Yeni Üyelik
14.
Bölüm
@mizginsain98

Geldim bile. İyi okumalar.

 

..............

 

...............................

 

.................................................

 

 

Aşk bir avareliktir.

 

Ortaokul son. Mezuniyet balosu. Liseye geçiş. İlk hoşlandığım çocuk Mustafa.

 

Uzun boylu kumrala kaçan sarışınlığı vardı. Ben ona gök gözlü derdim. Deniz gözlü çok klişeydi. O ise klişeden fazlasıydı. Hani ilk gördüğünüzde, birkaç kelime konuşunca işte bu adam o, evleneceğim adam denir ya. İşte benim içinde o öyleydi.

 

Bildiğim kadarıyla bu tek taraflı değildi. Karşılıksız değildi hislerim. Bana şiir okurdu. Kendi yazıyormuş dediğine göre. Onun sayesinde şiir seven biri olmuştum. Ama hala seviyor muyum bilmiyorum? Belki hala seviyorum. Ama bana yazan o kişi artık gözlerimin içine bakarak okuyan o kişi artık yoktu. O artık her kim olduysa.

 

Mezuniyet balosu için ondan teklif bekledim. Son güne kadar. Yani ondan teklif beklemem çok doğaldı. Yani sonuçta bana şiirler yazan, okuyan kişiden teklif bekledim. Ama ona göre normal değilmiş. O zaten çoğu kişiye okuyormuş o şiirleri. Aptallık benim onları kendime özel sanmammış. Öyle demişti. O beklediğim teklif bana değil. Başka sınıftan bir kıza gitmişti. Okulun en güzel kızı. Klişeye bak.

 

O gün bir yemin etmiştim. Birinden hoşlansam. Hatta aşkından ölsem bile. O kişi bana 'seni seviyorum' demeden o kişiye asla adım atmayacaktım. Hatta gerekirse düşünmeyecektim.

 

Lisede ise. O kadar çok 'seni seviyorum' kelimesini duydum ki. Anladım. Önemli olan o lafı duymak değil. Gerçekten hissetmekti. O lafı söyleyen kimse de bir duygu hissedemedim. Sanırım bazı kelimeler değerini kaybetmişti.

 

Şuan yüzbaşım ve binbaşım ile toplantı odasındaydım. Ve hayatımın geri kalanın da bir daha görmeyi hiç ummadığım biri daha vardı. Odada masanın etrafına dizilmiş duruyorduk. Arslan her şeyi biliyordu. Hatta tanıdığı için de sinirliydi. Bense dimdik durmuş karşımda ki panoya bakıyordum.

 

"Mustafa Onbaşı bugünden itibaren, bu görevde olmak için Bitlis'ten buraya tayin edildi." dedi Binbaşım. Evet o Mustafa, bu Mustafa. Allah seni kör etsin diye çok dua etmiştim. Niye tutmamış ki?

 

"Hoş gelmiş. Ben Yüzbaşı Kara." İstifimi bozmadan selam verdim. Rütbem karşısında ki şaşkınlığını anladım. Lanet olsun ya. Onun hakkında ki her şeyi hala hatırlıyordum.

 

Şaşırınca kısılan gözlerini. Çenesini sıktığı için kulaklarının hareket edişi.

 

"Hoş buldum Yüzbaşım." Dedi selam vererek.

 

"Arslan Yüzbaşı. Onbaşı ile çıkabilirsin. Ekibin geri kalanıyla tanıştır. Benim Kara ile konuşmam gereken şeyler var." Ya yine ne oldu? Yine ne yaptım da haberim yok.

 

"Emredersiniz Binbaşım." Selam verip çıktılar. O karaktersiz beni tanıdı kesin. Acaba yaptığı şerefsizliği hatırladı mı? Ulan elime düştün ya. Yaktım çıranı.

 

"Binbaşım?" sandalyeyi gösterince ondan sonra oturdum.

 

"Yanda ki okul ne alaka?" asıl okul şu an ne alaka? O nereden çıktı şimdi?

 

"Yani tam olarak neden dolayı buraya yapıldığını bilmiyorum. Ama isterseniz öğrenebilirim." Başını düşünceli bir şekilde sallayıp panoya kitlendi. Kocaman panonun ortasında birinin ismi vardı.

 

"EMİR ROŞAN."

 

"Sabah konuştuğum şu öğretmen?"

 

"Nihal."

 

"Evet bir şey var onda." Hay senin hislerini seveyim. Sende anladın işte.

 

"Levent ağanın yengesi. Onun kız kardeşi oluyormuş." Anında dedikodu modumu açtım. Tek kaşı anında yükseldi.

 

"Onunla aranı iyi tut. Bakalım ne çıkacak. Ama bir şey çıkacak. Ve okulun neden buraya yapıldığını öğren. Bu senin gizli görevin. Kimse bilmemeli. Ve sakın batırma."

 

"Emredersiniz Binbaşım."

 

"Çıkabilirsin." Selam verip çıktım. Kantine ölsem gitmem, şimdi hepsi oradadır. Onu şimdi siktir et. Hem ağayı görmek için bahanem oldu.

 

"Arayalım bakalım neredesin ağacık." Hemen ön cebimde ki telefonu alıp, rehberde ki ' ağa bozuntusu' yazısına tıkladım.

 

"Komutan?" aferin bak ikinci çalışta açtı. Allah'ım cidden aşık galiba.

 

"Ağa konuşmamız lazım."

 

"Okuldayım, hemen geliyorum." İşte bu. İşte aradığım kan bu.

 

Kapanan telefonla bakıştım. Allah'ım azıcık akıllı olayım. Bunu da mahvetmeyeyim.

 

"Yüzbaşım." Senin sesine sıçsınlar. Ben bunun olduğu ortama gitmiyorum. Bu dibimde bitiyor.

 

"Onbaşı..." giderek dibime dibime gelene baktım. Utanma da yok.

 

"Sizi gördüğüme sevindim. Çok uzun yıllar geçti, son görüşmemizden bu yana."

 

"Evet oldu uzun bir süre. Ve görev için buradayız. Sizi gördüğüm için de sevinmem gerekmiyor." Sinirlenmişti. Ve bunu gülerek gizliyordu. Hala. Aptal.

 

"Elbette. Zaten duygularımız hiç denk olmadı." Şerefsiz.

 

"Aynen öyle. Sadece görevinizi yapın."

 

"Emredersiniz komutanım." Hala yanımda durmaya devam edince ona tekrar döndüm. E bir git artık.

 

"Gidebilirsiniz." İğrenç gülüşünü gördüğüm sırada ağanın sesini duyup ona döndüm.

 

"Komutan geldim." Yanımıza hızla yaklaşan adama gülümsedim. Yanımda ki gereksizse durmuş bizi izliyordu.

 

"Hoş geldin." Elimi uzattım. Hızla tutup sıktı ve bırakmadı.

 

"Önemli bir şey yok umarım?"

 

"Hayır hayır. Bir iki şey sormam lazım." Gülümseyip, avuçlarında ki elimi sıktı. Bıraksana be. Yanımda ki gereksiz bakıp duruyor zaten.

 

"Onbaşı, gidebilirsin." Kıstığı gözleriyle ikimizi süzdü.

 

"Yüzbaşım, eski günleri yad edelim. Size tekrar şiir okumak isterim." Senin ben... Yedi ceddine kadar...

 

Elimi bırakan ağaya döndüm. Sende yapma şunu hemen.

 

"Sanmıyorum. Görevinizin başına." Selam verip gitti.

 

"Şiir sever misiniz?"

 

"Eski bir konu. Uzun süredir ilgilenmiyorum."

 

"Özel değilse, konuyu dinleyebilirim." İşine gelir çünkü, yoksa nasıl öğreneceksin.

 

"Belki sonra." Konumuz farklı.

 

"Peki... Soruları alayım."

 

"Dışarıda oturalım." Başını sallayıp, benimle beraber karakolun yan tarafında kalan çardağa doğru yürüdü. Ben oturduktan sonra karşıma geçip oturdu.

 

"Sadece okulun buraya neden yapıldığını öğrenmek istedim." Kaşları anında çatıldı.

 

"Neden? Bir sorun mu var?" neden bu tepkiler? Ve neden bu kadar şüpheli davranıyorsun sen?

 

"Merak diyelim." Kısılan gözleri bana binlerce soru işareti sunmuştu.

 

Ağa sakın beni kandırmaya kalkma. Yoksa inan ki görev demem canını çok güzel yakarım. Duygularımla oynarsan, hayatınla oynarım.

 

"Öyle uygun göründü." Tabi ya...

 

"Demek öyle..." başını hızla sallayıp gülümsedi. "Okul ve merkez köy arası çok uzak değil mi?"

 

"Evet öyle aslında." Omuz silkti. " Bu yüzden çocuklara yardım olsun diye, servis aldık."

 

"Neden ki? Köyde olacak bir okul. Sanki daha az masraflı olur gibi." Tekrar omuz silkti.

 

"Tabi öyle ama. Nihal burayı sevdiğini söyledi. Oy birliği ile kabul edilince mecbur kaldık." Nihal mi?

 

"Nasıl yani?"

 

"Yani şöyle. Köyde zaten bir okulumuz vardı. Ama yıkıldı yıkılacaktı. Uzun süre köyde ki kahvehane de ders verildi. Biz yeni bir yer yapmak için devletten destek alınca tek yer belirlemek olmuştu. Eski okulun zemini önceden bataklık olduğu için zaten değiştirmek istedik. Biz tam yer arayışına girdik. Nihal burayı sevdiğini ve okul için en uygun yer olduğunu söyleyerek geldi. Ve köy halkı anlam veremediğim, bir şekilde imza toplayıp kabul etmişti onun fikrini. Bizde mecbur yaptık. Zaten karakolda boştu. Sorun da olacak bir şey yoktu." Nihal... Burayı seviyorsun demek? Bu dağ başını?

 

"Köylüler garip davranmış. Onlara nedenini sordunuz mu? Sonuçta kim yollamak ister evladını bu mesafe de bir yere seçenekler olduğu halde."

 

"Evet ama ses çıkmadı." Ah be Nihal. Bu işin bir tarafından senin çıkacağını nasıl da biliyordum ama. Az kaldı yavrum. Çözeceğim seni.

 

"Anladım. Bana öğrencilerin, veli bilgileri lazım."

 

"Sorun çok mu büyük?" ah be ağa tekrar kara listeme girdin haberin yok. Bekle sen hele bir. O tepkilerin hesabını sana ayrı soracağım.

 

"Hayır... Kimseye söylemezseniz sevinirim bu arada." Kısılan gözlerini bana dikti. Konuyu değiştirme vakti.

 

"Siz neden gelmiştiniz?"

 

"Okulun eksikleri vardı. Onları getirdim."

 

"Her şeye siz mi yetişiyorsunuz?" güldü. Cebinden çıkardığı sigarayı yakıp ilk bana uzattı. Sanki ben yakamam da.

 

Hem onu geçtim, okul için geldiyse karakolda ne işi vardı?

 

"Elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyorum." Başımı sallayıp, sigaraya yoğunlaştım. Sinirlerim gerilmişti artık. Her şey ne kadar güzeldi. Neden öyle tepkiler verdi ki?

 

Sigarasını içine çekerken gözlerimin içine baktı.

 

Dağın başında

 

Bir karakolun bahçesinde

 

Bir çardakta

 

Sadece ikimiz

 

Karşılıklı sigara içiyorduk.

 

Ve ne gariptir ki, o bana güzel. Ben ise ona şüpheyle bakıyordum.

 

Erkeğe güzel denmez sözde. Ama bu adam güzeldi. Yakışıklı demek çok basitti. Ve bu adam cidden basit değildi. Beni heyecanlandırıyordu. Bu güzeldi. Ama korkunçtu da. Bu duyguları hissetmem yanlıştı. Hele ki şuan tekrar şüpheliler listeme girmişken ve kabak gibi orada dururken.

 

Offfffff ...

 

Bir gün için yeterince olay yaşadım. Şuan artık sadece defolup gitmek ve uyumak istiyorum.

 

Sadece.

 

Ve bu adamla yaşadığım tüm günü unutmak.

 

Unutmazsam.

 

Kalbim ve aklım arasında kalırım.

 

Ve bu yasak...

 

Bu ikilemde kalırsam görevimi yapamam. Eğer ki bir gün gerekirse. Ona doğrulttuğum silahın tetiğinde bir saniye düşünmemeliyim.

 

Düşünürsem ben ölürüm.

 

Ben ölürsem...

 

Ölürsem....

 

Ne olur hiç düşünmemiştim.

 

Ya da hatırlamıyorum.

 

Belki düşünürken ağlamıştım ve kızmıştım kendime. Ne kadar aptalca. Ölümü düşünürken bile kendin için ağlamıyorsun. Geride kalacak birkaç kişi için ağlıyorsun. Ve ne aptalca ki onlar seni birkaç seneye unutacaklardı. Resimler de ve bazen akıllarına dolan ufak hatıralarda tek yaşayacaktın.

 

Hatıralar... Mustafa'yı unutmamıştım. Onu hep sosyal medya üzerinden takip ettim. Ve değişimine hep şahit oldum. Ortak arkadaşlarımız vardı okuldan kalan. Onlar sayesinde laf aralarında onun hakkında yeterince bilgi sahibi de oluyordum. Bilmemem gereken canımı yakan çok fazla bilgi aldığım da oldu.

 

Evet canım yandı. Ama onu hemen unutsaydım ki bunu hemen başaramazdım. O zaman kendime ve duygularıma ihanet ederdim. Çünkü biliyorum ki hiçbiri yalan değildi. Ben onu gerçekten sevdim. Özledim. Bekledim. Yanlışlar yaptım. Ama o benim için ilkti. İlk kez birine bakarken içim gitmişti. İlk kez bana beni değerli hissettiriyor gibiydi. Bana ilk kez midede ki kelebekleri o hissettirmişti.

 

İstemesem de benim için değerliydi. Ve onu unutmak zor olmuştu. Ama olmuştu. Ve evren şuan bana nah çekiyordu. 'unuttun demek ha' diyerek.

 

Hayır bu adam. Karşımda duran bu adam bana bugün çok güzel bir gün yaşattı. Ama şimdi? Ama şimdi?

 

Hadi onu da geçtim. Bir yıldan fazladır hakkında hiçbir şey bilmediğim. Adını sosyal medya da bir kere aratmadığım eski hoşlandığım çocuk ortaya çıkıyor. Ve apaçık bir şekil de bana yürüyordu. Hayır nasıl bu kadar aptal olabiliyor, onu da bilmiyorum. Çocukken daha zekiydi. Kaç kızı aynı anda idare etti, kimsenin ruhu duymadı. Geri zekalı... Onunla burada ne yapacağım onu da bilmiyorum. Hadi bak onu da geçtim. Görevim olan, hatta gizli görevim olan Nihal peki? Bana bolca sabır....

 

Ben diyeyim bir hafta. Ağa desin iki hafta sıyırırım ben bu kafayı.

 

Ya sabır...

 

..............................

 

 

 

...................................................

 

............................................................

........

 

Sevdiğiniz bir bölüm olmuştur umarım. Hepinize sağlıklı ve mutluluk dolu haftalar dilerim. Haftaya görüşmek üzere.

 

Mustafa karakteri için bir tercih bulamadım. Sizin aklınız da biri varsa fikirlere açığım.

 

Loading...
0%