@mismorales
|
Radiantveil Krallığı'nın tartışma salonunda, konsey üyeleri yeni kraliçenin seçimi için hararetli tartışmalar içindeydiler. Krallık tam 20 yıldır kraliçesiz yönetiliyordu ve düzeni sağlamak giderek zorlaşıyordu. Uzun zaman önce, Nereus'un sağladığı düzen bozulmuş, (Nereus'un düzenine göre Radiantveil ateş gücüne sahip kraliçe tarafından yönetilmeli ve su gücüne sahip kral tarafından sınırlar kontrol edilmelidir) krallığın huzuru ve istikrarı sarsılmıştı. İçlerinden biri "Nereus'un düzeni olmadan bu krallığın ayakta kalması çok zor" -dedi ve devam etti "Yeni bir kraliçeye ihtiyacımız var. Radiantveil'in yeniden eski ihtişamına kavuşması için bu seçim çok önemli." Diğer üyeler, birbirleriyle sert bir şekilde tartışıyorlardı. Herkes kendi fikrini destekliyor, bir türlü ortak karara varamıyorlardı. Bir başka üye "Eğer doğru kişiyi seçemezsek, Radiantveil tamamen çöker." diye uyardı. Sol başta oturan, saçları kısmen beyazlamış, oldukça güçlü görünen adam ayağa kalktı ve gür sesiyle, "Doğru kişi'den kastınız ne? Bunu nasıl bilebiliriz? En iyisi, içinde ateş gücünü taşıyabilen birinin kraliçe olması." dedi. Odadaki sessizlik aniden yerini fısıltılara ve mırıltılara bıraktı. Konsey üyeleri bu öneriyi tartışmaya başladılar. Bir başka konsey üyesi itiraz etti: "Ama ateş gücüne sahip birini nasıl bulacağız? Bu güç yalnızca İgnatius'un soyundan gelenlerde var. Yani sen ve ailen bu gücü taşıyor. Ama oğlundan farklı olarak kızın ateş gücüne sahip değil. Nasıl olacak bu?" Beyaz saçlı adam, İgnatius'un soyundan gelenlerin sorumluluğunu omuzlarında hissetmenin ağırlığıyla derin bir nefes aldı. "Doğru" dedi, "Kızım rüzgar gücüne sahip ve oğlum şu anda savaşta. Ancak, başka bir yol bulmalıyız. Belki de ateş gücünün bir şekilde tekrar uyanmasını sağlayabiliriz." Sağ başta yaşlı ama hala güçlü ve etkileyici görünen bir adam oturuyordu. Duruşundan tam bir yönetici olduğu belliydi. Sarı saçları yaşının getirdiği beyazlıklarla karışmıştı, ancak hala canlılığını koruyordu. Derin mavi gözleri, yılların bilgeliğini ve deneyimini yansıtıyordu, ince ve uzun parmaklarıyla bir kalemi oynatıyor, düşünceli bakışlarla çevresindekileri süzüyordu. Adam elindeki kalemi oynatarak, sanki kendi kendine konuşurcasına mırıldandı: "Nasıl bir yol bulacaksın, Aidan? Nereus'un yolundan başka nasıl bir yol bulabilirsin?" Aidan, derin bir nefes alarak cevap verdi: "Belki de Nereus'un yolunu anlamamız gerekiyor. Onun gücünün ve bilgeliğinin izlerini takip ederek, bu gücü yeniden uyandırabiliriz. Ama bunun için hem eski metinlere hem de içsel bir keşfe ihtiyaç var Kai, anlıyor musun?" Kai küçümser bir şekilde hafifçe gülerek, "Nasıl bir içsel keşif bu?" dedi. "Sadece ağzındaki baklayı çıkar, Aidan. Ben aklındakini tahmin ediyorum ama konsey üyelerinin bu konuda hiçbir fikri yok." Aidan, Kai'nin sözleriyle hafifçe irkildi. Derin bir nefes aldı ve sakin bir sesle konuşmaya başladı: "İçsel keşif, sadece dışsal gücün değil, aynı zamanda ruhumuzun derinliklerinde yatan potansiyelin de farkına varmak anlamına gelir. Nereus'un yolu, sadece fiziksel bir güç değil, aynı zamanda bilgelik ve anlayışla dolu bir yoldu. Eğer Radiantveil'in kaderini değiştirmek istiyorsak, bu yolu yeniden keşfetmeliyiz." Konsey üyeleri, Aidan'ın sözlerini dikkatle dinliyorlardı. Kai ise gözlerini kısarak, "Aidan, bu süslü sözler konsey üyelerini ikna edebilir ama gerçekte ne demek istediğini açıkla. Nereus'un yolunu yeniden keşfetmekten kastın ne?" diye sordu. Aidan, konsey üyelerine dönerek "İgnatius'un soyundan gelen biri olarak, içimde onun gücünü hissediyorum ve bu güç aynı zamanda kızımın içinde de var! Benim soyumdan geliyor, ateşi en iyi şekilde o kontrol edebilir, karanlığına kapılmadan." Kai yerinden kalktı ve Aidan'ın yanına geçti. "Evet, ben de bunu düşündüm." dedi. Kai yüzünde düşünceli bir ifadeyle. "Ama kontrol ve irade gücü biz büyücülerde göre insanlarda daha çok. Ancak, iki yolu birden denemeyi tavsiye ederim." Konsey üyeleri dikkat kesilmişti. Kai'nin bu önerisi, krallığın geleceği için umut verici olabilirdi. Kai, biraz duraksadıktan sonra devam etti: "Oğlum Jake, dünya üzerinde saf ışığa sahip kişileri araştırıyor. Derin bir araştırmaya gerek yok aslında; Nereus'un soyundan gelen koruyucular, zaten saf ışığın nereden geldiğini kolayca bulabiliyor." Aidan, Kai'nin sözleri üzerine derin bir nefes aldı ve konsey üyelerine doğru dönerek konuşmaya başladı: "Dostum biliyorsun, biliyoruz ki, 20 yıl önce yanlış seçilmiş bir saf ışığa sahip insan yüzünden dünyamız şu an uçurumun kıyısında. Oğlum şu anda canavarlara karşı savaşıyor. Jake ne yapıyor, saf ışık mı arıyor? Yıllar önce bunu sen de yaptın ama sonuç? O saf ışık dünyamızı tehdit eden karanlığın ta kendisi şu an. Bunu anlamak zorundayız." Konsey üyeleri bu sözler üzerine sessizliğe büründü. Aidan devam etti: "O zamanki yanlış seçim, tüm krallığı tehlikeye attı. Şimdi aynı hatayı tekrarlamamalıyız. Jake'in araştırmaları çok önemli, ancak oğlumun savaştığı canavarlar krallığın her köşesini tehdit ediyor. Jake'in bulacağı kişi, sadece saf ışığa sahip olmamalı, aynı zamanda bu gücü nasıl kullanacağını da bilmelidir." Eolos soyundan gelen, hava klanının lideri ve konseyin ana üyelerinden biri olan Boreas, Aidan'a dönerek konuşmaya başladı. Boreas'ın derin mavi gözleri Aidan'ın üzerine odaklanmıştı. "Sadece güç peşindesin, Aidan. Bunun hepimiz farkındayız." dedi sert bir sesle. "Ama ne talihsizlik ki Ashley ateş gücüyle doğmadı. 20 yıl önce bir felaketle karşılaştık, evet, ama Jasmin'in içindeki şeytanı da uyandıran sendin. Unuttun mu?" Odada bir an için sessizlik hüküm sürdü. Aidan, Boreas'ın bu suçlaması karşısında derin bir nefes aldı. Boreas devam etti, "Jasmin, Jake'in annesi ve Kai'nin de karısıydı. O zamanlar evet, onda saf ışık vardı, ama ateş gücü hiçbir zaman kontrol edilmesi için ona verilmedi. Çalması için ateşin varlığını ona fısıldayan sendin. Hatırladın mı?" Aidan, Boreas'ın suçlamalarına yanıt olarak öfkeli bir şekilde karşılık verdi. "Ne palavra!" dedi. Aidan sinirle. "Ben Jasmin'in sadece bizim dünyamızın yaratılışından bahsettim. Onun içinde karanlık olmalı ki, o ateşi çalmaya kalkıştı. Karanlık, doğanın bir parçasıdır. Jasmine’in içinde bulunan bu karanlık, onun etkiledi..." Kai, Aidan’ın sözünü keserek araya girdi: "Neyse ki doğru zamanda Jasmin’in yolunu kesebildik ve o ateşi çalamadı." Kai’nin sesi, karışık duyguların ve geçmişin yüklerinin bir yansıması gibiydi. Aidan, hiddetle devam etti: "Ama oğlunun nesiller boyu aktarılan özel gücünü çaldı. Ve şu anda oğlunun basit su büyücülerinden ne farkı var?" Aidan'nin sesinde kin ve öfke vardı. "Gücünü kullanamadan bu kadar basit bir büyücü haline gelmesi, bizim için büyük bir kayıptır." Kai, üzgün bir şekilde Aidan’ın söylediklerini onayladı. "Evet, geçmişte olanlar geçmişte kaldı. Bize düşen, geçmişten dersler çıkarmak ve bu dersleri geleceğe taşımaktır. İnsanlar karmaşık varlıklar; bazen saf görünürler, ama içlerinde derin bir karmaşa ve kaos barındırabilirler. Bu karmaşıklık, onların doğasının bir parçasıdır." Kai, Aidan’ın yüzüne bakarak devam etti: "Ben seni çok iyi anlıyorum. Saf bir varlık gibi görünen insanlar, bazen en karmaşık ve kaotik doğalarıyla tanımlanabilir. Bu gerçeği kabul etmeliyiz. Geçmişin gölgelerinden dersler çıkarmak ve geleceğe yönelik daha sağlam adımlar atmak, krallığımızın ilerlemesi için elzem." Konsey üyeleri, Kai’nin sözlerinin ağırlığını hissederek sessizleşti. Her biri, geçmişin hatalarından öğrenmenin ve geleceği güvence altına almanın önemini kavrayarak toplantının sonlarına yaklaşırken daha dikkatli bir şekilde düşünmeye başladı. Toprak ve doğa klanının lideri Fern, toplantı odasında sessizliği bozarak konuşmaya başladı. "Dünyadan saf bir ışığın seçilmesini öneriyorum" dedi kararlı bir sesle. "Ama ona ateşin karanlık lanetiyle ilgili hiçbir şey söylemeyeceğiz. Büyü dünyası bile seçilmiş kişinin insan olduğunu bilmeyecek, hatta o kişi kendisi damarlarında insan değil de büyücü kanı aktığına inansın. İnsanlar çok saftır bilirsiniz, hemen inanırlar." Odadaki konsey üyeleri, Fern'in bu teklifi üzerinde düşünmeye başladılar. Fern'in önerisi, büyük bir gizlilik ve strateji gerektiriyordu. Kai, Fern'in sözlerini dikkatle dinledikten sonra başını sallayarak desteklediğini belirtti. "Bu gerçekten zekice bir plan." dedi Kai. "Seçilmiş kişinin insan olduğunu bilmemesi, hem onun hem de bizim güvenliğimizi sağlayabilir." Diğer konsey üyeleri de bu fikri desteklemeye başladılar. Herkes, Fern'in önerisinin krallığın geleceği için önemli bir adım olduğunu kabul ediyordu. Ancak, Aiden'ın yüzünde bir tereddüt ifadesi belirdi. Fern'e dönerek, "Bu plan gerçekten çok riskli," dedi. "Seçilmiş kişiye gerçeği söylememek, onu korumak için iyi bir strateji olabilir. Ancak bu, aynı zamanda büyük bir tehlikeyi de beraberinde getirebilir." Fern, Aiden'ın endişelerini anlayışla karşıladı. "Bu riski almak zorundayız, Aiden," dedi sakin bir sesle. "Ateşin karanlık lanetinden korunmak için başka bir yolumuz yok. Seçilmiş kişi, bu sırrı bilmeden daha güvende olacaktır. Hem bu şekilde, onun gerçek kimliğini gizleyebiliriz ve düşmanlarımızın ona ulaşmasını engelleyebiliriz." Aiden tereddüt ediyor gibiydi. Ama sonunda, ters bir durumda tüm yöneticiliği kendi eline alma şartıyla söylenen fikri kabul etti. |
0% |