@mlkshnn
|
Rüya çantasındaki telefonu titreyen elleriyle çıkarıp ağabeyinin numarasını tuşladı. Saat gece yarısına yaklaşırken gözyaşları dakikalardır olduğu gibi yine hızla akıyordu. Partiden bir saat önce çıkmış, telefonuna ulaşılamayan genç kızı uzun bir süre beklemişti. Arkadaşının da ısrarıyla yine onun evine gelmiş ve bir saattir de buraya dönmesini bekliyordu."Nerdesiniz siz!" Diye sinirle telefonu açan ağabeyinin sesiyle, gözyaşları daha da hızlandı. Oldukça endişeliydi. "Abi" Genç adam durdu. Kardeşinin sesinden anlayabilmişti kötü bir şeyler olduğunu. Endişeyle doğruldu. "Rüya ne oluyor! Nerdesiniz?" Hızla bulunduğu koltuktan ayağa kalktı. Genç kız derin bir nefes aldı, yanağına hızla akan yaşlara engel olamıyor, suçluluk hissediyordu. "Abi.. Nehir yok" Ali Demir duraksadı şaşkınlıkla. "Ne?" "Benim yüzümden! Benim yüzümden!" Gözyaşlarıyla telefonu yere bırakıp arkadaşının odasında yatağın ucuna çöktü. Yine kayıp olan kız için endişeliydi ve bu saate kadar dönmemesi de aklını başından almıştı. Onu bu partiye getirip kapıda bırakmakla da en büyük hatayı yaptığını düşünüyordu. "Rüya, Rüya!" Endişeyle seslenen ağabeyini duymuyordu. Genç adam üstünü değişmeyi bile düşenemeden hızla kapıya koştu. Üzerinde siyah bir eşofman altı ve mavi bir tişört vardı. Vestiyerdeki siyah deri montunu eline aldı ve kapıdaki kamyonete koştu. Montunu yanındaki koltuğa atttı. Aklı başından gitmişti, kardeşinin gözyaşları onu delirtiyordu. Gece olmasının da rahatlığıyla, endişeyle tuttuğu direksiyonu son hızla kullanıyordu. Bir an önce ona yetişmek ve neler olduğunu öğrenmek istiyordu. Kardeşinin okuldan en yakın arkadaşının evini biliyor, hızla o yöne doğru ilerliyordu. .... Kamyoneti hızla durdurup indi genç adam, koşarak önündeki apartman dairesine girdi. Asansörü bile bekleyemeden merdivenleri üçer beşer çıkıp kapıya dayandı. "Rüya!" Endişeyle zile basıyordu. Kapının açılmasıyla, karşısında kardeşinin arkadaşını gördü. Yüzü oldukça asıktı. "Rüya içeride abi" Evin yolunu açtığında, genç adam bağcıklarını bile kapamaya vakit bulamadığı ayakkabılarını çıkarıp hızla içeri girdi. Adımını girişte durdurdu, önünde uzun bir koridor, koridorun sonunda bir, sağ ve sol tarafında da birer olmak üzere üç oda vardı. Duyduğu hıçkırıkların sesiyle önündeki odaya çevirdi bakışını, kardeşinin sesi oradan geliyordu. Hızla koşup kapıyı açınca, adımları durdu. Genç kız yatağın ucuna oturmuş başını dizlerine yasladığı ellerinin arasına alarak ağlıyordu. "Rüya" Rüya yavaşça başını kaldırdı. Gözleri kızarık, yanakları yaşla doluydu ve elleri titriyordu. "Abi" Ayağa kalktı, zar zor attığı adımlarla boynuna sıkıca sarıldı. Başını göğsüne dayayarak hıçkırıklarla ağlamaya devam etti. Nehir bulunmadığı sürece, hissettiği bu suçluluğun asla geçmeyeceğini biliyordu. Aklı başından gidiyordu, her türlü ihtimali düşünmüştü. Birileri ona zarar mı vermişti? Yada gecenin bu saatinde adresi mi bulamamıştı? Saçlarını okşayan ve sırtını sıvazlayan ağabeyinin güçlü elleri hissediyordu ama hiçbir şey onu sakinleştirmeye yetmiyordu. Başını yavaşça geriye çekip maviliklere dikti. "Abi.. Lütfen, lütfen onu bulalım" Genç adam iki elini omzuna bıraktı. Gözlerinin içine bakıyordu, onu bulabilmek için öncelikle nasıl yok olduğunu bilmesi gerekiyordu. Yavaşça yatağın ucuna oturtup yanına oturdu. Yanağındaki yaşları okşayarak baş parmağıyla sildi. "Öncelikle sakin ol" Rüya gözlerine bakıyor, gözyaşları usulca akmaya devam ediyordu. "Anlat bakalım, nasıl oldu?" Rüya başını eğdi. Genç kızla yaptıkları planı düşündü, çekinse de bunu ona anlatmaktan başka çare bulamadı. "Ben.. Partiye gittim" Ağabeyinin gerginleşen yüzünü ve çatılan kaşlarını görmemek için bakışını yere indirdi. Ali Demir şaşkınlıkla durmuş, sakinliğini zorlansa da korumaya çalışıyordu. "Devam et!" İkazda bulununca, Rüya sesinden bile öfkesini anlayabiliyordu. Derin derin nefes aldı, hiçbir şeyi gizlemek istemiyordu. Aklında sadece Nehir vardı ve bir an önce bulunmasını istiyordu. "Beni oraya bıraktı, çıkana kadar bekleyecekti. Buluşup eve dönecektik ama iki saat oldu ben çıkalı, Nehir hala yok. " Genç adam öfkeyle soludu. Mavi bakışını kardeşinin gözlerine dikti. Onları gitmemeleri için defalarca uyarmıştı. Gözlerini kapadı, derin bir nefes aldı ve azarlama işini daha sonraya erteleyip kardeşine döndü. "Telefon açtın mı?" "Kapalı" Ağabeyine baktı, uzanıp elini tuttu. Yalvaran gözlerle ona bakıyordu. "Abi, yalvarırım onu bul" "Sakin ol, cezanızı vermek için bile olsa bulacağım" Ayağa kalkıp bakışını kardeşine çevirdi. "Hadi gidiyoruz" Rüya gözlerine baktı. Hayır, buradan ayrılamazdı. Nehir gelmeden bu evden gidemezdi. Onunla evden çıkmışken, onsuz dönemezdi. "Ne? Ya, ya buraya gelirse?" "Arkadaşın evde, geldiğinde haberimiz olur. Önce seni eve bırakacağım sonra da arayacağım" Rüya hızla ayağa kalkıp gözlerine baktı. "Bende seninle arayacağım" Genç adam kardeşinin gözlerine bakıyordu. Ağlamaktan şişmiş, yüzü de kızarmıştı. Oldukça dağılmış görünüyordu. "Hayır! sen eve gideceksin" Bileğinden tutup itiraz kabul etmeden evden çıktı. Kamyonete bindirip kapısını hızla örttü. ..... Gözlerini yavaşça araladı genç kız, üzerine çöken ağırlıkla sersemlemiş hissediyordu. Koca bir yatakta sırtüstü yatıyordu. Karşısına ilk çıkan, her köşede farklı renk ışığın yandığı beyaz bir tavandı. Kafasını yavaşça soluna çevirdi, duvarı kaplayan bir pencere ve onun hemen dibinde oldukça şık bir kanepe, bitişiğinde küçük bir buzdolabı ve beyaz lüks bir gardolap vardı. Ne olduğunu anlamaya çalışarak bakışını sağına çevirdi, en uçta mavi ve beyaz olmak üzere yanyana iki kapalı kapı görünüyordu. Mavi olan koridora çıkarken, beyaz olan odaya ait lavabonundu. Bulunduğu yatağın tam yanında beyaz bir komodin, küçük bir sandalye ve yatağa asılı demir bir askı vardı. Bakışını askıya çevirdi, ucuna koca bir serum takılıydı ve kaplumbağa hızında akıyordu. Ucuna baktı, koluna bağlanmıştı. Diğer elini yavaşça saçlarından geçirdi, başında ağrı hissediyordu. Bu hastanede ne işi vardı, nasıl gelmişti, hiçbir şey hatırlamıyordu. Yavaşça doğruldu, kanepenin üzerinde siyah montunu ve diğer tarafta bulunan sandalyenin sırtına da asılı gri bir ceket gördü. Kemal'indi. Bilinci yavaşça yerine gelirken, şaşkınlıkla durdu. ..... Derin bir nefes verdi genç adam, Arkasındaki arabaların ısrarla korna çaldığı arabasına döndü. "Kemal" Kalbinin duracağını hissetti. Gözleri çok özlediği bu sesle dolarken, bakışını arkaya çevirdi. Buradaydı işte, günlerdir aradığı, endişe ettiği kız tam karşısında duruyordu. "Nehir!" İnanamıyordu, sonunda onu yeniden görebiliyordu. Üstündeki sade kıyafetlere ve pahalı olmadığı çok belli olan kısa monta şaşırsa da şu an umursayacak durumda değildi, yeşil gözlerinden usulca bir damla yaş aktı yanağına. Gerçekti değil mi? Nehir karşısında duruyordu. Yavaş ayavaş attığı adımlar bir anda hızlanırken koşmaya başladı. Yanında durdu, gözlerine baktı. Bu gözler, bu bakış, onun en değerlisine aitti. Elini yavaşça yanağının üzerine bıraktı. Yüzünde ilk defa hiç makyaj olmadığını görüyordu. Bir elini beline doladığı gibi kendine çekti. Sıkıca sarılıp diğer elini saçlarına geçirdi. Derin derin nefes aldı. "Sensin! Sensin Nehir! Genç kızın buz gibi tavrını ve donuk gözlerini umursamadı. Sıkıca sardı, aralıksız kokladı ve geçen her saniye daha da sıktı. Öylesine ihtimaller aklına gelmeye başlamıştı ki delireceğini hissetmişti. Mert ona bir şey yapmıştır? Belki de öldürmüştür? Belki de babasının ölümüne dayanamayıp intihar etmiştir ve bir yerlerde cesedi çıkacaktı. Kapadı gözlerini, günlerdir aklını alan ihtimalleri düşündükçe daha çok sarılıyor, daha çok saçlarını kokluyordu. Duraksadı bir an, genç kızın elleri onu sarmıyordu. Yavaşça geriye çekildi, onun bildiği tanıdığı Nehir, şu an ona aynı şekilde karşılık vermeliydi. Küçük bir çocukken bile iki gün görüşmediklerinde, küçük kız kapıya gider ve ona sarılıp dönerdi. Gözlerine baktı Kemal, sadece kıyafetleri yüzü değil bakışları ve tavırları da yabancıydı. "Nehir.. İyi misin?" Genç kızın yanağından yağmur taneleri misali yaşlar süzülmeye başladı. Kalbi hızla çarpıyor, bu adamın yüzüne baktıkça da en son gördüğü günü anımsıyordu. Doğum gününe gelmeyeceğini söylediği için şirkete gitmiş, hediyesini alıp pastasını kestikten sonra eve dönmüştü. Akşam da parti yapılmış, dönüşünde de babasının kanlar içerisindeki cansız bedenini görmüştü. O küçük ev, o küçük aile bir rüyaydı onun için. Şimdi, uyandığının ve yaşadığının farkına varıyordu. Elleri titremeye başlarken, endişeyle yüzüne bakan yeşillere baktı. "Ben.." Dedi zar zor. Sustu, genç adam ise ağzından tek kelime duymak için çırpınıyordu. "Ben.. Babam'ı.. ziyaret.. edemedim" Usulca akan gözyaşların yerini acı bir feryat almıştı. Bulunduğu caddeye ve geçip giden meraklı bakışlara rağmen hıçkırıklarla ağlamaya başladı. "Nehir" Genç adam kendine çekip sıkıca sarıldı. Kulağına ulaşan hıçkırıklar canını yakıyorken, saçlarını da yavaşça okşuyordu. Onu çok iyi anlıyor, babasına ne derece bağlı olduğunu en iyi biliyordu. "Bunca zaman neredeydin?" Acısını ilk gün gibi yaşadığını fark etti. Nehir duymuyor, sadece ağlamaya devam ediyordu. Uzun zamandır ilk defa birinin yanında gerçek Nehir olarak hissettiği acıyı gizlemeden yaşamak istedi. İçinde biriken, sürekli tutmaya çabaladığı yaşlar, ismi gibi bir nehir olmuştu. Kollarını genç adamın boynuna dolamış, onun göğsüne sığınmıştı. "Beni.. Babama götür" Dedi, en çok istediği şeyi yapmak isteyerek. Kemal saatin de farkında olarak geriye çekildi. Yanağına usulca akan yaşları baş parmağıyla silmeye çalıştı. "Şimdi mi?" Genç kız kafasını olumlu anlamda salladı. Onu ziyaret etmeyi her şeyden çok istiyordu ve bundan daha iyi bir fırsat bulamazdı. "Toprağına.. bile.. dokunamadım" Kemal elinden tuttu. Her zaman olduğu gibi sorgusuz sualsiz isteğini yerine getirecekti. Alnına çok küçük bir öpücük bırakıp geriye çekildi. "Hadi gidelim" Sekreterini aradı. Az ileride bulunan araba saniyeler içerisinde önlerinde durunca, genç adam elinden tuttuğu kızı yavaşça ön koltuğa oturttu. Kemerini de güvenle bağlayıp kapıyı kapattıktan sonra sekreterine döndü. "Toplantıyı ertele" "Ama efendim?" "Sözümü ikiletme!" Hızla kendi koltuğunda yerini aldı. .... Karanlığa rağmen, ışıkların aydınlattığı mezarlıktaydı Nehir. Kalbi acıyla sızlıyor, gözyaşları akıyordu. Adımını, geriden takip eden adamdan cesaret alarak mezarın önünde durdurdu. Üzerinde tek bir çiçek bile yoktu. Bakışını babasının ve yanında annesinin isminin yazılı olduğu taşlara çevirdi. Yavaşça eğildi, eli toprağı sıktı, gözyaşlarının hızla aktığını hissediyordu. "Baba" Dedi ağlama isteğine engel olamadan. Hıçkırıkları geride duran adamın kalbinin hızla çarpmasına neden oluyordu. Sessizce durmuş, olanlara anlam vermeye çalışıyordu. Bunca zaman neredeydi? Neden babasını hiç ziyaret etmemişti? Aklını kurcalayan birçok soru olmasına rağmen hiçbirini soramamıştı. Sadece genç kızın ailesinin mezarında ağlayışını izliyor, gözlerinin ıslandığını hissediyordu. .... "Nehir" Omzuna dokundu, ne kadar zamandır burada olduklarını bilmiyor ve kaldıkları her saniyede genç kızın daha da kötüleştiğini görüyordu. Başını babasının mezarına dayamış, toprağı avucunda sıkıyordu. Aklında ağabeyi vardı. Bu toprağın altında bulunmasının nedeniydi. Nasıl yapardı hala aklı almıyordu. Vicdan azabı duyuyor, onu koruyamadığı ve partiyi erken bitirip dönmediği için suçluluk hissediyordu. Omzunu sıkan elin sahibine çevirdi bakışını, endişeyle onu izliyordu. Gözlerinin bulanıklaşmaya başladığını hissediyor ama umursamıyordu. Uzun zamandır buraya gelmenin hayalini kuruyordu. "Ben..babamı çok özledim" Kemal eğildi. Aynı şekilde oturup, kendine çektiği gibi sıkıca sarıldı. Ağlayışı kulaklarında çınlarken sakinleşmesini bekliyor, saçlarını okşuyordu. "Gidelim, dinlenmeye ihtiyacın var. Kendini çok hırpaladın" Nehir başını omzuna yaslamış düşünüyordu. Bundan sonra ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Aklında ağabeyi vardı. Babasının mal varlığıyla, lüks içinde yaşamasına ve yaptığının cezasız kalmasına izin mi verecekti? Güçlü olmalıydı artık, güçlü olmalı kendini büyük bir savaşa karşı hazırlamalıydı. Başına ağrıların girdiğini hissetti, yavaşça geriye çekilip yeşil gözlere baktığında görüşünün netliğini yitirmeye başladığını fark etti. Başı dönüyordu, elini genç adamın omzuna yaklaştırıp düşmemek için destek almak istedi ama bunu yapamadan kendinden geçti. "Nehir!!" Genç adam, kafasını hızla tutup bir yere çarpmasına engel oldu. Kucağına aldığı gibi endişeyle arabasına koştu. ..... Elini hala sızlayan başının üzerine bıraktı, bilinci tamamen yerine gelmişti. Onu buraya baygınlık geçirdiği için Kemal getirmişti ve bu hastanenin de onun ailesine ait olduğunu biliyordu. Karşısındaki duvarda bulunan küçük beyaz televizyonun üzerindeki saate baktı. Gece yarısını geçmişti, şaşkınlıkla doğruldu. Aklında Rüya belirdi, onu en son partiye bırakmıştı. Bakışını kanepenin üzerindeki montuna çevirdi, telefonu cebinde olmalıydı. Kesin defalarca aramış ve endişelenmişti. Üstündeki beyaz pikeyi kaldırıp ayaklarını sarkıttı. Önünde bir çift beyaz ve burnu kapalı terlik vardı. Ayağına geçirip kalktığı anda kolunda sızı hissedip tekrar oturdu. Serumun bağlı olduğunu unutmuştu. Bakışını kaldırdı, hala yarıydı ve üstelik başı da dönüyordu. Kafasını eğdi, soluklandı. Önce kendini toparlamalıydı, derin derin nefes aldığında gittikçe netleşen adım sesleri duydu. Hızla yatağa girip üstünü örtmeye çalışsa da beceremeyip pikeyi yere düşürdükten sonra gözlerini kapadı. Kapının yavaşça bir hırsız edasında açıldığını hissetti. Genç adam yanındaki doktorla içeri girdi. Üzerinde beyaz ve kusursuz bir şekilde ütülenmiş bir gömlek ve boynunda siyah bir kravat vardı. Kaslı vücudu ise düğmeleri oldukça zorluyordu. Genç kızın kapalı gözlerine bakıp doktora döndü. Yeşil gözleri ve yüzü oldukça endişeliydi. "Hala uyanmadı" Yavaşça yaklaşıp kızın saçlarını okşadı. Doktor, kontrollerini yapıp genç adama döndü. Bu yaptığı belki de onuncu muayeneydi. "Daha önce de dediğim gibi önemli bir şey yok, baygınlık geçirmesinin tek nedeni yaşadığı üzüntü." Genç adam bakışını doktora çevirdi. Aynı yaşlardaydılar. Kemal'in aksine ise siyah saçlarına siyah gözleri eşlik ediyordu. Gözünde, pürüzsüz yuvarlak yüzünü daha çok ortaya çıkaran bir gözlük, üstünde beyaz bir önlük ve boynunda steteskop vardı. Karşısındaki adamın yeşil gözlerine baktı, ne dese de bu kız gözlerini açmadıkça işe yaramayacağını, telaşının geçmeyeceğini biliyordu. "Fatih! Aynı şeyleri söyleyip durma! Nehir'i uyandır artık !" Doktor Fatih derin bir nefes aldı. Kemal'i yıllardır çok iyi tanıyor, öfkelenince gözünün hiçbir şeyi görmediğini ve bu kızın ondaki değerini biliyordu. "Kemal, endişelenmeni gerektirecek bir şey yok ortada. Nehir Hanım gayet iyi ve uyanmak üzere. Sadece biraz daha sabret" Kemal bakışını yeniden kıza çevirdi. Yere düşen pikeye bakıp yavaşça eğildi. Eline alıp beline kadar örttü. Saatlerdir uyuyor olması onu delirtiyordu. Odadan çıkan doktoru görüp, ceketinin asılı olduğu sandalyeyi yatağa yaklaştırıp oturdu. Elini, canını yakmamaya çalışarak ellerinin arasına aldı. "Uyan Nehir, hadi güzelim. Uyan ve bana neler yaşadığını anlat" Fısıldadığı sırada, telefonunun sesini duydu. Hızla ayağa kalktı, pantolonun cebinden çıkarıp ekrana baktıktan sonra odadan çıktığında, genç kız gözlerini araladı. Askıdaki serumu yavaşça eline alıp kapıya yaklaştı. Çok az sessizce araladığında, genç adamın hararetle telefonla konuşup uzaklaştığını gördü. Hızla kapıyı örtüp yeniden içeri girdi, serumu yeniden yerine asıp bakışını koluna çevirdi, bitmesini bekleyemezdi. Sabahı bulurdu. Yavaş ve dikkatle çıkarıp yanındaki peçeteyi kan damlayan damarına bastırdı. Yüzünü buruşturmuştu, sızı hissediyordu. Hızla kalktı, etrafa bakındı ve yatağın altında gördüğü ayakkabıları ayaklarına geçirdi. Kanepenin üzerindeki montunu giyip, Kemal'in ceketine yaklaştı. Ceplerini karıştırdı, iç cebinde cüzdanını gördü. Gülümsedi, onu eve bırakabikecek bir taksi parası lazımdı. Yetecek kadarını alıp ceketi yeniden düzeltti. "Affet beni Kemal" Parayı montun cebine yerleştirdikten sonra fermuarını kapatıp kapıya yaklaştı. Yavaşça araladı, koridor boştu. Gecenin bu saatinde hemşirelerden başka kim olabilirdi ki? Doğrusu, hemşirelerde onu bu hastanedeki herkes gibi çok iyi tanıyordu. Etrafa bakına bakına korkuyla ilerledi ve hızla asansöre geçti. .... Annesinin dizine bırakmıştı genç kız başını, gözyaşları eve geldiği andan beri hiç durmamıştı. Odasındaki yatağın üzerindeydiler. Kalbi duyduğu vizdan azabıyla kavruluyordu. Bakışı ise sadece köşedeki pencerenin önünde bulunan nergis çiçeğindeydi. Saçının okşandığını hissediyordu, derin bir soluk alıp annesine döndü. "Abim.. Aramadı mı?" Soruyordu defalarca olduğu gibi merakla. Onu eve getiren Ali Demir hızla çıkmış hala da dönmemişti. Partinin olduğu evin çevresini didik didik arıyordu. Kafasını iki yana salladı Zeynep Hanım. "Abine güven, onu getirecek" Kızına belli etmemeye çalışsa da o da oldukça endişeliydi. Geçmişini hatırlamayan genç bir kız, gecenin bu saatinde nerede olabilirdi? "Başına kötü bir şey gelmemiştir, değil mi anne?" Dedi, sadece kendini biraz rahatlatmaya çalışıyordu. Gözleri usulca ıslanıyor, bunca zaman onunla geçirdiği anları anımsıyordu. "Belki de hafızası geri geldi ve ailesine gitti" Annesine baktı, aklına kötü ihtimalleri getirmemeye çalışıyordu. Yüzü asıldı bir an. "Eğer öyleyse çok kızarım ona, bizi böyle merakta bırakmamalı" Gözünden yeniden yaş akmaya başladı. Ne dese de aklına gelen kötü ihtimallere engel olamıyordu. Duyduğu telefon sesiyle hızla kalktı. "Nehir" Koşup telefonu eline aldı. Ekrana bakınca, yüzü asıldı. Hayalleri yıkılmıştı, o değildi. Annesi, eline aldığı telefona bakıp cevaplama tuşuna bastı. Yan komşuları gecenin bir yarısında tüm ışıklarının açık olduğunu görüp endişelendiği için aramıştı. ..... Bir taksi durdu kapıda, ücretini ödeyip yavaş adımlarla indi genç kız. Bakışını eve çevirdi, sokakta bulunan tüm evlere karşın oranın tüm ışıkları açıktı. Durdu bir an, Rüya'nın eve dönmüş olduğunu fark etti, dudağının kenarını ısırdı, genç adamdan iyi bir azar işiteceğinden emindi. Kapıya yürüdü, bakışları kamyonetin her daim park edildiği yere kaydı, yerinde yoktu. Yüzünde şaşkınlık oluştu, demir kapıyı çalmaya başladı. İkinci çalışında, kapının kildinin sesini duydu. Yüzünde hem endişe hemde tebessüm vardı. Heyecanla baktığı kapı açıldığında evdeki üç kişiden birini göreceğini düşünüyordu ama karşısında yabancı bir kadın vardı. Yüzü asıldı, birkaç defa görmüştü yan komşuydu. "Misafir" Dediğini duydu, bakışını eve çevirdi kadın. "Misafiriniz geri geldi!!" Rüya hızla kalktı. Duyduğunun gerçek olmasını ümit ederek kapıya koştuğunda, bahçe kapısındaki kızı gördü. "Nehir" Çıplak ayaklarıyla koşmaya başladı. Gülümsedi Nehir, aynı şekilde adımlarını hızlandırınca, bahçenin tam ortasında buluşup sarıldılar. Sıkıca boynuna sarıldı Rüya, gözyaşları bu defa mutlulukla ve onu iyi görebildiği için akıyordu. "Özür dilerim Nehir, çok özür dilerim" Nehir şaşkınlıkla geriye çekildi. Endişelenmiş olduklarını düşünmüştü ama bu kadarını beklemiyordu. Gözlerinin dolduğunu hissedip, Rüya'nın gözlerine baktı. "Tamam, tamam sakin ol" "Başına benim yüzümden bir şey geldiğini düşündüm, çok korktum. Neredeydin?" Nehir duraksadı, ne diyeceğini bilemedi. Bakışı Zeynep Hanım'a kaydı gülümsüyor ve kulağındaki telefonla oğluna haberi veriyordu. Elini, yavaşça Rüya'nın yüzüne yaklaştırdı. "Sadece biraz yolu karıştırdım, bak çok iyiyim. Ben özür dilerim, mutlu gününü berbat ettim sanırım" Rüya gözlerine bakıyordu. Hiçbir şey şu an umurunda değildi. Yeniden sarıldığında, Nehir'in yüzünde tebessüm oluştu. "Parti nasıldı?" "İyi" Diye geçiştirince, Nehir koluna girdi. İki kız kol kola eve yürürken, genç kız partiyle ilgili sorular sormaya devam ediyordu. .... Kamyonetin kapıda durduğunu hissetti genç kız, yavaşça kalktı. Rüya uykusuzluğun ve yorgunluğun etkisiyle uyuyakalmışken, Zeynep Hanım da oğlunun geldiğini görüp rahatlıkla odasına girdi. Oturma odasında tekti, odaya gitmek için salona geçtiğinde genç adamın eve girdiğini gördü. Küçük salonun ortasında aralarında sadece bir metre mesafe olacak şekilde durmuşlardı. Genç adam yüzüne, ellerine ve ayaklarına baştan aşağı baktı. İyi olduğundan emin oldu, gözlerine bakmadan üstündeki deri montu çıkardı. Önündeki vestiyere asıp bakışını koridorun sonundaki odasına çevirdi. Attığı birkaç adımda genç kız derin bir nefes aldı. "Sevindin mi?" Ali Demir adımını durdurdu. Genç kız tam arkasındaydı, gecenin sessizliğinde soluğunu duyuyor ve ne demek istediğini anlamıyordu. "Gittiğim için sevindin mi?" Genç adam durmuştu. Düşündü, buna sevinmiş miydi gerçekten. Onu deliler gibi ararken aklından neler geçtiğini bilmiyordu. Elini odasının kapısının kulpuna bıraktı, araladığı sırada genç kızın yeniden sesini duydu. "Eğer öyleyse üzgünüm, çünkü seni sevindirmeyeceğim." Hızlı adımlarla önüne geçti. Genç adamın kapıyla tam arasına girdi. Arkasında odanın kapısı, önünde de adamın mavileri vardı. "Neden biliyor musun?" Nefesini nefesine üfledi. Genç adam, gözlerine bakmamaya çalışsa da genç kız mavilikleri görebilmek için elinden geleni yapıyordu. Boyu kendinkinden daha uzundu, rahatlıkla görebilmek için de kafasını kaldırmak zorunda kalıyordu. "Çünkü.. Çünkü Seni Seviyorum" Dedi, ilk defa. Bu kelimeyi 23 yıllık ömründe ilk defa bir erkeğe kullanıyordu. Buraya dönerken, yol boyunca aklında sadece onun mavi gözleri vardı. Onları bir daha görmemeye kalbi hazırlıklı değildi. Seviyordu ve artık kabulleniyordu. Onun sinirini, öfkesini, ağabeyliğini, oğulluğunu, sahiplenişini, yabancılara olan sertliğini ve evdeki yakınlığını seviyordu. Zengin kızı Nehir Çetemen, çok farklı dünyaya ait olan Ali Demir Köksoy'u seviyordu. Bu onun, izlerken dalga geçtiği dizilere benzemişti. Zengin bir kız, nasıl olurdu da kendinden alt seviye de birine aşık olurdu? Nasıl olurda kalbini böyle birine kaptırırdı? Anlıyordu şimdi, kalp öyle bir şeydi ki, asla insanlar gibi ayrım yapmazdı, birini bulur, kim olduğuna ne olduğuna bakmadan sahiplenirdi. Bu da böyle olmuştu, genç kızın kalbi bu adamı en derinliklerine oturtmuştu. ..... -Ali Demir'in tepkisi ne olacak? -Kemal, Nehir'in kaçtığını öğrenince ne yapacak? -Nehir, ağabeyine karşı savaşa girmeli mi artık? Oy ve yorumları eksik etmeyelim 💙 |
0% |