Yeni Üyelik
16.
Bölüm

16.Bölüm: Beyin Ve Kalp Kapışması

@mlkshnn

Rutin günlerden biriydi. Ali Demir arka bahçeyi temizliyor, Nehir de elindeki saplı fırça ile kulübenin önünü süpürüyordu. Bugün hava oldukça güzeldi ama genç kız huzursuzdu. Uyandığı andan beri kalbinde bir şeyler hissediyordu. Kötü bir şeyler olacaktı seziyordu.

 

Derin bir nefesle arkasını dönüp plastik küçük küreğe eğildi. Eline alıp ayağa kalktığında, bakışı seranın kapısına kaydı. Biri girmişti, üstünde gri bir kumaş pantolon ve beyaz bir gömlek varken, yeşil gözleri de sadece o yöne bakıyordu. Kürek titremeye başlayan elinden yere düştü, geri geri gitmeye başladı.

 

Bakışını çevirdi, müdahale etmek istedi ama Ali Demir o yöne yaklaşıyordu. Saniyeler içerisinde iki adam karşı karşıya dikildi. Nehir, Ali Demir'in arkasında, Kemal'in de önündeydi, gözleri dolu dolu olarak bekliyordu. İstemiyordu, bu evden ve seradan ayrılmayı ama biliyordu, yalanları ortaya çıktığı anda genç adam onu ikisinden de kovacaktı.

 

"Buyrun"

 

Diyen Ali Demir'in sesiyle bir adım daha geriye attı. Ne yapacağını bilmiyor, sadece uzaklaşmak ve bu anı görmek istemiyordu. Ayağını hareket ettirmek istedi, yapamadı. Susmuştu Kemal, bakışı önüne dikilen adamdan geride duran kıza kaydı. Gözlerinde bir bakış vardı, çok iyi biliyordu bunu adam. Daha önce birkaç defa daha görmüştü. Genellikle, çok korktuğu ve endişeli olduğu durumlarda böyle olurdu. Yüzünde şaşkınlık belirirken, Nehir yavaşça kafasını iki sallıyor, geri geri adım atıyordu. Arkasında bulunan kulübenin duvarını, sert bir şekilde sırtını çarptığında fark etti.

 

"Ah!"

 

Kemal endişeyle durdu. Canının yandığını görmüştü, buna küçüklükten bu yana dayanamıyordu. Yaklaşıp yanında olduğunu göstermek istedi. Önüne dikilen adamın meraklı bakışları altında tek adım attığında, kızın dolu gözlerini görüp durdu. Yere yapıştı ayakları. Adamın bakışının olduğu yöne döndü Ali Demir, genç kız sırtını duvara yaslamış endişeyle bekliyordu. Kemal'i geride bırakıp kıza yaklaştı. Yüzünden iyi olmadığını anlamak zor değildi. Önüne dikildi.

 

"İyi misin?"

 

Dudağını ısırıyordu genç kız, bakışı sadece adamın üzerindeydi. Dolmak için direnen gözlerinden yanağına tek damla yaş istemsizce aktığında, Ali Demir elindeki fırçayı alıp tek eliyle uzandı, bir metre uzaklıkta bulunan sandalyeyi yaklaştırdı.

 

Kızın oturmasına yardımcı oldu, Nehir kafasını eğmişti. Düşünüyordu, Kemal onu nasıl bulmuştu? Kalbi hızla atıyordu, ağabeyi de yerini biliyor muydu artık? Ömrü bu kadar mıydı?

 

İlk defa kalbinde böylesine kelebekler kanat çırpmaya başlamışken, karşılık görmeden duracak mıydı? Babasının olduğu gibi onun da katili aynı kana sahip olduğu kişi mi olacaktı? Titreyen ellerine baktı adam, neden böyle olduğuna anlam veremiyordu.

 

"Bana bak"

 

Yavaşça önüne çömeldi genç adam, sadece nedenini bilmediği gerginliğine engel olmaktı niyeti. Kızın dolu gözleri ve titreyen elleri onu endişelendiriyordu. Artık evin bir üyesi olarak kabul ettiği bu kızın, böylesine kötüleşmesine izin veremezdi.

 

Nehir gözlerini yavaşça kırptı. Derin bir nefes verdi, bakışını seranın bahçesinden ayırıp önündeki adama çevirdi. Adam, ilk defa ona böylesine yakın duruyor ve gözlerine bakmasını istiyordu. Maviler ilk defa onun için endişe duyuyordu. Yaşadığı korku, tüm benliğini titretmişti. Gözlerini onun gözlerine sabitlerken, yavaşça elini kaldırdı ve adamın sakallarına bıraktı.

 

"Sana.. bakmadan yaşayamam"

 

Yavaşça elini yanağında gezdirdi, genç adam kömür gözlerine bakıyordu. Yavaşça geri geri gidip ayağa kalktı. Unutmuş olduğu müşteriyi hatırlayıp arkasını döndüğünde, adamın gitmiş olduğunu gördü.

 

.... 

Arabasındaydı Kemal, seradan bir hışımla çıkış yapmıştı. Genç kızın korku dolu bakışları zihninin tümünü kaplamıştı, anlam vermeye çalışıyordu.

 

Kimden, neden korkuyordu? Yanında olduğu adam mıydı ona böylesine korkuyu yaşatan? O mu izin vermiyordu geri dönmesine? Caddenin bir köşesindeydi, kafasını direksiyona dayadı. Böyle olmayacaktı, onu tek iken görüp konuşmalıydı.

 

.... 

Kulübenin kapısı aniden açıldı, koltukta oturan kız bakışını çevirdiğinde genç adamı gördü. Telaşlıydı, yaklaşıp masanın üzerine bıraktığı anahtarı aldı. Duvara asılı askıdan deri montunu üstüne çekip fermuarı kapatmadan kıza döndü.

 

"Yeni bir satış yapabiliriz, konuşmaya gidiyorum. Serada kal"

 

Kızın cevap vermesine bile fırsat vermeden kapıyı arkasından örtüp çıktı. Bakışını oturduğu yerden pencereye çevirdi genç kız, genç adam kamyonete bindiği gibi uzaklaştı. Gözlerini yavaşça kapayıp derin bir nefes verdi, aklında sadece Kemal vardı.

 

Düşünüyordu, buraya gelmeden önce arabasıyla ağabeyinden kaçarken tek korkusu, ölüm korkusuydu. Şimdi ise, çok başka korkusu vardı. Kalbi aşka düşmüştü ve bırakmak istemiyordu.

 

Yüzü asıldı, belki de adam onu hiç hatırlamayacaktı ama olsundu. O mavileri hiç unutmayacaktı. Kalbi, ilk ve tek sahibini bir ömür en güzel yerinde saklayacaktı.

 

Kafasını eğdi, gözleri doldu. Ailesini anımsadı. Küçükken böylesine korktuğu anlarda, önceleri annesine sığınırdı. Kucağına ona dönük oturup ayaklarını iki bacağının kenarlarında sarkıtırdı. Yüzünü göğsüne dayayıp kafasını da çenesinin altına bırakırdı. İki kolunu da beline sıkıca dolayıp, annesinin hem nefesini hisseder hemde kokusunu içine çekerdi. Bunun sihir olduğuna inanırdı o zamanlar. Böyle oturduğu anlarda, tüm korkusu yok oluyordu.

 

Ve bir gün annesini kaybetmiş o sihir de yok olmuştu. Artık korkusunu dindirecek bir sığınak yoktu. Bir gece gök gürültüsünden çok korkarak açmıştı gözlerini. Küçük kalbi korkuyla atarken, gözyaşları hızla akmaya başlamıştı. Annesinin yokluğunu unuttuğu anlardan biriydi. Onu kaybettiğinde öylesine küçüktü ki, yokluğunu sürekli unutuyordu.

 

Üstündeki yorganı çekip çıplak ayaklarını sarkıtarak indi. Odanın kapısını açıp koridora geçti. Anne babasının uyuduğu odaya yaklaştı, kendi odasının birkaç oda ilerisindeydi.

 

Kapıyı yavaşça araladı. Koca yatağa baktı, sadece babası vardı ve arkası ona dönük uyuyordu. Kafasını eğdi, annesi yoktu, yokluğuyla bir daha yüzyüze geldi. Minik gözlerinden gözyaşları hızla yanaklarına süzüldü, 'Anne' dedi hıçkırıklarla.

 

Kızının sesiyle araladı Asım Bey gözlerini. Hızla ona döndü ,hıçkırıklarla ağladığını görüp yanına yaklaştı. Önüne eğilip iki elinden sıkıca tuttuğunda, küçük kız hıçkırıklarla annesini istediğini söyledi.

 

Adam, yaş damlayan gözleriyle ona sıkıca sarılıp kucağına aldı. Annesinin yeri olan, yatağın boş olan köşesine yatırdı. Gece boyunca saçlarını okşayarak sakinleştirmeye çalışıp, korkacak bir şey olmadığına ve annesinin onu hep izlediğine ikna etmeye çalıştı.

 

Gözleri usulca kapanmaya başlayan kızının saçlarını yavaşça okşarken, kolunu ona sıkıca sarmıştı. "Ben yanındaydım kızım, hep yanında olacağım. Korktuğun her anda benim yanıma gelebilirsin. Çok güçlü kollarım var, seni her şeyden koruyabilirim" dediğinde, minik kızının yüzünde küçük bir tebessüm belirdi, adam derin bir soluk aldı.

 

Yavaşça doğrularak ayak ucunda katlananan çarşafı üstüne örttü, tamamen dalmasını bekleyerek ellerini saçlarında gezdiriyordu. Tam o anda odanın kapı arasında bekleyen çocuktan habersizdi.

 

Gözleri dolu doluydu küçük çocuğun, kardeşi gibi korkarak odasından çıkmıştı. Seslerini duyup buraya gelmiş, içeri girmeye cesaret etmeyerek kapı önünde beklemeye devam etmişti.

 

Yavaşça geriye çekildi, kapının tam yanındaki yere çöktü. Sırtını duvara yaslayıp dizlerini karnına çekti. İki elini kulaklarının üzerine bıraktı. Duymak istemiyordu, gökyüzünden yükselen sesi.

 

Kafasını eğdi genç kız, sığınacak hiçkimsesi yoktu artık. Korkunun en büyüğünü yaşıyordu fakat yapayalnızdı. Gözlerinden usulca tek damla yaş yanağına aktı, bakışı seranın kapısına kaydı. Biri ağır adımlarla içeri giriyordu, hızla ayağa kalktı. Kemal'di. Hızla kulübenin kapısını açıp çıktı, seranın bahçesine göz gezdirdi. Ali Demir'in gitmiş olduğunu bilmesine rağmen etrafı kontrol ettiğinde, Kemal çok yakınında adımını durdurdu. Kızın korku dolu bakışlarına bakıp, elini uzattığı gibi kolunu kavradı. Sıkıca tutup kendine çektiği gibi sıkı sıkı sarıldı. Gözlerini kapadı, bir eli saçlarında gezinirken, diğeri de belini sıkıca sarmıştı. Saçlarını kokladı, tepksiz duran kızın. Kalbinin üzerindeki kalbin hızla attığını fark edip yavaşça geriye çekildi. Yanağına usulca süzülen yaşları, okşarcasına silmeye çalıştı. Korku dolu bakışları vardı genç kızın, birilerine görünmekten ve ağabeyinin etrafta olmasından korkuyordu. Geriye tek adım atıp arkasını döndü. Şu an kulübe onun için en güvenli yerdi. Kapı pervazında durduğu kulübeye adım attığında, genç adam takip etti. İçeriyi göz ucuyla süzdü. Oldukça küçük bir odayı andıran bu yerde, bir evde bulunması gereken birçok şey vardı. Koltuğa oturan kıza rağmen bakındı. Onlar için yaşanılası bir yer değildi. İkisi de bu yaşlarına değin, böyle bir yere hiç girmemişti. Şaşkın bakışı, sessizce oturan Nehir'e kaydı. Dolu gözleriyle onu izliyordu. Kanepeye yaklaşıp yanına oturmak istedi, örtüsü öylesine eskiydi ki oturamadı. Arkasını döndü, küçük tabure vardı. Bir an oturmayı düşünse de üstündeki takım elbisenin kirleneceğini düşünüp vazgeçti. Aldırmadan kızın önüne yanaşıp, çömdü. Birbirine kenetlediği ellerini, birbirinden ayırıp sıkıca tuttu.

 

"Nehir"

 

Fısıldayışıyla genç kızın bakışı ona kaydı. Gözleri, yeşillerle buluştu.

 

"Böyle bir yer için mi kaçtın benden?"

 

Ellerini yavaşça geriye çekti kız, kalbi korkuyla atıyordu. Genç adamın ne zaman geleceğini bilmiyor, Kemal'le yakalanmaktan korkuyordu.

 

"Kemal.. lütfen git"

 

Kafasını iki yana salladı adam, gitmeyecekti. Bakışları kızın üzerindeydi, pencereden seranın girişine baktığını biliyordu. Yeniden ellerini tuttu. Bulunduğu pozisyondan dolayı, yüzünü görebilmek için kafasını kaldırmak zorunda kalıyordu.

 

"Gelmeyecek"

 

Dedi aynı şekilde seranın kapısına bakıp. Nehir'in bakışı onu buldu.

 

"Ne?"

"Ben haber göndermeden o dönmeyecek, korkma"

 

Gözleri endişeyle doldu kızın, ne demekti bu? Ona bir şey mi yapmıştı? Ellerini hızla geriye çekip ayağa kalktı.

 

"Bir- bir şey mi yaptın ona!? Neden sen haber vermeden gelemiyor!? Kemal ne olur bana doğruyu söyle!"

 

Kalbinin sızısı, gözlerine hükmetmiş yanağına usulca yaşlar süzülmüştü. Onun yüzünden, başına bir şey gelmesi düşüncesi aklını başından almıştı. Ayağa kalktı Kemal, kızın tepkisine ve yüzündeki endişeye anlam vermeye çalışıyordu.

 

"Hayır, hayır bir şey yapmadım. Sadece benim adamlardan biriyle satış için görüşme yapıyor"

 

Derin bir nefes aldı genç kız, yavaşça yerine otururken, Kemal gözlerine bakıyordu.

 

"Kim? Kim o? Neden seni bu kadar endişelendirdi?"

 

Seraya birinin giriş yaptığı görüldü. Bir kadındı ve küçük bir erkek çocuğun elinden tutmuştu. Etraftaki çiçeklere göz gezdiriyordu. Ayağa kalktı Nehir, müşteri olduğunu biliyordu. Kemal'i geride bırakıp kulübeden çıkıp yanına yaklaştı. Pencereye yanaştı genç adam, bakışı onun üzerindeydi. Kadına çiçekleri gösteriyor anlaşmaya çalışıyordu. Küçük çocuğun saçlarını okşadıktan sonra saksılardan birini aldı kadın. Ücretini ödeyip uzaklaşırken, Nehir derin bir nefes aldı. Bekleyen adamın farkındaydı ve ona ne açıklama yapacağını bilmiyordu. Arkasını döndü, kulübeye girdiği gibi Kemal ona yaklaştı.

 

"Burada ne işin var Nehir?"

 

Diye sordu daha fazla dayanamayarak. Bakışları, elinin arasında tuttuğu çok cüzi bir miktar olan paradaydı. Onun için hiç değeri olmayan bu para, genç adamı şaşırtıyordu. Aldırmadı genç kız, kasaya yerleştirip kapısını örttü. Yeniden kanepeye otururken, Kemal önüne dikildi.

 

"Nehir susma, susma söyle hadi. Neden bu sefil hayatın içerisindesin? İki gündür seni izliyorum. O ev, burası, o kamyonet, o insanlar... Düşünüyorum, düşünüyorum ama mantıklı bir açıklama bulamıyorum. Farkında mısın ülkenin en zenginlerinden birisin ama böyle bir yerde yaşıyorsun"

 

Susuyordu genç kız, küçük tüpün üzerinde bulunan çaya baktı. Demlikten oluşuyordu ve alttaki çaydanlıktan su taşıyordu.

 

"Dökülüyor!"

 

Adamı geride bırakıp hızla yaklaştı. Eğildi, tüp yerdeydi. Dökülen suyun etkisiyle sönen düğmesini çevirdi. Gazın boşa harcanmasını istemiyordu. Adamın şaşkın bakışları altında, çaydanlığı kontrol etti.

 

"Çay.. İster misin?"

 

Kemal gözlerini kapatıp açtı. Derin bir nefes verdi, gittikçe kafası daha çok karışıyordu. Bardaklara çevirdi bakışını, temizliğinden şüphe edip kafasını iki yana salladı. Umursamayan genç kız, bardaklardan birini eline aldı. Çayı doldurup yeniden koltuğa oturdu.

 

"Bu sen değilsin"

 

Dedi bardağı yavaşça iki dudağına yaklaştırıp çayı yudumlayan kıza. Hızla önüne çöktü yeniden.

 

"Bunca zaman senin için meraklandık. Her yerde seni aradım, hatta Mert bile-"

 

Genç kızın yüzü asıldı, kalbi hızla atmaya başladı.

 

"Abim biliyor mu? Söyledin mi ona?"

 

Endişeyle bakan gözlere bakıyordu Kemal, gözlerini kıstı. Mert'in söylediklerini hatırladı ve kızın korku dolu bakışlarına baktı.

 

"Seni gördüğümü biliyor"

"Ne?!"

 

Hızla ayağa kalktı. Sıcak çay eline dökülürken, tüm vücudu istemsizce titremeye başlamıştı.

 

"Gidelim, gidelim lütfen Kemal"

"Ne?"

"Abim burayı öğrenmeden gidelim buradan!"

"Neden?"

"Burayı, o evi ve o insanları bilmesini istemiyorum"

 

Hızla adamın kolundan çekiştirirken, Kemal duraksadı. İki eliyle kızın iki kolunu kavradı. Gözlerini, onun endişeli gözlerine sabitledi.

 

"Sen.. O insanlar için mi endişeleniyorsun?"

"Lütfen, lütfen uzaklaşalım buradan!"

 

Gözlerinden yanaklarına usulca yaşlar süzülmeye başlamıştı. Onları tehlikeye atma düşüncesi, aklını başından almıştı.

 

"Sakin ol, Mert seni bir defa gördüğümü biliyor sadece. Buradan haberi yok"

 

Derin bir nefes verdi genç kız, elini Kemal'in ellerine yaklaştırıp sıkıca tuttu. Bakışları bile ona yalvarıyordu şu an.

 

"Kemal, lütfen. Bunu bilen tek kişi sen ol."

"Neden? Neden Nehir?"

 

Dediği gibi telefonunun sesi duyuldu. Cebine elini bırakıp çıkardığında, ekranda yardımcısının ismini gördü. Ali Demir'i oyalamasını istemişti. Genç kızın bakışları altında kulağına yaklaştırdı.

 

"Alo"

"Kemal Bey, adam anlaşmayı yapmadı. Dönüyor"

"Ne? Dönüyor mu?"

 

Nehir'in bakışı onu buldu. Endişeyle gözlerine baktı. Eli ayağı birbirine girdi.

 

"Geliyor! Geliyor değil mi? Git hemen ne olur Kemal!"

 

Hızla iki elini göğsünün üzerine bırakarak ittirdiğinde, Kemal telefonu cebine yerleştirip ona döndü. Bakışı eline kaydı, dökülen sıcak çayın etkisiyle işaret ve yüzük parmağı kızarmıştı. Derin bir nefes verdi, onu böyle bırakamazdı. Bileğinden tutup, musluğa yaklaştırdı. Suyu açıp, parmaklarını altına tuttu. Duraksadı Nehir, bu küçük aileden ayrı kalmaktan öylesine korkuyordu ki parmaklarındaki sızıları hissetmemişti. Kızardığını bile, suyun altında gördü.

 

"Git.. Git Kemal"

"Sen bu insanların içerisinde olduğun sürece ben yine ve hep geleceğim"

 

Kızın gözlerine bakıp yanına yaklaştı. Yavaşça dudağını alnına yaklaştırdı. Küçük bir öpücük bırakıp hızlı adımlarla ilerledi. Neden bu gizliliği böylesine sürdürdüğünü bilmiyordu, halbuki seraya girerken aklında sadece, kızı oradan almak vardı. Şimdi yaptığına kendisi de şaşırıyordu.

 

....

Oturuyordu iki genç kız Rüya'nın odasında. Alışkanlık olmuştu bu durum ikisi için. Yemek sonrası, iş güç bitirilir ve odaya geçirilirdi. Zeynep Hanım erkenciydi, yatsı namazı sonrası uyurdu. Ali Demir ise, televizyonun karşısına oturup hesap kitap yaptıktan sonra haberleri izlerdi. İki kız o anlarda odada sohbet eder, günün özetini geçerlerdi. Kafasını eğmişti Rüya, kalbinde hiç bilmediği küçük kıpırtılar vardı son zamanlarda.

 

"Demek okulun kafesinde baş başa kahve içtiniz"

 

Dedi Nehir gülümseyip. Kızın anlatırken ki yüzünün kızarışı ve kafasını kötü bir şey yapmış gibi eğişi onun hoşuna gidiyordu. Öylesine masumdu ki bir erkeğe olan hislerini açık açık dile getiremiyordu. Bunun ayıp bir şey olduğunu düşünüyordu, doğrusu öyle yetişmiş öyle görmüştü. Hayatı boyunca eline tek erkek eli değmemişti. Annesinin ve ağabeyinin başını yere eğmek en korktuğu şeydi, bunun için hep dua ediyordu. Doğrusu annesinin ona verdiği küçük bir söz vardı, okulu bitirip mesleğini eline aldığında ona evleneceği kişiyi seçme şansı verecekti. Burak'ın okula gelişi ile bu kadar bekleyemediğini fark etti. Hiç bilmediği duygular yaşıyordu. Gözlerine bakınca, kalbi tekliyordu. Doğrusu ona daha fazla yaklaşmasına izin vermemişti, en fazla bir masada karşılıklı oturup baş başa kahve içmişlerdi. Fazlası yoktu, olmayacaktı. Yaşadığı çevre için fazlası mümkün değildi.

 

"Sadece yarım saat oturabildik"

 

Gülümsedi Nehir, yatağın üzerinde karşılıklı oturmuşlardı. Rüya sırtını başlığa dayamış, genç kız da tam önünde bağdaş kurmuştu. Elini yaklaştırıp, iki elini sıkıca tuttu.

 

"Onu seviyorsun değil mi?"

 

Kafasını yavaşça kaldırıp Nehir'in gözlerine baktı. Sevmek ne demekti bilmiyordu. Okula gittiğinde gözlerinin ilk onu araması, gördüğü anda kalbinde kelebeklerin kanat çırpması sevmek miydi?

 

"Bilmiyorum, sevmek bu mu?"

 

Yüzünde tebessüm belirdi Nehir'in. Elini genç kızın yanağının üzerine bıraktı. Kendinden üç yaş küçüktü.

 

"Sevmek nedir biliyor musun?"

 

Sustu, zihninde genç adamın mavileri yer aldı.

 

"Gözünü kapattığında son, açtığında ilk onun gözlerini düşünüyorsan, ona her an yakın olmak, nefesini hissetmek ve dokunmak istiyorsan aşıksındır"

 

Onu izliyordu Rüya, öylesine anlatıyordu ki yüzünde şaşkınlık oluştu.

 

"Birine aşık olmuş gibi konuşuyorsun"

 

Dedi merakla. Kafasını eğdi Nehir, bu hissin ne olduğunu mavilerin sahibi öğretmişti ona. Kafasını yavaşça iki yana salladı, hissettiklerini onunla paylaşmaya çekindi. Belki de ağabeyine böyle hissettiğini öğrenmek hoşuna gitmeyecekti, belki de onu ailesine yakıştırmayacaktı. Derin bir nefes aldı, konuyu değiştirmek istiyordu.

 

"Burak'a hissettiklerini duyarsa abin çok tepki verir mi?"

 

Rüya ona baktı, düşündü. Tepki verirdi, emindi. Doğrusu ondan gizlemek için elinden geleni yapıyordu.

 

"Verir"

"O zaman aşkın ne demek olduğunu bilmiyor"

 

Rüya gülümsemeye çalıştı. Ağabeyinin hiç sevgilisi olmamıştı, olacağına da ihtimal vermiyordu. Kızlar biraz daha kibar erkeklerden hoşlanıyordu, onun da oldukça sert kuralcı ve katı olduğunu biliyordu. Hiçbir kız ona katlanamazdı. Doğrusu ağabeyi de, bu görevi annesine vermişti. Evlenip yuva kurmaya karar verdiğinde, annesinin beğenip uygun gördüğü kızla eğer kafası da uyuşursa olacaktı. Biraz değişik düşünceleri vardı adamın, aşk diye bir şeyin varlığına asla inanmazdı. Evleneceği kızın, biraz sessiz, biraz anlayışlı, uyumlu, inatçı olmayan ve maddi olarak da aynı seviyede olmasını istiyordu. Öyle birini başının üstünde tutacağını biliyordu herkes. Bu adam aşkın ne olduğunu bilmese bile yuva kuracağı kadını mutlu etmek için her şeyi yapacaktı. Baba olduğunda da aradaki bağ daha da artacak ve ömür böyle geçecekti. Onun için evlilik böyle bir şeydi. Birbirlerini tamamlayan ve rutin hayatları olan bir birleşme.

 

"Abim, aşka inanmıyor"

 

Nehir'in bakışı onu buldu. Ona aşkını itiraf etmesine rağmen adam hiç tepki vermemişti. Belki de böyle bir şeye inanmadığı için tepkisiz kalmıştı. Belli etmemeye çalışsa da yüzünde küçük bir tebessüm belirdi, demek ki adam hiç aşık olmamıştı. Adamın geçmişinde başka bir kız yoktu. Dudağını ısırırken, Rüya'ya baktı.

 

"Evlenmeyi de düşünmüyordur o zaman hiç?"

"Düşünüyor, zamanı geldiğinde annem ona uygun bir kız bulacak"

"Ne?"

 

Dedi genç kız şaşkınlıkla yüzü asılırken.

 

"Görücü usulü mü?"

"Evet"

"Ama hala kaldı mı bu tür evlilikler?"

"Buralarda hala var"

"Annenin bulacağı kişiyle anlaşabilecek mi?"

 

Sustu, sadece ağzından laf almaya çalışıyordu. Bu adam niye böyle eski kafalıydı. Aşk denen eşsiz bir duygu varken, neden kendini bundan mahrum ediyordu. Kaşları çatılırken, bu adamı nasıl sevebildiğini düşündü o an ilk defa. Kafa yapıları bile hiç uyuşmuyordu. Mantığı uymuyor, kalbi deli oluyordu. Beynin ve kalbin kapışması vardı tüm benliğini saran.

 

"Abime güveniyoruz, evleneceği kişiyi baş üstünde tutacak."

"Nasıl güvenebiliyorsunuz, o tam bir keçi!"

"Annemden bu konu için tek isteği oldu"

"Ne? Nedir?"

"Bulacağı kızın maddi seviyesinin bizimle eşit olması"

 

Duraksadı genç kız, yüzü asılırken kalbinin sızladığını hissetti. Kafasını yavaşça eğdi, gözleri dolmuştu. Maddi seviyesi adama göre tahmin edilemeyecek yükseklikteydi.

 

"Neden?"

 

Dedi, diyebildi zar zorda olsa. Rüya, yüzüne bakıyor, mimik değişimlerine anlam vermeye çalışıyordu. Söylediği her kelimede kızın yüzü çok başka ifade alıyordu.

 

"Özellikle zengin olan kızların baş edilemez ve şımarık olduğunu düşünüyor. Öyle biriyle asla anlaşamazmış."

"Herkes aynı değil"

 

Dudağının kenarını ısırdı. Hepsi öyle değilse bile, Nehir öyleydi. Çok vukuatı vardı ve tam bir şımarık zengin kızıydı. Geceleri barlarda takılan, su niyetine alkol alan ve alt seviyeyi küçümseyen biriydi bu eve gelmeden önce. Gittiği kafelerde üzerine tek damla su damlattığı için mekanı ayaklandıran, insanları işinden eden biriydi.

 

Son olayını çok iyi hatırladı o an, Semih kimbilir ne emeklerle biriktirdiği parasıyla ona bir kolye almıştı. Doğum gününde genç kız, onu tüm davetlilere rezil etmişti. Bunu yaparken de hiç tereddüt etmemişti. Şimdi avucunu sıkarken, gözlerinin dolduğunu hissetti.

 

Böyle biri olmayı nasıl becermişti?

 

Halbuki babası ve pek hatırlamasa da annesi oldukça mütevazi insanlardı. Yavaşça geri geri gitti, ayaklarını yataktan indirip Rüya'ya baktı.

 

"Yüzümü yıkamalıyım"

 

Koşar adımlarla arkasını dönüp kapıyı açtığında, bedeni hızla sert bir şeye çarptı. Kafasını yavaşça kaldırdığında mavileri gördü. Genç adam odasına gitmek için ilerlediği sırada, kız ona çarpmıştı.

 

Yüzünü eğdi Nehir, gözlerine bakmak istemedi. Onu seveceğine dair kalbinde çok küçük olan kıpırtı yavaş yavaş yok oluyordu. Sağına adım atıp hiçbir şey demeden lavaboya girince kafasını o yöne çevirdi adam. Suyun sesini duyup odasına ilerledi.

 

.... 

Günün ilk ışıklarında herkes ayaklanmıştı bu sabah, herkesin ayrı işi vardı. Rüya okula, Zeynep Hanım akrabasına, Ali Demir ve Nehir de yeni bir sevkiyat için seraya gidecekti. Aynı kahvaltı masasında oturmuşlardı.

 

Rüya ve Nehir yanyana iken, Zeynep Hanım ve Ali Demir de karşılarında ve yanyanaydı. Masadan bir tek çay kaşığının sesi yükseldiği anda kapı duyuldu. Yüzünü astı Rüya, bu heyecanlı çalışın kime ait olduğunu biliyordu.

 

"Yine geldi sabah böceği, uzun zamandır görünmüyordu"

 

Annesinin ters bakışını görüp sustu. Ayağa kalktı Zeynep Hanım. Nehir dışında herkes kapıdakinin kim olduğunu biliyordu. Mutfak penceresine, oturduğu yerden kafasını çevirdi. Zeynep Hanım'ın açtığı kapının önünde Berna göründü. Elinde küçük bir tabak vardı.

 

"Berna gelmiş"

 

Rüya da kafasını çevirdi. Elindeki tabağı ve annesiyle gülümseyerek sohbet edişini izleyip Nehir'e yaklaştı. İlgisizce kahvaltısını eden ağabeyini kontrol edip, kızın kulağına yaklaştırdı dudağını.

 

"Berna, abim için annemin gözüne girmeye çalışıyor. Sabah servisi gibi, ara ara pasta börek yapıp kahvaltı öncesinde getiriyor"

 

Nehir şaşırdı. Tanıdığı Berna, Zeynep Hanım'ın yanında nasıl da güleryüzlüydü. Tabağı alıp kızı yolcu ettikten sonra içeri girdi. Elindekini masanın ortasına bırakıp gülümseyerek oturdu.

 

"Çok hamarat bir kız Berna"

 

Yerine oturduğunda, Nehir bakışını tabaktaki böreklere çevirdi. Adama döndü, tepkisini ölçmeye çalışıyordu. Acaba yiyecek miydi? Yanındaki Rüya, hızla elini tabağa uzatıp su böreklerinden bir dilim aldı. Isırırken, gülümseyerek genç kıza baktı.

 

"Hakkını yemeyelim, su böreğini çok güzel yapıyor. Yemezsen pişman olursun"

 

Koca ısırıklarla ve iştahla yediğinde, genç adam önündeki bardaktan son yudum çayı da içip ayağa kalktı. Böreklere göz ucuyla bile bakmadan ilerlediğinde, Nehir biraz da olsa rahatladığını hissetti. Demek ki börek getirmesi, genç adamı etkilemiyordu.

 

.... 

Bir kolunda çantası, bir kolunda da kitapları vardı Rüya'nın. Okul çok uzak değildi, vakit olduğu zamanlarda yolu yürüyerek geçiyordu. Yine o anlardan biriydi, dersine daha vardı. Caddede durdurdu adımını, dikkatle karşıya geçip bir sokağa girdi.

 

Dar ve bilekten bir kot ve yeşil bir bluz çekmişti üstüne. Krem renklerde, dizine yetişen bir trençkot giymiş, saçlarını da omuzlarına sarkacak şekilde açmıştı.

 

Bulunduğu sokağı, gördüğü küçük çocukların saçlarını okşayarak, bazen de onlara gülümseyerek geçiyordu. Önüne yeniden bir cadde çıktı, sabahın erken saati olmasının da etkisiyle oldukça sakindi.

 

Işıklara baktı, geçme sırası değildi ama beklemesi için hiç araç da yoktu. Beklememeyi uygun görüp adım attığı sırada, ani bir fren sesiyle yere düştü. Düşme nedeni sadece korkmasıydı.

 

Elleri yere sürtünmüş, kitapları ve çantası düşmüştü. Yavaşça almak için doğrulduğunda bakışı önündeki arabaya kaydı.

 

Durmuştu, son model ve siyahtı. Şoförünün suçu olmadığını bilip eline kitaplarını aldığı sırada, önünde bir çift ayak gördü. Parlak, deri ve siyah bir erkek kundurasıydı.

 

Kafasını yavaşça kaldırdı, siyah takım elbisesinin altında, kravatsız siyah gömleği ve esmer teni içerisinde aynı renk bir çift göz gördü. Kafasını eğmiş tepksiz şekilde, yerdeki kıza bakıyordu.

 

-Rüya'nın karşılaştığı kişinin kim olduğunu tahmin etmişsinizdir. Sizce bu karşılaşma bir tesadüf mü?

 

.... 

Lütfen oy ve yorumları eksik etmeyelim 💙💙

Loading...
0%