4. Bölüm

Bölüm 4: Bir Bardak Su

Miss Baykus
missbaykus

Betül'ü evine bırakmış sonunda evime gelebilmiştim. Şu son iki haftadır yaşadıklarım beni alt üst etmişti. Adam resmen numarasını bırakmıştı, Betül'e kalsa hemen aramam gerekiyordu. Neden arayacaktım ki. Yani tabi organize eden kişiye teşekkür etmek istemiştim ama Kerem olacağını nasıl bilebilirdim ki. Sanırım özrünü kabul ettiğimi duymak istemişti. Bu ne cesaretti yahu, ya numarasını yaysam. Beni daha tanımıyordu bile. Belki de asistanının, yardımcısının falan numarasıydı. Hatta direkt öyleydi, mantıklı olan da buydu. Ben onlara söylerdim onlarda iletirdi değil mi?

Bugün artık geç olmuştu bu iş yarının işiydi. En mantıklısı yarın sabahtan aramak, teşekkür ettiğimi ve hediyesini seve seve kabul edeceğimi ve bunu Kerem Tahir'e iletmelerini söylemekti.

Elimdeki formayı askılığa asıp son bir kez daha incelemiştim. O an hiç fark etmediğim büyük bir detay gözüme çarpmıştı. Formanın numarasının altında kocaman TAHİR yazıyordu. Bana kendi formasını imzalatıp yollamıştı. O gün ukala tavır sergileyen adamla bugün bu kadar ince düşünen adam arasında dağlar kadar fark vardı, beni çok şaşırtıyordu. Neden bu kadar ilgili davranmıştı ki? Betül'ün dediği gibi gerçekten beni hatırlamış olabilir miydi? Kafam çok karışmıştı.

Zaten o gün beni 'Beğenme' ihtimalini görmezden gelmiştim. Güzelliğimle herkesi büyüleyen bir kadın hiç olmamıştım. Tüm bu yaşananlar ikinci sınıf bir roman havasındaydı, yazar kendini kaptırmış benim gibi ortalama bir kızın başına mucize getirmiş gibiydi. Bu tür güzel şeyler genelde bunu hak eden güçlü kadınların başına gelirdi.

Önceleri tüm o güçlü kadınlar gibi olmak isterdim, azıcık daha cesur davranabilmek için Allaha dua ederdim. Sonra neden böyle dua etmemem gerektiğine dair güzel bir ders almıştım. Atladığım şey ise insanların güçlü hale gelebilmek için nasıl dikenli yollardan geçtiğiydi. Cesur davranabilmek için cesaretinizi kanıtlayacağınız bir zorlukla mücadele etmeniz gerekirdi. O gün geldiğinde kimse size sormuyordu, o yolda yürümeye mecbur kalıyordunuz. Günün sonunda bu mecburiyet cesarete diye adlandırılıyordu.

Düştüğüm çukurdan kendimi kurtarmanın en kolay yolu ise bilgisayarımda kaybolmaktı. Saatlerce hiç kalkmadan her seferinde yapacak yeni şeyler bularak zaman geçiriyordum. Bu dünya beni kucaklıyor benim hükmetmeme izin veriyordu.

 

 

*Aynı Gece Kulüp Tesisleri*

 

Kerem elindeki telefonu çevirip duruyordu. Kayıtlı olan olmayan tüm aramaları yanıtlıyordu. En çok da kayıtlı olmayan numaraları... Her açtığında nabzı hızlanıyordu. Herkes tebrik için arıyordu. Yanlışlıkla Leyla'nın araması arada kaynar diye geriliyordu.

"Çok dalgınsın Kerem bir sıkıntı mı var" Yanına oturan adamla yüzüne bir gülümseme yayıldı. İkisinin takımı birbirine ezeli rakipti fakat aralarındaki ilişki bunun tam tersiydi. Milli maç dönemlerini çok sevmesinin bir sebebi de eski dostuyla omuz omuza maça çıkmasıydı. Kadir ve Kerem alt yapıdan arkadaştı ikisi de Orhan Hocalarının göz bebeğiydi.

" Bir sıkıntı yok eğlenmene bak sen"

"Deminden beri seni kesiyorum. Zırt pırt telefona bakıp duruyorsun bir heyecan yapıyorsun bir küfür ediyorsun"

"Kadir yok diyorum bir şey. Yoruldum lan canımızı çıkardılar"

"Sorma ya doksan artı iki de Yağız tutmasa onca emek boşa gidecekti. O sahadan berabere ayrılsaydık var ya..."

"Bir şey olmazdı uzatmalar bitmeden atardın bir tane daha" Söylediği şeye Kerem bile inanmamıştı. Maç sonu hepsi yerlere yatmış nefes dahi zor alıyorlardı. Bir deparı da hiçbirinin yüreği kaldırmazdı.

"Lan kilometre hesapları gelir birazdan bana sorsan rahat on kilometre koşmuşumdur cesedim çıkardı oradan. Şerefsiz bir de artı altı verdi, o düdük var ya biraz daha çalmasaydı götüme girerdi o kadar söylüyorum" Kadiri ensesinden yakalayıp kendine çekti. Maçın adamı seçilmesi boşuna değildi.

"Haftaya bir maç daha var iyi dinlenmek lazım"

"Ben dinleneceğim ama o Gökhan var ya kıçı yırtılacak antrenman yapmaktan. Hoca gördü ne yaptığını" Gökhan'ın şu sıralar kafası pek yerinde değildi arkadaşları arkasını güzel toplamıştı ama herkes durumu fark etmişti bile. "Var bir derdi hep beraber çözeceğiz"

"Senin de var bir derdin de anlatma bakalım"

"Benimki dert değil oğlum ondan, zamanı gelsin konuşuruz"

 

 

**

 

Büyük bir gerginlikle uyanmıştım. Genelde bir şey yapmam gerektiğinde ama yapmak istemediğimde böyle olurdu. Erteledikçe yük omuzlarıma biner git gide ağırlaşırdı. Yıllar önce bunun çözümünü bulmuştum. Tek yolu DY idi yani Düşünmeden Yap. Uyanır uyanmaz tüm gün omuzlarımı ağrıtacak o yükten kurtulmak için gerekli hamleyi yaptım ve telefonuma numarayı kaydedip SMS sayfasını açtım. Bu neden kötü bir şeymiş gibi davranıyordum, kendime kızmadan edemedim. Yaz kurtul işte aramana da gerek yok. Ki kayıtlı olmayan bir numara olarak görünecekti haliyle o kadar meşgul insanlar fark etmeyecek arada kaynayacaktı. O daha da işime gelirdi ben üzerime düşeni yapmış olacaktım, yani kaçmış olacaktım. Evet en sağlıklısı mesaj atmaktı. Keşke herkes benim gibi düşünüp önceliği mesajdan yana kullansaydı. İnsanın yaşam kalitesi artıyor stres seviyesi düşüyordu.

"Merhaba, ben Leyla Serez. Bana ve arkadaşıma çok anlamlı bir hediye verdiniz. Hem maç hem de forma için kendim ve arkadaşım Betül adına çok teşekkür ederim. Teşekkürlerimi Kerem Bey'e de iletirseniz mutlu olurum. İyi günler."

Gözlerimi kapatıp gönder butonuna bastım.

"Oh bu da aradan çıktığına göre güzel bir hafta sonu geçirebilirim" Şimdi de kuş gibi hafiflemiştim. Bu konu burada kapanmıştı.

Telefonumun titreşimini hissedip ekranı aydınlattım. Az önceki mesajıma cevap gelmişti. "Neden Teşekkürünüzü bizzat iletmiyorsunuz?" Nasıl iletebilirdim ki, peşi sıra bir mesaj daha gelmişti.

"Ya da şöyle sorayım, kendime bu mesajı tekrar nasıl iletebilirim?"

Okuduğum şey ile telefonumu yatağıma fırlattım. Numara bizzat Kerem'in numarasıydı. Ben az önce baya baya onunla mesajlaşmıştım. Fark ettiğim şey ile odadan çıkıp mutfağa gittim. Bir tur masanın etrafında döndükten sonra koca bir bardak su içtim. Tekrar mesaj atmış mıdır? Yok atmamıştır. E ben ne cevap vereceğim, vermeli miyim? Ya sen niye kendi numaranı veriyorsun arkadaşım. Senin bir asistanın yardımcın yok mu herkese numara verilir mi? Ay kim bilir kimlere numarasını vermiştir böyle. Vermişse vermiş bana ne. Şimdi ne yapacağım ki ben. Yaz kızım ne olursa olsun yanıtla. En fazla ne olacak ya ne olabilir ki?!

"Sizin numaranız olduğunu düşünmemiştim. Neyse tekrar teşekkürler"

Çok mu mesafeli olmuştu. Hayır olması gerektiği gibiydi.

"Aslında sizden yüz yüze özür dilemek istemiştim, malum yüzünüze karşı işlediğim bir kabahatti"

Ya hayır gerek yok böyle şeylere ne demek yüz yüze kim yüz yüze. Affettim diyorum rahat bıraksan olmaz mı? Öldürmeye teşebbüs ettin baktın ölmüyorum bir de böyle bir yöntem mi deneyeyim dedin. Kalp krizi mi geçireyim ne yapayım.

"Anlıyorum, gayet yeterli bi özür oldu emin olabilirsiniz"

Heyecandan dudaklarımı ısırıyor yatağımda yuvarlanıyordum. Stres bana iyi gelmiyor hiç iyi gelmiyor. Leyla ne oluyoruz ya kendine gel. O da senin gibi insan işte, hem sen demedin mi yücelttiğin kadar biri değil diye. O gün gayet alaycıydı ayrıca. Tamam güzel jestleri olmuştu ama sonuçta birebirde konuştun daha önce. Derin bir nefes alıp tekrar titreyen telefonumu açtım ve mesajını yüksek sesle okudum

"Yok benim içime böyle sinmiyor, geçen gün karşılaştığımız restoranda bir yemek yemeye ne dersiniz"

Biri beni alsın. Tam şu noktadan beni bir alın beni bir alın ya. İmdat yardım edin. İlk yardım için tam Betül'ü arayacaktım ki telefonum çalmaya başlamıştı. Ekranda kocaman "Galatasaray" yazıyordu. Bu numarayı az önce kaydetmiş hatta deminden beri yazışıyordum. Kerem arıyordu, dursaydın düşünseydim biraz. Adam hiçbir işini riske atmıyordu. Az önce öldüğümden emin olmaya çalışmıştı şimdi ise teklifini kabul edip etmeyeceğimden.

Yap kızım açabilirsin telefonu. Boğazımı temizleyip telefonu yanıtladım.

"Efendim"

"Günaydın, Leyla" Leyla derken biraz derinden mi konuşmuştu o. Sesi çok... çok erkeksi çıkıyordu.

"Günaydın"

"Mesajla konuşmak pek bana göre değil, rahatsız etmedim umarım" Rahatsızlık ne demek belki şu an kalp krizi geçiriyorum o kadar. Ben Betül için heyecanlı biri demiştim değil mi? Ha, kendimden haberim yokmuş.

"Yok hayır rahatsız etmediniz. Beklemiyordum sadece"

"Peki ne düşünüyorsun işin yoksa yarın akşam benimle aynı restoranda yemek yer misin?" Bilmem yer miyim? Ayrıca o senli benli konuşmaya mı geçmişti bana mı öyle geliyordu. Ben de öyle konuşacaktım o zaman. Hayranı değildim sonuçta ya da herhangi bir iş ilişkimiz de yoktu.

"Pek düşünme fırsatım olmadı tabi..."

"Biraz aceleci davrandım galiba"

"Yarın akşam değil de sonraki akşam yapsak yani salı gecesi?" Kabul edeceğiz de bari hep onun dediği şekilde olmasın ama değil mi? Aynen kızım yiğitliğe leke sürdürme sakın (!)

"Kabul ediyorsun yani" Sesi heyecanlı çıkmıştı sanki. Bir iki ton yükseldiğine de emin gibiyim.

"Ediyorum"

"Tamam, istersen seni alabilirim beraber geçebiliriz"

"Kendim gelmeyi tercih ederim"

"O zaman... haberleşiriz"

"Haberleşiriz"

" ... "

Telefonu kapatmasını beklemiştim ama bunu yapmamıştı. Daha fazla uzatmadan ben kapattım. Az önce arayamadığım arkadaşımı şimdi arayıp ben bir halt yedim demeliydim. Uzun bir çalıştan sonra nihayet açmıştı.

"Betül"

"Baktın mı?"

"Neye baktım mı?"

"Kargaya diyorum"

"Ne diyorsun kızım anlamıyorum"

"Hayvan daha bokunu yememiş diyorum. Niye sabahın kör saatinde beni uyandırıyorsun"

"Betül"

"Konuşmak için kaç para istiyorsun"

"Kerem Tahir beni yemeye davet etti"

"Evet ben de rüyamda Kerem Bürsinleydim, Kerem tutulması diyebilir miyiz?"

"Bi kendine gel şaka yapmıyorum. Aradı adam kabul ettim ben de. Ne bok yiyeceğim şimdi kalk bir şey yap" Biraz hışırtının ardından sonunda konuşmayı başarabilmişti.

"Hassiktir"

 

 

**

 

Pazartesi günü mesai sonu Betül’le beraber AVM’ye gelmiş bana kombin yapıyorduk. "En azından mekân avantajımız var. Daha önce gittik, nasıl giyinmen gerektiğini biliyoruz" Onu onaylayan sesler çıkartıp başka bir mağazaya girdiğinde peşinden gittim. Girdiğimiz mağazayı görünce Betül’ün koluna yapıştım. "Kızım iç çamaşırı mağazasından ne alacağız tam olarak?" Bana ukala bir bakış gönderdikten sonra hiç tasvip etmeyeceğim tarzdaki çamaşırlara ilerledi. "Ne kadar fesatsın ya, özgüvenli hissetmen için hepsi. Baştan ayağa her şey uyum içinde olmalı hem araştırmalara göre iç çamaşırının kalitesi görünümü falan özgüveni artırıyormuş"

"Hadi ya hangi araştırma onlar kaynağı ne tam olarak"

"Ne bileyim hepsini aklımda mı tutayım bir makalede okumuştum. Hem belki..."

"Ne belki, Betül çıkalım şuradan. Beni rahatlat diye çağırdım daha çok strese sokuyorsun bak" Gülmemek için kendini zor tutuyordu. Ellerini yanaklarıma koyup mıncırmaya başladı "Ay tamam dur kıyamadım, şaka yapıyorum ya valla bak. Girerken aklımda sadece çorap almak vardı. Senin şu uzun çizmelerin var ya çorapla çok güzel durur. Sen öyle sorunca azıcık uğraşayım dedim"

Alışverişimiz bittiğinde bitmek bilmez bir saç makyaj telaşımız başlamıştı. "Allah’ım kadın olmak ne kadar zor ya. Planlamamız gereken ne kadar çok şey var" AVM' nin üst katında bir kafeye oturmuş bol şekerli bir kahve içiyorduk. "Gerçekten Betül biz niye bu kadar plan yapıyoruz"

"Ciddi misin sen? Bilmem farkında mısın ama date'e çıkıyorsun"

"Aslında hayır. Alt tarafı bir özür yemeği, fazla anlam yüklüyoruz. Geçen konuştuklarımızı hatırlasana, tanışmıyoruz bile. Ben de ki bu heyecanın sebebi de muhtemelen ünlü biri olduğu içindir. Geçen gün ki ukala tavrını unutmuş değilim" Beni dinledikçe suratı asılıyordu.

"Ne yapmayı düşünüyorsun o zaman" omuzlarımı silktim. "Hiçbir şey, yemek yiyeceğiz sonra dağılacağız. Belli ki imajını toparlamaya çalışıyor"

"Neden akışına bırakıp keyfini çıkarmıyorsun peki, herhangi biriyle buluşmuyorsun. Ünlü olmasını kastetmiyorum, saygıyı hak eden biri. Sadece geçen gün ki maç bile yeterli, ülkemizi temsil ediyorlar. Adam başarılı bir sporcu hem arkadaş olursunuz belli mi olur?" İşte şimdi beni gerçekten rahatlatacak şeyi bulmuştu. Gerçekçi bir yaklaşımdı, şu birkaç gün yaşadığımız heyecan bugün yaptığımız telaş buradan bakınca sevimli şeylerdi. Dediği gibi en güzeli akışına bırakmaktı. Alt tarafı bir yemekti sonuçta

 

 

* *

 

Sabah bana mesaj atmış benim için uygun saati sormuştu. Planladığımız saatte ise restorana varmıştım. Her şeyi kontrol edip arabamdan inmek için yeltendiğimde kapım açılmıştı. Valedir muhtemelen diye düşünürken neşeli sesiyle Kerem beni yanıltmıştı. “Hoş geldin” Restoranın içinde bekler sanıyordum ama o beni direkt kapıda beklemişti. “Merhaba” Anahtarı valeye verip içeriye adımlamaya başladık. İlk başta küçük bir gerginlik beni sarmış olsa da tanıdık bir yerde buluşmuş olmak bana iyi gelmişti. Nazik bir şekilde sandalyemi çekip oturmamı beklemiş sonrasında ise kendisi yerine yerleşmişti. Bizi bekleyen garsona siparişlerimizi ilettikten sonra birbirimize odaklana bilmiştik.

“Davetimi kabul ettiğin için teşekkür ederim”

“Ben de davetin için teşekkür ederim” Etrafa göz gezdirdikten sonra tekrar ona döndüm. “Neden burası peki?”

“Orta nokta diyelim” bu tavrı hoşuma gitmişti. Onu süzmeden edememiştim, uzun boyu açık kumlar saçları ve bana parlak bir şekilde bakan kahve gözleri ile etkileyici duruyordu. Siyah tişört, siyah bol kumaş pantolon ve yine siyah bir ceket tercih etmişti. Ben de siyah bir kombin yapmıştım. Uzaktan gören bizi güzel bir çift zannedebilirdi. Sanki anlaşıp giyinmişiz gibi… Neyse hayallere dalmayalım.

“Güzel tercih”

“Ne kadar enteresan değil mi?”

“Neymiş enteresan olan?”

“Önce burada sonra maçta karşılaşmamız”

“Öyle gerçekten” Evet tabi bir noktaya kadar tesadüf diyebilirdik. Başıma gelen en inanılmaz tesadüf hatta.

“Arka arkaya masalara oturmamız, sonra maç”

“Atlıyorsun, tuvaletin orada da karşılaşmıştık”

“Evet tabi tuvaletlerin orada değil mi doğru sen kalemini düşürmüştün ah pardon senin değildi”

“Sormadan edemeyeceğim, burada karşılaşmamızı hatırlaman biraz garip geldi. Yani arkadaşım senin futbolcu olduğunu söyleyince şaşırmıştım ondan ben de kalıcı bir iz oldu. Ama senin hatırlıyor olman…” Garsonun gelmesiyle cümlem havada kalmıştı. Kereminse işine gelmiş gibi duruyordu. Beni yanıtlamak yerine hemen yemeğiyle ilgilenmeye başlamıştı.

“Daha önce birkaç kez daha gelmiştim buraya müthişler adeta sanat yapıyorlar”

“Kesinlikle öyle”

“Bana biraz kendinden bahsetsene neler yapıyorsun?” Ağzımda yemek varken sormasaydı keşke. İnsanlar bana soru sorduğunda genelde hep ağzımda yemek olurdu. Lokmam bitince konuşacağımı yansıtan küçük mimikler, o hafif mahcubiyet. Nihayet bir yudum su alıp konuşmaya başladım “Ben özel bir sağlık kliniğinde CTO olarak çalışıyorum, Teknolojik her türlü şeyden mesulüm diyebilirim” Anlatmaya devam etmem için suskunluğunu sürdürdü. “Sonra, hafta sonlarımı dolu geçirmeyi severim. Bir gün dışarıdaysam diğer gün kesinlikle evden çıkmam. Şu sıralar en büyük uğraşımsa kendi oyunumu yapmak”

“Oyun derken”

“Oyun geliştiriciliği yani, video oyunu hazırlıyorum. Bilgisayar oyunlarını sever misin?”

“FPS oyunları oynamayı seviyorum. Ama tam bir Gamer değilim, öyle bir vaktim olmuyor genelde”

“Evet yoğun bir programın olduğunu tahmin ediyorum”

“Şu an milli aradayız. Yarın kim bilir nerede oluruz hiç haberim olmuyor hatta çoğunu uçaktayken öğreniyorum”

“Kulağa eğlenceli geliyor”

“Bana yorucu geliyor” Söylediği şey ile gülmeden edemedim.

“Kendini hayata bırakmak gibi, her an dünyanın herhangi bir yerinde olabilirsin. İstemediğin kimse sana ulaşamaz”

“Ya da ben istediğim birine hemen ulaşamayabilirim hatta bu sadece mesafeyle ilgili de değil”

“Ünlü olmanın avantajının bu olduğunu düşünmüştüm”

“Tüm gözler üzerindeyken sen gözünü istediğin yere çeviremezsin Leyla” Haklıydı. Ne yapsa göze batar dikkat çekerdi.

“İşte neler yapıyorsun anlatsana” Tekrar bana soru sormuş ne anlattıysam dikkatlice dinlemişti. Uzun konuşmalarımız sonucu her ne olduysa mevzu benim bir ara sosyal medya yöneticiliği yapmış olamama gelmişti. “O dönem birkaç ünlüyle çalışmıştım. Belli bir kitle yakaladıklarında hesabı kendi ellerine alıyorlar haliyle kitleleri dağılıyordu”

“Kimlerin hesabını kullandığını o kadar merak ediyorum ki” Olumsuz anlamda başımı salladım. “İmzaladığım gizlilik sözleşmelerini görsen sorduğuna pişman olurdun”

“E kendi hesapların peki, sosyal medyada takipçin çok mu?”

“Yani genelde düşünce paylaşmayı severim biraz da olsa takip edenimiz var” söyleyiş tarzıma gülüyordu. Tabi hemen hesabımın ismini sormuştu. Altın kuraldan haberi yoktu, yüz yüze tanıştığın insanlarla Twitter hesabı paylaşılmazdı. Ama el mecbur söylemek zorunda kalmıştım.

Hesabımın adını öğrenir öğrenmez hemen paylaşımlarıma bakmıştı. Ben öylesine sordu sanmıştım. Büyük bir cengaverlikle masanın diğer ucuna doğru uzanmış elinden telefonunu almaya çalışmıştım. Refleksleri ise bir hayli güçlüydü tabi. Atağımı fark eder etmez tek yaptığı şey kolunu geri çekmek olmuştu. Bu kadar...

Yaklaşık iki dakika sonunda istediğini bulmuş olmalıydı ki gözlerinden hain pırıltılar geçti. "Bakalım neler paylaşmışsın 'Mutlu olmak isteyen GALATASARAYLI olsun' yazıyor burada" Fena yakalanmıştım. Bu top buradan dönerdi belki ne belli?

"Güzel bir maçtı, Galatasaray taraftarlarına imrenip yazmıştım. Yoksa ben başka takımı tutuyorum biliyorsun" Hayır hiç inanmamıştı. Gülmemek için kendini tutuyordu, sonlara doğru sesim kısılmasaydı toparlıyordum bence.

"Tabi ben de öyle düşündüm zaten, şey ya bak unuttum şimdi" Aha geliyordu bir tane daha ne ne var neyi unuttun?

"Neyi unuttun?"

"Hangi takımlıydın sen, bak ismi aklıma gelmiyor" Nasıl unutursun abi daha geçen maç yaptın adamlarla. Ben nasıl unuturum peki izlemeye gittim o kadar. Cevap vermek yerine alt dudağımı ısırarak yüzüne bakmakla yetindim.

"Ne o yoksa aklına mı gelmiyor"

"Atkısı evde asılı aslında ama üzerinde takımın ismi yazmıyor, renklerini söylesem?" Masumane çıkan sesime karşı hayvan gibi kahkaha atmıştı. Bakınız yüzüme yüzüme gülmüştü yakalanmıştım, top oradan dönmemişti. Geçen gün havalı havalı çıktığım o revirdeki tüm forsum gitmişti. Bunu Saygın Beyle paylaşmazdı değil mi?

"Kabul et artık" Ellerimle yüzümü kapatıp teslim oldum. "İyi peki sen kazandın" Ukala gülüşü suratına hemen yayıldı. Adam sporcuydu tabi, kazanma fantezisi vardı. "Ama ne yapayım çok üstüme geldiniz" Kahkahasından geriye tatlı bir tebessüm kalmıştı. Ben kendimi açıklama derdine düşmüşken o ise beni izliyordu. Bakışları yüzünden söyleyeceklerime odaklanamamış ben de susmuştum.

"Peki neden karşı takım tribünündeydiniz?" Gerçekleri söylesem adam hayalperestliğimiz karşısında şok olup kalkar giderdi.

"Bilet bulamadık maçı da kaçırmak istemedik" Söylemim hoşuna gitmişti. Dirseklerini masaya yaslayıp ellerini çenesinin altında birleştirdi. Sesini yine o tona indirmişti "Bundan sonra maçımı izlemek istediğinde bana haber vermen yeterli" O kadar o kadar etkileyici bir ses tonuyla konuşuyordu ki kendimden çıkan o nazlı tamam yanıtına ben bile inanamamıştım.

“Peki bunu Fatih ve Saygınla paylaşmazsın değil mi?”

“Saygın? Ardayı mı kastediyorsun” gülmeden duramıyordu. “Arda mıydı ismi? Yani tabi ben arada takip ediyorum maçları. Ne yapayım sizde hem çok kalabalıksınız hem de sürekli değişiyorsunuz”

“İnan bana Arda ismini yeni öğrendiğini duysa perişan olur. Bunu her ne kadar yapmak istesem de sen söyleme dedin diye söylemeyeceğim” Demek ben istedim diye. Seninle evleneyim de gör.

Akşam büyüleyici bir şekilde başlamış öyle de devam ediyordu. Zaman nasıl geçiyordu ne ara tatlılarımız gelmişti farkında bile değildim. O an beni büyülü dünyamdan çıkaran şey masamıza gelen yabancılar olmuştu. En azından benim için yabancıydılar. İki kadın ve bir adam başımızda dikilmeye başlamışlardı. Bakışlarım Kerem’e kaydığında ise hala keyifle tatlısını yiyordu.

"Kerem, nasılsın bayadır görüşemiyoruz" Nihayet adam konuşmaya başlamış Kerem’in dikkatini çekmişti. Sanırım arkadaştılar "Furkan n’aber Abi, haklısın bayadır görüşemedik" Ayağa kalkıp arkadaşıyla tokalaştı. Furkan’ın arkasında bekleyen hanımları görünce aynı neşeli tavırları sergilememişti. Tam tersi yüzü düşmüştü ama bozuntuya vermemek için kısa bir baş selamı vermişti.

"Bizde kızlarla yemeğe geldik, seni görünce selam vermek istedik. Bu güzel Hanımefendi ile bizi tanıştırmayacak mısın?" Adamın iltifatına kısa bir tebessümle yanıt verdim. "Tabi tanıştırayım, Leyla Furkan, Furkan Leyla" Adamın uzattığı elini sıkıp "Memnun oldum demekle yetindim" Daha biz yeni tanışıyoruz diyecek hali yoktu tabi. Ben kendi halimde onları izlemeye dönerken önüme tokalaşmak için başka bir el uzandı. "Merhaba Leyla, Asu ben de" Asu'nun da elini sıkıp gitmelerini bekledim. Ama pek öyle bir niyetleri yok gibiydi.

"Kerem biz de seninle görüşemedik ne zamandır" Ortama gergin bir hava yayılmaya başlamıştı. "Öyle oldu" Kerem’in tepkisine Asu kısa bir gülüşle yanıt verdi. "Ya da şey mi demeliyim, aramalarıma asla dönmedin ve biz bu yüzden görüşemedik" Enteresan şeyler dönüyordu ve ben bunlara şahit olmak istemiyordum. En son bulunmak isteyeceğim ortam eski sevgililerin hesaplaşma ortamıydı. Şu an burada olması ve bana denk gelmesi oldukça acınasıydı. Asu’yu süzmeden edemedim. Uzun boylu esmer güzeli bir kadındı oldukça alımlı duruyordu. Başkası olsa aranmadığı için depresyona girerdi ama o tam tersi ne hakkettiğinin farkındaydı ve kendisine yapılan hareketin hesabını soruyordu.

"Asu sonra konuşalım, Furkan siz de yemek yemeye gelmiştiniz sanırım. Biz seninle sonra konuşuruz gidin yemeğinizi yiyin" Kerem alenen onları kovmuştu, Furkan’a da sonra hesap soracağı çok netti. "Tamam, size afiyet olsun" Furkan’ın gitme niyeti vardı ama Asu aynı fikirde değildi ki arkamızdaki masadan bir sandalye çekip masanın boş olan tarafına oturdu. Bu biraz fazla olmuştu. Yaptığı hareketle Kerem’in sert bakışlarını üstüne çekmiş ve bundan zevk alıyordu. "Ben yemeğimi burada yiyeceğim. Kerem’le konuşacaklarım var siz gidin" Sonra yapmacık bir gülümsemeyle bana döndü.

"Kusura bakmıyorsun değil mi Leylacım. Konuşacaklarımız biraz önemli Kerem Bey’i yakalamak her zaman mümkün olmuyor" Utanmasa bana git diyecekti. Sandalyemde geriye yaslanıp sessizliğimi korudum. Tabi ki kusuruna bakıyorum Asucum. Sadece müdahale etmesi gereken kişiyi izlemek daha keyifli. "Asu sonra konuşacağız dedim" Her bir kelimesini üstüne bastıra bastıra söylemişti. Asu ise onu dinlemeyi reddederek yanına garsonu çağırdı. Furkan ve diğer kız çoktan gitmişti. "Canım bana güzel bir ballı levrek yanında da kırmızı istiyorum" Kerem eliyle yüzünü sıvazlayıp büyük bir arsızlıkla masamızda oturan Asu’ya bakıyordu. "Asu sana afiyet olsun, Leyla biz kalkalım"

"AA nereye gidiyorsunuz olmaz. Hem Leylayla da tam tanışmadık ki, ona vereceğim bazı tavsiyeler vardı" Asu adeta yardırıyordu, tüm bunların dışında Kerem’in nezaketini bozmuyor olması dikkatimden kaçmamıştı. İki seçenek vardı ya hep böyle biriydi ya da kıza karşı kendini suçlu hissediyordu. Ama o biraz daha bir şey yapmazsa ben devreye girecek ve kızı kovacaktım. Tatlım yarım kalmıştı yahu!

"Öyle mi? Bana ne gibi bir tavsiyede bulunacaktın Asucum"

"Kerem hiç telefonlarını açmıyor biliyor musun? Kötü bir alışkanlık tabi eğer bir gün ulaşamazsan üzülme sakın. Huyu böyle, önce görüşüyor eğleniyor sonra bir bakmışsın ortada kimse yok. Kendini bu fikre alıştır ve onunlayken gidebileceği gerçeğini aklından çıkarma. Sonra sana yazık olur" Benim kalkmadığımı görünce Kerem de yerine oturmuştu. Masaya doğru eğilmiş her an tetikte bekliyordu.

"Haddini aşıyorsun" Asu ise aynı alaycılığını sürdürüyordu. "Kerem karışma kadın kadına paylaşımda bulunuyoruz. Ah bir de az kalsın unutuyordum" Sahte bir üzüntüyle ve abartılı hareketlerle çantasından bir saat çıkardı. "Bunu bende unutmuşsun, getireyim dedim" Evet bu hareketiyle de buradaki karşılaşmanın bir tesadüf olmadığı ayan beyan ortaya dökülmüştü. Asu’nun atladığı şey ise Kerem’le benim aramda düşündüğü gibi bir durum yoktu. Asu’nun saati uzattığı eli havada kalmıştı. Kerem almayınca elindeki saati ben aldım.

"Kerem, ne kadar güzel bir saat bu böyle. Kaybolduğunu düşündüğünde üzülmüşsünüzdür" Beğeniyle saati süzdüm sonrasında sahte bir gülümsemeyle Asu’ya döndüm. "Ah Asucum ne kadar düşüncelisin, sırf bir saati vermek için buralara kadar gelmişsin" Asu ve hatta Kerem benden böyle bir tepki beklemiyor olacaktı ki şaşkınlıkla bana bakıyorlardı. Saati Kerem’in tabağının yanına bırakıp garsonu çağırdım. "Hesabı alabilir miyiz lütfen, Hanımefendinin de hesabıyla birleştirirseniz seviniriz"

"Asu garson gelene kadar Kerem’le olan önemli meseleni halletsen iyi olur. Yetişmemiz gereken bir yer var, konuşta bunca zahmetine değsin" Tabi ki konuşacak bir şeyi yoktu, buraya gösteri yapmaya gelmişti. Garson pos cihazı ve hesapla geldiğinde hazırladığım kartımı uzattım. "Ah tatlı da yiyecek miydin? Neyse artık istersen bizden sonra sipariş verirsin"

Benim önümde duran suyu Asu’nun önüne ittim "Siparişlerin gelene kadar bu suyu içebilirsin" Kalkıp trençkotumu giydiğimde ise Kerem de zahmet edip benimle kalkmıştı. Konunun ana kahramanı değilmiş gibi konuşmadan bizi izlemekle yetinmişti. Gerçi ne konuşabilirdi orası ayrı. Benim önümde Asu’yla kavga etmesi doğru olmazdı. Neyse beni ilgilendiren bir şey yoktu. Asu’yu arkamızda bırakıp çıktığımızda ikimizde sessizce arabalarımızı bekledik. Planlarımın arasında kahve içmek vardı ama belli ki nasip olmayacaktı tıpkı Kerem gibi.

"Leyla kaçıncıya senden özür dilemem gerekecek bilmiyorum. Böyle bir şeye şahit olduğun için üzgünüm" Anlayışla Kerem’e bakıp gülümsedim ve elimi omzuna koydum aramızda bir adımlık mesafe vardı. Benim bu hareketimle biraz rahatlamış olacak ki yüz ifadesi yumuşadı. "Önemli değil Kerem olur böyle şeyler çok takılma"

"Ayrıca Asu’ya istediğini vermediğin içinde teşekkür ederim" Tam o esnada arabalarımız gelmişti. Valeden anahtarımı alıp Kerem’den bir adım uzaklaştım. "Ne demek, sen bana güzel bir jest yaptın ben de sana. Böylece ödeşmiş olduk artık alacak verecek bir şey kalmadı"

"Ne demek istiyorsun"

"Spor hayatında başarılar diliyorum, seni uzaktan izlemek daha zevkli"

"Bir daha görüşmeyelim diyorsun o zaman"

Kısa bir tebessüm edip arabama bindim. Yaklaşık yarım saat önce bitmesin diye dua ettiğim geceye şimdi keşke hiç yaşanmasaydı diyorum. Kerem’le hayat tarzlarımızın hiç uymadığını gayet net ortaya koyan bir gece olmuştu. Asu gibi alımlı bir kadına yapılan şeyin bana yapılmama ihtimali neydi? Neyime güveniyordum ki o kadar. Sanırım bir bardak su içmesi gereken tek kişi Asu değildi…

Bölüm : 27.11.2024 13:57 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...