Yeni Üyelik
14.
Bölüm

14.Bölüm: Burada

@mlkshnn

Genç adam, gözlerine bakmamaya çalışsa da genç kız mavilikleri görebilmek için elinden geleni yapıyordu. Boyu kendinkinden daha uzundu, rahatlıkla görebilmek için de kafasını kaldırmak zorunda kalıyordu.


"Çünkü.. Çünkü Seni Seviyorum"


Dedi ilk defa. Bu kelimeyi 23 yıllık ömründe ilk defa bir erkeğe kullanıyordu. Buraya dönerken, yol boyunca aklında sadece onun mavi gözleri vardı. Onları bir daha görmemeye kalbi hazırlıklı değildi.


Seviyordu ve artık kabulleniyordu. Onun sinirini, öfkesini, ağabeyliğini, oğulluğunu, sahiplenişini, yabancılara olan sertliğini ve evdeki yakınlığını seviyordu.


Zengin kızı Nehir Çetemen, çok farklı dünyaya ait olan Ali Demir Köksoy'u seviyordu.


Bu onun, izlerken dalga geçtiği dizilere benzemişti. Zengin bir kız, nasıl olurda kendinden alt seviye de birine aşık olurdu? Nasıl olurda kalbini böyle birine kaptırırdı?


Anlıyordu şimdi, kalp öyle bir şeydi ki, asla insanlar gibi ayrım yapmazdı, birini bulur, kim olduğuna ne olduğuna bakmadan sahiplenirdi. Bu da böyle olmuştu, genç kızın kalbi bu adamı en derinliklerine oturtmuştu.


Elini istemsizce kaldırdı, doğrusu böylesine yakın olduğu her anda ona dokunmak, hissetmek istiyordu. Sakallarına yavaşça yaklaştırdığında güçlü ve sert el tarafından engellendi.


Ali Demir sıkıca tuttuğu eli, yüzüne temas etmesine izin vermeden indirdi. Arkasında duran kapıya baktı, odasına girebilmek için onu sollaması gerekiyordu. Herhangi bir ten temasında bulunmadan uzaklaşmak istiyordu.


Derin bir nefes verip arkasını döndü. Mutfağa girdi, zaman kazanmaya çalışıyordu. Bekliyordu genç kız aynı şekilde. İtirafını yaptığında böyle bir tepki vereceğini tahmin etmişti ama umursamıyordu.


Her aşk, karşılıklı olmak zorunda değildi. Ona bakabilmek, yanında olabilmek ve nefesini hissetmekti önemli olan.


Bir adım ötede bulunan kapıya yöneldi, odaya girip örttüğünde, genç adam odasına yürüdü. Girdiği gibi hızla kapatıp yatağa attı bedenini. Sırt üstü yattığı yatağında tavanı izliyordu.


Aklında yaşadığı son zamanlar vardı. Yabancı bir kız, davetsiz bir şekilde gecenin bir yarısı gelip evin bir üyesi olmuştu. Kimdi, neydi, kaç yaşındaydı bilmiyordu ama onun evdeki varlığına alışıyordu.


Eskisi gibi gözüne batmıyordu burada oluşu. İki kolunu ensesinde birleştirdi, sabah olmak üzereydi fakat uyku ona oldukça uzaktı.


.... 

Bir hastanenin koridorunda genç bir adamın kükreyişleri duyuluyordu. Bağırıp çağırıyor, odanın birine girip çıkıyordu.


"Nasıl görmezsiniz!!"


Haykırdı Kemal, telefonla yaptığı kısa konuşmadan sonra hemen geri dönmüş fakat genç kızı yatağında görmemişti. Yarım bırakılan seruma ve boş olan yatağa baktıkça aklı başından gidiyordu.


Eliyle alnını ovdu, derin bir nefes aldı ve karşısına dikilen kişilere baktı. Üç kişiydi, biri doktor Fatih biri Nehir için özel olarak görevlendirdiği hemşire diğeri de yardımcılarından biriydi.


"Delireceğim!! Delireceğim!"


Ne yapacağını bilmiyordu. Hayal gibiydi, bir anda görmüş, babasını ziyarete götürmüş sonra da hastanede yok olmuştu.


"Nerdesin Nehir yine?"


Kafasını eğdi, nereye gitmiş olabilirdi? Belki de kendi isteğiyle gitmemişti. Hızla bakışını yardımcısı olan siyah takım elbiseli adama çevirdi.


"Kayıtlar! Hastanenin kamera kayıtlarını istiyorum!!"


Gürlediğinde, genç adam hızla ilerlemeye başlayınca, Kemal de arkasından ilerledi. Kayıtların alındığı odaya girdi. Her tarafta monitörlerin olduğu küçük bir odaydı. Onu gördüğü gibi ayağa kalkan görevliye döndü.


"Üçüncü katın son bir saatlik kayıtlarını istiyorum. Hemen!"


Görevli hızla elini masasının üzerinde bulunan mause'a yaklaştırdı. Dediğini yapmaya çalışıp kayıtları arayıp buldu.


Eğildi ekrana Kemal, merakla ilerleyen görüntüye bakıyordu ki, odanın kapısının açıldığını gördü. Önce kendisi çıktı, kulağındaki telefonla. Hemen arkasından da genç kız göründü.


Etrafı kontrol edip bir hırsız edasında koşup asansöre biniyordu. Şaşkınlıkla duraksadı Kemal, kendi isteğiyle kaçmıştı ama neden?


Kafasını iki yana salladı, anlam veremiyordu. Aklına gelen ihtimalle, yeniden görevliye döndü.


"Çıkışın kayıtlarını aç"


Görevli hızla hastanenin çıkışının kayıtlarını açtı. Genç kız, caddeye koşup önüne çıkan taksiye bindiği gibi hızla uzaklaşıyordu.


"Geri al"


Kayıtları gösterince, aynı şekilde geri geri ilerlemeye başladı.


"Dur!"


Duran ekrana baktı, taksi oldukça belirgindi. Hızla telefonunu çıkarıp plakasının resmini çekti. Arkasını dönüp odadan çıktı, aklı karmakarışıktı. Önüne çıkan ilk banka oturdu. Kafasını eğip yerdeki mermere çevirdi bakışını.


"Neden kaçıyorsun Nehir neden?"


Bir an duraksadı. Genç kızın ağzından çıkan kelimeleri düşündü. Babasını ziyaret etmediğini değil edemediğini söylemişti. Demekki istem dışı hareket ediyordu. İstemediği şeyleri yapmaya mecbur bırakılıyordu.


Düşündü, düşündü ve aklına gelen tek kişi Mert oldu. Hızla kalktı, bu durumu öncelikle ona sormalı sonra başka seçeneklere yoğunlaşmalıydı. Kolundaki saate baktı, sabah olmak üzereydi. Yarına bırakıp ayağa kalktı.


.... 

Gözlerini yavaşça araladı Nehir, pencereye baktı. Dışarıdan yakıcı bir güneş odaya pencereden yansıma yapıyordu. Gülümsedi, kollarını gerdirdi. Hava güzel, gün de güzel olacaktı.


Ayaklarını yataktan sarkıtıp yere indirdi. Güneşe rağmen hala soğuk betonla buluşan ayaklarının üşüdüğünü hissedip önünde bulunan ucu kapalı kadife terlikleri giydi.


Pencerenin tam önünde duran nergisine baktı, boynu hala büküktü. Yüzünü astı, baş ucunda bulunan cam bardaktaki suyu eline alıp yanına yaklaştı. Yavaşça toprağını nemlendirip karşısındaki aynaya baktı.


Oldukça paspal görünüyordu, gerçek Nehir bu değildi. Dar siyah bir tayt ve pembe penye bir kazak giymişti. Saçları savaşa girmiş edasında dağılmış, göz altları uykusuzlukla şişmişti.


Ellerine baktı, oldukça kuru ve yıpranmış görünüyordu. Yüzünü buruşturdu, sürdüğü marka nemlendiricilerini özlemişti.


"Sizde özlediniz değil mi?"


Diye sordu ellerine bakıp. Omuz silkip gülümsedi, eski hayatını ara ara özlese de burayı daha çok seviyordu.


Kapıya yaklaşıp yavaşça açtı, mutfaktan sesler ulaştı kulağına. Zeynep Hanım kahvaltı masasını kızının da yardımıyla kuruyordu, genç adam ise görünürlerde yoktu.


"Günaydın"


Kafasını ilkin uzattığında, Rüya gülümseyip yanına yaklaştı. İki yanağını sıktı.


"Günaydın, uykucu güzel"


Nehir bakışını masaya çevirdi. Kendi evindeki kahvaltılarla hiç alakası yoktu fakat şikayetçi de değildi. Hemen yaklaşıp tezgahın üzerindeki bardakları masaya yerleştirmeye başladığında, Zeynep Hanım gülümsedi.


Bu kız değişiyordu, bunu en iyi o fark ediyordu. Gittikçe onlara daha çok benziyordu. Artık elini her şeye atıyor, her fırsatta yardım etmeye çalışıyordu. Arkasını döndü, ekmek sepetine baktı. Kalmamıştı.


"Ekmek yok"


Nehir hızla atıldı.


"Bugün ben alabilir miyim?"


Rüya ona çevirdi bakışını, kafasını iki yana salladı. Onu her yalnız bıraktığında kayboluyordu.


"Hayır, sen gözümüzün önünden ayrılma"

"Sokağın başı zaten, iki dakikaya gelirim"


Heyecanla gözlerine bakınca, Rüya kırmak istemedi. Kafasını gülümseyerek sallayınca, Nehir hızla üzerine ince siyah ve dizinin biraz üzerinde bir hırka çekti. Saçlarını vestiyerin kapağında bulunan aynanın önünde özensizce açıp eliyle düzenlediğini genç adamın odasının kapısı açıldı.


Bakışı hızla o yöne döndü, mavileri gördü. Alt dudağının kenarını ısırdı, bugün çok yakışıklı görünüyordu.


Mavi, gözleriyle uyum içerisinde olan bir tişört ve siyah bir kot pantolon giymişti. Saçları dağınıktı, doğrusu genç kız saçlarının bu halini çok beğeniyordu.


Bakışını ondan ayırdığını gördü, yüzü asılsa da derin bir nefes verip umursamamaya çalıştı. Arkasını dönüp kapıyı açtı. Ayaklarına Rüya'nın spor ayakkabısını geçirip sokağa çıktı.


Durdu, bakışını kaldırdı. Güneş gökyüzünü neşelendiriyordu. Yavaş adımlarla ve sokağı ilk defa tek başına keşfetmeye çalışarak ilerledi, yan komşuyu gördü.


Ellili yaşlarda bir kadındı, gözleri yeşil, teni beyazdı. Yüzündeki tebessümle, balkonun iki ucuna bağlanmış ipe çamaşır asıyordu.


Duraksadı Nehir, ismini düşündü. Rüya söylemişti, hatırlayınca gülümseyip ona döndü.


"Nasılsın Aysel Teyze?"


Aysel Hanım'ın yüzünde tebessüm oluştu. Bu kızı, uzun zamandır komşusunun evinde görüyordu ama ilk defa birebir muhatap oluyordu.


"İyiyim kızım, teşekkür ederim"


Genç kız gülümseyerek el sallayıp ilerledi. Bir evden sonra sokağın sonuna geldi. Berna'nın ailesinin eviydi sonuncu. Adımını durdurdu, evi inceledi.


Oldukça küçük müstakil bir evdi. Bahçesinde küçük bir erkek çocuk top oynuyordu. Tahminice onbir oniki yaşlarındaydı.


Adım attığı sırada, evin kapısının açıldığını gördü. Berna'ydı. Top oynayan çocuğa sesleniyordu. Bakışı genç kızla buluşunca, yüzünü buruşturdu.


Omuz silkti Nehir, elini kaldırıp salladıktan sonra umursamadan ilerledi. Farkında değildi ama bu umursamazlığı Berna'yı çileden çıkarıyordu.


Bakkalın önünde durdu genç kız, bildiği gördüğü süper marketlerin aksine çok küçük bir odayı andırıyordu. Önünde bir dondurma bir de ekmek dolabı vardı.


Kapıda sahibi göründü. Babası yaşlarında, kır saçlı sevecen yüzlü bir adamdı. Düşündü Nehir, ismi neydi? Rüya ona selam vermişti. Hatırladı.


"Kolay gelsin Mehmet Amca"

"Teşekkür ederim kızım, buyur hoş geldin"


Nehir gülümsedi. Bu insanların hepsi çok cana yakındı, bu durumu oldukça sevmişti. Kısa zamanda onu aralarına almışlardı.


"İki ekmek alabilir miyim?"


Ekmeği alıp ücretini uzattı. Şeffaf poşete koyduğu ekmeklerle arkasını döndü. Eve dönebilmek için aynı yolu yeniden geçmek zorundaydı.


Etrafı ve sokağı aklına tek tek yazmak isteyerek inceleyip ilerlemeye başladığında, bir anda adımları durdu.


Sağ çaprazında ona çok yabancı olan bir manzara vardı. Kapılardan birinin önünde, birkaç teyze halı serip oturmuştu. Ellerindeki iplik ve şişlerle örgü örüp sohbet ediyorlardı.


Gülümsedi, bakışları örgüdeydi. Nasıl yapabiliyorlardı ki? Kıstığı gözleriyle pür dikkat izlemeye başladı.


.... 

Çayları bardaklara doldurdu Rüya, annesi masada yerini alırken, ağabeyi de çıkmak için kapıya yürüyordu.


"Abi kahvaltı etmeyecek misin?"


Ali Demir eğilmiş ayakkabılarının bağcıklarını bağlıyordu.


"Atıştırırım bir şeyler. Yeni sevkiyat yapabiliriz, görüşmeye gitmem gerekiyor"


Kalktı, bahçeden çıkıp kamyonete ilerlediğinde, bir anda adımı durdu. Biraz ileride sol tarafında, her zaman olduğu gibi sokağın teyzeleri bir halı serip oturmuştu.


Onu şaşırtan ise, genç kız da tam ortalarındaydı. Ellerinde örgü vardı, göstermeye çalışan teyzelerden birinin dediğini heyecanla yapmaya çalışıyordu.


Yüzüne baktı, kafasını eğmenin de etkisiyle saçları yüzünün yarısını kapatmıştı. Tüm dikkatini ellerinin arasında bulunan şişlere vermişti. Geçirdiği her iplikte zaferle gülüyordu. Kardeşinin koşar adımlarla bahçeden çıktığını gördü.


"Abi, Nehir yine yok!"


Dedi endişeyle. Genç kız gideli yarım saati geçmişti. Halbuki bakkala gidip gelmek en fazla on dakika sürüyordu.


Bakışını ağabeyinin sessizce baktığı yöne çevirdi, onu gördü. Gülümseyen komşu teyzelerin arasındaydı.


"Her şeye çok çabuk adapte oluyor"


Gülümseyerek fısıldadı, Ali Demir kafasını çevirip kamyonete ilerledi. Bindiği gibi hızla çalıştırdı, Nehir fark etti.


Kafasını kaldırdı, Rüya'nın gülümseyerek el salladığını gördü. Ağabeyinin hareket ettirdiği kamyonete yol vermek adına köşeye çekildi, genç adam kafasını pencereden çıkardı.


"Aradığım gibi ikinizde serada olacaksınız! "


Zihninde dün gece vardı, yaptıklarının elbet bir karşılığı olacaktı.


..... 

Bir an olsun kırpmadığı gözleriyle karşısındaki duvarı izliyordu genç adam, elinde sıkıca telefonunu tutmuştu. Gece boyunca genç kızı düşünmüş, neden bu şekilde kaçtığını anlamaya çalışmıştı.


Ayaklarını yere indirip yatağın köşesine oturdu, elini yüzünden geçirip bakışını yere eğdi. Kendi evinde ve odasındaydı.


Çaresizce derin bir nefes verdi, telefonunun titrediğini hissetti. Hızla kulağına yaklaştırdı.


"Buldun mu taksiciyi?"


Diye sordu saatlerdir aradığını bulmanın ümidiyle. Telefonun ucunda yardımcısı vardı.


"Evet efendim adresini öğrendim. Şimdi konuşmaya gidiyorum"


Genç adam rahatlıkla soluk aldı. Bu şekilde belki de genç kızın gittiği yeri bulabilirdi.


"Bir dahaki arayışında Nehir'i bulduğunu söyleyeceksin!"


Telefonu kapattı, kulağından indirip kolundaki saate baktı. Tam beklediği vakitlerdi. Hızla ayağa kalktı, çok geç döndüğü evinde üstünü bile değişmemişti.


Yatağın ucuna bırakmış olduğu ceketini alıp odadan çıktı. Geçtiği ince koridordan sonra büyük bir villa olan evinin merdivenlerini tek tek indi.


"Kemal Bey kahvaltı hazır"


Evin hizmetlisine bakmadan kapıya yürüdü.


"Yemeyeceğim" kapıdan çıktı. Arabasına bindiği gibi hızla çalıştırdı.


.... 

Son gazla durdurdu arabasını. Hızla indi, belinde silahı vardı. Yanında taşımayı pek sevmese de bu anda buna ihtiyaç duymuştu. Pantolonun içine sıkıştırmış, ceketiyle de kapatmıştı.


Sırtını arabasına yaslayıp sadece birkaç adım ötede bulunan koca demir kapıya döndü. Ayaklarını bir ritim takip ederek yere yavaşça vuruyordu, kolundaki saate baktı yeniden.


Yeşil bakışı yeniden önündeki kapıyı buldu, açılmaya başladığını gördü. Hızla kaşlarını çatıp doğruldu. Yüzü gerginleşti, yeşil gözleri de kısılmıştı.


Açılan kapıdan ilk olarak siyah son model bir araba göründü. Hızla önüne dikildi, bakışları arka koltukta oturan genç adamla buluştu.


Gözlerini kapayıp derin bir nefes aldı Mert, bu adam önüne çıktıkça öfkesine hakim olmakta zorlanıyordu. Koyu siyahları, adamın yeşil gözleriyle buluştu, indi.


Üstünde, içerisine siyah bir gömlek giydiği siyah bir takım elbise vardı. Kravat takmamıştı, en sevmediği şeydi. En üst düğmesi her zaman açık olurdu. Arabadan inip Kemal'e yaklaştı, önüne dikildi.


"Söyle!" diye haykırdı, burada kapısında olmasının bir nedeni olduğunu biliyordu. Birlikte büyüdüğü bu adama artık kesinlikle tahammül etmiyordu.


Gözlerini gözlerine sabitledi Kemal, Kendine hakim olmaya çalışıyordu, dişlerini ve çenesini sıktığını bile farkında değildi.


"Sana tek bir soru soracağım"


Dedi öfkeli bir fısıltıyla. Bir eli, arkasında bulunan silaha gitmek için hazırda bekliyordu.


"Sor! Sor ve önüme çıkmayı kes artık!"


Dedi aynı şekilde öfkesine zar zor hakim olmaya çalışarak. Kemal yüzüne baktı. Nehir'in ağabeyi olmasına rağmen arada hiç benzerlik yoktu.


Onun beyaz teninin yerine esmer bir tene sahipti bu adam. Bakışını etrafına çevirdi, siyah takım elbiseli adamlar pusuda bekliyordu. Gülümseyip geriye çekildi.


"Cesaretin bu mu Mert Çetemen?"


Mert bakışını geriye çevirip adamlarına baktı. Kafasını sağa haraket ettirdi, tüm adamlar bir anda gözden kayboldu.


Gülümsedi Kemal, bu gülümseyiş öfkesine hakim olma çabasınaydı. Derin bir nefes alıp genç adamın yakasından tuttuğu gibi son gücüyle arkadaki duvara yapıştırdı.


"Nehir neden kaçıyor!!


Hızla sarstı, Mert'in yüzünde şaşkınlık yer aldı. Kardeşinin kaçtığını bu adam nasıl ve nereden bilebilirdi? Hızla yakasındaki elleri geriye itti.


"Yine konu Nehir mi?"


Sakinliğini korumaya çalışıyordu, tek amacı ise kardeşini bulabilmek için ağzından küçük de olsa bilgi alabilmekti


"Bu sorunu halledene kadar tek konu Nehir olacak. Söyle Mert! Ona sen mi bir şey yaptın? Neden babasını ziyaret edemediğini söyledi"


Mert'in bakışı onu buldu. Onu bulduğu anlamına mı geliyordu bu?Kaçtığı gece zihninde yer alıyordu. Onu elindeki silahla babasının cansız bedeninin önünde görmüştü.


"Bunu neden kendisine sormuyorsun?"


Dedi, merakla gözlerine mimiklerine bakıp. Anlamaya çalışıyordu, neler bildiğini.


"Kaçmasaydı soracaktım! Ama yok yine gitti! Bu yüzden sorularıma sen cevap vereceksin!! Nehir kimden kaçıyor ve neden gizleniyor?"


Mert derin bir soluk aldı. Genç adam, hiçbir şey öğrenmemişti ama başından atmak için bir bahane bulmalıydı. Sürekli karşısına çıkması can sıkıcıydı.


"Peki, ilk ve son kez anlatacağım olanları. Bir daha karşıma çıkarsan, sakın unutma ki böyle anlayış göstermeyeceğim"


Ceketini ve gömleğinin yakasını düzeltti. Kaldırdığı tek kaşıyla ona baktı, merakla izliyordu. Zaman kazanmaya çalıştığını belli etmemeye çalışıyordu. Derin bir nefes aldı.


"O gece"


Sustu, genç adamın meraklı bakışını görüp başını eğdi.


"Doğum gününün olduğu gece parti sonrası eve geldi. Babam kanlar içinde yerdeydi, bende başındaydım. Haber verdiğim polis ekiplerinin ve ambulansın gelmesini bekliyordum ki onu fark ettim. Yaklaşmak istediğimde hızla kaçmaya başladı. Peşinden gittim ama bulamadım"


Kemal'in yüzünde şaşkınlık oluştu. Anlamaya çalışıyordu, korktuğu için mi kaçıyordu? Ama böyle durumlarda insanlar sevdiklerine sığınırdı, neden onlardan kaçsındı ki?


Söyledikleriyle kafasındakileri birleştirmeye çalıştı, Mert onu itip önünden çekti.


"İşlerim var, çekil artık önümden"


Arabasına ilerledi, tüm yardımcıları aynı anda ortaya çıktı. Şoförü binmesi için kapıyı açtı, Kemal hızla yaklaştı. Yeniden önüne dikildi.


"Abisi değil misin sen? Hiç mi merak etmiyorsun nerede ve nasıl olduğunu?"

"Arıyorum didik didik, çok yakında da bulacağım. Emin ol"


Genç adamı itip arabasına bindi. Arkasında başka bir araba daha vardı. Ona da adamları yerleşti, iki araba arka arkaya uzaklaştı


.... 

Telefonunun sesini duyan Rüya ayağa kalktı. Mutfak tezgahının üzerindeydi, eline aldı. Ekranda ağabeyinin ismini gördü.


"Abi"


Dedi kulağına yaklaştırdığı gibi.


"Sevkiyat var, yarım saat içerisinde ikinizde burada olun"

"Yarım saat mi?"

"Evet, daha fazlası değil sadece yarım saat!"


Rüya bakışını Nehir'e çevirdi. Hem kahvaltısını ediyor hemde merakla onu izliyordu.


"Tamam"


Kapattığı telefonu elinde sıkıp genç kıza döndü.


"Yandık, abim ikimizi seraya çağırıyor. Hemde yarım saat içerisinde"


Nehir hızla ayağa kalktı.


..... 

İndikleri otobüsten koşarak seraya ilerlediler. Kapının önünde ikisi de durdu. Öylesine hızlı hareket etmişlerdi ki gerçekten de yarım saat içinde seraya varmışlardı.


Derin derin soluk aldılar, nefes nefese kalmışlardı. Birbirlerine bakıp kapıdan girdikleri anda genç adamı gördüler.


Bahçede, tam kulübenin önünde bir sandalyede oturuyordu. Kızları görünce kolundaki saate bakıp kıstığı gözleriyle ayağa kalktı.


"Karşıma geçin!"


İkisi de itirazsız önüne dikildi. Yaklaştı yanlarına, aklında sadece dün yalan söyleyip gittikleri doğum günü vardı.


"Şimdi gelelim hesabımızı görmeye. Ben size partiye gitmek yok dememiş miydim?"


Kızlar başını eğdi. Defalarca gitmemelerini söylemişti.


"Cevap verin bana!"


Gürleyişiyle iki kızın bakışı ona döndü. Ağızlarından sadece fısıltıyla sadece "E-vet" çıkabildi. Derin bir nefes aldı Ali Demir, kardeşinin bir erkeğin doğum gününe gitmiş olması düşüncesi onu çileden çıkarıyordu.


Karşısında duran kamyonete bakıp iki kıza çevirdi bakışını. Gözleri kısılmış, çenesi gerginleşmiş, kaşları çatılmıştı.


"Şimdi yapacaklarınızı sayıyorum! Yeni ve büyük bir satış yaptık, sevkiyat bugün olacak. İkiniz kamyoneti küçük saksılarla dolduracaksınız. Oyalanmadan! Bir saat içerisinde!"


İki kızın bakışı birbirini buldu. Bir saat içerisinde, iki kişi olarak kamyonete yükleme yapabilmeleri imkansız görünüyordu.


"Bir saat mi?"


Nehir'e döndü Ali Demir, göz göze gelmemeye gayret ediyordu.


"İtirazınız mı var?!"

"Yo.. yok"


Genç adam önlerinde bir ileri bir geri gidiyordu. İşaret parmağını onlara çevirip salladı.


"Sonra seranın tümünü hortum ve fırçayla yıkayıp kulübeyi temizleyeceksiniz. Bunların tümü için de sadece üç saatiniz var. Bitiremezseniz eve de yayan dönmek zorunda kalacaksınız."


Bakışlar ona çevrildi. İki kız birbirine baktı, bunu yapmazdı değil mi? İkisi de kafasını olumlu anlamda salladı. Yapardı, eminlerdi.


"Şimdi çıkıyorum bir saat sonra kamyoneti almak için geleceğim."


Arkasını döndü, kulübeye yönelip deri ceketini aldı. Üstüne çekti, fermuarını kapatmadan kapıdan çıkış yaptı. Birbirine döndü kızlar. Kulübede yalnızlardı ve işleri bitirmeleri için çok kısa zamanları vardı.


"Başlayalım" Dedi Nehir, Rüya'nın gözlerine bakıp. Hızla kamyonete yükleme yapmak için işe koyuldular.


....

Son saksıyı sallana sallana kamyonete yaklaştırdı Nehir, bir saat içerisinde yüklemek için oldukça hızlı olmaya çalışmışlardı. İkisi de koşarak taşıyıp yerleştirdikleri kamyonete baktılar. Dizlerini kesinlikle hissetmiyorlardı.


Yere, tam kalçasının üzerine oturdu Rüya. Ayaklarını uzatıp sırtını da kulübeye dayadı. Kollarının ve ayaklarının uyuştuğunu hissediyordu.


Yanına yaklaşan kıza elini uzattı, Nehir de tam yanına aynı şekilde oturdu. Nefes nefeseydiler. Hazır olan kamyonete bakıp birbirlerine kısa bir bakış attıklarında, yüzlerinde küçük bir tebessüm oluştu.


Neye güldüklerini ikisi de bilmiyordu ama devam ediyorlardı. Küçük tebessümün yerini yorgun kahkahalar aldı, seranın kapısında genç adamı görüldü.


Bir anda ciddileştiklerinde, genç adam kamyonete yaklaşıp kontrolünü yaptı. Hepsi tam istediği gibi yüklenmişti. Anahtarı alıp şöfor koltuğuna yerleşti. Sevkiyat için uzaklaştı, kızlar saate baktı.


Üç saatleri vardı, tüm serayı temizlemek zorundaydılar. Birbirlerine destek olarak kalktılar.


Rüya arka bahçede bahçe hortumunun ucunu taktığı musluğu açtığı, Nehir diğer ucunu eline aldı. Havada güneş vardı, geceleri hala soğuk olsa da gündüzleri daha sıcak olabiliyordu. Bu mevsimin özelliğiydi bu da. Arka bahçeden ellerinde hortum ve fırçayla yıkamaya başladılar.


.... 

Genç adam kamyoneti seranın kapısında durdurdu. İnip kapıya yaklaştı, kulağına sesler ulaştı. İki kız kahkahalarla gülüyordu.


Şaşırdı, gizlice içeri baktı, onları gördü. Ellerinde hortum vardı ve ikisi de sırılsıklamdı. Hem birbirlerini ıslatıyor hemde gülüşüyorlardı.


Kaşları çatıldı, onlara ceza vermeye çalışırken daha çok eğlenmelerine sebep olmuştu. Kolundaki saate baktı, verdiği sürenin bitmesine sadece yarım saat kalmıştı. Etrafa göz gezdirdi, gerçekten de her yeri tertemiz yapmışlardı.


"Kaçamazsın!"


Nehir'in sesiyle Rüya hızla koşmaya başladı. Elindeki hortumu genç kız tam onun üstüne tutuyordu. Nehir kovalamaya başladı.


Hızla büyük saksılardan birinin arkasına gizlendi Rüya, pusuda bekliyordu, Nehir ise sessizce onu arıyordu.


İlerlediğini gördü Rüya, hemen arkadan yaklaşıp hortumu elinden aldı ve suyu ona çevirdi. Şimdi işler tam tersine dönmüştü, Nehir kaçıyor Rüya ıslatıyordu.


İki kızın gülüşü sadece serada değil tüm caddede yankılanıyordu ki suyun kesildiğini fark etti Rüya. İkisi de durup bakışını musluğa çevirdi, genç adamı görüldü. Suyu kapatmıştı, kolundaki saate baktı.


"Burayı kurulamak ve hazırlanmak için sadece yarım saatiniz var"


Kulübeye yol aldığı, kızlar hızla işe koyuldu.


.... 

Şirketteki odasındaydı Kemal, masanın üzerindeki telefonu pür dikkat izliyordu. Hiçbir şeyi duymuyor, sadece gelebilecek haberi bekliyordu.


Bir süre önce bir haber gelmiş ve taksinin Nehir'i bıraktığı eve yol almıştı adamları. Şimdi de heyecanla güzel bir haber bekliyordu. Ayağa kalktı, ceketini çıkardı. Şu an ona bile tahammül etmiyordu.


Kravatını gevşetip beyaz gömleğinin kollarını dirseklerine kadar katladı, boynundaki en üst düğmeyi açtı. Odanın içerisinde bir ileri bir geri gidiyordu, bakışları sadece telefondaydı.


Karşısındaki saate baktı, akşam üstüydü. Onu bulmadan bu günü sonlandırmak istemiyordu.


"Bulacağım seni, az kaldı"


Masasının üzerindeki çerçevelerden birini eline aldı. Genç kız ona sıkıca sarılmış gülümsüyordu. Elini yavaşça yüzüne yaklaştırdı. En çok da gülüşünü özlemişti.


Derin bir nefes verdi, telefonun sesini duydu. Hızla kalktı, koltuğuna yerleşip eline aldı. Ekranda görevlendirdiği adamının ismi vardı.


"Buldun! Buldun değil mi?"


Diye sordu heyecanla. Yardımcısı olan adam, küçük ve müstakil evlerin olduğu sokaktaydı. Bakışları ise küçük bir evin üzerindeydi. Bir kamyonetin tam önünde durduğunu gördü.


"Efendim"


Rüya'yla kol kola inip bahçeye giren kızı izliyordu.


"Nehir Hanım.. Burada"


.... 

Kemal, Nehir'in kaldığı evi buldu. Sizce bundan sonra ne olacak?

Yeni bölümün hızla gelmesi için oyları eksik etmeyelim 💙

Loading...
0%