8. Bölüm

Bölüm 8: Kutsal Yetenek

Miss Baykus
missbaykus

Mesajı okudum, sonra baktım tekrar okudum. Telefonu açtım kapattım tekrar okudum. Tek yapmak istediğim şey ise bağırmaktı. Haksızlık duygusunu herkes bilirdi. Küçükken siz hiç yemediğiniz halde abiniz ya da kardeşiniz tüm tatlıyı yer size bırakmazdı mesela. Ya da büyüdüğünüzde karşınızdaki kabahatli insan sırf daha iyi bir kelime oyuncusu olduğu için üste çıkar sizi manipüle ederdi. Ya da sırf olay anında aynı ortamdasınız diye olan kötülükten sorumlu tutulurdunuz. İşte şu an hissettiğim tam da böyle bir şeydi.

 

Kerem’in mesajı sadece bir soru olarak görünebilirdi ama değildi. Bir beyin süzgecinden geçmiş parmaklara düşmüş ve telefona işlenmişti. Her aşama bir değerlendirme ve eminlik gerektirirdi. Nihayetinde ise o mesaj bana gönderilmişti. Gerçekten yaptığımı düşündüğü için sormuştu. Samimi bir tereddüt yaşasaydı bu cürette bulunamazdı. Ve bir insan tüm çabalarını tek bir mesajla benden silmişti. Bu benim kabul edebileceğim bir itham değildi. Bunlarla dolu bir evde büyümüştüm. Lanet bir bardağın ortadan kaybolmasının da sorumlusu hep bendim, kardeşimin eve geç kalmasınında. Kader benim için yazılanı okumaya devam ediyordu. Fakat sevgili kader, bende değişen şeyler vardı. Tüm bunlar karşısında odasında ağlayan, haklılığını haykıramayan o kız değildim artık. Çığlık çığlığa olmasa da haklılığımın kendini ispatlamaya ihtiyacı olmasa da çabalayacak ve kendimi aklayacaktım. Sonrası ise vicdan sahibiyseler o yükün altında onların ezilişini izlemek olacaktı. Değilseler de ben bir kez daha maruz kaldığım bu haksızlıktan kurtulacak ve sebebi olanları tekrar görmeyecektim. Tek bir mesajın içimdeki o kırgınlığı uyandırması saniyeler almıştı. Kırgınlık ise peşi sıra o hırslı kadını uyandırmıştı.

"Sen kimin yaptığından çoktan eminsin. Soru sorarak niye vakit kaybediyorsun"

Kerem’e cevap yazdıktan sonra yatağımda uzanmış mutluluğumun bedenimden sökülüp yerini yine karamsarlığa bırakışını izliyordum. Şu son birkaç haftadır yaşadıklarım ayaklarımı yere bastırmayacak türden şeylerdi. Yaşarken gerçekliğini sorguladığım pek çok an olmuştu. Bu deneyimi güzel bir rafa koyma zamanıydı anlaşılan. Mesajıma cevap gelmemişti. Farkında değildi ama bu ona verdiğim bir şanstı. Benimle konuşup kalbimin karanlığını kaldırabilmesi için tek şans. Belki de tekrar düşünmesine sebep olur, tereddüdüne sığınırdım. Demek onun içinde böyleydi. Birisi bir hata yapar ve ebediyen giderdi. Çok enteresan değil mi? Betül’den de değil direkt benden şüphelenmişti ya da odadaki diğer kişilerden. Elbette ki Betül de böyle bir şey yapmazdı. Zaten konuşmanın büyük bir kısmını da duymamıştı. Kerem ise tek muhatap olarak beni görmüştü. Tanımak istediği ve hatta etkilendim dediği beni...

 

İşten bir günlük izin alıp telefonumu da kapatmıştım. Bugün yapılacak şey belliydi hiçbir şeyin beni meşgul etmesini istemiyordum. Lazım olan tek şey bilgisayarım ve internetimdi. Hatta belki bir tane eski dost. Koca bir kupa dolusu kahveyi yanıma alıp çalışma odama geçtim. İş yerinde dizüstü bilgisayarımı kullanıyordum şahsi işlerim için ise evde beni bekleyen muazzam bir bebek vardı. Emek emek parçalarını birleştirdiğim masaüstü bir bilgisayardı adı bile vardı Sirius...

 

Dün geceyi Betül’le kapatmıştım. Enteresan bir şekilde Betül Arda’yla güzel güzel konuşmuş durumu öğrenmişti. Bizim Kerem’le yapamadığımız şeyi yani. Önemli olanın pozisyonun faul oluyor olmasıymış Fatih’in aldığı darbenin bir önemi yokmuş tam tahmin ettiğim gibiydi. Herhangi bir yaptırım uygulanamazdı. Zaten Gürcan denen ifşacı da bir kanıt sunamamış ona gelen e-postayı okumuştu sadece. Fatih sadece biraz linç yiyecek ve unutulacaktı. Arda öyle söylemişti en azından. Ortada bir gerçek vardı ki o da bu tür hamlelerin stratejik olduğu, oyundaki her şeyin düşünülmüş hareketlerden oluşması gerektiğiydi. Fatih yanlış bir şey yapmamıştı. Bilgisayarda sosyal medya hesaplarımı açıp, kendi ismimle olmayan ama hatırı sayılır derecede takipçi kastığım hesapları açıp benimle aynı düşüncede olan kişilerin paylaşımlarını tekrar paylaşıyordum. Algıyı kırmak şarttı. Bunu tamamen Fatih’e duyduğum sempatiden yapmıştım. Asıl hedefim ise belliydi sızdıran kişiyi bulmak. Ve bu sadece en zor senaryoda bile bir günümü alırdı. Fakat kritik nokta şuydu İfşacı Gürcan umarım dediği gibi bu bilgiyi e-posta yoluyla almıştır.

Öncelik Gürcan’ın e-posta adresini bulmaktı. Kolay işti. İspiyoncu ona ulaşabilmişti. Demek ki bir yerde paylaşmış olmalıydı. Kendine ait internet üzerinde yazılarını yayınladığı bir bloğu vardı. Bloğunun iletişim kısmında gördüğüm e-posta işe yarardı. İlk önce kolay yoldan gidecek fishing yapacaktım. Önceliğim her zaman sosyal mühendislikten yanaydı. Gürcan'a sahte bir e-posta gönderecek, e-posta içerisindeki bağlantıya tıklamasını sağlayacaktım. Sonrası kolaydı.

Gürcan’ın sosyal medya hesaplarına girip ilgi alanlarını inceledim. Onca paylaşımın arasında gözüme bir tanesi altın parçası gibi görünmüştü. Bu adam reklam alıyordu. Ona gönderilen ürünleri giyiyor ve ekran karşısına çıkıyordu. Gürcan Bey bir iş birliği teklifi de bizden gelmesin mi ha ne dersin? Sosyal medya biyografisinde iletişim için paylaştığı e-posta reklam ve iş birlikleri içindi. Bununla muhtemelen menajerine bağlanırdık ve iş görmezdi. En mantıklısı bloğunda paylaştığı e-posta adresini kullanmaktı. O hesaptan kurduğumuz iletişimi de mantıklı bulmalıydı ki oltaya takılmalıydı. Hazırlayacağım reklam teklifi e-postası, spor yorumu yaptığı bloğunda yazı yazdırmak üzerine olacaktı. Böylece o kanaldan iletişime geçmemiz gayet normal görünecekti. Eğer işe yaramazsa başka alternatifler bulacaktık. Reklam ve iş birliği için kullandıkları e-posta adresini alır, hesabı ele geçirir, oradan Gürcan’ın aktif kullandığı e-posta adresine e-posta atar menajeri iletmiş gibi gösterirdik. Sonrasında Gürcan yine oltaya gelirdi. Ama o uzun yoldu. İçimden bir seste o uzun yola hiç girmek zorunda kalmayacağımı söylüyordu. Sonrası ise çantada keklikti. Gürcan gönderdiğim e-posta metnini açacak istediğim linke tıklayacaktı. O anda önüne e-posta adresini ve şifresini tekrar girmesini isteyen tamamen benim hazırladığım ama onun bunu anlamasının imkânsız olduğu e-posta hesabına giriş sayfası açılacak Gürcan e-posta adresini ve şifresini benim hazırladığım sayfaya girecek ve final, şifresi elime geçecekti. Fakat iş burada da bitmiyordu. Ben onun bilgileriyle giriş yaptığımda telefonuna mesaj gelecek giriş yapmaya çalışanın o olduğuna dair onay isteyecekti. Zaten tekrar giriş yapmayı denediği için yadırgamayacak hazırlamış olduğum sayfaya yerleştirdiğim bölüme telefonuna gönderilen onay kodunu girecekti. İşte fishing ve sosyal mühendislik kısaca buydu. Hesabına girdiğim gibi şifresini değiştirecek e-postasını ve e-postasının bağlı olduğu tüm hesapları elinden alacaktım. Özel hayata saygım vardı tabi ki fakat Gürcan’ın yoktu o başlatmıştı. Bu sadece planımın ilk aşamasıydı.

Güzel bir metin hazırlamış Gürcan’ın e-posta adresine yollamıştım. İştah kabartacak cinsten bir e-postaydı. Sadece bloğunda bize bir yazı hazırlamasını istemiş arada da programda sesli bir şekilde marka ismimizin geçmesini söylemiştik. Marka tabi ki gerçekte var olan hayli ünlü bir markaydı. Gerçekten onunla iletişime geçtiklerini sanacaktı. Gönderdiğim linke tıkladığı an ağıma düşecek ve bilgisayarım beni uyaracaktı. Hadi Gürcan yaparsın sen başaracaksın inanıyorum sana.

İkinci aşama için Gürcan’ı biraz beklemem gerekecekti. O sırada tekrar sosyal medya hesaplarıma girip Fatih’e yapılan linçin devam edip etmediğine bakıyordum. Galatasaray taraftarı tabi ki bastırıyordu. Teknik bir sorun olmasa da etik konuşuluyordu. Fatih tarafından herhangi bir yalanlama gelmiyor oluşu sıkıntı yaratıyordu. Yalanlayamamalarının en büyük sebebi de konuşmaya dair ellerinde herhangi bir kanıt var mı bilmiyorlardı. İhtimal vermiyordum ama emin olamazdım yani henüz. Gürcan'a e-posta ve gönderen kişi kucağıma düştüğünde direkt olarak Arda’ya yönlendirecek ve olayı benden bağımsız şekilde aktarmasını isteyecektim. Herhangi bir kanıtın iletilip iletilmediği e-posta ele geçmeden anlaşılamazdı.

Bilgisayarımdan yükselen şarkıyla Gürcan’ın tav olduğunu anlamıştım. Hazırladığım yeniden giriş sayfasını Gürcan girdiği gibi bana bildirim gelecek şekilde ayarlamıştım. Koşarak bilgisayarın başına geçmiş Gürcan’ın e-posta adresi ve şifresini girmesini bekliyordum. Hadi hadi... önüme düşen şifreyle heyecanım daha da artıyordu. Hemen gerçek e-posta giriş sayfasının açıp Gürcan’ın bilgilerini girdim. Sıra onay kodundaydı. Telefonuna gelen kodu girdiği gibi kod önüme düşmüş onunla senkron olarak ben de girmiştim. Neyse ki dahi çocuğumuz çift aşamalı doğrulamasını aktif etmemişti. Bilgisayarımda saniyesinde Gürcan’ın e-posta hesabı açılmıştı. Fakat şifresini değiştireme işinden vazgeçmiştim. İlk işim ona gönderdiğim e-postayı postalarının arasından silmek olmuştu. Şifresini değiştirirsem e-postasına girdiğimi anlayacak yeterli düzeneği kurmadığım için bıraktığım izlerden kurtulamayacaktım. Haliyle hemen kendini siber suçlarla mücadeleye atıp yardım isteyecek akşama da beni paketleyeceklerdi. Gürcan’ın önünde şu an 'lütfen bekleyiniz posta senkronizasyonu yapılıyor' yazıyordu. Oyalanmadan son bir aylık tüm e-postalarını bilgisayarıma indiriyordum. Hızlı bir taramayla iletişimde olduğu e-posta adresini buldum. Ve Gürcan’ın dediği gibi hesap anonim bile değildi ayan beyan şahsın ismi yazıyordu. Yine de sahte isimle açmış olma ihtimalini kenarda tutarak onun da e-postasını ele geçirecektim. Dediğim gibi kolay yoldan halletmeye kararlıydım. Karşılıklı yazışmalar adam telefon numarasına kadar paylaşmıştı. Verdiği haber karşılığında para istemişti çünkü. Para hesabına geçtiği takdirde aktif olarak içeriden bilgi sızdırmaya devam edeceğini söylüyordu. Gürcan ondan delil istemişti fakat adam sadece en büyük delilin kendisi olduğunu bizzat şahit olduğunu ve kim olduğunu anlatmıştı. Beni hiç uğraştırmamıştı sağ olsun. Demek ki elinde bir şeyler yoktu. Olsaydı istediği para miktarını arttırır Gürcan’a satardı. Vakit kaybetmeden e-posta adresinden çıkış yapmış Gürcan’ın ise önündeki sayfaya tekrar onu e-posta sayfasına yönlendirecek olan linki bırakmıştım.

Gürcancım el salla umarım bir dahaki görüşmemize kadar şifreni hiç değiştirmezsin. İstediğim zaman hesabına girebilirdim zira sunucudaki sanal bilgisayarlarımdan birini kalıcı kullanıcılar arasına eklemiştim. Belli bir noktaya kadar risk taşıyordu. Fakat sanal bilgisayar olduğu için konumu tespit edilemezdi.

Eğer işler bu kadar kolay gitmeseydi yani gerçekten anonim bir posta kullanılmış olsaydı ve delil ile ilgili konuşmamış olsalardı ikinci aşamaya geçecektim. Postayı gönderen kişiyle Gürcan adına yazışacak delil sorgulayacaktım eğer şüpheli davranırsa mecbur işler derinleşecek postayı gönderen kişinin yalnızca e-posta hesabına girmek yetmeyecek telefonuna ya da kullandığı cihaza girmek gerekecekti. İşte burada eski bir dosta ihtiyaç olacaktı. E-postayı gönderen kişiyi bulduğumda kendimi çoktan aklamış olacaktım fakat iş yarım kalmış olacaktı. Böylesi de içime sinmezdi. Lakin hiçbirine gerek kalmamış tereyağından kıl çeker gibi yarım günde hallolmuştu. İkinci aşamayı atladığımıza göre sıra üçüncü ve final aşamasındaydı. Arda’ya tüm bunları iletecek ve aklanacaktım. Gerisi Kerem’in problemiydi.

Kapattığım telefonumu açtım ve gelen mesaj ve aramaları görmezden gelip Betül’ü arayarak Arda’nın numarasını istedim. Beklemeden Ardayı aradım üzerimdeki bu ağırlıktan kurtulmak istiyordum.

"Kimsin" diyerek telefonu açmtı.

"Merhaba Arda, Leyla ben" Arda’yla konuşurken evin içinde yürümeye başlamıştım.

"Seni dinliyorum"

"Öncelikle senden bir ricam olacak. Seninle konuştuğumu kimse bilmesin" Hışırtı sesleri kulağıma ulaşmış ve bir kapı sesi duymuştum.

"Kimseden kastın Kerem herhalde"

"Gerçekten kimse duymasın. Paylaşacağım şeyleri düşünürsek..."

"Ne gibi şeyler" Telefonda Arda’ya güvenip güvenemeyeceğimi anlayamazdım. Sonuçta yaptığım şeyler legal değildi. Mecbur kalmadıkça da yapmazdım zaten. En son böyle bir şeye ihtiyacım olduğunda yeni mezun bir işsizdim.

"Buluşabilir miyiz? Evde misin?"

"Leyla biliyorsun ortalık biraz karışık"

"Ben de bunun için çabalıyorum. Betül’le konuştuğuna göre bizim böyle bir şey yapmayacağımızı düşünüyor olmalısın"

"Orası öyle"

"Arda bir saate evinin önünde olacağım. Evde değilsen gel, eğer evdeysen ve evin kalabalıksa bir zahmet kıymetlini kaldırıp aşağı in" Kimsenin nazı ile uğraşacak psikolojide değildim. Telefonu da yüzüne kapatmıştım. En sağı solu belli olmayan adamdan yardım istiyordum. Pardon onlara yardım ediyordum.

Dediğim gibi bir saat içinde Arda’nın oturduğu rezidansın önündeydim.

"Geldim"

"Bekle! İniyorum"

Sanırım evi müsait değildi. En azından beni yormamış aşağı inmeyi kabul etmişti. Arabamın kapısı açıldığında binmesini bekleyip otoparka inmiştim. "Sana da merhaba Leyla"

"Üzgünüm pek keyfim yok"

"Kerem’in de öyle"

"İnan bana hiç ilgilenmiyorum"

"Öyleyse niye geldin, bu konuşmanın sonu Kerem’e bağlanmayacak mı?"

"Kerem artık benim konum olmaktan çok uzak"

"Güzel araba" Kerem hakkında konuşmak istemememi anlayışla karşılamıştı. Bu da onun anlıyorum deme biçimiydi sanırım.

"Öyledir"

"Sen o kadar kazanıyor musun ya" Gözlerimi devirip Arda’ya bakmayı sürdürdüm. Arabamı incelemesini bitirip elini torpidoma uzattı. Seri bir hareketle geri kapatıp engel oldum. Özel diye bir şey vardı yahu! Evet bunu ben söylüyordum. "Hayır Arda kazanmıyorum. Sizi ifşaladım ya oradan gelen parayla aldım" Arda aniden şaşkınlıkla bana döndü. Bu çocuk uzaktan daha zeki görünüyordu. "Şaka yapıyorsun o kadar veriyorlar mı?"

"Arda!"

"Tamam tamam, hadi söyle bakalım neymiş sebebi ziyaretin. Çok vaktim yok yukarıda iki tane bebek beni bekliyor" Millet ne derdinde Arda ne derdinde. Dünya yansa umurunda değildi gerçekten. "Sizi kimin ifşaladığını buldum" Tüm kanıtları isimleri ve e-postanın tamamını Arda’nın telefonuna yolladım. Hatta yeterli gelmez diye Gürcan ve muhbir arasındaki konuşmaları kendimi riske atmak pahasına bizzat Gürcan’ın e-posta hesabı üzerinden fotoğraflamıştım. "Telefonunla oynamak yerine artık anlatacak mısın?" Telefonuna gelen bildirim sesleriyle bakışlarını benden ayırdı.

"Her şeyi sana gönderdim okuduğunda anlayacaksın. Yalnız sadece iki şeye dikkat etmeni istiyorum ilk olara-" Ben hararetli bir şekilde anlatmaya devam ediyorum ki Arda lafımı kesti. "Bir dakika bir dakika, sen bunları nereden buldun? Ayrıca mesajlar yabancı bir numaradan geldi. Leyla kimsin sen?" Yüzü ciddileşmiş alaycı tavrı kaybolmuştu. "Kimse değilim Arda. Farkındaysan benim mesleğim bu. Bırakta bir şeyler yapabiliyor olayım. Ayrıca sandığın kadar karmaşık değil bu tür şeyler" Sessizliğini koruyarak beni dinlemeyi sürdürdü.

"İlk olarak. Bunları kiminle paylaşırsan paylaş Gürcan’ın e-posta hesabı üzerinden çekilmiş fotoğrafları gösterme. Fatih herhangi bir tekzip yayınlayamıyor ellerinde daha fazlası olmasından korkuyor belli. Yazışmaları okursan delil olmadığını anlarsın zaten. Adamı ben tanımıyorum belli ki oradakilerden biriydi. Neyse konumuz bu değil. Ben sana kanıt sunuyorum başka delil olmadığına dair ama sen kimseye sunamazsın yapabileceğin tek şey kendinden emin bir şekilde sana verdiğim diğer bilgileri göstererek onların da emin olmasını sağlamak. Belki sadece metnin tam halini ve yazışmaları gösterebilirsin. Gönderdiğim numara ise benim gizliliğimi sağlar bu numaradan seninle iletişime geçildiğini hatta senin tanıdıklarının bu işi hallettiğini söyleyebilirsin. Bana fark etmez" Ben konuştukça Arda’nın şaşkınlığı artıyordu. Benden böyle şeyler beklemediği kesindi. "Buraya kadar tamam, ikinci şey ne?"

"Benim adım hiçbir yerde geçmeyecek. Özellikle Kerem ve hatta Fatih asla bilmeyecekler"

"Neden"

"Çünkü öyle olsun istiyorum Arda"

"İyi öyle olsun, sana bir kahve ikram ederdim ama"

"Biliyorum iki bebek bekliyor. Zaten çok yorgunum sadece evime gitmek istiyorum. Herkesi ikna etme işi sende, seni çok zorlayacağını sanmıyorum" Bana göz kırpıp arabadan inmişti. Kapıyı kapattığında arabayı çalıştırmış gitmek üzereydim ki camıma vurdu. Onu duyabilmek için yolcu koltuğunun olduğu taraftaki camı indirdim. "Instagram hesabı da çalabiliyor musun?" Sorduğu soruyla çok eğleniyordu. "Hayır Arda!"

"Haber veririm" Başımla onu onaylayıp minik bir terapi için Betül’ün evinin yolunu tuttum.

 

 

**

 

Arda’nın evinde kimsenin keyfi yoktu. Arda işim var deyip dışarı çıkmış Kerem ve Fatih ise yoğun telefon trafikleri ile mücadele ediyordu. Kulüp bir toplantı düzenleyecek haliyle her detayı öğrenmek isteyecekti. Böylece Leyla ve Betül’ün de orada olduğu anlaşılacak olaylar hiç istemedikleri bir yere gidecekti. Kerem tanıdıkları araya sokarak Gürcan’ı yoklamıştı fakat adam görüşme talebini reddetmişti. Normalde olsa kapısında yatacak adamlara ulaşabilmek için tüm gece uğraşmıştı. Kulüp yöneticileriyle toplantı akşama yapılacaktı. Hocada onlarla toplantıda konuşacağını söylemişti. Ortada kızacakları bir şey yoktu. Futbol strateji oyunuydu bu tür hareketleri ilk defa sergileyen Fatih değildi. Kulübün derdi bilginin nereden ve nasıl sızdığını bulmaktı. Sorumlu kişiyi bulup sonrasında Fatih üzerindeki algıyı kırmak için uğraşacaklardı.

Kerem’in başına ağrı saplanmış geceden beri bir türlü geçmiyordu. Leyla’ya o mesajı attığında beklediği şey küçük bir itiraftı. Belki yine her şeyi yoluna koyabilirdi. Fakat istediği gibi bir yanıt gelmemişti. İkinci düşündüğü şey ise ya Leyla değilse ihtimaliydi ve bu ihtimal çok geç aklına gelmişti. Böyle düşünmekte kendini haklı görüyordu. Sağlık ekibi böyle bir şeyi yapamazdı. Geriye bir tek Betül ve Leyla kalıyordu. Fatih’in söylemine göre Betül onu duyamayacak kadar uzakta duruyordu. Kimi kandırıyordu ki Leyla itiraf etse bile bir kere güveni sarsılmıştı. Hem bunca şey yaşandıktan sonra bilgiyi sızdırmıştı. Demek ki tüm o tavırları onunla ettiği flörtler yalandı. Hepsi bir kazanç içindi. Ben yapmadım diyerek olaydan sıyrılacak ve bilgi sızdırmaya devam edecekti. Tıpkı diğerlerinin yaptığı gibi. Akşamdan beri Kerem aynı şeyleri düşünüp duruyordu. Tekrar tekrar bunu yaşamaktan yorulmuştu artık. Bu yorgunluk ise Leylada patlamıştı.

Arda nihayet eve çıkmış, koltuklarına yayılmış vaziyette geceden beri sızlanan iki bebeğe bakıyordu. Biraz neşelenmenin vakti geldi diye düşünmüştü. Fakat Kerem’in pek de neşeleneceğine dair inancı yoktu. Gerçekleri öğrendiğinde en çok üzülenin o olacağını biliyordu. Arda’nın emin olduğu bir şey vardı ki Kerem bu Gerçekleri öğrendiğindeki üzüntüsünü bu üzüntüsüne tercih ederdi. Leyla’nın şüpheli konumda olması onu yıpratmıştı. Eski yaşadıklarını önüne sermiş umudunu kırmıştı.

"Toparlanın artık bıktım sizden"

"Arda bir dur keyfim yok zaten" Fatih’in sitemi karşısında sahte bir üzgünlükle yanına gitmiş başını okşamıştı "Bebeğim kıyamam sana. Korkma senin çaren bende"

"Sal Abicim hiç çekemem seni"

"Şaka değil lan harbiden bende" Arda’nın ciddiyeti Kerem’in dikkatini çekmişti. "Ne anlatıyorsun Arda?"

"Şimdi Fatih sosyal medya hesabına giriyorsun ve şöyle yazıyorsun" Arda eline telefonu alıp kulübün ona ilettiği yazıyı okumaya başladı.

"'Hakkımda üstü kapalı dahi olsa yapılan iddiaları kabul etmiyorum. Herhangi bir gerçeklik payı bulunmadığı için sessizliğimi korudum fakat kamuoyunda oluşan yanlış algı giderek büyüdüğü için yapılan bu ithamlar karşısında sessiz kalmamaya karar verdim. Avukatlarım gerekli işlemleri başlatacak. Ayrıca Futbol kuralları net olan bir spor dalıdır. Ağır sakatlanmamış olmam faul kararının yanlış olduğunu göstermez. Kaldırıldığım revirde ilk müdahale yapılmış ve sağlık personelimiz sayesinde çabuk toparlamıştım. Tüm bu durum karşısında farklı bir algı oluşturulmaya çalışılmıştır. Beni destekleyen ve yapılan haberlere itibar etmeyen herkese teşekkürlerimi sunuyorum' nokta yapman gereken sadece bu"

"Biz de oturduk seni dinliyoruz. Sence yalanlamayı bilmiyor muyuz? Adamın elinde ciddi bir delil bir ses kaydı olsa bu paylaşımdan sonra yaysa ne olur biliyor musun? Özür dileyip sıyrılacağımız işten boka batmış şekilde çıkarız. Fatih’in kariyeri etkilenir" Kerem’in çıkışı ile Arda kalkıp onun yanına gelmişti. "Ellerinde başka delil yok"

"Nereden biliyorsun?"

"O yazıyı kulüp gönderdi. Sana da yolladım Fatih sen paylaş ben anlatacağım. Ama önce bir çay içelim" Arda onları kıvrandırmaya niyetliydi. "Başlarım çayına da çorbana da anlat artık"

"Bazı arkadaşlarımı devreye soktum ve pek de legal olmayan yollardan Gürcan’ın e-postasına girdiler"

"Ne yaptılar ne yaptılar"

"Hacker tanıdıklarım oğlum sen bizi ne sandın"

"Devam et" tahammülsüzce söylendi Kerem. "İşte bu arkadaş yani arkadaşım Gürcan’ın e-posta hesabına girip ona gelen mesajı buldu. Dahası karşılıklı bir konuşma olmuş Gürcan delil istemiş ama bizim ifşacı en büyük delilin kendi olduğunu yazmış. Bu da ne demek elinde hiçbir kanıt yok"

"Bu mu abi bu kadar mı tamam eyvallahta yine emin olamayız ki bilgi sızdıranın kim olduğunu bilmediğimiz müddetçe bir işe yaramaz" Fatih haklı olarak her ihtimali sorguluyordu. "He adamın kim olduğunu bulduk. Farkındaysan Kerem, ADAM diyorum bunu yapan bir erkek yani"

"Arda uzatmadan anlat, başım ağrıyor zaten"

"Gürcan’ın amacı muhbirini ifşa etmemek. Herifin adı sanı telefon numarası bile belli. Daha fazla bilgi sızdırmak için para istemiş Gürcan’dan. Gürcan’da kim olduğunu ve ne görev yaptığını bilgilerin doğru olduğunu nereden bileceğini sorgulayınca bizim hain de ötmüş ne var ne yok söylemiş"

"Sen bunları kulübe nasıl anlattın ne ara yaptın?"

"Az önce dışarı çıktığımda iletişimde olduğum arkadaşla buluştum. Tüm yazışmaları benimle paylaştı bende Kulüp yönetimine yazışmaları ve hainin bilgilerini ilettim. Onlarda saniyesinde adamı bulup konuşturdular. Anlayacağınız problem çözüldü. Şimdi şu paylaşımı yap artık Fatih"

"Sen bir de bana göster şu yazışmaları, ayrıca kim bu arkadaş hiç duymadık"

"Kutsal yetenekleri olan bir arkadaş hatta artık favori arkadaşım. O varken sizi bile tanımam" Arda Leyla’nın saçma sapan bir numara üzerinden ilettiği kanıtları Kerem’e gösterdi. Hepsi derin bir nefes alıp yazışmaları okudu. Fatih’in içine serin sular dökülürken Kerem’in içindeki sıkıntı git gide büyüyordu. Her ne kadar Arda’nın vurgusunu görmezden gelse de vicdanı çığlık atıyordu.

 

 

**

 

“Leyla! Leyla” Betül’ün bağırışıyla mutfaktan çıktım. “Ne oldu niye bağırıyorsun”

“Fatih paylaşım yapmış yalanlamış sonunda, demek ki kimin yaptığını öğrendiler”

“Demek ki…”

“Kerem’in suratını görmek isterdim” Ben istemezdim. Her aklıma geldiğinde daha da üzülüyordum “Bir daha ne onu ne de ona dair bir şeyi görmek duymak istemiyorum” Leyla Fatih’in paylaşımı okurken ben de Arda’dan gelen mesajı okumakla meşguldüm.

“Leyla sayende halloldu. Hiçbir sorun çıkmadı, kimsenin de hiçbir şeyden haberi yok”

“Bunu duyduğuma sevindim”

“Çocukların haberi yok haliyle sana olan borcumuzu ben üstleneceğim, dile benden ne dilersen”

“Hepinize hayatınızda başarılar diliyorum Arda. Başka bir isteğim yok bir daha görüşmeyelim bana yeter”

“Oha kızım ben ne yaptım!”

“Sizin etrafınız fazla çetrefilli. Pek benlik değil onu anladım bir nevi kendimi koruyorum”

“Valla beni reddedemezsin gerekirse o kliniği basar Tarık’ı rehin alırım hatta yetmez Furkan’ı tekrar başınıza sararım” Aldığım tehditle gülmeden edemedim. Haklıydı Arda’nın bir suçu yoktu.

“İyi tamam tehdidin yeterince korkunç”

“Merak etme ben Kerem’i tanıyorum vicdan azabından ölmez sağ kalırsa işleri yoluna koyar” Üzgünüm Arda ama yoluna koyulacak bir şey yok.

“Betül ya sinemaya mı gitsek” telefonu yanına bırakıp heyecanla kıpırdandı. “Şöyle bol ağlamalı, iç dökmeli” Ben azıcık gülelim diyecektim ama Betül’ün düşüncesi bu yönde değildi belli ki. “Evet bol ağlamalı…” Yeterince üzgün değilmişim gibi.

Bölüm : 27.11.2024 14:00 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...