
"Kızım sen iyice kafayı yedin" Elimdeki biletlere bakıp konuştum. "Hiç de bile, ileride bana teşekkür edeceksin. Hatta aşkınızı bana ithaf edeceksiniz, uğruma besteler yapılacak" Enteresan bir kafa yaşıyordu. İşin en dehşet verici kısmı ise kendi dediklerine gerçekten inanıyor olmasıydı. "Evet hayatım tabi, Elli bin kişilik stadyumda tak beni hemen fark edecek, sonra hatırlayacak sonra da ilanı aşk edecek. O sırada birden tüm stat senin için marşlar besteler okuyacak" Her bir kelimemle Betül fikrine daha da yükseliyordu. "Kulaklarımla duydum ben bu aşka inanıyorum. Çocuk açıkça seni beğendi, sen adamı tanımadığın için elinden kaydı gitti bu aşkın böyle bitmesine göz yumamazdım" Gözlerimi devirmeden edemedim. "Beni beğenmiş olabilir herkes herkesi beğeniyor, sonra unutuyorsun bitti. Sen kaç kere yine âşık oldum diye girdin şu kapıdan" cam duvarların arkasından görünen Kliniğin giriş kapısını işaret ettim.
"Of tamam sen kazandın. Ben bu olaya biraz fazla yükselmiş olabilirim ne yapayım, dizi sahnesi gibiydi. O an dedim ki tamam olacak bu iş belli hemen bir şeyler yapmam lazım"
Betül’ü çok seviyordum, heyecanlı olması bana iyi geliyordu. Bu konuya da fazla heyecanlanmış hatta üzerinde sorumluluk hissetmişti. Elinde maç biletleriyle beraber tepeme çökmüş yaklaşık bir saattir beni maça gitmeye ikna etmeye çalışıyordu. Hayır hani maç izlemeye karşı değildim ama sırf dramatik bir an olsun rekabet aşkı tetikler diye Galatasaray tribününe değil rakip takımın tribününe bilet almıştı. Hem de sahaya en yakın yerden.
"Tamam ama o kadar para verdim, biletler boşa gitmesin bari maça gidelim" Başını önüne eğmiş sesini en masum tonuna indirmişti. "Tamam Betül, zaten en başında benimle direkt maça gitmek isteseydin kabul ederdim. Sadece bir hayalin peşinden koşmak anlamsız geldi o yüzden durumu fark etmeni istedim ayrıca atladığın bir şey var"
"Öyle mi neymiş?"
"İlki, her şey senin istediğin gibi gitti yani beni fark etti, bir şeklide binlerce taraftarın içinde benimle iletişim kurmanın bir yolunu buldu" kurduğum cümleyle az önceki hayalperest haline geri dönüp erimeye başlamıştı. "Benim onu beğeneceğimi, isteyeceğimi sana düşündüren şey neydi?" Söylediklerimle oturduğu yerde dikleşti kaşlarını çattı "Nasıl ya, o gün sen de üzüldün tanışamadığın için"
"Evet elbette, tabi ki üzüldüm. Ben Galatasaraylıyım yani fanatik olmasam da tuttuğum takımın futbolcusuyla tanışmak beni mutlu ederdi. Ki onu da geçtim adam başarılı da biri tabi ki bir yerde etkilenirdim de ama bu hayranlıktan öte bir şey değil" Sessizliğini koruyarak devam etmemi bekledi, bu bana hak verdiği anlamına geliyordu.
"İkincisi ise, kızım o kadar para veriyorsun insan Galatasaray tribününden alır bileti ya, başlayacağım stratejine"
* 3 Saat sonra Stadyumda *
Betül’le beraber klinikten çıkmış maçın yapılacağı stadyuma gelmiştik. Daha önce maça gitmiştim ama ne olduysa bir türlü Galatasaray maçına gitmek nasip olmuyordu. Bunca yıl bekledikten sonra da karşı takımın tribününden izlemem gerekecekti. Gerekli kontrolleri yaptırıp içeriye girmeyi sonunda başarmıştık. Burası ana baba günü gibiydi, o kadar erken yola çıkmamıza rağmen ancak gelebilmiş canhıraş koltuklarımıza yerleşmiştik. Betül’e o kadar söylenmiştim ama müthiş bir yerden bilet almıştı. Bunu nasıl becerdiğini ayrıca soracaktım. En başında yapmam gereken şeyi şu an yapmış Betül’e kocaman sarılmıştım. İkimizin de modu yerindeydi şen şakrak futbolcuların sahaya çıkmasını bekliyorduk. Galatasaray tribünü tıklım tıklımdı. Bizim bulunduğumuz tribün ise o kadar dolu değildi. Bir Anadolu kulübünün takımıydı, adını çoktan unutmuştum bile.
"Ayy en güzel yanı da bir sürü atletik yakışıklı görecek olmamız sırf bunun için bile gelinir. Allah’ım şu boy pos endama bak!" Betül konuşurken futbolcular sahaya çıkmaya başlamıştı. Tabi alkış kıyamet peşi sıraydı. Şu an futbolcuları izlemek maçı izlemekten daha keyifli geliyordu. Ben de Betül gibi her hareketlerini dramatize ediyordum.
"Bak şunların ikisi kesin düşman" söylediği şey ile kahkaha attım. "O nereden çıktı, ayrıca aynı takımdalar"
"Hissettim"
Bakışlarımı tekrara sahaya çevirdiğimde Kerem Tahir’i gördüm. Ben bu adamı nasıl tanımamıştım. Tam tersi tanımam mucize olurdu, kendime haksızlık etmeyeceğim. Birincisi benim yüz ve isim hafızam berbattır. İkincisi bir insanın herhangi bir anında rastgele bir ünlü ile karşılaşma ihtimali yüzde kaçtır? Beklemediğim bir anda karşılaşmıştık. Ki şunu da es geçmeyelim onu tanımamış olabilirdim madem tanışmak niyetindeydi açıkça selam verip tanışmak isteseydi. Yok kendimi kandırmayayım, açıkça merhaba, ben futbolcuyum demeyeceği için ilgimi çekmeyecekti, tanışma girişimini görmezden gelip geçiştirecektim. Neyse nasip değilmiş
"Bak seninki" Söylediği şeye gülmeden edemedim. Tabi ki benimkiydi bir mazimiz vardı sonuçta. Kendisine müthiş bir hayran kazandırmıştı, yani beni. İleride torunlarıma anlatacak çok güzel anım olmuştu. Dünyaca ünlü bir topçu beni beğendi ama ben yüz vermedim diyecektim. Nedenini sorduklarında da çünkü tanımadım derdim. Ahahha tanısaydım üzerine atlardım diye de ekleyeceğim. O kadarda değildi gerçekçi olmak hikâyeyi güzelleştirir neticede. Kendi kendime hayal dünyamda eğlenirken nihayet düdük çaldı ve maç başladı.
İster istemez Betül’ün kurduğu senaryoya gülüyordum. Burası o kadar kalabalıktı ki, değil beni fark etmek stadyumdaki kimsenin farkında değildiler. Sanki onlar bir fanusun içinde oynuyor biz ise arkada sadece kuru gürültü yapıyorduk. Aşağıda çok başka şeyler dönüyordu. Profesyonel oyun böyle bir şeydi demek ki, sadece gol olduğu zamanlar tribünlere koşuyorlar onda da genelde herkes kendi taraftarına dönüyordu.
Ama sonra Betül’ün senaryosunun haricinde, Betül’ün amaçlarına hizmet eden çok başka bir şey oldu. Saha içerisinde iki futbolcu birden sakatlandı iki rakip oyuncu birbiri ile çarpışmış ve yerde kalmıştı. Ciddi manada acı çekiyor gibiydiler, sahaya sedye ve sağlık personeli akın etmişti. Futbolcular hızlı bir şekilde sahadan çıkarılmış maç devam etmişti. Sanki savaşın ortasında iki taraf beyaz bayrak çekmiş herkes ölü ve yaralılarını toplamış ve savaşa devam etmişler gibiydi. Gözüme bir anda korkunç görünmüştü bu durum.
İki takımda arkadaşlarının durumuna üzülmüş bunun hırsı ile daha acımasız oynamaya başlamıştı sonra hatırladığım tek şey ise yüzüme doğru gelen futbol topuydu. Nabzım hızlanmış kulaklarım uğuldamıştı refleks olarak yaptığım şey ise başımı eğmek oldu. Topun bana isabet etmediğini arkamdan gelen inleme sesinden anladım. Arkamı döner dönmez adamın sendeleyip başını tribün koltuğuna vurduğuna şahit oldum. Bulunduğumuz alanda korkunç bir uğuldama dönüyordu. Ve o an arkadaşımdan müthiş bir ses yükseldi "Açılın ben doktorum"
Evet Betül istediği dikkati çekmişti, hatta içine düştüğümüz durumda fazlasına bile ulaşmıştı. Diğer doktorlar sakatlanan futbolcularla ilgilendiğinden Betül başına top gelen adamla ilgilenmeye gönüllü olmuştu. Hemen tribüne bir sedye geldi ve bizi hızlı bir şekilde aşağı taraftaki revire yönlendirdiler. İçerisinde hemen hemen her türlü ekipman vardı. Acil durumlarda en iyi müdahaleyi yapmak için donatılmıştı. Ben doktor değildim, fakat Betül’ü yalnız bırakacakta değildim. Betül’ün yetki alanı burası değildi, sorumlu doktora durumu aktardıktan sonra kapıya bir ambulans çağrılmıştı. Ama diğer doktorların önceliği futbolcular olduğu için zavallı adamla ilgilenememişler haliyle Betül’e emanet etmişlerdi. Ambulans gelene kadar Betül elinden geldiğince ilk müdahaleyi yapmış adamı ayık kalması için tembihlemişti.
"Ay adam inşallah beyin kanaması falan geçirmiyordur"
"Âmin, şimdi ne yapacağız?" diye sordum. Çantalarımız elimizdeydi, tekrar maça dönesim de yoktu.
"Revirdeki doktorlara bilgi geçelim, sıkıntıya girmesinler. Hangi hastaneye gittiklerini bilmek isteyebilirler" Başımla Betül’ü onaylayarak tekrar revire yöneldik. Fakat içeride farklı bir kalabalık vardı. Sanırım bir futbolcu daha sakatlanmıştı.
"Abi iyiyim ben, bilerek yattım. Durun azıcık dinleneyim" Revirin kapısında durmuş içerideki kargaşayı izliyorduk. Bizi fark eden bir sağlık çalışanı yanımıza geldi. "Merhaba, Betül Hanım değil mi, size minnettarız. Doldurmanız gereken bir belge var yardımcı olursanız çok seviniriz" Betül adamı onaylayıp revirin içerisindeki masaya ilerledi. Ben ise sap gibi kapıda bekliyordum içerisi yeterince kalabalıktı bir de ben meşgul etmeyeyim diye düşündüm.
"Yalnız güzel yattın Fatih ama söyleyeyim aklımızı aldın, öyle bir pozisyonu kazasız atlatman mucize" Sedyenin başında iki sağlık çalışanı duruyordu. Futbolcunun yüzünü görmüyordum, şu anı kaydetsem yayınlasam ortalık karışırdı ne kadar rahat davranıyorlardı. Gerçi çalışanlara kesinlikle aşırı yaptırımı olan sözleşmeler imzalattırmışlardır. Bu tür şeyleri paylaşmak büyük sıkıntılar oluştururdu. Daha fazla kapıda beklemek istemediğim için Betül’ün yanına ilerledim. İşi hemen biter sanıyordum ama hiç de öyle olmamıştı. Betül baya baya rapor yazıyordu. Oda biraz daha boşalmış üç sağlık personeli bir futbolcu bir de biz kalmıştık. Beş dakikanın sonunda Betül’ün işi bitmiş nihayet çıkıyorduk. Aniden büyük bir gürültü koridordan yükseldi. Sonra ise yaklaşık yarım saat önce ucuz yırttım diye sevindiğim darbe gecikmeli de olsa beni bulmuştu. Kapıda kapıyla çarpışmıştım. Öyle ki yere düşmüştüm. Bana çarpan her kimse hızını alamamış son anda üstümden atlayıp arkamdaki dolaba çarparak durmuştu. Dolaba çarptığını ise çıkan gürültüden anlamıştım. Ortam bir anda sessizleşmiş ağzımdan kocaman bir "Hayvan mısın?!" çığlığı dökülmüştü. Ezmişti beni, az önceki adama üzülürken şu an beyin sarsıntısı geçiren ben olmuştum. Acıma acınacak hale düşersin sözünün kanıtlanmış haliydim.
Betül hemen başıma koşmuş "İyi misin? Bak bana" diye benimle konuşmaya çalışıyordu. "İyiyim sadece bir an dünyam karardı" Düştüğüm yerde oturur pozisyona geçmiş başım eğik vaziyette kendime gelmeye çalışıyordum. Bir iki dakika kendime gelmeyi bekledikten sonra bana çarpan şeyi (!) görmek için başımı kaldırdım. Üç tane üzerinde Galatasaray forması olan adam beni izliyordu. Betül ise yanıma oturmuş ne durumda olduğumu anlamaya çalışıyordu. Gülsem mi ağlasam mı karar veremiyordum. Daha bir saat önce keşke bir futbolcuyla tanışsaydım derken şu an üçü başımda dikiliyordu. Biri beni öldürmeye teşebbüs etmişti orası ayrı.
"Hanımefendi iyi misiniz?" Uzun boylu sarışın olan konuşmuştu. Az önce sedyede yatan adamdı, Fatihti sanırım. Onu da çok tanımıyordum, toplasan birkaç futbolcunun adını biliyordum zaten. Elimle onu işaret ederek konuştum "Sen değildin" Sonra işaret parmağım diğerine gitti. Fatih’e nispeten kısaydı ama o da iri yarı bir şeydi, parmağımı ona çevirince ellerini havaya kaldırarak bir adım geri çekildi. Sıra diğer adamdaydı, bir dakika ben bu diğer adamı bir yerden tanıyordum. Gerçi hepsini bir yerden tanıyor olabilirdim neticede ünlülerdi. Ama bu adamı bizzat tanıyordum. İşaret parmağım ona yöneldiğinde kaşları çatılmış vaziyette beni inceliyordu, sanırım o da beni bir yerden tanıyordu ha?
"Sensin" Kerem işaret parmağıma karşılık bana elini uzatmıştı. Yerden kalkmama yardım etmek istiyordu. Oturduğum yerde onları izlerken başım daha da dönmüştü zaten. Uzattığı elini tutarak ayağa kalktım. Kalkar kalkmaz elimi çekmiş ve sedyeye oturmuştum.
"Kusura bakma, seni fark etmedim" söylediği şeyle yüzü buruştu. "Yani heyecanla içeri koştuğum için etrafıma bakmadım. Tekrar kusura bakma" Kabahatini hemen fark etmeseydi bende geri adım atmazdım tabi ki, koskoca adamı azarlayacak halim de yoktu.
"Sen de kusura bakma, can havliyle biraz fazla tepki verdim" aynı nezaketle devam ederiz sanıyordum ama o ise tam tersi tavırda bulunmuştu. "Evet biraz öyle oldu"
"Efendim"
"Yani biraz kırıcıydınız hayvan falan ayıp oldu" Dehşet içinde ona baktım. O sırada Fatih lafa girdi "Aynen, kırıcı olmuştur. Saha içinde yediğin küfürleri duymasam inanacağım"
"Pardon ama sizde arkadaşımın kafasını kırıyordunuz. Kızcağız hala bir tuhaf bakıyor" Söylediği şeyle aynı dehşet bakışlarımı Betül’e yönlendirdim. Onun bu çıkışı odadaki herkesi güldürmüştü. "Üzgünüz hanımlar. Biz en iyisi size birer imzalı forma hediye edelim konu kapansın" En başından beri sessiz kalan eleman konuşmuştu. Baya ukala bir tavırla söylemişti, alenen geçiştirmek istemişti. Hem suçlu hem güçlü tabiri Fatih hariç ikisine gayet yakışırdı. Nihayet sessizliğimi bozup önce Kerem’e döndüm. "Sizi mazur görecektim fakat vazgeçiyorum. Sizin indinizde bir değeri olmayabilir fakat yine de gayet kusurunuza bakmaya karar verdim. Ayrıca" derken ayağa kalktım. Üç adamın arasından geçerek ukala tavır sergileyen adamın arkasındaki soy ismi okudum, bu hareketimle kapı tarafına geçmiştim. Ne yaptığımı anlamak için üçü benden tarafa dönerken Betül de yanıma gelmişti. Çantamın içinden Betül’ün ortama uyum sağlamamız için aldığı, adını hala bilmediğim takımın atkısını çıkarıp boynuma astım. Başımı arkasında 'Saygın' yazan futbolcuya çevirdim. "İmzalı formalarınız bizim için hiçbir anlam ifade etmiyor, SAYGIN Bey" Sonrasını dinlemeden Betül’le beraber revirden çıktım. O kadar sinirlenmiştim ki bir de karşımda pişkin pişkin konuşuyorlardı. Demek ki neymiş koskoca adamları azarlayacak halim varmış.
*Kızlar çıktıktan sonra revir*
Üç adam ve üç sağlık çalışanı birbirine 'az önce ne yaşandı öyle' bakışları atıyorlardı. Kerem kızı sadece biraz kızdırmak istemişti ama kızın içinden küçük bir canavar çıkmıştı. Aklına gelen şeyle doktorlardan birine döndü. "Çetin, git söyle atkıları çıkarsınlar. Bizim çıkışta birikmiştir taraftarlar sıkıntı çıkar" Çetin ve diğer sağlık çalışanları reviri boşaltmıştı. Fatih daha fazla kendini tutamamış olacak ki "Has**tir" diyerek gülmeye başlamıştı.
"Paramparça etti bizi" Arda hala yediği ayarı düşünüyordu. Kız onu tanımamış bir de arkasına geçip Soy ismine bakmıştı.
"O değil de abi harbi hayvan gibi adamsın kızı ezdin geçtin ne diye üste çıkıyorsun"
"Ne bileyim ya" Kerem eliyle saçlarını karıştırıp az önce kızın oturduğu sedyeye oturdu. Bu kızı tanıyordu, o gün restoranda gördüğü kızdı. Hakanın gazına gelmiş kızın karşısına çıkmıştı bir şekilde kız onu tanır muhabbet açılır sanmıştı. Fakat işler beklediği gibi gitmemiş kız onu tanımamıştı. Biraz egosu zedelenmiş olabilirdi, üstüne üstelik bir de kıza numarasını vermek için cebine attığı kalemi çıkarmış, yerden alırmış gibi yaparak kıza sizden mi düştü demişti güya durumu kurtarmaya çalışmıştı. 'Koskoca adamım düştüğüm hallere bak' diye geçirdi içinden. Aşırı acemi davranıyordu. Geçen gün onu tanımamasının intikamını almak için kızı biraz mahcup duruma düşürmek istemişti sadece. Kız ise tam tersi hepsinin hakkından gelmişti. Velhasıl güzel de gelmişti.
"Bana bakın sağda solda anlatırsanız bitersiniz haberiniz olsun" Kerem’in çıkışına Arda da katılmıştı. Nihayetinde kız onu da bir güzel bozmuştu. Nereden bilecekti ki karşı takımın taraftarı olduklarını. Ayrıca onun imzaladığı formayı kim istemezdi ki... "Bana bak Fatih, sakın bak" diyerek Kerem’in ikisine söylediği şeyi o da Fatih’e söylemişti. Kerem neyseydi ama burada asıl dalga Arda’yla geçilmişti.
"Aynen kardeşim, dua edin duyulursa benden duyulsun. Kızlar ben buraya geldiğimden beri varlar. Sakatlık numaramı da biliyorlar, her şey bir tweetlerine bakar. Karşı takıp saniyesinde yüklenir bir bakmışız Trendlerde reklamımız yapılıyor. Üçümüzde ayvayı yeriz"
* *
"Kızım terör estirdin. Ne yaptın içeride öyle" Revirden uzaklaşır uzaklaşmaz adımlarımı yavaşlatmış Betül’ün koluna girmiştim. "Hala başım dönüyor, beyin kanaması geçiriyor olabilir miyim? Yere düşünce başımı çarpıp çarpmadığımı hatırlamıyorum. Yani çarpsam bilirdim" Betül’ün tedirgin bakışları tekrar yüzümde gezindi. Tam konuşacaktı ki, az önce revirde bulunan sağlık çalışanlarından biri yanımıza geldi. "Betül Hanım, bu kapıdan o atkılarla çıkarsanız sorun olabilir" Betül kısa bir teşekkür ile adamı gönderirken ben ise atkıyı çıkarıp ilerlemeye başlamıştım bile. İnsan her yerde insandı işte. İyisi de vardı kötüsü de kimseyi yüceltmeye, kutsallaştırmaya gerek yoktu. Daha az önce ağzımız açık izlediğimiz adamların alay malzemesi olmuştuk.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |