Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm

@mislanet

Merhabalar canlar... Uzun bir bölüm oldu inşallah beğenirsiniz.

 

Eleştiri ve beğenilerinizi görmek beni çok mutlu ediyor.

 

Bir yıldızınızı alırım valla 😉

 

Aşüfte mi demişti bu kadın bana? Bana yine soldan soldan geliyorlardı. Yaşına başına bakmadan yolup saçlarını eline verecektim o olacaktı. Ama önce halletmem gereken biri vardı. Yandan yandan Mahir efendiye bir bakış attım. Ama o bana değil aranan kadına bakıyordu.

 

"O ağzından çıkanı kulağın duysun Mukaddes hanım, o ağzına bir ayar ver. Ben verirsem hiç iyi olmayacak dua et kadınsın. Karşında ileri geri konuştuğun hatun benim kadınım olacak tek kadındır." Hanım teyze gık diye gidecekti şimdi. Kıpkırmızı suratla bir bana bir de Mahir'e baktı. Bir konuşacak oldu kaldı sakinleştirmeye çalıştı kendini. Tükürür gibi sordu.

 

"Babanın haberi var mı bu durumdan?" diye sordu.

 

"Siz ne zamandır benim kararlarım üzerinde söz hakkı sahibisiniz? Sevdiğim kadın hakkında bir daha ağzınızdan yanlış bir şey duymayacağım bilmem anlata bildim mi?" Tehditvari bir sesle kadına doğru bir adım attı.

 

"Şimdi al yanındakini de defol burdan."dedi ve bana doğru yaklaştı. Ben az önce içimin yağlarını eriten manzara yaşanmamış gibi tribimi attım onun duyacağı bir sesle.

 

"Sözlün demek? Ben tam olarak ne oluyorum Mahir Bey?" sözlerimi hiç dikkate almadı bile.

 

"Yavrum, sen dur bakalım bir burda." Diyerek alnıma bir buse kondurdu. Yaşı genç olan kızın gözler dolmuş vaziyette bize bakıyordu. Hacer Ana'ya dönüp,

 

"Esra'nın kolu ve omzu incindi ana. Amcam nerede?" Hacer ana birden haykırarak bana doğru koşmaya başladı.

 

"Hiyh... Yavrum nedir senin bu başına gelenler böyle, daha yeni iyileşmiştin ya. " Sonra gelen iki kadına dönüp,

 

"Kem gözlere mi geliyorsun napıyosun?" Anlaşılan gelen bu iki kadını o da sevmiyordu.

 

"Bilmiyorum ki Hacer Ana var üstümüzde bir şeyler işte ." Dedim sanki bilerek kendimi atmamış gibi.

 

Biz konuşurken Ayşe ile Kamile de geldi yanımıza. Mahir biraz ilerimizde gözleri benim üstümde gelen o iki kadına bile bakmıyordu.

 

Kamile sessizce: "Abla napıyodunuz siz öyle ayıp şeyler mi yapıyordunuz?" diye sordu. Meraklı ve hin bakışları ile benden gelecek cevabı bekliyordu.

 

Ah siz olmasaydınız o aşk itirafını muhteşem bir öpücükle taçlandırmaz mıydım ben hiç?

 

"Sağolasın Kamilecim, çok iyiyim ben de işte." Dedim bozulmuş bir sesle.

 

"Yaa, kusura bakma valla hala şoku atlatamadım. Siz ne ara o samimiyete ulaştınız ben onu merak ediyorum? " diye hala olayı sorgulamaya devam ediyordu ki muhteşem hareket Ayşe'den geldi.

 

Dank diye kafasına vurarak dişlerinin arasında: "Bir sus Allah'ını seversen Kamile bir sus!" Dedi.

 

Hacer Ana koluma girerek beni eve doğru götürmeye başladı ama benim hiç bir yere gitmeye niyetim yoktu. Önce şu hanım teyze ve yanındaki kıza bir mekanın sahibini belletmem lazımdı.

 

Mahir'e baktığımda hala benim yüzümdeydi bakışı. Tepki vermiyordu belki de benim tepki mi bekliyordu. Ona da ayrı bir hesap açacaktım. Hiç öyle yavrum demeyle öpmeye kurtulamazdı. Hem kendisini sözlüsü sanan bir kız vardı hem de beni tenhalarda sıkıştırmayı biliyordu.

 

Onlara bu yüzü vermese gelip de hesap soramazlardı heralde. Hacer Ana'dan müsade isteyip Mahir'e döndüm. Sanki az önce bana hakaret edip de yiğidim den ağzının payını almamış gibi konuşmak için yaklaştım ve herkesin duyacağı bir sesle konuşmaya başladım.

 

"Bu bayanlar kim canım?"

 

Şöyle bir baktı onlara boka bakar gibi. "Boşver yavrum, hadi gel koluna baksın amcam." Sağlam koluma girip götürmek için beni döndürdüğünde yaşlı olanın sesi çıktı.

 

"Ben Mahir'in annesiyim..." cümlesini Mahir'in sert sözleri kesti.

 

"Sakın Mukaddes hanım sakın... Sen benim hiç bir şeyim değilsin. Yalnızca babamın 2. Eşisin."

 

Kadın sinirden kızarmış suratla daha fazla uzatmadan yanındaki kıza dönüp. "Hadi kızım, gidiyoruz." Yüzünü sağında kalan küçük eve bakıp sonra bana bakıp suratını tiksinir gibi yapıp: "Layığını bulmuş." Dedi.

 

Ay valla ben bu kadını yolardım. Burnumu havaya dikip hadi naş dememek için kendimi zor tuttum. Mukaddes hanım bir hışımla döndü ama yanındaki kız teyzesi ile aynı fikirde değildi ki olduğu yerde kalmış dolu gözlerle bize bakıyordu.

 

Dayanamadım artık bu aşk acısı çeken bakışlara. Ne bu canım çarşıdan istediğini almayınca ağlayan çocuk gibi. Tamam aşka saygımız sonsuzdu da yiğidime aşık olana da saygı duyacak kadar geniş mezhepli değildim yaa.

 

Bir adım ileri çıkarak burnumu diktim. Mahir arkamda hiç müdahalede bulunmuyor bizi dinliyordu muhtemelen.

 

"Bir şey mi vardı canım?" dedim hafif alayvari bir sesle. Tavrım onu sinirlendirmişti ama belli ki Mahir'den çekiniyordu. Ama gözlerindeki nefreti ve intikam hırsını göstermekten de geri kalmıyordu. Bu kız belli ki başıma çok pis bela olmak istiyordu ama daha beni tanımıyordu. Cevap vermeden Mahir'e kısa bir bakış attı.

 

" Yok, yok bir şey. Biz gidelim." diyip bir hışımla döndü ve teyzesinin yanına doğru adımlamaya başladı. İkili hızlı bir şekilde gözden kayboldu. Mahir'in seslenmesiyle arkalarından bakmayı kestim.

 

"Haydi güzelim koluna bir baksın amcam." Dediğinde bu sefer bir hışımla ona yaklaştım.

 

"Sen önce bir cevap ver bakalım bu sözlü meselesi neymiş? Kıza nasıl umut vermişsin ki düğün hevesiyle tarihini ayarlamayı bekliyor?"

 

Mahir Efendi hiç tribime takılmamış yine bana beni sevecek gibi bakıyordu. Bakışları arkama kaydı kısa bir an gözlerini kapatıp yukarıya bakarak derin nefes aldı.

 

"Sonra... Gerçekten sonra hepsini konuşacağız. Şuan insanların önünde mi konuşalım bu mevzuyu. Haa bak amcam da geliyor. Haydi güzelim, haydi yavrum..."

 

Gözlerimi kısıp öldürecek gibi Mahir'e bakmaya devam ettim. "Bu konu burada kapanmadı Mahir Efendi."

 

Arkamı döndüğümde Muzaffer amca yanında küçük oğlu Mahmut ile eve doğru geliyordu. Mahir'e bakmadan ben de içeriye doğru yol aldım. Giriş katta olan kaldığım odaya girdiğimde kızlarda arkamdan gelmişlerdi.

 

"Abla nasıl sakatladın kendini yaa?" diye merakla yanıma geldi Ayşe.

 

"Attan düştüm." Diyince ikisi de gülecek gibi oldu gülmediler. Ama sağolsun patavatsız Kamile yorumunu yapmaktan da geri durmadı.

 

"Abla ya nasıl becerdin Attan düşmeyi? Eniştemin at bildiğim en uysal atlardan. Hepimizin ilk bindiği at odur yani. Düşmek için özel bir çaba sarfetmek lazım yani."

 

Oha nasıl da çözdü olayı bu kız.

 

"Karacan'dan düştüm canım eniştenin atından değil." Sözümle ikisinin gözleri fal taşı gibi açıldı.

 

"Benim duyduklarımı duydun mu kız Ayşe? Mahir abi atına kimseyi bindirmezdi." Koluna vurarak bu sefer ben susturdum Kamile'yi.

 

"Ben kimse miyim kızım? Adam bana ilanı aşk ilan etti gözünüzün önünde. Kimi bindirmiyomuş?"

 

"Yalnız abla valla biz onu da anlamadık, evden çıkmanızdaki haliniz ile sizi basmamızdaki haliniz arasında gün, ay, yıl olması lazım iken saatlerle o seviyeye nasıl geldiniz? Daha sabah aşk sevda falan yok diyordun. Valla bize büyük şok yaşattınız." dedi Ayşe meraklı gözlerle bakarak.

 

"Imm...Şöyle oldu canlarım. Ağabeyiniz bana yanıkmış çok yalvardı ben de dedim yani ayağıma kadar kısmetim gelmiş neden bir şans vermeyeyim? Sonrası malum zaten daha ilanı aşkımın tadını çıkaramadan anımı katletti o iki değişik kadın. Şimdi ablanıza secerelerini serin bakalım, kim bu Mukaddes ve yanındaki.... ?" tabi soruma cevap alamadım cümlem bitmeden kapı çaldı ve içeriye Muzaffer amca, Hacer Ana ve yiğidim girdi.

 

Muzaffer amca yanıma yaklaştı sonra diğerlerine dönerek: " Hadi çıkın bakalım dışarı, Hacer bir tek sen kal."Dedi. Kızlar acıyan gözlerle bana bakıp çıktılar ama Mahir milim kıpırdamadı.

 

Muzaffer amca ona dönüp: "Oğlum dışarı çıkmayı düşünüyor musun? "

 

"Yok amca öyle bir düşüncem." Dedi gayet kendinden emin.

 

"Fesupallaaah, adamın asabını bozma Mahir. Çık dedim sana, omzuna bakıcam. Katiyen burda kalmana izin veremem. Nikahınız mı var ulann?" diye çıkıştı Muzaffer amca.

 

"İnşallah bir gün o da olur amca, ama şuan dışarı çıkmak istemiyorum. Aklım burdayken bekleyemem. Arkamı döner burada beklerim." Ay ne diyordu bu adam hayretler içerisinde bakakaldım. Kıpkırmızı pancar olmuştu yüzüm, çok utanıyordum şuan.

 

Muzaffer amca daha fazla sabredemez bir tavır ile bağırdı: "Dön ulan Allah'ın belası dön. Bekleyemezmişmiş, ulan dün bir bu gün iki hayta." Diye kendi kendine homurdandı.

 

Muzaffer Amca Hacer Ana ya bakamıyordum. Pis edepsiz isteği oldu yine çıkmadan arkası dönük bir şekilde beklemeye koyuldu. Hacer Ana'nın yardımı ile elbiseden çıkardığım kolumu ve omzunu Muzaffer amca muane etmeye başladı. Omzumu oynatınca ağzımdan, "Ayyy..." Diye bir nara çıktı. Benimki hemen döndü. "Ne oldu amca, omzu mu çıkmış yoksa?"

 

Muzaffer amca sinirle beni bırakıp ona döndü, "Höst ulan, dönmeyeceksin bakmayacaksın demedim mi?" Amcasının lafı üzerine söylenerek önüne döndü yiğidim. Bayağı acı dolu bir muane sonrasında Allah'tan kırık çıkık yok olduğunu söyledi Muzaffer amca. Kolum ve omzum ilaç yapmak için çıkmıştı. Hacer Ana da sizi gidi sizi bakışı ile yalnız bırakmıştı bizi. Tabi çok fazla yalnız kalmamızın uygun olmadığını, Muzaffer Amca nın bu konuda çok hassas olduğunu, onun gelmesine yakın kızları göndereceğini de ekleyip dışarı çıkmıştı. Ah Muzaffer amcam masum değiliz hiç birimiz ah bir bilsen...

 

Yalnız kaldığımız da benimki yamacıma doğru sokuldu. Bu sözlülük mevzunda hiç bir günahı olmadığı biliyordum, o çiyanın da kendi kendi kendine gelin güvey olduğunun pek ala farkındaydım ama yine de bu trip atmayacağım anlamına gelmiyordu. İçimdeki kıskançlık hissi beni içten içe körüklüyordu.

 

Yüzüne bakmamak içim yerdeki kilimin desenlerini inceliyordum. Bir anda parmaklarını çenemde hissettim ama kaldırmadım kafamı. Çenemi nazikçe tutup başımı yukarıya kaldırdı. Önüme gelen saçlarımı okşayarak kulağımın arkasına doğru yerleştirdi. Göz gözeydik ama ikimiz de konuşmuyorduk.

 

"Gül yüzlüm, niye soldurdun yüzünü?" diye ilk konuşmaya o başladı. Sağlam olan omzumu silkip Nazlı bir bakış atıp gözlerimi yine kaçırdım. Güldü eğilip alnıma bir buse konduruverdi. Çekmedi dudaklarını alnımdan ve konuşmaya devam etti.

 

"Annem ben çok küçükken, kardeşimin doğumu eanasında vefat etti. Hayal meyal hatırlıyorum. 5 yaşlarındaydım. Benden öncede 2 çocuğu vefat etmiş sonra ben doğmuşum sonrasında da yine ölümlü bir doğumu olmuş. Babamın göstermediği tabib kalmamış ama bulamamışlar çare. Bir ben yaşamışım. Annemin son gebeliği ise hep hastalık halindeydi. Onun son zamanlarını hep yatakta hatırlıyorum. Bu gelen Mukaddes hanım da annemin üvey kız kardeşi, ona bakmak için evimizde kalan annem öldükten kısa bir süre sonra da babamla evlenen kadın. Onu hiç bir zaman annem olarak görmedim. Bana göre kız kardeşi hasta yatağında iken kocasını baştan çıkarmış karaktersiz bir kadın. Bazen düşünüyorum annem yaşasaydı da babam olacak o adam ona da ayrı bir nikah kıyardı. Çok küçüktüm annem yeni ölmüş, ben hala alışamadım tabi. Kötü bir rüya gördüm gece vakti annemle babamın odasına gittiğimde o kadının babamla aynı yatakta yattığını görmüştüm. Çocuk aklı işte ne bileyim münasebetsziliklerine bir anlam yükleyemedim. Babamı uyandırdığımda beni alıp odama götürüp bir daha da odasına ne olursa olsun gelmememi söylemişti. Ondan sonra da hep hayatımızdaydı zaten. Allah'ın ona cezası mıdır bilmem çocuğu olmadı. Çok şifacı, tabib gezdi ama hiç bir tedavi sonuç vermedi. Çocuğu olmadıkça da bana kinlendi. Babam düşkündür bana sırf o sebeple bile ayrı bir hırsı var. Hala da ne ben onu, ne o beni sever. Öyle işte."

 

Anlattığı şeyler yüreğimi sızlatmıştı. 5 yaşındasın annenin her şeyin olduğu bir yaşta annesiz kalıyorsun, baban denilecek şey düşkünü yeni kadın derdinde seni görmüyor bile. Bu yaşlara gelene kadar ne denli zorlanıp yaralanmıştır sevdiğim benim.

 

"Anlattığın şeyler çok çok acı Mahir. Ben keşke yaralarını sarabilsem, elimde olsa silsem..." dedim dolu gözlerle ona bakarken. Ellerinin arasına yanaklarımı alıp yüzümün her bir zerresine ezberlemek ister gibi baktı. Sonra yine o muhteşem çekim yasası devreye girdi. Birbirimizi doğru çekilirken birden kapı açıldı. An katledici tim yine iş başındaydı. "Töbee enuzubillah... Kapa kız gözlerini. Ağabey, abla valla bir şey görmedik."

 

"Ayşee.." diye tehdit tınılı sesi ile konuşmaya başladı yiğidim. "İki oldu gülüm. Üçüncüyü bence yaşamayı hiç istemezsiniz." Eceli gelmiş it gibi bakakaldı bizim saftirik ekibi. Ben başımı Hee hee tabi tabi manasına gelen sallayışımla salladım. Yani kızların yaşam gayeleri çekim yasamızı baltalamaktı.

 

"Abi valla anam gönderdi. Baban hazır etti ilacı oyalıyom ben siz gidin diye." Ay bu kadar mı korkuyordular benim ponçik kalpli yarimden. Mahir'e baktım bakışkarı ile adeta bitkisel hayata sokup sokup çıkarıyordu onları.

 

Sen az önce ponçik kalpli mi dediydim?

 

Tamam kabul kabul herkese hır bana mır yiğidim. Mahir'in öldürücü bakışlarını kapının çalınması ile Muzaffer Amca ve Hacer Ana'nın içeri girmesi böldü. Muzaffer amca sanki bakışları ile günah x-reyinden geçirmek ister gibi baktı bize. Günah hanemize yazacak bir şey bulamamış olacak ki hiç yorum yapmadan Mahir'in kolundan tuttuğu gibi kendisiyle birlikte dışarı çıkardı. Çıkarken de kızlara kapıyı kilitlemeyin demeyi unutmadı.

 

Hazırladığı ilacın nasıl sürüleceğini de Hacer Ana'ya tarif etmiş gelmeden. Kızların yardımı ile masaj yaparak sürdüler omzumla koluma.

 

"Hacer Ana yaa bu çok kötü kokuyor, ne attınız içine, hayvan leşi falan mı? Allah'ını seversen yeter artık kusacam valla?"

 

" Biraz kötü kokuyor ama sabah kalkınca dua edicen bize." Dedi ve gülümseyerek işine devam etti. Kızlar da benimle aynı fikride olsa gerek başlarını diğer taraflara çevirmiş şekilde ucundan ucunda yardım ediyorlardı. Nihayet işi bitmişti de sarmıştı bir güzel de. İnşallah tez vakitte düzelirdim de koku burnumun şuan işlevini yitirmesine değerdi. İnşallah Yiğidim de kokuya duyarlı bir buruna sahip değildir. Bu koku ile bir günlük ilişkimde terk edilmem an meselesiydi.

 

"Haydi kızlar bana yardım edin. Yemeği ettimdi siz de sofrayı kurun acıktı bütün millet. Mukaddes karısının yüzünden bu saate aç biilaç kaldık. Haydi bakalım gidin kurun sofrayı bizi de çağırın."

 

Kızlar çıkarken ben de deve kuşu gibi kafamı uzatmış Mahir'in arıyordum. Bu bakışlarımın boşuna olduğunu Hacer Ana'nın sözleriyle anlamış oldum.

 

Boşuna bakınıp durma kızım, Muzaffer Amcan az onun kulaklarını çekecek." dedi gülümseyerek. Sonra devam etti. " Siz hangi ara birbirinize sevdalandınız da yavuklu oldunuz? Hoş bizim oğlan da baştan beri bir şeyler olduğu belliydi. O anlamadık sanıyor ama seni getirdiğinden beri evin civarından ayrılmadı."

 

Sözleriyle kızardım. Dediklerine mantıklı bir açıklamam yoktu. Ben bile şaşırıyordum geldiğim bu noktaya. Yine de şeffaf olmak istedim üzerimde 2 hafta da olsa halkı vardı ve hissettiğim kadarıyla da gerçekten iyi niyetli insanlardı.

 

"Hacer Ana, nasıl anlatsam nereden başlasam bilmiyorum. Yaşadığım her şey bana da çok hızlı ama bir o kadar doğru geliyor. Mahir ile aramızda sanki görünmez bir ip var bizi birbirimize bağlayıp çekiyor. Sanki yıllardır birimize karşı hislerimiz varmış gibi o kadar tanıdık bir his ki yeni gibi değil hislerimiz. Anlamlandıramıyorum ama üzerine de oturup düşünmüyorum da. İşin garip yanı ben bunları kendi içimde yaşarken Mahir'in de bana aynı hissiyatlara beslemesi. Gözlerinde görüyorum ben onun taa içini, normal mi bu bu kadar kısa zamanda?"

 

Bilmis bir tavırla başını salladı yavaş yavaş. "Tabi yaa normaldir, sevda böyle bir şey anlayamazsın. Sanki birbirinin eksik parçasını bulmuş gibi bir olunca tamamlanır hissedersin. Bir anda olur bir bakmışsın ateşiylen tutuşmussun. Sizin ki fazla bir anda oldu ama"diyerek gülmeye başladı. Ben de utancımdan eğdim başımı gülerek. "Allah sonunuzu hayra çıkarırsın yavrum. Mahirim çok çekti, çok üzüldü, çok sevgisiz kaldı. Biz yetmeye çalışsak da o Mukaddes cadısı gençlik çağına gelmeden göz açtırmadı oğluma. Süt oğlum o benim. Annesi Narin adı gibi zarif, ince. Eltimdi ama bacım gibiydi benim. Çok zamansız göçtü gitti. O yılan da baştan beri ondan kalanlara gözünü dikmiş belli ki kırkını zor bekledi. Günahını almayım taa Narin daha yatakta hasta iken Halis Ağabeyin yatağına girdi diyolar konaktakiler. Allah'a onu bebesiz koydu. O bile ders olmadı ona, evdeki sabiye kan kusturdu. Biz elimizden geldikçe yalnız bırakmadık ama ona bile engel oldu yılan. Baksana bir de takmış getirmiş yiğenini koluna sözlün diye utanmaz yüzsüz. Mahir adam yerine koyup kendisiyle konuşmuyor bile kendi kendine söz takmış oğlana."

 

Merak ediyordum niye böyle bir işe girilmişti bu kadın. "Hacer Ana, niye böyle bir şey yapmış ki? Bilmiyor mu Mahir onun lafına gelmez."

 

"Elbet gelmez de işte yılan yılanlığından vazgeçer mi? Halis ağabeyin de haberi vardır böyle bir işten onun onayını alıp gelmiştir buraya zaten. Niye böyle bir şey yaptı dersen de Halis ağabey bundan 15 yaş büyük. Eğer Allah gecinden versin dünya değiştirse Mahir'in bunu kapı dışarı edeceğinden korkuyor. Yiğenini alacak ki karı koynuna girince her türlü lafına gider yerimi garantiler diyor besbelli."

 

Ne koynu laan kim kimin koynuna giriyormuş severler böyle işi. Ben varken kimse o koyna giremez de o koyna girmeyi düşleyemez de. Düşleyeni de çok pis severdim. Hacer Ana son cümlesine hiddetlendiğimi anlamış olacak ki son şakasını yapmadan da bırakmadı.

 

"Elini çabuk tutasın haa oğlanın kısmetler kapıya geliyo benden demesi. Haydi bizim uyuşuklar kurmuştur sofrayı." Diyerek ayaklandı.

 

Kim geliyormuş lan kapıya, yakarım o kapıyı da o kapıya gelen yolunu da. Benim acilen Yiğidime nikahı basmam lazımdı. Teklifi ben yapsam çok abes kaçar mıydı acaba? Ya kavuşamadan gidersem, Allah'ım hayatımın aşkını nasip ettiğin yere bak. İki ucu da boklu değnek değildi neydi. Hem gitmek istiyorum hem de delice bu aşkı yaşamak. Ordaki her şeyi, herkesi özlüyordum ama ya gidersem o zaman Mahir'i de çok özlerdim. Sadece onu mu burdaki herkesi. Çok kısa bir süre olmasına rağmen sadece Mahir'e değil buradaki herkesle yıllardır bir bağım varmış alışmıştım . Belki de dönemeyecektim de Yüce Rabbimin bana bir lütfuydu bu bağ.

 

Hacer Ana gelemediğimi görünce "Ee haydi kızım, bırak şimdi kukuman kuşu gibi düşünmeyi. Mahirim fena yanmış sana görmez gözü bundan sonra kimseyi." Dedi zaten içten içe bildiğim şeyleri söylerken.

 

Akşam yemeği bizim Mahir'le bakışmalarımız, kızların kıkırdamaları, Muzaffer Amca'nın da homurdanmaları ile son buldu. Kedinin ciğere bakması gibi birbirimize uzaktan bakıyorduk Erol Taş Muzaffer Amca kati suretle bizi konuşturmayı bırak yan yana da getirmemeye yemin etmiş gibi "Haydi siz odanızda devam edin sohbetinize, bizim erkekler konuşacaklarımız var"

 

Ne konuşacan acaba futbol mu var, siyaset mi var? 101 batak mı oynayacanız da bizden ayrı. Neyse artık İyi madem diyip çekildik odaya kızlarla.

 

"Abla geçen yaptığın tatlıdan yine yapar mısın? Lütfeeeen"Dedi Ayşe kedi bakışları ile bana bakarak.

 

"Yok size tatlı matlı romantik anlarımın katilleri. İlk öpücüğümün katilleri."

 

"Hiiyh öpücük dedi, şu ağızdan ağıza olan mı? Ay iyi ki görmedik, sizi bakınca hep o an gelirdi aklıma." Diye devam etti Kamile reis.

 

"Ay ağızdan ağıza ne odun az kibar ol, dudak dudağa denir ona." Diye gözlerimi devirip devam ettim. "Hem bence de iyi ki görmediniz o da sizin yüzünüzden yarım kalırdı an katilleri."

 

"Ablaa..." Diye yanaştı öteki. "Siz şimdi Mahir ağabeyim ile evlenecek misiniz?" Hailiyle merak ediyorlardı ama ne diyeydim ben şimdi daha ilk günümüzden.

 

"Valla şekerler, daha bismillah bu gün başladı ilişkimiz, adamı darlayım mı evlilik meraklısı mıyım ayol?

 

"Değil misin?" diye sordu Kamile.

 

"Ayy tamam yaa, yaaani aslında biraz meraklı olabilirim. Ne, ne bakıyorsunuz öyle. İyi bee tamam tamam epey meraklıyım oldu mu?"

 

"Demesen de biliyoruz biz seni abla artık. Ama merak ettiğim yaa geldiğin yere dönmenin bir yolunu bulursan ne olacak?" Bunu ben de bilmiyordum. Bugünden beri kendi içimde sorguladığım en önemli konuydu. Dönmek gibi bir şey mümkün olsa hem gitmeye can atan bir tarafım vardı hem de Mahir'den kopamayacak olan bir tarafım. Kızlar cevap bekler gibi bakıyorlardı.

 

"Aslında ben bilmiyorum. Gitmem desem yalan olacak ama..." dışardan Hacer Ana'nın sesini duyduk.

 

"Oğlum ne yapıyorsun burda? Amcan görmesin valla çok kızar. Sen geç arka oda ya ben Esra kızıma bakim. Çağırırım seni." Mahir'in yanıma geleceğini duymak kalp atışımı hızlandırdı. Ben keyifle kızlara hadi hadi çıkın siz diye işaretler yaparken onun sesini duydum.

 

"Lüzumu yok Ana, ben çıkıyorum bir kaç gün yokum buralarda, sağlıcakla..."diyip gitti.

 

Öylece bakakaldık kızlarla nasıl lüzumu yok, kime lüzumu yok. Hemen kalktım ayağa kapıyı açmamla Hacer Ana ile yüzyüze geldik. "Kızım Mahir çıktı gitti. Bir şeye canı sıkılmıştı belli ama sormaya fırsat olmadı ki..."daha fazla dinlemeden hızlıca dışarı çıktım ama yetişemedim. İsmini bağırmam bile durdurmadı onu. Kızmıştı, kırılmıştı belli ki konuştuklarımızı duymuş olmalıydı.

 

O günden sonra 2 hafta olmuştu Mahir'in görmemiştim. İki haftadır anlamıştım içimde düşündüğümden daha fazla yer etmişti. Sanki onsuz burda kimsesiz kalmış gibi garip hissediyordum. Yaşadığım bu duygu bana ürkütücü geliyordu çünkü daha önce kimse için bunu hissetmemiştim. Kızlar halime üzülüyor bir an beni yalnız bırakmıyorlar. Onlar da haber alamıyormuş Mahir'den dediklerine göre. Söylediğim sözlere düşündüğümden daha çok kırılmış olmalıydı. Belki de artık olurumuz da kalmamıştı onda ki ne geliyor ne arıyor soruyordu.

 

"Abla iyice süzüldün, hiç bir şey yemiyorsun. Mahir Ağabey gelince bize kızacak sözlüme nasıl baktınız diye?" Dedi, elindeki sütlaçı elime tutturmakla meşguldu Ayşe.

 

Sağolsunlar hep benimle alakadar olup sürekli beni güldürüp neşelendirmeye çalışıyorlardı. Acı acı gülümsedim. "Yaa Mahir abinin bu sözlülük durumundan haberi var mı? Zayıflamamın pek umrunda olacağını çok zannetmiyorum." dedim. Hem suçlu hem güçlüydüm en afillisinden.

 

Bu sefer hakkettin. Adam gitmek istediğini düşünüyor ne yapmasını bekliyorsun acaba?

 

Dedi içimdeki bir numaralı düşmanım. Yaa aslında konuşmanın devamını beklese diyecem kesin devamında da çok hayırlı şeyler demeyecektim. Ama şuan ki düşüncem o kadar başkaydı ki. Ben Mahir yoksunluğu yaşıyordum. Sığamıyordum hiç bir yere sadece o olsun istiyordum. 1 gün ya sadece 1 güne sığdırdığımız anılarıma sarılıyordum.

 

"Abla, sıkma canını biraz zaman geçsin düzelir inşallah her şey." Ayşenin sözleri beni yatıştıracağına daha çok öfkelendiriyordu.

 

"Tam olarak ne kadar geçmeli acaba Mahir beyimizin sinirinin geçmesi için? Gelirse de onunla görüşmeyeceğimi söyleyin ona bitti her şey." Dedim demesine de ah bir de içime sorsunlardı. Yine de kuyruğu indirmedim.

 

"Boşver şimdi bunları abla, hani bizim Arife vardı yaa. Kız gelip her bir yerine bakım tarifi aldıydı senden. İki gün önce çeşmeye diye kocaya kaçmış ya! Kız meğer kocaya hazırlık yapıyormuş."

 

"Ay sümsük yamayacak birini bulmuştur kendini. Kim napsın onu?" biraz kıskançlık kokan bir tonla devam etti Kamile hanım. "Ne yaparsa yapsın yani malzeme belli." Normal zamanda bu hareketlerine takılır az da ben kızdırıp eğlenirdim ama şuan ne Arifesi ne Zarifesi bana Mahir lazımdı. Radyom yine çalmaya başladı....

 

Bana sen lazımsııın bana sen lazımsıın.

 

Ah bee dinleyip efkarlanacak bir sportifyım bilem yok oturup bir tur da buna ağlayabilirim. Kızlar kulislerine devam ederken benim kafa çok ayrı dünyadaydı. Bu seremoni yatma vaktine kadar sürmüştü. Yatma vakti geldiğinde yatakları hazırlayıp her birimiz yerlerimize yattık. Ay ışığının vurduğu kadar aydınlanan odada sırt üstü yatmış tavanla bakışıyordum.

 

"Abla yarın pikniğe gidelim mi?" diye usulca sordu Ayşe.

 

"Gidin." dedim sakin bir sesle

 

"Abla birlikte gitmek için dedim sana niye senden izin almış gibi cevap veriyorsun?" diye homurdandı Ayşe.

 

Hiç keyfim yoktu, çıkasım da yoktu. Ama kıyamıyordum keratalara da onlar da benimle birlikte aşk acısı çekiyorlardı.

 

Sevecem senin aşkının ızdırabını.

 

Ben de ben de... "Tamam canım gidelim, nereye derseniz. " diyince ikisi de yataktan zıplayıp çoşkulu bir şekilde dans etmeye başladılar. Sonra boynuma atladılar sarılıp çoşkulu kutlamalarına devam ettiler.

 

"Aayyy ayy... Oh bee valla kabul etmezsin sandık abla. Bak gör sana da iyi gelecek. "

 

İnşallah dedim içimden. Çünkü biliyordum ki bana ondan başkası iyi gelmeyecekti.

 

 

Eğleniyor muyuz gençler?

 

Hikayemiz nasıl gidiyor?

 

Beğeni ve yorumları unutmayın lütfen ballarım çöreklerim. 🫠

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%