Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10.Bölüm: Söz

@mlkshnn

Gökyüzüne bakıyordu genç adam. Öylesine dalgındı ki avuçlarında buharı yükselen çayı bile hissetmiyordu. Yanında genç kızın varlığını hissediyor, geçen yıl bu vakitleri düşünüyordu.


Babasının serada son nefesini verdiği an zihninde yer alıyor, gözlerinin dolduğunu fark ediyordu. Günlerce seraya girememiş, kapısını bile açmamıştı. Babasının son dileğiyle hayata yeniden tutunmaya çalışırken, işlerinden hiç anlamadığı seraya ve ailesine adamıştı kendini. Annesi ile kardeşinin yanında güçlü olmak ve metanetini korumak zorundaydı.


Günler sonra yeniden seraya giriş yaptığında, babasının son nefesini verdiği yere çökmüştü. Seranın orta yeri, kulübenin tam karşısıydı. Saatlerce kıpırdamadan bekledikten sonra kendine bir söz vermişti. Kardeşine ve annesine babalarının yokluğunu hissettirmemek için elinden geleni yapacaktı.


Geçen bu zamanda dediğini yapmıştı, yapıyordu da. Onlara bir oğul, bir ağabey, bir arkadaş, bir dost ve en önemlisi bir baba olmuştu.


Gözlerini yavaşça kapattı, yanında hissettiği nefesin çok yakınlaştığını fark etti. Omzunda hissettiği bir ağırlıkla, hiç bilmediği ve duymadığı bir koku sindi burnuna.


Genç kızın saçlarından ulaşan bu koku yeniden gerçek dünyaya dönüş yapmasına neden oldu. Tepkisiz durmuştu, bakışını yavaşça çevirdiğinde kapalı gözlerini fark etti.


Ayazın altında kızaran beyaz tenine baktığı kızın eline çevirdi bakışını. Bardağı tutmuştu ve düşmek üzereydi. Hızla tek hamlede bardağı tuttuğunda, elinin buz olan ellerine temas etmesine engel olamadı.


Bardağı yavaşça köşeye bıraktı. Oldukça ağır hareket ediyordu. Bakışını yeniden gözlerine çevirdi, kendinden geçmiş şekilde uyuyordu. Hava böylesine buzken nasıl uyuyabilirdi? Elini yavaşça kaldırıp omzuna yaklaştırdı. Amacı, korkutmadan uyandırmaktı.


"Uyan"


Fısıldayışına rağmen, genç kız da tepki yoktu. Hiç bilmediği bir dünyada, çok başka yerdeydi. Gülüyor, koşturuyordu. Onu bambaşka diyara götürenin bir omuz olduğunun farkında bile değildi.


Yüzünde istemsiz bir tebessüm oluştu, genç adam sessizce izliyor, anlam vermeye çalışıyordu.


"Misafir"


Oldukça yavaş ve sadece parmak ucuyla omzuna yeniden dokunduğunda, Nehir hissetmeden rüyada geziniyor, çiçeklerle dolu olan bahçede iki yana koşturuyordu.


Şaşırdı genç adam, bir insan rüyasında neden böylesine gülümseyebilirdi?


Bir rüya nasıl böylesine mutlu edebilirdi?


Yüzüne baktı, burnu ve yanakları al al olmuşken, dudakları bembeyazdı. Bakışını göğe çevirdi, gün aydınlanmak üzereydi ve geçen her dakika hava daha çok soğuyordu. Bir şekilde içeri almazsa kötü hastalanabilirdi, emindi.


Derin bir nefes verip elini kaldırdı. Yavaşça başını omzundan ayırıp elinin üzerine koydu. Hızla kalkıp, kolunun tekini dizlerinin, diğerini de sırtının altına bırakıp kaldırdı.


Ayağıyla kapıyı açıp içeri girdi. Kardeşinin, odanın kapısını aralık bırakmış olmasına şükür ederek yatağa yaklaştırdı. Yavaşça yatırdı, köşede duran battaniyeye eğildi.


İki kızın üstünü örttü, bakışları pozisyon değiştirip yan dönen kıza kaydı. Saçları yüzüne dökülmüş, ellerini de yanağının altına bırakmıştı. Tıpkı masum küçük bir çocuk gibi, uyuyordu. Yeniden hareket ettiğini fark edip hızla odadan çıktı.


.....

Gözlerini yavaşça araladı genç kız. bakışları önce yanına kaydı, Rüya yoktu. Saate baktı, şaşırdı, neden bu kadar erken kalkmıştı?


Derin bir nefes verip gözlerini tavana çevirdi, bir an duraksadı. Gece, evin babasının ölüm yıl dönümüydü. Rüya'nın gözyaşlarıyla uyanıp balkondaki koltuğa oturmuştu. Ardından genç adam da yanına gelmişti. Başını, neden yaptığını bilmese bile omzuna dayayarak gözlerini kapatmıştı.


Şaşkınlıkla doğruldu, sonrasını hatırlamıyordu. Yatağa nasıl gelmişti? Ve en önemlisi genç adamın omzuna başını dayarken, nasıl da kendinden geçebilmişti? Hızla doğrulup oturdu. Dudaklarını ısırdı, düşündü, endişeliydi. Acaba bunun için ona kızar mıydı? Acaba yatağa getiren o muydu?


Çok kısa bir an beliriyordu gözlerinde. Gözlerini çok az açtığı anlardan birinde, çok yakınında duran bir çift mavinin kucağında olduğunu görmüştü. Hızla eliyle ağzını kapattı.


"Kesin azar işiteceğim"


Yavaşça ayaklarını yataktan indirdi. Ağır adımlarla yaklaştığı kapıyı aralayıp kafasını çıkardı. Evde bugün sessizlik hakimdi, ne Rüya'nın şarkıları ne de Zeynep Hanım'ın mutfaktan ulaşan tabak kaşık sesleri vardı.


Oldukça yavaş şekilde salona adım attı, bakışını genç adamın odasının kapısına çevirdi. Kapalıydı, uyuyor olmalıydı.


Derin bir nefesle oturma odasına bakışını çevirdi, boştu. Mutfağa döndü, kimse yoktu. Şaşırdı, bu evde böylesine sessizlik hiç normal değildi.


Dış kapıya yönelip yavaşça araladığında, adımları durdu. Genç adam siyah bir kot, siyah bir boğazlı kazak ve üstüne de aynı renk bir deri ceket giymişti. Yüzü asık ve donukken, kardeşinin gözlerine bakıyor, yanağına dokunuyordu.


Rüya, ağabeyinin çok yakınında durmuştu. Aynı şekilde üstünde, siyah bir kazak ve siyah bir pantolon varken saçlarını da özensizce yukarıdan bağlamıştı. Yüzü asık, gözleri yaşlıydı. Birbirine bakıyordu iki kardeş.


"Tamam, sakin ol artık. Annem seni böyle gördükçe daha çok üzülüyor"


Başını yavaşça eğdi genç kız. Gözlerinden yanaklarına yaşlar yağmur taneleri misali akıyordu. Yavaşça elinin tersiyle yanağını sildiğinde, Nehir duraksadı.


Nasıl da unutmuştu? Bu evde bugün yas vardı. Bu sessizliğin ve siyahların nedeni kesinlikle buydu. Yavaşça geriye çekildi, kendi odasından çıkış yapan Zeynep Hanım'la karşı karşıya geldi.


Üstünde siyah renklerde boğazlı bir kazak ve siyah bir pantolon vardı, omuzlarına da aynı renk şal örtmüştü. Kısa siyah saçları bugün oldukça özensizdi. Gözlerinde ise, düne ait hiçbir şey yoktu. Oldukça kırgın, kızarık ve yaslıydı.


"Ben.."


Ne diyeceğini hiç bilmiyordu. Zeynep Hanım derin bir nefes verdi. Hayat arkadaşının yokluğu, en çok da onu üzüyordu. Bir yılı onsuz nasıl geçirebildiğini hala bilmiyordu.


"Kızım biz çıkacağız"


Nehir gözlerine baktı. Mezarlık ziyareti yapacaklarını biliyordu. Başını yeniden eğdi, böyle bir günde onları yalnız bırakmamalıydı. Biliyordu zaten, kendi ailesiyle aynı yerde gömülü değillerdi. Korkmasını gerektirecek bir şey de yoktu.


"Ben de gelebilir miyim?"


Zeynep Hanım gözlerine bakıyordu. Kalbi sızlıyor, bir an önce eşinin yanında olmak için sabırsızlanıyordu.


"Bir şeyler yemelisin"


Nehir mutfağı hatırladı. Her şey yerli yerindeydi, dün gece bıraktıkları gibi. Bu sabah bu evde kimse kahvaltı etmemişti. Bunu çok iyi anlayabiliyordu.


"Aç değilim, sizinle gelmek istiyorum"


Zeynep Hanım duraksadı. Onu kırmak istemedi.


"Tamam kızım, hazırlan seni bahçede bekleyeceğiz"


Nehir derin bir nefes verip hızla odaya yürüdü. Onlara uyum sağlayacak bir şeyler giyinmek için dolabı açtı. Çekmece de bulunan siyah kotu çıkardı, hızla giyip üstüne siyah triko bir kazak geçirdi. Şişme ve aynı renklerde olan montu da giyerek, saçlarını özensizce tepeden topladı. Hızla yüzüne de su döküp, yarısını kurulayarak koşar adımlarla onlara yetişti.


..... 

Hava kararmak üzereydi, saatlerdir yaptıkları bu ziyaret istenmese de son bulmuştu. Rüya babasının toprağına özlemle dokunurken, Ali Demir seranın en güzel çiçeklerini toprağına sessizce ekiyordu. Elindeki minik kürekle toprağı çok az kazıp, çiçeklerin tohumlarını iyice yerleştirip kapatıyordu. Önünde, yerde bulunan su bidonunu eline alıp sulamaya çalışıyor, Nehir onu izliyordu.


Bu rengarenk çiçekler belki de toprağın altındaki kişiye yalnızlığında eşlik ediyordu. Babasını hatırladı, kimbilir nasıl da yalnız ve toprağı özensizdi. Ağabeyinin asla ilgilenmeyeceğini biliyordu, ilk defa ziyaretine gitmeyi deliler gibi istedi.


Seradan çiçek götürüp, toprağına kendi elleriyle ekmeyi istedi. Başını eğdi, gözleri doldu. Bunu bile yapmak onun için çok zordu.


"Özür dilerim baba"


Fısıltıyla derin bir nefes aldı. Bakışını, arabaya annesiyle birlikte ilerleyen genç kıza çevirdi. Zeynep Hanım kızının elini sıkıca tutmuş, ona güç oluyordu.


Genç adama döndü, hala toprağın başındaydı. Bidonu yerine bırakıp isim yazılı olan taşa yaklaştı. Elini yavaşça üzerinde gezdirirken bile suskun, donuk ve ailesinin gözyaşlarına karşın tepkisizdi.


Biliyordu genç kız, adamın şu an içinde fırtınalar kopuyordu. Babasının giderken omuzlarına bıraktığı büyük bir yük vardı, şikayetçi değildi ama varlığına özellikle bazı zamanlar oldukça ihtiyaç duyuyordu.


Arkasını döndü Nehir, kamyonete attığı her adımda geriye bakma isteğine engel olamıyordu. Derin bir nefes alıp kafasını çevirdi, genç adam ayağa kalkıp bekleyen ailesine yürüyordu.


.... 

Evin önünde duran kamyonetten indi genç adam, kapısını açtığı ailesinin inmesini bekledi. Bakışını önden inip eve ilerleyen kardeşinden ayırıp annesine çevirdi.


"Seraya gideceğim anne, Rüya'ya bir şeyler yedir"


Zeynep Hanım şaşırdı, yüzü endişeli bir hal aldı. Oğlunu çok iyi tanıyor, acısını tek başına yaşamak istediği için uzaklaşmaya çalıştığını biliyordu.


"Bugün gitme oğlum, üstelik hala sende bir şey yemedin"

"İş çok anne, gitmeliyim"


Annesinin gözlerine bakıp cevap vermesine izin vermeden kamyonete yöneldiğinde, Nehir kadına çevirdi bakışını. Çaresizce oğlunu izliyordu. Derin bir nefes verdi, Zeynep Hanım'a yanaştı. Onun için bir şey yapmak istiyordu.


"Merak etme Zeynep Teyze, bir şeyler yedireceğim"


Kadının yüzünde rahatlıkla küçük bir gülümseme oluştu. Bu kıza güveniyordu, oğlunu hiç yalnız bırakmayacak ve ona bir şeyler yedirecekti.


Nehir yanağına küçük bir öpücük bırakıp hızla kamyonete binince, oğlunun şaşkın bakışlarını fark etmişti. Güvenle arkasını dönüp bahçeye girdiğinde, yanındaki koltuğa oturan genç kıza bakıyordu Ali Demir hala. Eli direksiyonun üzerinde, anlam vermeye çalışıyordu.


"Nereye?" 

"Seraya" 


Genç adam şaşkınlıkla önüne dönüp yeniden gözlerine baktı. Bugün hiç kimseyi yanında istemiyordu.


"Gerek yok, izinlisin bugün"


Nehir umursamadan kemerini bağlayıp bakışını yola çevirdi.


"İzin istemiyorum" 


Derin bir nefes alan genç adam hızla kapıyı açıp indi. Kamyonetin önünden dolandı, genç kızın kapısına yaklaşıp açtıktan sonra gözlerine baktı.


"İn" 


Nehir şaşırsa da umursamazca yola bakıyordu. Çünkü inmeye hiç niyeti yoktu. Zeynep Hanım'a az önce verdiği sözü yerine getirecekti, kararlıydı.


"İnmeyeceğim" 


Genç adam bakışını etrafa çevirdi. Yan komşunun izlediğini görünce, yeniden derin bir nefes alıp genç kızın kemerini açtı. Kolundan tutup indirdikten sonra kapıyı hızla kapatıp, kendi koltuğuna oturdu. Nehir'in şaşkın bakışları altında kamyoneti hızla çalıştırıp uzaklaştı.


"İzin istemediğimi söylemiştim!"


Gözden kaybolan kamyonete seslense de boşunaydı. Bakışını arkaya çevirdi, sokak boştu ve sadece bir komşu kadın tarafından izleniyordu. Ne yapacağını derin bir nefesle düşündüğünde, aklında o an bir şey belirdi, yanında seranın adresi ve bir telefon vardı. Oraya tek başına gidebilmek artık mümkündü. Elini cebine koydu, yanında para da vardı. Rüya her ihtimale karşı vermişti. Gülümsedi, işe yarayacağını hiç düşünmemişti.


.... 

Derin bir nefes aldı genç kız. Tek başına ilk defa yaptığı yolculuktan sonra serayı bulabilmişti. Genç adamın ne tepki vereceğini bilmiyor, doğrusu umursamıyordu.


Elindeki küçük poşete baktı, yol üstünde iki simit ve bir poğaça almıştı. Gözlerini kapadı, kendini karşılaşmaya hazırlamaya çalışıyordu. Ağır adımlarla önündeki kamyoneti geçip seranın kapısına yaklaştı. Açık olan kapıdan tek adım attığı gibi şaşkınlıkla durdu.


Düzenin hiç eksik olmadığı sera, alt üst durumdaydı. Küçük büyük farketmeksizin tüm saksılar orta yerde toplatılmış, köşeler hep boşaltılmıştı.


"Ne olmuş buraya?" 


Şaşkınlık barındıran hızlı adımlarla kulübeye yaklaştı. Kapısı açıktı ve içerisi de oldukça dağınıktı. Endişeyle geriye çekilip etrafa bakındıktan sonra poşeti köşeye bıraktı, arka bahçeye ilerledi.


Genç adamı görmeyi ümit ediyordu ki, bir anda adımları yeniden durdu. Ali Demir arka bahçede bulunan koca koca saksıların ortasındaydı. Eline tek tek aldığı çiçekleri yeniden dizmeye, yerleştirmeye çalışıyordu.


Derin bir nefes verdi genç kız, bir anlık çok korkmuştu. Sadece arkasını görebildiği adama ağır adımlarla yaklaştığında, genç adam adım seslerini duyup aldırmadan işini halletmeye çalışıyordu.


"Kapalıyız bugün!!"


Gürleyişiyle, Nehir olduğu yerde irkildi. Adımları durdu, genç adam bakışını geriye çevirdi. Karşısında gördüğü kıza şaşkınlıkla baktı, müşteri olduğunu düşünmüştü.


"Ne işin var senin burada!?"


Genç kız geriye doğru adım attı. Gözlerine bakmaya çalışsa da genç adam izin vermiyordu. Cevabı beklemeden arkasını dönüp yeniden saksılardan birini eline aldı


"Burası.. Neden böyle?"


Darmadağın olan seraya bakıyordu. Umursamıyordu Ali Demir, sadece önündeki saksıları tek tek taşıyıp düzenliyor, kafasını dağıtmaya ve geçen yıl bugünü düşünmemeye çalışıyordu.


"İzinli olduğunu söylemiştim, neden buradasın!"


Sert ses tonuyla, Nehir derin bir nefes verdi. Sadece şaşkındı ve etrafın dağınıklığına bakıp anlam vermeye çalışıyordu.


"İzin istemiyorum" 

"Sera bugün kapalı, geldiğin gibi geri git!"


Genç kız sesiyle yeniden irkildiğini hissetti.


"Söz verdim, gidemem"


Cesaretini toplayınca, genç adam bir an duraksadı. Elindeki saksıyı yere bırakıp gözlerini kapadı. Derin bir nefes alıp ona döndü. Güzellikle giymeyecekti.


"Bunu sen istedin! " 


Kolundan sıkıca tuttuğu gibi seranın dış kapısından geriye itip, kapıyı hızşa suratına kapattı. Sırtını kapıya yaslayıp bakışını bahçeye çevirdi. Zihninde bir yıl öncesi vardı, babası ön bahçenin orta yerinde son nefesini vermişti.


Gözlerini kapatıp zihninden silmeye çalışarak yeniden arka bahçeye yöneldiğinde, Nehir kapının ardında duruyordu. Genç adamın bu tavrı sinirlerini bozuyordu. Derin bir nefes verip kapıya yaklaştı. Eliyle yavaşça ittiğinde açılmadığını fark etti.


..... 

Tüm serayı yeniden düzeltmek saatleri almıştı. Genç adam günü, işin yoğunluğuyla hiç düşünmeden geçirebilmeyi başarmıştı.


Yorgunlukla bir köşeye çekilip çiçeklere baktı. Oldukça düzenli olmuşlardı. Bakışını kulübeye çevirdi, oldukça aç hissediyordu. Belki yiyecek bir şeyler bulabilirdi.


Yavaş adımlarla ilerleyip kapısını kapattı. Sobanın fişini taktı, bakışları köşede duran bir poşete kaydı. Şaşırıp merakla eline aldığında simitleri ve poğaçayı gördü.


Genç kızın, gelirken getirmiş olduğunu düşünüp içerisinden bir simit çıkardı. Isırdı, çayın altını da yakmıştı.


Koltuğa oturdu, aklında genç kız belirdi. Eve tek başına dönebilmiş miydi? Isındığını hissettiği kulübede, geldiği andan beri sessizde olan telefonunu çıkardı. Ekrana bakınca annesinin cevapsız aramalarını görüp numarasını tuşladı.


"Oğlum, nerelerdesin sen saatlerdir? Neden meraklandırıyorsun beni?"


Endişeyle sitem eden annesinin konuşmasını bitirmesini bekleyip derin bir nefes aldı.


"Rüya nasıl?" 


Zeynep Hanım derin bir nefes verdi. Sabahtandır kızı odasından çıkmamış ve tek kelime etmemişti.


"Hiç odasından çıkmadı"

"Bir şeyler yedi mi?"

"Evet" 


Genç adam çok az da olsa rahatlık hissetti. Kardeşinin çok çabuk hastalandığını biliyordu.


"Ne zaman geleceksiniz siz oğlum?"


Annesinin çoğul konuşmasıyla şaşırdı genç adam. Genç kız hala eve dönmemiş olamazdı değil mi? Saatler olmuştu onu kovalı.


"Biz mi?" 

"Sen ve Nehir'den söz ediyorum oğlum. Yorma fazla, misafirimiz o bizim"


Ali Demir hızla ayağa kalktı. Elindeki simiti yerine bırakıp, şaşkınlıkla duraksadı.


"Anne, müşteri geldi. Ararım sonra"


Telefonu kapatıp, durdu. Nasıl olabilirdi? Nereye gitmişti? Yine kayıp mı olmuştu? Hızla kulübenin kapısını açıp bahçeye geçti. Her ihtimale karşı bahçeyi iyice aradı, yoktu.


Hissettiği suçlulukla ve ailesine bunu açıklayamayacağının da farkında olarak seranın kapısına yaklaştı. Tüm gücüyle kapının kilidini açıp dışarı çıktığında bir anda adımları durdu.


Tam kapının yanındaki duvarın önünde, sırtını duvara yaslayarak yere çökmüş olan kızı gördü. İki elini göğsünde bağladığı kollarının altına, başını da eğip dizlerinin üstüne bırakmıştı.


Mavi gözleri şaşkınlıkla bakıyordu genç adamın. Saatlerdir burada mıydı?

Eve hiç gitmemiş miydi?


Ne yapacağını şaşırdı, derin bir nefes verdi. Yanına yaklaştı, önüne çömdü. Elini yavaşça uzatıp omzuna dokundu, genç kız hızla kafasını kaldırdı, göz göze geldiler.


Beyaz teni, burnu, iki yanağı hatta kulakları bile soğuktan kızarmış, ellerinin derisinde de buzun etkisiyle çatlaklıklar oluşmuştu


"Neden gitmedin?" 


Oldukça kısık bir tonda sordu adam. Genç kız kafasını eğdi, adam sadece ona bakıyordu. Saatlerdir soğuğa maruz kalmasına rağmen sadece Zeynep Hanım'a verdiği sözü yerine getirmek istemişti.


"Söz.. Söz verdim"


Zar zor fısıldadı, adam ayağa kalktı. Üstündeki montu hızla çıkarıp omuzlarına örttü. Suçluluk hissediyordu, ellerini iki omzuna bırakıp ayağa kalkmasına yardımcı oldu. Seraya birlikte ve yan yana ilerleyip, kulübeye yaklaştılar.


Adım attığı kulübede derin bir nefes aldı Nehir, saatlerdir ilk defa böylesine bir sıcaklık hissediyordu.


Koltuğa yavaşça genç adamın yardımıyla oturdu, Ali Demir kaynamaya başlayan çaydan bir bardağa doldurdu. Poşette bulunan ve biri de yarım olan simit ve poğaçaları dilimleyip bir tabağa dizdi. Önündeki sehpaya çayla birlikte bıraktı, genç kızın bakışları ona döndü.


"Tek.. yemem" 


Genç adam köşede duran diğer bardağı eline aldı, bu durumda onunla inatlaşmak istemiyordu. Aynı şekilde çay doldurup karşısına oturdu.


Genç kızın çayı yudumlayışına bakarken bakışları ellerine kaydı. Yüzü sıcağa girmesiyle eski halini almasına rağmen, onlar hala kızarıklığını koruyordu.


Elini yavaşça tabağa yaklaştırdı, genç kızın da aynı anda tabağa uzandığını fark etmemişti. Buz olan ellerin, ellerine yeniden temas etmesiyle bakışını gözlerine çevirdi.


Bu kömürü andıran gözler, nasıl da bu kısa zamanda ve defalarca kovmasına rağmen aileden olmuştu? Elini hızla geriye çekti, başını eğip çayını yudumladı.


..... 

Kamyonetin durmasıyla hızla indi genç kız. Koşar adımlarla kapıyı çalarken, Zeynep Hanım açtı. Onu bile göremeden içeri koşan Nehir, hızla odaya girdi. Sobanın tam yanında bulunan mindere oturdu.


Oldukça üşüyordu ve sadece sobaya yakın olarak ısınacağını biliyordu. Ellerini de açıp sobanın ısısına çevirdi, saatlerdir odasından çıkmayan Rüya, seslerle çıkmış kapı pervazında onu şaşkınlıkla izliyordu.


"Nehir" 


Genç kız bakışını ona çevirdi. Titriyordu.


"Sera mı soğuktu bugün? Neden bu kadar üşüdün?"


Nehir duraksadı. Tüm gün kapının önünde beklediğini hatırlarken, sobaya daha da yanaştı.


"Yok, yok sera sıcaktı. Yolda üşüdüm herhalde"


Yalanıyla, bakışı karşısındaki kanepeye oturan genç adamla buluştu. Rüya arkasını dönüp odadan çıktı, elinde bir battaniye ile yeniden geldi. Eğilip kızın omuzlarına örttü, Nehir sıkıca sardı kendine. Önüne eğildi Rüya, böylesine üşüyor olmasına anlam veremiyordu.


"Kamyonetin içerisi çok soğuk olmaz ki, hasta mı olacaksın acaba?"


Alnına dokundu, üşümesinin nedeninin ateşi olduğunu düşündü. Sıcak olmadığını fark edip, arkasındaki ağabeyine merakla çevirdi bakışını.


"Abi, sen de üşüdün mü böyle?"


Ali Demir ayağa kalktı. İki kıza bile bakmadan odadan çıktığında, Rüya yeniden genç kıza döndü.


"Sobaya biraz daha odun atacağım, iyi gelecek"


Ayağa kalkıp odadan çıktı. Dış kapının önünde bulunan terlikleri ayaklarına geçirip, arka bahçeye koşar adımlarla geçti.


Üst üste dizilmiş olan odunlardan birkaç tanesini kollarına alıp, koşar adımlarla içeri girdi. Yaklaştığı sobanın içerisine atıp, battaniyeye sıkıca sarılmış olan kıza baktı.


"Üşüyor musun hala?"


Endişeliydi, Nehir kafasını aşağı yukarı salladı. Fazlasıyla üşüyordu.


"Bir battaniye daha ister misin?"


Getirmek için kapıya adım attığında, annesi göründü. Elinde bir tepsi, üzerinde de bir kase sıcak çorba vardı. Rüya hızla elinden aldı, eğilerek genç kızın önüne bırakıp gözlerine baktı.


"Bu seni çabucak ısıtacak. Hadi soğumadan içmeye çalış"


Geriye çekilince, Nehir yere bırakılan tepsiye baktı. Buharı yükselen bir kase mercimek çorbası, yanında bir kaşık ve peçete vardı. Yavaşça elini battaniyenin altından çıkarıp, kaşığı tuttu. İçerisine koyduğu çorbayı ağzına yaklaştırdı. Tüm vücudunun o anda ısındığını hissetti.


Gözlerini yavaşça kapadı, bir mercimek çorbası böylesine eşsiz olabilir miydi? Defalarca içtiği bu çorba, ilk defa böylesine hoşuna gitmişti. Bir annenin elinden yemek yemeyeli yıllar olmuştu.


Düşünüyordu, annesinin gidişinden sonra yemekler sadece evdeki hizmetliler tarafından yapılmıştı. Annesini çok küçük yaşlarda olduğu zamanlarda hizmetlilerle birlikte ara ara mutfakta yemek yaparken görmüş olsa da unutmuştu.


Öylesine uzun zamandır annesizdi ki, bazı anıları aklında tutmak da oldukça zorlanıyordu. Yuttuğu her kaşık çorba, tüm vücudunda sıcaklık hissettiriyordu. Bakışını, endişeyle izleyen Rüya'ya çevirdi. Karşıdaki kanepede oturmuş izliyordu, gülümsemeye çalıştı.


"Etkisi oluyor" 


Rüya'nın yüzünde gülümseme oluştu.


"Bitirmelisin" 


Nehir yarıladığı kaseye çevirdi bakışını. Öylesine hoşuna gitmişti ki bitirmeden bırakmaya hiç niyetli değildi.


..... 

Gözlerini sabahın erken saatinde araladı Rüya. Yanında uyuyan genç kıza bakıp, yavaşça yataktan çıktı. Yatağın köşesinden sarkmış olan battaniyeyi üstüne iyice örtüp odanın kapısını açtı, salona geçti.


Hala erken vakitlerdi, annesi bile uyuyordu ama ağabeyinin uyanmış olabileceğini düşünüyordu. Odasının bir adım ötesinde bulunan kapıya yaklaştı, yavaşça tıkladı


"Abi" 


Ses yoktu. 


"Abi, uyandın mı?" 


Genç adam tamamen hazırdı. Seraya gitmek için erkenden uyanmıştı. Giymiş olduğu montun fermuarını kapatırken, kız kardeşinin sesini duydu. Saatin de kardeşinin bugün dersi olmadığının da farkındaydı. Merakla kapıya yaklaşıp açtı.


"Rüya" 


Genç kız derin bir nefes aldı.


"Abi, Nehir sabaha kadar yatağın içerisinde titredi. Bugün seraya gitmesini istemiyorum. Evde iyice dinlenip ısınsın"


Ali Demir duraksadı. Gözünün önünde, onu kolundan tutup dışarı çıkardığı ve saatler sonra kapıda gördüğü an vardı. Hala da suçluluk hissediyordu, itiraz etmedi.


"Çıkıyorum"


Botlarını vestiyerden çıkarıp kapıya yürüdü. Kardeşinin bakışları altında giyip çıkışa yürüdü. Arkasını bile dönmeden el sallayıp kamyoneti çalıştırdı.


..... 

Burnuna sinen omlet kokusuyla araladı Nehir gözlerini. Gece boyunca hissettiği soğukla doğru düzgün uyumamış olmanın verdiği etkiyle gözleri açılmak da zorlanıyordu. Yanına baktı, genç kız yoktu. Yavaşça kendine gelmeye çalışarak doğruldu, karşısındaki saati fark etti. 10.00'ı geçmişti. Gözleri telaşla açıldı, hızla kalktı.


Genç adam kesin çok sinirlenmiş ve şimdi onu azarlayacaktı. Hızla odanın kapısını açıp çıktı. Hemen hazırlanmalıydı. Bakışları mutfağa çarptı, genç kızı gördü. Özenle bir kahvaltı masası kurmuş, çayları dolduruyordu. Bakışını kaldırdığında, kapıda bekleyen kızı gördü.


"Nehir" 


Gülümseyip elindeki çaydanlığı arkasında bulunan ocağın üzerine bıraktı.


"Günaydın uykucu güzel"


Nehir etrafa bakınıyordu. Masanın iki kişilik olması ve evdeki sessizlik dikkatini çekmişti.


"Abin nerede?" 

"Serada" 


Yaklaşıp elinden tuttu Rüya, kahvaltıyı onun için hazırlamıştı.


"Hadi bakalım kahvaltı edelim, bugün çok işimiz var"


Nehir gözlerine bakıyordu.


"Serada mı? Abin çok kızacak, neden beni uyandırmadın?"

"Sakin ol Nehir, bugün seraya gitmeyeceksin. Ayrıca abim sana kızamaz, arkanda ben varım"


Gülümseyerek masadaki yerini aldı. Eline çatalı alırken, bakışlarını hala hareketsiz duran kıza çevirdi.


"Hadi Nehir, çok açım"


Etrafa bakındı genç kız. Gerçekten de evde ikisinden başka kimse yoktu. Elini, guruldayan karnının üzerine bırakıp arkasını döndü. Kendine gelmesi için öncelikle ellerini ve yüzünü yıkamalıydı.


.... 

Ayağa kalktı Rüya, bakışını sessizce kahvaltı eden kıza çevirdi.


"Hazırlanıyorum, doyunca sende hazırlanmalısın"


Nehir hızla ayağa kalktı. Dakikalardır yiyordu ve doldukça doymuş hissediyordu. Aklında Rüya'nın ne olduğunu bile söylemediği iş vardı.


"Ne işimiz var?" 

"Hazırlan sadece"


Odaya ilerledi Rüya gülümseyip.


.....

Ayakkabılarını giymeye çalışan kıza bakıyordu Nehir. Üstünde boğazlı yeşil bir kazak ve siyah bir kot pantolon vardı. Siyah kapşonlu bir kaban giyip, gri bir bere, atkı ve eldiven takmıştı.


Ayağındaki siyah renk çizmenin fermuarını yukarı çekip doğruldu. Bakışını hala bekleyen Nehir'e çevirdi. Neden beklediğini merak ederek gözlerine bakınca, genç kız anlayarak hızla önündeki siyah bağcıklı botlara eğildi. Yavaşça ayağına giymeye çalışırken Rüya gülümseyerek izliyordu.


Üstünde siyah şişme mont ve mavi dar bir kot vardı. Ali Demir' in almış olduğu pembe atkı bere ve eldiveni de eksik etmemişti. Güneşe rağmen hava hala çok soğuktu. Son bağcığı da bağlayıp ayağa kalktığında, Rüya koluna girdi.


"Hadi gidiyoruz" 


Bahçeden genç kızın meraklı bakışlarıyla çıkış yaptığında, adımını durdurdu.


"Bu havayı çok severim"


Bakışını önce yerdeki karlara ardından gözyüzünde bulunan güneşe çevirdi.


"Güneşi değerlendirmeliyiz, değil mi?"

"Ne?" 

"Diyorum ki, bugün kız kıza takılalım. Belki kendimize uygun birilerini buluruz"


Göz kırptığında, Nehir şaşkınlıkla ona baktı.


"Ne?" 

"Şaka yapıyorum, sana buraları göstermek istiyorum. Hava ilk defa böylesine güzel"

"Tamam" 


Gülümsediğinde, iki genç kız kol kola yürümeye başladılar. Evlerinin tam bitişiğinde bulunan eve çevirdi Rüya bakışını. Yıllardır en yakın komşularıydı. İşaret parmağını eve doğrulttu.


"Burada Aysel Teyzeler oturuyor. Bir oğlu ve iki kızı var. Eşi Burhan Amca'da köşedeki manavı işletiyor"


Nehir'in yüzünde gülümseme oluştu. Yanındaki kızın küçük bir çocuğa anlatır gibi özenle anlatışı hoşuna gitmişti. Tam karşıdaki eve çevirdi yönünü bu defa.


"Burada da Feriha Abla oturuyor. İki küçük çocuğu var. Eşi şehir dışında çalıştığı için evine sık sık gelemiyor bu yüzden tüm mahalleli olarak ona yardımcı olmaya çalışıyoruz."


Genç kız bakışını Rüya'ya çevirdi. Sokakta bulunan tüm evleri tek tek anlatıyordu. En sonda bulunan eve çevirdi bakışını. Suratını ekşitti.


"Burası da Berna'nın ailesinin evi. Anne ve babası dışında, bir ağabeyi ve küçük bir erkek kardeşi var."


Nehir gözlerini kıstı. Zihninde Berna'nın seraya son gelişi yer alıyordu. Çayına ilaç koymuş fakat içen kendisi olmuştu. Gülümsedi, Rüya'nın şaşkın bakışı ona döndü.


"Neden gülümsedin?"


Genç kız omuz silkti. Anlattığında, Rüya'nın Berna'ya öfkeleneceğini biliyordu. Ortalığı karıştırmaya niyetli değildi. Kendisi onun hakkından gelmişti.


"Hiç öylesine"


Geçiştirdikten sonra iki genç kız sokağı tamamlayıp caddeye giriş yaptılar. En baş köşede duran manava ardından da terziye selam verdi Rüya. Gülümsedi.


"Kolay gelsin Mehmet Amca, işler nasıl?


Olduğu yerden seslendi, Küçük bakkalın sahibi babası yaşlarındaydı. Kır saçlarına ve kırışmış yüzüne rağmen oldukça sevecendi. Genç kıza gülümseyerek el salladı.


"Şükür Rüya kızım, sen nasılsın. Annen ve abin iyi mi?"

"İyiler şükür, teşekkür ederim"


Nehir adımlarını durdurdu. Attığı her adımda daha çok şaşırıyordu. Sokaktaki tüm evleri Rüya nasıl hepsini tanıyor olabilirdi?


"Hepsini nasıl aklında tutabiliyorsun?"


Rüya gülümseyip bakışını geride duran genç kıza çevirdi. Yanına yaklaşıp, elini elinin üzerine bıraktıktan sonra gözlerine baktı.


"Nehir, nasıl bir hayattan geldiğini bilmiyorum fakat buna komşuluk deniyor. Biz ayrı evlerde yaşayan koca bir aileyiz. Tabi arada pürüzler oluyor, görmezden geliyoruz"


Göz kırptığında, düşünüyordu genç kız. Kendi evinin daha doğrusu villalarının olduğu çevre, buranın neredeyse onlarca katı büyüklüğündeydi. Tek bir sokakta en fazla beş villa bulunuyordu. Buna rağmen kimse kimseyi bilmez, görmezdi.


Koca bahçelerin etrafına çevrili duvarlar ve çitler, insanların arasındaki bağların da önünü kapatmıştı. Bilmezdi genç kız, yan komşusunun kaç çocuğu olduğunu ve kaç yaşında olduklarını. Doğrusu isimlerini bile net olarak bilmiyor, aile arasında da soyadlarıyla söz ediliyordu.


Yazdı aklına, eğer olurda birgün kendi evine dönme imkanı bulursa, ilk olarak komşularını ve kim olduklarını öğrenecekti.


"Sevdim" 


Rüya'nın şaşkın bakışını fark edip kendine gelmeye çalıştı. Derin bir nefes verdi.


"Bu arada Berna'da o pürüzlerden biri oluyor"


İki kızın yüzünde gülümseme oluştu. Yeniden kol kola girip ilerlemeye başladılar.


....

"Nehir"


Dedi Rüya, karşısındaki sandalyede oturan kıza bakıp. Sokaklarının bulunduğu caddedeki bir kafede karşılıklı oturmuşlardı. İkisinin de önünde sıcak buharı yükselen birer kahve bulunuyordu. Dakikalardır aklında tek bir şey vardı Rüya'nın. Dayanamayıp gözlerine bakmıştı.


"Hiç.."


Sustu, onu kırmaktan üzmekten ve yanlış anlaşılmaktan oldukça korkuyordu. Evlerine geldiği bu süreçte onun için elinden geleni yapmaya çalışmıştı fakat aklındaki soruların cevabı zihnini meşgul etmeye devam ediyordu. Derin bir nefes alıp, merakla gözlerine bakan kıza baktı yeniden.


"Hiç merak etmiyor musun aileni, sevenlerini ve sevdiklerini?"


Bir anlık duraksadı genç kız. Rüya'dan ilk defa böyle bir soru duyuyor olsa da bunca zamandır hiç sormamasına da şaşırıyordu.


"Ediyorum" 


Demekle yetindi sadece. Gözlerine bakan bu kıza yalan söylemek, onu en çok üzendi. Derin bir nefes alıp, önündeki kahveyi sıkıca tuttu.


"İlk gece.. Baba diyip ağlıyordun. Düşünmeden duramıyorum, babana o gece bir şey mi oldu? Düşün Nehir, düşün ve hatırla"


Nehir gözlerinin dolduğunu hissetti. O gece hayatının kabusu olmuş, tüm yaşantısını değiştirmişti. O gün babasını son kez görmüş ve o akşam sesini son kez duymuştu.


Doğum gününden birkaç saat öncesiydi. Genç kız, kendisi için özenle ayarlanan partiye gitmek için hazırlanırken, aklı bir yandan da babasındaydı.


"Baba" 


Telefonunun ekranında ismini görmüştü. Hızla kulağına yaklaştırdı, koca kız olsa bile hala doğum gününde babasından hediye bekliyordu.


"İyi ki doğmuş benim güzel kızım"


Dedi Asım Bey gülümseyip. Şirketteki odasındaydı ve önünde birkaç dosya vardı. Genç kız yüzünü astı. Babasının bu saatte telefon açması demek, partiye katılmayacağı demekti.


"Gelmeyecek misin baba?"

"Biliyorsun, sizin ortamlarınız için yaşım pek uygun değil ama üzülme hediyen bende, parti sonunda eve döndüğünde vereceğim"


Genç kızın yüzünde gülümseme oluştu. Biliyordu, babası her doğum gününde olduğu gibi bunda da en çok istediği bir şeyi verecekti.


"Ne aldın baba?" 


Aklında, daha yeni olan arabasının değişmesi veya ayrı bir eve çıkma hayali vardı.


"Hediye söylenmez kızım, bekle geceyi"

"Arabamı mı değiştireceksin?"

"Hayır" 


Dedi Asım Bey gülümseyip. Birkaç ay öncesinde son modelini almıştı.


"Hadi söyle baba, geceye kadar bekleyemem"

"Olmaz, beklemek zorundasın. Şimdilik kapatmalıyım. Seni seviyorum kızım"


Nehir gülümsedi. Babasını çok seviyordu. Hiçbir isteğini ikiletmediğini de çok iyi biliyordu.


"Seni seviyorum Asım Çetemen. Seni çok seviyorum"


Kapatıp ayağa kalktı. Saçları ve makyajı, eve gelen kuaförler ve makyözler tarafından özenle yapılmıştı. Tamamen hazırdı, ayağa kalktı. Odadan çıkıp salona indi. Hızla evdeki hizmetliler tarafından kabanı getirildi. Bakışını, boş olan salona çevirip hizmetliye döndü.


"Abim geldi mi?" 

"Hayır efendim, geç gelecekmiş"


Yüzünü astı. Bu hayatta kan bağı olan iki kişi vardı, ikisi de doğum günün de onu yalnız bırakmayı seçmişti. Derin bir nefes alıp, kendine çeki düzen verdikten sonra arabasına yöneldi.


..... 

Bilmiyordu genç kız, babasının sesini son duyuşu olduğunu, evine odasına bir daha giremeyeceğini ama bir şey fark etti o an, doğum günü olmasına rağmen kalbinde çok garip hisler vardı o gece.


Hissetmişti belki de hayatının bu geceden sonra tamamen ters köşe olacağını. Gözlerini kapadı, derin bir nefes aldı. Her şeye rağmen ayakta durmak ve güçlü olmak zorundaydı. Karşısında duran kıza baktı, merakla onu izliyordu.


"Hatırlamıyorum, zorluyorum fakat beynime silgi vurulmuş gibi hissediyorum"


Rüya derin bir nefes verip elini, elinin üzerine bıraktı.


"Tamam, düşünme. Her şey geçecek. Sadece zaman gerekli ama unutma o zaman gelene kadar, ben senin arkanda olacağım"


Genç kız gözlerinin dolduğunu hissetti. Engel olmaya çalışsa da yanağından bir damla yaşın süzülmesine engel olamamıştı.


.... 

Gecenin bir yarısında araladı genç adam gözlerini. Kulağına tam bitişiğinde bulunan odadan sesler ulaşıyordu. Kardeşini merak ederek hızla yataktan çıktı.


"Rüya" 


Odanın kapısını açtı, kulağını tam önünde bulunan kapıya dayadı. Sesler hala geliyordu. Merakla duraksadı, içeride genç kızın da olduğunu biliyor, izinsiz girmek istemiyordu ama kulağına ulaşan sesler ona engel oluyordu.


Yavaşça tıklamasına rağmen ses olmadığını fark edip araladı. Başka çaresi olmadığını düşünüyordu. Karanlıklar içerisinde içeri adım attığında, kulağına yeniden aynı ses ulaştı. Şaşkınlıkla durdu adımları, bu kardeşinin sesi değildi. Genç kız, terler içerisinde sayıklıyordu. Kafasını sağa sola yavaşça sallayıp, ıslanan saçlarıyla bir şeyler söylüyordu.


"Hayır" 


Dedi gözlerinden yanağına hızla yaşlar akarken. Babasını gördüğü o an rüyalarını da kaplarken, kalbini de hala sızlatıyordu. Yerdeydi Asım Bey, kanlar içerisinde boylu boyuna yatıyordu.


"Hayır" 


Tekrar etti ağlamaklı sesiyle. Arkasını döndü genç adam, kulağına ulaşan sesleri duymamaya çalışıyordu fakat bir anda durdu. Adımları yere çakılmıştı, gitmemek için direniyordu.


Derin bir nefes verip arkasını döndü. Bakışını karanlığa rağmen genç kıza çevirip ağır adımlarla yaklaştı. Baş ucunda bulunan bardağa su doldurdu, kardeşinin uyanmasından korkarak yatağın ucuna oturdu. Elini yavaşça genç kızın omzuna yaklaştırdı. Amacı, uyandırıp gördüğü kabusu sonlandırmaktı.


"Misafir" 


Yavaşça dürttüğünde, Nehir kendinde olmayarak hep aynı kelimeyi gözyaşlarıyla sayıklıyordu.


"Misafir" 


Dedi, geçen her saniyede daha da kötüleşen genç kıza. Eli, omzunun üzerine gitti yeniden.


"Uyan"


Genç kız babasının cansız bedenine bakıyordu. Omzuna dokunduğunu hissettiği el ile, bir anda oradan bir sihir gibi çıkarıldığını hissetti.


Gözlerini yanaklarındaki yaşlarla açtı, karanlıklar içerisinde parıldayan bir çift maviye bakarak avuçlarını yatağa bastırıp doğruldu. İki kolunu boynuna sıkıca sardı.


Gözyaşları hızla aktı, genç adamı da tüm gücüyle sarıyordu ki yanında uyuyan Rüya, duyduğu seslerle araladı gözlerini. Şaşkınlıkla duraksadı, ağabeyi ve genç kız birbirine sarılmıştı.


Oy ve yorumları unutmayalım :-)

Loading...
0%