70. Bölüm

50. Bölüm

Mislanet
mislanet

50 zamansız

 

Merhabalar efenim 🤓 yeni bölümüzle sizlerleyiz💃

Güzel hoş bir bölüm oldu. Yine uzadıkça uzadı. Valla ben adam olmam 🤓

Yıldıza basmayı ve tabi ki yorum yazmayı unutmuyoruz🤗

YILDIZA BASMAYANIN KAYNANASI EVİNE YERLEŞSİN İNŞALLAH 😈

Al hadi basma şimdi 😁

Bölümümüzdeki elbise seçimi sevgili koreli kızıma ait. 😚 Teşekkür ediyoruz bebeğim. İsim etiketi yapılmıyor sen kendini burada belli et😁

Medyadaki Şarkımız Leyla'dan Mahir'e gelsin🤗

Keyifli okumalar efenim 🫠

HA BİR DE BAŞ KARAKTERİMİZİN ADI LEYLA🤓

🌸 🌸 🌸 🌸 🌸

Mahir, odanın içinde sabırsızca bir ileri bir geri adımlarken, ayakkabılarının tabanından çıkan hafif gıcırtı odanın sessizliğinde yankılanıyordu. Gerginliği ve heyacanı omuzlarının sert duruşunda ve yumruk gibi sıkılmış ellerinden belli oluyordu. Başını hafifçe kaldırıp duvardaki saate baktı. Gözleri saatin yelkovanına takıldığında, bir anlığına nefesini tutarak mırıldandı.

“Nerede kaldılar?”

Derin bir nefes alıp masasının başına geçti.

"Hiç olmazsa şu evrak işlerini bitireyim. " diye geçirdi aklından. Fakat eline aldığı ilk dosyanın kapağını açtığında, harfler anlamını yitirmiş gibiydi. Okuyordu, ama beynine bir şey gitmiyordu. Sinirle dosyayı kapattı ve arkasına yaslandı.

Gözleri, farkında olmadan odanın diğer köşesinde tam karşısındaki masaya takıldı. Göz kapakları hafifçe gevşedi, dudaklarının kenarı belli belirsiz kıvrıldı. Leyla için hazırlamıştı.

Günlerdir o masada onu hayal ediyordu. Başını her kaldırdığında, tam karşısında olacaktı sevdiği kadın. Yüreğini dolduran heyecanla derin bir nefes aldı. Artık hep birlikte olacaklardı. Her an, her saniye Leyla’ya yakın olacaktı.

Tabi inşallah sevdiği bu planına taş koymazsaydı.

Kaşlarını çatıp bu karamsar düşünceyi hemen uzaklaştırmaya çalıştı. Leyla değişmişti. Eskisi gibi uzak, soğuk bakmıyordu. Artık onun kurduğu yakınlığa, aynı sertlikle karşılık vermiyordu mesela. Hatta bazen gülümsemesi bile Mahir’in yüreğinde dev bir umut fırtınası estiriyordu.

“Az kaldı, oğlum Mahir.” dedi kendi kendine, gözlerini karşıdaki boş koltuğa dikerek. “Çok az kaldı. Sabır. ”

Tam o sırada kapı bir anda açıldığında Güm diye gelen sesle Mahir olduğu yerde sıçrarken düşüncelerden gerçekliğe çekilmenin şokuyla bakışlarını hızla kapıya çevirdi. Çatılı kaşlarla kendisine sırıtarak bakan Tuna'ya dikti öldürücü bakışlarını.

“Tuna... ” diye dişlerinin arasından tısladı, gözlerini kısarak. “Leyla buradayken de böyle dingonun ahırı gibi dalarsan seni nizamiye kapısına montelerim. ”

Tuna, Mahir’in sert çıkışmasına rağmen kayıtsız bir şekilde gülümsemeye devam etti. Ellerini ceplerine sokarak rahat bir tavırla ona yaklaştı.

“Sabah sabah yine tüm tatlılığın üzerinde, kardeşim. ” dedi alaycı bir tonla.

“Oysa ben sana güzel bir haber vermeye gelmiştim.”

Dediğinde Mahir’in gözleri bir anda parladı. Yerinde duramayarak ayaklanıp Tuna’nın önüne dikildi.

“Leyla... Leyla mı geldi?” diye sordu, sesi heyecanla titriyordu. Tuna’nın yüzündeki sırıtma daha da büyüdü.

“Evet. ” dedi Tuna, keyifle kelimeyi uzatarak.“Nizamiyeden haber verdiler. Varmak üzerelerdir buraya. ” Diye eklediğinde Mahir'in yüzünde heyacanlı bir gülüş belirdi. Kapıya doğru ilerlerken hemen karşısındaki boy aynasına da bakmayı ihmal etmedi tabi.

"Yakışıklısın, yakışıklı." diye omuzlarını patpatladı Tuna.

"Zevzekliği bırak da tüm ekibi topla aşağıya. Gelsin sana söylediğim herkes karşılamaya." dedi ve odadan hızlı adımlar ile çıksa da sonrasında adımlarını ağırdan alarak binanın çıkışına doğru yöneldi. Ekibin diğer üyeleri de ona katıldığında binanın girişine yanaşan aracın yanına doğru adımlamaya başladılar.

Koskoca adam heyacandan atan kalbine hükmedemiyordu. Her adımda yüreğinin çılgınca atışı göğsünü tokmak misali döverken gözleri Leyla'sını arıyordu. Araçtan ekibin üyeleri teker teker inerken hala beklediği sevdiği çıkmamıştı.

En son Yusuf indikten sonra Leyla'da araçtan indiğinde gözleri anında kendisini buldu. Mahir'in istem dışı yüzüne yerleşen gülümsemesi onu gördüğümde daha da büyüse de hemen toparladı. Dudaklarında memnun bir ifade ile ona doğru yaklaşıp tam karşısında durdu.

Leyla da sevdiği adamı kendisini böyle kapılarda bekler gibi karşılamasından ötürü mutlu olmuştu doğrusu. Aynı memnun ifade ile o da bir adım atıp aralarındaki mesafeyi biraz daha kapattı.

Mahir gülen gözleri sevdiği kadının yüzünde elini uzatarak,

"Hoşgeldiniz komiserim." dediğinde Leyla'nın da dudakları kıvrılırken başını salladı hafifçe ve elini Mahir'in elinin içine bıraktı.

"Çok hoş buldum... Komutanım." dediğinde bir kaç saniyeden uzun bir süre baktılar öylece birbirlerine. İlk elini Leyla çekerken Mahir de ekibin diğer kalanına dönerek daha otoriter ve ciddi bir sesle.

"Sizler de hoş geldiniz arkadaşlar." dediğinde diğerleri de, "Hoş bulduk." diye mırıldandı. Mahir tekrar Leyla'ya dönüp,

"Buyrun lütfen. " diyerek kenara çekildiğinde Leyla da başını teşekkür ederim manasına sallarken yürümeye başladı.

"Bak şu hareketlere. Nasıl da kıza dönünce yüzünde güller açıyor puşt herifin. " diye eğilip kulağına fısıldadığında Yusuf Karaca kıkırdamasını bastırmak için ağzını kapanmıştı. Onların bu hallerini uzaktan dikkatli bakışlar ile izleyen Tuna ise derin bir nefes alıp gözlerini zorlukla çekti üzerlerinden.

Kendini oldukça rahatsız hissederken gözlerini tekrar o tarafa çevirmemek için zor tutuyordu ki çalan telefonu imdadına yetişti. Telefonda da gördüğü isim ile arkasındaki gruba kısa bir bakış atıp telefonunu açtı ve binadan içeriye adımladı.

Kendilerine doğru gelen yengelerini layıkıyla karşılamak için beklerken tüm ekip, biricik yengelerinin gülen gözlerle kendilerine bakmaları üzerine Mehmet girdi ilk selamlama konuşmasına,

"Hoş geldiniz yenge..."diyiverdi. Ama sözlerinin bitiminde Serdar'ın dirseği ile karnına vurması ile "Leyla komiserim." diye düzellti. Diğerleri de tıpkı Mehmet gibi," Hoş geldiniz. " dediğinde Leyla'nın da gülümsemesi daha da büyüdü yüzünde.

"Hoş bulduk Arkadaşlar.Sizi görmek ne güzel." Derken muzip bakışları Celil'i bulmuştu. Celil yerinde rahatsızca kımıldanırken gözlerini kaçırdı. İlk günden komutanın radarına girmeyi hiç mi hiç istemiyordu.

"Geçelim istersen." diye Mahir'in eğilip tatlı bir tonla mırıldanması ile kısa bir an dönüp ona baktı ve başını salladı.

Mahir ile Leyla önde diğerleri arkada binaya girdiklerinde bu sefer onları karşılayan Tuna olmuştu. Her zamanki muzip ifadesinin aksine resmi bir tonla,

"Hoş geldiniz. Albayım sizi toplantı odasında bekliyor bu taraftan." dediğinde Tuna önde diğerleri arkada ilerlemeye devam ettiler. Henüz kaynaşacak ortamı kurmamamın etkisiyle herkes birbirlerine kaçamak bakışlar atarken ufaktan tebessümler ve baş selamlamaları ilerisine gidemiyorlardı. Bir çoğu birbirlerini son operasyonda tanıyorlardı ama çok bir ilişki içinde olmadıklarından tanıma ötesine de geçememişlerdi haliyle.

Toplantı odasına geldiklerinde Tuna kapıyı çalarak açtı. Diğerleri de hemen ardından içeriye girdiklerinde İlhan albay ayakta karşılaşmıştı onları.

"Buyrun gençler." dedi oldukça heyacanlı bir sesle ve babacan bir tavırla. İki ekip de ayrı ayrı oturup karşılıklı yerleştiklerinde Leyla'nın gözler kendine bakan Mahir'i buldu. Öyle yoğun bakışlar ile kendine bakıyordu ki kalbi her göz göze geldiklerinde tekliyordu. Titrekçe bir nefes alıp önündeki suya uzandı.

'Sen mi bu adamı süründüreceksin acaba? Bakışları ile bile nasıl kıvama getiriyor seni' diye içinden geçirdi.

Ama haksızlıktı bu. Kendine böyle güzel bakarken nasıl ona ters yapabilirdi ki? Genç kız kendi içinde çıkmazlardayken İlhan albayın sesi ile başını ellerinden kaldırdı.

"Çok şükür ki sonunda hep hayalini kurduğumuz o ekibi kuracağız. Sizler gibi marifetli ve istikbali parlak gençler ile çıktığımız bu yolda sizler gelecek nesillerin de öncüsü olacaksınız. Çok büyük işler başaracağız bu millet için." dedi idealist ve gurur dolu sesi odadaki herkesin içini titretirken devam etti.

" Yakın zamanda sizler sayesinde içimizde olup da vatanına, milletine, devletine ihanet içinde olan pislik yuvası bir çeteyi bitirdik. Ama bu değil ki temizlendi, bitti her şey. Kendi içinden olup da vatana ihanet eden hainler tarihin her döneminde hep var olmuş olacaktır da. Ama siz gibi ümitvar gençler de hep var olmuştur. Şimdi vatanın size yeniden ihtiyacı var." dediğinde salondan çıt çıkmıyordu. İlhan albay iki yanında sıralanmış kendini dikkatle dinleyen gençlere bakarken tek tek,

" Okkalı bir girişten sonra sizleri tanıyalım bakalım gençler. Leyla komiser ve Mahir yüzbaşının önermiş olduğu ve bizim özel ekibimizin de güvenlik soruşturmasınsan geçip buralara kadar geldiniz. Dilerseniz toplantıya başlamadan önce sizleri tanıyalım." dediğinde sırası ile toplantıya katılan herkes kendini tanıttı.

"Ben de beni ismen bilmeyenler için kendimi tanıtayım Albay İlhan Sarıca. Bizzat ekibin başında ben olacağım. Peki bu ekip ne yapacak diye soracak olursanız? Kısa bir süre burada faaliyetlerimize devam edecek daha sonrası için büyük bir yerleşkede hem saha ajanlığı hem de okul olarak hizmet vereceğiz . Bu okul normal bir okul değil, özel seçilmiş çocuklar bizzat sizlerden eğitim alıp özel saha ajanı olarak yetişecekler. "

Önündeki bardaktan bir yudum su alıp devam etti.

"Tabi sizlerde hem eğitim öğretim faaliyetlerinde bizzat eğitici pozisyonunda yer alırken aynı zaman da çeşitli görevlerde de aktif saha ajanları olacaksınız. Ve hatta ilk işiniz de bir kaç gün sonra." dediğinde herkesin yüzünde bir şaşkınlık ifadesi belirdi. İlhan albay Tuna'ya işaret ettiğinde bilgisayar başındaki Tuna ekrana genç bir adamı yansıttı.

"Cem Demirkol. Shine to Rine Otel zincirlerinin sahibi Musa Demirkol'ın oğlu. Şuan Kıbrıs'taki otelin başında kendisi. Kıbrıs'taki şube bir çok spekilasyona karışsa da bir şekilde üzeri kapatılmış bu zamana kadar. Yasa dışı bahis, fuhuş ve esrar partilerine de bizzat ev sahipliği yapıyor. Hatta geçen yıllarda toplam 10 şüpheli ölüm yaşanmış bu otelde ve ölenlerin hepsi Türkiye cumhuriyeti vatandaşı genç kızlar. Sırf geçen yıl toplam 4 tane ölüm vakası yaşanıyor. Ama dediğim gibi hepsinin üstü bir şekilde kapatılmış. Raporlara da intihar olarak geçmiş. Ve hiç bir şekilde basında da yer almıyor. " Tuna sunumda ilerlerken Cem denilen adamın bir çok görüntüsü de akıyordu.

"Bizi ilgilendiren kısma gelecek olursak. Cem ya da bağlı olduğu her kimlerse faaliyetlerine hala devam ettikleri yönünde istihbarat aldık. Otellerine konaklamak için gelen kızlar özellikle zengin ailelerin kızları hedeflerinde. Bu kızları yaptıkları büyük partilerde uyuşturucu ile tanışmalarını sağlıyorlar bir şekilde ve daha sonra kendilerine bağlıyorlar. Hatta ellerinde şantaj dosyaların olduğunu düşünüyoruz ki ölümlü vakaları hiç birinde aileler şikayetçi olmamış. "

"Peki biz ne yapacağız? Otele müşteri gibi girip kanıt mı toplayacağız?" diye sorduğunda Salim, İlhan albay başını salladı.

"Aynen öyle olacak. Zengin bir genç kız ve koruma ekibi olarak otele gireceksiniz."

"Böylece onların dikkatini çekip tuzağa düşmüş gibi yapacağız." dedi Leyla. İlhan albay gülümseyerek başını sallayarak,

"Bunu sen yapacaksın." dediğinde Leyla cevap vermeden karşıdan Mahir atıldı.

"Leyla olmaz." dediğinde Leyla'nın kaşlar havalanırken sinirli ve sesli bir gülüş çıktı dudaklarından.

"Hah! Niye olmaz mışım acaba Mahir bey ?" dediğinde Mahir daha dakika bir gol bir misali gelir gelmez böyle başlamanın verdiği gerginliği zor kontrol ederken dümdüz baktı sevdiğine. Kendi başına gelecekleri az çok tahmin ederken şimdiden tüm sinirlerinin seğirdiğini hissediyordu.

"Sena olsun. Sena çok iyi yapar." diye mırıldandığında sözlerinin etkisinin karşı tarafta hayal kırıklığı olacağını ise o an düşünmemişti. Leyla hayal kırıklığı ile bakarken bu sefer salonun bir başka köşesinden başka bir itiraz yükseldi.

"Sena olmaz." diyen Yusuf'a Leyla ve Mahir dışında herkes şaşkınca bakarken Sena da Yusuf'a aynı şaşkınlıkla bakıyordu. İlhan albayının yanında bir şey demeden öylece susarken kalbi Yusuf'un bu çıkışı yüzünden teklemedi de değildi. Başını önüne eğip bu garip halin geçmesini bekledi. Yusuf ise bakışlarını bir an olsun karşısında genç kızdan çekmiyordu.

İlhan albay ise çoktan kararını vermişti. Mahir'den tarafa bakıp uyarır gibi başladı konuşmasına,

"Mahir! Kararımı verdim bu iş Leyla'da. Oturup onunla gidecekleri de birlikte kararlaştırırsınız." Bakışlarını Leyla'da taraf çevirip,

"Onların istediği gibihavai, aklı bir karış havada, saf bir kız imajı çizmelisin. Gerekli tüm maddi olanaklar sağlanacak. Sen sadece dikkatli ol ve görevine odaklan." dediğinde Leyla başını salladı.

"Peki efendim." dediğinde İlhan albay ayağa kalktı.

"Toplantı bitmiştir arkadaşlar. Şimdi arkadaşlar sizlere ofislerinizi göstersin." dedi ve Mahir'e dönüp,

"Arkadaşlara yardımcı olun. Bir çalışma planı oluşturun Leyla ile." dediğinde Mahir kaçamak bakışlar ile Layla'ya baktı. Leyla ise oldukça ciddi bir ifade ile gözlerini İlhan albaydan ayırmıyordu.

"Emredersiniz komutanım." dediğinde önden İlhan albay çıkarken Mahir,

"Tuna, arkadaşlara karagahı gezdir misin?" dediğinde Tuna başını sallayıp eli ile geçmeleri için işaret ettiğinde Leyla'nın ekibi kapıya doğru hareketlendi. Leyla da arkasını dönmüş çıkacakken Mahir kolunu tuttu.

"Bir dakika bekler misin?" dediğinde Leyla ters bakışlar ile Mahir'in suratına baksa da sesini çıkarmadı. herkes dışarıya çıkarken Mahir,

"Leyla... Bak ben senin yapamayacağını düşünemedim. Bir an da çıktı öyle ağzımdan." dediğinde Leyla sıkıntılı bir nefes verdi.

"Mahir! Benim bu görevi kabul ederken ne yapacağımı düşündün acaba? Sen rahatsız oluyorsun diye ben göreve mi gitmeyim? Belki daha rahatsız olduğun görevler olacak. Her seferinde böyle engel olmaya çalışacaksan bu iş yürümez." diye çıkıştığında Mahir'in kaşları çatıldı.

"Gerekirse evet." diye mırıldandığında Leyla gözlerini devirdi.

"Saçmalama Mahir. Bu bizim işimiz." dediğinde Mahir aklına bir şey gelmiş gibi gözlerini açtı.

"Ben de geliyorum seninle. Hatta yakın koruman olarak. Bir an bile ayrılmayacağım yanından." dediğinde Leyla sinirden yerinde zıplamamak için zor tutuyordu kendini. Gözlerini sinirle kapatıp derin nefesler aldı. Kime konuşuyordu ki. Arkasını dönüp çıkışa doğru yürürken,

" Nereye? " diye sordu arkasından kendisine yetişmeye çalışan Mahir. Olduğu yerde durup ona döndü Leyla,

"Odama! Bir odam vardır heralde değil mi?" diye çıkıştığında Mahir gülümseyerek cevap verdi.

"Var tabi güzelim. Gel odanı göstereyim. Hem operasyonun da ayrıntılarını konuşuruz." dediğinde cevap vermeden yürümeye başladı Leyla. Mahir ile birlikte koridorun sonundaki merdivenlerden bir üst kata çıktıklarında karşılarına çıkan koridorun sonundaki odanın kapısına geldiklerinde Mahir kapıyı açarak eli ile Leyla'ya geçmesini işaret etti.

Leyla içeri adımladığımda kendisini karşılayan ferah ve geniş odaya baktı. Karargahın yeşil bahçesine bakan iki büyük penceresi vardı. İki ofis masası karşılıklı konumlandırılmış şekildeydi. Birinin üzerinde evraklar varken diğeri boştu ama hemen üstünde bir vazonun içinde beyaz güllerden oluşan bir buket vardı.

Leyla çiçek olan masaya ilerlerken dudaklarında beliren gülümsemesini bastırmak için alt dudağını dişledi.

“Burası benim galiba. ” dedi Leyla, yumuşacık bir sesle. Sesindeki ılımlı ton, Mahir’in yüzünde istemsiz bir gülümsemeye yol açtı. İçten içe kendini kutladı, “Aferin lan Mahir, fena başlamadın.”

Leyla’nın arkasından yürüyerek arkasında durdu. Gözleri, onun ince yapılı ellerinin hareketlerini izliyordu. Şu an, onu kollarının arasına alıp sıkıca sarılmak için deli gibi bir istek duyuyordu ama... Ama sabretmeliydi.

“Evet. Burası senin masan. ” dedi sonunda, sakin bir tonda. Leyla’nın gözleri masanın üzerindeki çiçeklere kaydı. Elleri usulca uzanarak yapraklara dokundu, parmak uçlarıyla narin bir şekilde onları okşadı.

“Çiçekler… Güzelmiş. Teşekkür ederim. ” diye mırıldandı. Sesi hem minnettar hem de mahcup bir sıcaklık taşıyordu. Ardından yavaşça arkasını döndü ve Mahir’in gözleriyle buluştu gözleri. Mahir, Leyla’nın bu gülen, parlak bakışlarının içine düşmek üzereydi. Ama Leyla’nın bakışları bir an Mahir’in hemen arkasındaki masaya kaydı.

“Burası kimin peki?” diye sordu merakla başını hafif yana eğerek. Mahir, mahçup bir gülümsemeyle başını hafifçe sağa eğdi.

“Benim” dedi.

Leyla kaşlarını çatıp yalandan bir sinirle Mahir’e baktı. Onunla aynı odada olma fikrini aslında fazlasıyla sevinmişti, ama bunu açık etmek gibi bir niyeti de yoktu.

“Koca karargahta oda mı yoktu da kendi odana masa attın bana?” diye çıkıştı, gözlerini devirerek.

Mahir’in ifadesi bir anda ciddileştiğinde başını yavaşça salladı.

“Hımm! Hepsi doluymuş,” dedi, sahte bir ciddiyetle mırıldanarak.

Leyla’nın kaşları hafifçe çatıldığında gözleri Mahir’in yüzünde gezindi. Bir şey diyecek oldu ama demedi. Mahir’i nazikçe kenara ittiğ kapıya yöneldi. Ama daha iki adım atmıştı ki, Mahir’in eli yavaşça kolunu tuttu.

“Leylam... Uzatma işte, oda falan değil derdim. Burada yanımda olmanı istiyorum. Lütfen. " dedi Mahir. Sesindeki istek Leyla'nın gardını da düşürmüştü. Bir şey söylemeden kolunu hafifçe çekip kendine hazırlanan masaya oturdu. Gülen gözlerle kendine bakan Mahir'e bakarken,

"Bir de tam karşısına koymuş yaa. " diye mırıldandığında Mahir keyfili bir şekilde gülüp kendi masasına geçip oturdu.

"Fena mı olmuş güzelim? Başımı her kaldırdığımda o cennet gözlerin manazaram olur. " dediğinde Leyla beklemediği bu iltifat karşısında gülümsemesini saklayamamıştı.

"Acaba ben böyle bir manzara istiyor muyum?" diye onu işaret etti oyuncu bir tavırla. Mahir'in dudaklarında gülümse genişledi. Başını sağa yatırıp,

"Bilmem onu da sana sormak lazım güzelim." dedi Mahir tıpkı onun gibi oyuncu bir tavırla. Bir kaç saniye birbirlerine bakarken bakışlarını ilk çeken Leyla oldu.

"Şu görevle ilgili şey yapalım biz... Şey... Hah bir planlama. Kimler olacak, hangi görevlerde katılacaklar." Mahir Leyla'nın bu kaçak tavrına gülerken bir şey demedi. Yerinden kalkarken eline aldığı kağıt kalem ile Leyla'nın yanına gelerek masaya doğru eğildi.

Leyla bir an da böyle bir yakınlığa maruz kalmışken odaklanabileceğinden pek emin olamadı. Mahir ise çoktan bir şema oluşturmuştu. Kendisi bizzat yakın koruması olacak diğerleri de koruma olarak katılacaktı. Leyla geldiğinden beri görmediği ve şuan aklına gelen isim ile dudaklarını dişleyerek Mahir'e döndü.

"Bir kız daha vardı sizin ekipte. Neydi adı?" diye yalandan bir kaç saniye düşünüp bulmuş gibi sevinerek, "Hah! Aysun. O yok mu? " diye sorduğunda Mahir sıkıntılı bir nefes verdi.

"Onu ekibe dahil etmedim Leyla." dedi. Leyla'nın kaşlar sahte bir şaşkınlıkla havalandı.

"Niye ya? Ben özellikle istiyorum onu bu görevde ama. Tam koruma tip var onda." dedi alayla. Mahir olduğu yerde doğrulurken yukarıdan Leyla'ya bakıyordu çatılı kaşlar ile.

"Bence iyi bir fikir değil. Ben onu ekibimde istemiyorum." dediğinde Leyla utanmasa kalkıp göbek atacaktı ama vazgeçmedi. O kızı öyle boş beleş salmayacaktı.

"Ben istiyorum ama." dediğinde Mahir gözlerini sabır dilenir gibi kapattı.

"Leyla..."

"İstiyorum Mahir. Eğer bu oda da kalmamı istiyorsan o da dahil olacak bu ekibe. Yoksa giderim." dedi oldukça ciddi bir sesle. Mahir derin bir nefes alıp gözlerini kapattı bir kaç saniye.

"Tamam. Kabul. O da olacak. Ama bir daha gitme lafı duymayacağım." dediğinde Leyla kocaman gülümsedi.

"Tamam, duymayacaksın." dedi. Yerine iyice yerleşirken kendine bakan Mahir'e dönüp,

"Ee hani yok mu kahven, çayın?" dedi pek keyifli bir ses ile. Mahir, Leyla’nın neşeli ses tonuna karşı koyamayarak başını hafifçe eğdi, dudaklarının köşesinde beliren belli belirsiz bir tebessümle. Kendi masasına geçtiğinde, gözleri istemsizce Leyla’ya kaydı.

Leyla, masasının üzerindeki çiçeklere bakarken saçları yüzüne hafifçe düşmüş, narin elleri çiçeklerin yapraklarını nazikçe okşuyordu.

Mahir elini telefonun ahizesine uzatırken Leyla'dan bir an bile gözlerini ayıramıyordu. Terapi gibi bir şeydi, insanın ömrüne ömür katacak tablo gibiydi karşısındaki manzara. İçli bir nefes bırakıp telefonu kaldırdı, ama gözleri hâlâ Leyla’dan ayrılmıyordu.

“İki sade kahve. ” dedi, sesi alçak ve sakin bir tonda.

Telefonu yerine koyarken Leyla, kaşlarını hafifçe kaldırıp ona baktı. Gözlerinde hem teşekkür hem de oyunbaz bir ifade vardı. Sandalyesinde hafifçe iterek ayağa kalktığımda pencereye doğru ilerledi ve camın önünde durdu.

Mahir ise pür dikkat karşısındaki kadına bakıyordu. Çok geçmeden gelen kahveler ile Leyla tekrar masasına oturdu. Kahveyi getiren asker çıkmadan aralıklı kapıdan Tuna ve Karaca girmişti içeriye. Tuna çıkacak olan askere kendileri için de kahve getirmesini isterken Karaca benim, Tuna ise Mahir'in karşısına oturmuştu.

"Liste hazır mı? Kimler gelecek göreve?" diye sordu Tuna. Mahir elindeki fincanı bırakırken başını salladı.

"Hazır. Ekibi toplayıp yeniden bir görevlendirme bilgisi geçelim. Haa! Aysun da dahil olacak bu göreve. Haber verirsin sen." dediğinde Tuna'nın kararsız bakışları Leyla'yı buldu. Leyla durumu anlamış olarak keyifli keyifli kahvesinden bir yudum aldıktan sonra,

" Ben istedim. Ekipte kadın gücüne de ihtiyaç var. " derken göz kırptı. Tuna gülerek başını sallarken acıyan bakışları karşısındaki kardeşini bulmuştu.

Allah yardım etsindi kendisine.

Günün ilerleyen saatlerinde birimdekiler yeniden toplantı odasında toplanmış 2 gün sonraki görevler için istişare toplantısı yapıyorlardı. Leyla'nın profili ve imajı, korumaların konumlandırılması ve karşıdaki adamların dikkatlerinin nasıl çekecekleri ile ilgili?

"Bence kesinlikle özel jet ile gitmeli. Ayrıca otelden kral dairesi ile birlikte korumalar için de özel odalar tutmak lazım. Leyla yani Naz için araç tahsisi isteyebiliriz. Ne kadar çok lüks harcama o kadar dikkat çekme." dediğinde Karaca! Mahir başını salladı.

"Kesinlikle. Bu ayrıntılar Onların da dikkatini çekecektir."

"Korumaların olması onlar için itici bir unsur olmaz mı?" diye sordu Sena.

"Korumaları onların gözünde etkisiz birer eleman gibi göstereceğiz. Yani ilk giriş dışında aslında sizin tek işiniz gözlem olacak. Gösteriş ve dikkat çekmek için oradasınız. Otelin imkanlarından yararlanmaya dalmış gibi görünürken aslında gözünüz kulağınız çevrede olacak. " dedi Mahir. Herkes başını sallarken Mahir ayağa kalktı.

"Çarşamba günü, başlıyoruz o vakit. " dediğinde diğerleri de ayağa kalktı. Herkesin gözünde ilk işlerinin heyacanı ve tedirginliği vardı. Ama onlar ne cenderelerden geçmişlerdi ki bu önlerindeki iş hiç bir şeydi.

 

🌸🌸🌸🌸🌸

 

Uçağın kapısından çıkarken yüzüme vuran sıcak hava, İstanbul’un soğuk rüzgarlarını geride bırakmanın hafifliğini hissettirmişti. Gözlerim istemsizce kısılırken, yüzümdeki gülümseme bir parça daha büyüdü. Önde yürüyen koruma ekibinin ardında ben ve Mahir yan yana dururken Karaca da hemen önümüzden inmeye koyulmuştu. Ben ise basamaklardan inmeden önce, önümdeki manzarayı bir anlığına izlemek için durduğumda Mahir’in bakışlarını üzerimde hissediyordum.

"Şu lükse bak be! Özel jetlerden limuzinlere..." dedikten sonra bakışlarımızı birleştirken onun düz bakışlarına karşılık kaşlarım havalandı.

"Nee? Yalan mı? Valla biz alışkın değiliz Mahir'cim senin gibi jetlere in bin yapmaya. Böyle göreve can kurban. " dediğimde hiç bir şey demeden sıkıntılı bir nefes alıp verdi. Acayip bozuk atıyordu. Tabi neden attığını bildiğim için azcık da oradan kaşıyayım dedim.

“Burası da fena sıcakmış, değil mi yaa?” dedim, sesime hafif bir şikayet tonu ekleyerek. Elimle üzerimdeki ince, kısa kıyafeti düzeltirken.

Mahir'in sinirli bir şekilde nefes alış verişini duymazdan gelsem de hemen ardından,

" Bu kadar açık ve kısa giyinmek zorundamıydın?" diye dişlerinin arasında tıslar gibi konuşmasını duymuştum. Ondan tarafa dönüp yalandan dudaklarımı büzdüm.

“Niye ya olmamış mı? Bence gayet güzel oldum. Tam istenilen profile uygun. ” dedim. Başını kaldırıp sabır dilenir gibi bir şeyler mırıldandığında yüzümde daha da genişleyen bir gülümsemeyle Mahir’in tepkisini izliyordum. Çatılmış kaşları, daralan bakışları ve nefes alışverişindeki keskinlik...

Resmen kıskançlık ateşiyle kavruluyordu. Bu durum ise beni inanılmaz eğlendiriyordu.

“Ne oldu Mahir'cim, niye bu kadar gerildin sen şimdi?” dedim, sesimdeki masumiyet tonunu abartarak. Bakışları ateş gibiydi. Öfkesiyle karışık kıskançlık, bir volkan gibi patlamaya hazırdı sanki. Öldürücü bakışları çevreyi tarar gibi bakarken bana döndü birden. Gözleri bir an için üzerimdeki kıyafeti baştan aşağı süzdüğünde seğiriyordu sinirden. Dudaklarının kenarındaki kaslar titrerken kelimeler birer diken misali döküldü dudaklarından.

"Gergin? İnan bana gergin kelimesinin şuan ki ruh halimin yanında esamesi okunmaz." diye öfke ile çıkıştığında yüzümde beliren küçük, kışkırtıcı bir tebessümle hafifçe omuz silktim.

"Yapacak bir şey yok Mahir'cim, az biraz gergin üstü takılacaksın o vakit." dedim umursamaz bir sesle. Üzerimde hissettiğim yoğun bakışlarını görmezden gelerek yavaş yavaş uçağın merdivenlerinde inmeye başladım.

Mahir’in sinirinden yayılan gergin hava, adeta üzerime dolanan görünmez bir ip gibi hissettiriyordu. Ben de çok meraklı değildim böyle giyinmeye ama çizilmesi gereken profil de belliydi.

Adımlarımı yavaşça uçağın merdivenlerinden aşağı atarken, hemen arkamda olan Mahir’in gözlerinin sırtımda gezindiğini neredeyse fiziksel bir ağırlık gibi hissediyordum. Onun bu kıskanç, öfkeli ve bir o kadar da çaresiz hali, beni istemsizce daha fazla oyun oynamaya itiyordu. Çok eğlenecektik çok...

Gözlerim koruma ekibinin ve arabaların olduğu kısımda gezinirken öndeki arabanın yanında duran kadına değdi bakışlarım. Burada olması benim için süpriz olmasa da onu her gördüğümde hoplayan sinirlerim yine hareketlenmeye başlamıştı.

Onun ise ifadesiz bakışları benim ve Mahir'in üzerindeydi. Anlık ona değen bakışlarımı üzerinden çekip dümdüz karşıma baktım.

Adımlarımız ağırdan arabaların olduğu kısma yaklaştıkça, gözlerim istemsizce tekrar ona kayıyordu. Aysun, sanki buraya aitmiş gibi dik ve kendinden emin bir şekilde arabanın yanında beklerken sinirle gözlerimi devirdim. Başımı çevirip yanı başımdaki Mahir’e baktığım da ciddi ve bozuk bir ifade ile, bakışları karşıya odaklanmış şekilde yürüyordu. Bakışlarımı hissetmiş olacak ki bana çevirdi o da bakışlarını. Beş şey demeden derin bir nefes alıp tekrar önüme çevirdiğim bakışlarım yine karşımdaki kadını buldu.

Ama onun bakışları benim üzerimde değil hemen yanı başımda yürüyen Mahir'in üzerindeydi.

"Ama ben bu kadını çok fena yolarım." sessizce mırıldandığımda Mahir bir şey demese de sıkıntı ile nefes alıp verdi.

Arabanın yanına geldiğimiz de Aysun’un tam karşısında durup küçümseyici bakışlar ile ona baktım. Aysun'un da dudaklarının kenarında hafif alaycı bir kıvrılma vardı . Bu kibir dolu duruş, içimde bastırmaya çalıştığım kıskançlığı daha da alevlendiriyordu. Sanki bana meydan okuyordu. "Ben buradayım ve gitmeye de niyetim yok. " der gibi.

Ben de seni ardına bakmadan kaçan it gibi seyirtmezsem bana Leyla demesinlerdi.

Yüzümde alaycı bir tebessüm belirirken daha da yanına sokulup ona yukarıdan baktım. Gözlerimi bir an süzüp, ardından başımı hafifçe yana eğerek dudaklarımı büzerken onun ifadesiz suratına yaklaştırdım yüzümü. Sanki bir çocuğa konuşuyormuş gibi yumuşak ama onu ezmek ister gibi alaycı bir ton ile,

“Güvenlikler…” dedim, sesimi bilerek daha yavaş ve dikkat çekici bir hale getirerek. Dudaklarımda küçümseyici bir kıvrım vardı. “…diğer arabaya, tatlım.”

Aysun’un gözleri bir an arkamda olan Mahir'e kaymış çok sürmeden yeniden gözlerime sabitlenmişti. İlk anda yüzündeki ifadesizliği korumuş olsa da gözlerindeki hafif titreme ve çenesindeki belli belirsiz gerilim, söylediklerimin tam hedefine ulaştığını gösteriyordu.

"Koruma." dedi dişlerini hafiften sıkarken. Kaşlarım alayla kalkarken dudaklarıma öne doğru büzdüm. Başımı sağa doğru eğip yüzlerini daha da yaklaştırdım. Yüzümde sinir bozucu bir keyif kasıtlı bir küçümseme vardı.

"Herkes koruma..." derken etrafa bakınırken küçümseyici bakışlarımı onun gözlerine sabitledim yeniden.

"Sen güvenlik..." diye devam ettiğimde Karaca'nın arkadadan, "Hayırlı cumalar." diye cümlemi bitirmesi ile başım hafif arkaya dönerken sorar gibi baktım Karaca'ya. Pis pis sırıtırken omuzlarını silkti.

"Ay vallahi dayanamadım." Sesindeki sahte masumiyet o kadar belliydi ki!

"Hani var ya öyle bir akım. Bu da cuk oturdu yalnız." diye devam ettiğinde dudaklarım daha büyük kıvrıldı bakışlarım Aysun'a dönerken. Aysun ise artık bozulduğunu gizlemiyor meydan okuyan bakışlarını üzerime dikmiş bşr kaşık suda boğacak gibi bakıyordu.

"Aynen kardeşim." dedim başımı geri çekerken."Cuk oturdu." diye devam ettim dik bakışlar ile yüzüme bakan Aysun'un gözlerine diktim ben de aynı terslikle bakışlarımı.

“Şimdi... ” dedim, sesimi sakin ama belirgin bir otoriteyle yükselterek. "İzin verirsen arabaya geçmek istiyorum… Sevgili güvenlik.” dediğimde Aysun’un çenesi iyice sıkılmış, gözlerindeki sinirli parıltı daha da belirginleşmişti. Dudaklarını aralayıp bir şey söyleyecek gibi oldu, ama kelimeleri yutkunarak geriye çekti. Ben, yüzümdeki küçümseyici ifadeyi bozmadan bir adım geri çekilirken gözlerimi ondan bir an bile ayırmıyordum.

“Buyrun... Geçin.” dedi sonunda daha çok küfrediyor gibi çıkmıştı sesi neredeyse tıslayarak. Yaptığımın etkisini gözlerinden ve tavırlarından okumak benim için fazlasıyla tatmin ediciydi. Aysun, dudaklarını sıkıca kapatıp, öfkesini içinde bastırarak arkasına döndü. Yavaş adımlarla diğer araca doğru yönelirken, omuzlarındaki gerginlik hareketlerinden açıkça okunuyordu.

Bakışlarımı bölen Mahir'in uzanıp kapımı açması olmuştu.

"Buyrun efendim." dediğinde yüzüme takındığım sahte maskem ile bizi izleyen şoföre çevirdim bakışlarımı bir anlık. Otel'in özel hizmetiydi kendileri.

Kapımı açıp yanımda durmuş binmemi bekleyen Mahir'e bakıp işveli bir şekilde gülümseyerek,

"Ah! Çok naziksin, teşekkürler İbocum." dediğimde Mahir kendisine söylediğim hitap şaşırmış olsa da çabuk toparlayıp ifadesiz maskesini yeniden takınsa da gözlerinden beliren muzip ifadeyi görmüştüm.

Limuzinin arka koltuğuna oturduğumda, hemen yanıma Karaca yerleşmiş, Mahir ise karşımıza oturmuştu. Kırmızı dudaklarımı hafifçe büzerek bacak bacak üstüne attım ve yerime iyice yayıldım. Ancak bu hareketim Mahir'in kaşlarını çatarak bacaklarıma diktiği bakışlarıyla karşılandı. Gözlerini kapatıp, başını bir an sağa sola çevirdi, sabır diler gibi derin bir nefes aldı. Ardından, hafif öfkeyle mırıldandı.

"Bunların devamı olmadığını söyle bana."

Gözlerimi kısarak omuzlarımı silkiverdim. Dudaklarımda hafif bir alaycı tebessüm vardı. "Ne giymemi bekliyordun acaba?" diye sorduğumda, Mahir’in keskin bir tonda verdiği cevap kısa ve net oldu:

"Kıyafet."

Cevabını duyunca gözlerimi devirdim ve daha da yayıldım bulunduğum yerde. Mahir’in sinirli bir şekilde burnundan soluyarak gözlerini kapatması ve başını geriye yaslaması, her halinden sabrının sınandığını belli ediyordu. Kollarını göğsünde bağladığında, o bildik gergin duruşu daha da belirginleşmişti. Yan tarafta, elindeki tabletle bir şeylere göz gezdiren Karaca sessizliği bozdu.

"Büyük parti yarın, Naz Hanım. Uçaktayken otel yönetiminden bir davetiye geldi. Emailde detaylar yazıyor." dediğinde Mahir’in gözleri hızla açıldı ve doğrulup oturma pozisyonunu düzeltti. Söylenenleri dikkatle dinliyordu, yüzündeki ciddiyet tüm ağırlığıyla hissettiriyordu. Ben ise yalandan bir heyecanla ellerimi çırptım.

"Ay, bayılırım partilere!"

Sözlerimle Mahir’in bana attığı düz bakış her şeyi anlatmaya yetiyordu. Konuşmasa da Gözleriyle adeta beni azarlıyordu. Ama bu gösterinin bir parçasıydık, rollerimizi çoktan kuşanmıştık.

Yolculuk fazla sürmeden, konaklayacağımız ve görevin odak noktası olan otele vardık. Limuzinin kapısı açıldığında Mahir ilk inen oldu, ardından Karaca, en son ise ben. İner inmez güneş gözlüğümü yüzüme taktım, saçlarımı elimle arkaya savurup özgüven dolu bir tavırla etrafa göz gezdirdim. Yüzümde geniş ama samimiyetten uzak bir gülümseme vardı.

Otel girişinde hızlı adımlarla bize yaklaşan otel müdürü ve birkaç çalışan, tam karşımızda durdu. Müdür, derin bir reverans yaparak,

"Hoş geldiniz efendim, sefalar getirdiniz. Odanız hazır, buyurun lütfen."

Başımı alelade bir şekilde sallayıp, kendimden emin adımlarla otele doğru ilerledim. Tabii arkamda koca bir koruma ordusu ile. Döner kapıdan gruplar halinde içeriye girerken tüm gözler üzerimizdeydi. Resepsiyona uğramadan, doğrudan asansörlerin olduğu tarafa yöneldik. Yanımda ilerleyen otel müdürü, profesyonel bir şekilde,

"İsteğiniz üzerine bir kral dairesi ve o katın tamamı size tahsis edildi, efendim." dedi

 

Bir anlığına durup hafifçe kafamı çevirdim ve müdüre soğuk ama otoriter bir gülümseme attım. "Harika. " dedim, sesimde zar zor gizlediğim bir tatminsizlikle.

Asansörler önünde durduğumuzda Karaca düğmeye bastı. Mahir, geride duran korumalara kısa bir bakış attı ve bana doğru gelerek koruyucu bir tavır ile tam arkamda çok yakınımda durdu.

Asansöre bindiğimiz de otel müdürü de bizimle birlikte bindi asansöre. Bir şeyler anlatıyor ama dinlemiyor gibi ilgisiz bir tavır içindeydim. Otelin imkanlarından konumundan bahsederken geldiğimizi gösteren asansörden bir ses geldi. Bakışlarımı elimdeki telefondan kaldırıp kapının açılması ile geniş koridora adımlamaya başladık.

Kral dairesinin kapısını açtığımda karşıma çıkan ihtişam beni hafifçe gülümsetti. Zarif bir şekilde içeriye adım attım, ardımdan beni takip eden otel müdürü kibarlıkla konuşmaya başladı:

"Otelimizin en güzel odası, Naz Hanım. Sizin için özel bir özenle hazırlandı."

 

Sesi, tam da rolümü pekiştirmek için ihtiyacım olan dokunuştu. Gözlüğümü çıkarıp parmak uçlarımı alnıma götürerek bir anlık bir dikkatle çevreme baktım. Tam o sırada, Mahir’in sert ve otoriter sesi arkadan yükseldi:

"Naz Hanım, babanızın talimatını biliyorsunuz. Odayı öncesinde sıkı bir şekilde aramamız gerekiyor. Sıkıntılı bir durum yaşanmaması için."

 

Mahir’in soğuk, net ve tavizsiz tonu odada yankılanırken otel müdürünün yüzündeki gerginlik anında belirginleşti. Elini hafifçe önüne götürüp sakin bir sesle itiraz etti:

"Efendim! Sizleri sıkıntıya sokacak herhangi bir durumun olması mümkün değil."

 

Ancak Mahir, otoritesinden ödün vermeden cevabını yapıştırdı.

"Aranacak. Başka türlüsü bizim için mümkün değil. Ayrıca bu katta ki tüm güvenlik kameraları devre dışı bırakılacak. "

Otel müdürü artık muhatabının kim olduğunu anlamış gibi hafifçe irkildi ve omuzlarını dikleştirdi. Tedirgin bir ifade ile ona dönerken,

" Bu mümkün değil kusura bakmayın. Her hangi bir durumda bizim başımız yanar. " dediğinde Mahir dik bakışlarını adama dikmiş şekilde,

"Burada kalmamızı istiyorsanız şartlarımız bunlar. Beyefendinin kesin talimatı var. Tüm mesuliyet de bize ait. Yoksa da ben bu şartları sağlayan başka otel bulacağım. " dediğinde adamın gözleri korku ile açıldı.

Ben ise müdahale etme zamanı geldiğini hissederek cilveli bir sesle,

"Ya ama ben burayı çok sevmiştim." dedim yalandan bri üzüntü ile dudaklarımı büzerek. Adam karasız şekilde bir bana bir Mahir'e bakarken cebinde telefonu çıkarıp,

"Ben bir görüşeyim efendim. Beni aşan bir durum." dedi arkasını dönerek odadan çıktığında valizler odaya tek terk taşınıyordu. Gözlerimiz birleştiğinde birbirimize dalmışken otel müdürü girid içeriye.

"Tamam efendim Cem bey bir sıkıntı olmayacağını, tüm taleplerinizin yerine getireleceğini bildirmenizi istedi." dediğinde sevinçle ellerimi çırptım.

"Ah! nasıl sevindim." dedim sevinçle. Sonra Mahir'e dönüp,

"İbocum! Sen işini bilirsin. Aratıyor musun, taratıyor musun, bir şeyler yap işte. Ben çıkıp alışverişe gitmek istiyorum."

Mahir’in yüzündeki ifade o kadar netti ki sanki beni baştan aşağı okşayan gözleriyle “Beni çok zorluyorsun. ” diyordu. Otel müdürüne kısa bir bakış atarken gözlerini tekrar üzerime çevirdi, bu sefer daha keskin bir ifadeyle,

"Tamamdır. Beklerseniz arkadaşlar gelsin, talimatlarımı vereyim. Ben de sizinle geleceğim."

Sözlerini duyar duymaz yüzümü buruşturup arkamdaki lüks koltuğa huysuz bir şekilde bıraktım kendimi. Dudaklarımı büzüp küskün bir sesle, "Ya burada da mı peşimdesin? Tek başıma dolaşmak istiyorum ama ben. " dedim huysuzca.

Mahir’in gözleri, o anda yine bacaklarıma kaydı. Bu hareketini fark eder etmez gözlerini sıkıca kapayıp derin bir nefes aldı ve otoriter bir sesle yanıtladı.

"Sizi yalnız bırakmam mümkün değil, Naz Hanım."

Gözlerimi devirdim, kollarımı göğsümde bağlayarak otoritesine karşı çaresizce pes ettim. Otel müdürü, bu gergin diyaloğun fazlasıyla uzadığını anlamış olacak ki hafif bir reveransla geriye çekildi:

"Efendim, ben izninizle çıkıyorum. Bir emriniz ya da isteğiniz olursa bizzat ilgileneceğim. Katınızda sadece size tahsis edilmiş beş görevlimiz 24 saat hizmetinizde olacak."

Mahir, otel müdürüyle birlikte odadan çıkarken ben de fırsattan istifade ayağa kalktım ve sessizce odanın diğer köşesine yöneldim. Karaca’nın yanına yaklaşırken onu denize bakan devasa panoramik camın önünde, gözleri hayranlıkla manzaraya dalmış bir şekilde buldum.

"Vay yavrum vay... Ne hayatlar var!" diye sessizce mırıldandı. Bu yorumuna kıkırdayarak cevap verdim. "İşte böyle Karaca, ‘kraliçe’ olmanın bedelleri," dedim alaycı bir şekilde.

Kral dairesini keşfetmeye başladıkça odanın ihtişamı daha da etkileyici hale geliyordu. Deniz manzarasına açılan panoramik camlar, Akdeniz’in ışıltısını adeta içeriye taşıyordu. Odanın diğer bölümlerine doğru ilerledikçe geniş alanlar, lüks mobilyalar ve abartılı detaylar gözüme çarptı. Yatak odasına geçtiğimde ise manzaranın zirvesiyle karşılaştım: kocaman bir yatak, tam karşısında camın önünde yerleştirilmiş bir jakuzi, ve odadan açılan başka bir kapıyla bağlantılı giyinme odası. Her detay, mükemmel planlanmıştı.

Tam odanın içindeki kapıyı açıp büyük bir banyoya göz attığım sırada, birden bire arkamda hissettiğim nefesle olduğum yerde sıçradım. Hızla döndüğümde, Mahir’i neredeyse nefesimi kesecek kadar yakınımda buldum. Kaşlarımı kaldırıp gözlerimi büyütürken, Mahir’in dudakları hafifçe kıvrıldı.

“Korkuttum mu?”

Sesindeki hafif eğlenceyi duyunca derin bir nefes aldım. Üzerime yapışan şaşkınlığı silmek için çabucak kendimi toparladım. Ardından, yüzümde takdir dolu bir gülümsemeyle ona baktım:

“İtiraf etmem gerekirse geldiğini hiç fark etmedim. Aferin, iyi iş.”

Mahir, bu sözlerimle kaşlarını hafifçe kaldırdı ve yüzüne tatlı bir gülümseme ile elini yavaşça uzatıp yüzüme dökülen saçlarımı kulağımın arkasına attı. Hareketi öylesine zarif ve kendinden emin bir şekilde yapmıştı ki, istemsizce gözlerim yüzüne takılı kaldı. Gözlerinde beliren o hafif sıcaklık sadece bana özeldi.

“Sizden bir aferin daha almak, gerçekten büyük bir mutluluk.” diye mırıldandı, gözleriyle bir an bile irtibatı kesmeden.

Başımı bilmiş bir tavırla sallayarak hafifçe kaşlarımı çattım. Dudaklarımı büzüp bir anlık ciddiyetle,

“Böyle böyle büyük ödüle doğru gidiyorsun işte.”dediğimde Mahir’in dudakları çapkınca kıvrıldı. Gözlerindeki ışıltı ile yüzüme bakarken başını yana eğdi ve muzip bir tavırla.

Mahir’in “Bak sen! Merak ettim şimdi bu ödülü.” demesiyle gözlerindeki meydan okuma iyice belirginleşti. Kaşlarımı havaya kaldırarak onun merakını körüklemek istedim. Kollarımı göğsümde bağlayarak hafifçe geriye çekildim, dudaklarımdan meydan okuyan bir tonla çıkan kelimeler aramızdaki gerilimi daha da artırdı.

“Göreceğiz bakalım.”

Mahir, başını hafifçe salladı. Gözlerini kısarak beni incelerken dudaklarına yerleşen o hafif gülümseme, az önceki alaycı tonuna bir tık daha muziplik ekledi. Gözlerimle onun hareketlerini takip ederken, sesi yine o rahat ama etkileyici tınısıyla banyo da yankılandı.

“Eminim ki sonunda değecek bir şeydir.”

Gülümsemem yüzümde büyüyerek yayılırken başımı hafifçe sallayıp kısa bir kahkaha attım.

“Hımm, Nirvana’ya çıkaracağım ben seni.” dedim, farkında olmadan sözcükleri fazla özgüvenle savurmuş bir halde.

Sözler ağzımdan çıktığı anda, karşımdaki adamın yüzündeki ifade aniden değişti. Az önceki muzip ve hafif dalgacı bakışların yerini karanlık, yoğun bir derinliğe bırakmıştı. Birkaç saniye hiçbir şey söylemedi. Yalnızca yoğun bakışları yüzümde dolaşırken bir gözlerime bir dudaklarıma bakıyordu. Derin bir nefes alırken sesli bir şekilde yutkundu.

Benim beynim ise alarm veriyordu. Söylediğim cümlenin çekileceği anlamı anca idrak ediyordum.

Nirvanaya çıkaracağım demiştim değil mi? Bu cümlenin açtığı kapının nereye çıktığını fark ettiğimde gözlerim büyüdü. Mahir’in yoğun bakışlarıyla karşı karşıya kalmışken,

“Tabii şey… Manevi anlamda… Yani, rahatlayacaksın, huzur bulacaksın gibi…” diye panik bir şekilde saçmalardan seçmeler de ekleyince de iyice batırmıştım.

Mahir’in dudaklarındaki alaycı kıvrım, bir zafer gibi yüzüne yerleşmişti. Başını yana eğdi ve gözlerini hiç benden çekmeden başını biraz daha yüzüme yaklaştırdı. Tüm vücudumu çevreleyen enerjisi, nefesimi sıkıştırıyordu. Beklenmedik bir şekilde kollarını belime doladı. Kalbim bir an duracak gibi oldu. Aramızdaki mesafe, insanı hem çıldırtacak kadar yakın hem de bir uçurum gibi derindi.

Nefesi yanağıma vurduğunda vücuduma yayılan sıcaklık, dizlerimi titretiyordu. Sesi, alçak ve etkileyici bir tınıyla değiyordu kulağıma,

“Emin ol güzelim, çok daha güzel yerlere çıkacağız biz seninle.”

Vaat gibi çıkan sözler içimdeki tüm dengeleri alt üst etmişken sanki kelimeleriyle beni avucunun içine alıp, kaçamayacağım bir bağın içine hapsetmişti. Bakışlarım bence fazlasıyla bayık ve hipnoz gibi ona mıhlanmıştı. Hafifçe geri çekildiğinde bile hala fazlasıyla yakındı. Kalbim göğüs kafesimi öylesine güçlü bir şekilde dövüyordu ki nefesim tekledi iç beş kez.

Gözlerimiz birbirine kenetlenmiş halde, zaman durmuş gibiydi. O an, Mahir yavaşça eğildi. Hareketleri öylesine ağır çekim ve bilinçliydi ki hiçbir şey söyleyemedim. Sadece ona doğru çekildiğimi hissediyordum yine.

Dudaklarının dudağıma dokunuşu, sanki bir kıvılcım gibi vücuduma yayıldı. O kadar hafif, o kadar kısa süren bir buseydi ki bu anın gerçek mi, hayal mi olduğunu bile anlayamadım. Ama bu ufak dokunuş bile, tüm bedenimi kilitlemeye yetmişti. Gözlerim titrek bir şekilde kapandı, sıcak nefesi hala yüzümde dolaşıyordu.

Sanki nefes almak bir lüks olmuştu. O an tüm dünyada sadece ikimiz vardık. Mahir, uzaklaşmak yerine orada, bana çok yakın bir mesafede durmaya devam etti. Fısıltıyla gelen kelimeleri, hem tehditkar hem de çekici bir vaatti.

“Bir gün bu savaşı bırakacaksın. Ve o zaman, seni kimsenin bulamayacağı yerlere götüreceğim. Kollarımdan çıkmana bir an bile izin vermeyeceğim. ”

Fısıltısı ile gözlerimi açtığımda, yoğun bakışları hâlâ üzerimdeydi. Gözlerindeki derinlik beni tamamen içine çekiyordu. Ona karşı koyacak gücüm varmış gibi davranmak istesem de bu sözler ve bu yakınlık her şeyi unutturuyordu. Dudaklarım kurumuştu, söyleyecek kelime bulamıyordum. Mahir ise tüm bu olanlar karşısında o kadar sakin ve kendinden emin duruyordu ki karşımda.

Ben bu savaşı çoktan bitirdim, diyemedim ama halim zaten hiç de savaşıyor gibi değildi.

Tam bir şey söylemek için nefesimi toparlamaya çalışıyordum ki kapının çalınmasıyla büyü bozuldu. Mahir, bu ani müdahaleye rağmen bakışlarını benden çekmedi. Eğilip yanağımdan öptü bu sefer.

"Hadi güzelim ben çıkıyorum. Sen de gel arkamdan." diyerek kapıya doğru gitmeden önce sadece bir an daha yüzüme baktı gülen gözlerle.

Arkasını dönmüş kapıya doğru yürürken öylece arkasından bakıyordum. Ben hala o dokunuşun etkisindeydim. Mahir’in beni nasıl bu kadar kolay etkisi altına alabildiğini hala inanamazken kendi kalbimin çırpınışının sesi kulağımda yankılanıyordu.

Hemen ardından ben de banyodan çıktığımda Karaca, Serdar ve Sena ile göz göze geldim. Odanın içinde dedektör ile arama yapıyorlardı. Başımı sallayarak,

"Kolay gelsin arkadaşlar." dediğimde,

"Teşekkürler efendim." diyerek işlerine koyuldular yeniden. Karaca ise bana imalı bir şekilde bakarken gözlerimi devirdim.

"Şule, hazırlan çıkıyoruz." dediğimde başını salladı. Ben önde o arkada yatak odasından çıktığımız da Mahir etrafta arama yapan ekibe bakıyordu ciddi bir ifade ile. Topuklu seslerim ile bakışları benden tarafa dönerken baştan aşağı süzüp derin bir nefes aldı. hemen yanından geçecekken,

"Hadi İbocum. Alışverişe zamanı." dememle başını sallarken etrafa bakıp,

"Daha usturuplu bir şeyler giysen." diye sessizce mırıldandı oldukça ılımlı bir sesle. Yalandan üzgün gözler ile yüzüne bakarken,

"Ama bütün kıyafetler böyle." dediğimde gözlerini kapattı yine sabır dilenir gibi. Gülmemi bastırmak için dudaklarımı ısırırken,

"Hadi gidelim." dedim şirince.

Ben Mahir ve Karaca çıkarken bizimkiler de odayı aramakla meşguldü. Kapının hemen önünde dikilen Aysun ile göz göze geldiğim öfke ile gözümü devirip bir şey söylemeden yanından geçiverdim.

"Bu kadının kaldığım odaya girmesini istemiyorum Şule." dedim. Muhtelemelen o da duyuyordu.

"Peki efendim." dedi Karaca'da.

Birlikte asansöre bindiğimizde otelin lobisine geldik. Bizimkilerden bir kaçı burada hazır bir şekilde beklerken bize doğru ilerlemeye başladılar. Otel müdürü de elinde anahtarlar ile geldiğinde Mahir'e uzatarak,

"Buyrun efendim. Hemen kapının önünde tahsis ettiğimiz araçlar. " dedi. Mahir başını sallayarak araçların anahtarını alırken birini Celil'e uzattı.

"Hemen arkamızda olun." diye de talimat vermeyi ihmal etmedi.

"Peki efendim." diyerek başını salladı. Yanında Didem, Yusuf ve Mehmet vardı.

Birlikte çıkışa doğru ilerlediğimizde Karaca ağzının içinde,

"İzleniliyoruz." diye fısıldıdağında daha geniş gülerken.

"İzlesinler bakalım. "diye mırıldandım. Mahir önden ilerleyip aracın arka kapısını açtığında binerken yüzüne baktım işveli bir şekilde.

Teşekkürler İbocum, bir tanesin. " dediğimde dudağı hafif kıvrılırken" Eyvallah." dedi yalnızca. Arabaya bindiğimde Karaca'da diğer taraftan binmişti. Mahir şoför koltuğuna geçip aracı çalıştırıp yola koyuldu. Diğer ekip te hemen arkamızdaydı.

Lüks"

bir alışveriş merkezine geldiğimizde tek tek mağazalara girip alışveriş yaparken otelden çıktığımızdan beri izlenildiğimizin de farkındaydık. Tabi korumalar ile gezdiğimiz için de ayrı bir dikkat çekiyorduk.

Girdiğimiz bir kıyafet mağazasında yağlı bir kapının geldiğini anlayan çalışanlar etrafımızda pervane olurken satış müdürü olan beyefendi ayrı bir ihtimam ile ilgileniyordu benimle. Bakımlı ve kendince yakışıklı olan genç delikanlı standlar arasında gezerken hemen yanımda benimle birlikte geziyor, bana fikirler veriyordu.

Mahir ise öldürücü bakışları ile her an üzerine atlayacak gibi bakarken adam ile aramda tampon görevi olmakla meşguldü. İzlendiğimizden açıktan tepki veremese de bakışları ile çoktan öldürmüştü adamı. Elime aldığım diz boyunda askılı elbiseye bakarken,

"Bence o elbise yanlış bir seçim olur." dediğinde soran bakışlarım ona döndü.

"Çok güzel bacaklarınız... Şey bacak boyunuz var. Daha kısa tercih etmelisiniz." dediğinde Mahir dayanamayıp adamın yakasından tuttu sıkıca.

"Ne diyorsun lan sen?" diye kükrediğinde karşımızdaki adam korkan gözlerle yanımdaki heybetli sevdiğime baktı.

"B-beni yanlış anladınız. Sadece hanımefendi için postürüne uygun ideal seçim nasıl..."

"Siktirme ideal seçimini. Kaybol git gözümün önünden." diye tıslar gibi konuşup adamı yere savurdu. Adam önce yerde oturur vaziyet geri geri sürünür gibi uzaklaşırken sonra ayağa kalkıp hızla kayboldu.

"Ne yapuyorsun acaba?" diye öfke ile çıkışmama karşılık bu sefer öldürücü bakışlarını bana çevirdi.

"Bu alışveriş işi yetmedi mi Naz hanım?"diye sorduğunda dudaklarımı üzgünce büzü verdim.

"Ama daha bikini alacaktım. Yarın ki havuz partisi için." dediğimde Mahir'in gözler büyürken acı çeker gibi bir hal aldı yüzü.

"Ne partisi için?" diye zorlukla çıktı kelimeler ağzından. Elimi savuşturup,

"Ya işte yarın parti var ya o havuz başında olacakmış. Onun için bir şeyler bakacaktım." diye kedi gibi mırıldandım. Kaşları daha çok çatılırken yüzünü sertçe sıvazladı. Derin derin nefesler alıyordu sakinleşmek için. Karaca dudaklarını öne doğru uzatmış aramızda yaşananlara gülmemek için zor tutarken Mahir'e arkamı dönüp Karaca'ya da kırptım. Mahir'i gerimde bırakıp ilerlerken,

"Hadi İbocum, işimiz çok daha." dedim heyacanlı ve sevinç dolu bir sesle. Bir kaç mağazaya daha girip bayağı bir alışveriş yaptıktan sonra elleri kolları dolu korumalarım ile sonunda alışveriş merkezinden çıkmış arabalara geçmiştik.

Mahir'den hiç ses seda çıkmazken oldukça bozuk olduğu da belliydi. Otele geçip odanın katına çıktığımız da korumalar kata dağılmış vaziyetteydi.

Ben Karaca ile odanın içerisine girdiğim de Mahir onlardan malumat almakla meşguldü. Çok geçmeden de hepsi benim olduğum daireye gelmişlerdi.

"Hiç bir şey bulamadık. Odalar temiz." dediğinde Salim başını salladı Mahir.

"Yine de dikkatli olun. 24 saat görevliler olacak katta." Serdar'a bakıp,

"Sen de sık sık kameraların olduğu yeri kontrol et. Karaca tüm kameralara erişimi sağlayacak. Onun talimatlarını yerine getir." dediğinde başımı salladı Serdar.

"Tuna ve Cenk merkezden izlemede kalacak. Sizler de dönüşümlü olarak katta nöbet tutacaksınız. Celil düzeni sağla. O iş sen de, burası bir dakika bile boş kalmayacak."

"Tamam abi." dedi Celil de.

Mahir tüm ekibin üzerind ağır ağır bakışlarını gezdirirken yarın ki partide de gözünüzü dört açın. Biz adama yaklaşırken sizlerde özellikle adamla ilişkili kişileri tespit edeceksiniz. Burada iki adamımız kalacak sen belirlersin Celil. " dediğinde herkes başını sallarken bana döndü Mahir'in bakışları.

"Eklemek istediğin bir şey var mı Leyla?" başımı iki yana salladım.

"Tamam o halde herkes görevinin başına yaklaşık 1 saat sonra akşam yemeği için aşağıya ineceğiz." dediğinde herkes odadan çıkarken Karaca, ben ve Mahir kaldık yine. Mahir'in bakışları Karaca'yı bulduğunda Karaca bir an aydınlanma yaşamış gibi,

"Şey ben... Ben bir odama gideyim. Gelirim yine. " diyerek panikle odadan çıktığında arkasından gülerek baktım.

Mahir kendini yanıma, koltuğa bıraktı. Yorgun bir nefes alıp başını arkasına yasladı ve gözlerini kapattı. Sanki dünyanın yükü omuzlarındaymış gibi kaşlarını çatıp mırıldandı:

"Kafam şişti. Bir bitseydi şu iş."

 

Kıkırdamaktan kendimi alamadım. Mahir’in ciddi haliyle bu kadar tatlı göründüğünü fark etmek beni hep eğlendirirdi.

"Daha gün bile olmadı, İbocum," dedim alaycı bir tonla.

 

Bir anda kaşlarını daha da çatıp bana döndü. Gözlerindeki yorgun ifade yerini hafif bir siteme bırakmıştı.

"Şunu söylemez misin artık?" dedi, sesi tahammül sınırında ama bir o kadar da sabırlıydı.

 

Omuzlarımı silkerek tatlı bir tonla,

"Niye ya, ben çok sev..." dememle Mahir’in bir anda kolumdan tutması bir oldu. Cümlemi tamamlayamadan beni koca göğsüne çekip sımsıkı sardı. Sanki bir savaş ganimetiymişim gibi kollarını etrafıma sardı ve kahramanca bir ifadeyle,

"Gel bakayım sen, aslanının kollarına. Azıcık gevşeyeyim," dedi.

 

Şaşkınlıkla irkilip kaçmaya çalıştım.

"Ay bırak yaa! Koala gibi yapıştın!" diye itiraz ettim. Ama kollarını çözmek ne mümkün. Başımı göğsünden kaldırmış yüzüne bakarken,

"Sevgilimizin hasretiyle yanalım biz burada laflara bak. " dedi yalandan bir küsme ile.

Her sevgilim dediğinde kalbime bir şeyler oluyordu. "Ayrıca ceylanını pençlerinin arasına almış bir Aslan demeni tercih ederdim, koala nedir yani? " diye devam ettiğinde ben kıkırdadım bu sefer.

Ama gözlerimin parladığını ve kendimi tutmak için dudaklarımı ısırdığımı fark ettiğinde gülümsemesi daha da büyüdü.

" Hoşuna gitti galiba ceylanım?" diyerek alaycı bir şekilde kıkırdadı.

" Hım.. Hem de nasıl. " diyerek başımı göğsüne bıraktığımda eğilip saçlarımın arasına öpücükler bıraktı. Bir süre sessizlik oldu. Mahir’in derin nefesi kulağımın yakınında yankılanırken kollarının sıkılığı, kendimi garip bir şekilde güvende hissetmeme neden oluyordu. Ama bunu ona belli edecek değildim. Başımı yeniden kaldırsam da kolları milim gevşemiyordu.

"Tamam, artık bırak. Yoksa boğulacağım." diye sızlanarak doğruldum ama bırakmadı kollarının arasından.

"Bırakmak yok. Daha yeni sardım ben seni." dedi ciddi bir ifadeyle. Gözlerindeki yoğun ifade beni etkisi altına almıştı bile. Ağır çekimde yavaş yavaş birbirimize doğru çekilirken gözlerimiz dudaklarımıza kaydı.

"Leylam..." diye fısıldadığında gözlerimi onun girdap karanlığındaki gözlerine kaldırdım.

Anın büyüsü o kadar yoğundu ki "Hımm." diye mırıldandım sadece. Mahir'in yüzü titrek nefeslerimiz yakalayacak kadar yakınımdaydı. Onun sıcak nefesi dudaklarımı hafifçe okşadığında kalbim daha hızlı atmaya başladı.

Arzu ile bezelenmiş sesi ile "Şimdi seni öpeceğim." dedi bakışları dudaklarımdan bir an bile ayrılmadan derince yutkundu."Ve sen de... Sen de beni itmeden bana karşılık vereceksin." dedi izin ister gibi. Bakışlarını tekrar gözlerime çıkardı.

Öyle bir bakıyordu ki gözlerime muhtaçlığını tüm zerremde hissediyordum. Ben de aynı özlem ve muhtaçlık içindeydim. Çok özlemiştim onu. Artık ne direnecek gücüm kalmış ne de onsuz olmaya tahammülüm. Çok acılar çekmiştik ve böyle bir kavuşmayı hakkıyla haketmiştik.

Yüreğimin çırpınışları ı daha fazla görmezden gelmeyecek doyasıya onu yaşayacaktım. Titrekçe bir nefes alırken başımı belli belirsiz salladım. Mahir'in dudaklar kıvrımları hafifçe yukarıya kalktı. Ve bir kaç saniye sonrasında tereddüt etmeden dudaklarımı sertçe kavradı. Öpücüğü öyle güçlü ve tutluluydu ki bir an karşılık veremeden kendimi onun öpüşüne bıraktım.

Mahir'in elleri ile belimi sımsıkı sararken bir anda havalanıp kucağına oturdum. Çok kısa bir an dudaklarımız ayrılırken buna tahammülü yok gibi aceleci bir tavırla Mahir yeniden dudaklarımı kavradı. Ellerim ne yaptığını bilir gibi direk boynuna dolanırken tırnaklarımı ensesine geçirdim. Ağzımın içine doğru tutku ile inler gibi bir ses bırakırken bir eli saçlarımın arasına girip yana doğru başımı sertçe yatırdı.

Ben de ona aynı tutku ile karşılık veriyordum. Sanki bir yarış halinde gibi bir ritim tutturmuştuk. Birbirimizi tüketir gibi öpmeye devam ederken kontrolümü artık tamamen kaybetmiş kendimi Mahir'in insafına bırakmıştım. O da çok insaf edecek gibi değildi ya neyse.

Ne kadar süre o haldeydik bilmiyorum, Mahir öpüşünü biraz yavaşlatsa da tutkusu hala yerli yerindeydi. Dudaklarımızı ayırıp alnını alnıma yasladığında ikimiz de nefes nefes kalmış şekilde dudaklarımıza doğru soluklanıyorduk. Gözlerim kapalı hazzı iliklerime kadar hissediyorken Mahir'in yumuşak sesi değdi kulağıma.

"Leylam..." dedi içinden kopar, derinden bir ah gibi çıktı ismim dudaklarından. Başını hafif geri çektiğinde ellerini kaldırıp baş parmaklarıyla yüzümü okşarken belki de uzun zamandır görmediğim bir huzurla yüzüme bakıyordu.

"Evlensek ya biz artık." dedi.

Mahir’in sözleri dudaklarından döküldüğü anda kalbim, göğsümde bir kuş misali kanat çırparak çılgınca atmaya başlamıştı.

"Bir yuvamız olsa... " diye devam etti, sesi titrek ve heyacanlıydı. Elini yüzüme götürüp yanağımı avucunun içine aldı. Parmakları, nazikçe saçlarımın arasına doğru süzülürken bakışlarını benden ayırmıyordu.

"Her sabah seni yanımda görsem..." diye devam etti.

Parmakları yüzümün üzerinde nazikçe gezinirken, "Her sabah uyandığımda bu gül yüzün manzaram olsa..."

"Her akşam, uzun bir günün sonunda yalnızca sana dönsem...Sende dinlense ruhum. Sen de sokuklansam... " Gözlerindeki parlaklık, hissettiği duyguların yoğunluğunu açıkça belli ediyordu.

Ben ise ne söyleyeceğimi bilemeden ona bakıyordum. Bir yandan heyecanla dolup taşarken, bir yandan da gözlerimde beliren birkaç damla yaşla onu izliyordum. Kendimi toparlayıp bir şeyler söylemek istedim ama kelimeler, dudaklarımın arasında düğümlenmişti sanki.

Mahir, yüzüme yerleşen şaşkın ifadeye karşılık hafifçe gülümsedi. "Biliyorum, belki bu anı planlamadım. Belki daha güzel, daha özel bir şekilde söylemeliydim ama…" dedi, derin bir nefes alarak.

"Ama bunu sen ön fragman kabul etsen... Ben artık daha fazla beklemek istemiyorum Leylam. Seni her şeyden çok seviyorum. Hayatımın geri kalanını sadece seninle geçirmek istiyorum. Sanki sessiz geçirdiğim her an ziyandayım. " dedi isyan eder gibi.

Ellerim, farkında olmadan onun yüzüne uzanırken Parmaklarım, onun henüz yeni çıkmış sakalları arasında gezindi usulca. Başımı hızlı hızlı sallarken gözlerimden bir kaç damla yaş yanaklarıma doğru akıyordu.

"Ben de seni her şeyden çok seviyorum. " dedim sonunda, sesim titrek ama sevinçli çıkmıştı. " Ben de daha fazla sensiz kalmak istemiyorum. Bitsin artık." dediğimde yüzünde ki gülümseme büyüdü.

Mahir’in kollarında bir anda ayağa kalkışının verdiği enerjiyle kahkahalar içinde buldum kendimi. O "Allah bee!" diye bağırırken, yüzünde oluşan çocukça sevinci izlemekten kendimi alamıyordum. Gözleri parlıyor, dudaklarındaki o kocaman gülümseme neredeyse yüzünden taşıyordu. Elimle omzuna hafifçe vurdum.

"Ay sus, deli adam! Duyacaklar şimdi. " dedim, ama sesimdeki neşeyi gizleyemiyordum.

Mahir, hiç oralı olmadan bana doğru eğilip dudaklarıma ansızın sıcak bir öpücük kondurdu. Bu ani hareketle yüzümdeki şaşkınlık, hemen yerini sıcacık bir gülümsemeye bıraktı. Gözlerimin içine bakarak, “Duysunlar! Benim sevdiğim, bana evet demiş. Duyacaklarsa da duysunlar. ” dedi, sesi öyle içten ve sevinçliydi ki.

Kıkırdadım, utangaç bir şekilde yüzünü avuçlarımın arasına alırken, “Ama görevdeyiz ya hani sevgilim. ” diye mırıldandığımda Mahir gülerek yüzüme yaklaştı, burnunu nazikçe burnuma sürttü. O sırada nefesinin sıcaklığı yüzümü yalayıp geçerken gözlerini kapatıp huzurlu bir şekilde içli bir nefes alıp verdi.

“Sevgilim diyen o tatlı dilleri sevmez miyim ben?” dedi, sesi yumuşacık ama içinde bir parça da eğlence saklıydı.

Başımı iki yana sallayarak gülmeye devam ettim, ama içimdeki o mutluluk dalgası beni tamamen sarmıştı. Kucağından rahatsızca kımıldayıp inerken muzip bir ifade ile yüzüne bakıyordum.

"Ne yapacağım ben seninle? Dedim.

“Seveceksin, Leylam. ” diye karşılık verdi Mahir, gözlerinde sımsıcak gülümseme ile. Elini nazikçe yanağıma götürüp başparmağıyla yüzümü okşadı.

“Çünkü ben son nefesime kadar seni seveceğim.” Diye devam ettiğinde kalbim bir kez daha yerinden çıkacakmış gibi olmuştu attığı yerde. Gözlerine bakarken dolu gözlerim ile,

“Son nefesime kadar seni seveceğim. ” Diye bir yemin gibi sözlerini tekrar ettim.

Mahir’in gözlerinde, umutla parlayan derin bir huzur vardı. O bakışların arkasında bana vaadettiği mutlu bir ömrü görebiliyordum. O ömrü onunla paylaşmayı ise tüm kalbimle ve ruhumla istiyordum.

Bir nefes kadar yakınken, kalplerimizin aynı ritimde attığı o kusursuz sessizlikte perde, bu anın büyüsüyle kapandı. Bakışlarımızın ise birbirimize fısıldadığı tek bir şey vardı

"Son nefesimize kadar..."

 

🌸🌸🌸🌸🌸

Oooo yaptım oldu valla 🤓

Ee düğün yakın sanki? abiyelerinizi hazırlayın kızlar🤭

Güzel yorumlarınızı ve Desteklerinizi bekliyorum.

Popüler sokun benim şu yavruları yav🥹

Bence çok hakkediyorlar 🤗

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 22.12.2024 12:56 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...