Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11.Bölüm: Nergis

@mlkshnn

Nehir kendinde olmayarak hep aynı kelimeyi gözyaşlarıyla sayıklıyordu.


"Misafir" 


Dedi, geçen her saniyede daha da kötüleşen genç kıza. Eli, omzunun üzerine gitti yeniden.


"Uyan"


Genç kız babasının cansız bedenine bakıyordu. Omzuna dokunduğunu hissettiği el ile, bir anda oradan bir sihir gibi çıkarıldığını hissetti.


Gözlerini yanaklarındaki yaşlarla açtı, karanlıklar içerisinde parıldayan bir çift maviye bakarak, avuçlarını yatağa bastırıp doğruldu. İki kolunu boynuna sıkıca sardı. Gözyaşları hızla akarken, genç adamı da tüm gücüyle sarıyordu ki yanında uyuyan Rüya, duyduğu seslerle araladı gözlerini. Şaşkınlıkla duraksadı, ağabeyi ve genç kız birbirine sarılmıştı.


Nehir'in, kulağına ulaşan hıçkırıklarına bakıyordu. Genç adam ise hareketsiz durmuştu, kalbinin üzerinde olduğunu hissettiği kızın kalp atışlarını hissediyordu. Hızla atıyor, iç çekiyor ağlıyordu.


Zihninde babası vardı, onu bir daha göremeyeceği gerçeğini her düşündüğünde canı yanıyordu.


Ölüm neden vardı ki?


Neden en sevdiklerimiz, canımızı, içimizi, kalbimizi eriterek bizden ayrılıyordu?


Neden bu kadar zorken onlarsız olmaya mahkumduk?


Gözyaşları hızla akıyordu genç kızın, ilk defa böylesine gerçek bir rüya görmüştü. İlk defa doğum gününün olduğu geceyi bir daha yaşıyormuş gibi hissediyordu.


Her yer babasının kanıydı ve ağabeyinin elinde silah vardı. Gözlerini her kapadığında, aynı sahne yeniden gözlerinde canlanıyor, genç adamın boynunu daha çok sıkıyordu. Bunun için tüm gücünü kullandığının farkında bile değildi.


"Abi.." 


Rüya'nın sesiyle, Ali Demir hızla genç kızın kollarını boynundan indirdi. Bakışını kardeşine çevirince, kapıya yaklaşan Zeynep Hanım göründü. Ağır adımlarla yaklaştığı yatağın ucuna oturdu.


Elini yavaşça genç kızın yanağına yaklaştırdı. Kırışmış sıcak elleriyle yaşları sessizce silerken, Nehir gözlerine baktı. Merhameti ve sevgiyi derinden hissediyordu, yavaşça eğildi ve başını dizine bıraktı. Cenin pozisyonu aldı, saçlarının okşandığını fark ediyordu.


Güvenilir bir eldi, gözyaşlarını durduran ve acısını çok az da olsa dindiren.


Gözlerini yavaşça yumdu, uyumak istiyordu. Uyuyup gerçeklerden kaçmak isterken daha fazla yüzleşmek zorunda kaldığını da bilmiyordu.


.... 

Gün aydınlanırken genç kız ara ara gözlerini aralıyordu. Annesinin yanında uyuduğu, birlikte vakit geçirdikleri zamanları anımsıyordu.


Çok küçüktü, sanki ayrılacağını biliyormuş gibi son zamanlarda daha çok sarılıyor, daha çok öpüyor daha çok yanında kalıyordu.


O günlere gitmeyi, ağabeyiyle bahçede yeniden iki masum çocuk olarak koşturmayı istiyordu.


Babasının oyunun ortasında işten gelip, çocuklar gibi onlarla koşturduğunu görüp sıkıca sarılmayı hayal ediyordu.


"Daha iyi misin kızım?"


Zeynep Hanım'a çevirdi bakışını. Hala onun dizindeydi ve hala saçlarını sabırla okşuyordu. Gözleri açılmak da zorlanıyordu, kafasını yavaşça olumlu anlamda salladığında, Zeynep Hanım yüzünde gülümseme oluşturdu. Evdeki ikinci kızı olmuştu ve böylesine acı çekmesine engel olmak istiyordu.


"Annen gibi olamaz belki ama her kötü hissettiğinde buraya sığınabilirsin"


Dizini gösterince, genç kızın yanağından usulca yaş aktı. Annesini çok özlüyordu. Gözlerini yavaşça yumdu, doğurmamış olsa bile artık bir anneye sahipti biliyordu. Saatin farkında değildi fakat kulağına sabah ezanı ulaşıyordu.


.... 

--3 Gün Sonra--

Kış mevsimi yavaş yavaş etkisini yitiriyordu. Gökyüzünde, kardan çok artık güneş görünüyor, çiçekler ve ağaçlar beyaz örtüsünü kaybediyordu.


Genç kız geçen her günde bu aileye ve çevreye daha çok alışıyor, bazen ömrünü geçirdiği çevrenin varlığını bile unutuyordu.


Babasının öldürüldüğü gece de eskisi gibi rüyalarında yer almıyordu artık. Bunun kabulleniş olduğunun farkında bile değildi, yine kulübede oturmuştu.


Çenesini, birleştirdiği iki kolunun üstüne bırakmış pencere kenarından bahçeyi izliyordu. Genç adam yeni sevkiyat için kamyoneti dolduruyor, sera bahara yaklaştıkça daha da canlanıyordu.


Hatırlamıyordu genç kız kaç gündür burada olduğunu, saymayı bırakmıştı bir süre sonra. Genç adamın, tamamen boşalttığı kamyoneti dalgın bir şekilde izlerken bakışını geriye çevirdi Ali Demir.


Pencere kenarında oturan kıza işaret etti, Nehir hızla ayağa kalktı. Hava kararmıştı ve bu işaretin eve gitmek için toparlanmak olduğunu biliyordu.


....

Ünal Holding'in en yüksek katlarında bir odadan kısık bir müzik sesi ulaşıyordu. Genç bir adam, ayaklarının altında bulunan İstanbul manzarasına dalmıştı.


Radyodan kulağına iletilen müzik onu geçmişe götürüyordu. Aklında, sadece uzun zamandır hiç haber alamadığı genç kız vardı.


Gözlerini yavaşça kapadı,

Neredeydi? 

İyi miydi? 

En önemlisi hayatta mıydı?


Derin bir nefes verdi, eski günleri anımsıyordu. Odanın kapısını asla çalmaz, her zaman pat diye içeri girerdi. Yüzünde her zaman gülümse, ayağında topuklu ayakkabı, kolunda marka pahalı çantalar, üzerinde de kısa etekler ve askılı bluzlar olurdu.


Doğum gününe gidememişti, hala da pişmanlığını yaşıyordu. Başını eğdi, gün içinde onu son kez görmüş hediyesini vermişti.


Yine toplantılarının ortasında iken odanın kapısı aniden açılmıştı. Gülen yüzüyle, kapı arasından görünen genç kız elini kaldırdı.


"Kemal Ünal"


El salladığında, Kemal toplantıda bulunan kişilere döndü. Hepsi toplantıyı bölen kişiye bakıyordu. Umursamadı, yüzünde gülümseme oluşturarak onlara baktı.


"En değerlim geldi, toplantıya ara veriyoruz"


Herkes tek tek odadan çıkarken, Kemal içeri adım atan genç kıza yaklaştı. Üstünde dizinin üzerinde kısa bir kot etek ve ince topuklu bir ayakkabı vardı. Kolunun birinde de çantası takılıydı.


"Nehir"


Şaşkınlıkla yaklaşıp sarıldığında, genç kız ilerleyip masanın tam karşısında bulunan koltuğa oturdu. Bacağını diğerinin üzerine atarken, kendi koltuğuna oturan adama bakıyordu.


"Yoğunsun sanıyordum"


Dedi, gece doğum gününün kutlanacağını bilerek.


"Yoğunum, birkaç eksik vardı hallettikten sonra sana uğramak istedim"

"Çok iyi yaptın"


Nehir gözlerine bakıyordu. Elini genç adama uzatıp avucunu açtı.


"Hediyemi vermeyecek misin?"


Genç adam gülümsedi. Masanın altında bulunan çekmeceyi açtı, içerisinden özenle paketlenmiş küçük bir paket çıkardı. Masanın üzerine bırakırken, genç kız gülümseyerek gözlerine bakıyordu. Hızla eline aldığı paketi açmaya çalışırken, Kemal onu izliyordu. Bu hediye için aylardır uğraşıyordu. Gözleri parıldayan genç kız, kutudan çıkardığı pırlanta kolyeyle gülümsedi.


"Bu muhteşem!"


Heyecanla bakarken, Kemal gülüyordu. Ona verdiği bu anı, uzun zamandır hayal ediyordu.


"Beğendin mi?"

"Çok pahalı, değil mi bu?"


Kemal kafasını olumlu anlamda salladı, kız gülümsedi. Özel olarak pırlantadan onun için yaptırmıştı ve eşi benzeri yoktu.


"Harikasın Kemal, bayıldım"


Hızla ayağa kalkıp genç adama yaklaştı. Gözlerine bakıp sıkıca sarıldı.


"Beğenmene sevindim. İyi ki doğdun Nehir, iyi ki doğdun çocukluğum ve iyi ki doğdun en değerlim"


Nehir gözlerine baktı, yüzünde gülümseme vardı.


"Teşekkür ederim"


Kolyeyi uzatınca, Kemal eline alıp arkasına geçti saçlarını yavaşça yana alıp, boynuna taktı.


"Çok yakıştı"

"Doğum günüme gelmeyecek olmanı sadece böyle affettirebilirdin"

"Başarılı oldum sanırım"

"Oldun"


Kolyeye dokunurken, genç adam gözlerine baktı. Bu gece çok önemli işleri vardı, ne kadar uğraşsa da erteleyememişti.


"Pastam nerede?"


Genç kıza gülümseyip, masanın üzerindeki telefonu eline aldı. Tek tuşa basıp kulağına yaklaştırdı.


"Pastayı getirin"


Kapattığında, kapı tıklandı. Meraklı bakışlarla içeri sekreteri girdi. Elinde, üstünde yanan tek mumla küçük bir pasta göründü. Eline aldı Kemal, genç kıza yaklaştı.


"Dilek tut ve üfle"


Nehir gülümseyip gözlerini kapattı. Dilediğini dileyip araladı, genç adamın yeşil gözlerine bakıp muma üfledi.

Düşünüyordu şimdi genç adam, genç kız gittiğinden beri odanın kapısı hiç pat diye açılmamıştı, toplantılarına hiç baskın yapılmamıştı. Yokluğunu derinden hissediyordu, gözlerini kapayıp açtı.


"Nerdesin Nehir? Nerede?"


Masasına çevirdi bakışını. Üzerinde, iki uca bırakılmış iki fotoğraf çerçevesi vardı. Biri yıllar önce iki küçük çocuk sarılırken çekilmiş, diğeri de aylar öncesine aitti. Eline aldı, küçük kızın yüzüne dokundu. Onu deliler gibi özlemişti.


.... 

Oturuyordu iki genç kız odadaki yatağın üzerinde. Her akşam yaptıkları gibi ayrı geçirdikleri günün özetini birbirlerine geçiyorlardı.


Rüya okulundan, arkadaşlarından derslerinden söz ediyor, Nehir de seraya gelen müşterileri anlatıyordu. Bu sohbet iki kız arasında rutin olmuştu. Her akşam yemeğinden sonra masayı birlikte toparlayıp bulaşıkları da yıkadıktan sonra odaya geçiyorlardı. Çoğu zaman kahkahaları ulaşıyordu birkaç adım ilerisindeki oturma odasına.


Genç adam koltukta oturmuş televizyonu izliyordu. Sesleri kulağına ulaşırken düşünüyordu. Bu kadar gülmelerini sağlayacak ne olabilirdi? Her gece ikisi ayrı odada ne konuşuyordu? Şaşırıyordu fakat kafasını bunun için yormuyordu da.


Derin bir nefes aldı Rüya, sınıflarına yeni gelen bir genç vardı.


"Sınıfa yeni biri geldi"


Genç kız bakışını ona çevirdi. Parıldayan gözlerinden, heyecanlı olduğunu görebiliyordu.


"Erkek mi?" 


Diye sordu tahmin ederek. Başını eğdi Rüya, kalbinde çok küçük kıpırtılar yer aldı, yanakları kızarmaya başlamıştı. Kafasını olumlu anlamda sallayınca, Nehir'in yüzünde koca bir tebessüm oluştu. Genç kızın heyecanını anlıyordu.


"İsmi ne?" 

"Burak" 


Nehir eğmiş olduğu kafasına baktı. Elini çenesine bırakıp yavaşça kaldırdı.


"Başını eğecek bir şey yok bunda Rüya"


Rüya gözlerine bakıyordu. Bu duyguyu hiç bilmiyordu ama genç adamın ismini anmak bile kalbinde kelebeklerin uçuşmasına neden oluyordu. Gözlerinin önünde gözleri ve küçük küçük bakışmaları vardı


"Yakışıklı mı?" 


Rüya'nın yüzünde gülümseme yer aldı. Onu düşünüyordu, üç numara traşlı saçı, yuvarlak yüzü varken, uzun boyluydu. Gözleri, saçları siyahın en güzel tonuyken, yüzü de kumraldı.


"Sanırım" 


Nehir gülümseyip elini tuttu.


"Ondan hoşlanıyorsun"


Dedi anlatışının farkında olarak. Bakışını gözlerine çevirdi Rüya, işaret parmağını genç kızın dudağının üzerine bıraktı. Birilerinin duymasından çok korkuyordu.


"Sessiz ol" 


Nehir'in yüzünde şaşkınlık oluştu. Aşık olmak, saklanacak bir şey değildi.


"Neden?" 


Rüya derin bir nefes aldı. Zihni yıllar öncesine gitti. Sadece yedi yaşındaydı ve aynı sınıftaydılar. Aynı sırada oturur, teneffüslerde hiç ayrılmadan birlikte oynarlardı. Her gün annesine heyecanla ondan bahsederken ağabeyinin duyacağını hiç düşünmemişti.


Ali Demir küçük yaşına rağmen öfkeyle kardeşinin okuluna gelip çocuğu bulmuştu. Onu iyice korkutunca, küçük çocuk bir daha Rüya'nın yanına yaklaşmaya bile cesaret etmemişti.


"Yedi yaşındaydım, abim sınıftan bir erkek arkadaşımla çok vakit geçirdiğimi duyup çok sinirlenmişti. Önünü kesip onu kokutunca, arkadaşım bir daha bana yaklaşamadı"


Nehir şaşkınlıkla gözlerine baksa da genç adamın bunu yapabildiğine ihtimal veriyordu. Sahiplenen bir ağabeydi, kardeşini asla başka erkeğin yanında görmeye tahammül edemezdi. Gülümseyip elini genç kızın elinin üzerine bıraktı.


"Söylemeyiz o zaman, bu bizim sırrımız olur"


Göz kırptı, Rüya kollarını açınca sıkıca sarıldılar. Bunu rahatlıkla ve güvenerek paylaşacağı birinin olduğunu bilmek onu oldukça rahatlatmıştı.


.... 

Büyük dikdörtgen bir masa etrafında onlarca takım elbiseli adam oturmuştu. En uçta da Mert vardı. Ayağa kalktı, önündeki dosyaları öfkeyle masaya atıp sandalyesini geriye itti.


Büyük bir iş yapmak istemiş, önüne tek engel çıkmıştı. Babasının ölümünün ardından tüm mal varlığı iki kardeşe kalmıştı fakat Nehir ortalıklarda olmadığı için tek başına imza yetkisini kullanamamıştı.


Kapıyı hızla çarptı, kendi odasına geçti. Gözleri alevi andırıyor, soluğu da ateş püskürüyordu. Uzun zamandır hayalini kurduğu bir işti, böylelikle ismi daha duyulacak, iş dünyasında daha çok tanınacaktı.


Sakin olmaya çalışarak bakışını arkasında gölge olan sekreterine çevirdi. Siyah gözleri, şu an sadece karanlığı andırıyordu. İşaret parmağını ona doğrulttu.


"Bana Nehir'i bulun artık!!!"


Gürleyip masasının üzerindeki her şeyi tek hareketiyle yerle bir etti. Eliyle ensesini ovdu, bir şey yapmalıydı. Bir şey yapmalı ve kardeşini bulmalıydı.


.... 

Nehir, kapıdan elinde küçük bir saksıyla giriş yapan genç bir kız gördü. Kendi yaşlarında olduğunu düşündüğü kişiye bakıp hızla ayağa kalktı. Müşteri olduğunu biliyordu fakat elinde bulunan saksıya anlam veremiyordu.


Genç adamın yaklaştığını görünce adımlarını yavaşlattı. Onun olduğu zamanlarda müşterilere yaklaşmazdı. Merakla durdurduğu adımıyla izlemeye başladı, genç adamın seslenişine karşı hazır olmak istiyordu.


Sesleri duymasa bile genç kızın elindeki çiçeği gösterip el kol hareketleriyle bir şeyler söylediğini görüyordu. Ali Demir önünde durmuş, kadına göre daha sakin bir şekilde bir şeyler izah etmeye çalışıyordu.


Bir adım daha attı, bu hararetli konuşmanın nedenini merak ediyordu. Ağır adımlarla yanlarına yaklaşıp genç adamın tam yanında durdu. Kadının öfke dolu bakışlarını fark etti, elindeki saksıyı havaya kaldırdı ve son gücüyle yere attı.


Parça parça olan saksıya, toprağın içerisinden düşen çiçeğe bakıyordu Nehir şaşkınlıkla. Genç adama döndü, oldukça sakindi, şaşırdı. Neler oluyordu?


"Bunu telafi etmek zorundasınız!"


Gürleyişini duyduğu kadına baktı, Ali Demir yerdeki saksıdan düşen çiçeğe çevirdi bakışını. Hala yaşıyordu, eğildi. Yavaşça eline aldı, etrafına çok az toprak sarıp ayağa kalktı. Yanındaki kıza döndü.


"Ölmeden suya koy, geleceğim"


Nehir'in bakışları öfke dolu olan kadındaydı. Anlam vermeye çalışıyordu.


"Sorun nedir?" 


Diye sordu dayanamayarak. Genç adam cevap vermedi, genç kadın öfkeli bakışını ona çevirdi, yerdeki toprağı ayağındaki topukluyla eziyordu.


"Sorun sizin sahte çiçekleriniz. Birkaç gün içerisinde solmaya başladı, bunu telafi edeceksiniz"


Nehir bakışını elindeki çiçeğe çevirdi. Kurumaya yüz tutmuştu. Sarı yapraklardan oluşan bir nergis çiçeğiydi. Boynunu bükmüştü, sanki suç kendisindeymiş gibi.


Yavaşça dokundu genç kız, oldukça narin bir şekilde sevip burnuna sinen kokusunu içine çekti. Bu serada kokusunu en çok sevdiği çiçek türüydü. Sanki verdiği bu eşsiz kokuyla hayata tutunmak için savaş veriyordu. Derin bir nefes verip bakışını izleyen kadına çevirdi.


"Suladınız mı?" 


Sesi sakin ve oldukça kısıktı. Elindeki çiçeği dikkatle tutuyordu.


"Her gün" 


Nehir bakışını çiçeğe çevirdi. Yavaşça okşuyordu parmağıyla.


"Çiçek yetiştirmek sandığınız gibi basit bir şey değil, sulamaktan çok ötedir. İlgi ister sevgi ister ama fark ediyorum sizde bu ikisi de olmamış"


Genç kadının bakışları onu buldu. Şaşırdı, kaşları çatıldı.


"Ne demek istiyorsun sen bana!?"


Nehir bakışını genç adama çevirip yeniden kadına döndü.


"Demek istediğim, hemen yere eğilip şu toprağı toplayın!"


Ani bir tepkiyle gürledi, sesi seranın bahçesinde yankılandı. Ali Demir'in bakışı ona döndü. Şaşkındı.


"Müşteriye sesini yükseltme"


Dedi karşısında bir müşteri olduğunun farkında olarak. Genç kadın, Nehir'in gözlerine öfkeyle bakıyordu. Bakışını toprağa çevirdi, asla toplamayacağını düşünüyordu.


Hızla Nehir'in elindeki çiçeği çekti, yere atıp basınca, Genç kız öfkeyle dolduğunu hissetti. Derin derin nefes aldı. Hızla müşteriyi geriye itip yere eğildi. Çiçeği eline aldı, yarısı ezilmişti.


Gözlerinin sinirle dolduğunu hissetti. Çiçek bile olsa, bir canlıydı. Ezemezdi, bunu yapmasına izin veremezdi.


Bakışını ara bulmaya çalışan genç adama çevirip ayağa kalktı. Yapacağı şeyin, onu kızdıracağından adı gibi emindi ama benliğine şu an engel olamıyor, kendini oldukça zorluyordu.


"Bizi yalnız bırakabilir misin?"


Ali Demir kıstığı gözleriyle ona bakıyor, böyle bir şeyi neden istediğine anlam vermeye çalışıyordu.


"Çok kısa" 


Yüzündeki gülümsemenin sahte olduğunun farkında değildi. Yanına yaklaştı.


"Müşterimiz olduğunu unutma"


Fısıldayıp uyarıda bulundu. Nehir yüzünde yeniden küçük bir gülümseme oluşturdu. Fırtına öncesi sessizliği barındırıyordu bu gülüş.


"Merak etme, sadece kız kıza halledeceğiz"


Sakince gözlerine bakınca genç adam güvenle derin bir nefes verdi. Daha fazla itiraz etmeden arkasını döndü, yavaş adımlarla kulübeye yanaştı.


Sırtını kapının pervazına yasladı, kollarını göğsünde birleştirdi, onları izliyordu. Nehir'e çevirdi bakışını, elindeki çiçeği yavaşça, solmasına engel olmak amacıyla sardığı nemli toprakla köşeye bıraktı.


Kazağının kollarını sıyırdı, genç adam doğruldu. Şaşırdı, aklından geçeni yapmazdı değil mi? Bir müşteriye yapamazdı dediği gibi genç kız, müşterinin saçlarına yapıştı.


"Misafir" 


Dedi Ali Demir endişeyle. Hızla koşmaya başladı, Nehir ve müşteri arasında savaş başlamıştı. İki kız, saç saça ve bağıra çağıra kavga ediyor, Nehir öfkesine engel olamıyordu.


Kızın saçlarını çektikçe de bundan daha çok zevk alıyor rahatlıyordu. Genç adamın yaklaşıp müşteriyi hızla çekmesiyle, Nehir durdu. Gözleri hala öfke ile bakıyordu.


"Seninle konuşacağız."


Nehir'i geriye itip bakışını müşteriye çevirdi.


"İyi misiniz?" 


Yardım etmeye çalıştı, genç kadın öfkeyle hala diplerinin sızladığını hissettiği saçlarını düzeltiyordu. Alev saçan gözlerini geride duran kıza çevirdi. Bunu onun yanına bırakmayacaktı. İşaret parmağını ona doğrulttu, hızla salladı.


"Bunu yanına bırakmayacağım!!"


Gürledi, arkasını döndü. Hızlı adımlarla başına dokunarak çıkış yaptığında genç adam derin bir nefes aldı. Bakışını arkaya çevirdi, genç kızın yüzünde gülümseme olduğunu gördü.


Maviliklerini kıstı, genç kız geriye doğru bir adım atıp, yüzünü ciddileştirdi. Dudağının kenarını ısırdı, iyi bir azar işiteceğini biliyordu. Yanına yaklaştı genç adam, gözlerini gözlerine dikti.


"Takip et beni! " 


Yanından geçip hızlı adımlarla kulübeye ilerledi, Nehir kıstığı gözünü ona çevirdi. Attığı adımlardan bile öfkesini anlayabiliyordu. Bakışını nergis çiçeğine çevirdi. Geçen her saniyede boynunu daha çok büküyordu.


Hızla yaklaşıp eline aldı. Yavaşça okşadı, bir çok yeri ezilse de hala kurtarabileceğine dair ümidi vardı. Nefes alıyorsa umur vardı.


Arka bahçeye ilerledi, boş saksılar da orada bulunuyordu. Yaklaşıp üst üste olanlardan en küçüğünü aldı. İçerisine toprağı özenle yerleştirip çiçeğe yaklaştı. Diplerini temizleyip ezilmiş olan yaprakları kopardı.


Yavaşça saksının içerisine yerleştirip küçük bir kutuda getirdiği suyla ıslattı. Oturdu köşede, duvarın yanında bulunan sandalyelerden birine, saksı dizinin üzerindeydi, yavaşça dokunuyordu.


"Dayan.. Lütfen. Söz veriyorum, eğer başarırsan bundan sonra ben sana bakacağım"


Fısıldadığında genç adamın izlediğinden habersizdi. Takip etmesini söylemesine rağmen gelmeyen kızın nerede olduğunu merak edip kulübeden çıkmıştı. Etrafa bakınırken de çiçeği saksıya yerleştirdiğini görüp sessizce köşeye çekilmişti.


..... 

Kamyonetten indi genç kız, elinde hala o küçük saksı vardı. Yanından hiç ayırmıyor, düşmesinden korkuyordu. Bahçe kapısından geçip eve yaklaştı.


Karşısında gördüğü Rüya'ya gülümsedi. İki kız birbirine sıkıca sarıldı, uzun zamandır görüşmemiş edasında. Genç adam şaşkınlıkla bakıp önlerinden geçtiği gibi eve ilerledi.


"Nergis" 


Dedi Rüya, genç kızın sıkıca tuttuğu saksıya bakıp. Avuçlarında iyice sıkıp gülümsedi Nehir.


"Evet, benim" 


Rüya gülümseyip elini yavaşça yaklaştırdı. Eğilmiş boynunu yavaşça okşayıp genç kıza döndü.


"Ölecek gibi" 


Nehir'in bakışı onu buldu. Kafasını hiddetle iki yana salladı. Ölmesine izin veremezdi, yeniden canlanmasını çok istiyordu. Yüzünü üzüntüyle astı.


"Ölmesin" 


Dokundu, okşadı. Rüya gülümsemeye çalıştı. Yaşayacağını hiç düşünmese de genç kızı üzmemek adına ses çıkarmadı.


.... 

Zeynep Hanım'ın enfes yemeklerini iştahla yiyordu genç kız. Yanında Rüya, karşısında da genç adam ve annesi vardı. Sadece kaşık seslerinin duyulduğu bir akşam yemeğiydi.


Elindeki çatalı masaya bıraktı genç adam, doymuştu. Önündeki suyu tek yudumda bitirip bakışını önce annesine sonra kızlara çevirdi. Bugün bir karar almıştı.


"Seraya bundan sonra tek gideceğim"


Tüm bakışlar ona döndü. Nehir elindeki kaşığı şaşkınlıkla yerine bıraktı, Rüya ağabeyine bakıyordu.


"Ne?" 


Zeynep Hanım da bakışını yanında oturan oğluna çevirdi. Herkes bu ani kararın nedenini merak ediyordu.


"Neden oğlum?" 


Ali Demir genç kıza baktı. Bugün serada çıkardığı olayı anımsıyordu. Sessizce başını eğmiş elindeki çatalla oynadığını gördü.


"İşleri tek başıma da halledebilirim, eskisi gibi"


Ayağa kalktı. Meraklı bakışlara daha fazla açıklama yapma gereği duymuyordu.


"Çıkıyorum, geç gelirim bekleme beni anne"


Koltuğun üzerinde bulunan telefonunu eline alıp çıktı. Duyulan kapı sesiyle, Nehir irkildiğini hissetti. Bugünkü olaydan sonra çok adam çok kızmıştı, biliyordu.


"Ne oluyor Nehir?" 


Rüya'ya baktı, derin bir nefes verdi. Ayağa kalktı hızlı adımlarla odadan çıkıp genç adama yetişti. Koşar adımlarla önüne dikildi. Siyah gözleri mavilerle buluştu. Bahçenin orta yerinde karşılıklı durmuşlardı.


"Biz haklıydık" 


Genç adam durmuş, ona bakıyordu. Siyah saçları omuzlarına sarkmış,, gözleri de endişeyle bakıyordu.


"Müşteri her zaman haklıdır"


Sağ köşesine adım attı. Amacı geçip gitmek iken genç kız, hızla engel olup gözlerini yeniden gözlerine dikti.


"Tamam, fazla tepki gösterdim kabul ediyorum ama bundan sonra daha sakin olmaya çalışacağım"


Genç adam elini kolunun üzerine bıraktı. Tuttuğu gibi önünden çekip ilerledi. Genç kızın bakışlarının da farkında olarak kapının önünde duran kamyonete bindi.


.....

Gece boyunca doğru düzgün kırpmadığı gözlerini araladı genç kız, gün doğmak üzereydi. Hızla kalktı, karanlığa rağmen duşa yöneldi. Sessiz olmaya çalışarak sonra yeniden geldi, duş almıştı.


Rüya'ya baktı hala uyuyordu. Uyandırmama gayretiyle üstünü giyindi, ıslak saçlarına bakıp aynanın karşısına geçti, baş ucuna bıraktığı nergisi gördü. Boynu hala büküktü. Bir bardak suyla yaklaştı, yavaşça toprağı nemlendirip dokundu.


"Ölemezsin" 


Yüzünü astı. Yeniden boynunu kaldırıp, o güzel kokuyu yaymasını istiyordu. Saçlarından da akan suyla geriye çekildi.


Hava soğuktu, kurulamadan gidemezdi ama kurutma makinesini açıp genç kızı da uyandırmak istemiyordu. Derin bir nefesle dolaba yaklaştı. Çıkardığı kıyafetleri köşeye ayırıp giyinmeye başladı.


Siyah beyaz çizgili gömleğin üzerine sarı ince triko kazağı geçirdi. Boynunda görünen yakayı da düzeltip lacivertin en koyu tonu olan bir kot pantolon çıkardı. Kendi evindeki kıyafetler gibi olmasa da çeşit çeşit vardı ve Rüya'yla çoğunu ortak giyiyorlardı.


Islak saçlarını havluyla olabildiğince kurulayıp eliyle altlarını kabartmaya çalıştı. Gözlerine ve dudaklarına da hafiften makyaj yapıp saate baktı. Günün aydınlanmaya başladığını fark edip hızla kapıya yaklaştı. Yavaşça aralayıp kafasını çıkardı.


Bakışlarını genç adamın odasının kapısına çevirdi. Kapalıydı, demekki hala uyuyordu. Derin bir nefes verip parmak uçlarında salondaki küçük vestiyere yaklaştı.


Siyah ve bilekte olan botları eline aldı ve giymeden evden çıktı. Saniyeler içerisinde bahçede ayaklarına geçirip kapıya çıktı. Bakışını kamyonete çevirdi, eski, küçük ve Ali Demir'in gözleriyle aynı renkti.


Yüzünde tebessüm oluştu, yapmayı düşündüğü şeyin genç adamı kızdıracağını biliyordu ama aldırmıyordu, alışkın Di zaten ona sürekli azarlamasına.


Etrafa bakınarak arkaya ilerledi. Ellerini arka tarafın kapağına uzattı, ayaklarını da altındaki basamağa bırakıp tırmanarak bindi. Derin derin nefes alıp yakalanma korkusuyla bir köşeye oturdu.


Cesaretli olduğunu düşünse de adamın vereceği tepkiyi de merak ediyordu. Kamyonetin arkasında gizlenip seraya gitmeyi planlıyordu.


....

Açılan bahçe kapısıyla hızla eğildi genç kız, genç adamın çıktığını biliyor, yakalanmaktan korkuyordu. Görünmemeye çalışarak beklerken, kamyonetin hareket ettiğini hissedip gülümsedi, zafer onundu, yakalanmamıştı.


.... 

Kamyoneti seranın önünde durdurdu genç adam, sabahın erken saatiydi. Bu saatleri çok severdi, hala sokak ve caddeler sakinken serayı toplamak, çiçekleri sulamak hoşuna gidiyordu.


Bekledi genç kız, genç adam inmeli ve seraya girmeliydi. Yavaşça doğrulup kafasını kaldırdı, Ali Demir cebindeki anahtarla seranın koca kapısını açıp içeri giriyordu.


Gülümsedi, gözden kaybolduğundan emin olup köşeye yanaştı. Oldukça dikkatli bir şekilde arkasını döndü, önce tek ayağını sarkıttı. Diğerini ardından getirip, öbürünü basamağa bırakmaya çalıştı. Sağa sola hareket ettirdiği ayağının basamağa denk geldiğini düşünüp bıraktığı anda yere düştü.


"Ahh!" 


Ağzından ani çıkan inlemeyle, gözlerinin dolduğunu hissetti. Elini, yavaşça ayak bileğinin üzerine bıraktı, ağrı hissediyordu. Yavaşça ovmaya çalışırken, kulübenin önündeydi genç adam. Kapıyı açtığı anda telefonunu unuttuğunu fark etti. Kendine söverek geri döndü, kamyonette olduğunu biliyordu. Hızlı adımlarla bahçeden çıktığı anda adımları durdu.


Gördüğünün bir hayal olduğunu düşündü, genç kız burada olamazdı. Genç kız şu an kamyonetin tam arkasında yerde oturuyor olamazdı değil mi? Mavilikleri şaşkınlıkla açıldı, ayak bileğine huzursuzca dokunduğunu gördü.


"Ne işin var burada senin!"


Nehir elini yavaşça bileğinden ayırıp kafasını kaldırdı.


"Bileğim" 


Genç adam gözlerindeki acının farkındaydı. Kıvranıyor, kıpırdattıkça da sızı hissediyordu.


"Düştüm" 


Ali Demir derin bir nefes verip önüne eğildi. İki çift göz nefeslerini hissederek birbirlerine bakıyordu.


"Nereden düştün?"


Nehir bakışını önündeki kamyonete çevirdi. İşaret parmağını doğrulttuğu anda, genç adam şaşkınlıkla duraksadı. Aklında beliren ihtimalle ona baktı.


Kamyonetin arkasına binmiş olamazdı değil mi? Bu kadarını yapmazdı, kafasını eğdiğini gördüğünde emin olmuştu, evet bunu yapmıştı. Ayağa kalktı derin bir nefesle. Arkasını dönüp ilerleyince, genç kız şaşkınlıkla izliyordu.


"Nereye? Beni burada mı bırakacaksın?"


Genç adam adımını durdurdu.


"Tek ayakla gidersin"


Seraya girdi. Şaşkındı genç kız, onu böylece bırakmasına inanamıyordu. Yüzünü aştı.


"Nobran!!!" 


Haykırdı, sesi tüm serada yankılandı, genç adamın yüzünde çok küçük tebessüm oluştu. Aldırmadan kulübeye girdi, genç kız derin bir nefes aldı.


Burada böylece oturamazdı daha fazla. Üstelik düşmenin de etkisiyle alt bölgeleri oldukça sızlıyordu. Yavaşça elini kamyonete atıp doğruldu. Tutanarak ayağa kalktı, tek ayak üzerinde seke seke seranın kapısına yaklaştı.


İçeri bakıyordu, genç adam kulübeden çıktı gözlerine bakıp aldırmadan arka bahçeye ilerledi, Nehir gözlerini kıstı. Aklından yine genç adamı kızdıracak bir şey geçiyordu.


Bileğindeki sızıya rağmen, etrafa baktı. Kimse yoktu, onun için fırsatı. Elini tuttuğu kapıdan ayırıp bedenini bir anda yere bıraktı.


"Ahh!!" 


Diye bağırdı sesini genç adama ulaştıracak derecede. Durdurdu Ali Demir adımını. Şaşırdı, arkasını dönüp ön bahçeye geçtiğinde genç kızı yeniden yerde gördü. Hızla yanına yaklaştı.


"Ne oldu yine?" 


Genç kız dudağını ısırdı. Gülmemek için kendini kastı, fark ettiği anda sinirlenip onu orada bırakacağını biliyordu. Yüzünü buruşturdu.


"Diğer..diğer ayağım da acıyor artık"


Genç adam elini saçından geçirdi. Bu kız, onun başına kalmıştı. Derin derin nefes alıp, eğildi. Bir elini bacaklarının altına, diğerini sırtının arkasına bırakıp tek hamlede genç kızı kaldırdı.


Durdu Nehir, hiç böylesine yakın olmadığı adamın soluğunu hissediyordu. Düşmekten korkarak kollarını boynuna dolandı, kalbinin duracak derecede hızla çarptığını hissediyordu.


Ne oluyordu? Bu neydi? Kalbi neden, neden böyle atıyordu?


Bakışını yüzüne çevirdi, kusursuz yüzü, sakalları neden şimdi aklını başından alıyordu. Yüzüne bakmayan mavi gözler, yakından neden böylesine büyüleyiciydi?


"Ah ayağım" 


Dedi sadece bir kez daha yüzüne bakmasını isteyerek. Ona çevirdi genç adam bakışını, kulübeye ilerliyordu. Tek elini yavaşça boynundan çekti Nehir, genç adamın sakallarının üzerine bıraktı. Gözlerini yavaşça yumup dudağını dudağına değdirdi.

.....

Oy ve yorumları eksik etmeyelim 💙💙


Devamı +900 okunmaya ulaştığı anda gelecek 💙


Loading...
0%