Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm

@mislanet

Hayırlı günler canlarım. Güzel seveceğinizi düşündüğüm bir bölümle daha karşınızdayım. Beğeni ve yorumlarınız benim için çok değerli.

 

Kırmayın beni daa beğeniverin. Bir yıldıza basmanıza bakar. 🤤

 

🌸 🌸 🌸 🌸 🌸

 

“Abla az güler misin? Somurtup oturmaya mı geldin?”

 

Ayşe’nin çıkışması ile gözlerimi önümdeki tabağım dikip bekledim. Bu saftiriklere uyup geldiğim mahalle pikniğimizde eğlence son hızla devam ediyordu. Ben sadece kız kıza oluruz dediğim pikniğe sağolsunlar selam verdikleri herkesleri çağırmışlardı.

 

Kafam zaten bir milyonken bir de milletin o kaçmış, bu göçmüş, bunu nasıl yaptın muhabbetlerni boş gözlerle dinliyordum. Mahir yoksunluğu çekiyordum ama anlamıyorlardı. Aynı boş bakışla Ayşe’ye döndüm.

 

“Ablacım 2/A sınıfının pikniği olduğunu söyleseydin gelmeyi bir kez daha düşünebilirdim.” Anlamaz gözlerle yüzüme baktı.

 

“O demek abla 2 kişi mi gelseydik demek istedin?” Ah bir de böyle bir sorunum vardı. Muhteşem esprilerim işte böyle fıkrasına gülünmeyen adamın fıkrası muamelesi görüyor bazen sadece ben gülüyordum.

 

“Yok ablacım bir şey. Diğer mahalleyi de çağırsaydın az kaçmış.”

 

“Ama abla piknik dediğin böyle olur ki. Hem bak neşemiz de yerine geldi.” Derken annesini komik bir şekilde taklidini yapan Kamile’ye gülümsemeyi ihmal etmedi.

 

Bana hiç komik gelmese de kızlar hanım teyzeyi tanıdıklarından olsa gerek kırılıyordu gülmekten. Benimse gülecek kadar keyfim yoktu. O da Mahir ile bırakıp gitmişti beni.

Benim az yalnız kalmam, kafamı toplayıp bir plan yapmam Mahir’le kendimi karşı karşıya getirmem lazımdı.

 

“Ben biraz ırmak kıyısına doğru yürüyeyim.” Ayaklanmamla kızlar da bana döndü. Ayşe yalnız kalmamı istemiyor gibi koluma girip. “Ben de geleyim seninle abla yalnız bırakmayayım, malum belaları üzerine çekme gibi bir özelliğim var.”

 

Kendime ait özel bir alanım olmadığı için yalnız kaldığım yerler tuvalet ve banyo ile sınırlıdıydı. Bu sık sık kendi haline çekilen ben için aslında çok sıkıntılı bir durumdu. Kendimi dinlemem kafamı toplamam için bu yalnız kalmaya ihtiyacım vardı.

 

“Ben yalnız kalsam iyi olacak.” Cevabını beklemeden yürümeye başladım. O da sağolsun bir daha ısrar etmedi. Mahir ile ilk kez yakınlaştığım yere gelmiştim. Ne çok özlemiştim onu.

 

Düşününce o da haklıydı kendince. Tamam ortada bizim bir arada olmamızı gerektirecek şeyler olsa da gitme ihtimali olan birine kim bağlanabilirdi ki?

 

Sen şimdiden bağlanmadın mı?

 

Oho bizde atı alan Üsküdarı geçmişti de bir de işte karşıya koyduğum asla vazgeçemeceğim şeyler vardı. Başta annem vardı, kardeşim, arkadaşlarım oradaki hayatım. Ya bir gün dönebilecek olursam ne yapacaktım. Nasıl elimin tersi ile onları iteleyebilirdim ki?

 

Ya Mahir’i

 

Onu bırakmak zorunda kalmayı düşünmek bile içime kor ateşler düşürüyordu. Ben o gün gelince nasıl onu öyle bırakıp giderdim ki?

 

Bir offf çıktı dudaklarımdan arkamı döndüğümde bana arsız gözlerle bakan bir adamla karşı karşıya kaldım.

 

“Hiih, napıyosun be sapık gibi arkamda.”

 

Güldü yine yine arsız arsız. Öyle bir gülüşü vardı ki kelebek görse Tanrım beni baştan yarat diye Adnan Şenses’e bağlardı. Çürük sarı dişler, pala bir bıyık, her yerinden fışkıran kıllar ile ne kadar da çirkin olduğunun farkında mıydı acaba?

 

“Sabahtır beri sizi izliyorum, sürüden bir kuzu ayrılsın da ben yiyim diye. Şu işe bak ki gözüme de seni kestirmiştim ilk sen ayrıldın. Sürüden ayrılan kuzuyu kurt kaparmış güzel kız?”

 

Ayy yüzüme buruşturup söylediği cümleyi önce bir hazmetmeye çalıştım. “Dikkat et de boğazında kalmayım.” Büyük ve iğrenç bir kahkaha patlattı ayı.

 

“Yok yok kalmazsın gülüm lokma lokma yerim.”

 

“Köfte mi yiyorsun ayı? Sen gel bakalım şöyle yamacıma da boğazına nasıl duruyorum bir göstereyim.” Pis pis sırıtıp üzerime doğru gelmeye başladı. Bu ayıyı tuş etmem 5 dakikamı almazdı.

 

“Ama yemeye başlayacağım yerini ben seçeyim, sonra sen de beni yiyebilirsin tabi. Bak ne kadar da düşünceliyim.” Yüzümü buruşturup Kusacak gibi yaptım.

 

“Ne o güzelim beğenemedin mi beni? Hiç önemli değil ben seni çok beğendim afiyetle yerim. Hem peşin hükümlü olma belki senin de hoşuna gider.”

 

Sanki tavuk yakalamaya çalışır gibi kolları açmış kaçmama engel olmaya çalışıyordu aklı sıra. Ben sana böyle tenha da kız sıkıştırmak neymiş gösterecektim. Kim bilir kaç kızın canını yakmıştı pislik herif. Hayatının dersini alacaktı haberi yoktu.

 

“Gel gel self servis biz de canım.” Ellerime gel gel işareti yaptım.

 

“Dediğini anlamadım ama senin de canın istiyor belli. Gelirim güzelim hep gelirim sana...” Derken noktayı karnına vurduğum güçlü tekme ile koydum.

 

Devrildiği yerden şokla bakıp “Neydi lan o, kız sen nerden biliyon dövüşü?” sonra psikopat gibi gülmeye başladı. “Ama sevdim bunu, sen bana vur ben işime bakarım.” Sadist ayı başına geleceklerden habersiz bu sefer daha hızlı üstüme geldi.

 

Bu gelişine ben de gelişine bu sefer de erkekliğine doğru bir tekme ile karşılık verdim. Azgın bir hayvan gibi böğürmeye başladı. “Ulaaaan, orospu ben seni parçalarına ayırmaz mıyım?”

 

“Ama ben sana demiştim boğazında kalırım diye.” Dalga geçmem onu daha çok sinirlendir ki bir anda ayaklanıp üstüme koşmaya başladı böğürerek.

 

Eee canı dayak yemek isteyene itina ile atılırdı. Üstüme abanmaya çalıştığında kolundan tuttuğum gibi yere fırlattım. Yine vazgeçmeden kalkıp saçlarıma doğru uzamaya çalışmasını savuşturup yüzüne kuvvetli bir iki yumruk geçirdim.

 

Geriye doğru sendeledi ayı, kendine gelmeden elbisenin izin verdiği kadar suratına doğru acımadan tekmeyi yapıştırdım. Acı ile yere kapaklandı. Üzerine oturup sağlı sollu vurmaya devam ettim. Acı ile ağlayıp inlese de ben hiç acımıyordum. Ben değil de kızlardan biri gelseydi buraya bu pislik herif de hiç acımadan zarar verecekti.Bir anlık zevk için bir kızın hayatını mahvedip bırakacaktı.

 

Muhtemelen burun kemiği kırılmış olacaktı ki oluk oluk oluk kan akıyordu burnundan. Yakasından tutup yüzünü yüz hizama çektim “Bir daha kızlara kadınlara yaklaşcan mı yoksa burada canını da alayım mı?” korku dolu gözlerle başını çevirebildiği kadar hızlı hızlı sağa sola salladı. “Aferin adam oluyorsun.” Diyip kafasını büyük bir kuvvetle yere çarptım. Bayılıp gitmişti ayı. 2 haftanın yoğun stresi üzerine iyi gelmişti.

 

“Etkileyici.” arkamdan duyduğum sesle ayağa kalkıp arkama döndündüğümde atının üzerinde yabancı bir adamla göz göze geldik. Sarışın, mavi gözlü kalıplı bir adamdı. Yerde yatana nazaran eli yüzü düzgün olsa da ürkütücü bir havası vardı.

 

Ne zaman gelmişti, olayın ne kadarına şahit olmuştu bilmiyorum ama gözlerinde garip bir ifade vardı. Sanki biraz hayranlık, biraz şaşkınlık ve biraz da eğlenmiş bir ifade ile bana bakıyordu.

 

“Buyur birader, ne vardı?”

 

“Gözümle görmesem, bu adamı bu hale getirenin bir hatun olduğuna hayatta inanmazdım.” Dedi.

 

“Niye hatunların eli armut mu topluyor?” İğrenç bir şeye bakar gibi yüzümü buruşturup yerde yatan pisliği işaret ettim. “Bu ırz düşmanı bunu hakketti.”

 

Dudaklarını bükerek kafasını ağır ağır salladı ve atik bir hareketle atından inip yanımıza doğru yaklaştı. Adamın yaklaşması ile gardımı alarak beklemeye koyuldum. Benim halime dudakları kıvrıldı. “Tamam, sakin sana bir şey yapacak değilim. Başladığın işi yarım bırakmışsın ve ben yarım bırakılan işlerden hiç haz etmem.” Der demez kınından çıkardığı hançeri adamın tam göğsüne sapladı.

 

“Ayyy, naptın be manyak herif.” Bıçağı çıkarıp yerde yatan adamın üstüne sildikten sonra karizmatik bir hareketle kınına sokup bana döndü.

 

“Dedim ya yarım iş sevmem. Bu it bunu haketmişti. Sizi uzaktan gördüm ama ben gelene kadar sen çoktan icabına baktın.” Gözlerindeki hayranlık beni biraz rahatsız etse de nezaketle karşılık verdim.

 

“Sağolasın, yardım etmiş kadar oldun.” Yerde ölmüş bir adam biz başında sohbet ediyorduk. Çok garip bir hal içersindeydik ama karşımdaki adam sanki az önce tavuk kesmiş gibi bir rahatlık içinde olayı tanışma boyutuna taşıdı.

 

“Adım Cihan, seni daha önce hiç görmedim.” İsim tanıdıktı ama nerden bir anda çıkaramadım.

 

“Yeni geldim sayılır buralara. İsmim Esra.”

 

Bize yaklaşan atlının sesi ile ikimizde yönümüzü o yana çevirdik. Gözlerim doğru mu görüyor diye bir kaç kez kırpıp açtım. Süratle yanımıza gelen Mahir’den başkası değildi. “Mahir...” çıktı dudaklarımdan. Yanımdaki adam konuşmamla bana baktı sonra Mahir’e çevirdi bakışlarını.

 

Mahir atını yakınımızda durdurup hızlı bir şekilde atından atladığı gibi yanımıza geldi. Bir yerdeki adama bir yanımdaki adama bir de bana baktı. Sonra bir anda kollarının arasına aldı beni ve sıkıca sarıldı. Biraz kendinden uzaklaştırıp sağım soluma baktı. Ellerindeki kanı görünce dehşetle gözlerime bakıp “Ne oldu burada, bu adam bir şey mi yaptı sana, bu ellerinin hali ne?” Yanımızda adam 2 80 ölmüş yatıyor, konuşabilse kalkacak diyecek burada öldük biz sizin dertlere bak.

 

Ellerimi elinden çekip. “Yok bir şey, yerdeki adam bana sarkıntılık edince ben de kendimi korudum. Cihan Bey de bizi görünce yarım etmek için gelmiş. ” Sözlerimin ardından Cihan denilen adam konuşmaya devam etti.

 

“Yardımıma pek gerek kalmadı .”

 

“Sağol.” Dedi Mahir benim yerime minnet duymaktan öte çok soğuk bir sesle. Sinirlenmiş miydi?

 

Karşıdaki adamın yüzümde yine alaycı bir gülümseme vardı.

 

“Ne demek benim için zevkti.” Mahir’in delici bakışlarını hiç umursamadan atına doğru ilerledi. Sonra durup geri döndü. “Esra hanım sizi bir gün konağımda da ağırlamak isterim.”

 

“Ağırlayamazsın.” Delici bakışları ile adeta adamı öldürmek istermiş gibi bakarken benim yerime cevabı da verdi Mahir. “Esra hanıma sormuştum Mahir sana ne oluyor da sen cevap veriyorsun?”

 

Ben lal olmuş gibi bir ona bir Mahir’e bakıyorumdum. Çok da cevap verecek durumda değildim açıkçası. Önümde bir ceset yanımda günlerdir beklediğim kişi bir şok hali içindeydim sanırım. Mahir yüzünde alaycı gülümseme ile cevap verdi. “Müstakbel eşi olarak.” Adam salak değildi pek ala anlamıştı aramızdaki bu münasebeti ama bilerek saf ayağına yatıyordu.

 

Adamın cevabını beklemeden Mahir devam etti. “Neyse hadi tutmayalım seni. Tekrar sağol Cihan çok gerek kalmasa da yardımına.” Dedikten sonra benim elimden tutarak Karacan’a doğru ilerlemeye başladı.

 

“Mahir!” diye arkamızdan bağırdı Cihan bey. “Geçmiş olsun, bizim çocuklar dedi yaralanmışsın. Dikkat et düşmanın nerden saldıracağı belli olmaz. Aklını bulandıran şeyler yüzünden canından olma.”

 

Bir hışımla Mahir’e baktım. Gözünü sıkıca yumdu açtığında göz göze geldik. “Ne, ne oldu sana.” Diye bakınırken “Sonra...” Dedi ve Cihan beye döndü. “ Ben düşmanlarım gibi kalleşçe arkadan yaklaşma, ilk fırsatta gırtlağına çöker nefesini keserim. Onlar da bunu bilir ama mertçe karşıma çıkmak yerine namert olmayı tercih ediyorlar. Allah düşmanın bile namuslusunu versin.”

 

Mahir’in lafı üzerine karşıdaki adamın an ve an değişen yüzünün rengi ile Mahir’in düşmanlarıyla bu adamın bir ilgisi olduğunu anlamış oldum. Bir hışımla atına atlayan adam gitmeden son kez bana bakıp başı ile selam verdikten sonra hızla uzaklaştı. Cihan bey gözden kaybolunca ben de arkamı dönüp Mahir’i beklemeden yola koyuldum. Arkamdan koşup yetişti kolumu tutup kendine çevirmeye çalışsa da kolay olmadı. Yüzüne bakmadan “Bırak beni.” Diye bağırdım.

 

“Bırakmam.” Dedi ant içer gibi.

 

“Git, istemiyorum seni. Şimdiye kadar neredeysen oraya git.”

 

“Gidemem. “ dedi yemin eder gibi.

 

Başımı kaldırdığımda karaları yeşillerime saplandı adeta. Hipnoz olmuş gibi bakakaldık birbirimize.

 

“ Cennet gözlerini ne çok özlemişim.” sonra eğilip saçlarıma burnunu dayadı. “ Bu cennet kokuna nasıl hasretim.” Kolumu içine çekti. Ben de yelkenler suya alabora şeklinde çoktan inmişti ama kuyruğu indirecek de göz yoktu. 2 haftadır çektiğimi bir ben bilirdim. Bir anda karnından itiverdim. İtmemle acı karnını tutup dinlemesi bir oldu.

 

Ne olduğunu anlamaya çalışırken karnındaki kızıllık ile gözlerim şaşkınlıkla oraya kilitlendi.

 

“Ka...Kan mı o?” Kendini toparlayıp zor da olsa konuşmaya başladı.

 

“ Bir şey yok gülüm. Lekelenmiştir bir yerden.” Normal görünmeye çalışsa da yüzünün kaçan rengi ile alnındaki boncuk boncuk terler hiç öyle demiyordu. Yanına yaklaşıp yakından bakmak için eğildim.

 

“Mahir, ne oldu sana yalvarırım bir şey söyle. Belli olmuş bir şeyler gizleme benden.”

 

“Mühim bir şey değil yavrum, ufak bir kaza.” Hemen gömleğinin düğmelerine elim gitti.

 

“Aç bakıcam.”

 

“Yavrum dur napıyosun ulu orta. Bak biri görürse nikahına almak zorunda kalırsın beni.” Dikkatimi dağıtmaya çalışıyordu ama yemezlerdi. Kızgınlıkla baktım, artık sabrım kalmamıştı.

 

“Mahir, ya doğru düzgün anlatırısın ya da yüzümü bir daha göremezsin. Ölümü gör anlat.”

 

“Hatuuun, nasıl konuşmalar öyle yok yüzümü göremezsin, yok ölümü gör. Ağzından çıkanı duysun şu kulağın.” Küskün küskün salladım omuzlarımı.

 

“Hemen anlatıyorsun, ne oldu diyorum.” Gözlerindeki kırılmadan anlatacağını anlamıştım.

 

“En son amcamlardan çıktığımda canım çok sıkkındı. Amcamlardan çıktıktan sonra kan kardeşim Ali’nin yanına gittim dertleşmek niyetiyle. Gece geç vakit onun mekanındaydım. Konağa giderken yürümek istedim. Yolda yürürken karşıma tanımadığım bir adam çıktı ve ben daha ne olduğunu anlamadan karın boşluğuna bıçağı sapladı.”

 

“Ne, ne diyosun sen! Allah beni kahretsin yaralı yerine vurdum bir de.” Titrek parmaklarıma yarasına dokunup acısını almak ister gibi uzandım. Ellerimi tutup dudaklarına götürerek öpücük kondurdu.

 

“Üzme o güzel canını, tam iyileşmeden çıkmak istemedim ama dayanamadım. Ayaklanır ayaklanma geldim yanına. Peki burda ne oldu? Bu adam sana bir şey yaptı mı? ” Sesi biraz fersiz çıkıyordu. Az gerimizde boylu boyunca yatan adama bakıp devam etti.

 

"Kızlarla pikniğe geldik işte. Ben biraz bunaldım kalabalıktan az yalnız kalmak için bu tarafa yürüdüm. Sonra bu ırz düşmanı çıktı karşıma. Niyeti bana bir fenalık yapmaktı ama umduğu gibi olmadı. Sonuç bu. "

 

“Sen mi getirdin bu hale.” Başımı onaylar gibi sallayıp cesetin başına gittim. Nabız beklemesem de bakmak istedim.

 

“Aslında ben biraz hırpalanmıştım ama o Cihan denilen manyak sapladı bıçağı.”

 

Tam tahmin ettiğim gibi adam ölmüştü. Mahir de yanıma ilerleyip yaptığım şeyi şaşkın bakışlarla izledi.

 

“Kızım sen korkmaz mısın cesetten?” Ah yavrum yiğidim kimle evlendiği ile ilgili pek fikri yoktu. Ne cinayetler ne cesetler görmüştü bu gözler. Benim nazlanıp göz süzmelerimden besbelli beni narin bir çiçek zannediveriyordu.

 

“Polis olduğumu söylemiştim. Yani nasıl desem şimdiki asayişi sağlayan kişiler gibi. Böyle ölümlü vakalara da bir çok kez şahit olmuşluğum var.”

 

“Bu anlattığın hatun kişinin yapacağı iş değil ki! Bir kere güç yetirebilir mi erkeğe?”

 

Ay şaka mıydı bu yaa? Feminist damarlarım gerim geriliyordu. Hoş bizim yaşadığımız devirde bile böyle düşünen hırbolar varken yiğidimin bu devirde böyle düşünmesi pek ala olabilirdi. Yerdeki adamı işaret ederek cevap verdim.

 

“Şaheserim ortada, iyileş senin üzerinde de pek güzel güç çalışmalar yapabilirim Mahir Efendi.” Sözlerimle bakışları değişirken dudaklarına da imalı bir gülüş peydah oldu. Yiğidim yine frekans değiştirmişti belli.

 

“Zevkle hatunum, istediğin her şeyi deneyebilirsin üstümde.” Sevgilimle ceset başı muhabbet time...

 

Yiğidim ben senin hayallerine ilham olacak cümleler kurabilirdim amma ve lakin yer müsait değil. Neyse ki Mahir de çok uzatmadan elime uzanıp tutarak Karacan’a doğru beni götürmeye başladı.

 

“Ee, ceset...”

 

“Sen bırak onu şimdi, hallederim ben onu sonra.”

 

Karacan’ın yanına geldiğimizde beni bindirmek için hamle yapsa da izin vermedim. “Mahir napıyosun yaa? Yaran kanamış zaten daha niye zorluyorsun?"

 

“Hatun zaten küçücük kalmışsın, gözünden kaçmadı zannetme bunun hesabını ayrı soracağım. Senin ağırlığının bana bir zararı olmaz. Hadi gel bindireyim sonra bir kaza bela yaşanmasın?”

 

“ Ay saçmalama be, çekil binerim ben.” Emin olmayan bakışlarını dikti üzerime. “En son kendin binmeye çalıştığında az kalsın bir yerlerini kıracaktın.”Dedi.

 

Ahh saf yarim benim, seni kandırdım ben, diyemedim tabi. “Yok yok dikkat ederim ben. Sen çekil bakalım kenara.”diyip bir hamle ile binebildim tabi Mahir de arkama geçti.

 

Of yine yangınlar yine ben...

 

Başını hemen boynuma yakın yere gömdü evet resmen gömdü. “Şu kokuyu bir daha alamıyacağım zannettim. Cennet, yemin ederim burası cennet. Beni buraya gömsünler gıkım çıkmaz.”

 

Karnımdaki ellerine bir hışımla vurdum. “Sus be, ağzından yel alsın. Hem ben sana küsüm yok sana koku moku. Sen beni buralarda yalnız bıraktın. ” Diyip kendimi mümkün gibi ondan uzaklaştırmaya çalıştım.

 

“Nazına kurban olayım ben senin. Seni bırakmam nasıl mümkün olabilir ki? Kalkıp gelebildiğim ilk anda geldim. Sensiz artık iflah olmam ben.”

 

“Yaaa Mahiiiirr...” evet sayın seyirciler an itibari ile yelken melken kalmamıştı. Özlem dolu bakışlarını karış karış yüzümde gezdiriyordu. Benim cilveli seslenişim onu da macun kıvamına getirmişti belli ki sesine yansıdı.

 

“Emret gülüm.” Ay dur düşürecen beni attan zalımın oğlu.

 

“Beni bir daha bırakma.” Eğilip dudağıma çok yakın bir yerden öptü valla öptü beni. Ay valla düşüp yapışacaktım şimdi yerlere.

 

“Bırakmam” dedi. Bir yemin gibiydi ağzından çıkan bırakmamı. Sonra bir öpücük daha bıraktı bu sefer daha bir dudağıma değdi dudakları. Ben ona nasıl bakıyorsam sabır dilenir gibi başını yukarıya kaldırıp kafasını sağa sola salladı.

 

“Off yavrum yaa! Ben sen yanımdayken dayanamıyorum, bu da can...” hin hin güldüm.

 

“Ee ben ne yaptım şimdi yiğidim?” cilveli cilveli güldüm

 

O sonkini söylememeyecektin... Kaşınıyosun, kaşıyacak adam da seni.

 

Benimkinin bakışlar karardıkça karardı. Yine beni sevecek gibi bakıyordu.

 

“Valla sen benim imtihanımsın, ben kendimi sakinleştirmeye çalıştıkça sen yok sakinleşmek diyosun.” Yani öyle de demiyorum ama adamın yanında değişik bir boyuta geçiyordum. Onu kışkırtmak hoşuma gidiyor garip bir haz alıyordum. Yüzümü yüzüne yaklaştırarak kısık bir şekilde konuşmaya başladım.

 

“ Sakinleşme sen de...” belimden tutup kendini bana bastırarak kulağıma doğru derin bir ah çekti.

 

Yok kudurmuş bu ayol, uyuyan yılanı uyandırdı yine...

 

Bir şey demeden bir süre bekledi. Anlaşılan ciddi bir şeyler söylecekti, kafasında tartıyordu diyeceklerini.

 

“ Sana kapılmak; dibini göremediğin, karanlık bir göle girmek gibi. Ama ben bu göle sonumu bile bile girmek istiyorum. Eğer bir gün gidersen... "durdu bir süre yine boynuma gömdü kendini bir kaç saniye. Başını kaldırıp omzuma koydu benim gibi karşıya bakıyordu. ” Eğer bir gün gitmek istersen benden geriye hiç bir şey kalmaz. Ama ben bunu bile bile sana kapılmaktan kendini alamıyorum. Çok bencilce biliyorum ama bu isteğim gitmesen olmaz mı? Ömrümü adarım sana, senle gelenlere her şeyimin üzerine yemin ederim. Ama yok ben gitmek istiyorum diyorsan da yine de kabulum. Hiç olmazsa sen gidene kadar yaşarım seni...”

 

Mahir’in sözleri ile kalbimde aşikar bir sızı belirdi. Her şeyi kabul ederek bana bir adım atmıştı.

 

“Mahir, seni görmediğim bu süreçte düşünmeye çok vaktim oldu. Gitmeyi düşündüm ya da her şeyi geride bırakıp burada kalmayı. Senin içimdeki yerin tahmin edemeyeceğinden daha derinlerde. Ben yarın ne getirir bilmiyorum ama sensiz kalmak istemiyorum artık.” Omzumdaki başımı kaldırıp yüzüne baktı, yine yüz yüzeydik. “Bu evetti galiba.”

 

“Neye evet?” güldü öyle güzel güldü ki hem de. İçim bahar bahçe çiçek açtı.

 

“Benimle evlenmeye.” Dedi gülümsemesi yüzünde. Bu sefer cesur olup ben öptüm ama öyle kıyıdan köşeden değil tam dudağına dudağımla aşkımızı mühürler gibi. Gözlerim kapalıydı baktım ses yok açıverdim. Öyle hipnoz olmuş gibi dudaklarıma bakıyordu.

 

“ Mahiir.”dedim hala bakıyordu öyle, adama inme inmişti sanki.

 

“Hım...” Dedi dalgın dalgın.

 

Aha valla tutup yatıracak. Tutuştu adam alttan da dürtüyor zaten...

 

“Niye öyle bakıyosun. Bir şey söylesene.” Bakışlarını gözlerime kaldırıp tekrar dudaklarıma indirdi.

 

“Başladığın işi bitirmeni bekliyodurum belki de.” Güldüm nazlı nazlı.”Aman canım, sen de benden bekliyorsun her şeyi. Hep laf hep...” sözlerim Mahir’in ağzıma doğru dinleyip dudaklarıma yapışması ile kesildi. Hasret kalmış gibi kana kana içti dudaklarımı.

 

İçti mi? Sen buna içmek mi diyosun? Adam ayak üstü yiyor seni?

 

Valla iç ses bak burda haklısın. Mahir’in yaptığı bir öpüşmeye taraf olmak değildi. Zira öpüşmek dediğin karşıklı yapılan bir şeydi. Ben burda yenilen yemek gibi kalmıştım ortada. Mahir de tek başına yiyordu işte beni. Saçlarım avucunun içinde, başıma arkadan baskı uygulayarak, başını bir sağa bir sola yatırıp dudaklarımı ağzının içine almış afiyetle ısssıra ısssıra yiyordu.

 

Ayy bu İbrahim Tatlıses gibi niye öpüyor yaa... Bak demedi deme Bu senin her yerin yer böyle...

 

Aman Yarabbim! Zihnimde öyle sahneler canlanıyordu ki! Yiğidim yeme işleminden yorulmuş gibi az geri çekildi ben anın şoku ile bakakalıp bir şey diyemedim tabi . Zaten dememe de fırsat kalmayacakmış ki az nefeslenip tekrar yeme işlemine döndü. Bu sefer beni de işin içine katmak istemiş olacak ki daha az baskılı bir öpüş ile devam ediyordu. Ben de elimden geldiğince acemice de olsa karşılık veriyordum. Sağolsun +18 sahnelerden üç beş tüyo kapmıştım.

 

Ne kadar süre geçti bilmiyorum biz bayağı kendimizi kaptırmış anın tanıdı çıkarıyorduk. Karacan’ın üzerinde çok konforlu bir alanımız olmasa da o da olduğu yerde sahibiyle bana kıyak geçmiş gibi çok fazla kıpırdamadan duruyordu. Nefeslenmek için geri çektik aynı anda kendimizi.

 

Mahir sakinleşmek adına şakağıma alnını dayamış vaziyete soluklanıyordu. Ben de sürekli arkaya dönme durumundan dolayı az beynim dönmüş gibi hissediyor kendime gelmeyi bekliyordum.

 

“Esra... Biz hemen evlensek olmaz mı? Ben senin tadını aldım nasıl durayım sen söyle.”

 

“Evlenelim sevgilim .” Güldü lafıma.”Sevgilim mi? Sevdim bunu hep söyle.” Güldüm ben de onun gibi son kez dudaklarıma okkalı bir öpücük koyup atını dehledi hafifçe.

 

“Çok beklemeyelim, bir hafta içinde nikahımızı kıyalım hı ne dersin?” Benim de beklemek ya da ertelemek gibi bir niyetin yoktu. Kavuşmamız gereken meseleler vardı yiğidimle.

 

“Tamam sevgilim ben de artık beklemek istemiyorum. Senin olmak istiyorum.”Sözlerimle yanağımı bu sefer derin derin öptü.

 

“Senin o dillerini yerim ben yer.” Cilveli modumu açıp yandan yanda güldüm dudaklarımı da ısırarak.

 

Eve yaklaştığımız da çardakta oturan Muzaffer Amca ve Hacer Ana’nın bakışları bize döndü. Muzaffer amca gözlerinde bakışları ile falakaya yatırıp dövmek ister gibi bir anlam vardı. Valla hiç takılmadım düğünümüz var a dostlar düğünümüz diye naralar atmamak için kendimi tutmakla meşguldüm.

 

Mahir önce kendisi indi Karacan’dan sonra beni indirmek için ellerini uzattı ama ben izin vermedim yine beni kucaklamasına. Diğer taraftan çevik bir hareketle iniverdim.

 

Çardağa doğru ilerlediğimizde temas bağımlısı yarimin eli belimdeydi.

 

“Siz, hayırdır? Diyerek sorgu suale başladı dünyadaki münker nekirimiz. Yiğidimim tarzı belliydi bam bam bam...

 

“Amca, biz Esra ile bir hafta için de nikahlanmaya karar verdik.” İkisinin aynı anda ağzından ‘nee’ nidası çıktı.

 

“Duydunuz işte, Esra ile birbirimize sevdalandık. Beklemek istemiyorum amca bir hafta içinde düğünümüz olacak inşallah. Bize destek olursanız mutlu oluruz.

 

“Oğlum, biraz acele etmiyor musunuz?”

 

“Yok amca kararımız katı. Konuştuk birlikte kararlaştırdık.”

 

Muzaffer Amca bana döndü. Ortadaki karar için benim ne kadar kararlı olduğumu ölçüp biçmeye çalışıyordu.

 

“Sen peki kızım, ya bir gün ben aileme girmek istiyorum, yapamıyorum diye yarı yolda koyarsan bu oğlanı. Evlilik ciddi bir karar. Aceleye getirilmemesi gerek fikrimce.”

 

“Muzaffer Amca, ben eminim çok düşündüm Mahir ile ikimizin oluru hakkında. Ben istiyorum hem de çok istiyorum.” Sonlarda sesim az kısıldı başımı önüme eğdim. Mahir’in eli sırtımı destek olmak adına okşuyordu.

 

“Peki madem siz böyle bir karar vermişsiniz bize de destek olmak düşer. Öncelikle ayrılın siz bakalım ne öyle yapışık ikiz gibi?” utanmaz yarim ikimizin yerine cevap verdi.

 

“Amca, benim Esra’dan bundan sonra bir adım öteye ayrı durmam olanaksız.”

 

“Höst ulan, utanmaz arlanmaz seni. Ben seni bir hafta Esra’nın yüzüne hasret koyayım da gör bak bir adım öteye nasıl gidilirmiş.”

 

Abooo al işte çoşturdu yine Muzaffer amcayı.

 

“Amcaaa...”

 

“Amca falan yok, bir hafta sana bu kız yasak. De get yoluna, düğün mü kuruyon dernek mi kuruyon. Haa önce gelip istemek icap eder. Söyle o baban olacak adama 2 gün sonra akşam istemeye gelin. Hadi şimdi uğurlar ola.” Mahir daha fazla bir şey demedi. Kafasını salladı kabul eder gibi sonra bana baktı derin derin az da üzgün.

 

Ben de baktım üzgün üzgün yiğidime. Onun da benden kalır yanı yoktu. Daha yeni bulmuştuk birbirimizi yine ayrılık vardı ufukta.

 

🌸 🌸 🌸 🌸 🌸

 

 

 

Eveeet gelecek bölüm de düğünümüz olacak mı acaba?

 

Gidişat nasıl beğeniyor musunuz?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%