Yeni Üyelik
3.
Bölüm
@mizginsain98

Kollarda taşınana kadar.


Kollarda taşıyacağız rütbeyi...


"Yüzbaşımm..." Allah'ım yalvarıyorum... Şunların sesini bir hafta yok et. Lütfen Allah'ım. Sinirli biriyim diyorum inadına ibnelik yapıyorlar. Koca konağın ortasına oturtmuşlar beni. Tüm gözler de üstümüz de, zaten yorgunum. Birde bu paçalarına bok bulaşanlar beni delirtiyordu.


"Yüzbaşım..." Yalçına döndüm. Hepsi tek tek aynı şeyi deyip durdular. Zaten bakışlardan nefret ediyordum. Birde bunlar bana her seslendiğin de tüm bakışlar sadece beni buluyordu.


"Söyleyin Allah'ın belaları." İnce bir gülümsemeyle dişlerimin arasından söyledim. "Ağzınıza yüzbaşınız kadar sıçsınlar. Burada rahat durun bari. " çay bardağını dudaklarımı götürüp kelimeleri gizlemek istedim. Ama köşede oturan adının Levent olduğunu öğrendiğim ağa gülmeye başlamıştı.


Ona en çirkin ve sahte gülüşümü attım. Aynı şekilde karşılık verdi. Ulan yeminliyim bugün katil olmayacağım. Ulan sizin gibi ekibin... Neyse...


"Yüzbaşım, yorgunuz dinlenelim." İsmail'e döndüm. Ona ağaya attığım gülümsemeyle baktım. Ulan şerefsiz sence ben yorgun değil miyim?


"Hadi ya. Cidden mi İsmail?" sinirden dişlerim kırılacak. Ve kırılırsa her kuruşunu bunlar ödeyecek.


"Odaları hazırladılar. Size göstersinler." Ağa bozuntusuna döndüm. Utanmıyor. Utansa dinlemez. Utanmıyor işte...


"Evet madem hazır, siz geçin ilk nöbet bende." Sizde ki centilmenliğe sokayım. Hemen onaylayıp gidiyorlar. Hayır bu ağa denen adamda bize gülüp duruyor. Olay çıkarmayacağımı söylemiştim. Yoksa ben biliyorum o gülüşlerini ne yapacağımı.


Benim çocukların uyuduğu kata çıktım. Bir kadının getirdiği tabureye oturup. Hercules 666 canavarımı önüme koydum. Elim tetikte bekledim. Bizi en başın da köye almayan adamlara güvenecek değildim. Bu köyde ki herkes şu an kara listem de. En başta o ağa bozuntusu.


Bir saat sonra yanıma gelen adama diktim gözlerimi. Elinde ki tepsiyi yere bırakıp yanıma koyduğu tabureye oturdu.


"Kahve getirdim komutan. Yolunuz uzundu. " uzattığı kahveyi aldım. Tabi ki içmeyecektim. Yan tarafa bıraktım. Doğrulduğum da sırıtışını görmüştüm.


"Eee ağa bozunt- yani Levent ağa. Neden geldin?" gözlerimi tekrar ileriye diktim. Aldığı nefesi kaç saniyede alıp geri bıraktığını bile ezberlemiştim. Gözüm onda olmasa bile her şeyi görüyordum.


"Bugün olanlar sadece bir yanlış anlaşılmaydı." Kaşlarımı çatmıştım. Kısa, bir anlık refleksti.


"Öyle diyorsan. Öyle olsun ağam!" tamam artık git. Zaten sıkılıyorum. Üstelik sana ekstra gıcık oldum bugün. Yani bir defol git.


"Normalde geleceğinizin haberi verilir, ona göre hazırlık yapılırdı. Bu sürpriz alışıldık değil. Üstelik sürekli baskın yiyoruz. Bu yüzden dikkatli olmak zorundaydık. " Ah zeki adam. Saçma artistliğini kimse yokken açıklıyor birde. Egoist pislik. "Neden haber verilmedi?" çünkü sürüldüm. Bunu bilmeyeceksin ama. Çünkü sen kimsin ki? Birde cevap bekliyorsun.


"Kahve için sağ ol ağa. Nöbet değişimi olacak buradan gitsen iyi olur." Oturduğu yerden kalkıp, tepsiyi aldı.


"Bardağı ver komutan." Sabır... Eğilip bardağı alıp ona uzattım. Aldığı bardağı tepsiye koyup, cebinden çıkardığı anahtarı uzattı.


"Karakol temiz komutan. Yarın geçebilirsiniz. Bir şey lazım olursa, çekinmeden haber verebilirsiniz." Bundan sonra dönüp gitti. 10 dakika sonra Arslan gelmişti. Tabureyi ona teslim edip. Uyumak için Arslan'ın çıktığı odaya girdim. Silahımı yanıma alıp, olduğum gibi yatağa uzandım. Saniyeler içinde uyumuştum.


**


Sanırım sadece 10 saniye uyumuştum ki. Kapım çalmaya başladı. Gözlerimi açıp, birkaç saniye olduğum yeri ve nedenini hatırlamaya çalıştım. Her şey beynimde tamamlanınca yataktan kalktım. Sadece 10 dakika dedim ama sabah olmuştu. Kapıyı açtığım da tüm ekip karşımdaydı. Çantaları sırtların da, silahları ellerin de beni bekliyorlardı.


"Ooo bu ne sürpriz. Kapılar da karşılanıyorum. Falanlar filanlar." Dalga geçtiğimi bilmelerine rağmen göz devirmişlerdi. Gülselerdi zaten bir tarafları acırdı. Ama ne yapıyoruz siktir ediyor ve gülmeye devam ediyoruz. "Suratınıza sıçsınlar. Suratsız maymun topluluğu." Bu son sözümdü. Hala gülmeye devam ediyorum.


Merdivenleri inince tüm ev halkı da ortaya çıkmıştı. Farkın da olmadan sinyal falan mı veriyorum acaba. Tüm belalarda zaten beni buluyor. Var bunda bir itlik ya. Hadi bakalımmm... Hayır birde kapı önünde duruyorlar. Önce girmemize. Şimdi çıkmamıza izin vermiyorlar. Güleceğim bir saniye.


"Komutan... Rahat ettiniz inşallah." Merdivenden inen ağaya baktım. Gülüyor. Karşılıklı gülüşüyoruz. Gerçi benim ki biraz sinirde. Bu ağa ibneliğine gülüyor.


"Ettik ağa çok rahat ettik. De malum misafirliğin de kısası makbul... Bize müsaade..." hayır adam da yakışıklı. Ama bu gıcık biri olduğunu gizlemiyor.


"Olur mu komutan. Daha kahvaltı edeceğiz." Canım karpuz da kesecek miyiz? Tamam tamam o kadar da kapılmadım. Zaten hala pis pis... Güzel... Pis sırıtıyordu.


"Gerek yok ağa biz onu hallederiz." Ne olacak canım altı üstü bir kahvaltı. Arkamı dönüp onay almak istedim. Yani isterdim ama görseydim. Hepsi çoktan ileri de kurulan masaya doğru ilerliyorlardı. Hani ekiptik? Hani? .... Nerde?


"Uğraşmamak daha iyi komutan. Bizde, evimizden kimse aç çıkmaz." Yanıma gelip elini ileriye uzattı. Hmm güzel jest. "Düşman değiliz anla artık." Külahıma anlat sen onu, dün olanları unutmadım. "Muhtarlığa bildiri gelmiş. Erken geldiniz. Haberinizden bile önce." Gülüyor birde. Dişlerini kesin yaptırmış.


"Türk ordusu her zaman hızlıdır." Bir dakikalık saygı duruşu. Bencelerce...


"Ondan şüphemiz yoktur. Diğer askerler 2 güne anca gelecekmiş. Yollar malum."


"Haberim var ağa." İlerleyip sofraya oturdum. Birkaç lokma yiyip kalktım. Doymak bilmeyen bu adamlar ağa bozuntusuyla konuşuyor birde gülüyorlardı. Şeytan tüyü vardır. Yoksa ne alaka canım.


"Komutan oraya kadar yürümenize gerek yok. Arabalar hazır." Bak sen hayır daha iki gün oldu. Yoksa bana aşık oldun diyeceğim. " Köyün sınırın da kalıyor karakol, yürüyerek oldukça uzak mesafe." Unutun...


"Tamam ağa. Her şey için sağ olun." Karşımda ki sen olmasaydın cidden daha samimi olurdum bunu anla. Ama söz konusu sensin, yunan heykelleri gibi bir salak. O yüzden samimi olamıyorum ağa bozuntusu.


"Ne demek komutan... Her zaman." Karşılık vermesen ne olurdu. Hah. Bir anlat ya. Neden mesela, sussan ne olurdu. Suratına bir tane çaksam ne olabilir ki?


"Gidebiliriz komutanım." Benim canlarım. Bir tanecik ekibim. Beni bu adamla 10 dakika daha fazla muhatap ettirdiğiniz için. Tahmin edin size neler yapacağım.


"Tamam asker. Hedef yeni evimiz."


*** 


Allah belamı verecek. Bir şeyler bilerek oluyor. Kim lan bunları yapan. 4 tane araba lan. 4 tane, hepsinden ben bu adamla nasıl denk geldim? Kahretsin... Kokusu çok güzel. Sus salak, ciddi ol biraz iyice saldın.


"Bir şey lazım olursa beni aramanız yeterli komutan. Numaram burada yazıyor." Uzattığı kağıdı aldım. Yazısı da güzelmiş. Bakalım...


Ağa Bozuntusu


0505 47* ** ** 


Tamam işte ben buyum ya mükemmel bir insanım cidden. İki günde ona bile ağa bozuntusu olduğunu gösterdim. Bir numarayım cidden.


"İsminiz farklı bir şeydi sanki?" gülme. Sakın gülme. On numara gidiyorsun ciddi kal. Süpersin kızım sen. Sakın gülme.


"Öyleydi. Siz gelmeden önce tabi ki." Bakmazsan sevinirim, gözlerinin yeşil olduğunu yeni fark ettim de. Biraz hipnoz ediyor. "Lakin bunu oldukça sevdim." Sırıtma ya. Ayran gönüllüyüm ben. Yakma başını da, başımı da.


"Öyleyse bundan sonra adınız bende böyle kalacak." Tamam artık susalım. Daha fazla konuşma. Lütfen.


"Sizi bu mesleğe iten ne oldu?" sus demiştim. Duymuyor musun? Evet duymuyorsun pardon. Sabır. Bazen bende kendime tahammül edemiyorum.


"Bu yaptığım şey. Size meslek gibi geliyor. Bana ise bir aşk." Başını sallayıp güldü. Sadece güldü. Küçümsemedi. Öyle bir şey yapsaydı. Ölürdü.


"Hayran olunası bir kadınsınız." E ol bari... Şaka şaka, uğraşamam senin gibi ağa bozuntusuyla.


Gülümsedim dediğine, konuyu daha fazla uzatmak istemiyorum. Birkaç dakika sonra duran arabadan indim. Önümde duran karakola baktım. Bir harabe bekliyordum. Ama burası harabeden birkaç tık üstündü. Beklediğimden çok daha iyiydi hatta. İlerledim. Bahçeye girdiğimiz anda. Yanda yeni yapıldığı belli olan binadan bir düzine çocuk çıkmıştı. Arkalarından şık giyimli bir kadın da çıkmıştı. Etrafı süzüp çocukları inceledi. Bakışları biz de durunca rahatsız olmuştum. Kadın kadını hisseder. Enerjisi oldukça... Nasıl desem. Zararlıydı. Pis bir enerjisi vardı. Bize doğru gelmeye başlamıştı. Kıvrımlı vücudu blazer ceket ve kalem etek takımını çok iyi taşıyordu. Ayağında ki o topuklularla bu bahçe de nasıl dolanıyor diye düşünüyordum ki yanımıza geldi bile.


"Ağam bu nasıl sürpriz. Keşke haber verseydiniz." Ağa bozuntusuna yaklaşıp elini uzattı. Onlar hoş geldin falan filan konuşurken yanıma gelen muhtara çocukları sordum.


"Okulla karakol yan yana komutanım. Okul da 26 öğrenci 2 öğretmen var. Öğretmenler okulun arkasında ki evlerde kalıyor." Peki. Başımı çevirip kadına ve onunla ciddi bir konu hakkın da konuşan ağa bozuntusuna baktım.


"Köy ve burası arasında mesafe madem bu kadar fazla. Çocuklar nasıl gidip geliyor." Araçla yarım saat süren yol. Yaya olarak bir saati rahatlıkla geçerdi.


"Çocuklar için servisler var komutanım. Ağamız geçen sene temin etti." Oyuncak gibi başımı sallanmaya devam ettim. Soracak soru kalmadığına göre, artık yerleşebilirdik. Muhtarı uğurlayıp ağaya doğru ilerledim. Yanlarına yaklaşınca yine o pis enerjiyi hissettim. Başını bana çeviren kadın, yandan sırıtışıyla bana elini uzattı.


"Komutanım merhaba ben Nihal Kallay okulun müdürüyüm." Uzattığı elini sıkıp hızla geri çektim. Yanına gelen diğer kadına baktım. Otuzlu yaşların sonundaydı.


"Hoş geldiniz. Ben Münevver okulun öğretmeniyim." Onunla da el sıkışıp müdüre geri döndüm.


"Öğretmen sayısı iki diye biliyorum." Bilmiş bir tavırla gülümsedi. Öğretmenlere saygım vardı. Hakaret dahi etmişliğim yoktur. Ama bu zorlayacak gibi.


"Müdürlüğü geçici olarak üstlendim. Asıl olarak öğretmenim." Başımı sallayıp ağa bozuntusuna döndüm.


"Bıraktığınız için sağ olun. Bundan sonrası bizde, yerleşeceğiz." Başını sallayıp beni onayladı. Yanıma gelip elini uzattı.


"En kısa zaman da tekrar görüşmek dileğiyle... İyi günler komutan..." çok beklersin aslanım... Şeytan görsün artık yüzünü senin...


"Ya tabi iyi günler." Umarım bir daha o yüzünü görmem.


***


Bazen sadece konuşurum. İsteyerek ettiğim her dua bana geri geliyor. Demek ki bende bir sıkıntı var. Bir insanın bir tane bile ne duası ne bedduası tutmaz mı? Birinden yana yüzüm güler sanmıştım. Ama yok olmuyor. Karşım da bana sırıtarak bakan adama aynı şekilde gülümsedim. Bu yüzü görmek istemiyorum. Beddua bile sayılmaz. Ama olmuyor...


"Komutanım kahve yaptım gelin lütfen." Nihal seni çözeceğim kızım. 1 hafta oldu geleli sana hala ısınmadım. Bu sahte pozitifliğin beni deli ediyor. Bunun arkasında ne varsa çıkaracağım. Şimdiden canımı çok sıktın.


"Sağ olun, sevmem." Severim. Onun yaptığını sevmem sadece. Mikrop. Nasıl yaptı kim bilir? Kendi bilir. Oouuu... İyice kafayı yedim.


"Komutan sizi görmek ne güzel. " ama seni görmek hiç güzel değil ağa bozuntusu. Bir hafta çok rahattım.


"Sizi de öyle ağa." Nihal gibi sonuna 'm' harfini ekleyecek değilim. Ulu orta ağa bozuntusu da diyemem. Sadece boşuna sorun çıkarmış olurum o şekilde.


Sırıtışı yalan söylediğimi anladığını gösteriyordu. Gizlemek için çokta uğraşmadım zaten.


"Diğer askerler gelmiş. Sorunsuz yerleştiniz inşallah." Aramız da on adım ya var ya yoktu. Okulun önüne koydukları sandalyeler de oturup çene çalıyorlardı. Zaten okulla karakol arası on adımdı. Gerçi bana göre on diğerlerine göre beş adımdı.


"Yerleştik ağa. Neyse ki yine sorun çıkaran kimse olmadı." Utanmadan gülüyor birde e yazıklar olsun o zaman sana da.


"Yanlış anlaşılmalar her zaman olur. Önemli olan ders çıkarmak." Sen çıkarmamış gibi aptal aptal gülüyorsun ama.


"Tabi ağa önemli ders çıkarmak ve bir daha yapmamak." Arsız bu cidden. Ya da rahatsız. Her lafım da illa sana iteliyorum. Nasıl hepsine gülersin be adam.


"Bizde hatalar bir kere olur. İkincisi olmaz." Hadi oradan ağa bozuntusu... Heykel kılıklı... Yamuk karakterli...


Oturduğu yerden kalkıp yanıma geldi. Saydım dört adım, diğerlerinden bir adım daha az.


"Arada sizde çıkıp dolanın köyde. Kendinizi tıkmayın buraya, gelin bir kahvemi için temizdir." Zeki adam... Aferin.


"İnşallah ağa..."


"İnşallah komutan..."


Arkasını dönüp ilerlemeye başladı. Keşke abartıyorum deseydim. Kendi hayal gücüm desem, imkansız. Cidden... Ağa olacak adam değil burada. Bu küçücük köyde ne işi vardı. Başını çevirip bana bakınca, onun ardından daldığımı fark ettim.


"Komutan."

Ne var yine.?


"Yarın kesin beklerim." Bekle işin ne zaten... Sabaha kadar bekle...


.........................


Haftaya görüşmek üzere. Mutlukla kalın...


Loading...
0%