@mizginsain98
|
Merhabalar. Ben geldim. Siz de geldiyseniz başlayalım.
................
.......................
...............................
Hem harbi... Hem barbie... Çıldırmama saniyeler kalmıştı. Elim dudaklarım da başım da 6 tane gereksiz kalakalmıştım. Allah'ım o neydi öyle. "Bakın ben dedim. Ben dedim komutanıma o odada bir şey oldu dedim. Çıktı resmen kıpkırmızı olmuştu dedim." Muhammet konuşmaya başladığı gibi herkes onu dinliyordu. Olaylara ondan daha hakim biri yoktu şu an. "Valla elim ayağım titriyor. Bu deli de öptü diyor başka bir şey demiyor. Nereni öptü? Yanağını mı yine?" Yalçın konuşuyordu. Ne dediğini anlıyordum ama cevap veremiyordum. Hala aklım beni belimden tutup kendine yaslamasındaydı. O an kafamın içinde tekrar tekrar oynuyordu. "Çarpacağım bir tane şimdi. Kızım kendine gel." Arslan beni kolumdan tutup sarsınca. Sandalyeden kaymıştım. "Ulan Allahsızlar. Dalmışım burada, dalmış insana o yapılır mı?" Hepsi nefret dolu bakışlarımın odağında kalmışlardı. Ama umurların da değil ki. Şu an tek istedikleri konuşmam. "Allah için komutanım, konuşun artık." İsmail'e döndüm. Meraktan heran doğuracak gibi oynayıp duruyordu yerinde. "Vallahi çatlayacağım şimdi." hepsi ona gülüyordu. Ama ondan farkları yoktu. "Nasıl anlatayım bilmem ki?" Bakışlarımı kaçırsam da bunu bilerek yapmıştım. Utanmıyordum bunlardan. Ama o an aklıma geldikçe kızarmadan duramıyordum. Ne hakla bana dokunurdu. Belimi sarıp beni kendine yaslardı. Allah'ım ben neden bundan bu kadar etkilendim. Kendine gel Hilal. Kimsin sen unuttun mu? "Vallahi elim ensenle buluştuğu anda anlarsın, anlat hemen." Arslan tehditlerine tekrar başladığına göre. Meraktan ölüyor demektir. Seni şurada kıvrandırırdım da neyse. Bende anlatmak için heyecanlıydım. "Kapa çeneni vallahi sen olmadığın zaman anlatırım." Tabi ki tehdidine sessiz kalmayacaktım. Kalırsam sonra başıma çıkardı. Eli havaya kalktığı gibi, yine her zaman olduğu gibi Nurullah onu tutmuştu. "Komutanım ben size engel olmaktan sıkıldım. Bırakın da bir anlatsın ya." O isyan etmeye başladığı gibi Arslan yine bana tipsiz bakışını atmıştı. Suçlusu sensin bakışını elimi sallayarak onu görmezden geldim. Hıh çokta tın. "Aferin aferin. Akıllanıyorsun Arslan'ım." Nurallah ve Yıldırım birlik olup onu sandalyesiyle beraber benden uzaklaştırdılar. Durmayacağını biliyorlardı. En iyi önlemi almışlardı. "Bakın anlatıyorum. Ama sözümü keserseniz. Tek kelime etmem bir daha." Hepsi başını sallayarak beni onaylamıştı. Dünyayı kurtaracağım desem, bu kadar ciddi dinlemezlerdi herhalde. "Şimdi herkes odadan çıktıktan sonra ben kaldım. Gittim bunun yanına dedim sen hainsen seni asarım da, keserim de. Ağzını burnunu kırar eline veririm dedim. Çok güzel tehdit ettim. Bu da bir korktu. Allah'ım resmen kalakaldı." Ben devam edeceğim sırada Yıldırım kahkaha atmaya başlamıştı. Diğerleride kendilerini zor tutuyorlardı. Yine abarttım ya anladılar. "Vallahi dayanamayacağım komutanım. Ufak atın azcık be. Yutamıyoruz." Nurullah lafını söyleyip Yıldırıma katılmıştı. Tabi diğerleri durur mu? Durmazlar anam. Durmazlar. Hepsi birlikte kahkaha atmaya başlarken, istemeden sırıtmıştım. Hay Allah'ım ya. Bazen ayarını tutturmakta cidden zorlanıyorum. Zaten aklım da, fikrim de o belime sarılışın da kalmıştı. "Tamam lan tamam. Yemin ederim beynim bulanıklaşıyor." Bana acıyarak baktıkları zaman sinirlenmiştim. "O suratınızı nereye yerleştiririm azıcık tahmin edin, kendinize gelin." Dudaklarını birbirine bastırarak kendilerini tuttular. Hayır ben niye bunlarla dostluk yapıyorum? Neden yani, adam mı kalmadı da bunlar ya? "Neyse bak tehdit ettim. Tamam o kadar abartmadım ama yaptım. Ben sonra ne oldu anlamadım. Bu beni tuttuğu gibi yapıştı dudaklarıma. Ben dedim ne oluyor? Tamam demedim, hatta dedim fırsat bu fırsat bende karşılık verdim. Ama bitmedi. Bu beni belimden tutup kendine çekince. İşte benim şarterler attı. Bende sonrası yok." "İşte bu be!!!" Yıldırım çığlık atarak bağırınca, kantinde ki herkes bize dönmüştü. 3 masa ötemizde olan Binbaşım ve o gereksiz Onbaşı da anında bize dönmüşlerdi. Allah seni kahretmesin Yıldırım. Bu ne boktur sürekli benim başıma geliyor ya. "Ulan düşman ne bağırıyorsun herkes bize bakıyor." Arslan onu kolundan tutup yerine oturtunca. Kendine geli sesini kıstı ama gülmeyi kesmedi. "Allah'ım sonunda ya sonunda." Sevincini tekrar dile dökerken, hepsi ona hak vermiş gibi gülmeye başlamışlardı. Vay anam vay. Bunlarda benim öpüşmemi bekliyormuşta haberim yokmuş. "Siz cidden şu an. Ben öpüştüğüm için mi bu kadar mutlusunuz?" Hiç gecikmeden hepsi aynı başlarını sllayarak cevap vermişlerdi. "EVET!!!" Arslan bile çocuğu olmuş gibi gülüyorsa valla bunlar manyaktı. Sanki onlar öpüştü bu neyin sevinci. "Lan siz manyak mısınız? Altı üstü bir öpücük." elimi sallayıp onlara bunun çok normal ve doğal bir şey olduğunu ima ettim. Ama tabi ki değildi. Evet ilk öpücüğüm falan da değildi. Ama o an ki, o kasvetli odada şu ana kadar ki en güzel öpüşmemdi. Ortamın enerjisi beni yeterince heyecanlandırmıştı sanırım. Bu kadar yoğun duygulara kapılmamın nedeni de o olmalıydı. "O altı üsütü bir öpücük dediğin şey için, biz sabahtan akşama dua ettik be." İsmail beni şoka uğratırken, bir selam verip çıktım. Iy cidden berbattı. Espri işini azalt Hilal. "O ne demek lan?" "Şu demek komutanım. Biz sizin aranızda ki çekimin en başından beri farkındaydık. Ama siz ki siz odunlar kraliçesi. Romantiklik ne imiş onun ne anlama geldiğini bile bilmeyen siz. Biraz uzaktınız işte her şeyden." Laf arasında bana çarptığı her lafı aklımın bir kenarına not ettim. Sana bunları yedirmemin zamanı gelecek elbet İsmail bey. "Kiminle kimin arasında ki çekimin farkındaydınız siz?" masamızın tepesin de dikilen Binbaşıyı görmemizle ayağa kalkmamız bir oldu. Yanında Onbaşının olduğunu dememe gerek bile yok. "Binbaşım emredin." Bakışları hepimiin üzerinde dolanırken. Daha yeni kahkaha atan Yıldırım ve ben de daha fazla oyalanmıştı. Allah'ım anlamış olamaz. "Sorumu zaten sordum Yüzbaşı Kara." anlamak istemedim belki. Ne dersin? "Anlayamadım Binbaşım." Allah için tekrar sorma. "Dedi ki kiminle kimin arasında ki çekimin farkındasınız?" Onbaşı da lafa haddi olmadığı halde dahil olunca sinirle kapattım gözlerimi. Sana ne batıyor acaba. Ya hele bir anlat, sana ne oluyor? Sen kimsin ya? Kimsin sen? "Sağ ol Onbaşı ama ben sana sormadım. Binbaşıma sordum. Seni ne ilgilendiriyor pek anlayamadım." Bana dönüp tam karşıma gelmişti. şeytanda demiyor ha. İçim içimi yiyor böyle suratına bir tane çakmamak için. "Yüzbaşı. Odamdayım." Binbaşı Metin. Canım benim ya anladı hemen. Odasında sıçacak ağzıma. "Emredersiniz Komutanım." Daha fazla konuşma hakkım olmadığı için. Hemen arkasından ilerledim. Bir ara dönüp arkama dönüp bakınca o gereksiz Onbaşı Mustafa denen yaratık benim yerime oturmuştu. Şeytan kılıklı onlardan laf almaya çalışacaktı. "Arslan..." Anında hepsi bana dönmüştü. "Sırrım, sırrınız." Ben bunu dediğim gibi hepsi masadan kalkıp gitmişti. Masada tek kalan Onbaşı ile göz göze gelmiştim. Ondan korktuğumu sanıyordu. Bu yüzden yüzüme gülmüştü. Aynı şekilde gülerek ona seslendim. "Onbaşı Mustafa. Bence görevinizi aksatıyorsunuz. Köyde bir dolanın artık. Geldiğinizden beri buradasınız." "Emredersiniz Yüzbaşım!" Yüzü hala gülüyordu. Ama dediğim gibi onu çok iyi tanıyordum. Ve çok öfkeliydi. Birbirine doladığı kolları ve genişleyen burun delikleri, aramızda ki mesafeye rağmen apaçık belli oluyordu. Ve cidden şu an oturduğu yerde alev topuna dönüşmesine saniyeler kalmıştı. Bunu bilmenin keyfiyle arkamı dönüp Binbaşımın odasına doğru ilerledim. Asıl sorun şu an başlıyordu. O arkamda bıraktığım şahıs uzun süredir sorun falan bile değildi benim için. Asıl sorun şu an odasına doğru ilerlediğim adama ne diyeceğimdeydi. Binbaşıma kalkıpta, şüphelendiğim adamla öpüştüm diyemem ya. Hele bundan aşırı etkilendiğimi diyemem. Bir şey uydurmam lazım. Ama yine her zaman ki gibi, çalışması gerektiği zaman beynim yine bana el sallayarak uzaklaşıyordu. Bir insan beyni tarafından nasıl ortada bırakılır. İşte böyle. Ulan ağa bozuntusu yine sadece bana dert çıkardın. "Gel." Önüne gelip, tıklattığım kapının ardından gelen sesle içimde ki benle vedalaşıp içeri geçtim. Gazam mübarek ola. "Binbaşım." Masasın da oturmuş kağıtları karıştırıyordu. "Otur Yüzbaşı!" O ses niye o kadar sert? Naptım sanki tavuğuna kışt mı dedim? Çatına taş mı attım? Çocuğunun topunu mu kestim? Naptım ki o ses tonu öyleydi? "Böyle kalsam." Başını kaldırıp tek kaşı havada beni süzdü. Neden bu kadar sakin ve sinirliydi. Ne kadar saçma duygular hissettiriyordu bana. "Onbaşı Mustafa." Evet. Evet. Ne oldu? "Evet Binbaşım." "Nereden tanışıyorsunuz?" Ne kadar derin bir nefes alsam da. O kadar zor vermiştim o nefesi. Şimdi o şeytan kılıklı ne alakaydı. "Oturabilir miyim?" "Hayır." Vicdansız, ne bileyim konu bu kadar uzun olacak. "Kendisini okul zamanlarından tanıyorum. O da beni, aynı sınıfta eğitim gördük." Tek kaşını indirmeden beni dinliyordu. Ve dediklerimin devamı olduğunu biliyor gibi. Devam etmemi bekliyordu. Allah'ım yardım. "E yani. O gergin atmosferin nedeni sadece aynı sınıfta okumanız mı?" Bir şeyi sorgulama. Kardeşinle nasıl bu kadar aynı olabilirsin acaba. Arslan kime çekmiş belli oluyor. Her şeyi sorgulamaktan başka bir şey yapmıyorsunuz. "Yani pek iyi anlaştığımız söylenemez." "Eee?" Ne e'si o kadar işte, uzatmazsan olmaz mı? "O kadar işte Komutanım. Yıldızımız hiç barışmadı." Dudağı sola doğru kıvrılınca anlamıştım. Bir şeyler biliyordu. "Muhammet bana öyle demedi ama." Hay senin babanın şarap çanağına kadar Muhammet. Ulan şom ağızlı. Yaktın beni, bende seni yakacağım. "Ne demiş olabilir ki?" Hayır tek suçlu o değil ki. Arslan denen belamda da suç var. Hayır neden her şeyi anlatıyorsun. Sır nedir bilmiyor ki eşek. "Oyun oynamak istemiyorum Hilal. İsteseydim burada seninle olmazdım, değil mi?" Yav işte bende onu diyorum. Niye uzatıyorsun. Boş ver işte canım Komutanım. "Saçma çünkü. Saçma şeyleri size söylersem. Kızabilirsiniz." Baygın baygın yaptığı gözlerini bana dikti. Yani hani benim özelim ya komutanım. Anlatmak istemiyor olabilir miyim acaba? "Cidden sıkıldım. Senden ve saçmalıklarından. Ya Arslan gelsin ya da sen konuşmaya başla." Allah'ım neden etrafım baş belası,meraklı ve normal olmayan erkekler ile dolu. Normal olsalardı en azından. Tamam bende çok değilim ama. Bir yerde on tane deli olmaz. Ben vardım yeter, bunların ki hep kıskançlık. İlla benim gibi olacaklar. Ama unutuyorlar, bir şeyi hep unutuyorlar. Bir Hilal Kara kolay yetişmiyor. Hey yavrum hey. "Salak gibi sırıtmaya devam edecek misin?" Cidden kolay yetişmiyor. İçerde kendimi gazlarken, dışarda tam bir mal gibi duruyormuşum. Ben daha da bunlara normal değiller demem. Kendime bakmadan başkasına laf edersem, heh işte Allah'ta böyle verir cezamı. "Şimdi komutanım. Ben size nasıl anlatayım." "Niyetim seninle dedikodu yapmak değil Hilal Yüzbaşı. Bana olayı ve derdini kısaca anlat. Burası oyun yeri değil. Onbaşı Mustafa oyuncağını almış gibi trip atamazsın. O da senin oyununa sürekli müdahale edemez. Göreviniz var. Oyun oynamak isterseniz sıkıntı tek. Albaya bildiririm o sizin için bir oyun parkı ayarlar." Tehdit etmezsen akşam rahat uyuyamazsın dimi. Albay ne alaka ya. Zaten buraya beni yollarken olay çıkarma dedi. Sen de bunları söyle tam olsun. "Albay nereden çıktı şimdi Binbaşım. Siz ne bilmek isterseniz ben hemen anlatırım." Anlatırım, anlatırım da nasıl anlatırım. Ben nasıl sana diyeyeim bu adama ben okuldayken çıra gibi yanıktım. Bu karaktersiz ise benimle beraber bir kaç kızı idare etmiş te. Ben salak gibi bunların farkında bile değilmişim nasıl derim. "Bu şekilde." Ne, ne şekilde? Yine ne yaptım acaba? Artık nefes alsam laf edecek sanki yanlış alıyorsun diye. Ya da fazla alıyorsun diye. "Binbaşım?" Gözlerini devirip oturmam için işaret yaptı. "Sen içinden konuştuğunu falan mı sanıyordun?" Başka ne sanacağım ki? Sence sana bu kadar açık olabilir miyim? "Kusura bakmayın. Kendimi fazla kaptırmışım anlaşılan." Tekrar göz devirip saatine baktı. "Benim saatim yirmi dakika sonra doluyor. Sana da izin veriyorum git hazırlan. Dışarı da eskiden yaptığımız gibi bir kahve içelim." Gözlerim kocaman olurken heyecanla kalktım yerimden. "Arslan da geliyor dimi?" derin bir nefes alıp omuz silkti. "Benim olduğum ortama gelmek onu rahatsız etmezse. Beni hiç etmez." Dudaklarımı büzüp ona bakınca sinirlenmişti. "Defol odamdan." Bunlara üzülmeyede gelmiyor. Odun kardeşler, ruhsuz ve öküz. Onlara verilecek çok fazla isim vardı. Hepsi de nasıl oluyorsa tam üstlerine uyuyordu. "Emredersiniz Komutanım." Hemen odadan çıkıp, koridor koridor Arslan'ı aradım. Ama yok, bahçeye çıktığım gibi karşıma Onbaşı Mustafa dikilmişti. Aniden olduğu için irkilip geri adım attım. Ve bu onun hoşuna gitmiş gibi kahkaha atmaya başlamıştı. Benim Hercules nerede? Sıkayım şunun alnının ortasına bir tane, herkes rahatlasın. Bu ne illet bir adamdır ya Allah için. Gelme dedikçe dibime geliyor. Git dedikçe peşimden geliyor. Algıları bozuk bunun herhalde. Yoksa cidden bu kadar salak olması imkansız. Yani dedim bak bu salak gibi adam aynı anda kaç kızı idare etti o çocuk beyniyle. Büyüyünce salak olmuş olamaz değil mi? "Sakin olun Yüzbaşım benim. Kurtarıcınız Onbaşı Mustafa." Ona az önce Binbaşım da gördüğüm baygın bakışı attım. Bu salaklık değildi artık. Bu resmen gerizekalılık ve yavşaklıktı. Ve şu an yumruğum onun suratında değilse, bunun tek nedeni yorgun olmamdı. Kendimi hiç bu taş kafalı için yoramam. "Onbaşı. Görevinizi ne çabuk bitirdiniz?" Sol elinin tersiyle omzunda olmayan tozu silkeledi. Bizim rütbeler mi değişti de benim haberim yok. Bu neyin havası? "Her zaman olduğu gibi hızlıyım. Unuttunuz mu?" Hiç unutur muyum senin ne kadar hızlı bir pislik olduğunu. "Neyse ne Onbaşı. Ne istediniz?" Birşey biliyordu. Suratında ki gülüş resmen bana meydan okuduğunu gösteriyordu. Ne biliyor olabilirsin en fazla? "Ne isteyebilirim ki? Belki bir öpücük." Kanım vücudumdan çekilmişti adeta. Biliyordu. Sadece ima değildi bu. Ağa ile olan her şeyi biliyordu. "Onbaşı!!!" Ellerini kaldırıp, sırıtarak uzaklaştı benden bir kaç adım. "Sakin olun lütfen. İstemezseniz sizi zorlayamam ya. Sonuçta siz bir askersiniz. Hainler ile birşey düşünmezsiniz." Gözlerim sinirle kapanırken, bunu nasıl öğrendiğini düşünmeye çalıştım. Muhammet şom ağızlı biriydi. Evet ama ona sırrım sırrınız demişsem ki; bu adamın benim için ne ifade ettiğini biliyor asla söylemez. Diğerleri suratına bakmaz, söylemek bir yana. Peki bu nereden biliyor? "Benim de sırrını sakladığım kişiler var. Boşuna kendini yorma. O altı tane kendini beğenmiş bir şey demedi. Zaten deseler bile doğru olduğunu sanmazdım. Ta ki gerçek bir dost bulana kadar. Herkesin bir dostu olmalı Cidden. Sen şanslısın sende altı tane var. Ama bende ki bir tane, senin o altı taneye bedel." Nefessiz ve nefretle konuşuyordu. Şimdi anlıyordum. Benim ayağımı kaydırmak istiyordu. Tek derdi yine beni ortada bırakmaktı. Bu yüzden sürekli etrafımda ve peşimdeydi. Beni sevmek bir yana benden nefret ediyordu. Ve rütbem onu delirtiyordu. "Onbaşı Mustafa!!!" Bana iki kaşını kaldırarak baktı. "Emredin Yüzbaşım..." Ben asla huzur bulamam. Huzur bana haram... .
....... ............... ...................
.
|
0% |