@mizginsain98
|
Hazır. Daima hazır. "Komutanımmm." Allah'ım neden? Bunlar neden annesine seslenen çocuklar gibi sürekli bana sesleniyorlardı. Yeter vallahi yeter. Altı üstü silahların bakımlarını yapacağız dedim. Bin tane soru. Birde üstüne maymunlukları. "Söyle İsmail." Şarjör borusunu temizleyip yerine bıraktım. Şarjör yayını alıp silmeye başlarken ona bir bakış attım. "Bu karakolun büyülü olduğunu söylüyorlar." Elimde ki yayı bırakıp tamamen ona döndüm. Dalga geçtiğini düşünüyordum ama bu manyak ciddiydi. Diğerlerine bakınca bıyık altı gülüşlerini görmüştüm. Vay hainler. "İsmail o çok büyütülecek bir şey değil." Onlara uymuştum. Kötülüktü bu, İsmail batıllara inanıyordu. Hatta hayaletlere bile inanıyordu. "Merak etme İsmail, senin için kendimi feda ederim." Nurullah buruşuk yüz ifadesiyle onu teselli ederken, başımı eğip gülmüştüm. Şerefsiz oyuncu olsa asla sırıtmazdı. "Tabi lan biz varken sana ne olacak." Arslan da onlara katılınca tam korkmuştu. Arslan diyorsa doğrudur. "Komutanım, bir hoca çağırsak ne olur ne olmaz." Yok artık ya. Kıyamıyorum da. "İsmail bunu yapamayız. Bunu zaten kötü bir hoca yapmış. Kimse bozamaz." E yuh ama ya. Şeytan olmuş bunlar. Başımı Yalçın'a çevirdim. Mimik oynatmıyor. Vallahi şeytan bunları görse imana gelir. "Komutanımmm... Ne yapacağız ben kalamam burada." Dayanamayıp gülmeye başladım. Çok bile dayanmıştım. Her şeyi bozduğum için bana gülüşleri arasın da söylenip durdular. "E ama abattınız siz de. Çocuğun haline bakın. Ağlamadığı kaldı." İsmail'in pis bakışları arasın da işlerimize geri döndük. "Ne alaka ağlamak falan komutanım. O kadar da korkmadım. Hatta hiç korkmadım. Ben sizin için dedim." Hele mala bak beni atıyor ortaya. "Siktir yalancı. Senin korktuğunu bilmeyen mi var." Muhammet ona elinde ki bezi atarken ,hepimiz ona hak verdik. "Oğlum.. Yıldırım korkuyor desen tamam inanalım. Ama Hilal komutanın böyle şeylerden korktuğunu hatta hiçbir şeyden korktuğunu gördün mü?" "Yok görmedim... Zaten korkmadığı için buralara kadar geldik ya." Ona ters ters baktım. Yemin ederim silahı bitirdikten sonra ilk onun üstünde deneyeceğim. Konuşmaya devam etsin bakalım. "Sıçarım senin ağzına. Senin benimle derdin ne? Hayır sanki ben dedim her yere kuyruğum gibi peşimden gelin diye. Gelmeseydiniz." "Olur mu? Plan başarılı olsaydı, tek kahraman siz olacaktınız." Yalçın cidden bazen salaktı. "Salak biz zaten kahramanız." Ona kapak yaptım. Elimle. Sonra da öpücük atıp parçaları birleştirmeye geçtim. "O değil de bunlar yeter şimdi." Arslan'a tek kaşım havada baktım. Suratsızlığı başladı yine, bakalım altından ne çıkacak. "Dün akşam o evden neden o şekilde çıktık?" bir kere unut ya... Bir şeyi bir kere unut ya. "Öyle gerekiyordu." Altısı da bana gözlerini dikmiş 'konuş hemen yalancı' bakışlarını atıyorlardı. "O ağa bozuntusu yüzünden." Onu biz de biliyoruz bakışlarını attılar. Ellerini sallayıp devam etmemi beklediler. Mecbur tüm olayı anlattım. Şimdi de evet bakayım saate, tam 8 dakikadır onay bekliyordum. Ama yoktu. Suratıma 'sen malsın' bakışlarını atıyorlardı. Evet hepsini biliyordum. Farklı ortamda aldığımız nefesin bile ne anlama geldiğini bilirdik. "Vallahi ben artık bir şey demiyorum. Bu ileri seviye bir odunluk." Muhammet'e bakıp dudak büzdüm. İlişki proseför'ü başladı konuşmaya. "Valla haklısın kardeşim. Odunluk bizlere özeldi. Kadını kendimize benzettik." Nurullah'ta konuştu, profesör'ün yancısı. "Abartmayın bunla odunluğun ne alakası var ki? Hem ben odun da değilim." Tamam biraz olabilirim. Ama bunu onların dile getirmesi gerekmiyor. Hem de o ağa bozuntusu yüzünden. "Ben karışmıyorum... Sadece bir şey diyeceğim. Adam size her şeyi anlatmak istedi ve siz ona." Güldü Arslan. " Ona ondan ne kadar nefret ettiğinizi gösterdiniz. Cidden çok iyi... bir daha ki sefere sizi önden yollayalım." Kalkıp gitti. Arkasından bağırdım. "Nereye lan?" cevap vermeyip gitti. Sabır... Ama çokça sabır. "Lan haklıyım. Geldiğimiz gibi bize sataştı." İsmail elini başına vurup bana hayretle baktı. "Biz bile farkındayız. Bu yanlış anlaşılmaydı. Adam bunu çoktan telafi etti. Neler neler yaptı bunun için." Banane lan. Kara listeme aldım bir kere. "Ben anladım lan." Hepimiz Yıldırım'a döndük, piç piç sırıtıyordu. Yine ne geçiyor o kafandan acaba. "Siz o adama... Ağaya tutulmamak için mi? Ohooo... Tabi lan, siz kadınlar." Hayır ya ne alaka? "Saçmalama oğlum. Milyon tane kalbim olsa, ona birinin çeyreğini vermem." Çok bilmiş gibi suratıma bakıyordu. "Siz hoşlandınız bu adamdan. Ama ona daha fazla tutulmamak için, içinizde ona karşı öfke ve nefret biriktiriyorsunuz. Hem de boş yere." Lan oğlum mantıklı mantıklı konuşup beni delirtme. "Abarttın iyice. Bir iki kere yakışıklı dedik diye. Konuyu tutulmaya getirdin. Birde aşıksın deyin tam olsun." İyice uçtular. Silahları toplayıp dolaba koyup, masayı topladım. Kaç Hilal kaç. "Haklıyız." Bir ağızdan bağırdıkları için korkmuştum. "Hayırdır lan?" beni dinlemeyip bir ağızdan şarkı söylemeye başladılar. "Değmez aşklara değmez. Yaşlara değmez. Kalbim ağlar, gözyaşım silinmez." Güldüm. Ne alaka bu şarkı diye. Ve saniyeler sonra onlara eşlik etmeye başladım. &&& Odamdayım son ses açtığım şarkıyla dans ediyorum. Babam geliyor odaya. "Bu ne saçmalık?" diyor. Kolumu tutup sıkıyor. "Sesin nereden duyuluyor." Diye bağırıyor bana. Onun sesi nereden duyuluyor kim bilir? "Kendini reklam mı ediyorsun?" diye yüzüme bağırıyor. Onun sesi nereden duyuluyor kim bilir? "Rezil et anca bizi." Diye tekrar bağırıyor yüzüme. Onun sesi nereden duyuluyor kim bilir? Oysa sadece dans ettim. Sesim hiç çıkmamıştı o gün. Ama beni o sesiyle reklam eden o olmuştu. O yüzden ondan sonra hep yüksek sesle şarkı söyledim. Benim sesim çıkıyorsa. Öyle olması gerektiği içindi. Sesim çıkıyor diye de kimse bana kızamazdı. Sesim her zaman daha gür çıkmaya devam edecekti. Bunu en çokta beni kontrol etmek isteyen, ama ona izin vermediğim için benden nefret babama göstermiştim. Hem de çok net. Yanımda ki çocuklara sarıldım. Daha yüksek sesle bağırdım. Hatta tabiri caizse yırttım kendimi. Gözlerim aklıma dolan anı yüzünden dolu dolu bağıra bağıra söyledim onlarla. "Değmez ulan... Değmez aşklara değmez." Boğazımda koca bir yumru yine de gülümsedim, bağırdım. Bağıra bağıra acımı yine gömdüm. Benim babam yanımda olup ta, bana yara olan adamdı. İçimde karşılık bulamamış çok büyük bir sevgi vardı. Yetim kalmış. Karanlık bir sokakta ışık arayan zavallı ama kocaman bir sevgim vardı. En ufak bir yansımayı karşılık sanan bir saçmalıktı. Çok güçlüydüm. Ve en büyük hayalim. Bir gün o adamın karşısına geçip. Bağıra bağıra. "Beni sevmeyecektin madem, neden hep minicik umutlarla kandırdın. Beni özlemeyecektin madem, neden sürekli 'Neredesin?' diye aradın? Beni hiç evladın olarak gördün mü?" diye sormaktı. Çok güçlüydüm. Ama o yetim sevgi beni o adama karşı güçsüz kılıyordu. Benim babam... Bu hayatta ki en büyük kuşkum olarak kalacaktı. Keşke onu tanımasaydım. Keşke beni sevseydi. Keşke ondan nefret etseydim. Keşke... Keşke... Keşke... Binlerce belki de milyonlarca keşke vardı onunla ilgili. Ama ikinci keşke hep aklıma gelendi. ....... .............. .................... |
0% |