Merhabalar canlarım. Yeni bölümümüzle karşınızdayım.
Ay bir de basıverin kız yıldıza, az elinizi korkak alıştırmayın. Kaç saniyenizi alır ayol.
Yorumlarınızı da çok merak ediyorum tabi 🥰
AZ BENİ MOTİVE EDİN AYOOLL.
BİR DE YILDIZA BASIN PİLİİİSSS😈
🌸 🌸 🌸 🌸 🌸
Mahir’in gidişiyle ben de utancımdan daha fazla Muzaffer amcanın yanında kalmadan içeriye girdim. Hemen ardımdan Hacer Ana da geldi. Yüzünde sizi gidiler gülümsemesi ile yandan yandan koluma vurdu.
“Maşallah valla size, hızınıza da yetişilmiyor. Siz bu gidişle bebeleri de düzersiniz peş peşe.”
Utançla gözlerimi kapattım. Normal de pek utanmaz, arlanmaz, edepsiz bir bireydim. Ama Muzaffer Amca ve Hacer Ana’dan ayrı bir utanıyordum.
“Ya Hacer Ana...” Hacer Ana durmuyor son sürat dalga geçmeye devam ediyordu.
“Yaaa Hacer Ana... Bak bak şu utanmış hallerine. Gözünüzle ayak üstü yiyorsunuz birbirinizi valla şimdi öyle utanmış hallerine girme hiç. Çok yerinde bir karar olmuş bu evlilik işi. Yoksa Muzaffer amcanı sinir hastası ederdi hergele. Bir adım öteye gidemezmiş.” Sözleriyle güldüm ben de. Gerçekten çılgın yarim öyle bir şeyler söylemişti değil mi? Ayy bir yanıma gelsin yanıklarına vura vura nasıl sevicektim ben onu.
O senin bir yerlerine vura vura sevmesin de...
Bak benim kafa yerinde değil siz de susun bir! Mahir söz konusu olunca eskiden şifreli yayına geçen cine5 gibi tövbe estağfurullah.
“Yalnız bu bizim oğlan böyle değildi demekki sevdalanması lazımmış. Bir açıldı pir açıldı. Amcasının yanında ettiği laflara bak.” merakla döndüm ona.
“Önceden nasıldı ki?” Mahir’in benden öncesi nasıldı, çocukluğu, gençliği, mesela daha önce gönül meselesi oldu mu? Hepsini çok merak ediyordum.
“İçine kapanıktır Mahirim. Az konuşur öz konuşur yerinde konuşur adamlar vardır ya hah işte benim oğlum da öyledir. Anasızlıktan mı o kaknemin şirretinden mi bilinmez çocukluğundan beri hep öyleydi. Ama sen geldiğinden beri sanki bir an da bir şey oldu oğlana açıldı, valla yaradın kız. Hiç böyle de gönül davası olmamıştı. Buldumcuk oldu başımıza. ” Yine böğrüme böğrüme dirsek atarak güldü.
Kapının açılıp Ayşe ve Kamile’nin kırmızı yüzlerle içeri girmesi ile ikimiz de onlara döndük.
“Anam anaam öldük yorgunluktan.”diyerek attı kendini sedire Kamile.
“Yaa yorgunluğu geç de pancar gibi kızardık güneşten. Anne babam bize ilaç yapsa yanıyor yüzüm alev alev.” Ayşe’nin lafına Kamile güldü gevrek gevrek.
“İnsanın evinde şifacının olması da ne büyük lütuf. Anam olaydı yoğurdu, yumurtanın beyazını boca etmişti suratıma.” dedi
Hacer Ana ayaklandı, “Dur bakim bakalım yapar size bir şeyler. Bu kadar yanana kadar neredeydiniz?” söylenerek çıktı odadan.
Evet, Muzaffer Amca yapmıştı bir şeyler. Karşımda yüzleri yoğurtla bocalanmış şekilde oturan Kamile ve Ayşe'ye sirke çıkış maymunlarmış gibi bakıyordu.
“Ulan bunu benim annem de yapardı nerde kaldı eniştemin şifacılığı şimdi? Abla sen de gülme Allah’ını seversen.”
“Şahtınız şahbaz oldunuz haa.” dedim gülmelerimin arasında.
“ He he he gülsen gül, bizim de güleceğimiz zamanlar olur elbet.”
Hacer Ana içerir girip “Leyla kızım, bir el at da şu kilimleri çırpalım senle. Halis Ağabeyim haber göndermiş yarın akşam geleceklermiş istemeye.” Demesi üzerine kızlar aynı anda,
“Nee!...”
“Nee! ...Abla hızınıza yetişilmiyor maşallah sen küs değil miydin en son?” Alnımı kaşıyarak etrafa baktım.
“Biz hallettik yaa, geçerli sebepleri vardı güzel güzel anlattı işte ben de affettim.” Yaparak yaşayarak çok güzel bir anlatım olmuştu. Öyle anlatıma benim diyen adamı bile ikna ederdi eşşek.
“Ee düğün de bahara olur artık.” Gevrek Devrek gülerek cevabı Hacer Ana verdi.
“Ne baharı, bir hafta içinde düğünümüz var. Ateş bacayı sarmış dururlar mı hiç? ”dedi.
Yine 'ne ledi' bizimkiler aynı anda.
“Ben demiştim kızım sana Mahir abi bırakmaz diye. İstemeyene Allah yağdırıyor isteyeni de böyle meletiyor valla. Hey güzel Allahım bana da şöyle en yiğitinden bir koca.”
Dank diye kafasına gelen şamarla bir sendeledi Ayşe.
“Edepsiz seni. Annenin yanımda ettiği laflara bak. Gelsinler bakim veriyor muyum ben seni? “
“Öff anne yaa yüzümde yoğurt var sıçradı üzerime. Hem napıcan acaba beni al turşumu kur bari evlenemiyorum işe yarayım.”
“Bana bak kız seni salatalıkla öyle bir döverim cacık olursun haa, seni çirşef seni! Hiç edep adap kalmamış hiç! kime çektin bilmiyorum ki...” sonra bana döndü, “ Hadi kızım iş çok, bu cacıklardan iş çıkmayacak bugün belli. Temizliği halledelim sonra da tatlı açalım bugünden. Yarın da yemekleri hallederiz.”dedi.
“Size de yük oldum iyice Hacer Ana...” kendimi çok kötü hissediyordum. Ne kadar yakın ailem gibi olsalar da bu hisse engel olamıyordum. Annemi çok özlemiştim bir de böyle anlarda daha çok hissediyordum. . Ne çok istiyordu evlenip yuva kurmamı da ben evlenmem diye kızdırıyordum. Şimdi evlendiğimi görse ne mutlu olur ne hazırlıklar yapardı heyacanla.
“Bak bakim bana, doldurmuşsun o güzel gözlerini yine. Ne yüküymüşsün bakim sen? Sen bize Rabbimin gönderdiği bir emanetsin. Bir daha duymayacağım bu yük olurum lafını. Kalk bakim seni de alırım ayağımın altına.” Tatlı kızgınlıkla söylediği sözler ile ben de ayaklandım. Anlamıştı üzüldüğümü dağıtmaya çalışıyordu havayı.
Hacer Ana ile gün batmadan bütün temizlik işini halletmiştik. Kızlar da kendilerini daha iyi hissettiklerini söyleyip sağolsun yiğecek bir şeyler hazırlamışlar. Yemek sonrası ise Hacer Ana’nın yoğurduğu tatlı hamurunu açmaya koyulmuştuk. Benimkiler çok da açılmıyor sanki açılmaya çalışmaktan can çekişiyor gibi görünüyorlardı. Öğrenme aşkım ve hırsım yüzünden tüm ısrarlara rağmen sıradaki bezeyi katletmekle meşguldüm.
“Bu sefer oluyor sanki ha kızlar.” Kızlar önce bir cevap vermedi. Başımı kaldırdığımda umutsuz gözlerle önümdeki hamura bakıyorlardı. Yer yer yırtılmış, yuvarlak olmaktan çok uzak garip bir şekle sahip az da kurumuş hamur açılmak bilmiyordu.
“Abla o öyle ölmez o bıçak vereyim mi en sağlamı?” dedi Kamile gülerken.
“Ha ha haa... Çok komik dimi? ” dişlerimi gösterek espirinin ne kadar iğrenç olduğunu ispatlayan bir gülme ile devam ettim. “Hamur açamıyorum ama ilk ben evleniyorum ne haber? Dediydim size beni alan böyle alsın, boş işler onlar diye.”
İkisi bir den göz devirdi. Evlenme haberine sevinmeleri bu duruma bozulmalarına da engel değildi.
“Allah mutlu mesut etsin abla, Allah’ın sevgili kuluymuşsun ki Mahir ağabeyimle evleniyorsun da iş bilmek gibi bir sorumluluğun yok.”
“O Ne demek be? İşleri Mahir mi yapacak?”
“Ohoo sen kiminle evlendiğini bilmiyorsun daha. Bursa’nın sayılı beylerinden ağabeyim. Kocaman bir konağı ve işleri çeviren çalışanları var zaten.” Elimdeki hamuru bırakıp üzerimi sofra bezine sirkeledim.
“Ee kızım daha önce niye demiyorsunuz zengin yere kapak attın ne yapcan işi diye. Burda bir tarafım yırtıldı öğreneyim ben diye.” Kızların kahkaha ile gülerken Hacer Ana da elindeki işi bırakıp onlara eşlik etti.
“Bak hele zengin kocayı duyunca işi de bıraktı.”
“Valla ana benim bu taraklarda bezim yok, annem de derdi bir işin ucundan öğren yaptığın banaysa öğrendiğin sana diye. Ben de ona diyordum ben zengin adam bulurum hizmetçilerim olur sultanım diye.”
“Valla abla adamın hasını kaptın, Ayy çok heyacanlıyım. Sizin çocuklarda çok güzel olur haa biriniz güzel biriniz yakışıklı. “ diye ellerini çenesinde birleştirip hğlyalı bakışlarla tavana bakakaldı Ayşe.
“Hadi hadi diliniz çalışacağına eliniz çalışsın, Leyla ablanız da bize çay koysun. Valla yemeği çok kaçırmışım ateş bastı. ”
Tavşan kanı çaylarını dağıtırken, “Ana bu kadar tatlıya ne gerek var ki ordu mu geliyor beni istemeye?” dedim.
“Kızım tek isteme mi var? Bir hafta sonra düğünümüz de var yaa. Yapalım kızartalım dursun kenarda."
“Ayy ben evleniyorum değil mi haftaya?” dedim panikle. Benim az özel temizlik yapmam lazımdı. Şu işler bitince kızlara bunu söylemem gerekiyordu. Bizim bitirimler bir çare bulurdu. Böyle zamanlarda yine canını yediğim teknolojiyi arıyordu insan. Allah tan düzenli ağdaya gidiyordum da öyle çok da sıkıntı yapacak bir şey yoktu ama yine ilk karşılaşmamızın daha özenli olmasını istiyordum tabi.
Tatlı işi bitince kızları odaya çektim.
“Kızlar benim en acilinden temizlik yapmam lazım.”
“Anamla yaptınız ya abla.” Ben cevap vermeden Kamile cevap verdi.
“Ben anladım Leyla abla vücudu için diyor.”
“Hay ağzını seveyim aynen, siz nasıl yapıyorsunuz.” İkisi de biraz düşündüler, “Abla aslında hamam otuyla ama ne pis kokar o da şimdi hamamda yapınca iyi oluyor evde olmaz. Çam balına benzer bir şey diyordun geçen sen Kamile.” Kamile’den önce ben cevap verdim
“Ağdayı diyosun sen. Nerden bulucağız ki onu burada ya? ” diye umutsuz soruma Ayşe cevap verdi.
“Ben yaparım abla hemen ocakta. Ayşe sen de az su koyuver ısınmaya üzerine banyo da yaparsın abla ohh mis gibi oluverirsin.”
“Kız siz var ya kralsınız kral. Gelin buraya bakalım öpücem valla sizi. Oyyy ablasının gülleri... “ diye mıncırmaya başladım.
“Ay dur abla yeter bu kadar sevme, karanlığa kalmadan bitirelim işi. Hatta biz Kamilelerin eve geçelim kararmadan hava sen rahat rahat işini gör.” Uzun zamandır yalnız kalmayan ben için bu teklif öyle harika bir şeydi ki!
“Sağolun canlarım benim iyi ki varsınız.”
“Sen de iyi ki varsın ablacım.” Bir bir yanağımdan, biri öbür yanağımdan öpüp çıktılar. Çok sürmeden ellerinde malzemeler ile geldiler. “Buyur abla çok geç olmadan başla, biz çıkıyoruz sabah erkenden geliriz. Bak kapının arkasında sürgüsü var onu çekiver suyu da aşağı hamama hazır ettik.” Diyip çıktılar.
Onlar çıktıktan sonra ben de işlerimi hallettim. Dışarıdan akşam ezanı sesi geldiğinde oda dan çıkıp Hacer Ana’ya bakındım. Oturma odası olan büyük odanın sedirine oturmuş Kur’an-ı Kerim okuyordu. Yanına oturup okumanın bitmesini bekledim. Bir süre sonra okumasını bitirip Kuran-ı Kerimi kapattı.
“Buyur yavrum. Bir şey mi oldu?”
“Ben yıkanacaktım da onu söylemek için geldim.” Küskün küskün baktı, ”Kızım müsade istemene gerek yok, bak pataklıyacağım seni bir güzel. Kaç kere söyledim, kendi evin gibi gör burayı.”
“Ben böyle kendimi daha iyi hissediyorum, zamanla olur inşallah.”
“Zamanı mı kaldı kızım, kuş olup uçacaksın. Ben bir gün buralardan gidersin dedim ama buralardan bir yere gideceğini hiç düşünmemiştim.” Dedi gülerek.
Valla ben de hiç düşünmemiştim. Resmen evli mutlu çocuklu olmanın ilk adımını atacaktım yarın. Yaşayıp görecektik bizi nelerin beklediğini. Bir gün gidersem diye bunu ertelemenim manası yoktu. Bir gün keşke yaşasaydım Mahir’i diyip bunun pişmanlığını yaşamayacaktım.
“Nasip ana Nasip...” ayağa kalkıp beni de kaldırdı. “Hadi iyice karanlık oldu, bir gaz lambası vardı onu yakalım da su dökün.”
Kızların hazırlamış olduğu su ile bir güzel yıkanıp çıkmıştım. Şimdi kaldığım oda da üzerimde ince bir içlik saçlarımı tarıyor bir yandan da dışarı karanlığa bakıyordum ki cama doğru yaklaşan cılız ışık ve ardından camın tıklatılması ile boş bulunup bir anda sıçrayıverdim. Etrafta işime yarayacak bir şey ararken yeniden cam tıklatılınca yavaştan yaklaşıp dışarıdaki yüzü seçmeye çalıştım. Ay yiğidim gelmişti. Camı açı vermemle içeri girmesi bir oldu. Camı kapayıp söylenerek arkamı döndüm.
YETİŞKİN İÇERİK KALDIRILMIŞTIR. HİKAYE FİNAL YAPTIĞINDA YENİDEN DÜZENLENECEKTİR.
“Sana aşığım hatunum.” Bu ikinci söyleyişiydi ama kalbimin nört nala koşan atın nal sesi gibi gümbürdemesine engel değildi.
“Ben de sana aşığım sevgilim.” Saçlarımdan öpüp fısıltı ile konuşmasına devam etti.
“Hadi uyu güzelim, yarın çok yorucu bir gün olacak. Yarın Mukaddes hanım da burada olacak mecburen. Ben onu bu önemli günümde görmek istemesem de babamın böyle bir şeye müsaade edeceğine de çok ihtimal vermiyorum. Bilir sevmediğimi ama onu da tepeleyip yalnız gelmez.”
“Baban beni biliyor mu?” diye sordum.
“Evet benden önce Mukaddes hanım yumurtlamış. Bire bin katarak anlatmış bir şeyler. Allah’tan babam hakkaniyetli adamdır, biliyor karısının ne olduğunu. Benle konuşmadan bir karar vermek istememiş. Bıçaklanma olayım yüzünden sekteye uğrasa da seni anlattığımda benim adıma mutlu oldu. Ona çok umut vaat etmiyordum evlilik konusunda çünkü.”
"Hiç mi düşünmedin evliliği?" cevabını merak ediyordum ve biliyordum ki doğrusu ne ise onu söyleyecekti. Alnım öpüp sanki bir mücevher bakar gibi yüzüme baktı.
"Düşünmedim seni görene kadar."
Başımı kaldırmış onu dinlerken yine dudağımdan öpüverdi,
“Yaa ben sana ölürüm, şu güzelliğe bak. Sen benim hatunum mu olacaksın şimdi? “
“Yani, var öyle bir durum tabi.” Bu sefer de burnumu iki parmağının arasına sıkıştırıp sağa sola başımı salladı. “ Şu fındık burna bak, yerim yer."
Burnumu kurtarıp elimle ovalamaya başladım. Bir yandan da Mahir’e sessiz sessiz kızıyordum. “Yaa Mahiir, ayı mısın yaa acıttın.” dedim.
“O ayı seni tek lokmada yiyecek haberin yok. Hadi yat uyu da yarına güç topla. Ben sabah olmadan giderim yanından. ”
"Hıı hıı..." dedim ve başımı Mahir’in boynuna iyice gömüp kısa bir süre sonra da uyuya kalmıştım zaten. Sabaha karşı gözlerimi açtığımda, Mahir’in çoktan gitmişti. Dudaklarımda bir tebessüm ile yatağı toplamaya başladım. Üzerimi giyinip aşağı indğimde elinde yolunan bir kaz ile Hacer Ana’yı görmeyi beklemiyordum.
“Kolay gelsin ana....” Yaptığı işe ara verip başını kaldırdı. Epey daralmışa benziyordu.
“Gel kızım gel... Muzaffer amcana kaz kestirdim. Alınacaklar var diye şehre gitti oğlanla. Şunun bir ucunu tutuver de hemen koyayım da pişsin.” Ay ben mi tutuverecektim, söz benim hazırlık benim olduğundan yapacak bir şey yoktu artık. İstemeye istemeye tutum ucundan. Kadın yolmaya devam edince elimden kaçı verdi tuttuğum yer. Hacer Ana bakıp kızar bir sesle sordu.
“Kız yavrum ilk defa mı yolunmuş kaz tuttuyon?”
“Valla ana ilk defa tutmayı geç ilk defa yolunmuş kaz görüyorum. Nasıl yapmam lazım ki?"
Hacer Ana nasıl tutmam gerektiğini gösterip işine devam etti. Ben de tuttuğum kısımdan aynı onun gibi yapmaya çalışarak işimizin erken bitmesi için yardımcı olmaya çalıştım. Nihayet işimiz bitti dediğimde mayaladığı hamuru gösterip ekmek yapacağımızı söyleyince surat ifademe bakıp güldü.
“Ee Leyla hanım evlenmek kolay mı? Tut bakim şu teknenin ucunu fırının yanına götürelim.”
Hacer Ana fırının içindeki ateşi bir kenara toplayıp, sonra içindeki külleri süpürürken ben de işi öğrenmeye çalışan çırak gibi onu takip ediyordum.
“Hayırlı sabahlar kızlar.” Diye assolist edasıyla Ayşe ve ekürisi ortama giriş yaptı.
“Başlatma kızına, nerdesin kız sen? Hiç ananı düşünme sen, ne dedim ben sana, erkenden buraya gel demedim mi?”
“Ana ya sabah sabah boz moralimizi boz. Ne güzel mutlu mutlu kalkmış gelmişiz ki gün ayalı çok da olmadı yani.”
“Hadi hadi çok konuşma, sen küreğin başına geç ben de somunları vereyim küreğe.”
İki elden hızlı bir şekilde ekmekleri hazır edip diğer yemeklerin hazırlıkları için mutfağa geçmiştik.
“Ayşe şerbete bak hele olmuştur o artık. Kenara koy da az harareti geçsin dökerim ben. Kamile sen de kaşıkları, tabakaları siliver. Leyla sen de amcanın aldığı meyveleri şu geniş leğençeye koyuver. ” Hacer Ana bir yandan ayran aşı çorbasını yaparken bir yandan da bize emirlerini sıralıyordu.
“Kızım Mahir sana elbise bıraktı sabah. Sen uyuyordun ben bırakıverdim bizim yattığımız odaya. Bir bak bakalım, olur gibi geldi ama.”
“Yaaa abime bak sen.” Dedi Ayşe gözleri kalp kalp. Valla şuan benim gözler de o moddaydı. Hiç bir konuda beni eksik bırakmayacağını her hareketiyle hissettirmesi yok muydu daha bir aşık oluyordum ben bu kerataya ya.
Yaa ısırıp yiyecek, ağzına vura vura sevecektim ben onu. Bu hengamede de aklıma bile gelmemişti elbise. Dün gece belki de onun için gelmişti de işler çok başka yerlere gitmişti. Gecenin görüntüleri zihnime gelince bir anda sıcaklık bastı ve sesli bir ahlı nefes çıktı ağzımdan. Ortam o kadar sessizdi ki herkes bana baktı.
“Ne oldu abla bir hoş oldun sen sanki?” Radar Kamile yine yakalamıştı beni. Bir de dedektif edasıyla gözleri kısıp bakmıyor muydu? Allah’tan dün evde falan değillerdi. Bunlar basacak oldu mu kilit milit de iş görmez olurdu valla.
“Iımm, yok bir şey ya biraz yoruldum biraz da şaşırıp mutlu oldum tabi.”
“Valla abla şanlı hatunsun vesselam. Sen gel bir ay içinde evlen.” Dedi Kamile tabi ekürisinden de hemen onay geldi.
“Değil mi yaa?” Dedi Ayşe’den içli hüzünlü.
“Hacer ana siz bu kızları everin, valla şu hallerine benim bile içim parçalanıyor.” dedim. Dalga geçtiğim sözlerime yansındığından Hacer Ana da anladı devam ettirdi.
“Şeytan diyor ver ilk gelene.” İkisi bir den çemkirmeye başladı.
“Ay hayır yaa...”
“Kesin zevzekliği, hele bir evlenin ilk günden bıkarsınız da bu lafımı hatırlarsınız. Bekarlık sultanlık yavrum asıl hayat evlilikten sonra başlıyor. Hele de büyük aileye gidince bitmez tantanası kavgası.” pot kırmış gibi bana dönüp, “Ay yavrum laflarımı yanlış anlamıyorsun değil mi? Mahirim diye demiyorum kimseye ezdirmez seni. Herifin arkanda olunca feriştahı gelse tepeleyemez seni. Ama düşersen beceriksiz bir adama işte o sana dünyada sınav olarak yeter. Herkes sert kocadan korkar ama asıl kötüsü seni ezdiren koca. Sert olsa da adamı kıvama getirince yaptıramayacağın iş yok.”
“Abooo anama bak sen ne cevherler varmış da bilmiyorduk. Demek babamın sözünden çıkmaması senin marifetin. Tam olarak neler yapıyosun anacım?”
Hacer Ana gözlerinden ateşler saçarak Ayşe’ye döndü. Sonra etrafa hızlıca bir göz atıp anladığım kadarıyla Ayşe’ye tek hamlede gebertecek bir alet aradı. Eline aldığı elek benzeri şeyi gelişine fırlatıp bir yandan da ejdarha gibi kükremeye başladı. Bütün bunlar bir kaç saniye de yaşadığından saftirik Ayşe’nin de kaçacak zamanı kalmadan gafil avlandı tabi. Üstüne gelen şeyle fazla hasar vermese de kolunu tutup ağlar gözlerle baktı.
“Kız ben senin kemiklerini kırar eline veririm. Sen iyice edepsizliği eline aldın.”
“Uff anne yaa, sana da bir şey denmiyor hiç valla. Gülelim diye öyle dediydim.” Bir yandan da kolunu ovalıyordu.
“Bak hala konuşuyor, seni öyle bir güldürürüm ki daha ağzın kapanmaz. Yürü git ekmelere bak.”
Ayşe söylene söylene çıktı. Tabi biz de Hacer Ana’nın gazabına uğramamak için ağzımızı açmadık. “Ben bir namazımı kılayım kızlar. Bu tamam, ikindi ezanından sonra gelirler. Her şeyimiz hazır olsun hemen kuruveririz sofrayı.”
Hacer Ana namaz diyince hızlı bir şekilde aydınlanma indi bana. Ulan ben cenabet sayılırdım hatta sayılmak ne ben cenabettim. Hemen banyo yapıp abdest almam lazımdı.
Hacer Ana çıkınca bir köşede bulguru ayıklayan Kamile’ye bir bakış attım. “Ya benim yıkanmam lazım ama yıkansam mı?” diye muhteşem bir saçmalayla konuya giriş yaptım.
Ayıkladığı bulgurdan başını kaldırıp "Dün yıkandın ya abla.” Böyle bir cevap beklemediğimden öylece bakakaldım. Sanane Kamile dememek için zor tutuyordum kendimi. Sakince üzerimi koklayıp “Koktum biraz sanki yaa. “
“Gel bir koklayım bakim.”
Amacın ne Kamile amacın ne? İsteme gününde gelin katil oldu haberinin gerçekleşmesi için niye şartları ve beni zorluyorsun?
Dikkat çekmek istemedikçe bu sorgulama ile Kamile şansını da zorluyordu.
“Güzelim para falan mı istiyorsun? Yıkanmak istiyorum yani niye açıklama yapıyorum ben şimdi? Hem yeni elbise giyeceğim yaa hani temiz mi olsam ablacım?” dişlerimin arasında yapay bir gülümseme ile devam ettim konuşmama.
“Ee abla o zaman bana niye soruyorsun. Git yıkan Allah Allah. Ben yıkanmaya çok eriniyorum yani yıkanmamanı söylemem çok normal.”
“Tamam bee! öyle söyledim işte ne izin alması. Ben yıkanmaya gidiyorum.” Diyip çıktım. Ocağın üzerinde duran güğümü alıp kendimi hamama attım. Hızlı bir yıkanma, bol bol tövbe istiğfar ile banyo işini tamamladım. Hakkaten her yerimde Mahir Efendinin beş parmağının beşinin de izi vardı. Allah tan hep görünmeyen yerlere çalışmıştı pis azgın domuz.
Üzerime banyoya götürdüğüm temiz kıyafetleri hızlı bir şekilde giyip Hacer Anaların odasına doğru yol aldım. Kıyafeti çok merak ediyordum. Kapıyı çalıp içeriye girdiğimde Hacer Ana namazını tamamlamış duasını ediyordu. Duasını bitirip seccadesini katlayıp bana döndü.
“Şey ben elbisemi almaya geldim.” Gülümse ile yatağın üstündeki elbiseyi gösterdi. Bordo şahane bir elbiseydi ki ben bordo renge bayılırdım.
"Al bak burada, nasıl zarif, güzel bir elbise. Eminim çok yakışacak sana da. Bak bu kutuyu da o göndermiş kokular ve yüz boyaları var içinde. Bu kutuda da ayna ve tarak var. Hadi al bunları hazırlan. Ben kızları da gönderirim sana yardıma bitti işimizin çoğu zaten.”
Minnet dolu gözlerle baktım. Annem yoktu yanımda ama annem gibi şefkat gösterip, bana anne eksikliğini göstermemek için çabalayan birisi vardı. Daha fazla tutamadım kendimi boynuna sarıldım. Bir yandan da ağlıyordum.
“Ben çok çok teşekkür ederim. Her şey o kadar eksiksiz ki bir tek eksik olan ailem. Annem olsaydı bu kadar özen gösterirdi ya da kardeşim olsa Ayşe ile Kamile gibi heyacanlanırdı. Onların eksikliği kalbimi sızlatırken sizin bu derece sahiplenmeniz acımı biraz olsun azaltıyor. Allah razı olsun hepinizden.”
Şefkatle ıslak saçlarımı okşadı. “Şişt, ağlama bak beni de ağlatacaksın. Daha ne kadar kızacağım sana bu yüzden. Şimdi gidip hazırlanıyorsun küçük hanım.”
Başımı hızlı hızlı sallayıp Mahir’in benim için aldığı her şeyi kucaklayarak odaya girdim. Saçlarımı ince havlu ile biraz daha kurulamaya çalışırken kızlar girdi.
“Abla ne kadar güzel bir elbise bu valla abim pek zevkliymiş.”
“Evet yaa şahane gerçekten de. Hadi seni hazırlayalım. Ooo Mahir abi ye bak sen kokulu yağlar ile yüz boyaları da göndermiş.”
Sonra hummalı bir şekilde kızlar beni hazırlamaya koyuldu. Ayna karşısında son halimi beğeni dolu gözlerle süzerken kızlar da çıkardıkları işten memnundu. Vücuduma sürdükleri karışık çiçek yağları ile misler gibi korkuyordum. Saçlarımı yarım şekilde yukarıdan toparlayıp elbisem ile aynı renk olan toka ile tutturmuştuk. Yine ocak üzerinde kızdırdığımız kalın bir demirle de açık kısımları lüle lüle yapmıştık. Dyson karşim işine bak diyemiyordum tabi. Ah ah hayat ne kolaymış da kıymetini bilmiyormuşum.
Gözlerime sürdükleri sürme, dudağıma ve yanaklarıma sürdükleri renklendirici ile aynı Şekerpare’ye dönmüştüm. Neyse ki yiğidim Cumali’ye benzemiyordu.
“Ablaa valla bir içim su oldun. Abim tekrar vurulacak sana. Sizi odaya aldığımız da üzerine atlamasa bari.” Diyip kıkır kıkır gülmeye başladı bizimkiler. Ah yavrum Ayşem ben de diyemiyorum ki abin yapmaz diye. Adam daha dün gece üzerime çıktı. Ben de onlara uyup mecbur güldüm işte. Bakalım yiğidim beğenecek miydi beni?
Hacer Ana’nın yönlendirmeleri ile son hazırlıkları da tamamlayıp artık misafirlerimizi bekliyorduk. Hacer Ana’nın tahminine göre Mahir’in babası, hemen yanlarında evleri olan amcası ve yengesi, onların en büyük oğlu ve gelinleri, Mukaddes hanım ve tabiki yiğidim geleceklerdi. Gerçekten ikindi ezanından biraz sonra kapı çalındı. Ben büyük bir heyacan ile kapıya koşacakken kızlar tutuverdi.
“Abla napıyosun? Gelin çıkmaz hemen biz seni çağırırız bekle burada.” deyip çıktılar. Hey Yarabbim bu ne saçma işti, evlenecek ben benden başka herkes orada.
İleri geri volta atarken Ayşe geldi içeriye. Yüzü az garipti. “Abla bir şey diyeceğim ama yükselme hemen olur mu?”
Allah kahretsin kesin bir şey olmuştu. Mahir evlenmekten vaz mı geçmişti?
Şerefsiz Levent’in Ela’yı terk etmesi gibi o da beni söz günümüzde terk mi etmişti?
Kendi bilirdi beyefendinin istemeyene zorla istetemezdim ya.
Böyle diyorsun da için çok öyle demiyor sanki...
Başlarım içime de dışıma da. Yalan mıydı onca aşk sözleri. İstediğini alana kadar mıydı? Pişman mı olmuştu dün gece ki yaşadıklarımızdan. Ben niye böyle cami avlusuna bırakılmış gibi hatta artırıyorum piç gibi hissediyordum. Madem istemiyordu niye memelerimi emmişti ki?
Lan oğlum aklım fikrin oralarda..
“Mahir beni terk mi etti, gelmedi değil mi?”
“Ay abla ne ağabeyimin terk etmesi, adam iki dirhem bir çekirdek oturuyor içerde. Başka bir şey var da dellenecen diye valla korkuyorum.”
“Söyle ablacım artık böyle daha çok delleniyorum, geliyorlar bana sağdan sağdan bak.” dedim tahammülsüz bir sesle.
“Sevda da gelmiş.”
Sevda... O kimdi yaa?
Kaşımın tekini kaldırıp başımı salladım, “Yani, kim ki o?” sonra bir anda aydınlanma yaşadım Ayşe cevap vermeden. Tepeden tırnağa buz kestim. Bu kız hangi hak ve vasıfla benim sözüme gelirdi.
🌸 🌸 🌸 🌸 🌸 🌸
Ve bir bölümün daha sonuna geldik.
Sevda eceli gelmiş köpek gibi cami duvarına işedikçe işiyor. Bakalım kahramanımız bu durumda ne yapacak. Gelecek bölümde 😁😁😁😁😁
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
26.62k Okunma |
4.63k Oy |
0 Takip |
54 Bölümlü Kitap |