Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Bölüm

@mislanet

Merhabalar canlarım.

 

Yorumlarınızı ve beğenilerinizi ve hatta önerilerinizi de bekliyorum.

 

Öpüyorum ve sizi bölümle başbaşa bırakıyorum. 😚

 

🌸🌸🌸🌸🌸

 

Gözlerim bir noktada hızlı bir durum değerlendirmesi yapıyordum. Öfkeli ile kalkıp zararla oturmamak için sakinleşmem, öyle hareket etmem lazımdı. Peki Mahir nasıl böyle bir şeye izin vermişti? Bu duruma kızıp kurulacağımı pek ala bilmiş olmalıydı. Kim isterdi ki sözlüsü olacak adamla anılan bir kızın kendi sözünde olmasını?

 

"Abla bak çok korkutucu bakıyorsun, ağabeyimin bence haberi yok. Çünkü Sevda ile anası onlar girdikten hemen sonra girdiler. Kadın erkek ayrı oturuyoruz ya ağabeyimin sonradan haberi olacak işte." Dedi yatıştırıcı bir sesle Ayşe.

 

Şimdi taşlar oturmuştu, muhtemelen Mukaddes hanımın işiydi, amacı kesinlikle sinirimi bozup aramıza nifak sokmaktı. Yer miydi bunu Anadolu çocuğu haa? Kiminle çiftelli oynadığını bilmiyordu bu kadın ama ben ona pek ala gösterirdim.

 

"Pekii..." dedim kendimi yatıştırmaya çalışan bir sesle.

 

"Sakinim..." derin bir nefes aldım. "Onlar oyun istiyorsa biz de oynarız o zaman." Dedim kararlı çıkan sesimle. Dünya kaç bucakmış az belletmem lazımdı. Ne ki canım bu yılan eğitmeni miydim ben?

 

"Hadi çıkalım bakalım." Tam ilerlerken durdurdu beni Ayşe.

 

"Abla dur dur, içerde neler yapman, neler yapmaman lazım az özet geçeyim. Şimdi olamadık işler yaparsın, tersin pis senin." Dedi gülerek. Sonra beni oturtup yanıma oturdu.

 

"Şimdi içerde Mukaddes hanım, kardeşi Muazzez, onun kızı Sevda var bunlar dikkat etmen gereken tayfa. Her şeye kulp bulup muhtemelen ortamı bozma derdiyle gelmişlerdir. Bir de yengem Emine gelini Gül Nihal ve küçük kızı Nahide var. Yengem ile gelimi Gül Nihal abla çok iyi insanlardır tanıyınca sen de seversin muhtemelen. İçeri girdiğinde büyüklerin ellerini öper hoşgeldin dersin." Sözünü kızgınlıkla böldüm.

 

"Kızım ilk okul çocuğu muyum? Tabi ki ben de öyle yapacaktım." Ters tes konuşmamı çok da sallamayan Ayşe devam etti.

 

"Ay abla bir dur, sözümü tamamlatmıyorsun ki. Sonra kapı ağızındaki sedirin ucuna oturursun. Onlar soru sormadıkça konuşma. Biraz sonra sofrayı hazırlarız hep birlikte. Özellikle seni burda çok dikkatle süzerler. Nasıl yapıyorsun, eline iş yakışıyor mu, elin çabuk mu diye?" Ayşe sözlerini tamamladığında gözlerimi devirmeme engel olamadım.

 

"Bir de dişlerime baksınlar, ne bu bee?" dediğimde Ayşe gülmesine engel olmayarak sesli sesli kıkırdadı.

"Valla abla normalde bir tur da hamamda bakarlar ama sizin iş yangından mal kaçırır gibi olduğu için, tabi bir de ağabeyim çok da danışmayacağı için hamam mevzusundan yırttın." Gözlerini kısırak başını iki yana salladı.

 

"Aman ne şanslıyım. " dedim huysuz bir mırıltıyla. Sonra ayağa kalkıp kapıya doğru ilerken ekledim "Neyse hadi çıkalım, başlasın şu seramoni. "

 

Birlikte odadan çıkıp kadınların olduğu odaya adımlarken olduğum yerde durup hemen yanımdaki Ayşe'ye diktim kedi bakışlarımı. " Kız bir kerecik bakayım Mahir'e." dedim.

Ayşe bir gören duyan var mı edasıyla etrafa bakıp sessiz sessiz konuştu. "Abla az sabret. Zaten yalnız görüşeceksiniz. Önce bir millete hoş geldin diyelim."

Sözleri üzerine dudaklarımı büzerek uslu bir çocuk gibi tamam anlamında kafayı sallayıp takıldım Ayşe'nin peşine. Kafamda mehter müziği girdik er meydanına.

 

Ya Allaaah bismillah

 

İçeri girer girmez kafalar bize döndü. İki yakın elti bir sohbet içinde iken diğer yılan tayfa da sessizce sohbetten uzak avını bekler gibi pusuda bekliyordu. Bir gülesim gelemedi değil hani. Hemen yüzümü toparlayıp en hanım gülüşünle içeri girdim.

 

Mukaddes hanım ve yılan tayfasını es geçip Hacer Ana ile Emine hanımın tarafa doğru ilerledim. Emine hanımın eline uzanmadan "Hoş geldiniz." Diyerek elini öptüm. Ben daha ne olduğunu anlamadan tutup sarıldı bana.

 

"Hoş bulduk güzel kızım, maşallah Mahir beyimizin niye böyle acele ettiği belli oldu. Bulmuş böyle peri kızını kaçırır mı?"

 

Öv beni en sevdiğim yengeeem. Kurban olsun gelinin sana. Yok mu başka iltifatın yapıştır orama burama. Çatlatalım şu münafıkları.

 

Tabi içim böyle söylese de dışımdan mütevazilik fışkırtıyordum adeta. "Estağfurullah, o sizin güzel bakışınız." Az da başımı eğdim.

 

"Ay pek de utangaç, tüü maşallah, kem gözler yerinden çıksın inşallah."

 

Amiiin inşallah yengeeem. Gözleri ateşe atılan tuz gibi patır patır patlasın. Emine yenge ellerimi bıraktığında hemen yanındaki Gülnihal'e döndüm. O da aynı kayınvalidesi gibi hoşgeldiniz sözlerime sıcak bir şekilde beni sarmalayarak cevap verdi.

 

"Çok hoş buldum canım, çok mutluyum sizler için, Rabbim tamamına erdirsin."

 

"Amin inşallah." Dedim kısık sesle. Bu kızcağıza da canım hemen kaynamıştı. Benimle aynı yaşlarda, boylardaydı. Kumral tenli, iri kahverengi gözleri ile oldukça güzel bir kadındı. Hemen yanında eteklerine sarılmış tıpkı kendisine benzeyen küçük kızı da çok sevilesiydi. Dayanamayıp ona da sarılmak istedim ama annesinin arkasına saklanıverdi. Annesi hemen açıklama yaptı.

 

"İlk defa karşılaştığı insanlara biraz böyle uzak durur aynı babası." Kocasına laf sokmayı da aradan çıkarmıştı.

 

Gülümseyerek "Önemli değil, alışırız birbirimize daha çok görüşeceğiz değil mi güzellik? " sözlerimle daha bir annesinin arkasına sokuldu. Onları bırakıp tam karşı tarafa doğru döndüm

 

Yaa Allaaah bismillah

 

Kafamda mehter marşı, şimdi yılanların inine girme vakti, şimdi gaza vaktiydi.

 

Yüzümde az önceki içten gülümsemeden uzak yapay ve itici bir gülümseme ile o tarafa doğru yürümeye devam ettim.

 

Hey yüce Rabbim üçü de birbirinden nursuz, birbirinden sevimsiz. Önce Mukaddes hanımın eline uzandım istemeye istemeye önce çeneme sonra alnıma koydum. "Hoş geldiniz." Dedim ağzımın içinde.

 

O da sağolsun duygularıma bilmukabele duygular ile. "Hoşbulduk." Dedi. Hemen yanındaki kardeşi olduğunu tahmin ettiğim kadına yöneldim. Aynı tarifeyi hanım teyzeye de uyguladım. O da kardeşinden aşağı kalmaz nursuzluğu ile "Hoş bulduk." Dedi.

 

Ortamdaki varlığını yeterince kabullendiğim şahsa dönüp uzaktan. "Sen de hoş geldin. Imm, neydi adın? Ahh Fatma? "

 

Dişlerinin arasında, "Sevda, adım Sevda, hoşbuldum." Dedi memnuniyetsiz bir şekilde

 

"Tüh yaa aslında Fatma daha yakışmıştı sana, şöyle kara olanından. Hani her bir yerden çıkan cinsleri de var." Her cümlem de ne demek istediğimi anladı, rengi bozardı da bozardı.

 

Ne zannediyordu acaba buraya gelirken bağrıma falan mı basacaktım ya da, yaa ben çok üzüldüm senin bu aşk acına al senin olsun, falan mı dememi bekliyordu. Sen benim yiğidimle habersiz kafanda söz, nikah hayalleri kur sonra da gel benim söze. Yeter canım yani başlayacam yaşadığın aşkın ızdarabına diyecem yine.

 

Hacer Ana'nın öksürük sesi ile ona döndüm. Gözü ile sediri işaret etti oturayım diye. Arkamı dönerek yılan takımın tam karşılarına oturdum. Gözleri üzerimdeydi, Allah ım bu kem gözlülerin gözlerine gelmezdim inşallah. Karşılarında popomu kaşısam çok abes kaçar mıydı acaba? Gözleri ile yiyorlar dı kenafirler beni. Baş kenafir sazı aldı eline.

 

"Ee bu kızın ailesi falan yok mu? Ben ailesinden de birileri olur sandımdı. Kimsesiz mi yoksa?"

 

Sözleri ile gözlerimi gözlerine dikip ters ters baktım. En vurulmayacak yerden vuruyordu beni. Mahir ne demişti bilmiyorum ama bu yılan kadının lafının altında kalamazdım. Ama sağolsun benden önce Hacer Ana cevapladı.

 

"O nasıl söz Mukaddes, Esra kızımın ailesi elbette var. Durumlar öyle gerekti. Üzerine vazife olmayan işlere karışma istersen. Mahir, Halis Ağabeyime gerekli cevabı vermiş ki onay verip gelmiş buraya. Bizlere de destek olmak düşer. Hem onun ailesi biziz, kızımı ezmek isteyeni karşısında Mahir'den önce bizi bulur. Bilmem anlatabildim mi?"

 

Heyt bee senin canını yerim dememek için zor tutuyordum kendimi. Hacer Ana'ya minnet dolu bir gülümse ile baktıktan sonra Mukaddes hanıma döndüm. Yüzümde bu sefer yapmacık bir gülümse vardı. "Annem merakınızı gidermiştir inşallah. Herkes bilmesi gerektiği kadarını bilmeli. Fazla merak iyi değil."

 

Sözlerimden sonra bukalemun misali renkten renge bürünen Mukaddes hanımı ve takımını kimse takmadı artık. Kendilerini konu mankeni gibi hissetmeleri için elimizden gelenden fazlasını yapıyorduk. Ha köşedeki yastık ha Mukaddes, ha duvar da asılı tespih ha Muazzez, ha kapı arkasındaki köstava ha Sevda

 

Kendi aramızda güzel bir muhabbet kurmuştuk. İlk gördüğüm de hissettiğim gibi sıcacık insanlardı Emine yenge ve gelini.

 

"Ayşe kızım, Mahmut'a seslen de erkeklere sofrayı kurmak için yardım etsin size. Kamile siz de Esra ablanla burayı hazırlayın. Her şey hazır zaten hadi kızım." Dedi. El çabukluğu ile iki sofra da hazırlanmış yemekler yenmiş çaylar içilmişti de biz yarim ile bir türlü birbirimizi görememiştik.

 

Tabi yılan takımının bitmek bilmez laf sokmaları, hiç bir şeyleri beğenmemeleri de cabasıydı. Özellikle ortama negatif elektrik salmak için gelmişlerdi. Hoş bu sadece bizim için değil, yüce Rabbim bunları dünyaya negatif eletktirik salsınlar diye yaratmıştı. Vay efendim yemeklerin tadı bir değişikmiş, çay erken mi açılmışmış, üzerimdeki kıyafetin kumaşı pek sıradanmış, saçım niye açıkmış bla bla bla uzar da uzar liste.

 

Bütün sinirlerim uçlarına kadar titrerken sakin kalmak adına derin nefesler alıyordum. Bilerek yapıyor, cevap vermemi bekliyordu. Ama istedidiklerini vermedikçe de Mukaddes hanım kudurdukça kuduruyordu. Sağolsun Hacer Ana benim yerime çok güzel ağızlarının payını veriyordu. Hele elbisem için söyledikleri üçünün de suratını renk kartelasına çevirmişti.

 

"Aa elbiseye hiç laf etmeyin, kusursuz maşallah Esra kızım da çok güzel taşıdı."

 

Taştan ses çıkıyordu bizim yılanlardan ses çıkmıyordu. Emine teyze de aynı şekilde onayladı. Kız ben sizi yerim valla siz olun kimse duramaz karşımda. Hürrem'in haremi avucunun içine alması gibi ben de bu yılanları elime dolardım sizinle.

 

"Yaa maşallah valla geldiğimden beri okuyorum gizli gizli. Elbisenin güzelliği elbet önemlidir ama onu taşıyacak kadın da kadın olmalı."

 

Ay bunlar beni övdükçe gerim geriliyordum yerinde. Mukaddes ve takımına bakıp 'bakın bakın, adam görün pis ezikler.' diyesim geliyordu.

 

"Mahir ağabeyin az anasının gözü değilmiş valla. Kaç yıldır annem bir yandan Mukaddes hanım bir yandan uğraşıyorlar ama ne mümkün. Beyimizin bir bildiği varmış demek ki. Bulunca da kaçırmadan tamamına erdirmek için nasıl da aceleye getiriveriyor her şeyi. "

 

"Ya valla Gül Nihal abla, bunlardan hızlısı şimdi mezarda. Nasıl oldu anlamadık ama en çok sevinenlerden biri benim. Esra ablam hep bizimle olacak artık." Ayşe mutlu bir şekilde bana bakınca ben de ona gülümseyerek uzaktan öpücük attım.

 

Kısa bir zaman olsa da ben de çok alışmıştım buraya. Sanki yıllardır onlarla yaşıyor muşum, buraya ait gibiymiş gibi bir alışmışlık vardı. Biraz da nankör hissetmiyor değildim hani. Ailem, işim, arkadaşlarım... Verdiğim kararla aslında hepsini geride bırakmış sayılmıyor muydum? Sanki biri kalemi almış hayatımı yazıyor ben oynuyor gibiydim.

 

Ayşe'nin sözlerini yürekten söylediğini hissedecek kadar tanımıştım artık. Bu insanlar gerçekten seviyor, değer veriyorlardı bana. Gülümseyerek baktım bir şey söylemedim. Hissetsin istedim bakışımdan.

 

Sevda hanımın ayağa kalkması ile gözler ona döndü. "Ben bir su içeyim, isteyen var mı?"

 

"Getir güzel yiğenim getir. Yemekler mi ağır geldi ne, yandı içim." Başını sallayıp çıktı odada Sevda hanım.

 

"Maşallah Mukaddes hanım yemekleri pek beğendiydiniz galiba. Yaşınız da var dokunur diyecektim ama misafirsiniz uygun kaçmaz diye bir şey demek istemedim. Bence fazla kaçırmış olabilirsiniz. Aman dikkat edin, Maazallah gık diye gidersiniz." Sözlerimle Mukaddes hanımım hararet seviyesi artıkça arttı galiba kırmızı kesildi garibim.

 

"Aa üstüme iyilik sağlık ne yemişim ayol, kuş kadar bir şey yedim. Hem ne var benim yaşımda? " Ağzımın için de "Deve kuşunu diyo galiba." Yanımda oturan Kamile ile Ayşe'nin gülmesine bozulan Mukaddes hanım bir bana bir onlara baktı. "Ne dedin? Anlamadım."

 

"Yok bir şey söylemedim, size öyle gelmiş. Ben bir bakayım kara Fatmaya aman Sevda'ya suyu çeşmeden taşıyor galiba."

 

Odadan çıktığımda stres ve sıkıntıdan kızarmış yüzümü yelledim. Mutfağa girdiğimde burada bulacağımı düşündüğüm Sevda'yı göremeyince sağdan sağdan gelmeye başladı bana yine. Neredeydi bu kız?

 

Ay şimdi kenarda sözlümü sıkıştırmış, ' ben seni çok sevdim niye ben değil de o?' diye ağlamalı sohbetlerine şahit olmazdım inşallah. Yoksa söz möz demez yolardım ben bunu.

 

Önce erkeklerin oturduğu odaya bakmak için şöyle bir eğildim kimsenin göremeyeceği şekilde. Yiğidim tam kapının karşısında oturmuş sohbeti dinliyordu. Sanki hissetmiş gibi kapıya doğru bakınca göz göze geldik. Beklemiyor olacak ki gözleri açıldı birden sonra etrafa baktı fark eden oldu mu diye.

 

Millet koyu bir sohbete girişmiş kimsenin beni ya da Mahir'i gördüğü yoktu. Mahir birden ayaklandı sohbet kesildi, başlar ona döndü. Hiç düşünmeden konuşmaya başladı. "Ben geliyorum hemen."

Kimsenin cevabı beklemeden çıkıverdi odadan.

 

Dudaklarıma parmağını uzatıp, "Sus" dedi sessiz bir şekilde. Elimden tutup hızlıca kızların ve benim yattığım odaya giriverdik. Girer girmez de duvara dayadı ve konuşmadan dudaklarıma yapıştı.

 

Dünden razı olan ben de aynı istekle karşılık vermeye başladım. Öpmeye kısa bir ara verip konuşmaya, " Öyle özledim ki yavrum... Aynı çatı altında senden uzakta olmak işkenceden beter."

 

" Hımm, az kaldı sevgilim kavuşmamıza az sabret. Hem ben de çok özlüyorum."

 

"Yavrum şöyle şeyler söyledikçe içimdeki ateşi daha da harlıyorsun bunu bil. Bir hafta sedece bir hafta sonra kimse seni elimden alamayacak. O zaman da böyle şeyler söyle de gör olacakları."

 

Kıkır kıkır gülerken bir anda yüklük dolabının arkasında bizi gözleyen birini görmemle çığlık atmam ve Mahir'i yitmem bir oldu.

 

"Ayyy! Orda biri var."

 

İkimizde dolabın tarafına döndüğümüzde elbisesinin bir kısmı görünen Sevda'ya bakakaldık. Deve kuşu gibi başını saklayınca görünmediğini zannediyordu galiba.

 

Benden önce Mahir bağırdı, " Ne işin var senin burda." Hala saklandığı yerden çıkmamak da diretiyor duymazlığa veriyordu. Bu sefer yerimden hareket ederek tam karşısına geldim. Gözlerini sıkı sıkıca kapatmış galiba ecel terleri döküyor gibi alnı, yüzü sırılsıklam olmuştu.

 

Altına da işemese bari...

 

"Ne işin var senin bu odada?"

 

Gözlerini yavaşça açıp bana baktı, titriyordu. Şaşkın, korkmuş, endişeli... Ne kadar kötü ifade varsa yüzündeydi. Bir şeyler karıştırdığı çok açık ortadaydı ama ne karıştırdıysa da öğrenmeden salmaya hiç niyetim yoktu. Gerekirse Allah yarattı demez bir güzel pataklayacaktım.

 

"B-ben, B-ben şey yapıyordum." Yüzüne iyice yaklaşıp bir kolumu başının yanına koyup, bir elimle de yakasını tutup yüzümüzü iyice yaklaştırdım.

 

"Ne yapıyordun?" bu halim onu iyice korkutmuş olmalı ki kekelemeye devam etti.

 

"O-odaları k-karıştırmışım." Alaylı bir şekilde gülmeye başladım.

 

"Hadi yaa! Odaları mı karıştırdın yoksa bir boklar mı karıştırdın anlayacağız şimdi? Tekrar sormayacağım Sevda. Bu odaya neden girdin?" Son cümlemi tane tane yüzüne yüzüme iyice yaklaştıracak söyledim.

 

"V-valla, Do-doğru söylüyorum."

 

"Cık, söylemiyorsun." Başını iki yana salladı. Medet umar gibi Mahir'e bakması sabrımın taşımasına sebep oldu. Nasıl olduğunu anlamadan bir anda ters çevirip, yüzün duvara dayadım. Kollarını geriye doğru büktüm.

 

"Aahh, bırak beni. K-kolum... Kolum kopacak gibi acıyor. " koluna bastırarak hissettiği acıdan daha fazlasını hissetsin istedim. Ben bastırdıkça o da bağırmaya başladı. "Aaahhh... N-ne olur bırak."

 

"Şişt, sessiz ol ama bütün milleti başımıza toplayacaksın. Şimdi adam gibi söyle yoksa burdan kolun kırık çıkarsın. Anladın mı?" son sözlerimden sonra biraz daha bastırdım.

 

"Aahh, t-tamam söyleyeceğim. Teyzem bir kaç bir şey verdi buraya bırakmam için. Okunmuş şeyler. Ahhh bastırma anlatıyorum işte."

 

"Devam et." Kolunu az serbest bıraktım.

 

"İ-işiniz bozulsun diye Rüstem hocaya bir şeyler okutup, yazdırmış. Onları evin görünmeyecek yerlerine bırakmam için verdi bana." Kolunu sıktım sinirle, oda acıyla inledi.

 

"Nerelere bıraktın?"

 

"Ahh, lütfen canım çok acıyor. Mahir bir şey yap bu deli kadın öldürecek beni."

 

O ana kadar Mahir'in varlığını unutmuştum. Dönüp ona baktım ama onun derdi çok başkaydı. Yine bana beni sevecek gibi bakıyordu. Hey Yüce Rabbim koyun can derdinde kasap et. Tekrar bastırdım duvara bu sefer şiddetin dozunu daha arttırarak.

 

"Anmayacaksın Mahir'in adını. Sizi bir daha aynı hava sahası içinde nefes alırken görmeyeceğim. Duydun mu beni? Yoksa olacaklardan sorumlu değilim."

 

"Ahhhh, T-tamam, tamam. Lütfen bırak kolumu. Çok acıyor."

 

"Hah, şöyle adam ol. Şimdi söyle bakalım nerelere koydun?"

 

"B-bir tane kadınların olduğu oda da, benim oturduğum sedirin altına attım. " koluna biraz daha bastırdım.

 

"Başka?"

 

"Ahhh, dur dur hepsini söyleyeceğim. M-mutfakta... Tereğin en üstüne koydum. Ayyy... Ne olur bastırma anlatıyorum. Bir tane de buradaki dolabın içine, üste sıkıştırdım."

 

"Başka var mı?"

 

"Y-yok valla yok billahi yok Allah canımı alsın ki yok."

 

Duvardan çekip odanın ortasına doğru fırlattım. Bir yandan ağlıyor, bir yandan kollarını ovuşturarak af diliyordu.

 

"Ne olur, söylemeyin kimseye. Babam duyarsa öldürür beni. Ben teyzeme hayır diyemedim, beni de kandırdı."

 

Sağa sola kafamı sallayıp güldüm Mahir'e bakarak "Görüyorsun değil mi Mahircim hiç suçu yokmuş. Ulan ben senin kolunu, bacağını kırar eline veririm. Siz kiminle uğraştığınızı bilmiyorsunuz ama ben size bunu kafanıza vura vura öğretirim. Anladın mı beni?" hızlı hızlı kafasını sallayarak onayladı beni.

 

"Bundan sonra seni yakınımda, yöremde görmeyeceğim. Mahir'in adını anmayı bırak zihninden bile geçirmeyeceksin. Anladın mı beni?" yine salladı kafasını hızlı hızlı.

 

Bir anda açılan kapı ile hepimizin başı o yöne döndü. "Tövbe bismillah, sizin üçünüzün bir arada ne işi var?" şaşkın bakışlarla bir bana bir Mahir'e bir Sevda'ya baktı Ayşe.

 

"Abla siz gelmeyince bakayım diye gönderdiler. Valla ben Sevda ile saç baş bir kavga bekliyordum. Siz...Üçünüz ne iş?"

 

Dişlerimin arasında konuşmaya başladım. "Yok bir şey ablacım. Sen şimdi mutfağa gidip tereğin üstüne bak bakalım. Muska koymuş bu yılan. Getir bana onu."

 

Gözlerini fal taşı gibi açarak. "Neee, Ay hemen gidip alayım tesir ederse..." koşarak odadan çıktı.

 

Ben de o çıkınca Mahir'e baktım. Onun yüzünde şaşkınlık emaresi yoktu, anlaşılan bekliyordu böyle bir şey Mukaddes hanımdan. "Ben de bir dolaba bakayım." Başını salladı, ağzından tek bir kelam çıkmadı. Mahçup mu olmuştu acaba? Şu işi halletikten sonra gönlünü ferahlatırdım yiğidimin.

 

Dolabı açıp uzanarak dizili yatakların arasına tek tek baktım. Muska elime geldiğinde "Buldum." Diyerek çıkardım. Sevda dili lal olmuş gibi hiç konuşmuyor korku dolu gözlerle bana bakıyordu.

 

"Bunu size yedirmek vardı da neyse?" kapı hışımla açılıp içeriye Ayşe girdi.

 

"Buldum abla, al." Ayşe'nin de elindekini alarak iki muskayı avucumun içinde Sevda'ya uzattım. Başka var mı?"

 

"Y-yok valla bunlar var. Bir de içerideki işte." Usul usul kafamı salladım. "Tamam, siz geçin içeriye. Ben de geliyorum. Lafım bitmeden kapı yine bir hışımla açıldı. Aynı şaşkın bakışlar ile bu sefer Kamile dördümüze baktı. "Ohaa, kavgayı kaçırdım değil mi ya?" sözlerine Ayşe ile ben gözlerimizi devirdik.

 

"Hadi ablacım, içeriye geçin geliyorum ben de." Kamile sözlerimle mızıkçılık yapan çocuklar gibi sızlanmaya başladı. "Ama yaa haksızlık, hani kardeştik yalan mıydı o sözler? Şuna bak bir şeyler dönmüş ama benden gizliyorsunuz."

 

Ben bir şey demeden Ayşe koluna girdi bir yandan da teselli ediyordu. "Biz içeriye geçelim söz anlatacağız. Gel sen de." Diyerek Sevda'yı da çağırdı. Sevda izin ister gibi bir ifade ile bana baktı.

 

"Geç içeriye, geliyorum ben de."

 

Kızlar ve Sevda kadınların oturduğu odaya geçerken biz ikimiz odanın ortasında dikilmiş birbirimize bakıyorduk.

 

"Mahir. Bunlar için kendini suçlayıp üzme olur mu?" önce cevap vermedi. Derin bir nefes alarak cama doğru ilerledi. "Ben... Tahmin etmem lazımdı o kadından bir şeyler çıkacağını."

 

Kendini bu yüzden suçlaması ve üzülmesine dayanamadım. Gidip arkasından sarıldım. " Lütfen sevgilim, senin ne suçun var ki!" kafasını iki yana sallayarak cevap verdi. "Tahmin etmem lazımdı işte. Babam istediği için tamam dedim ama bu kadar ileri gideceğini düşünmemiştim."

 

Başımı omzuna koyup bir kedi gibi sürtündüm. Bu bizim şimdiye kadar ki en mutlu günümüzdü. Bu yılanların amacı bunu bize zehir etmekti. Buna izin vermeyecektim.

 

"Mahiriiimm, ne olur bu güzel günümüzü mahvetmelerine izin vermeyelim. En mutlu günümüz bu gün. Tabi daha güzelini de yaşayacağız 1 hafta sonra." Erkeksi bir kıkırdama geldi Mahir'den. Tamamdır doğru yolda gidiyordum.

 

"Hem onlar nasıl bir belaya bulaştı bilmiyorlar. Karşılarında saf, bir şey bilmez bir kız var zannediyorlar. Öyle bir yaş tahtaya bastılar ki haberleri yok."

 

Sözlerimle arkasını dönüp beni kollarının arasına aldı. Yüzünde gurur dolu bir ifade vardı. " Ona ne şüphe? Yalnız hırçın olunca ayrı bir güzel oluyorsun onunne yapacaz biz? Sen çok fena bir şey çıktı. Onlar mı bela aldı başına ben mi, bilmiyorum." Dedi dalga geçerek.

 

Kaşlarımı çatıp mahsustan bir küslükle omuzlarını kaldırıp indirdim. "Hıı, pişmansanız yol yakınken dönün Mahir bey."

 

Düşen başımı bir eli ile nazikçe kaldırdı. Yüzümün her zerresini ezberlemek ister gibi baktı yine. "Dönmek mi? Ucunda ölüm olduğunu bilsem yine de dönmem. Hala anlamadın mı nasıl bir ateşe düştüğümü?" omzumu silktim yine. Pek naz edesim vardı.

 

"Bilmem, anlatamamışsın demekki. Kötü bir öğretmen olabilir misin? " Dudaklarıma bakarak yaklaştı. Dudakları dudaklarımın üstünde, nefesi nefesimde devam etti konuşmasına.

 

"Hıım. Çok ayıp etmişim o zaman. Bundan sonra daha yavaş, özene özene anlatırız biz de." Dudakları ile dudaklarımı yakaladı. Tadını çıkara çıkara öptü beni, tabi ben de onu. Biraz zaman sonra ayrıldık ama birleşmemiz an meselesiydi.

 

"Artık içeriye geçmemiz lazım. Sen önden geç ben de arkandan çıkarım tamam mı yavrum?" Tamam anlamında başımı salladım ve kollarından çıktım derken kolumdan tuttuğu gibi tekrar çekti kendine dudaklarıma bastırdı dudaklarını ama bu sefer uzatmadı.

 

"Çok güzel olmuşsun, tıpkı bir gelincik gibi, gelinciğim benim." Dudaklarını alnıma bastırdı ve geri çekildi. "Hadi git artık, ben gidemiyorum sen git." sızlanır gibi konuşmasına kıkırdadım.

 

Demesi kolaydı. Şu an zaman dursa ve biz bu anda takılı kalmış olsaydık. İstemeye istemeye kafamı salladım. "Neyse gideyim bari." Kapıya doğru giderken sık sık arkama dönüp baktım. Yüzünde tatlı gülümsemesi ile camın önünde elleri ceplerinde gidişimi izliyordu. Kapıya gelince açmadan arkamı dönüp öpücük atıverdim. Hareketime dişlerini gösterecek şekilde güldü.

 

Kadınların olduğu odaya girdiğimde herkesin bakışı üzerime kilitlendi. Herkese gülümseyerek hızlı bir bakış atıp en son Sevda'ya gözlerimi kilitledim. Küçük bir çocuk gibi sinmişti annesinin yamacına.

 

"Nerde kaldınız kızım bir şey oldu sandım? Giden gelmiyor."

 

"Sorma ana, yattığımız odaya girmiştim. Bir de ne göreyim kocaman bir kara Fatma vardı. Onunla uğraşıyordum işte." Sözlerim Hacer anayaydı ama bakışlarım Sevda'nın gözlerindeydi. Sözlerimle yılan takımı işkillendi tabi yan gözle Sevda'ya baktı.

 

"Aman deme! Bir bakalım ilaçlayalım kızım. Ürer de ürer onlar. "

 

"Yok yok ben bulup başını ezdim onun çıkmaz bir daha karşıma."

 

Sözlerimde bir ima olduğunu anlamışlardı ama kimse bir şey sormuyor ama bir baba bir sevdaya bakarak anlamaya çalışıyorlardı.

 

Kapı çalındı dışarıdan Mahmut'un sesi geldi. "Ana, dua edilecek kapıyı açın biraz sonra."

 

"Tamam oğlum sen geç." Dedi Hacer Ana. Herkes üstüne başına çeki düzen verdi. Akşamdan Hacer Ana bana kendi çehizinden bir namaz örtüsü vermişti. Hemen onu başıma aldım ben de. Herkes hazır olduğunda kapı bir daha çalındı. Hacer Ana kapıyı araladığında Mahir'in sesini duydum. "Müsade var mı ana?" kapıyı açarak buyur etti. "Geç oğlum, buyur."

 

Mahir içeri girdiğinde hemen kapı ağzında olan beni görür görmez yanıma oturdu. Kapılar aralık bırakıldığı için erkeklerin oturduğu yerde konuşulanları biz de duyuyorduk. Tok bir erkek sesi "Allah'ın emri Peygamberimizin kavli ile kızınızı oğlum Mahir'e istiyorum." Dedi kalın bbşr erkek sesi, muhtemelen konuşan Mahir'in babası Halis beydi.

 

"Rabbim hayırlı uğurlu etsin tamamına erdirsin ağabey." Muzaffer amcanın sözlerinin akabinde önce arapça, sonra da Türkçe şeklinde dua etti birisi. 'Rabbim tamamına erdirsin.' Sözlerinden sonra hep birlikte amin diyerek duayı bitirdik. Mahir ayaklanınca ben de ayaklandım. Hacer Ana'dan başlayarak ellerini öptük. Mahir ne yaparsa ben de aynısını yapıyor, hemen ardından onu takip ediyordum.

 

"Rabbim hayırlı uğurlu etsin yavrularım, kem gözlerden, kötü niyetli insanlardan uzak etsin yuvanızı." Elini öptükten sonra Hacer Ana da bizi öpmüş sonra da bu duayı etmişti. İkimiz de aynı anda, "Amin." Dedik.

 

Sırasıyla Emine yenge ve Gül Nihal de tebrik etti. Onlarında tebriğini aldıktan sonra Mahir hiç bir şey demeden çıktı. Mahir'in onları yok sayması zoruna gitmiş olmalı ki Mukaddes hanım kızarıp bozarmaya başlamıştı yine. Ama yaptığı şeyden sonra onun değil elini öpmek konuşmak, görmek dahi istemiyordum. Mahir çıktıktan sonra ben de oturduğum yere geri oturdum. Mukaddes hanım homurdanmaya başladı. Madem yüzsüz bir şekilde hala devam ediyordu biz de açık oynardık.

 

"Bir şey mi vardı Mukaddes hanım?"

 

"Bunlar edepsizliği iyice ele aldı. Ben kimim burda da elimi öpmediniz?"

 

Bakışlarımı üzerine dikip ters ters baktım. "Hakkaten kimsiniz siz?"

 

"Üstüme iyilik sağlık. Kimim öyle mi, o Mahir olacak kendini bilmezin babasının karısıyım. Kalk Muazzez gidiyoruz, burada kalamam daha fazla ben. " Dedi ters ters. Ayaklandıklarında önlerine durdum. Sevda tabi talimli kuyruğunu kıstırmış vaziyette korku dolu gözlerle bana bakıyordu.

 

"Aaa nereye daha hediyenizi açmadım ama." Anlamaz bakışlar attı önce bana sonra çevreye. Herkes pür dikkat bizi izliyordu.

 

"Ne hediyesi? Bir de hediye mi takıcaktım sana edepsiz?" Alaylı gülüşümle üzerine doğru yürüdüm. Elimde olan iki muskanın bir benzeri olan Sevda'nın oturduğu sedirin altındakini çıkarması için Sevda'ya baktım. "Sevdacım çıkar bakalım şu hediyeyi yerinden."

 

Sevda korku dolu gözlerle kafasını iki yana salladı. Hadi der gibi kafa işareti ile sabırsızlığımı belli ettim. Daha fazla direnemeden muskayı attığı yere eğilerek çok uğraşmadan çıkarıverdi. Muskayı gören diğerleri şaşkınlıkla açılan ağızlarını elleriyle kapayıverdiler.

 

"Yaa böyle gizli gizli değil de yakama falan takı verseydiniz hediyelerinizi. Farketmesem haberim olmayacaktı."

 

"B-ben, B-ben... Bilmiyorum. H-haberim yok benim. Belli ki Sevda'nın işi yakalanınca beni de ortak etmiş." Sevda böyle bir satışı beklemiyor olacak ki şaşkınlıkla teyzesine bakakaldı.

"T-teyze be diyorsun sen? Sen yazdırmadın mı bunları Rüstem hocaya da buraya gelmeden tutuşturdun elime koy bir yerlere diye."

 

Yalancı bir kahkaha attım. "İkiniz de ne fenasınız, hemen karşı tarafa suçu attıverdiniz. Bak daha burda da var. Çok bonkörsün Mukaddes hanım." Muskalar çıktıkça diğerlerinin ağzından şaşkınlık nidaları çıkıyordu.

 

Yüzü kireç gibi olan Mukaddes hanım yediklerinden olmasa da bu yaşadığından dolayı hık diye gidecekti. "İftira atıyorsunuz, yok öyle bir şey ben yapmadım." Dese de herkes onun ne olduğunu bildiğinden yüzlerinde inanmadıkları her hallerinden belliydi.

 

"Püü sana Mukaddes Allah senin belanı versin. Ölmeye bir başın kalmış hala akıllanmayacaksın. Defol evimden bir daha da ne ölüme ne dirime."

 

"Benim haberim yok diyorum niçin bana inanmıyorsunuz? "

 

Artık iyice sinirlenmeye başlamıştım. Yaşlı başlı demeden ayağımın altına alacaktım az kalmıştı. "Bana bak kadın!" diye kükreyerek üzerine yürümeye başladım. Ben gittikçe o geri gidiyordu. Sedire doğru düşüverdi. Ben de üzerine eğildim. "Yiğenin her şeyi itiraf etti. Seni çevremde, evimde, evimin sokağında görmeyeceğim. Şimdi daha fazla alçalma defol git. Allah'ın dan bul."

 

Sözlerimi söyledikten sonra dikeldim. "Defoool." Dedim biraz sesimi yükselterek. Daha fazla konuşmadan ayaklandığı gibi kimseyi beklemeden çıktı gitti. Tabi sevda ile anası da peşinden gidiverdi.

 

"Kızım ver onları bir soralım hocaya ne yapmak icap eder. Elimdekileri ona uzattım. "Allah'ın belası kaybolasıca. Eğer benden önce geberir giderse aç doyuracağım yemin ederim." Beni bırakıp kızlara döndü.

 

"Haydi kızlar siz şerbetleri hazır edip ikram edin erkeklere. Şu günü atlatalım akşam konuşuruz Halis Ağabeyimle de. Ayşe Mahmut'a seslen erkeklerin şerbetlerini onlar dağıtsın."

 

Kızlar da hızlı bir şekilde odadan çıkıp şerbet hazırlamaya gittiler. Hepimizin keyfi kaçsa da bir şekilde günü güzel bir şekilde bitirmek istiyorduk.

 

"Ah Halis ağabeyim ah. Sardı bu yılanı başımıza. Kızım sen dikkat et bu yılana sakın ha sakın evine neyim koymayasın." Hayıflanan Hacer Ana'ya Emine yengede katıldı.

 

"Ben valla Rahmetli Narin'e bile bunun bir şey yaptığını düşünüyorum. Ağabeyime de yapmıştır muska. Adamın kaçıncı yakalaması hala ağzının içine bakıyo. Mahir'in haz etmediğini bildiği halde sözüne getirmesine ne dersin? Bak yaptı yılanlığını!"

 

Ay bunlar beni çok pis gaza getiriyordu farkında değillerdi. Şimdi külhanbeyli gibi dalacaktım adamların arasına, yeter uleen diyerek şamar manyağı yapacaktım Halis ağabeylerini.

 

"Kim bilir ne dedi ikna etti."

 

Yerdeki kilime gözlerimi dikmiş onları dinlerken yanıma minik Nahide geldi. Allah kahretsin tüm her şey çocuğun karşısında olmuştu ve benim şimdi aklıma gelmişti. Elimi tuttup gülümseyerek yüzüme baktı. Sonra dudaklarımı büzerek konuşmaya başladı.

 

" Tüstün mü sen tezeye?" ben de ona gülümseyerek baktım. Şu küçücük çocuğun yaptığı kadar bile empati yapmayan embesiller vardı.

 

"Yok bebeğim küsmedim. Gel bakalım kucağıma biraz mıncıklayım seni ha?"

 

Gülümseyerek ellerini uzattı kucağıma gelmek için. Hemen kucakladığım gibi boynuna burnumu dayayıp hem kokladım, hem öptüm, hem de gıdıkladım.

 

" Yaa nolasın bıyat. Anneee tutaaay beni."

 

" Yiceem seni şimdi cimcime kimse alamaz seni benden." diyerek kucağıma iyice yatırıp ufak ufak gıdıklıyor arada da öpüyordum. Minik prenses kahkahalarının arasında da annesinden yardım istemeyi ihmal etmiyordu.

 

" Yeme beni, hahaha toot dıdıtlanıyolum."

 

Ben onu gıdıkladıkça deliler gibi kahkalar atıyor, bizim bu halimizi diğerleri de yüzlerinde gülümse ile izliyordu. Kızlar şerbete ellerinde giridkleirnde bende kucağımdaki tatlı kuzuyu son kez öpüp bıraktım. Şerbet dağıtılırken Hacer Ana beni elimden tutup kaldırdı. Mutfağa doğru ilerlediğimiz de bir tepsiye hazırlanan şerbeti elime tutuşturup kızlar ile olan odama gönderdi beni. Kıkırdayarak Mahir'in de beni orda beklediğini söylemeyi ihmal etmedi tabi.

 

Gülümseyerek odaya girdiğimde onu camın önünde dışarıyı izlerken buldum yine. Kapıyı kapattığımda yönünü bana çevirerek gülümsedi.

 

"Hoş geldin güzelim." yüzünü gülerken görmek içimi rahatlatmıştı. O yılanın yaptığı yüzünden bu güzel günümüzü zehir etmeyecektim kendimize. Ben de aynı şekilde gülümseyerek ona doğru yöneldim.

 

"Hoş buldum." Diyerek Nazlı nazlı yanına yürüdüm ve şerbeti uzattım. "Buyur." Elimden alıp kenara bıraktı tepsiyi.

 

Ne yaptığını anlamaya çalışırken tepsiyi bıraktığı yerde bir kutuyu eline alıp bana dönerek açtı. İçinde irili ufaklı keserler vardı.

 

" Bunlar ne, başlık parası niyetine kese kese altın mı getirdin yoksa?" dediğim şeye güldü.

 

"Yok gülüm, bunlar senin, nişan hediyelerin. Sana kendim vermek istedim ama sonra bakarsın. Sana göstermek ve bizzat takmak istediğim bir şey var." kesenlerden küçük olanı açtı. İçinden iki tane alyans çıktı.

 

"Mahir..."

"Fotoğraftaki yüzüklerimize benzer yaptırdım. İzin verirsen takmak istiyorum." dediğinde ağzım kulaklarımda, gözlerim dolu dolu kafamı salladım uzattım parmağımı. Nazikçe parmağıma yüzüğü geçirdi. Şöyle kaldırıp baktım hevesle.

"Çok güzeeel yaaa, sana da ben takayım mı?" gülümseyerek elini uzattı.

 

" Tak bakalım."

 

Taktıktan sonra elimi onun elinin yanına getirip tuttum. "Çook güzel görünüyorlar değil mi?"

 

"Evet çok güzel." kafamı kaldırdığım da beklediğimin aksine bana bakıyordu. Hevesim hoşuna gitmiş olacak ki onun da yüzünde muhteşem bir gülümseme vardı.

 

"Hadi şerbetimizi içelim de ağzımız tatlansın." başımı tamam anlamında sallayıp şerbetin olduğu tepsiyi alıp ona uzattım.

 

Eline aldığı bakır kaptaki şerbeti önce benim dudaklarıma dayadı. Beklemediğimden biraz şaşırsam da hemen açtım ağzımı şerbeti içmeye başladım. Bir kaç yudum içtikten sonra dudaklarımdan çektiği kabın yerini onun dudakları aldı. Tabi öncesine de "Bir de ben bakayım şu şerbetin tadına." demeyi de ihmal etmedi.

 

Şerbeti sanki benim dudaklarımdan içer gibi öptü öptü. Bir zaman sonra nefessiz kaldığımı hissettiğimde kendimi geri çektim ama sadece derin bir nefes çekmeme izin verdi tekrar kaldığı yerden devam etti yarım bıraktığı işine. Bu sefer ona bırakmayıp ben çektim kendimi geriye.

 

"Yaa Mahiiir, biri gelecek şimdi yeter artık. Her bulduğun yerde de öpmezsin be adam!"

 

Alnını alnına dayayıp gözlerini kapattı. "Off gülüm ben de diyorum yeter artık, dayan az kaldı. Ama durduramıyorum kendimi bir kere tadını aldım gül dudaklarının. " durdu derin bir öpücük bıraktı. "Nasıl durayım." Bir tane daha öptü. "Sen söyle, bu kula da yazık değil mi?"bir tane daha...

 

Göğsünden yittiğim gibi çıktım kollarından. "Ayy, Mahir bir dur. Çiftleşme mevsimindeki kediler gibi bir ayrı duramıyoruz. Sakinliğe davet ediyorum seni."diyerek kollarımı karşısında bağlayarak aramıza mesafe koydum.

 

Durmadı pis domuz, tekrar kollarının arasına aldı beni. " Valla aynı onlar gibiyim, hasretim kızım sana." Tekrar öpecekken yanağımı yana çevirdim.

 

"Bir hafta sabretcen artık. Dün gece bu işi zirvede bırakmış olalım, o yetsin sana." Bir yeri sızlar gibi yüzünü buruşturdu.

 

Neresinin sızladığı ortada değil mi?

 

"Zalimsin." Şaşkınlıkla ağzım açık kaldı.

 

"Hah, şaka mısın sen be? Duyanda 3 5 sene peşimden koşturdum zannedecek. Sen zalimlik görmemişsin." Tekrar kollarına aldı beni.

 

"Senin kadar zalimini görmedim evet. Ne haldeyim görüyorsun benden kendini mahrum bırakıyorsun. Güzelliğinle aklımı başımdan alıyorsun sonra da yok sana bir şey diyorsun."

 

Böyle çocuk gibi şikayetlenince bir gülesim geldi. "Böyle söyleyince bak şimdi bana da bir zalim gelmedim değil yani. Ama beni kandıramazsın. Kararım kati, bekle bir hafta."

 

Kollarının arasından çıkıp, "Hıh." yapıp saçlarımı Nazlı bir edayla arkaya atıp kapıya doğru ilerledim.

 

"Buna da peki anasını satayım. O bir hafta geçsin o zaman kim alabilecek seni elimden acaba?"demesine yine uzaktan öpücük atarak cevap verdim.

 

Allah yardımcın olsundu diyelim.

 

 

 

 

Bölümü beğenmiştirsiniz inşallah 😍

 

Haftaya düğün bölümü mü gelecek acaba 🤔

 

Beğeni ve yorumlarınızı bekliyorum. Valla insan beklenildiğini hissedince daha bir hevesli yazıyor. 🤤

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%