@mizginsain98
|
Merhaba herkese. Çok güzel ve büyük bir aile oluyoruz. Hepinize teşekkür ederim. İyi okumalar. Umarım seversiniz... ............. ............................ ......................................
Sen de vefasız çıktın. Sen de hayırsız çıktın. Sen de vicdansız çıktın.
"Lütfen bir kere beni dinler misin Komutan?" Arkamdan gelen adama döndüm sinirle. "Hala seni dinleyeceğimi nasıl düşünüyorsun?" Kolumdan tutup beni çekiştirmeye başladığında ona hayretle baktım. "İki saniye içinde o elini çekmezsen silahım beyninde şarkı söyleyecek." "Cidden mi?" Bana attığı bakıştan sonra gerçekten yapacaktım. Elim tabancama giderken beni bir duvara yaslamıştı. Elim duvar ve bedenim arasında sıkışıp kalmıştı. "Sinirlendiğin zaman nasıl olduğunu bilsen." Kulağımın dibinde fısıldamasıyla. Yerimde kala kaldım. "Yine çok yakınsın." Boynum da dudaklarını hissedince, istemeden gözlerimi kapattım. "İnan bana Komutan. Şu an o dudakları tekrar almamak için zor duruyorum." Nefesi boynumu yalarken dudakları her oynayışın da tenimle temas ediyordu. "Sen yine haddini aşıyorsun." Boynumdan uzaklaşıp tam karşıma geçti. Burnu yanağıma değerken, dudaklarından çıkan nefes dudaklarıma çarpıyordu. "İstemediğini söylemen yeterli. Hemen çekilirim, biliyorsun." Biliyorum. Biliyorum ama istemiyorum. "Oyun mu oynayacağız?" Sırıtmasını hissetmiştim. "Hayır. Ben seni yine öpeceğim." Nefesim kesilirken, sevindiğimi biliyordum. O şeyi tekrar yaşamak için deliriyordum hatta. "Bak sen. Ben de izin verecektim değil mi?" "İstediğini ikimiz de biliyoruz. Yoksa öpeceğimi dediğimde o kalp neden o kadar hızlansın ki." Sırıtmamı gizleyemedim. O bana bakarak gülümseyince, kendimden uzaklaştırmak için onu itmiştim. Ama yerinden oynamamıştı. Zaten gerçekten uzaklaşmasını istemediğim için kuvvet uygulamamıştım. "Abartma." Tekrar yüzüme yaklaşıp, gülümsemesini büyüttü. Allah'ım bu hareketleri neden hoşuma gidiyor ki? Sinir olmam lazımdı. "Çok güzel kokuyorsun." Tamamdır beni tavladı. Bu kadar kolay olmamalıydı. Ama oldu yapacak bir şey yok. "Sanane." Sırıtışı her saniye büyürken. Ben nedense küçülüyor gibiydim. "Telefon." Konunun telefonla ne alakası var diye düşünürken. Cebimde titremeye devam eden telefonu hissettim. "Biraz uzaklaş da açayım." Dudağı sola doğru kıvrılırken benden iki adım uzaklaştı. "Engel olmuyorum ki." Ona göz devirip telefonu çıkardım. Yalçın arıyordu. Hayret sosyal medya dışında telefon kullanmayı öğrenmiş. "Alo?" Telefonun diğer tarafında kıyamet kopuyordu resmen. Birkaç kez seslendiğim halde Yalçın ses vermemişti. "Ne oluyor?" Telefonu kapatıp Muhammed'i aradım. Ama o da telefonu açmamıştı. Elim gözle görünür şekilde titremeye başlarken Ağa yaklaşmıştı bana. "Bir sorun mu var?" "Galiba ama öğrenemiyorum. Oraya gitmem lazım. Arslan nerede?" Hızla ön tarafa geçip, biraz önce yemek yediğimiz yere baktım. "Kado. Burada askerler vardı. Nereye gittiler?" Ağa arkasında ki adama seslenirken ben hala telefon da birilerine ulaşmaya çalışıyordum. "Onlar siz kalkınca çok beklemeden kalkıp gittiler. Ön tarafta biraz atıştılar ama." Hızla ona ilerledim. Kavga mı etmişlerdi yoksa. "Atıştılar derken?" Önce ağasına sonra tekrar bana döndü. "Laf dalaşına girdiler. Sonra gittiler." Sinirlenmeye başladığımı biliyordum. Bunun en büyük sebebi kimseye ulaşamam ve o iki baş belası kardeşin beni bırakıp gitmesi neden oluyordu. "Komutan. Ben bırakayım seni." Bana seslenen adama döndüm. Başka çarem yoktu. Şu an tek seçeneğim bu ağa bozuntusuydu. "Tamam ama acele edin." Onun arkasından hızla arabanın olduğu yere ilerledim. Sürücü koltuğuna adamı geçmişti. O ise yanıma oturmuştu. "En hızlı şekilde sür. Neler olduğunu bilmiyorum." Muhammed telefonunu açmamıştı. Bu imkânsız bir şeydi, tam olarak telefonuyla yapışıktı o. Yalçın hadi neyse, sosyal medya hesapların da paylaşım yapmak için tek kullanırdı o telefonu. Ama Muhammed açmadıysa bir şey vardır. Umarım benimle oyun oynamıyorlardı. Yoksa hepsiyle bir daha asla konuşmam. "Sakin ol Komutan. Kötü bir şey olsa bilinirdi." Sesini duymamla ona dönmem bir oldu. Sıkıntıyla doluydu. O da bir şeyler olduğunu düşünüyordu. Yoksa bir şeyler varda bana mı söylemiyordu. "Yine bildiğin halde bana bir şey demiyorsan. Seni bu kez cidden vururum." Telefonundan başını kaldırıp bana baktı. Evet kesinlikle bir şey vardı. O gözler normal bakmıyordu. "Adamlarım patlama sesi duyduğunu söylüyorlar. Şu an hepsi karakola doğru gidiyor. Net bir şey bilmiyorum ben de." Kanımın çekildiğini hissediyordum. Kalbim hızlanıyordu. Tüm kan sanki başımın en tepesinde birikiyordu. Ellerim buz gibiydi. Saniyeler içinde mahvolduğumu hissediyordum. "Patlama mı?" Ona bakamıyordum. Telefon da hala birilerine ulaşmaya çalışıyordum. Çalışma yapıyorlardı belki. Ya da tatbikat. Kandırma kendini kızım. Haberin olmadan mı yapıyorlardı? "Evet iki hatta üç saniye kadar duyulmuş sesi." Arabaya dolduran telefon sesiyle ikimizde elimizde ki telefonlara döndük. Ama benim değil onun ki çalıyordu. "Alo? Tamam büyük bir şey var mı?" Bu dediğinden sonra dikkatle onu dinlemeye başladım. "Elinizden geleni yapın ama çokta ayak altında dolanmayın. Ben doktoru halledeceğim." Doktor mu? Ne doktoru? Doktorluk ne olmuş olabilir ki? "Doktor mu dedin sen?" Bana cevap vermeden telefon da birini arayıp konuştu. "Alo Bilal. Dostum nasılsın? Çok uzatmayacağım. Bizim köyde ki karakol da patlama olmuş. İki asker yaralı. Bana acil doktor lazım." İki asker mi yaralı? Ben ona korkuyla bakarken o telefonla konuşup yanında ki camdan dışarı bakıyordu. "Tamam sen otelin adını yaz ben seni aldıracağım." Telefonu kapattığı gibi bana dönmüştü. Telefonun üstünde duran ellerimi alıp avuçları içine hapsetti "Lütfen sakin ol. Arkadaşım gelmişti. Kendisi doktor, şu an onun gelmesi bizim hastaneye gitmemizden daha hızlı olur." Ne dediğini anlamasam da başımı salladım. Avuçları içinde ki ellerimi dudaklarına götürüp öpmüştü. "Yanında olacağım. Korkma ciddi bir şey yok zaten." Bana yalan söylüyordu bu kez. Ciddi bir şey vardı. Olmasaydı direk hastaneye gidilirdi. "Yine yalan söylüyorsun." Gözlerim dolarken kolu omzuma dolanmıştı. Beni göğsüne çekerken ses çıkarmadan sokuldum. "Sana asla yalan söylemem. Sadece eksik anlatırım, üzülme diye." "Eksikte anlatma. Ben her şeyi tam bilmek istiyorum." Başımın üstünden saçlarımı öptüğünü hissetmiştim. Bu kadar korku içinde olmasam bu yaptığı her şey için onu fena benzetirdim. Âmâ şu an bana çok iyi geliyordu. "Emredersin Komutan." "Şakada yapma bana." "Peki Komutan." Kollarımı onun beline dolarken yaralı olan iki askerimi düşündüm sadece. Kim yaralı? Hangileri ne durumda? O patlama nasıl oldu? Allah'ım delireceğim. İşler ne ara bu kadar ciddi olmuştu. Tamam farkındaydım çok ciddi bir şeyin içindeydik ama bu. Bu nasıl bir hainliktir? Göreve başladığımdan beri ya Ege bölgesin de ya da Akdeniz bölgesin de görev yapmıştım. İlk kez bu kadar ciddi olaylarla karşılaşıyordum. Ve ben buna psikolojik olarak hazır mıyım bilmiyorum. Yıllarca görüp, konuştuğum. Yılları geçtim selamlaştığım biri bile olsa. Onlardan birine bir şey olursa. Ben yapamam. "Geldik ağam. Daha ileri gitmiyor araç, yasak." Doğrulduğum gibi araçtan indim. Gider sandığım ağa peşimden gelip benimle beraber ilerledi. "İyi misin?" "Evet. Olmak zorundayım." Başını sallayıp önüme geçti. Patlamanın olduğu yere geldiğim de Mustafa Onbaşı yanıma gelmişti. "Komutanım. Metin Binbaşı ve Arslan Yüzbaşı'nın olduğu araç." O devam ederken konuşmaya, ileri de yerde yatan iki adama ilerledim. Karakol doktoru onların başındaydı. Ama gerçek bir doktora ve hastaneye ihtiyaç vardı. Ve neden hala gidilmiyordu. Yanıma gelen İsmail bana rapor vermek isterken onu susturdum. "Neden hala buradalar? Hastaneye neden gidilmiyor?" Arkada ki aracı işaret etti. "Bomba aracın altına yerleştirilmiş. Nerede yerleştirdiler bilmiyoruz. Diğer araçlar kontrol edilmeden yola çıkamazdık." Lanet olsun. Köye indiğimiz sırada olmuş olabilir mi? "Arkadaşım doktor. Onu kaldığı otelden aldırdım. En geç 15 dakikaya burada olur." Hiç kimse konuşan adama bakmadı. Mecbur döndüm ona. "Teşekkürler ağa." Ne olmuşsa onun evinin önündeyken olmuş olmalı. Araç sadece orada uzun süre kaldı. Düşünmek istemiyorum. Bir kere güvenmek istiyorum ama ya bilerek beni oyaladıysa. Bu adama güvenmek neden bu kadar zor. Her verdiğim şansın sonu hüsran resmen. "Başka bir isteğiniz var mı?" Susman gibi mesela. Şu an yine kara listeme girdin. Yani orayı bu kadar sevmen o kadar saçma ki. Ben seni listeden çıkardıkça,' yok ben oraya gideceğim' diyorsun. Saçma salak bir şeyin içinden çıkıyorsun. "Yok! " Şaşkınlıkla bana dönmüştü. Sesim biraz fazla sert çıkmıştı. Ama sence de haklı değil miyim? Şu an ne hissedeceğimi şaşırmış haldeyim üstelik. Yerde yatan adamlara bakamıyordum. Abim gibi olan iki adam. Şu an durumları ne onu bile bilmiyordum. "Ben kenarda bekleyeyim." O yanımızdan ayrılınca, ben de içeri geçip üzerimi değiştirdim. Kamuflajlarımı giyip dışarı çıktığım da Yalçın, doktorun geldiğini ve iki yaralıyı revire taşıdıklarını söylemişti. Onların yanına gitmeden önce Mustafa Onbaşıdan raporları almam lazımdı. "Mustafa Onbaşı?" Ben bağırdıktan saniyeler sonra gelmişti yanıma. "Emredin Komutanım." Başkalarının yanında asla üslubunu bozmuyordu. Uyanık pislik. "Rapor tamam mı?" Elinde ki telefonu açıp, not ettiği üç dört satırı okumaya başladı. "Arabalar temiz. Etraf arandı, temiz. Bombayı araştırmak için ekip geldi. Ve Albay özel askeri uçakla yola çıktı. En geç iki saate burada olur." Siktir. Albay gelecekti tabii. Ben onu tamamen unuttum. "Tamam Onbaşı. Yeterli." Yüzümü ovuştururken sinirle derin nefesler aldım. Albay'ı en son gördüğüm de bizim sürgün haberimizi vermişti. Özlemiştim o yaşlı adamı. Ama eminim ki o bizi, hele ki beni özlememiştir. Adam biraz huzur buldu biz gidince Antalya'dan. "Gel bakalım Albay'ım gel. Yine ne laflar duyacağım acaba." Revire gitmek için döndüğüm sırada. İleride arabasının yanında telefonla konuşan ağayı görmüştüm. Oldukça sinirliydi. Şüphelenmeme sebep olacak haldeydi. Zaten artık nefes alsa şüphelenirdim. Sikeyim böyle işi zaten. Yakışıklı dedik. Yunan heykelleri gibi adam dedik. Hain olma olasılığı çıktı. Maşallah dediğim adam çıkmıyor. "Yüzbaşım?" Bana doğru koşturan Nurullah'a döndüm. Koşma, koşma çocuğun olmaz sonra. Ay o öyle değildi de neyse artık. Kimse duymadıysa, yanlış olmasında da sorun yoktur. "Ne oldu Nurullah?" "Arslan Yüzbaşım uyandı. O baş belasını yollayın bana dedi. Ortalığı boş bulunca hemen kaytardı mı yine, dedi." Ya işte böyle de şerefsiz biridir. Ölecekti hala bana sataşıyor. "Allah bana sabır versin. Cidden akıllanmıyor. Nurullah sen şu ağa bozuntusunu izle. Duyabilirsen daha iyi olur. Bana sonra anlatırsın." "Emredersiniz Komutanım." "Lan Nurullah, bu kez emretmiyorum. Rica ediyorum. Bakalım derdi neymiş." "Emredersiniz Komutanım." "Allah seni de nasıl biliyorsa öyle yapsın." Zaten bir tane akıllı beni bulursa. Kıyamet kopacak demektir. Hepsi inat, gıcık. &&& "Yine ölmedim lan." Söylenip duran Arslan'dan başkası değildi. Salak yemin ederim ya. Allah'ım cidden bunu arada iki saniyede yaratmış. O kadar gereksiz. Ve salak biri. "Tabi lan o kadar kolaydı da sen beceremedin yine." Bana göz devirip yanında ki diğer çocuklara dönmüştü. "Bu sik beyinliyi kim yolladı buraya." Allah'ın belası. Çarpılaydın da göreydim. "Sen çağırdın ya yavşak herif. Gözünü açar açmaz 'Hilal nerede? Hilal'i istiyorum' diye ortalığı yıktın." Bana hayretle bakınca, dudaklarımı birbirine bastırarak gülüşümü sakladım. "Siktir yalancı. Biraz gerçekçi at bari." Hepimiz ona gülerken, o bandajlı başını tutarak tekrar küfür etti. "Gülmeyin lan gavur ağızlılar." "Sende herşeye karışıyorsun." "Karışırım aptal kız. Şu an ben ne dersem o olacak." "Bak mal adam. Çok kötü bir şey yok. Araba sadece yan yatmış. Hala yatıyor olman bile saçma. Görevden kaçmak için her yolu deniyorsun resmen. Abine bak, Binbaşım be ayağa kalktı da. Albay'ı karşılamak için hazırlandı." Karakola geldiğimden beri iki saat geçmişti. Çok kötü bir şey yoktu. Oyun oynuyorlardı bizimle, anladığımız bu. O aracın altına koydukları bomba zaten bizimle oynadıklarını gösteriyordu. Bundan sonra bizde oyuna dahil olduğumuza göre. Kuralları biz koyacağız. "Albay geldi madem. Sen hala burada ne arıyorsun?" Arslan başını tutup söylenmeye başlarken, sıkıntıyla derin bir nefes aldım. Bu salakta bu haldeyken çekilmiyordu. Bu kadar nazlı olamazdı bir insan ya. "Ya Arslan vallahi bebek gibisin. Kafan ağrıyor diye bandaj yaptırdın bir de. Bandajlık bir şeyinde yoktu üstelik. Ama işte yeni sütten kesilmiş bebek gibi ağlayıp duruyorsun." "Kızım sen salak mısın? Cidden bak. Soru bu cevap ver." "Sıçtırtma o küçücük beynine." "Kızım ölüyordum ben. Senin değil benim götümün altında bomba patladı. Bırakta gerekirse ağlayayım." Bu dediğine gülmeden hepimiz direkt kahkaha atmıştık. "Allah'a şükür kasa sağlamda bir şey olmadı." "Gidiyorum ben cidden. Sende bu yataktan kalktıktan sonra yine buzlar prensi olursun. Çocukların aklı varsa istedikleri gibi uğraşırlar sende." "Tam da onu düşünüyorduk Komutanım. Çok eğlenceli olacak, bu anılar." Arslan, Yıldırım'a ters ters bakarken, ben gülerek kaçtım odadan. Aptal ya. Ben korkudan ölüyordum onun dediğine bak. Allah'a şükür cidden ikiside sapasağlamdı. "Komutanım." Yanıma koşarak gelen Nurullah'a baktım. "Nurullah neden koşup duruyorsun?" "Size yetişmek için. Çok hızlı yürüyorsunuz. Koşunca anca yetişiyorum." "Allah'ım, sabır Allah'ım. Ne oldu söyle?" "Dediniz ya ağayı izle diye. Ben bunu izledim yetmedi dinledim. Telefonun sonuna geldim ama dediği şey size yeter bence." Onu kolundan tutup duvar dibine çektim. "Ne dedi?" "Şey dedi telefonda ki kişiye. 'Sizin yapacağınız işi siksinler.' Sonra bir kaç küfür daha edip telefonu kapattı. Beni görmedi ama hala bahçede." İşte şimdi yakaladım seni ağa bozuntusu. Ensende ki saç gibi olacağım lan. Benden kurtuluşun yok artık. "Tamam sen git. Arslan tam formunda." Selam verdikten sonra yanımdan yine koşarak gitti. "Sana hayatın ne demek olduğunu. Ve hainliğinin bedelini sana çok güzel ödeteceğim. İş demek ha. Tam da bunun üstüne. Bu kadarı tesadüf olamaz. Bittin sen ağa bozuntusu bittin." Karakolun koridorun da hala o duvar dibinde duruyordum. Ve sadece o ağa denen adama yapacağım şeyleri düşünüp duruyordum. İşte şimdi bebeğim. STARTED GAME...
............................. .................................... ............................................ Sağlıkla ve aşkla kalın. Görüşmek üzere.
|
0% |