
Betül'le hazırlanmış, Arda’nın daveti üzerine ona gidiyorduk. Geçtiğimiz bir hafta boyunca Kerem’le neredeyse hiç iletişim kurmamıştık. Neredeyse diyorum çünkü klinikten ayrıldıkları ertesi gün odama çiçek yollamıştı ben de teşekkür etmek için aramıştım. Çok kısa konuşup kapatmıştık. Müsait olmadığı belliydi. Daha sonrasında ise hiç iletişim kurmamıştık. Onu hiç tanımıyordum, günlük hayatı nasıl geçiyor ya da müsait olmadığı zaman nelerle uğraşıyordu bilmiyordum.
Sanırım ben fazla beklenti içerisindeydim. Sonra aklıma Arda’nın teklifi gelmişti. Arda’nın davetini kabul ettiğimi söylemek için Kerem’e yazacağımda Betül engel olmuştu. O gün onu görmezden gelmesine karşın Betül inadına kendi Arda’yla iletişime geçmek istemişti. Arda olurda Furkan bir sorun çıkarırsa ulaşması için Betül’e numarasını vermişti. Sonrasında ise bugüne plan yapmıştık. İçten içe bozulmadan edemiyordum. Kerem yine benimle iletişime geçmemişti.
"Asma suratını"
"Haksız mıyım ama?"
"Artık adım atması gereken kişi sensin çünkü" Betül Arda’nın konumunu bana tarif ederken bir yandan da bana laf yetiştiriyordu. "Bilemiyorum"
"Bilemeyecek bir şey yok, sürekli sana adım attı. Senin de ona ilgin var mı yok mu anlaması lazım. Biraz empati..."
"Bu arada Tarık’a da konumum attım"
"Ne? Neden?"
"Saygın Bey öyle demedi mi? Yardımcı olan doktor arkadaşı da davet ediyordu hani. Tarık’ta gayet yardımcı oldu"
"Olmadı böyle Atıf Beyi de çağırsaydın"
"Düşünmedim değil"
"Öyle olsun bakalım"
**
"Dün Doktor yazdı" Arda telefonuyla ilgilenirken nihayet arkadaşlarına yaptığı ve onların da dahil olduğu planı açıklamaya karar vermişti.
"Doktor kim?"
"Leyla’nın arkadaşı işte" Kerem aldığı yanıtla yattığı koltukta bir anda oturur pozisyona geçti "Bu şimdi mi söylenir ne oldu ne dedi?"
"Davetimi kabul ediyorlarmış gelebilirlermiş ben de bu akşam için çağırdım" Kerem, Leyla’nın ona değil de Betül’ün Arda’ya haber vermesine şaşırmıştı. Üstelik verdiği o röportajdan sonra da Leyla’nın mesaj atmamış olması biraz tadını kaçırmıştı.
"Sen o yüzden mi bana gelin diye ısrar ediyorsun?" Fatih elindeki yastığı Arda’ya Fırlattı.
"Neden olacak başka?"
"Belki ben sizin muhteşem planınıza dahil olmak istemiyorum. Ayrıca kardeşim evini bok götürüyor buraya mı çağırdın kızları"
"Nesi var evimin mis gibi işte, yeni temizlettim"
"Aynen iki yıl önce"
"Fatih abartma, beğenmiyorsan kalk temizle"
"Lan madem böyle yapacaksın niye şov yapıp davet ediyorsun"
"Şov değil gayet içten bir davetti o"
"Tabi doktoru kızdırmak için değildi"
"Ne alakası var lan"
"Aynen iki gün boyunca 'nasıl hala adımı öğrenmez!' dedin durdun"
İkisi de koltuklara yayılmış zor geçen haftadan sonra dinlenmeye çalışıyorlardı tek istekleri hiçbir şey yapmadan yatmaktı. Takım için ayrı çekim, sponsorlar için ayrı çekim hatırı sayılır sayıda da röportaj vermişlerdi. Kerem’in hepsi için ayrı bir enerjisi vardı fakat Fatih ve Arda için aynı şey söylenemezdi. İkisi kendi arasında tartışırken Kerem çoktan birilerini aramış temizlik ve yemek işini aradan çıkarmıştı. Leyla’nın gelecek olması yerinde boş oturmasını engelliyordu, içini tuhaf bir heyecan sarmıştı. Leyla’nın röportajı görüp görmediğini deli gibi merak ediyordu.
**
Lüks bir rezidansın önünde durmuştum. Demek Arda’nın evi burasıydı. Acaba Kerem nasıl bir yerde yaşıyordu? O değil de Arda Kerem’e haber vermiştir değil mi? Arda bana pek güven vermiyordu. Fatih’in ağır bir tavrı vardı Arda ise bir o kadar hoppaydı. Kerem ise... Kerem’i henüz anlayamamıştım. İçimde önlenemez bir merak uyandırmaya başlamıştı. İlk tanıştığım Kerem ukalaydı, sonraki ise çok nazik daha sonrasında ise belki biraz çapkın. Geçen gün odamdaki yakınlaşma aklıma geldiğinde yutkunmadan edememiştim. Bir kadını nasıl etkileyeceğini biliyordu vesselam.
Uzun bir asansör yolculuğundan sonra Arda’nın dairesinin bulunduğu kata gelmiştik. Betül önde ben ardında ilerliyorduk. Girişte Ardayı arayıp haber vermişlerdi. Telefonum çaldığında Tarık’ın aradığını gördüm. Bir yandan ilerlemeye devam ediyorduk. "Efendim"
"Ya ben geldim ama emin değilim. .... Rezidans değil mi?"
"Evet evet orası" Betül çoktan zili çalmış kapı açılmıştı.
"Siz geldiniz mi?"
"Şimdi giriyoruz, hadi gel sende"
"Tamam beş dakikaya oradayım." Telefonla konuştuğum için çoktan evin salonuna geldiğimi henüz fark ettim. Loft daireydi, haliyle tavan hayli yüksek ve salonun bir duvarının tamamı camdı. Şehrin manzarasını bize sunuyordu. Evini beğenmiştim. "Hoş geldiniz Hanımlar" Betül Arda’nın uzattığı eline kabanını tutuşturmuştu. Arda ise bir eline bir de Betül’e bakmıştı. Ben de aynı şeyi yapmış kabanımı Arda’ya vermiştim. Kabanlarımız ile salondan ayrıldığında "Sanırım o el tokalaşmak içindi Betül" diyerek kıkırdamıştım. Betül ise omuzlarını silkmişti. Betül’ün kini ölümsüzdü bunu en iyi Tarık bilirdi. Maalesef Arda da öğrenmek zorunda kalacaktı.
Salon boştu fakat mutfak olduğunu düşündüğüm yerden tıkırtılar geliyordu. Arda tekrar salona girdiğinde bu sefer elini uzatan ben olmuştum. "Hoş bulduk Arda, davetin için teşekkürler" Bana güzel bir gülümseme yollamıştı. "Siz oturun geliyorum ben, mutfağımı ne hale getirdiler merak ediyorum. Çok titizimdir kesin batırdılar ortalığı"
"Kimler?"
"Kim olacak Fatih ve Kerem. İki saattir girdiler çıkmıyorlar. Siz gelmeden bir kırılma sesi duydum inşallah kırılan Fatih’in kafasıdır"
"Ne o takımlarının bozulmasından mı korkuyorsun?" Arda Betül’e komik değilsin bakışı atıp gitmişti. "Sen niye Arda’ya ters yapıyorsun?"
"Kim ben mi? Hiç de bile"
"Tabi, öyledir" Burnunu dikleştirmiş tamamen reddetme pozisyonu almıştı. Israr etmeyecektim. Kerem ve Fatih her ne yapıyorsa çok meşgullerdi galiba. Gelip selam bile vermemişlerdi. "En azından selam verselerdi"
"Bence de"
Biz fısır fısır onları çekiştirirken salonun girişinde dikilen üçlüyle buna son verdik. Arda elinde telefonla bize bakıyordu. "Tarık diye birini tanıyor musunuz?"
"Evet sen de tanıyorsun"
"Yo tanımıyorum" Arda ve Betül Tarık meselesini konuşurken Kerem’le göz göze gelmiştik. Güzel bir gülümsemeyle bana bakarak iki adımda yanıma gelmişti. "Hoş geldin" o bana doğru gelirken ben çoktan ayağa kalkmıştım. "Hoş buldum" Tam bana sarılacak gibi olmuştu ki geri çekildi. "Şey üzerim biraz kirli" Eli ensesine gitmişti. Dediği şey ile onu incelediğimde gerçekten hatırı sayılır bir kir mevcuttu. Gülmeden edemedim. "Sanırım zorlayıcı bir yemek oldu"
"Sen otur ben üstümü değiştirip geliyorum" Başımla onu onaylayıp hala Tarık kavgasını sürdüren Betül’e baktım.
"Ben onu çağırmadım"
"Kulaklarımla duydum"
Fatih benimle tokalaşıp yerine geçmişti. Sanırım o üzerini çoktan değiştirmişti. "Çok sevgili arkadaşın Furkan’a yardımcı olan doktor da gelsin dememiş miydin? Tarık gayet ilgilendi işte" O sırada zil çalmış Tarık çoktan gelmişti. Arda ise kapıyı açmak yerine salona gelip Fatih’in yanına oturmuştu. Şaşkınlık içerisinde onu izledim.
"Yok artık!"
"Tamam Betül sen geç ben açarım kapıyı" Kapıyı açmaya gittiğimde üst kattan inen Kerem’in ayak seslerini duydum. Onun gelmesini beklemeden kapıyı açtım "Hoş geldin" Tarık karşısında beni görünce tebessüm etmişti. "Hoş buldum, ev sahibi ile bu kadar samimi olduğunuzu bilmiyordum. Baksana kapıları bile sen açıyorsun"
"Onların işi vardı ben açayım dedim, geçsene" Tarık içeriye adımlarken Kerem’de yanımıza gelmişti. "Olsun iyi olmuş, keşke bana kapıyı hep sen açsan" Söylediği cümleyle arkasından bakmıştım sadece. Bu ne demekti şimdi? Kerem dış kapıyı benim yerime kapattığında burada bizi dinlediğini yeni fark ettim. Ona doğru döndüğümde gözlerini ayırmadan, salona ilerleyen Tarık’a bakıyordu.
"İçeri geçelim mi?" Sesimi duyduğunda bakışları nihayet beni buldu. "Ne demek istedi o?"
"Tarık mı? Öylesine konuştu işte" Tereddütle gözlerime baktı. Her ne düşünüyorsa pek de hoşuna gitmediği belliydi. "İçeri geçmeden önce atladığımız bir şey vardı onu yapmalıyız"
"Öyle mi neymiş?" İkimizde çelik kapının önünde dikilmiş salondan gelen sesleri kulak ardı etmiş birbirimize bakıyorduk. Neyi atlamıştık ki? Ben ne olduğunu anlamlandırmaya çalışırken Kerem beni fazla bekletmeden aramızdaki mesafeyi kapatıp bir anda bana sarıldı. Ben ise anın şaşkınlığıyla ne yapacağımı bilememiş kollarım havada kalmıştım. Kerem benim sarılmadığımı fark etmiş olacak ki kollarını gevşeterek benden ayrılmaya kalkmıştı. Kalkmıştı diyorum çünkü bunu fark eder etmez ben de kollarımla bedenini sarmıştım. Yaklaşık birkaç saniye öyle kaldıktan sonra ayrılmıştık. "Dediğim gibi atlamıştık"
Bu kadar samimi bir hareket beklemediğim için saniyesinde kızarmaya başlamış hatta aniden yükselen sıcaklık artışıyla mücadeleye girmiştim. "Ah tabi evet, şey içeriye geçelim yani ben geçiyorum. Sende gel istersen. Yani istersen derken gelsen güzel olur" Ne diyorsun Leyla ne anlatıyorsun Allah aşkına. Daha fazla saçmalamamak için hızlıca kendimi salona atmıştım.
Tarık ve Betül ikili koltukta oturmuş kendi aralarında sohbet ediyordu. Arda ile Fatih üçlü koltuğa yayılmış telefonlarına bakıyordu. E biz bunun için mi geldik buraya. Kerem onların yanına geçmek yerine tekli koltuğa kendini bırakmıştı. Birinin sohbet etmesi gerekiyordu değil mi? Hem konuşup kafa dağıtmazsam yanağımın kızarıklığının geçeceği de yoktu. Ben de durduk yere kaynaştırma elamanı vazifesini üstlenerek Fatih ve Arda’nın arasına oturmuştum. "Anlatın bakalım sevgili futbolcularımız neler yapıyorsunuz?" Betül ve Tarık bu atılganlığımı şaşkınlıkla karşılamıştı. Genelde yapacağım hareketler değildi, onlara omuz silkmekle yetindim.
Nihayetinde Fatih ve Arda telefonlarını bırakıp bana odaklanmıştı. "Bilmem bir sürü şey yaptık. Sonra tüm hafta aynı şeyleri tekrar ettik" Arda Fatihi başıyla onaylayıp konuşmayı devraldı. "O kadar bıktım ki cidden ne yaptığımızı öğrenmek istiyor musun?" Tabi ki istiyordum. Kerem’e tüm hafta neredeydin neler yaptın ve hatta niye beni aramadın diyemezdim. Mecbur sizden bir şeyler öğreneceğim. "Tabi ki merak ediyorum. Yani iş kavramınız ne sizi ne meşgul ediyor? Bu haftayı anlatıyor olmanız hepsi hakkında bilgi vermiş olacak" Arda Fatih’e bakarak onun anlatmasını sağladı. "İdmanlarımız oluyor sonra röportaj sonra tanıtım reklam çekimleri strateji toplantıları tamamen o haftaki maçlara ve programlara bağlı. Her zaman yapacağımız şeyler net olmuyor"
Hayatın rastgeleliğini severdim. Her gün aynı şeyleri yapmak beni yoruyordu. Günümü farklılaştırmak benim için önemliydi. Atıf Bey biraz daha farklı yaklaşım ve teknoloji geliştirirsem beni kovacaktı. Yaptığım iş bile her gün aynı olmamalıydı. "Her mesleğin kendi içinde yorucu tarafları var tabi ki"
"Yani" Tarık uzata uzata söylemişti.
"Yani derken" Salona oturduğumuzdan beri bakışlarını ondan çekmeyen Kerem’in müdahalesi ise gecikmedi haliyle.
"Ne kadar yorucu olabilir ki" Söylediği cümle üçünüde tetiklemişti. Oturdukları yerde dikleşip Tarık’a bakmaya başlamışlardı. "Öğrenmek için mi soruyorsun seve seve öğretebilirim" Kerem bakışlarını sertleştirmiş, Tarık’a kitlenmişti. Hani ihtimal vermiyorum ama sanki Tarık bir boşboğazlık daha yapsa dövecek gibi duruyordu. Bu yüzden Tarık’a fırsat vermeden ben devreye girdim. "Dediğim gibi Tarık her meslek kendi içinde yorucu. Sana kalsa tek zor meslek doktorluk"
"Hem zor hem yorucu hem bunaltıcı hem melankolik. Hepsi bizim meslekte"
"Sevmiyorsan yapma" Fatih lafa girip Tarık’ı terslemişti.
"Sevmiyorum demedim"
"Buradan öyle görünmedi" Diyerek Fatihi destekledi Arda.
"Tüm o zorluklara rağmen birinin hayatına dokunuyor olmak bana iyi hissettiriyor. Hatta bir bebeği ilk kucaklayan olmak ya da annelik ve babalık müjdesini veriyor olmak" Betül mesleğinden bahsederken gözleri ışıldardı. O anlatınca insanın doktor olası gelirdi. Öyle de olmuştu. Hepsi oturmuş Betül’ün anlattıklarını dinliyordu hatta yanlış görmediysem Arda daha fazla dikkat kesilmişti. Sanırım ortam biraz daha yumuşamıştı. Canım Betül.
"Hiç unutmam dediğin bir hastan var mı?" Arda’nın sorusu Betül’ün hoşuna gitmişti. Bayılırdı bunları anlatmaya. "Olmaz mı var tabi. Kötüsü de var iyisi de ama moral bozmayayım." Kerem’e baktığımda o da ilgiyle Betül’ü dinliyordu. "Bir hastam vardı çocuk sahibi olamıyorlardı." Hayır hangisini anlatacağını anlamıştım. Tarık’la aynı anda birbirimize bakmış talihsizce başımızı sallamıştık. Fakat Betül’ü durdurmak için çok geçti. "Neyse bakıyorum hiçbir sıkıntısı yok sağlıklı. Kocan gelsin dedim bir hafta sonra kocasıyla geldi. Adam da sağlıklı yaşları da fena değil. Hocalarıma gönderiyorum. Meslektaşlarıma soruyorum bir sorun görmüyorlar. En son dedim bu böyle olmayacak. Çağırdım bunları nasıl seks yaptıklarını sordum" Hiçbiri böyle bir soru beklemediği için şaşkınlıkla Betül’e bakıyordu. "Oha" Arda’nın tepkisine göz devirip devam etti. "Tabi onlarda beklemiyordu kızardılar bozardılar. Bir şeyler mırıldanıyorlar ama anlamıyorum"
"Adam sana nasıl anlatsın bir de gösterin deseydin"
"Dedim zaten"
"Ne" Fatih sessizliğini bozmuştu. "Bir durun anlatsın, sonu nereye varacak merak ediyorum" Kerem müdahale etmişti. "Ya işte konuşamıyorlardı en son dedim bakın ikinizde sağlıklısınız acaba siz bir şeyleri yanlış biliyor olabilir misiniz? Adam tabi erkek oğlu erkek olduğu için kendinden emin hocam olur mu öyle şey diyor"
"Adama hakaret sayılır tabi" Arda yine karışmadan duramamıştı. Arda kestirimde bulunmadan dinlesen keşke. Neler var bir bilse böyle demezdi. "Evet yapmaya çalıştıkları seksi duyunca asıl hakarete ben uğradım. Bir de onca insanı seferber ettiğim için hepsi benden haber bekliyordu" "Söyleyecek misin artık" Fatih’in sabırsızlığı beni güldürmüştü. "Şey..." o kadar ballandıra ballandıra anlat insanları meraklandır hep aynı yerde de utan. Pis yalancı aşırı zevk alıyordu şu an. "Tek yaptıkları şey birbirlerine popolarını sürtmekmiş"
"Neymiş?!"
"Evet öyle yapınca seks yaptıklarını düşünüyorlarmış"
"Nasıl ya o zamana kadar hiç anlamamışlar mı?" Hepsinden farklı tepkiler yükseliyordu. Neticesinde ise herkes duyduğu hikâyeyi kafasında canlandırmış ve gülmeye başlamıştı. Tarık ve ben bu hikâyeyi milyonuncu defa dinlediğimiz için etkilenmiyorduk tabi. Fakat dinleyicilerden ilk defa Arda’nın sorduğu soruyu duyduk. "Doğrusunu nasıl öğrettin peki?" Hadi Betül anlat nasıl öğrettin? İşte şimdi beyaz teni iyice kızarmıştı.
"Nasıl olacak canım, birkaç video önerdim"
"Nasıl video?"
"Nasıl video olabilir? Cinsel ilişki eğitim videoları var herhalde"
"Nerede varmış öyle videolar" Kısa da sürse utanma anını yakaladığı için üstüne gidiyordu. "Niye ihtiyacın mı var?" Betül güzel karşı atak yapmıştı fakat üzgünüm Betül bu ortamın arsızı açık ara Ardaydı. "Çok ararsan aralarında benim bile filmimi bulabilirsin doktor. Sence ihtiyacım var mıdır?" Betül tiksinerek Arda’ya bakmaya başlamıştı.
"Mutfağa geçelim en iyisi" Teklif Fatih’ten gelmişti. İyi ki de gelmişti acıkmıştım. Herkes önden giderken Kerem beni beklemiş benimle yürümüştü. Bizim arkamızdansa Tarık geliyordu. Geniş bir mutfaktı. Ada tezgâhın üzerine atıştırmalık birkaç şey koymuşlardı. Sandalyeler dahil her şey beş kişilikti. Tarık gerçekten davetsiz misafir gibi kalmıştı. Hatta direkt öyleydi. Neyse ki o böyle şeylere pek takılmazdı. Kerem ve ben yan yana oturmuştuk. Benim diğer yanımda Betül onun yanında ise Fatih vardı. Arda ise Kerem’le Fatih arasında kalmıştı. Hepimiz yerleşmiştik fakat Tarık’ın ayakta kaldığı yetmiyor gibi kimsede buyur gel demiyordu. Çok kabaydılar. "Tarık sanırım ev sahibi senin geleceğini unutmuş. Ondan böyle" diye gereksiz bir açıklama yapmıştım. "Yok ya salondan sandalye alıp geliyorum"
"İstenmediğini hangi noktada anlıyor tam olarak" Arda’nın mırıldanmasını hepimiz duymuştuk fakat tek tepki Betül’den gelmişti. "Müthiş bir misafirperverlik"
"Aynısını senin için söyleyemeyeceğim" Hastanede sürekli onları kovmasına atıfta bulunmuştu. "Hah ben ev sahipliğinin kitabını yazarım"
"Bunlar hep havada kalan iddialar" Yine atışmaya başlamışlardı. "Seni evime çağırmayacağım"
"Ne olur beni evine çağır" Tekrar tartışmaya başladıklarında onların bile dikkatini dağıtan şey Tarık olmuştu. Salondan getirdiği sandalyeyi Kerem ve benim arama sokmaya çalışıyordu. Tam yer açmak için Betül’e doğru hamle yapmıştım ki Kerem benden önce davranmış sandalyemden tutuğu gibi beni yanına çekmişti. Aramıza değil Tarık, Betül’ün muhabbet kuşu Taci bile giremezdi. Kollarımız birbirine değiyordu. Tarık’sa mecbur Betül’le benim arama yerleşmişti. Fakat Kerem bundan da memnun olmamış sandalyesine oturmakta olan Tarık’ı kesiyordu. Her şey iyiydi hoştu ama bu kadar yakınken nasıl rahat yemek yiyecektim şimdi.
Yemiştim çok güzel yemiştim hatta. Aşırı lezzetli sandviçler hazırlamışlardı. Minik minik bir sürü çeşit vardı. Açıkçası hazırladıklarına inanmakta kararsızdım. Daha çok dışarıda yaptırmışlar havası vardı ama geldiğimde de Kerem’in üzeri batık haldeydi. "Bunları siz mi hazırladınız" Kerem’e doğru başımı yaklaştırmış öyle sormuştum. Hemen sonrasında ise kocaman bir ısırık daha almıştım. Lokmamı çiğnerken, Kerem de beni yanıtlamak için aynı şekilde bana doğru eğilmiş iyice kulağıma yaklaşmıştı. Fısıldarken ki alıp verdiği solukları kulağımda hissediyordum öyle bir yakınlık "Yakalandım galiba" Çekilirken de kulağıma üflemişti. Heyecandan lokmamı yutamamış ve öksürmeye başlamıştım. "Aha boğuluyor" Arda sayesinde fark ettim de ben boğuluyorum. Yerimden kalkıp öne doğru eğilmiş öksürmeye devam ediyordum fakat Allah’ın cezası çıkmıyordu. "Yardım etsenize doktorsunuz siz" Kerem’in çıkışıyla biri beni kucaklamış heimmlich manevrası ile dünyaya dönmemi sağlamıştı. Yere oturmuş Kerem’in verdiği suyu içiyordum "Ölüyorum sandım"
"Doktor, Leyla sana diyor; ölüyordum yardım etmedin diyor" Arda’nın attığı laf sayesinde Betül kendine gelmiş önüme oturmuştu. "Leyla özür dilerim ben seni öyle görünce..." Biliyordum. Betül herkesten çok bana yardım etmek isterdi fakat sevdiklerine bir şey olduğunda kitlenip kalıyordu. Sebebini ise hala benimle bile paylaşamamıştı, anlatmak ona ağır geliyordu. "İyiyim, önemli değil"
"İyi misin Leyla?" Tarık olayın kahramanı olduğunun farkında olarak seslenmişti. "Sağ ol tarık iyiyim, sayende" Bana sıcak bir gülümseme yollayıp sandalyesine oturdu.
"Hadi salona geçin siz Leylayla ben de geliriz birazdan" Kerem hepsini mutfaktan kovmuştu. Arda ise söylene söylene çıkıyordu. "Havalara bak açık kalp ameliyatı yaptı sanki. O olmasa biz de yapardık nasıl olsa milli sporumuz"
Kerem ayağa kalkıp elini bana uzatmıştı. Benim de kalkmama yardım etmişti fakat ellerimizi ayırmamıştı. Beraber balkona çıkmıştık. "Soğuk hava iyi gelir. Biraz nefes al üşümeden gireriz içeri"
"Olur" Balkondaki koltuklara oturmuş manzaraya da gözlerimizi dikmiştik. "Bana da sormayacak mısın?"
"Neyi?"
"Bu hafta neler yaptığımı"
"Sormayacağım"
"O neden?"
"Fatih anlattı ya neler yaptığınızı. Hepiniz aynı şeyleri yapmıyor musunuz zaten?"
"Evet haklısın aynı şeyleri yapıyoruz" çok düz konuşmuştu. Bozulmuş olamazdı değil mi? "Sen sormayacak mısın?"
"Sormayacağım" baya bozulmuştu. İyi de neden ne oldu ki şimdi?
"İçeri geçelim üşümüşsündür" mutfak kapısından değil salon kapısından içeriye girmişti hem de beni beklemeden. Şaşkınlık içerisinde peşinden salona geçtim. Televizyonu açmış spor haberlerini izliyorlardı. Şaşırtmamışlardı. Bir spor muhabiri bir futbolcuyla röportaj yapıyordu oldukça tanıdık bir futbolcuyla. Kerem?!
"Çevirsene lan!"
"Ne var izliyoruz işte, utandın mı bakayım sen?" Arda kumandayı Kerem’den kaçırıyordu. Kerem neden izlememizi istememişti ki. "Bir durunda izleyelim, Arda aç şunu sesini" Küçük sitemim işe yaramış, Arda ellerini havaya kaldırıp Kerem’e "Emir büyük yerden" demişti.
"Evet Kerem spordan yeterince konuştuk özel hayatın ne durumda? Maçlara hazırlanırken seni motive eden birileri var mı? Az önce Arda’yla da konuştuk. En önemli motivasyon kaynağının hayatındaki insanlar olduğunu söylemişti sen ne düşünüyorsun?" Arda ismi geçince kendini göstererek "Benden bahsediyor" demişti. Herkes gülerken ben Kerem’e odaklanmıştım. Yani televizyondaki Kerem’e.
"Ahmet Abi biliyorsun en büyük motivasyonumuz taraftarımızın desteği. Tabi insanın özel hayatında da onu motive eden birileri oluyor. Bizden iyi haberler bekliyorlar"
"O birileri bir kadın mı peki?" Kerem duyduğu şeyle gülmüştü. Başını hafif aşağıya eğmiş muhabire alttan bir bakış atmıştı.
"Abi magazine merak var galiba on senedir buralardasın yormuşuz seni belli" Aralarında samimi bir sohbet dönüyordu. Kamera karşısında değilmiş gibiydi.
"Bize de bazı bilgiler geliyor. Geçen maçta tribünde özel yer ayarlanmış senin konukların için. O maçtaki performansını hala tüm Türkiye konuşuyor" Bu defa elini ensesine atmış direkt kameraya bakmıştı.
"Demek ki bizi de etkileyen birileri oluyormuş" Etkileyen kısmını bastırarak söylemişti. Aklıma hastanede yakınlaştığımız an gelmişti. Farkında olmadan Kerem’e döndüğümde gülümseyerek beni izlediğini gördüm. Bugünü hastanelik olmadan bitirsem iyiydi.
Biraz daha konuştuktan sonra başka bir futbolcu kamera karşısına geçmişti. "Fatih sen de çıkacak mısın duruma göre bekleyelim" Fatih Tarık’a cevap vermek yerine Arda’dan kumandayı alıp televizyonu kapattı. Bense hala kapalı televizyona bakıyordum. Tüm oklar beni gösteriyordu galiba. Gülümsememek hatta olduğum yerde şöyle bir tur atmamak için kendimi tutuyordum. Betül zaten saniyesinde olayı çözmüş beni kesiyordu. Onunla göz göze gelirsem kendimi tutmam mümkün olmazdı. "Kerem bizimle paylaşmayacak mısın? Kim bu seni etkileyen birileri"
"Ne yapacaksın Tarık?" Sesi tahammülsüz çıkmıştı.
"Ooo demek söylenmeyecek kadar önemli biri korkma bizden çıkmaz" Tarık ne olur sus. Bir anda adımı söylerse perişan olurum buralarda. "Ne o Tarık çok ısrarcısın, yemekte de Kerem’in yanına oturmaya çalıştın. Hayranı falan mısın?" Fatih müdahalede bulunmuş Kerem her ne diyecekse engel olmuştu. "Merak"
"Merak kediyi öldürür" Kerem’in cümlesi Tarık’ı güldürmüştü. Bu çocuk hiçbir şeyi ciddiye almıyordu.
"Leyla, ev sahibinin teklif edeceği yok biz seninle kahve mi yapsak?" Arda Betül’ün bu laf sokuşunu çok güzel görmezden gelmiş Fatih ile çoktan bir maç hakkında konuşmaya başlamıştı. Betül’ün tek amacı Arda’ya laf sokmak değil röportaj meselesi hakkında konuşmaktı. "Olur yapalım"
Beraber mutfağa geçtiğimizde hemen kapıyı kapatmış heyecanla bana bakıyordu. "Etkilenmekkk" Deminden beri tuttuğum gülüşüm Betül’ün söylemiyle yüzüme yayılmıştı. "Banaydı değil mi o?"
"Tabi ki sanaydı kime olacak başka, Kerem yürümüyor depara kalkıyor sayın seyirciler" ikimiz kıkırdaya kıkırdaya kahveleri yapmaya başlamıştık. "O değil de Tarık’ın amacı ne?" Yönelttiğim soruyla Betül kahve makinesini izlemeyi bırakıp onaylayarak bana baktı. "Hani bir ara ben de acaba Kerem’e hayran mı diye düşünmedim değil. Allah’ın dengesizi işte ne yapacağı belli olmuyor" Dedikodumuzu bölen kişi Kerem’den başkası değildi.
"Çikolata almıştık yeriz diye"
"Ay ben yoruldum gerisi sizde. Umarım güzel çikolata almışsınızdır, bekliyorum" Betül saniyesinde mutfağı terk etmişti. Bizi yalnız bırakmak için yaptığını daha fazla belli edemezdi. Betül’ün yarım bıraktığı işi devralırken konuşmaya başlamıştım "Keşke haftanın nasıl geçtiğini daha detaylı sorsaymışım" Az önceki tribini unutmuş değildim. "Böylece birebir şahit olmuş gibi oldun" Ben tezgâha doğru dönmüş fincanlara kahveleri dökerken o da arkama geçip, hemen benim başımın üzerindeki dolaba uzanmış çikolataları alıyordu. Tezgahla Kerem’in arasında kalmıştım. Çok yakınlaştığımızda olan o şey tekrar oluyordu. Heyecan basıyor vücut ısım artıyordu. Nihayet çikolataları almayı başardığında hemen çekilecek sanmıştım. Fakat öyle olmamış bu seferde kollarımın altından kolunu uzatıp tezgâhın üzerindeki tabakları almıştı. Sarılsak bu kadar yakınlaşamazdık herhalde. Ağır hareketlerle tabakları hemen bardakların yanına bırakmış ve arkamdan uzaklaşmıştı. Yanımda durup tabaklara çikolata koymaya başlamıştı. Bu kadar yakınlıkta fazlaydı sanki. Elimde kahve var döksem burada yansak ne olacaktı. Al sana yine hastanelik olmuştuk işte.
"Kimmiş seni etkileyen birileri" Tarık’ın sorusunu tekrarlamışım gibi oldu. Kendime gülmeden edemedim. "Bilmem sence kimdi?"
"Yani sizin için tribünde yer ayarlamak kolay olsa gerek" duyduğu şeyle çikolatalarla uğraşmayı bırakmış bana doğru dönmüştü. "O ne demek oluyor şimdi?" Evet Leyla ne saçmalıyorsun acaba o ne demek oluyor açıkla bakalım. "Hiç... Bir şey demek değil. Peki bu birileri seni ne yaptı da etkiledi?" Sorumla beraber yüzüne sakin bir gülümseme yayıldı. Bu adam bana hep güzel bir gülümseme bahşediyordu içimi eritecek kadar güzel. "Bir şey yapmasına gerek yoktu. Öyle karşımda oturmuş neşeli neşeli konuşuyordu. Hem de benimle bile değil biliyor musun? Ne dediğini duymuyordum bile sadece uzaktan izlemek bile etkilenmeme yetti" Artık heyecanım gizlenebilecek bir boyutta değildi. Mesela o kahveleri almaya kalksam saniyesinde düşürürdüm. Restoranda beni ilk gördüğü yerden bahsediyordu.
"Demek o gün şey yani hiç konuşmadan tanışmadan öyle uzaktan görüp etkilendin. Bak sen öyle deyince aklıma şey geldi" Dikkatle beni dinliyordu.
"Kalem"
"Kalem?"
"Hani şu benim düşürdüğümü sandığın kalem" Ya da benimle tanışma bahanesi olarak kullandığın kalem mi demeliydim. Yüzüne yayılan şaşkınlığı izlemek çok keyifli olmuştu. "Ha o kalem evet sen düşürdün sanmıştım, tatlı bir tesadüf" insanın üzerine üzerine gitmek nasıl oluyormuş biraz da o anlasın. Deminden beri kıvranıyordum karşısında. Kalem konusunun üzerine biraz daha gidecektim ama sağ olsun Tarık bana engel olmuştu. "E kahve dediniz hala bekliyoruz" Kerem’in bir anda sertleşen yüz ifadesine hayretle baktım.
"Ne zaman istersek o zaman getiririz"
"Şey, hazır zaten. Tarık sen götürsene kahveleri" Kenara kayarak Tarık’a yol verdim. Tepsiyle beraber kahveleri alıp çıktığında Kerem arkasından hala onu izliyordu. Kerem de Tarık’a hayran olabilir miydi? Bana dönmesine fırsat vermeden Kerem’in eline tabağa koyduğu çikolataları tutuşturup içeri kaçtım. Az önceki konuşmamıza devam etseydik kalp krizi geçirecektim.
Nihayetinde gecenin sonuna gelmiştik. Arda ve Betül atışmalara devam etmiş fırsat buldukça da bizim sohbetimize dahil olmuşlardı. Fatih her ne kadar sessiz görünse de benim yazılımla ilgilendiğimi öğrenince ve tabi oyun geliştirici olmamın da etkisiyle, beni soru yağmuruna tutmuştu. Hatta bir ara bilgisayarını yenilemek istediğini ve bana danışmak istediğini söyledi. Mümkün olduğunca Kerem’e bakmaktan kaçmıştım. Sanki ilk fırsatta beni yine heyecanlandıracak bir şeyler yapacak gibiydi. Fazlasını kalbim kaldırmayacaktı. Yazık Tarık ise kimse konuşmasına müsaade etmediği için sessiz takılıp bizi dinlemişti. Betül’ün onu çağırdığına pişman olduğuna eminim. Hep beraber Arda’nın evini boşaltmıştık, Kerem ve Fatih’te bizimle çıkmıştı. Otoparkta herkes arabalarına binip ayrılıyordu. Betül de arabama geçtiğinde bir tek Kerem ve ben kalmıştık. Arabamın yanında dikiliyorduk.
"İyi geceler"
"Uyumadan önce bu temennini duymak daha iyi gelir diye düşünüyorum"
"Efendim?"
"Belki sen bana iyi geceler mesajı atarsın, ben de sana günaydın derim" Artık açık açık benimle flörtleşiyordu. Biri bana bir bardak su versin. "Olur" Yine yüzüne sıcak bir gülümseme yayıldı. Elini kaldırıp saçlarımdan önüme düşen tutamları kulağımın arkasına yerleştirdi. Bana doğru eğilip tıpkı geçen gün ki gibi bir öpücük daha bıraktı. Sonrasında ise bir adım geri çekilerek kapımı açmıştı. Birkaç saniye daha yüzüne bakıp sessizce arabama bindim. Bu iş etkilenmenin de ötesine geçiyordu a dostlar.
Eve gelince Kerem’in röportajını tekrar izlemek istemiştim ama internete henüz yüklenmemişti. Sosyal medyada Kerem’in konuşmasının minik bir parçasıyla editler paylaşılıyordu. Fakat efekt ve müziklerden odaklanamıyordum. Son çare Arda’nın açtığı spor kanalını açtım. O sırada bir yandan kurutmadan çıkan eşyalarımı katlamaya başladım. Hafta sonunu çok seviyordum ama hafta sonu işlerinden hiç hazzetmiyordum. Kulağım konuşmakta olan spor yorumcularındaydı.
"Şimdi arkadaşlar bana bir e-posta geliyor e-postada çok enteresan şeyler yazıyor. Şimdiden söyleyelim ısrar etmeyin çünkü anonim bir e-posta" Adam aşırı gizemli konuşuyordu. Benim bile ilgimi çekmişti. Yönümü tamamen televizyona çevirdim. Bir masanın etrafında üç kişi oturmuş arka planda dönen pozisyonları inceliyorlardı. Ellilerinde bir adam bir anda tüm konuşmayı bölmüş böyle bir giriş yapmıştı.
"Kiminle ilgili?" diye soru yöneltti sunucu olan.
"Beni bölme Kenan ortalık karışacak birazdan" Hala şovuna devam ediyordu. Muhtemelen boş bir muhabbetti.
"Bizim bir futbolcumuz var. Kendisi dinlesin bize bir açıklama yapsın" of hadi be adam!
"Bu futbolcumuz maçın sonuna doğru sakatlanıyor, doktorlar falan sahaya yığılıyor paketleyip götürüyorlar"
"Hangi maç Abi?"
"Tamam en azından onu söyleyeyim. Galatasaray’ımızın en son ki maçı" Ne demek Galatasaray. Bizim gittiğimiz maçtan bahsediyordu. Bildiğim kadarıyla başka maçları olmamıştı. O gün o maçta Galatasaray’dan iki kişi sakatlanmıştı. Biri maç ortasında olmuş ve ağır bir sakatlanmaydı. Bir de Fatih vardı. İnşallah tahmin ettiğim şeyden bahsetmiyordur.
"Bu futbolcumuz revire götürülüyor. Fakat birden revirde hiçbir müdahale olmadan bakın altını çiziyorum hiçbir müdahale olmadan. Hemen iyileşiyor"
"Ne anlamamız gerekiyor Gürcan buradan?" Üçüncü adamın sorusuyla Gürcan daha da hevesli anlatmaya başlamıştı.
"O gün o maçta bir penaltı kullanıldı. Verilen faulün de bu penaltının alınmasında büyük etkisi var"
"İyi ki isim vermedin Gürcan" Kenan denilen adam eğlenceli bir ifadeyle konuşuyordu. Eğer Fatih’ten bahsediyorlarsa hiçbir şeyi kanıtlayamazlardı yani galiba.
"O gün o penaltının önemini şöyle açıklayalım; o penaltı 0-0'lık beraberliği bozup Galatasaray’ın 3 puanla evine dönmesini sağladı"
"Evet Kerem kullanmıştı penaltıyı"
"Az çok neyi kastettiğini anlıyoruz ama daha açık konuşmalısın. Ne yazıyor o e-postada?" Kenan denilen adam tekrar konuyu esas yere çekmişti. "Kenan’ım revirde şöyle bir konuşma geçiyor 'Abi iyiyim ben, bilerek yattım. Durun azıcık dinleneyim'" Bire bir Fatih’in söylediğinin aynısıydı. İnanılmaz kim neden böyle bir bilgi sızdırırdı ki.
"Ki biliyorsun Kenan, ben o futbolcu için çok korktum kameraya yansıyan çok başkaydı. Kalıcı bir sakatlık söz konusu olabilir dedim" Birbirlerini onaylayan sesler çıkarıp tekrar ifşacı Gürcan’a kulak kesildiler.
"Devamında da oradaki doktorlardan biri şöyle söylüyor" Elindeki telefona bakarak okuyordu.
"Yalnız güzel yattın nokta nokta nokta, ama söyleyeyim aklımızı aldın, öyle bir pozisyonu kazasız atlatman mucize" Yine ayıplayan sesler yükseliyordu. Adam aklınca Fatih’in adını vermiyor ama Fatih olduğunu anlamamak için aptal olmak gerekiyordu. Bu Fatih’e zarar verir miydi? Ya da takıma? Verilen puanları silinir mi, ceza alırlar mı? İyi de faulü veren hakem öyle gerek duymuş faul vermiş. Fatih’in aldığı yaranın ağırlığı neden bu kadar konu ediliyordu. Nedeni belliydi bu tür dedikodular dikkat çekerdi herkes kendi reytinginin peşinde tabi. Fırsat kaybetmeden Twitter’a girdiğimde tahmin ettiğim manzarayla karşılaşmıştım. Deli gibi Fatih’e saldırıyorlar, hakemi taraf tutmakla suçluyorlar TFF'nin müdahale etmesi gerektiğinden bahsediyorlardı. Her ne olursa olsun bunun bir şekilde Fatih’e zararı dokunacaktı. Kerem’e mesaj atmalı mıydım? ne diyecektim ki... Fatih’in nasıl olduğunu sorsam. Şu an işi başından aşkındır en iyisi biraz zaman tanımak. Bugünü böyle bitirmek istemezdim doğrusu bütün moralim bozulmuştu. Fatih’le çok sohbetim olmasa bile yaşadığı şeye üzülmeden edemiyordum.
Düşüncelerimde boğulurken Kerem’den mesaj geldiğini gördüm. Uğraşması gereken bunca karışıklık arasında bana mesaj atmış olması heyecanlanmama sebep oluyordu. Fakat gördüğüm mesaj hayatın bana al sana mutluluk deme şekliydi.
"Sen mi ifşaladın"
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |