@mizginsain98
|
Merhabalar. Levent ağa'nın hayatından ve gözünden devam ediyoruz. Bir kaç bölüm anca dayanacağım erkek psikolojisine. Zaten Hilal sırada bekliyor. Onu özledik bence.
Umarım seveceğiniz bir bölüm olmuştur. İyi okumalar.
...................
.......................
...................................
Alla beni Pulla beni Al koynuna yar
Ben dedim demek istemiyorum. Ama cidden sivil de bu adamın ağzını burnunu kıracağım. Hayır ev benim evim. Tamam ben davet ettim ama bunu değil. Sadece şu güzel hatunun gelmesi amacımdı. Hadi geldin bari dayağını yemeden git. Allah bana sabır versin. Yoksa büyük bela alacağım başıma. "Hayır anlamıyorum. Koca odada hep teksiniz. Ama arada etrafı kolaçan etmek aklınıza neden gelmez." çünkü sen sor ki. Bende bu bahaneyle sana dalayım diye. "Odamı neden arayayım ki?" tamam saçmaydı ama. Sinirim yüzünden saçmalıyordum. "Hani ikidir dosya alıyorsunuz ya." Senin o özgüven dolu bakışını tutup nerene sokardım da neyse. "Bunun için zaten araştırmalar yapılıyor." tamam kabul ediyorum. Sinirliydim ve mantıklı tek kelimem yoktu. "Bunu da sürekli dile getiriyorsunuz. Ama ortada bir şey yok." çay içelim diyen dilime tüküreyim. Muhammet ve komutan bize bakıp duruyorlar. Bense bu nefretlikle laf dalaşına girmiştim. Hayır bir de ilk başlatan da o. Ama sonunda suçlu ben olacakmışım gibi. "Tamam onbaşı. Yeteri kadar oturduk. Başlayalım artık." komutan lafını bitirdiği gibi ayağa kalkmıştı. O gereksiz de hemen ardından gitmişti. "Ağa, valla yazık sana." bana acıyarak bakan Muhammet. Ulan sen zaten içime öyle bir şey attın. Sus artık. "Odam yukarda Muhammet. Gidelim mi?" "Sen gelmek istediğine emin misin?" yemin ederim şimdi kendimi öldüreceğim. Bu adam cidden beni bugün delirtmek için özel olarak buraya gelmişti. Ya da gönderilmişti. "Odayı size açacak başka biri yok Muhammet." dudaklarını sıkıp bana göz devirmişti. Ben cidden çok meraklı gibimi duruyorum. Hayır meraklı da değilim. Hele o gereksizi görmeye hiç değilim. "Sen bilirsin ağa. Ben seni uyardım." ne olacak ki beni uyarıyor bu?. Bu adam cidden felaket tellalı gibi. "Gidelim Muhammet. Bu taraftan." elimi gösterdiğim yöne doğru ilerledi. Arkasından bende yürümeye başladım. Bugün cidden benim sınavım gibiydi. "E ağa biraz hızlan. Tüm gün seni bekleyecek değiliz ya." yeminim olsun ilk bahaneyle seni bir güzel döveceğim. "Geldim onbaşı." önlerine geçip onlara öncülük ettim. Odanın önünde duran Kado ile selamlaşıp kapıyı açtım. Bu gereksiz süper kahraman edasıyla içeri girip, etrafta süzülmeye başladı. Hayır ne arıyorsun? "Bu kadar kasvetli bir odada tam size göre." Yanımda duran komutan, yine laf çarpmıştı bana. Ne de isabetli laflar. "Yenilemek daha nasip olmadı. Yardım ederseniz çok sevinirim." Bana ters bir bakış atıp diğerlerinin yanına gitti. Acaba neden yine bana sinirli. Gerçi söz konusu ikimizsek bir nedene bile gerek yok. Canı sıkıldıkça bana trip atabilir. "Sen yardım edeceksen kal. Ayak bağı olacaksan çık odadan." Bu çocuk cidden. Ölmeyi bayılmak falan sanıyordu. "Komutan yardımcı olabilirim." Başını sallayınca kapıyı kapatıp onların yanına geldim. Herkes bir tarafa dağılırken, fırsat bu fırsat komutanın yanına gittim. "Sizce de hava bugün tam piknik yapmalık değil mi?" "Değil." Tek kelime ve susmamı bekledi. Arsız değilim ama öğrenmem lazım. Bu adamın kim olduğunu ve cidden aralarında ki bağı. "En sevdiğiniz şarkı nedir?" böyle boş boş konuşarak anca seneye öğrenirsin zaten ne olduğunu. Lafı uzatmak istemiyorum ama dank diye sorarsam, kesin çarpar bir tane. "Bu nasıl soru şimdi?" bana dönüp sinirle nefes aldı. Aferin Levent istemeden yine sinirlendirdin. Cevapları artık rüyanda bulursun. "Ne bileyim hiç söylemediniz." Bugün cidden çok yanlış bir gün. İyice afallaşıyorum. "Neden söylemem gereksin ki?" "Düğün için." Hayır. Bunu dedim mi cidden? "Düğün mü?" tek kaşı anında havalanırken benden cevap beklemeye başladı. Cevabım yok ki. Çıktı bir anda ağzımdan. "Ağzımdan kaçtı öyle. Allah söyletti." Affet Allah'ım. "Peki. Peki ağa. Devam edelim mi artık?" başımı sallayıp kaçtım onun yanından. Muhammet bizi izliyordu. Yanına gittiğim gibi kahkahayı basmıştı. "Valla ağa. Cidden üzülüyorum sana." O gülmeye devam ederken. Gereksiz diğer taraftan bağırdı. "Yüzbaşım..." -m eki ne alaka. "Evet onbaşı?" "Bu dolabın arkasında boşluk var." Hepimiz oraya doğru ilerlerken komutanla aramda bir iki adım mesafe bıraktım. "Çekilin bakayım." Komutan onun yerine geçip dolabı inceledi. Bu dolabın varlığını bile unutmuştum. Gerçi odada ki çoğu kısmı kullanmıyordum. Bu dolap ceketleri asmak içindi. Ve oldukça gereksizdi benim açımdan. Duvara gömmeliydi ve oldukça ağır bir yapısı vardı. Kapakları bile Kapakları bile gereksiz bir şekilde ağırdı. "Bu dolabı ben hiç kullanmıyorum ki." Hepsi beni duymamazlıktan gelip dolapla uğraştılar. Sonunda dolabın alt kısmı havaya kalkmıştı. O kalkınca arkasında ki kısmı ufak bir itmeyle kapı gibi açılmıştı. Herkes birbirine bakmaya başlayınca, kesin yine laf gelecek sanmıştım ama olmadı. "Düzeneğe bak sen." Komutan mutlulukla gülümserken. Neden sevindiğini anlamamıştım. "E şimdi ne olacak?" bana sen sus bakışları atılınca. El mecbur sustum. "Binbaşıyı bilgilendireceğim. Olmadı destek isteriz." Gereksiz odadan çıkınca birbirimize baktık. Muhammet ile göz göze gelince. Tekrar bana sırıtmaya başlamıştı. "Su almam lazım. Mutfak nerede?" "Söyleyeyim getirsinler." Telefonu çıkardığım gibi kolunu belime geçirmişti. "Ben alırım. Siz ikiniz burada tek başınıza. Burayı kontrol edin. İkiniz tek." Göz kırpıp ilerleyince, bende ona göz kırptım. Çakala bak sen. "Tamam aşağıda merdivenin solun da kalıyor mutfak." Parmaklarıyla tamam işareti yapıp çıktı odadan. Ne yaptığımızı anlayan komutanla göz göze gelmiştim. Yani bence anlamıştı. Bakışı 'salaksınız siz' der gibiydi. "E komutan kahve isteyeyim mi?" "Hayır." Geçip benim sandalyeme oturdu. Masanın altını inceledi. Masada ki lambayı kurcalayıp. Yerine geri bıraktı. "İçine özellikle kendi aldığınız bir lambayı koyun. Ama ufak bir işaret ekleyin ki belli olsun." Başımı sallayıp, koltuğa oturdum. " Gerçi becerebilir misin emin değilim." "E isterseniz yardıma asla hayır demem." Bana yandan kısık gözlerle bakınca gülüşümü sıktığım dudaklarla gizledim. Bugün her şeye kızma modunda gibiydi. "Her şey için yardım istiyorsunuz. Cidden artık gerçekten inanacağım. Tam bir beceriksiz olduğunuza." Valla sen böyle gülerek konuşacaksan, istediğin kadar laf çarpabilirsin. "Valla siz yardım edecekseniz. Her şey konusunda yardıma açığım. Malum zevkli oldukları için kadınlar her zaman öndedir." Gülüşü giderek büyürken, doğru yolda olduğumu anlamıştım. Ama biraz hızlanmam lazımdı. Bu gereksiz her an gelebilirdi. "Zevksiz biri olduğunuzu düşünmüyorum." "Odaya bakınca ilk lafı direk çarptınız ama." "Öyle oldu evet. Ama en azından bazı şeyleri değiştirseydiniz. Sanki yıllardır eşyalar, yerlerinden bir adım bile oynamamış gibi. " "Tam olarak öyle oldu. Sadece o masada ki fotoğraf çerçeveleri değişti, her seferin de odanın sahibiyle birlikte." Gözleri fotoğraflar üzerinde kaymıştı. Tahmin ettiğim gibi boş çerçevede takılı kalmıştı. "Bunu kendiniz için mi ayırdınız?" "Hayır. Pek sevgili eşim için." Sırıttı. İşte tamda bu sırıtışla ve o üniforma içindeyken bir fotoğraf, o çerçevenin içinde mükemmel olurdu. "Daha anlaşılan aday bile yok ki, isim de söyleyemiyorsunuz." Aslında varda. Sana şu an dersem sıkıntı olabilir. "Var gibi de. Yok gibi de. Kendisi birazcık deli. O yüzden daha sonumuz da belli değil." Sırıtışı kaybolurken kendim için Fatiha okumaya başladım. Nasıl anladı ya? Valla kesin öldürecek. "Yazık kıza her kimse. Sizin gibi biriyle uğraşmak zor olacak." E öldürmedi. Kendi olduğunu anlamadığına göre. E o zaman aday olmasına mı sinirlendi? "Bence o çok şanslı olacak. Demedi demeyin. Görürsünüz." Kaşlarını çatıp kalktı sandalyeden. "Ben niye görüyorum. Beni ne ilgilendiriyor?" çok fazla ilgilendiriyor da. Neyse komutanım. "Evet haklısınız. Laf benimki de." İçeriye giren gereksiz hızlı adımlarla komutanın yanına gitmişti. "Binbaşı ile konuştum. Destek gelecek. O zamana kadar karışmayın dedi. Kapının arkası için dikkatli olun dedi." Başını sallayıp ilerledi. Yanıma gelip benimle aynı koltuğa oturdu. Tam sevindiğim sırada o gereksiz benim sandalyeme oturmuştu. Gel beni döv diyordu. E çok istiyor mecbur döveceğim. "Rica etsem oradan kalkabilir misin?" bana küçümseyerek bakınca derin nefesler aldım. Valla nazikliğimi eziklik sanıyordu. E mecbur dövecektim. "Bir sorun mu?" "Evet. Yadigar o koltuk, senin oturman saygısızlık sayılır." Bana bakan komutan tek kaşını kaldırmıştı. "Öyle olsun." Uzatmadan kalkınca şaşırmıştım, ama uzatmadan önüme döndüm. Bu ilkti. "Ben oturdum ama." Bana fısıltıyla söylenen şeyle yanımda ki kadına döndüm. "Kadınların başımızın üstünde yeri vardır. Bir sandalyenin lafı mı olur?" "Cidden beni şaşırtıyorsun. Ve inan bana bu iyi bir şey." Gülümseyerek önüne dönmüştü. "Sizi şaşırtıyorum demek. Sanırım buna nazar değmesin diye tahtaya vurmam lazım." Gülüşü sesli bir kahkahaya dönüşünce, onunla beraber gülmüştüm. Onbaşı anında yanımız da bitip ortamıza oturmuştu. İstediğini yap keyfimi bozamazsın. "Kahve istiyorum herkese." Hepsi başını sallayınca odadan çıktım. Sanırım cidden giderek tutuluyordum bu kadına. Gülüşü güzel kadın. Allah nazarlardan korusun. ...................
..............................
........................................
Hanımcı erkek valla isteyen herkese nasip olsun asadsfgadsfs.
Haftaya kalmadan görüşmek üzere. Büyük ihtimalle önümüzde ki hafta 2 bölüm gelecek.
Sağlıkla ve aşkla kalın.
|
0% |