aşağı indiklerinde gerekli olan şeyleri yanlarına alıp kış bahçesi formunda olan verandaya geçtiler.

"Ayy ne soğukmuş burası!" dedi Ayşe ağlar gibi bir sesle.

"Hadi hadi yak şu şömineyi. Ben de burayı hazırlayım. " dedi Kamile. Ayşe de öncesinde düşündükleri bu plan içim hazır ettiği şömineyi kısa sürede tutuşturmuştu. Hazırladıkları salepleri de kapalıklı cam kupalara koyup masaya yerleştirdikten sonra girişinden eserlerine baktılar.

"Çok güzel oldu yaa!" diye hayranlıkla fısıldadı Ayşe.

"Aynen kuzen. Bizimkilerin bir kıvılcıma ihtiyacı vardı onu da biz çakıcaz." dedi kendinden emin bir sesle ellerinden çıkan esere bakarken Kamile.

"Ee şimdi nasıl yapalım. Önce abimi gönderelim değil mi?" diye sordu Ayşe.

"Evet önce Mahir abi gelmeli ki Leyla abla geldiğinde onu burada kendini bekliyor zannetsin." Ayşe anladım der gibi başını salladı.

"Hadi yapalım şu işi." dedi Kamile. Birlikte eve girdiklerinde Ayşe abisinin odasının kapısını tıklattı. Hissettiği sıkıntıdan dolayı daha uyumamış olan Mahir hızla yerinden doğruldu.

"Abii! Abii! Abii!" diye ısrarla fısıldayan Ayşe'nin sesi ile hızla odanın kapısına gidip açtı.

"Ne oldu Ayşe? Bir şey mi var?" diye sıkıntılı ve heyacanlı bir sesle sordu. Ayşe gözlerini kaçırarak, "Şey Leyla abla... Biz gece kış bahçesinde otururken bir anda takılıp düştü. " dediğinde Mahir'in kaşlar çatıldı.

"Ne düşmesi? Bir şey oldu mu?" diye sinirli bir merakla sorduğunda.

"Ayağı çok kötü. Seni çağırayım dedim." dediğinde Mahir daha fazla dinlemeden hızla yanında geçip çıkışa yöneldiğinde Ayşe yüzünde başarmanın verdiği bir hazla gülerken, "Git bak bakalım abicim." dedi.

O sırada yukarıda da Kamile Leyla'ya seslenip, "Leyla abla, Leyla abla!" dürttüğünde Leyla da anında gözünü açtı. Bir an nerede olduğunu anlayamadan karşısında kendine endişe ile bakan Kamile' ye baktı.

"Ne oldu Kamile?" Kamile endişeli bir sesle oscarlık bir performans sergileyerek gözlerini doldurdu.

"Ayşe, bizi uyuttuktan sonra aşağı kış bahçesine indi. Sanırım biri ile buluşacak. Lütfen git bak. Ben çok korkuyorum yanlış bir şey yapmasından." dediğinde Leyla hışımla doğruldu yerinden.

"T-tamam ben gidip bakacağım. Sen burada bekle." dedikten sonra yastığın altındaki silahı alıp beline taktığında Kamile'nin gözleri fal taşı gibi açıldı.

Leyla odadan hızlı ve sessiz bir şekilde çıktığında çok sürmeden Ayşe odaya girdi sevinçle.

"Ay oldu bu iş." dediğinde Kamile yüzünü kırıştırıdı sıkıntı ile.

"Silahını aldı gitti. İnşallah Mahir abiyi bir tarafından vurmaz." dediğinde Ayşe'nin gözleri kocaman açıldı.

"Ne diyorsun? Gidip baksak mı?" diyerek kapıya doğru yönelen kuzeninin koluna yapıştı.

"Ay saçmala bir dur yaa! Sence aşağı insek kimi vurur bir tarafından?" diye sorduğunda Ayşe anında cevap verdi.

"Bizi tabi ki!"

"Aynen kuzen bence biz yatalım. Hatta uyuyalım. Su akar yolunu bulur." dedi bilmiş bir tavırla yatağının içine girerken.

"Hadi bakalım. Ben heyacandan da uyuyamam şimdi." dedi Ayşe de yatağa girerken.

"Valla kendin bilirsin kuzen. Ben Leyla abla geldiğinde uyanık olmak istemiyorum." diyerek iyice gömüldü yatağa. Ayşe de derin bir nefes alıp,

"İnşallah bir işe yarar da hiç gelmez gece." diye mırıldanıp yattı yatağa.

Mahir Leyla'ya bir şey olduğunu duyduğu anda koşarak geldiği kış bahçesinde karşılaştığı manzara ile şok olmuş gözlerle olduğu yerde donakaldı bir kaç saniye. Yavaşça içeri adımladığında etraftaki mumlar, yanan şömine ve hazırlanmış masa ile kaşları çatılı halde anlamaya çalışırken kış bahçesinin kapısı açıldı bir hışımla.

Leyla da tıpkı Mahir gibi şok olmuş neredeyse nefes nefese bir şekilde kapıda durmuş, şaşkın gözlerini çevresindeki manzarada gezdiriyordu.

“Mahir... ” dedi Leyla, sorar gibi etrafa bakarken devamını getirmedi.

Mahir, bir an söyleyecek bir şey bulamayıp eliyle ensesini kaşıdı. Sanki o bile ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

“Şey…” diye başladı, sesi biraz tereddütlüydü. “Yani... Öyle bir şey değil, Esra. Yanlış anlama. Ben... Ben hazırlamam böyle bir şey. Yani hazırlarım da... Bunu...Bunu ben Hazırlamadım! Evet, kesinlikle ben hazırlamadım!” diye heyacanla sıralarken cümlelerini Leyla, şaşkın ve anlamaya çalışır bakışlarını Mahir’in üzerine dikti.

Ağır adımlar ile içeri girip masanın yanına adımladı. “Kızlar hazırladı galiba? Kamile bana Ayşe biri ile konuşuyor, koş bak dedi." Mahir de gözlerini kaçırırken,

" Bana da senin düştüğünü söyledi Ayşe. " dediğinde bakışları yeniden buluştu. Leyla gülmesini bastıramayarak kahkaha ile gülmeye başlaması ile Mahir de gülmeye başladı.

"Resmen bizi buraya çağırmak için bir tezgah kurmuşlar. ” Diye gülmesinin arasında konuştu Leyla. Mahir ise hipnoz olmuş gibi gülen gözlerle karşısındaki genç kızı izlerken bir saniye dahi gözlerini ayıramıyordu ondan. Leyla'nın sesli kahkahaları Mahir'in yoğun bakışları yüzünden yavaş yavaş yerini tebessüme bırakırken. Mahir içli bir nefes bıraktı.

“Benim haberim yoktu gerçekten. Yanlış anlaşılmak istemem. " diye mırıldandığında Leyla içinden keşke haberin olsaydı be adam diye geçirse de normal bir tebessüm ile,

" Sakin ol şampiyon. Sana inanıyorum. Belli ki kızlar akıllarındaki senaryolara bizi uydurmak istemişler. " Bir kaç adım atıp koltuğa bıraktı kendini.

Sana kaldıysak işimiz yaş be Mahirim diye geçirdi içinden.

Kendini yoğun bakışlar ile izleyen adama yeniden gülümseyip," Gelsene. " dedi.

Mahir, Leyla’nın yanına otururken hâlâ olan bitenin şaşkınlığı içindeydi ama Leyla'nın rahat tavırları, içinde bir nebze huzur yaratmıştı. Elini dizine koyup başını iki yana sallayarak,

“İyi iş çıkarmışlar keratalar maşallah. ” dedi. Sesindeki hafif mahcubiyet, Leyla’yı tekrar gülümsetti.

"Ya oyunculukları? Ayşe yanlış bir adamla kaçıp gidecek diye belimde silahım ile indim." diyerek kıkırdadı. Mahir de onunla birlikte gülerken, bakışlarını masa üzerindeki mumlardan Mahir’e çevirdi. Dudaklarında hafif bir tebessüm vardı.

“Ama hakkını yemeyelim. Fena bir ortam değil. Mumlar, şömine… Biraz fazla... Fazla romantik belki ama yine de etkileyici.” Diye mırıldandı.

Mahir, kaşlarını kaldırıp utangaç bir şekilde güldü. “Evet, bayağı etkileyici. Hatta öyle ki insan ne diyeceğini bile şaşırıyor.” dediğinde Leyla sesli bir şekilde güldü yine. Mahir’in bu mahcup hâline karşı koyamayarak başını hafifçe yana eğip

“Yani, burada seninle böyle baş başa oturduğumuza göre… Kızların planı bir yerde tutmuş, ne dersin?”

Mahir bir an dondu, gözleri Leyla’nın gözlerinde kilitlendi. Onun böyle açık şekilde konuşması resmen kendini dumura uğramıştı. Kaşları çatık olsa da yüzünde çapkınca bir gülüş belirdi. “Bilmem, zaman gösterecek bakalım işe yaramış mı yaramamış mı?" dediğinde Leyla gözlerini hızlı hızlı kırpıştırarak karşısındaki adama şaşkınca baktı.

Şuana kadar gördüğü en açık sözlü hali olabilirdi. Birkaç saniye sessizlik oldu, yalnızca şöminenin çıtırtısı duyuluyordu.

Mahir, Leyla’nın sözleri üzerine cesaretlenmiş gibi hafifçe eğildi iyice yaklaşırken hemen arkalarındaki katlı battaniyeyi yanındaki genç kıza uzattı. "İçerisi ılık ama yine de serin olur. Al bunu üzerine." dediğinde Leyla elindeki battaniyeyi açıp bir ucunu da onun arkasına attığında yeniden göz göze geldiler gülümseyerek.

“Leyla. ” dedi, adı dudaklarından yavaşça döküldü Mahir'in. Leyla beklenti ile karşısındaki adama bakarken Mahir ise ne diyeceğini bilemiyordu. Bir yanı yine çok yanlış sulardasın diye avaz avaz bağırırken mantığı bekleyip, sabretmesi konusunda komut veriyordu. Gözlerini kaçırırken,

“Ben… yani, bu oyun bir yana, aslında… Seninle böyle sakin bir ortamda konuşabilmek güzel. ” Diye mırıldandığında Leyla hayal kırıklığı ile gözlerini kapatsa da kendine gelmesi bir kaç saniyesini aldı.

Hafifçe güldü. “Haklısın, Mahir. Hayatımda böyle dingin anlar pek nadir. Ama…” Duraksayınca Mahir içindeki karmaşayı bir kenara bırakıp başını Leyla'dan taraf çevirdi. Devam etmeyince son sözünü yineledi.

"Ama?" Leyla şömineden çektiği bakışlarını Mahir'e çevirdiğinde burukça gülümsedi.

"İnsan böyle şeylere çabuk alışıyor. Alışıp mahrum kalmak sanırım en zoru bu hayatta." dedi gözlerinden yüreğindeki görmesini ister gibi baktı Mahir'in gözlerine.

Mahir, Leyla'nın gözlerindeki derinliği fark edince boğazı kurudu. Kelimeler dilinin ucunda ama bir türlü ses bulamıyordu. Birkaç saniye boyunca sadece baktı, sanki onun sözlerindeki duyguyu çözmeye çalışıyormuş gibi. Sonunda, dudaklarında beliren buruk bir gülümsemeyle yavaşça başını eğdi.

“Bazen alıştığından mahrum kalmamak içinde alışmak istemez insan. ” dedi, sesi yumuşak olsa da acı ile bezelenmişti. Gözlerini kaçırmadan konuşmaya devam etti. “Belki bu yüzden, kaçıyordur. Alışınca her şey daha zor olacak, daha acı verecek diye duvarlar örüyordur. "

Leyla'nın kaşları derince atılırken Mahir'in sözlerinin mahiyetini anlamaya çalışıyor ama anlamlandıramıyordu. O kadar mı denemeye, alışmaya değmeyecek biriydi onun gözünde?

O zaman neden böyle uğrunda ölecek gibi bakıyordu gözlerine?

Kalbinde hissettiği acı ve bedenini saran hayal kırıklığı ile gözlerini yeniden kaçırırken daha fazla üstelemenin de bir manası olmadığına karar verdi. Kendini her onu duvarlarına çarptığında aşağı, gurursuz biri olarak görüyordu ve bu da gururuna çok dokunuyordu.

Bir anda ayağa kalktığında Mahir anlamaz bakışlar ile ona baktı.

"Ben yatayım. Yarın arabalı feribotla geçerim İstanbul'a da." dediğinde Mahir de onu gibi ayağa kalkarken,

"Birlikte..." sözlerini elini havaya kaldırarak kesti.

"Kendim gitsem daha iyi olacak." derin bir nefes alıp ifadesiz bakışlar ile karşısındaki adama bakarken,

"Her şey için teşekkür ederim Yüzbaşı." dedi oldukça resmi bir tonda. Mahir ise bir şey demeden başını ağır ağır sallarken burukça gülümsedi. Bir kaç saniyeden uzun bir süre birbirlerine bakarken ilk bakışlarını çeken Leyla oldu.

"İyi geceler." diye nırıldanırken arkasını döndü. Ağır ağır ilerlerken Mahir'in onu durdurup gönlünü almasını bekledi ama öyle bir şey olmadı. Güzel başlayan gece berbat ötesi bitmişti. Ama biliyordu ki bu iş burada bitmeyecek Mahir efendi er ya da geç kapısına tıpış tıpış gelecekti.

Mahir de kendince eğer bir kez arkasını dönüp bakarsa bu işin sonunu bırakmayacağım diye bir totem yaparken beklenti ile sevdiğini arkasından bakakaldı. Leyla kapıdan çıkmadan evvel kendine dönüp hüzünlü gözlerle bir bakış atıp çekti bakışlarını gözlerinden ve gözden kayboldu. Mahir burukça gülümserken kendini arkasındaki koltuğa bırakıp cebinden çıkardığı sigarasını ateşledi.

Bir şeylerden emin olmadan o ateşlere atmak istemiyordu kendini. Yanmak mesele değildi zaten yıllardır sevdiğinin hasreti ile yanarken sadece o adamın sözleri kulağında yankılanıyordu her Leyla ya yaklaştığında. Bu gece de hissetmişti duygularının karşılığı sevdiğinde vardı ama... Amaları vardı. Önce bunlardan emin olmak istiyor sonrasında ne yaşanılacaksa yaşamak istiyordu onunla.

Derince çektiği sigarasını üflerken etrafa şöyle bir bakındı beğenmez bir bakışla.

"Ben kesinlikle daha iyisini yapardım." diye mırıldanıp ayağa kalktı ve kış bahçesinden ağır adımlar ile o da çıktı.

Şöminenin ışığı arkalarında yavaşça sönmeye yüz tutarken, iki kişinin içinde filizlenen duygular, sessiz bir anlaşmaya dönüşmüş gibiydi. Kapı kapanırken, kış bahçesinde kalan tek şey, aşkın sessiz tanıkları olan mumların titreyen alevleriydi.

🌸🌸🌸

Ayy bitti sonunda vallahi daha da uzardı ama bitirdim.

Bu uzun bölüm hatırına lütfen yorumları da çok tutalım.

Bazen kitaplara bakıyorum bana sadece beğeni bildirimi yapan bazı arkadaşlar valla yorum yağdırmış.

Bir parça kırılmadım değil yani!🥹

Beğeniyorsanız lütfen 5 10 yorum atın. Ben sizin beklemenizi önemsiyor şartlarımız zorluyorum. Sizler de üç beş yorumu eksik etmeyin. 😕

Neyse içimi de döktüm ben gidiyorum. Güzel yorumlarınızı okumak için buralardayım ama🤓

Öpüyoreeee 😚

 

Bölüm : 22.12.2024 13:32 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...