Yeni Üyelik
15.
Bölüm

15.Bölüm: Karşılaşma

@mlkshnn

Derin bir nefes verdiği gibi telefonun sesini duydu Kemal. Hızla kalkıp koltuğuna yerleşip eline aldı. Ekranda görevlendirdiği adamının ismi vardı.


"Buldun! Buldun değil mi?"


Diye sordu heyecanla cevap verirken. Yardımcısı olan adam, küçük ve müstakil evlerin olduğu sokaktaydı. Bakışları ise küçük bir evin üzerindeydi. Bir kamyonetin tam önünde durduğunu gördü.


"Efendim"


Rüya'yla kol kola inip bahçeye giren kızı izliyordu.


"Nehir Hanım.. Burada"


Kemal hızla ayağa kalktı. Kalbi hızla atarken, gözlerini kapadı. Derin bir nefes aldı.


"Gözünü üzerinden ayırma, geliyorum"


Ceketini eline aldığı gibi hızla çıktı.


....

Zeynep Hanım kapıda duran iki kıza baktı, sırılsıklamdılar.


"Bu ne hal?"


iki kız birbirine baktı. Oldukça yorgun hissetmelerine rağmen yüzlerinde gülümseme oluştu. Geçirdikleri günü anımsıyorlardı, cezayı eğlenceye çevirmişlerdi.


"Çabuk! Çabuk üstünüzü değişin. Hasta olacaksınız"


İçeri girmeleri için kapıdan çekilince, iki kız odaya yürüdü. Bakışı oğluna kaydı, sessizce balkondaki koltuğa oturup kısa siyah botlarının bağcıklarını açıyordu.


....

Aldıkları kısa duşlardan sonra iki kız da saçlarını kurulamıştı. Yemek yedikten sonra odalarına çekilmişlerdi. Tek kişilik yatağın üstünde oturmuşlardı. Nehir, sırtını başlığa dayayıp ayaklarını kendine çekmişken, Rüya da tam karşısında bağdaş kurmuştu. Derin bir sohbetin içerisindeydiler, bazen gülüşüyor bazende sessizliğe gömülüyordı.


Kafasını kaldırdı Nehir, karşısında odanın kapısı vardı ve çok az aralıktı. Birinin gölgesini fark etti, genç adam odasına girebilmek için oradan geçmek zorundaydı. Kafasını o yöne hiç çevirmeden bir hışımla geçtiğinde, genç kız kafasını eğdi.


"Rüya"


Dedi fısıltıyla. Bakışları buluştu, merak ettiği bir şey vardı ama sormaya oldukça çekiniyordu.


"Abin hep böyle mi?"


Rüya durdu. Düşünüyordu, ağabeyi her zaman korumacıydı ama babasının ölümünün ardından biraz daha sertleşmişti.


"Aslında hep böyleydi ama babamdan sonra biraz daha katılaştı"

"Başlarda ondan çok korkuyordum"


Rüya'nın yüzünde tebessüm belirdi. Onun için dünyanın en iyi ağabeyi ve en mükemmel erkeğiydi.


"İnan bana korkacak hiçbir şeyi yok, pamuk gibi kalbi var."

"Demir gibi kalbi var"


Gözlerini kıstığında, Rüya'nın gülüşü yankılandı odanın içerisinde.


"İsmi tam olmuş desene"

"Az bile olmuş"


İkisi de güldü. Nehir derin bir nefes verdi, genç adamla ilgili merak ettiği çok şey vardı.


Hiç sevdiği biri olmuş muydu?


Nasıl kızlardan hoşlanırdı?


Neleri severdi, nelerden hoşlanmazdı?


Sustu, Rüya'ya ilgisini belli etmemeye çalışıyordu.


.... 

Kemal son model arabasıyla, adamının konum attığı sokağa girdi. Şaşkınlıkla küçük ve eski evlere bakıyor, ilerliyordu. Daha önce böyle bir yere hiç gelmemişti ve gerçek hayatta bu tür evlerin varlığından bile haberdar değildi.


Arabayı durdurdu, meraklı bakışlarıyla indiğinde, adamının yaklaştığını gördü. Bakışları hala dar ve eski sokaktaydı. Bakışını gözlerine çevirdi, Nehir burada olamazdı.


"Burada mı?"


Diye sordu şaşkınlıkla. Adam arkasını dönüp sokakta duran kamyonetin önündeki kapıya uzattı parmağını.


"Bu kamyonetten indi ve o eve girdi"


Bakışını eve çevirdi genç adam, oldukça küçük müstakil eski bir evdi. Neredeyse Nehir'in kendi odasının büyüklüğü kadardı.


"Emin misin?"

"Evet efendim, birkaç çocuğa da sordum. O evde aynı isimde biri bir süredir kalıyor"


Genç adam yavaş adımlarla ilerleyip kamyonetin önünde durdu. İnceledi, eski küçük ve önü mavi bir kamyonetti. Kapalı kapıyı görüp, kafasını duvarın üstünden bahçeye çevirdi.


Işıkları yanan evin giriş kapısının önünde bulunan eski kanepeye bakıp, şaşkınlıkla durdu. Kendi kaldığı villanın yanında hiçbir şeye benzemiyordu.


Duvarlar yıkılmak üzereydi, anlam vermekte zorlanıyordu. Tanıdığı, bildiği, birlikte büyüdüğü kız, asla böyle bir eve girmezdi.


Öncelikle emin olmalıydı, geri çekilip adamının yanına yaklaştı. Kararmış olan havanın da etkisiyle sokakta kimseler yoktu, oldukça rahat hareket etmesinin nedeniydi bu durum. Arabasının önünde durdu, sırtını yaslayıp bakışını eve çevirdi.


"Nehir'in bu evde ne işi olabilir?"


Fısıldayıp sustu. Ne kadar düşünse de tatmin olacağı bir cevap bulmayacağını biliyordu. Genç kızın, kendi lüks yaşamını bırakıp bu evde olmasının hiçbir gerekçesi olamazdı.


.... 

Günün ilk ışıkları Kemal'in yüzüne vurdu. Geldiği anda beri olduğu yerden hiç ayrılmamış gözlerini de kırpmamıştı. Onun için oldukça önemli olan bu işi adamlarına da bırakmaya güvenmemişti.


Sokağın bir köşesinde, evi ve kamyoneti en iyi göreceği şekilde durmuştu. Küçük sokakta dikkat çekmemek adına, işine gitmek için insanları görünce aynı şekilde ilerlemeye çalıştığını gösterip yürüyor, sonra da hemen geri dönüyordu.


Sokaktaki eski arabaların arasında bir araba vardı, tıpkı onlar gibi. Adamından sokakta göze batmayacak bir araba bulmasını isteyince, siyah eski ve küçük bir araba getirilmişti.


Sırtını yaşlanmış bekliyordu, eğer genç kız bu evdeyse mutlaka görecekti. Kolundaki saate baktı, sabahın erken vakitleriydi. Kapıdan hiç ayırmadığı gözlerinden uyku akıyordu, avucunu yüzünden geçirdiği sırada kapının açıldığını gördü.


Hızla arabanın içerisine geçip beklemeye başladı, Nehir'i görebilme heyecanıyla beklerken başka bir kız gördü. Mavi bir kot ve yeşil bir bluz giymiş, üstüne de ince bir hırka çekmişti. Saçlarını yukarıdan at kuyruğu yapmış, kollarında da kitaplar tutmuştu. Rüya'ydı, okula gidiyordu.


Yavaşça gizlendiği yerden çıkan Kemal'in önünden geçerken, şaşkınlıkla adım atıyordu. Dikkat çekmek istemeyerek arkasını dönmese de sokakta ilk defa bu adamı görüyordu.


Belli sayıda evin olduğu bu sokakta, gelen gidenleri bile az çok biliyordu ve genç kız bu adamı ilk defa gördüğünü biliyordu.


Üstündeki gri kumaş pantolon ve beyaz gömlekte dikkatini çekmişti. Yavaşça arkasını döndü, adam sırtını siyah arabaya yaslamış bekliyordu. Üstünde pek durmadan adımlarını hızlandırdı, ilk dersi çok erken saatteydi ve sonrasında günlerce çalıştığı bir dersinin sınavı vardı, geç kalmak istemiyordu.


..... 

Derin bir nefes verdi Kemal, arabasına geçmişti. Sabahın etkisiyle de hava okdukça soğumuştu. Üşüdüğünü umursamadan bakışlarını kapıdan bir saniye bile ayrılmazken, yeniden açıldığını gördü. Heyecanla doğrulduğu sırada bir kadın gördü.


Annesi yaşlarında olduğunu düşündüğü bir kişiydi. Zeynep Hanım, uzun bir etek giymiş, üzerine bir kazak çekmişti. Kısa siyah saçları vardı ve omuzlarına da şal örtmüştü. Hasta akrabasına gidiyordu. Yavaş adımlarla ilerleyip sokağı geçince, Kemal yeniden bakışını kapıya çevirdi.


.... 

Erkenden uyanmıştı Nehir, evdekiler tek tek çıkmaya başlarken o genç adamla yalnız kalmıştı. Belli etmese de bu durum hoşuna gidiyordu. Başbaşa güzel bir kahvaltı edebilirlerdi.


Hızlıca giyinip mutfağa yöneldi, çayın altını tüplü ocakta yaktığı sırada bir ses duydu. Bir kapı açılmıştı. Heyecanla arkasını dönüp kapı pervazına yaklaştığı anda Ali Demir'i gördü. O da tamamen hazırdı, bakışı mutfak kapısına kayınca genç kızın bakışlarını gördü.


"Evde.. Kimse yok"


Kızdan bakışını ayırdı. Ayakkabılarını vestiyerden çıkarmak için arkasını dönünce, genç kızın yüzü asıldı. Halbuki onunla evde biraz da olsa yalnız kalmak istiyordu. Dış kapıyı açtığında, Nehir sessizce onu izliyordu.


Gideceğinden emin olduktan sonra hızla arkasını dönüp ocağın altını kapattı. Montunu giymeye bile fırsat bulamadan eline aldı, adamın arkasından kapıyı kilitleyip koşmaya başladı. Seraya gideceğini biliyordu.


Bahçe kapısından önce genç adam ardından da genç kız çıktı. Kemal gördüğü anda doğruldu, Nehir adımlarını hızlandırıp genç adamın önüne dikildi. Arkasında kamyonetin kapısı önünde de kalbini eriten maviler vardı. Kafası hafif kalkıktı, alt dudağını ısırdı.


"Benden nefret mi ediyorsun?"


Bir an bile onunla yalnız kalmadığının ve gözlerine hiç bakmadığının farkındaydı. Ali Demir bakışını etrafına çevirdi, sokaktaydılar ve genç kızla arasındaki mesafe oldukça azdı.


Çocukluğunu geçirip bu yaşa geldiği yerde, daha önce adına tek kötü kelime getirmemişti. Bu yüzden de sokaktaki bir çok kızın ve annelerin gözdesiydi. Şimdi de aynısını yapmamaya çalışıyordu. Bu pozisyonu olabildiğince bozmalıydı.


Geriye adım attı, genç kızın yüzü asıldı. Adam, ona yakın olmaya bile tahammül etmiyordu. Kafasını eğdi yavaşça çekilirken, genç adam kamyonete bindi. Bekledi, genç kız da yerini alınca çalıştırdı. Kemal de hızla takip etmeye başladı.


.... 

Çıkış saatiydi her gün olduğu gibi. Bir gölge gibi tüm gün genç kızı izlemişti Kemal. Yaptıklarına anlam veremiyordu, tanıdığı Nehir Çetemen'in aynısıydı ama alakası yoktu.


Eski küçük bir evde yaşıyor, gününün tümünü bir çiçek serasında geçiriyordu. Tüm gün etrafı temizlemiş, müşterilerle ilgilenmişti. Şimdi de yeniden o eve dönmüştü.


O gece karşı karşıya gelmemiş olsaydı, hafızasının yerinde olmadığını bile düşünecekti. Olamazdı, Nehir böyle bir hayatta yapamazdı. Arkadaşları bile onun gibi oldukça üst seviyede olan insanlar iken, bu ne olduğunu bile bilmediği adamla bu serada çalışamazdı.


Hiç etkilenmeyecek şekilde bu sokağın tüm evlerini ve serayı satın alabilecek gücü fazlasıyla varken, neden böyle bir şeyi tercih ediyordu.


Sokağın en ucunda durdurduğu arabada sessizce bekledi, alnını ovdu, ellerini saçlarından geçirdi. Bakışı kamyonetten inmeye çalışan kızdaydı.


Derin bir nefes verdi, Nehir arkasını döndü, ileride bulunan kapının önündeki teyzeleri gördü, yine oturuyorlardı. Akşam üstüydü serada işleri bitmişti. Hızla bahçeye koşup Zeynep Hanım'ın önüne dikildi.


"Şey.. Zeynep Teyze, sen de onlardan var mı?"


Zeynep Hanım gözlerine bakıyordu merakla.


"Neyden kızım?"

"Şiş ve iplik"


Zeynep Hanım'ın yüzünde tebessüm oluştu. Arkasını dönüp salona geçti, vestiyerin en üst kapısını açıp içerisinden iki şiş ve bir poşet dolusu iplik çıkardı. Ellerini birbirine çırptı Nehir heyecanla.


"Çok güzel"


Poşeti açtı, içerisinde rengarenk iplikler vardı. Gözlerine ilk olarak mavi olan çarptı. Doğrusu son zamanlarda mavi olan her şeyi seviyordu. Eline aldı.


"Bunu alabilir miyim?"

"Tabi kızım"


Nehir hızla gözlerine baktığı kadının boynuna sarıldı. İki yanağına öpücükler kondurup gülümseyerek çıktı. Ayakkabılarını giyip bahçeden çıkarken, bakışları hala kamyonetin önünde duran genç adama kaydı. Koltuklarını temizliyordu.


Önünden geçip sokağın teyzelerinin toplantı yerine yaklaştı, Ali Demir'in gizli bakışları ona döndü. Kadınların gam önünde durdu genç kız.


"Merhaba, ben yine size katılabilir miyim?"


Elindeki şiş ve ipliği gösterince, teyzeler gülümseyerek ona yer açtı. Son gelişinde hiç susmadan konuşmuş, onları oldukça eğlendirmişti. Ayağındaki ayakkabıları çıkarıp ortalarına yerleşti.


Sürekli oturan dört teyze vardı. Biri Aysel Teyze, diğeri de Rüya'nın söz ettiği Feriha Abla'ydı. Diğer ikisini de sürekli görmesine rağmen isim olarak bilmiyordu. Gülümseyip onlara baktı.


"Bilmeyeniniz vardır belki, ben Nehir. Zeynep Teyzelerin misafiriyim"


Kadınlardan birinin bakışı onu buldu. Müzeyyen Hanım, kısa, dalgalı saçları olan biriydi. Kahverengi gözleri tıpkı kızı Berna'nınki gibiydi. İlk gördüğü andan beri bu kızı çok sevmiş, çok ısınmıştı.


İki oğlu bir de kızı vardı. Büyük oğlu evlenme yaşına gelmiş işi gücü yerinde olan oldukça saygılı bir gençti. Kırışmış elini, yavaşça kaldırıp kızın yanağının üzerine bıraktı. Gözleri buluştu.


"Çiçek gibisin kızım, maşallah"


Nehir güldü. Bu sokaktaki her insan böylesine cana yakın olabilir miydi.


"Her gün mü burada oturuyorsunuz?"


Diye sordu onlara merakla bakıp. Elindeki mavi iplikle yapmak istediği bir şey vardı.


"Güzel havalarda"

"Saat kaçta?"

"Herkes yemeğini yapıp işini gücünü bitiriyor. Akşam üstleri yemek vaktine kadar oturuluyor"


Genç kız gülümsedi. Seradan çıkış saatlerine denk geliyordu. Bunu kaçırmayacaktı.


"Bende size katılabilir miyim?"


Kadınların yüzünde gülümseme oluştu. Sokakta yaşıtı genç kızlar olmasına rağmen, hiç biri burada onlarla oturmaya tenezzül etmezdi.


"Biz hep buradayız kızım, ne zaman istersen katılabilirsin"


Güldü ve aklına yazdı. Her gün burada onlarla oturacak ve istediği şeyi yapacaktı.


"Nasıl yapıyorduk?"


Müzeyyen Hanım ona çevirdi bakışını. Mavi ipliği ve şişleri eline aldı. Başlangıcı yaptıktan sonra kıza döndü.


"İyice bak kızım, benim yaptığım gibi yapmalısın"


Nehir merakla ve dikkatle izlemeye başladı. Aklına yazıp gülümsediğinde, eline verildi. Aynı şekilde yapmaya çalışırken, ipi yanlış yerden attı. Yüzü asıldı, yapamamıştı.


"Bir daha deneyelim"


Müzeyyen Hanım tekrar ellerine alıp göstermeye çalışırken, bir çocuk yaklaştı yanlarına. Onbir oniki yaşlarındaydı. İki numara traşlı siyah saçları ve kahverengi gözleri vardı.


"Sen de kimsin?"


Diye sordu bakışı Nehir'i bulurken. Genç kız kafasını kaldırdı, tanıdı. Berna'nın kardeşiydi, bahçede görmüştü. Gözlerini kıstı, gülümsedi.


"Ben Nehir"


Küçük çocuk onu süzdü. Üzerinde kırmızı beyaz çizgilerden oluşan kapşonlu bir sweat vardı, uzun düz siyah saçları iki omuzlarına sarkmıştı.


"Oha! Çok güzelsin"


Heyecanla güldü, Müzeyyen Hanım tebessüm etti. Küçük oğlunun hayran bakışlarını görebiliyordu.


"Sen de yakışıklısın"


Kıza yaklaştı çocuk. Elinde siyah beyaz renklerden oluşan bir futbol topu vardı, yere bırakıp gözlerini onun gözlerine dikti. Kot bir pantolon, uzun kollu beyaz bir kazak giymişti.


"Benimle evlensene"


Annesi hızla eline terliğini aldı. Genç kızın gülüşü altında oğluna fırlatınca, küçük çocuk koşarak uzaklaştı.


.... 

Oturma odasındaki minderde oturuyordu Nehir, bakışı karşısındaki kanepedeydi. Rüya sessizce karşısında oturmuştu. Okuldan geldiği anda beri yüzü oldukça asıktı ve ağzından pek kelime çıkmamıştı.


Günlerce hazırlık yaptığı sınavı istediği gibi geçmemişti. Nehir, onu teselli etmek adına çok dil dökse de işe yaramamıştı. Susmuş, onu izliyordu ki odanın kapısı aralandı.


Bakışı, içeri giren genç adama kaydı, yeni duş almıştı. Siyah bir eşofman altı ve siyah bir tişört giymişti. Saçlarını kurulamasına rağmen ara ara nemli ve dağınıktı. Genç kız dudağını gizlice ısırıp onu izledi, çok yakışıklı görünüyordu. Kardeşinin tam yanına oturdu.


"Rüya"


Rüya bakışını gözlerine çevirdi. Gözleri dolu doluydu. Ağabeyine sınavın kötü geçtiğini söylediğinde oldukça kötü hissetmişti. Okulundan başarıyla mezun olması adına, onun için her şeyi yapıyordu bu adam.


"Konuşmak istemiyorum abi"


Ali Demir iki elini dizinin üzerinde birleştiren kardeşinin elini tuttu. Bakışları buluştu iki kardeşin.


"Belki de tahmin ettiğin kadar kötü gelmeyecek sonuç?"

"Gelecek abi"


Elini mahçubiyetle geriye çekti. Gözlerine bakmaya bile hakkı olmadığını düşünüyordu. Babası öldüğünde üniversiteye yeni başlamıştı. Hatırlıyordu o günü, babası ağabeyinin karşısına dikilip kardeşinin okulu bitirmesi için elimizden geleni yapacağız demişti.


Ders notları çok iyiydi genç kızın, yaşadığı zor hayatın farkındaydı. Başarıyla bitirip kendi ayaklarının üzerinde durmak için oldukça çaba sarfediyordu. Ağabeyinin, babasından sonra verdiği emeklerin karşılığını görmesini istiyordu.


"Olsun, sana güveniyorum ben. Finallerde öyle bir not alırsın ki, bunun değeri kalmaz"


Susuyordu Rüya, kafası öne eğikti. Maviliklere bakamıyordu, yanağından usulca bir damla yaş aktı.


"Babam da hayal kırıklığı yaşamıştır değil mi abi?"


Genç adam şaşkınlıkla elini çenesine yaklaştırdı. Kafasını gözlerine çevirirken, yanağındaki yaşları gördü. Yavaşça yanağını okşayıp yaşlarını silmeye çalıştı.


"Babamın en büyük hayal kırıklığı senin gözyaşların olmuştur"


Kafasını usulca yanağına süzülen yaşlarla iki yana salladı Rüya, çok korkuyordu. Ailesine hayal kırıklığı yaşatmaktan.


"Abi, gerçekten çok çalıştım."

"Biliyorum, söylemesen de. İnanıyorum, karşılığını alacaksın"


Diyerek onu kendine çekti. Tek kolunu boynuna dolayıp, saçlarını yavaşça okşadı.


"Şimdi sakinleş ve kendini toparla. Önünde başka sınavlar da var, onlara yoğunlaş. Başka kötü not istemiyorum"


Gülümsediğinde, Rüya geriye çekilip gözlerine baktı. Yanaklarındaki yaşlara, küçük bir tebessüm eşlik etti.


"Seni çok seviyorum abi"


İki kolunu boynuna sıkıca dolayınca, Ali Demir gülümsedi. Derin bir nefes verdi, sonunda yüzünü güldürebilmişti.


"Hadi bakalım, yemek yiyelim"


Ayağa kalktığında, odadaki varlığını bile unuttuğu kıza kaydı bakışı. Gözleri dolu doluydu. Şaşırsa da ilerleyip çıktığında, Nehir kafasını eğdi. Kendi hayatı gözlerinin önünden geçiyordu.


Kimsessizdi, bu hayatta onu seven bir ailesi yoktu. Tüm sevdikleri onu bir bir terk ediyordu. Önce annesi, o daha çok küçük bir çocukken gitmişti. Sonra babası, en mutlu gününde sonsuzluğa ermişti. Ağabeyi ise onun için en can yakıcı olandı. Yaşıyordu ama yoktu.


Hayatını böylesine tersine çeviren kişiydi. Halbuki onu her zaman çok sevmişti. Her zaman yanında olur, peşinde bir gölge gibi dolanır, elinden geldiğince korumaya çalışırdı. Anımsıyordu.


Okuldan eve geldiği anlarda, yemeğini bile yemeden üstünü değişiyor hızla ağabeyinin odasına yaklaşıyordu. Kapıyı yavaşça aralayıp onu izliyordu. Genelde ağabeyi dışarıda olurdu, kapıdaki güvenliklere rağmen çıkmayı başarırdı ama o güvenlik engeline takılıp bahçeden bile çıkamazdı. Bir defasında, yemek arasından faydalandı.


Onu sessizce takip edip evden çıktığını görüp çıktı. Asım Bey sürekli çalıştığı için iki çocuk gündüzleri evde sadece evdeki hizmetlilerle kalırdı. Ağabeyi de gizlice dışarı çıkınca, küçük kız yalnız başına çok sıkılırdı.


Yüzlerce ve her çeşit oyuncağı vardı ama bir süre sonra bunlar da onu oyalamaya yetmiyordu. Üstünde pembe kısa bir etek, beyaz bir tişört ve pembe bir babet ayakkabı vardı, omuzlarını geçen düz saçlarını da açıp pembe bir taç takılmıştı.


Evdeki hizmetliler giydirirdi her zaman. Nereye gittiğini bile bilmediği ağabeyini sessizlikle izliyordu, ilk defa tek başına dışarıya çıkıyor olsa da takip ettiği çocuktan cesaret alıyordu.


Mert sokakları tek tek geçip bir parkta durdurdu adımını. Karşısında onun yaşlarında beş çocuk vardı. Aynı kolejde ve aynı sınıftaydılar. Bugün okulda burada buluşmak için anlaşmışlardı. Nehir bir ağacın arkasına gizlendi, sessizce izliyordu.


Bakışları parkın kapısına kaydı, ağabeyinin yaşlarında olan beş çocuğun da girdiğini gördü. Bakışlarıyla süzdü onları, giyimleri onlardan oldukça farklıydı.


Üstlerinde eski, yırtık elbiseler, yüzlerinde sert ifadeler vardı. İki grup karşı karşıya dikilirken, izleyen tek çocuk küçük kızdı. Neler olduğunu anlamlandırmaya çalışırken, karşılıklı olarak birbirlerinin üstlerine yürümeye başladılar.


Tekmeli tokatlı kavga iki grup arasında başlarken, Nehir şaşkınlıkla durdu. Ağabeyine baktı, bir çocuk ona vuruyor, o da karşılık veriyordu. Gözleri doldu, kimse onun ağabeyinin canını yakamazdı. Hızla gizlendiği ağacın arkasından çıktı.


"Vurma! Vurma abime!"


Karmaşanın arasına korkusuzca girdiğinde, Mert fark edene kadar Nehir biri tarafından yere itilmişti. Kafasını yerdeki taşa çarptığında, acıyla inledi.


"Ah!"


Mert hızla yanına koştu.


"Nehir! Senin ne işin var burada!!"


Gürleyip endişeyle kaldırmaya çalıştığında, küçük kardeşi ağlıyordu. Kafasının arkasından yavaşça kanlar damlamaya başlamıştı. Karşı grup koşarak uzaklaşırken, Mert ne yapacağını şaşırdı. Hızla cebinden telefonunu çıkarıp babasının numarasını çevirdi.


.... 

Gözlerini yavaşça araladı küçük kız, kendi odasında ve yatağındaydı. Sızlayan başında küçük bir sargı vardı, pijamaları da giydirilmişti. Neler olduğunu hatırlamaya çalışıyordu.


En son ağabeyinin kavgasına karışmış, birinin itmesiyle de yere düşüp başını yerdeki taşa çarpmıştı. Buraya nasıl gelmişti hiç bilmiyordu, yavaşça doğruldu, kulağına sesler ulaştı. Babasının sesiydi, birine bağırıyordu.


Ayaklarını yataktan sarkıtıp kalktı. Odanın kapısını yavaşça aralayıp bir iki adım attı. Odası villanın ikinci katındaydı, tam önünde balkondakilere benzer korkuluklar vardı. Oradan aşağı salonu rahatlıkla görebiliyordu. Tutunup kafasını aşağı eğdiğinde, babasını ve ağabeyini karşıya karşıya gördü. Mert başını yere eğmiş, Asım Bey öfkeyle gürlüyordu.


"Bir daha kardeşine senin yüzünden zarar gelmeyecek!"


Asım Bey parmağını oğluna sallıyordu.


"Ben.. Bilmiyordum arkamdan geldiğini"

"Böyle devam edersen seni okuldan da alırım! Evden de çıkamazsın!"


Mert şaşkın bakışını babasına çevirdi, esmer yüzü ve koyu gözleri ona bakıyordu. Onu okuldan almayı nasıl düşünürdü. Zaten bu koca villada boğulduğunu hissediyordu. Nehir demirliklere tutunarak merdivenlere yöneldi. Yavaş adımlarla aşağı indi, ağabeyinin bir suçu yoktu ki. Bunu babasına da söylemeliydi. Son basamakta durdu.


"Baba"


İkisinin de bakışı ona kaydığında, küçük kızın gözleri sadece ağabeyindeydi. Yanağında bulunan iz dikkatini çekti, babasının parmaklarının iziydi biliyordu, daha öncede babasının ağabeyine tokat attığını görmüştü. Saatlerce bunun için ağlamış, babasına günlerce küsmüştü. Gözlerinden yanaklarına hızla yaşlar akmaya başladığında, Asım Bey hızla yanına yaklaştı. Elini yavaşça, yüzüne yaklaştırıp gözyaşlarını silmeye çalıştı.


"Başın mı acıyor kızım? Neden, çıktın yatağından?"


Diye sordu endişeyle, onun canının yanmasına da üzülmesine de asla dayanamıyordu


"Ben.. Abimi gizlice takip ettim"


Babasını itip geride sessizce duran ağabeyine yaklaştı. Elini yavaşça yanağının üzerine bıraktı. Parmakların izini yavaşça okşadı. Canını yakmaktan deliler gibi korkuyordu. Gözlerinden yavaşça yaşlar süzülüyordu.


"Nehir, kızım"


Babasına aldırmadı. Bakışları ağabeyindeydi. Anlamıyordu, babası neden ona kötüydü. Halbuki kendi yanında pamuk gibi adamdı.


"Seni sevmeyeceğim baba!"


Sessizce duran Mert'e bakıp boyunun yetiştiği kadarıyla sıkıca sarıldı. Gözleri dolu dolu olan ağabeyi yavaşça eğilip kollarını boynuna doladı. Saçlarını yavaşça okşadı, yaralandığı için o da kendini suçlamıştı.


"Ağlama Nehir"


Nehir gözlerine baktı.


"Özür dilerim Abi"


Asım Bey kızına bakıyordu. Sevmeye hiç doyamadığı, ölümünün ardından yıllarca yas tuttuğu kadının emanetiydi. Gittikçe de ona daha çok benziyordu, bu biraz da olsa karısının acısını dindiriyordu. Onu yaralı halde görünce aklı başından gitmişti.


"Kızım"


Nehir ona bakmıyordu. Aklı sadece ağabeyindeydi. Onun yüzünden tokat yemesi, onu oldukça üzmüştü.


"Seni anneme şikayet edeceğim baba!"


Dedi, yanağından usulca yaşlar süzülürken. Sık sık annesini hep birlikte ziyarete gidiyorlardı. Nehir, annesinin toprağına dokunuyor, yanındaymış gibi onunla konuşuyordu. Asım Bey kafasını iki yana salladı, kızını korumak, üzmemek için elinden geleni yapıyordu.


"Özür dilerim, özür dilerim"

"Abimden özür dile!"


Babası bakışını kızının yanındaki oğluna çevirdi, sessizce durmuş onları dinliyordu. Derin bir nefes verdi, küçük kızı için yapmayacağı şey yoktu.


"Özür dilerim"


İstemeyerek de olsa dilediğinde, Nehir uzaklaşan babasını görüp ağabeyine döndü. Mert, elini yavaşça kardeşinin yanağına bıraktı. Gözyaşlarını okşarcasına silerken, yüzünde küçük bir tebessüm oluşturdu.


"Seni Seviyorum Abi"


Nehir gözyaşlarıyla ona sıkıca sarıldı. Evlerine geldiği andan beri bu çocuğu ağabey kabul etmişti.


.... 

Gözlerinin usulca ıslandığının farkında değildi, yanına yaklaşıp izleyen Rüya'yı bile görmüyordu.


"Nehir"


Nehir kendine geldi. Gerçek dünyaya dönüş yaparken, merakla izleyen genç kızın gözlerine baktı. Hızla yanaklarını sildi.


"İyi misin?"

"İyiyim, dalmışım sadece. Banyoya gitsem iyi olacak"


Hızla ayağa kalktı. Odanın kapısını bir hışımla açıp salona geçtiğinde, bedeni güçlü ve sert bir bedene çarptı. Adımları durdu, gözlerini yavaşça kaldırdığında, mavilikleri gördü. Dolu gözlerini yavaşça ayırıp uzaklaşırken, farkında değildi ama adam bu defa mavilerini ondan ayırmayı düşünmemişti. Arkasını döndü Ali Demir, genç kızın kızaran gözlerini fark etmişti. Anlamıyordu, bu kız ara ara neden böyle oluyordu. Bazen çok mutlu iken, bazen de nedensizce gözyaşları akıyordu.


..... 

Sabaha doğruydu, genç adam yatağında sırtüstü yatıyordu. Karanlıkta karşısındaki tavanı sessizce izlerken, ne düşündüğünü bilmiyordu. Gözüne bir an olsun uyku girmemişti. Derin bir nefesle ayağa kalktı, su içme gereği duydu.


Odanın kapısını araladı, herkes uyuduktan sonra küçük salonun ışıkları kapanırdı. Kimseyi uyandırmamaya çalışarak karanlıklar içerisinde mutfağa geçti. Düğmesine yavaşça dokunup tezgaha yaklaştı.


Oldukça küçüktü mutfak, buna rağmen bir köşesine dört kişilik bir yemek masası konulmuştu. Dolabın, musluğun üzerindeki rafından cam bir bardak çıkardı.


Yanındaki masaya uzandı, öylesine dardı ki sadece dönmesi yetmişti bunun için. Üzerinde kapağı kapalı ve yarısı su dolu olan bir cam su sürahisi vardı. Elindeki bardağı yarıya kadar doldurup iki dudağına yaklaştırdığı anda, arkadan ses ulaştı kulağına.


Bir odanın kapısı açılmıştı. Merakla arkasını döndüğünde, genç kızı gördü. Mavileri, onun kara gözleriyle buluştu. Nehir'in saçları dağılmış, gözleri şişmişti. Uykusu boyunca kabus görüp uyanmıştı. Tek isteği, bir damla bile olsa su içip kendine gelmekti. Elindeki bardakla su içmeye çalışan adama bakıyordu, gözlerini yine ondan kaçıracağını düşünüp, kafasını eğdi.


"Su.. içmek istedim"


Bekledi, dolaba yaklaşıp bardak alabilmesi için genç adamın çekilmesi gerekiyordu. Bakışını yeniden onun mavilerine çevirince, elindeki bardağı gördü. Dudağından indirmişti, elini uzatıp aldı. Şaşkın bakışların farkında olmadan kalan son suyu da tek dikişte içip bardağı yeniden eline uzattı.


Normalde hiç huyu değildi, asla başkasının bardağından içmezdi ama bu adam onun benliğini bile değiştiriyordu. Arkasını dönüp izleyen meraklı bakışla odaya yöneldi. Gözlerini uyku, zihnini de kabusları ele geçirirken, yanlış odanın kapısını açtığını bile fark etmemişti.


Adımları bir an durdu, burası çok farklıydı. Gözlerini kapatıp burnuna ulaşan kokuyu içine çekti, burası genç adam kokuyordu. Şaşkınlıkla kendine gelip geri geri gittiğinde sırtı bir bedene çarptı. Arkasını döndü, arada milimlik mesafe vardı.


"Özür.. Dilerim. Karıştırdım"


Kafasını eğdi. Bir adım ötede bulunan kapıya yaklaştı. Hızla açıp içeri girdiği gibi sırtını yasladı. Bu evin içerisinde görmediği ve merak ettiği tek odaydı Ali Demir'inki. Yanlışlıkla bile olsa girmişti fakat karanlık görmesine engel olmuştu. Emin olduğu tek bir şey olmuştu o anda, her yer o kokuyordu. Bir ömür orada yaşayabilirdi.


.... 

Rutin günlerden biriydi. Ali Demir arka bahçeyi temizlerken, Nehir de elindeki saplı fırça ile kulübenin önünü süpürüyordu. Bugün hava oldukça güzeldi ama genç kız huzursuzdu.


Uyandığı andan beri kalbinde bir şeyler hissediyordu. Kötü bir şeyler olacaktı seziyordu. Derin bir nefesle arkasını dönüp plastik küçük küreğe eğildi. Eline alıp ayağa kalktığında, bakışı seranın kapısına kaydı. Biri girmişti, üstünde gri bir kumaş pantolon ve beyaz bir gömlek vardı, yeşil gözleri de sadece o yöne bakıyordu.


Kürek titremeye başlayan elinden yere düştü, geri geri gitmeye başladı. Bakışını çevirdi, müdahale etmek istedi ama Ali Demir o yöne yaklaşıyordu. Saniyeler içerisinde iki adam karşı karşıya dikildi. Nehir, Ali Demir'in arkasında, Kemal'in de önündeydi, gözleri dolu dolu olarak bekliyordu. İstemiyordu, bu evden ve seradan ayrılmayı ama biliyordu, yalanları ortaya çıktığı anda genç adam onu ikisinden de kovacaktı.


....


Oy ve yorumları eksik etmeyelim lütfen 💙

Loading...
0%