Yeni Üyelik
12.
Bölüm
@mizginsain98

Geç bir saatte geldi. Kusura bakmayın anca yetişti. İyi okumalar.....

 

 

...................

 

...................

 

Uyandım sonunda. Rüya bitti işte...

 

 

"Ağam?" tekrar söylenen kelimeyle, ağa ayağa kalkıp Nihal'i karşıladı. Umursamadan oturmaya devam ettim. Kahvemi yudumlarken Nihal ile göz göze geldik. Horoz gibi kendini kabartmaya başlayınca gülmüştüm. Demek rakip olarak görüyor. Dengim değilsin ama sen bilirsin. Ben kaybedeceğim hiçbir şeye oynamam. Ve inan ki Nihal, yanında duran adam için oynarım.

 

Yani kabul ediyorum. Sonuçta ilk gördüğüm anda düşmüştüm bu adama. Yakışıklı, boylu poslu. Zeki ve tatlı. Tatlı mı? Ne tatlısı kızım? bu adamdan tatlı olur mu?

 

Olur.

 

Neden olmasın?

 

Hatta dur bulayım hemen bir tane.

 

Nihal ile konuşan adamı göz hapsine aldım hemen. Senden ne tatlısı olur acaba ağa bey?

 

Lokma... Böyle tek lokmalık lokma. Çokta severim. Olsa da yesek, dediğim gibi ağzımda ki kahveyi püskürtmeli gülmüştüm.

 

Ağa koşar adımlarla yanıma gelince, daha fazla gülmemek için öksürmeye başladım.

 

"İyi misin komutan?" cebinden çıkardığı mendili uzattı.

 

"İyiyim lokma." Bana şaşkın şaşkın bakınca ne dediğim dank etmişti. Aferin kızım çok iyi. Lokma... Tabi...

 

"Lokma mı?" şaşırma canım sensin o...

 

"Lokma mı dedim?" yok canım ne münasebet.

 

"Evet canınız istediyse yaptırtabilirim." Anında gülümseyerek ona döndüm.

 

"Nasıl yani?" tekrar yanıma oturdu.

 

"Yani biliyorsunuz bu köyün ağasıyım. Bu arsalar hep benim." Elini etrafta sallayınca, ona ayak uydurdum.

 

"Nereden geliyor bu değirmenin suyu?"

 

"Su değildir, alın teridir." Göz göze gelince gülmeye başlamıştık.

 

"Ağam?" bu cadı hala buradaydı değil mi? Ben bunu unuttum. Gerçi unutan tek ben değilim gibi de neyse.

 

"Nihal?" hemen yanımızda bitti. Az ötede nefes alsaydın ya.

 

"Komutan sizin özel bir işiniz vardı sanki?" Hilal sakin ol kızım. Şu an kahve date yapıyorsun ve tam ortasındasın.

 

"Evet özel işim de şuan yanımda oturuyor."

 

"Pardon...." Dedi. Kıpkırmızı olmuş suratıyla. Sen dua et sabah komutanımın yanındaydın. Yoksa orada da bir güzel ağlatırdım seni. Nasip şimdiyeymiş.

 

"Evet özel işim ağa ile kahve içmekti." Başını eğerek gülen ağaya döndü hemen. Ne oldu canım bir morardın.

 

"Ağa?" ay delireceğim. Söylüyorum hala ağa diyor.

 

"Evet Nihal ne oldu?"

 

"Doğru mu?" yazık adam da bir şey oldu sanıyor da cevap veriyor.

 

"Ne doğru mu?" adam burada bile değil.

 

"Kahve ve siz ikiniz." İlla gel ağzımın ortasına çarp diyor.

 

"Evet bana da sürpriz oldu. Ama çok iyi oldu." Bana bakıp gülümseyince, son kalan iki kırıntılık dişil enerjimle bende ona gülümsedim.

 

"Kesinlikle..." dediğim gibi tam karşımızda duran kadına döndüm.

 

"Peki siz?"

 

"Ben mi?"

 

"Evet ne istediniz. Malum biz şu an bir randevuda gibiyiz de."

 

"Randevu?"

 

"Evet ama siz şu an engel oluyorsunuz." Tekrar ağaya dönünce cidden sinirlendim. Salak mı bu?

 

"Ağam?" ne istiyorsun kızım ne? Gel aramıza otur demesini falan mı?

 

"Sana iyi günler Nihal. Malzemeleri alınca gelirim okula." Sinirle yerinde sallanıp, gitti. Ağaya dönüp hafifçe gülümsedim.

 

"Bu arada cidden mi?"

 

"Ne cidden mi?" diyerek tamamen ağaya döndüm.

 

"Özel bir iş miyim?" Allah'ım bu adamda benden fazla dişil enerji var.

 

"Kesinlikle." Valla itiraf ettim artık. Ne oluyorsa olsun.

 

"Çok sevindim." Sen birde gel içime sor.

 

"Ne güzel..." minicik şekerleri olan mini pastayı bana uzattı.

 

"Bunu deneyin öncelikle. Çok güzel duruyor."

 

"Peki." Bir ısırık alıp onu hızla öğüttüm. "Cidden çok iyi... Hemen sende dene." Laf arasında bir ısırık daha almıştım.

 

"Tek bir tane var ondan." Dedi. Son lokmayı ona uzattım.

 

"Tiksinmezsen bunu al."

 

"Tiksinmem." Ufak lokmayı saniyeler içinde yuttu. "Cidden güzelmiş. Takip edeceğim, gelirse sizin için alacağım."

 

"Teşekkür ederim. Sizde beğendiniz değil mi?"

 

"Cidden çok lezzetliydi." Bana yandan bakışı, ağzının ortasına çarpma isteği uyandırdı. Hayır ben mi fesatça düşünüyorum.

 

"Kahveler de buz oldu." Lafı değiştirmekte tam oscarlık insanım.

 

"Yenisini alıp geleyim."

 

"Yok aman kalsın. Yeni bir olay daha olmasın." Bu dediğimle kahkaha atmaya başladı.

 

"Cidden o gün ne oldu öyle?"

 

"Ne sen sor. Ne ben anlatayım." Dedim. Tekrar sormasını bekledim. Ki anlatayım bu kez.

 

"Tamam sormayayım." Dediği gibi ona bakakaldım. Ne dedi?

 

"Tamam mı?" başını sallayıp soğumuş kahveyi içti.

 

"Sormayın dediniz." Peki. Sormayın derken gerçekten sormayın demek istemedim ki. Ben şimdi ne diyeyim buna.

 

"Yani bir kere daha sorabilirdiniz." Başını çevirip gülüşünü benden saklayınca. Bunun altından bir şey çıkacağını anlamıştım.

 

"Şimdi sizi dinlemeyince kızıyorsunuz ya. Ondan dolayı sizi ikiletmedim."

 

"Yav sen ikilet. Senden bir şey olmaz. Ben, benim o 6'lı süt dilimi paketine sinirleniyorum sadece." Gülmeye başlayınca, hangi dediğime gülüyor diye düşünme zahmetine girmedim. Demişimdir yine bir şey.

 

"Yani bana da çok kez sinirlendiniz. Malum ilk tanışma." Kahveden son yudumu alıp, adettendir diye fincanı ters çevirdim.

 

"Yani sizde biliyorsunuz kendinizi sonuçta. Kafanızı koparmak istediğim anlar bile oldu." Bana hayretle bakınca çok ileri gittiğimi anladım. Randevuya çıktığım adama diyorum ki. Kafanı koparmak istedim.

 

"O kadar mı ya?"

 

"Valla o kadar." Hayır... Hayır ya bunu demiş olamam. Ben bu saatten sonra bunu nasıl toplayacağım.

 

"Ucuz yırtmışım yani." Deyip gülmeye başlayınca rahatlamıştım. Espri yapan erkek. Bal ya.

 

"Peki cidden yakışıklı mıyım?"

 

"Öylesiniz."

 

"Sizin şu 6'lı süt dilimlerine anlatacak kadar mı etkilendiniz benden?" ona hemen ters bir bakış attım. Şımardı bu ha. Önce bir ayağını denk alsın.

 

"Yooo... İdare eder. Onlarla konuşurken laf arasında olan bir şeydi. Yani bir anlık bir şeydi." Tamam bunu da kabul ettim.

 

"Peki... İdare eder demek." Başımı sallayıp onu onayladım. Saçlarını sağa doğru yatırıp bana döndü.

 

"Peki böyle daha yakışıklı oluyor muyum?" gülüşümü yutup değerlendirici bir bakış attım ona.

 

"Yani tercihim arkaya taramanız." Tabi ki öyle de güzel oluyordu. Ama şu anki kadar değil. Zaten güzel olmasını istemiyordum.

 

"Öyle yaparım o zaman artık." Aferin yap yap.

 

"Tamam."

 

"Peki madem bir randevudayız. Sizi tanımama izin var mı?" bu adam beni cidden şaşırtıyor. Benim öküzler bile bu kadar centilmen değil.

 

"Ne bilmek istersin ağa?"

 

"En sevdiğin yemek, en sevdiğin renk, çiçek her şeyi yani."

 

"Gerek var mı?" kendi kendime gülerken bana yaklaştı.

 

"Siz beni anlamadınız."

 

"Nasıl yani?" arada tepsi olmasa kucağıma çıkacak resmen. Bu nasıl yakınlık.

 

"Ben sizden cidden hoşlandım. Hem de ilk görüşte. Sizi, suyu nasıl içtiğinize kadar ezberlemek istiyorum." Zorla yutkunarak gözlerinin içine baktım. Tövbe Yarabbi. Ay yok yok tövbe değil... Çok güzel...

 

"İlk görüşte mi?" o kadar şeyden tabi ki sadece buraya takılmadım. Ama bunu bir anlatsın hele.

 

"O silahla karşım da beni parçalamak isterken. Nasıl durduğunuzu bilmiyorsunuz." Elini göğsüne vurup, başını geriye attı.

 

"Ne dediğini anlamıyorum." Başını kaldırıp tekrar bana yaklaştı. Ulan dur da diyemiyorum. Demek te istemiyorum.

 

"Size diyorum komutan... Öldüm. Bittim." valla bende şu an öldüm. Aheyyyy, bu ne diyor? Valla bak kesin ben yine bir rüyadayım. Akşam da hep bu adamı düşündüm. Ondan geldi rüyama. E tabi o kadar yorgunluğun üstüne normal. Adam rüyalarım da bana yürüyor. Yani zaten anca rüyada yürür.

 

"Komutan..."

 

"Ne ağa?"

 

"Ne ağası?"

 

"Ağa değil misin?" valla yine yandı beynimde ki her şey. Hallaç pamuğuna döndü her şey.

 

"Komutan.. Sana diyorum ki, sana tutuldum. Sana ölüyorum."

 

"Yav dur iki dakika kalkacağım birazdan bu rüyadan. Şunu deyip durma." Sinirle söylenince suratıma birkaç saniye baktı. Sonra dediklerimi anlamış olacak ki kahkaha atmaya başladı.

 

"Ne gülüyorsun be? Rüyada bile gıcıksın." Sesini kesip aramızda 2 cm kalana kadar yaklaştı.

 

"Bu bir rüya değil." Kulağımın dibinde fısıltıyla söylediği şey tüylerimi diken diken etmişti.

 

Neden bu kadar yakınız hem?

 

Gün ortasında, bir parkta.

 

Bir bankta oturmuşum.

 

Ve bu ağa neden benim kulağımın dibinde, konuşup beni heyecanlandırıyor.

 

"Çok yakınsınız."

 

"Şikayetiniz varsa hemen çekileyim."

 

"Evet çekilin." Cümlem bittiği gibi benden uzaklaşmıştı.

 

O benden uzaklaştığı gibi titremiştim.

 

Siktir.

 

Rüyada değilim.

 

Ve bu adam bana neredeyse sana aşığım diyor.

 

Ve ben... Ve ben...

 

Susuyorum...

 

Ben ne hissediyorum...

 

Bilmiyorum...

 

Adam karşımda benden tepki bekliyor. Ben ise kapattığım fincana bakıp duruyorum. Ne dememi bekliyor acaba?

 

"Komutan?" yav bir dur da önce kendi kendime halledeyim.

 

"Komutan?" anlamıyor da. Hani nerede az önce ki centilmenliğin.

 

"Komutan?" sinirle fincanda olan bakışlarımı ona çevirdim.

 

"Ne oldu?" sitemle konuşunca gülmüştü bana.

 

"Siz beni yine yanlış anladınız." Hayır salak mıyım lan ben? Ben neden seni sürekli yanlış anlıyorum? Demek ben salağım. Onu demek istiyorsun.

 

"Ne anlamda?"

 

"Sizden bir cevap beklemiyorum." Yine milim milim bana yaklaştığını hissettiğim de, tüylerim harekete geçti.

 

"Nasıl oluyor o?" nefesini boynum da hissedince, olduğum yerde sallanır gibi oldum.

 

"Sizin duygularınızı dile getirmekte zorlandığınızı biliyorum. Ve bana karşı hissettiğiniz şey, her ne ise. Öfke ya da benimle aynı duygular bile olsa. Bunu şimdi sizden duyarsam zaten inanmam." Dudağım sola doğru kıvrılırken, gözleri birkaç saniye oraya kaydı.

 

"Sizden nefret ettiğimi söylesem bile mi?" benim gibi dudakları kıvrıldı.

 

"Evet onu deseniz bile. Asla inanmam."

 

"Kendinize çok güveniyorsunuz."

 

"Hayır... Ülkemin askerine güvenim sonsuz."

 

"Şu an resmi değilim."

 

"Postallarınız hiç öyle söylemiyor ama." İçimden iki, üç hatta yüzlerce küfür sıraladım.

 

"Pek fazla şeyle gelmedim."

 

"Belli oluyor. Üzeriniz deki gömlekte. Erkek gömleği gibi.""

 

"Nasıl anladınız?" ona şaşkınlıkla bakarken, bizi acaba dinliyor mu diye bir an düşündüm.

 

"Düğmeler sağ tarafta."

 

"Yanii?"

 

"Kadın gömleklerin de sol tarafta olur. Sağ tarafta olunca erke gömleği." Ulan Arslan senin lafınla hareket eden beynimi.

 

"Özendiğiniz belli komutan." E bir zahmet.

 

"Kusura bakma ağa. Gereksiz şeyleri sevmem."

 

"Sorun yok. İsterseniz bir daha ki sefer kamuflajla gelin. Hatta lütfen öyle gelin. Oldukça hoş bir görüntü." Yutkunmakta zorlanınca ondan uzaklaşıp ayağa kalktım.

 

"Bana müsaade artık. Her şey için teşekkür ederim." Oda ayağa kalkıp karşıma geçti.

 

"Bende teşekkür ederim. En mutlu olduğum günlerden biri oldu." Elimi uzatınca bir elime bir bana baktı. Dudakları hiç hayra alamet olmayacak şekilde kıvrıldı.

 

"Peki..." dediği gibi yine bana yaklaştı. Yanaklarımdan öpüp havada olan elimi tuttu. Sana geliyorum Allah'ım.

 

"Arayı açmayalım. Selametle." Dedi. Tepsiyi aldı gitti.

 

Bu adam benim tüm ayarlarımla oynuyordu.

 

Ben bu adama tutulursam biterim.

 

Kaç Hilal kaç.

 

Sonu hiç iyi değil.

 

Kaç kızım...

 

.

Loading...
0%